@ealena
|
Adım Nergüzar. Çoğu insan için bu isim belki pek bir şey ifade etmez. Ama benim için, her şey demek. Fakir bir köyde, yıkık dökük bir evde, yedi çocuklu bir ailenin en küçük ferdi olarak doğdum. İlk nefesimi alırken bile yoksulluğun o ağır kokusunu içime çektim. İnsanın doğduğu yer kaderi midir bilmem ama benim için fakirliğin, acının ve zorlukların gölgesinde geçen bir hayat yazılmış gibiydi.
Çocukken hayatı öğrenmeye başlamam, sıradan bir çocuğun öğrendiği gibi olmadı. İlk öğrendiğim şey, ekmeği bile paylaşmanın ne kadar değerli olduğu oldu. Annem sabahları bize incecik bir çorba yapardı; içinde bir şey olmamasına rağmen, o çorba bizim için zenginlikti. Babam ise uzun kış gecelerinde bize sarılır, battaniye niyetine kendi vücudunu örterdi. O zamanlar bilmezdim ama hayatta kalmak için gösterdiği bu çaba, hayatın aslında bize ne kadar zor ama aynı zamanda ne kadar değerli olduğunu öğretti.
Kardeşlerimle her günümüz çetin bir savaş gibiydi. Büyük ablam evin işlerine yardım eder, ağabeylerim ise tarlada babama destek olmaya çalışırdı. Henüz küçükken bile hayatın yükünü omuzlarımıza yükleyen bu yoksulluk, bizim birbirimize olan bağımızı daha da güçlendirdi. Küçük yaşlarda bile, bir lokma ekmeği paylaşmanın, en sıcak dostluk olduğunu anladım. Soframızda ne kadar az yemek varsa, kalbimizde o kadar çok sevgi vardı.
Ama benim içimde hep daha fazlasını isteyen bir şey vardı. Annemin yorgun yüzünü izlerken, gözlerinde kaybolmuş bir genç kızın izlerini görürdüm. Babamın, yılların getirdiği dertlerle bükülmüş sırtına bakarken, bir gün bu sefaletin sona ereceğine dair bir umut yeşerirdi içimde. Bu hayat, bu yoksulluk, bana yüklenmiş bir yük gibiydi. Ama bir gün, kendi ellerimle bu yükü omuzlarımdan atacağıma inandım.
Her sabah, ayaklarım çıplak, rüzgarın sert estiği köy yolunda yürürdüm. Bir yandan hayaller kurar, bir yandan da kendime söz verirdim: Bir gün, her şey daha güzel olacak. Bir gün, biz de soğuktan titremeden uyuyabileceğimiz bir evde yaşayacağız. İçimdeki bu inat, her adımımda biraz daha güçlenirdi. Sanki her taşlı yolda, her rüzgarın vurduğu yüzümde, hayat bana yeni bir ders verirdi.
Hayatım boyunca öğrendiğim ilk ders, her şeye rağmen umudunu kaybetmemek oldu. Fakirlik beni sindiremedi, yokluk beni yıldıramadı. Bir gün, aileme daha iyi bir hayat sağlayacak gücü bulacağıma, kendi kaderimi ellerimle yazacağıma söz verdim. Çünkü benim adım Nergüzar; yoksulluğun bile baş eğemediği bir kalbe sahip olduğumu o zamanlar bile biliyordum. Yıllar geçtikçe, o yoksulluğun kök saldığı evde neşe ile hüzün, umut ile acı iç içe büyüdü. Çocukluğum yoktu benim, bir anda büyüyen, dünyanın en ağır yükünü omuzlarında taşımak zorunda kalan biriydim. İnsanın elinden hiçbir şey gelmediğinde bile içinde bir direncin büyüdüğünü, her darbeden sonra ayağa kalkmak zorunda olduğunu o yaşta öğrendim. Babamın nasırlı ellerinde, annemin yorgun gözlerinde hayatın ne kadar acımasız olduğunu görmek, küçücük bedenimde ağır bir yük bırakıyordu.
Köyde herkes, fakirliği ve zorluğu sessizce kabullenmiş gibiydi. Bizden daha zengin olanlar bile hayatın onlara sunduğu kısıtlı imkânlarla yetiniyordu. Ama ben farklıydım. İçimde, hiçbir zaman kaybolmayan bir umut vardı; bu evin, bu köyün, bu yoksulluğun ötesinde bir hayat olmalıydı. Her gece gözlerimi kapadığımda, aklımda farklı bir dünya kurardım. Temiz, sıcak bir evde, soframızda bolca yemekle oturduğumuzu hayal ederdim. Çocukça ama benim için en değerli hayaldi bu. Karanlık gecelerde, soğuktan tir tir titrerken, bu hayalim bana sıcak bir battaniye gibi sarılırdı.
Bir gün, köyümüzün tek kitaplığına gitme fırsatım oldu. Muhtarın o küçücük odasında, rafların arasında eski, yıpranmış bir kitap buldum. Kitabı elime aldığımda kalbim heyecandan yerinden fırlayacak gibiydi. Sayfaları çevirdikçe, başka dünyalara açılan kapılar olduğunu gördüm. Kitaplarda okuduğum hayatlar benimkinden o kadar farklıydı ki, sanki gerçek bir dünyaya değil de hayal gücümün ürünü olan bir masal diyarına adım atıyordum. İşte o an, kaderimi değiştirecek bir yolun var olabileceğini hissettim. Bu kitaplar bana fakirliğin, yalnızlığın, umutsuzluğun ötesinde başka hayatlar olduğunu gösterdi.
Kitapların sayfaları arasında kayboldukça, kendi içimdeki gücü de keşfetmeye başladım. İçimde bir ateş yanıyordu, alev alev parlayan bir inat vardı. O gün, kendi kendime bir söz verdim: Ne olursa olsun, burada sıkışıp kalmayacağım. Kendi yolumu açacak, kendi kaderimi çizeceğim. Annemin yorgun yüzünü dinlendirecek, babamın nasırlı ellerine değer verecek, kardeşlerime daha güzel bir gelecek sunacak bir hayat kuracağım.
Geceleri, kitaplardan öğrendiğim dünyaları gözlerimin önüne getirerek uyurdum. Fakirliğin beni ve ailemi köle gibi esir aldığı bu hayattan kurtulmak için daha fazla güç topladım. O küçük odada, karanlık köşelerde bulduğum kitaplarla büyüyen hayallerim, gün geçtikçe beni daha cesur, daha kararlı biri haline getirdi. Bir gün, yaşadığım bu zorluklardan sıyrılacak, aileme de o hayalini kurduğum yeni dünyayı gösterecektim.
Ben, Nergüzar. İçimdeki bu inanç ve azimle bir gün, tüm engelleri aşacağıma, yoksulluğun zincirlerini kıracağıma söz veriyorum. Şimdi küçük ve güçsüz bir çocuk olabilirim, ama bir gün, içimde büyüyen bu cesaret beni bambaşka yerlere taşıyacak.
|
0% |