@eah1015
|
Akşam olduğunda hazırlanmak için odama gidiyorum. Çantamı toparladığım gibi kılıcımı almak için kılıç odasına gitmem gerek. Merdivenden aşağı iniyorum. Birden gözüm kararıyor. Her şey siyaha bürünüyor. Çığlık atmak istiyorum ama sesim çıkmıyor. Biri beni taşıyor. Neler oluyor? Kim bu? Nereye götürüyor beni? Kimse görmüyor mu? ... Gözlerimi açtığımda tek pencereli küçük bir odadayım. Ellerim önden bağlanmış. Ağzım ve gözüm bağlı değil. Beni buraya kim getirdi ve neden? Benden ne istiyorlar? Burası Yıldırım Krallığı, burası en güvenli yer burada nasıl nasıl? Birden kapı açılıyor. İçeriye uzun boylu, keskin çene hattına sahip, deri ceket ve pantolon takım giymiş, siyah bordo saçlı biri giriyor. "Selam Ella!" Öfkemi hissediyorum. Gittikçe artıyor ve vücudumdaki ısıda artıyor. Bu şekilde giderse her yeri yakarım. "Sen kimsin?" "Ah kendimi tanıtmayı unutmuşum leydim. Ben Eris. Seni neden kaçırdığımı merak ediyorsundur. Çünkü seninle yani tüm diyarların en güzel prensesi ile tanışmak istedim. Seni kırdıysam üzgünüm ancak o Aron denen prens bozması ile aynı yerdeyken seninle konuşmak mümkün değildi." Aron mi? Ona laf edemez. Kim oluyor da onun hakkında böyle konuşuyor? Aptal. "Aron ne alaka! Beni çıldırtma! Ayrıca o bir PRENS! Saygılı konuş! Benimle tanışmak istiyorsan mektup yazıp gönderseydin buluşurduk. Bu saçmalıkları dinleyecek vaktim yok!!" Sinirimden gözümden ateş çıkıyormuş gibi hissediyorum. Ellerime bağlanan ipi yakıyorum. Elimden ateş çıkarıp Eris'in üstüne yürümeye başlıyorum. "Bana hemen bi açıklama yapsan iyi olur." Eris hafifçe gülerek elimi tutup aşağıya doğru ittiriyor. Diğer elimi de eliyle tutuyor. Elele tutuşuyoruz. Bundan nefret ediyorum. "Bak Ella, tüm diyarların en güzel ve farklı prensesine her erkek sahip olmak ister. Ben her erkek gibi değilim. Ben bir şeyi istersem alırım." Her erkek gibi olmayan tek biri var benim için. Bir anda beni döndürüp duvara yaslıyor. Bana doğru eğilmeye başlayınca kafamı diğer yöne çeviriyorum. İğrenç. Ben böyle bir şeyden iğrenirim. Özellikle bu aptal yapamaz. "Güzelim seni öpmeme izin ver!" "Seni öldürücem!" Biraz daha eğiliyor. Nefeslerimiz yakınlaşınca bacaklarımı kullanmak istiyorum. Ancak olmuyor. Tam beni öpecekken içeriye Aron dalıyor. Gözleri kıpkırmızı olmuş. Öfkeden kudurmuş gibi Eris'e bakıyor. "Sen kimsin de prensesimi öpüyorsun! Sen kendini ne sandın ha dünyanın en yakışıklısı mı ya da zekisi?" Öfkeyle ağzına geleni söylüyor. Ben burada olduğum için küfür etmez biliyorum ama etse iyi olacak. Söylenirken bir yandan Eris'i yumrukluyor. "Seni gebertirim! Sen Ella'ya elini süremezsin!" Eris'i alıp duvara kaldırıyor. Eris neredeyse bayılacak. Heryeri kan içinde. Ben kandan nefret ederim. Onlara bakamıyorum. Sadece olduğum yerde çöküp kulağımı kapatıyorum. Sesler gelsede böyle yapınca rahatlıyorum. "Bir daha karşıma çıkarsan acımam! Anladın mı beni ? Prensesime dua et o olmasa seni döve döve öldürürüm!" Eris'i yere atıp benim elimi tutuyor. Hemen beni çekiştirip odadan çıkarıyor. Hızlı adımlarla oradan uzaklaşıyoruz. Savaş eğitimleri verilen okula geliyoruz. Aron durup bana dönüyor. "Aklın nerdeydi ha!" "Nereden bilebilirdim ki!" "Aa sen herşeyi bilen çok bilmiş Ella değilmiydin?!" "Aron bak- "Tamam kes! Eris'in kim olduğunu bilsen neden çıldırdığımı anlardın." "Anlat o zaman!" Aron arkasına dönüp hızlı adımlarla benden uzaklaşmaya başladı. Bende durmadım. Hemen arkasından yürüdüm. "Aron! Bekle!" "Git başımdan!" Ona yaklaştığımda kolunu tuttum ve onu durdurdum. Çok öfkeliydi ama bana değil Eris'e. "Aron tamam hata ettim yanımda asker yada hizmetçi olmadan tek başıma dolanmak hataydı. Sen beni kurtarmasan çok iğrenç şeyler olabilirdi. Teşekkürler ama neden Eris'i döverken 'prensesim' dedin bana?" "Hala anlamadın değil mi? Aklın fikrin aksiyonda savaşta çünkü. Git sor Ava'ya benim normalde hiçkimse ile dalga geçmeyeceğimi öğren. Benim aslında sessiz biri olduğumu öğren. Çünkü anlamıyo o minik kafan basmıyor kızım senin!" "Neyi anlamıyorum Aron?" "6 yıldır bana yaşattığın şeyi öğrenmen için Ava'ya git çünkü bu öfkeyle ben hiçbir şey anlatmam!" Ben daha cevap bile vermeden hızla uzaklaşıyor. 6 yıldır ne yaşatmış olabilirim ki? Bi dakika yoksa Aron yoksa bana gerçekten mi? Olduğum yerde çığlık atıyorum. Ağzım açık kalınca elimle kapatıyorum. Karşıdan bir kadın geliyor. "İyi misiniz ?" "Ah evet evet sadece çok mutlu oldum!" "Peki" Hemen koşarak saraya gidiyorum. 6 yıl öncesini hatırlıyorum. O zaman birine fena vurulmuştum ancak çok küçük olduğumuz için hep bizi ayırdılar. Ama ben hiçbir zaman o çocuğu unutamadım. Bu zamana kadar ondan başka hiç kimseye aşık olmadım. Çünkü o hep benim kalbimdeydi. O çocuk Aron'dı. Savaş ölüm şu bu derken gerçekten aklımdan silinmiş. Aron bana çok kızmış olmalı. Onun gönlünü nasıl alıcam?
Saraya girdiğim gibi kendimi Mile'nin yanında buldum. Hemen olanları ona anlatmalıyım. "Mile! Çok değişik şeyler yaşadım!" "Nerdesin sen ya sabahtan beri yoksun" "Dur dur anlatıcam ama önce bir bardak su iyi olurdu" "Al al " Suyumu içip Mile'nin yatağının yanına oturuyorum. Mile ve Alisa aynı odada kalıyor o yüzden iki yataklı, büyük, pembe temalı bir odada kalıyorlar. "Ella anlatttt!" "O zaman kısa kesiyorum. Sanırım küçükken aşık olduğum çocuk Aron- "Neğ?!" Bir anda çığlık atınca irkiliyorum. "Peki sen nasıl öğrendin? Emin misin? Yoksa söyledi mi?" "Hayır ama 6 yıl önceden beni tanıyormuş. Bana yaşattıklarını Ava'dan öğren dedi. Sabah Eris diye bi manyak beni kaçırmaya çalıştı. Sonra Aron beni kurtardı ama görmen lazımdı o kadar sinirliydiki hayatım boyunca onu o kadar sinirli göremem herhalde." "Bu çocuk senden hoşlanıyor kızım. Aağğağa düğün ne zaman?" "Yok artık abarttın Mile." "Afedersinde 6 yıl oldu. Bi zahmet yani" Göz devirip kapıya doğru yöneliyorum. "Nereye!" "Ava'nın yanına" "Bende bende " "İyi gel hadi" Beraber çıkıyoruz. Ava'nın odası en üst katta. Khloe ile beraber kalıyor. Aslında herkese söylemek istemiyorum ama Alisa'ya söylemeliyim. Sonuçta Mile'den sonra en iyi arkadaşım. Yani en fazla ne olabilir ki? Merdivenlerden çıkarken aşağıdan Aron geliyor. Sakinleşmiş gibi görünüyor. Mile koluyla bana dokunup hızla uzaklaşıyor. Bende anlayıp Aron'ı bekliyorum. Aron yanıma kadar çıkıp önümde duruyor. "Aron ben anladım. Seni kırdıysam üzgünüm." Bana çok değişik bakıyor. Hafif gözlerinin üst kapağı kısık, dudakları kızarmış,sadece benim gözlerimin içine bakıyor ve bana yaklaşıyor. "Beni kırdın." Diyor. Ben durur muyum? Asla! "Ama sen de ayı gibi davrandın. Bir kıza böyle davranılmaz. Yoksa sana centilmenlik dersi mi vermeliyim?" "Öyle mi? O zaman çekil önümden." "Ne ?" "Ayılara karşı ilgin mi var hayırdır?" "Ne diyorsun sen be" "Yalanı ağız söyler doğruyu ise gözler." Sırıtıp yanımdan ayrılıyor. Ne demek bu şimdi? Bana aşıksın demek istiyor. Hah! Sabah aynaya bakmıyor sanırım. Asıl o bana aşık. Aptal şey. Bende sinirli sinirli merdivenlerden iniyorum. Ava'nın yanına gitmiyorum çünkü çokta umurumdaydı Aron. Hızlı hızlı yürürken Mile sesleniyor. "Beybi gittin mi Ava'nın yanına ?" "Hayır! O aptal Aron umrumda değil!" Cevabım ve sinirim karşısında şaşkına dönüyor. Yanıma gelir diye daha da hızlanıyorum. Odama geldiğim gibi kapıyı kilitleyip yatağıma yatıyorum. En azından uyurken sinirlenmem. Uyandığımda huzurlu olmak istiyorum. İnaanı ne kadar etkilesede bi o kadar soğutuyor. Neyse bunları düşünmeye vaktim yok. |
0% |