@e_nurr54
|
Eve geldiğimde Annemin yanına giderek günün nasıl geçtiğini ve her gün yaptığımız baba tarafını çekiştirme işlemini yerine getirince odama koşar adımlarla gittim. Üzerimi değiştirip ılık bir duş aldım. Yatağıma oturduğum da Bahar'ın beni çoktan yirmi kere aradığını gördüm. Tamam şaka yaptım. Biraz abartmış olabilirim fakat beş defadan fazla olduğu kesin. Hemen geri dönüş yaptım. İkinci çalışta anında açtı. "Kızım sen neredesin bir saattir? Sana ulaşmaya çalışıyorum." yine Bahar ve evhamı. "Duştaydım. Yeni çıktım." "Tamam tamam neyse anlatıyorum hazır mısın?" Bahar böyle dediyse net güzelden de öte bir şeyler olmuş olmalı. "Hazırım hazırım, anlat." "Şimdi biz fotoğraf çekilmeye gittik. Ben güzel güzel pozlar veriyorum. Bir anda dengemi kaybettim. Tam dedim artık düşüyorum ve en önemlisi çocuğa rezil oluyorum. Gözlerimi kapattım ve yere çakılmayı bekliyorum. Bir anda belimde iki tane el." durdu ve biraz soluklandı. Sanki o anı tekrar yaşıyor gibi heyecanla anlatıyordu. "E benimde ellerim otomatikman tutunacak yer aradı. Kollarına yapıştım direkt. Yavaş yavaş gözlerimi açtım bir de ne göreyim, dalyan gibi çocuk burunumun tam dibinde. Biraz bakıştık tabii sonra tam kendimi geri çekeceğim şap diye dudağıma yapıştı." "Ne?!" "Evet. Beni öptü!" "Nasıl? Bildiğin dudaktan mı öptü?" "Evet. Bildiğimiz dudağımdan öptü işte." "Oha yani." şaşkınlıktan ağzım beş karış açık kalmıştı. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Ama onlar adına çok sevinmiştim. Yıllardır seviyorlardı birbirlerini ve şimdi de cesarette bulunup, birbirlerine belli etmeleri çok güzeldi. "Öptükten sonra bana bir inme indi resmen. Kalbim öyle bir atıyor ki o an görmen lazım. Sonra zaten bana bir yıldır duyduğu hisleri anlattı. Ve bir kafeye gidip baş başa konuşmak istedi. Daha sonrasını da biliyorsun zaten." "Bahar, o kadar mutlu oldum ki şu an ne diyeceğimi bilemiyorum. Yıllardır yapmak isteyip de yapamadığın şeyi çocuk bir günde yaptı. Helal olsun." mutluluktan içim içime sığamıyordu. Bahar ile biraz daha konuştuktan sonra bir posta da Doruk aradı. Ve bir tur da onunla konuştuk. Aynı şeyleri fakat öpüşme olayı olmadan ondan dinledim. Akşama tekrar bir randevuya çıkacaklarını söyledi. Benim de gelmem için ısrarcı oldu ama onların baş başa buluşması daha iyi. Oturup her şeyi konuşmaları gerekiyor. Annem arkadaşları ile gezmeye gitmişti. Ben ise evde tek başıma oturuyordum. Sıkıntıdan patlamama son beş saniye kalarak kapı zili çaldı. Üzerimde ki pijamaya aldırış etmeden kapıya yöneldim. Açtığım an muhteşem komşum Bay Kas Yığını ile karşılaştım. "Ne haber?" diyerek içeriye adım attı. Bende rahat geçmesi için yana kayarak yol açtım. "İyi senden ne haber?" şaşkın bakışlarımı üzerine dikmiş ne için geldiğini anlamaya çalışıyordum. "Akşam sahile gitmeyecek miyiz? Kafa dağıtmak için." Kardeşim daha akşam olmasına ne kadar çok var haberin yok mu? Gözlerimi devirerek, "Gideceğiz zaten de sanki akşam olmasına bayağı bir zaman var gibi." "Evet var. Ama sensiz canım sıkıldı bende geldim. İstemiyorsan geri gideyim." bak koçum, gel anlaşalım benim kalp aşka kapalı. Nau nau diyor senin anlayacağın ama işte bunları yüzüne söyleme cesareti bulamıyorum. Ya da bulmak istemiyorum bilmiyorum ama kafamı çok karıştırıyorsun. "Hayır o anlamda demedim. Gitme tabii ki, kal." 'Sensiz canım sıkıldı dedi galiba o. Net aşık sana. Teşhisi koydum ben.' Saçmalama iç ses. Dozunu kaçırdın bazı şeylerin. 'Aman tamam sustum." Sarp gidecekmiş gibi yaparken geri döndü. "Kovsaydın bile gitmezdim ki." diyerek kahkaha attı. Görmese de yine göz devirerek bende hafifçe güldüm. Odama doğru yöneldiğim sırada o da arkamdan geliyordu. İçeri girdiğim an direkt olarak elime bir tarak aldım. Eğer biraz daha saçlarımı taramazsam Arap saçına döneceği kesindi. Sandalyeye oturup ayna karşısında hem kendimi izliyordum hem de saçlarımı tarıyordum. Bir anda Sarp arkamda belirerek tarağı ellerimin arasından aldı. Yavaş ve nazik hareketlerle taramaya başladı. Bu iki olmuştu birincisi geçen günkü lanet geceden sonra olmuştu. Aynada gözlerimiz kesişti. Bu defa çekmedim o güzel yeşilliklerden gözlerimi. Sanki ormanın derinliklerine yolculuk yapıyormuş gibiydim. Güzel bir ormandı. İçinde bin bir güzel anıların, duyguların barındığı yeşil bir orman. Oraya kim hapsolmak istemezdi ki? Sadece oraya ait olup orada yaşamak. Bir an için düşündüğüm şeyleri tekrar aklımdan geçirdim ve acilen bu düşüncelerden uzaklaşmam gerektiğinin kanısına vardım. "Neden ben, Sarp?" sorduğum soru ile saçlarımda ki eli yavaşladı. "Nasıl yani?" "Onca insan varken okulda olsun burada ki sitede olsun, neden beni buldun? Neden beni seçtin?" "Bilmiyorum. Ama içimden bir ses seni seçmem gerektiğini söyleyip duruyor." dediğinde bakışlarını tamamen saçlarıma gömdü. "Aşktan yana bir bek-" "Yok! Bir beklentim yok senden o yönde. Merak etme. Seni, sana karşı duyduğum hisler ile rahatsız etmem. Evet sende farkındasın seni gördüğüm ilk anda bir şey oldu fakat kalbine söz geçirebilen kişilerdenim." Yavaşça eğilip tarağı masaya bıraktı. "Eve gidip biraz dinlensem iyi olur. Sahile de yarın gideriz." bir şey dememe izin vermeden çıkıp gitti. Ben ise hâlâ şaşkın şaşkın arkasından bakıyordum. Onu kırmak istememiştim fakat olmuyordu. Eski olaylar aklıma geliyordu. Hepsi kâbus gözümün önünde canlanıp duruyordu. Gözlerimi kapattığım da bir iki damlanın gözlerimden firar ettiğini hissettim. Yaptığım yanlış seçimler hayatımın bütün doğrularını götürüyordu. Kendime kızarak yatağa geçtim. Çok kızıyordum kendime. Ama çaresi yoktu. SARP'TAN: Hızla eve girerek anahtarı gelişi güzel bir şekilde köşeye fırlattım. Sinirle odama çıkacağım esnada Duru'nun odası ile karşılıklı olduğu aklıma gelince tam tersi yönde, annem için minik bir kütüphaneye çevirdiğimiz odaya yöneldim. Sinirle kapıyı açıp kendimi direkt balkona attım. Hemen sigara paketini çıkarıp içinden bir dal sigara çıkardım. Dudaklarıma yerleştirerek derin bir nefes çektim içime. Bu öfkem ona değil, Bora denen piçeydi. Eğer bu kız ile normal bir şekilde ayrılmış olsaydı şimdiye duyduğum bu hislere karşılık alabilecektim. Fakat biliyordum ki asla bu hislerim karşılık almayacak. Gözlerimi kapattığım da önüme gelen sima ile gülümsedim. Duru'nun kocaman gözleriyle şaşkın şaşkın bana baktığı yüz ifadesi gelmişti. Çok güzel bir kızdı fakat kalbi hem baba hem de aptal bir erkek yüzünden fazlasıyla kırıktı. Onun yaralarını sarabileceğime inanıyordum. Ama önce etrafına ördüğü duvarları tek tek kırmam gerekiyordu. Bu biraz zaman alacak biliyorum. Ne demiş atalarımız, "Emek olmadan yemek olmaz." Önce çabalamam gerek. İlk andan böyle küsüp mızıkçılık yaparsam kız tabii ki benden soğur. Akşam sahile değil de önce onu yemeğe götürmeye karar verdim. Hiç zaman kaybetmeden onu aradım. Üçüncü çalışta anca açmıştı. "Efendim?" ah senin efendim diyen dudaklarını öperim. Sesini duymam ile birlikte eriyen kalbime de ters bir bakış attım. "Akşam sekiz gibi hazır ol yemeğe gidiyoruz. Daha sonra da sahile gideceğiz." itiraz istemediğim için telefonu hemen kapattım. Kendi odama geçmek için ayaklandım. Telefonumdan saat yediye alarm kurup biraz uyumanın hem benim için hem de beynim için iyi olacağından kendimi uykuya bıraktım. Ama şu aptal yatakta dört dönüp yine de uyuyamamıştım. Acilen uyumam gerekiyordu fakat bugün eve dönüş yolunda olanlar aklıma geldikçe uyku namına bir şey kalmıyordu. Sinirle söylene söylene en sonunda uyku beni iyice içine doğru çekti. DURU'DAN: Suratıma kapanan telefonun şaşkınlığı ile birlikte ekrana boş boş göz kırpıştırıp duruyordum. İnsan cevap vermemizi beklerdi en azından. Telefonu yatağıma fırlatarak öfkeyle pencerenin oraya gittim. Havaya baktım biraz soğuk gibiydi. Pantolon kazak kombini yapmak istiyorum fakat çok basit olabilir. Bu yüzden kışlık kırmızı bir elbise altına ise kibar olan siyah botlarımı giymek. Saçlarımı salınık bırakmak istemiştim çünkü malum motor ile gidiyoruz ayrıca kask giyme işlemi de var. Bu ikisi birleşince ortaya Arap saçı çıkıyordu. Bir dakika, bir dakika elbise ile nasıl motora binecektim ki ben? Düşünürken dolaptan krem rengi bir pantolon üzerinde de vişne çürüğü bir kazak çıkardım. Bunlar idealdi. Üzerine de deri ceket aldığımda kombin mükemmel olacaktı. Daha buluşma saatine biraz vakit olduğu için bodrum katında bulunan minik resim atölyeme doğru ilerledim. Ne zamandır üzerinde çalıştığım bir tuval vardı. Sürekli aksatmaya başladığım için güzel bir müzik eşliğinde onu biraz daha ilerletmeye karar verdim. Kapının arkasında duran önlüğü boyunumdan geçirerek iplerini belime bağladım. Tuvalin karşısına geçip dikkatlice üzerindeki ince bez örtüyü kaldırdım. Sandalyeye oturarak muazzam bir şarkı seçtim. Genelde eski şarkılar dinlemeyi severdim. Fırçayı ve paleti elime alıp duygularıma göre hareket ettim. Ne zaman canım sıkılsa buraya gelip duygu durumuma göre fırçalarım ile konuşurdum. Sonra da bu duyguları tuvale resmederdim. Oda yüzlerce tuvaller ile doluydu. Bu defa yaptığım resim hiçbir resime benzemiyordu. Okyanustan bir adam ve etrafını sarmaşık kaplamış bir kadın vardı. Kadın adamın içinde kaybolup gidiyordu. Onu hem çok seviyor ama aynı zamanda onun acıların da boğulup gidiyordu. Sadece kadını boyama kısmı kalmıştı fakat şuan devam edersem gözlerimin bozulacağından emindim. Çünkü ince detayları çoktu. Renk tonlarına ve küçük detaylara dikkat etmem gerekiyordu. Ufak bir dengesizlik olduğunda bile bütün resim benim gözümde biterdi. Önlüğü çıkarıp aynı yerine astım. Kapısını kapatıp kilitledim. Mutfağa ilerleyerek bir bardak su aldım. Buluşmaya tam tamına kırkbeş dakika kalmıştı. Zaman ne kadar çabuk geçmişte öyle. İçtiğim suyu yarıda bırakıp odama çıktım. Kıyafetlerim yatağımın üzerinde hazır olduğu için hızlıca giyindim. Nereye gideceğimizi tam olarak bilmediğim için makyaj faslını çok abartmadım. İçime kötü bir his doğmuştu. Sanki bir şey olacak ve bu şey birine, benim yüzümden zarar verecekti. Sıkıntıyla bir nefes verdim. Şuan gitmek istemiyordum. Çünkü bir şey olacaktı bundan adım kadar emindim. Ne zaman bir şey hissetsem o gün ya karakolda ya da hastanede biterdi. Gözlerimi gökyüzüne diktim. Hava güzel görünüyordu ama benim içime bir kasvet doğmuştu. Sarp'ı arayarak gitmek istemediğimi söylersem ayıp olacaktı. O yüzden bildiğim bütün duaları okuyarak bu kötü hissin geçmesini bekledim. Yatağımın üzerinde gözlerimi kapatmış bir şekilde otururken telefonum çaldı. Arayan kişi Sarp'tı. Telefonu açtığımda hazır olduğunu ve aşağıda beni beklediğini söyledi. Hava çok aşırı derecede soğuk olmadığı için ceket veya mont giyme gereksiniminde bulunmadım. Son kez parfüm sıkarak ufak bir çanta aldım. İçine telefonumu, cüzdanımı ve evin anahtarını attım. Dışarı çıktığımda Sarp bütün ihtişamı ile karşımda duruyordu. Lacivert tişört, hafif bol olan siyah pantolon ve beyaz ayakkabıları ile sanki dünyanın en yakışıklı kişisi gibi karşımdaydı. Bu şekilde yakışıklı olmaya utanmıyor muydu bu? Hemde bütün kızları kendisine düşürecek kadar. İlk sırada sınıftaki sarı yelloz vardı. Daha fazla beklemeden yanına gittim. "Ne oldu? Bir anda fikrin değişmiş." dediğimde kaskı giydirmek ile uğraşıyordu. "Evet değişti. Ergence davranıp bu güzel günü mahvetmek istemedim." neyse en azından aklı başına gelmiş. Kask giyme işlemi de tamamlanınca motora binip ellerimi de her zamanki yerinde konumlandırdım. "Hazır mısın?" "Evet." dememe kalmadan gaza bastı. Öküz, madem cevabımı beklemeyeceksin ne diye soru soruyorsun. Gazı köklemesiyle birlikte dudaklarımdan ani bir çığlık firar etti. Korkudan kollarımı beline daha çok sarmaladım. Nereye gittiğimize dair hiçbir fikrim yoktu. Öylece yolu izliyordum. Bir süre daha gittiğimizde hızın düştüğünü fark ettim. Yavaşça etrafı daha fazla incelemeye başladım. Burası geçen gün öğle yemeğinde tavuk dürüm yemek için geldiğimiz yerdi. Sebepsiz yere mutlu olmuştum. Gözlerimin içinin parladığını tahmin edebiliyordum. Tavuk dürümün o güzel kokusu burnuma dolunca karnımın acıktığını fark ettim. Güzel kokuyu içime çekerek motordan indim. Sarp'ta motoru iyice yerleştirip yanıma geldi kendi kaskını çıkarıp çoktan koluna takmıştı. Üzerime eğilip benimkini de çıkarmaya başladı. Vizörün siyah olması benim için büyük şans olabilirdi. Çünkü tam olarak kaşlarını çatmış ve dünyanın en önemli işini yapıyor gibi bir hâli vardı. Ve bu hâli yutkunmama sebep olmuştu. Yavaşça kaskı çıkarıp bana uzattı. Bende aynı onun gibi yaparak kaskı koluma geçirdim. Yan yana dükkana doğru ilerledik. Kasa bölümünün yanında siparişlerin alındığı bölüm vardı. Siparişleri verip üst kata çıktık. Ama keşke çıkmasaydık. Bora ve Beyza buradaydı. Yanımdaki Sarp'ın gerildiğini hissetim. Ona döndüğümde yanılmadığımı gördüm. Sinirden dişlerini sıkıyor olmalıydı ki çene kemikleri biz buradayız der gibi bağırıyordu. İçimden gelen bir dürtü ile koluna girerek onlardan uzak bir köşeye doğru Sarp'ı ilerlemeye başladım. O da fazla direnmeden benimle birlikte hareket etti. Yoksa bu Bay Kas Yığını'nı bir milim bile oynatmak imkânsızdı. Onları görmeyeceğimiz bir yer seçerek oturduk. Ama geri zekâlıların sahte kahkaha sesleri kulaklarımı tırmalıyordu. Göz devirerek Sarp'a baktım. Sabır dilenircesine gözlerini kapatıp açtı. "Meraktan soruyorum gerçekten nasıl aşık oldun sen bu ite." sormasan olmazdı zaten. Ben nereden bileyim nasıl aşık olduğumu. Hayır yani benim gönlüm boka konduysa suç benim mi oluyordu? Bu naçizane sorusuna göz devirdim. "Geçti gitti işte. Ne diye ısıtıp ısıtıp önüme koyuyorsun sanki ben çok memnunum bu durumdan." artık beni sinirlendirmeyi başarmıştı. Bacağım sinirden hafif yukarı aşağı doğru sallanmaya başladı. Bu, ya sinirli olduğumda ya da stresli olduğumda olurdu. Masanın üzerinde duran elimi avucunun içine aldı. Elim küçücük kalmıştı avucunun içinde. "Tamam kızma hemen. Ama bir insanın ne olduğu önceden belli olur. Demek ki aşktan gözün kör olmuş." sonda söylediği şeyle birlikte dalga geçtiğini anladım. Hızla elimi çekerek omuzuna şakacıktan bir yumruk vurdum. "Gıcık!" bir şaka daha yaparsa üzerine atlar, kaslarını patlatırdım. Zaten yan masamızda ki kız yarım saattir Sarp'a bakıp duruyordu. Sarp yalandan omuzunu ovuşturarak, "Of çok acıdı bu güç ne böyle kızım. Hulk'un kız kardeşi falan mısın?" dediğinde gülmeye başladım. Salak şey aklı fikri şebeklik yapmakta. O da bana katılarak gülmeye başladı. "Şaka maka sana dövüşmeyi öğretmem gereken konular var. Gücün yerinde." dediğinde kaşlarımı çattım. Öğretmek mi? O zaman kendisi de biliyor olmalıydı. "Sen dövüşmeyi nereden biliyorsun?" dediğimde dudaklarında ukala bir gülüş belirdi. "Bu kasları marketten almadım herhalde." övünerek kaslarını sıktı. Zaten gözüme giren kaslarını mümkünmüş gibi daha da gözüme sokuyordu. Yanda ki kız topluluğundan sürekli Sarp'a bakan kız resmen yalanıyordu. Sarp'a bakarak dudaklarını yalayıp, dişlerinin arasına aldı. Ulan var ya elimde olsa gider bir tokatta bu kıza patlatırdım. Aman bana ne. Ne diye kıskanıyorsam. Sanki sevgilim de. Hızla kolunu tutup, "Tamam yeter artık. Bütün kızlar sana bakıyor. Tavuk dürüm yerine senin kaslarını yiyecekler." Sarp sağ tarafa doğru bakınca o kızı gördü. Geri zekâlı kız da sanki bu anı bekliyormuş gibi Sarp'a arsız bir bakış attı. Sarp ne yaparsa beğenirsiniz. Kıza döndü ve parmağını ağzına atıp sanki kusuyormuş gibi bir hareket yaptı. Yaptığı hareket ile birlikte koskoca bir kahkahayı patlattım. Daha sonra Sarp bana dönerek elimi dudaklarına yaklaştırdı. Minik, tüy gibi hafif bir öpücük kondurdu. Elimin üzerine bıraktığı öpücük ile birlikte sanki orada çiçekler açtı. Aptal kalbime ise sımsıcak bir sızı oluştu. Midemde ki kelebekler aylar sonra hareketlenmeye başladı fakat hepsinin kanadı kırıktı. Birinin onları sarmasını, iyileştirmesini istiyordum ama aynı zamanda da istemiyordum. Kafam allak bullak olurken Sarp'a hülyalı bakışlar atmaya başladım. O ise yan taraftaki kıza küçümseyici bakışlar atmaya devam ediyordu. Kendime gelerek kafamı o kıza çevirdim. Tek kaşımı kaldırıp başımla Sarp'ı işaret ettim ve göz kırptım. Dudaklarımı oynatarak 'Benim.' dedim. Kız o kadar bozulmuştu ki masadan sinirle kalktı. Arkasından da diğer kızlar kalktı. İşte keyfim şimdi yerine gelmişti. Kızların kalkması ile siparişlerimiz gelmişti. "Nasıl da mors ettim kızı ama." dediğinde hem gülüyor hem de yemek yemeye devam ediyordu. Ağzı hafif doluyken çıkan kalın sesi adeta beni kendine bağlıyordu. Gülerek onu onayladım. Yemek yemeye odaklanmıştım ki kızların kalktığı masaya o iki yılan oturdu. Sarp kulağıma eğilerek, "Heh bak günümüzün çiçeği de geldi. O olmasa hayat çok renksiz geçmiyor mu?" dudaklarını büzerek bana bakıyordu. Dediği şey ile birlikte daha çok gülmeye başladım. Ben uzun zamandır böyle içten güldüğümü hatırlamıyordum. Sarp hayatıma girdi gireli gülümsemelerim bir anlam kazanmıştı. "Ya gülme ama üzme minik maymunu. O benim Habeşistanlı göz bebeğim." kahkaham daha da artıyordu. En sonunda Sarp'ta dayanamayarak gülmeye başladı. İlk defa o ikili buradayken rahatsız olmamıştım. Çünkü yanımda Sarp vardı. Ve anlayamadığım bir şekilde bana güven veriyordu. Neyse ki bizim gülüşlerimize dayanamayarak kalkıp gitmişlerdi. Hayret! İlk defa olaysız bir şekilde yanımızdan gittiler. Vallahi taş yağacak. Saklanın dostlarım, saklanın. "İlk defa gözlerinin içi gülüyor." bakışlarım ona döndü. Yüzümdeki gülümseme yerini tebessüme bıraktı. Ne diyeceğimi bilemiyordum ama ona taviz vermekte istemiyordum. "Tavuk dürüm yedim ya ondan. Mutlu ediyor beni tavuk dürüm." bence oldu. Ne diyecektim 'Senin sayende oluyor.' falan mı? Asla demem tamam iyi çocuk hoş çocuk ama o kadar da kendimden taviz veremem. Bizimde bir şeklimiz var yani. "Peki, bu tavuk dürüm nasıl? Böyle kaslı, karizmatik, centilmen ve ya çekici mi?" dediğinde yüzünü yüzüme yaklaşıktırdı. Eşek, sanki kendisinden bahsettiğini anlamadık. Salaktık ya bizde. Göz devirdim. "Hayır, normal yağlı, lavaş içinde ama biraz gıcık ve biraz da ukala bir tavuk dürüm." ay canım kendim eve gidince kendimi alınımdan öpecektim. Dudaklarında hoşnut olmuş gibi bir gülümseme yerleşmişti. Yemeklerimizi bitirdiğimiz için lavaboya ellerimizi yıkamaya gitmek için ayaklandık. Masanın üzerinden kaskı ve oturduğum yerden çantamı alarak lavaboya adımladım. Hızla ellerimi yıkadım. Ağzımın kenarında bir şey kalmış mı diye kontrol ettim. Her şey tamam olunca dışarı çıktım. Sarp henüz gelmemişti. Alt tarafı el yıkamak ya bu kadar da zor olmamalı. Ofladım ve omuzumu lavabonun karşındaki duvara yasladım. Yaklaşık on dakika olmuştu ama hiç kimse çıkmıyordu. Tam birine girip bakması için rica edecektim ki Sarp bey sonunda çıkmıştı. Ona doğru bir adım attım ama gördüğüm şey ile birlikte adımlarım durdu. Dudağının kenarından ince bir kan sızıyordu. Kanı görmem ile birlikte ellerimi korkuyla dudağının kenarına değirdim. "Kim yaptı bunu?" korkuyla gözlerine bakmaya başladım. Cevap vermesine gerek kalmadan arkasından gelen kişiye baktım. Bora. Allah'ın cezası başımıza bela olmuştu yine. Ama onun durumu daha beterdi. Hem kaşı hem de dudağı patlamıştı. İçim bir nebze de olsa rahatlamıştı. Sinirle Sarp'ı kenara ittim. Bora'nın önüne geçerek yüzüne son gücümle bir tokat attım. Başı tokatın etkisi ile yana doğru savruldu. Kulağına eğilerek, "Bir daha sakın karşıma çıkma. Yoksa o büyük sırrını herkese anlatırım. Anladın mı beni? Herkese ama herkese anlatırım." gözlerini gözlerime çevirdi. Göz bebekleri anın verdiği şok ve korku ile büyümüştü. Geri gidip Sarp'ın koluna girdim. Yarasına bakarak çıkışa doğru ilerledik. Kasada ödeme işlemini yapıp motoru park ettiği yere gittik. Çantamda peçete olmalıydı. Hemen bir tane çıkarıp dudağının kenarında ki yarayı silmeye başladım. Eğer güzelce tentürdiyot ile silinmezse mikrop kalabilirdi. "Eve gidelim bu yara tentürdiyot ile silinmesi gerekiyor." "Dedi, Bayan Doktor." sahte bir kahkaha attı. "Sarp saçmalama, iltihap kapabilir." kaşlarını çatarak bana döndü, "Çocuk muyum lan ben?" ilk defa sesini bana karşı yükseltmişti. İrkilerek geriye bir adım attım. Dişlerini sıkarak, "Bak benden kaçma tamam mı? Sinirim sana değil ama benden kaçarsan sana da sinir olmaya başlayacağım." gözlerinin içine bakarak durdum. Gözlerini kapatıp soluklandı. Öylece sakinleşmesini bekledim. Bir müddet sonra kaskı elimden alarak giydirmeye başladı. Kaskı kafamdan geçirmeden önce kulağıma eğilerek, "Özür dilerim. Sinirim sana değildi. Çok özür dilerim böyle yapmamam gerekiyordu." sesinin sıcaklığı hem kulağıma hem de kalbime değmişti. Al işte oyun bozanlık yapıyordu şuan. Müptela olduğum erkeksi sesi ile beni etkilemeye çalışıyordu. Galiba başarıyordu. Yutkundum. "Sorun yok anlıyorum seni." içli bir nefes aldı. Sonra kaskı nazikçe kafamdan geçirdi. Klipsi taktı. Vizörü de indirip kendi kaskını giymeye başladı. Motora binip geri geri çıkardığı sırada ben ise geride bekliyordum. Ne olmuştu ki içeride. Ne demişti o Bora ayısı? Ne demişti de Sarp'ın bu kadar damarına basmıştı? Kafamda bir milyon soru ile motora bindim. Sahil yoluna girdiğimiz de geçen gün gittiğimiz kalabalık olmayan kayalıklara gelmiştik. Motordan inip her zaman gittiğim yere ilerledim. Burası artık benim diğer bir kaçış yolumdu. Oturacağım yeri iyice kontrol ettikten sonra yerde bağdaş kurup oturdum. Kaskı yan tarafa çantayı da onun yanına gelişi güzel bıraktım. Sarp da tam dibime oturmuştu. Dizi dizime değiyordu. Sanki bu temas ikimizin arasında bir köprü kurmuş, tüm duyguları birbirimize aktarmamızı sağlıyordu. "Ne oldu o lavaboda?" sorduğum soruyla birlikte bakışları bana döndü. Bakışları önce gözlerimde sonra da dudaklarımda gezindi. En sonunda tekrar gözlerimde asılı kaldı. "Klasik maymun işte. Yaptı bir salaklık bende düzelttim." "Tamam işte ne dedi sana?" sorularıma alakasız cevaplar veriyordu. "Senin peşini bırakmam gerekiyormuş falan fistan. Aklınca beni tehdit etti sonra da vurmaya kalkıştı. Çubuk kraker gibi zaten ben bir yapıştırdım direkt gördüğün hâli aldı." Kaşlarım çatık hâlâ ona bakıyordum. Söylediği şeylere zerre inanmamıştım ama zorlamanın da bir manası yoktu. Dudağının kenarında ki yaraya baktım. Hâlâ inceden de olsa kanıyordu. Tekrar bir tane peçete çıkarıp dudağında ki kanı temizlemeye başladım. Sanki benim canım yanıyordu. İçimde anlamsız bir sızı oluşmuştu. "Acımıyor, merak etme." tek düze bir sesle cevap verdi. "Ama benim yüzümden oldu. Bu da benim canımı yakıyor." gözleri bana döndü, "Keşke daha önce tanışsaydık. Keşke aşık olduğun kişi ben olsaydım." anlık gelen itirafla öylece kalakaldım. Aslında şöyle bir düşününce hiç de fena bir fikir değildi. "Keşke." dudaklarımdan benden bağımsız dökülen kelime ile bir an kendime şaşırdım. Pişmanlık duyuyorum muydum? Hayır. İyi yapmış mıydım? Evet. Gözleri direkt olarak bana döndü bakışları dudaklarıma inince yutkundu. Yutkununca Adem Elması beni deli etmek ister gibi yavaşça hareket etti. İçimde ki kelebekler acı içinde tekrar harekete geçti. Bu kelebeklerin kanadının sarılması gerekiyordu. Birinin onları sarmasına ihtiyacım vardı. Emin olmuştum artık. Kesinlikle beni iyileştirecek birine ihtiyacım vardı. "İyileştir beni." kelimeler benden bağımsız firar ediyordu. Galiba aptal iç sesim beni ele geçirdi. Tamamen yönünü bana döndü şaşkın şaşkın yüzüme bakıyordu. O da benden bu hareketi beklemiyor olacak ki öküzün trene baktığı gibi bana bakıyordu. "Nasıl yani?" zorla konuşmuştu. Heyecanlandı mı bu yoksa. Yok ya daha neler. "Sevmiyor musun beni?" "S-seviyorum." ay bir de kekeledi. Kesin heyecanlandı. "Benimle bir yola çıkmak istemiyor musun?" "İstiyorum tabii ki." şükür heyecanını atlatmıştı. "O zaman bu yaralı kalbimi iyileştirmeme yardım et. Yoksa ben istemeden kendimde daha çok yara açacağım." İyice dibime girdi. Yüzümü ellerinin arasına aldı, "Söz veriyorum sana, seni iyileştirmek için elimden gelen her şeyi yapacağım." şu son iki gündür kalbime akan sıcaklık tekrardan varlığını gösterdi. Alnını alnıma yasladı. Gözlerimi kapattım ve sadece bir kaç dakika kendimi bu ana bıraktım. Saçlarıma bir öpücük kondurup geri çekildi. Gözleri parlıyordu. Sanki küçük bir çocuğa balon almış gibiydim. O ise küçük çocuktu. Gözlerinde ki sevinç görmeye değerdi. Yavaşça kafamı dizine bıraktım. Ve denizi izlemeye başladım. O ise saçlarım ile oynuyordu. Hafif dokunuşları kalbimde her bir yeni kelebeğin oluşmasını sağlıyordu. Havanın soğuması ile içimi bir titreme dalgası sardı. Gözlerimi denizden ayırmadan yavaşça doğruldum. "Gidelim mi artık. Üşüdüm de biraz." dediğim an Sarp hemen ayaklandı. Ellerimden tutarak beni de ayağa kaldırdı. Eğilip yerde ki çantamı ve kaskı aldım. Geri doğrulduğum an gözümün önünde duran deri cekete şaşkın bir bakış attım. "Bu ne?" "Ceket." "Onu görüyorum zaten aptal." "Üşüyorsun ya Duru. Onun için veriyorum." ay eşek ya beni düşünmüş bir de. "O kadar da üşümedim. Hem motoru süren sensin bütün rüzgâr sana geliyor. Ben senin gövdene sığınmaktan yanayım." diyerek kayalıklardan inmek için yürümeye başladım. Benden hızlı davranarak önüme geçti. Kayalıklardan atlayarak ellerini belime sardı. Kucaklayarak yere indirdi. Motorun yanına geldiğimizde önce kendi kaskını sonra da benim kaskımı giydirdi. Kollarımı beline sıkıca sardım. Kafamı sırtına yasladım. Ve gözlerimi kapattım. Yaklaşık on dakika sonra eve gelmiştim. Üzerimi değiştirmeden kendimi yatağa bıraktım. Denize dalıyormuş gibi huzurlu bir uykuya dalış yaptım. Yeni bölüm nasıldı arkadaşlar? Yıldıza basmayı ve görüşlerinizi yazmayı unutmayın 💐 |
0% |