...Sonra masanın yanında duran iki sandalyeden birini alıp pencerenin önüne koydum. Oturup bir sigara yaktım. Perdeyi ve camı sonuna kadar açtım. Yan tarafta ki karakolun ışıkları da sönüktü. Gökyüzüne baktım. Yıldızlar o kadar yakın o kadar ulaşılabilir duruyordu ki. İlk defa bu kadar net görmüştüm onları. Şehir de ki hayatımı düşündüm. Arkadaşlarımı, gidip gezdiğim yerleri, denizi, yaşadığım hayal kırıklığını...Evet beni buraya sürükleyen şeylerden biri de buydu. Kalbimi paramparça eden, kolumu kanadımı kırıp beni uçamaz hale getiren bir hayal kırıklığım vardı. Bazen insan düşünür ki: bırakıp gidersem, oradan uzaklaşırsam yaşadığım herşeyi de oraya gömmüş olurum. Ama unuturuz; anıların ölümsüz olduğunu. Oysa biz bunu bile unuturuz ama anılar hep diri kalır. Belki kokular silinir aklımızdan, gülüşler silinir ama o an silinmez. O anın size verdiği sıcaklık hep göğüs kafesinin içinde diri kalır. Siz bir solukta vermek istersiniz onu ama o yaşamak için mücadele edip size direnir. Çünkü insan içten içe bilir aslında acıyla var olduğunu. Acı da mutluluk gibi birşeydir. Nasıl ki mutlu olduğumuzda hayata daha çok bağlanır, dört elle sarılırız; İşte acı çektiğimizde de tam tersi, dört bir elle iter hayatı, hatta bazı anlar yaşamak bile istemeyiz. Her ikisi de hayata bağlar sonuç olarak ve her ikisi de bizi hayatta diri tutan şeylerdir. Bu yüzden ne mutluluktan ne de acıdan vazgeçemeyiz. Kötü anıların yaşamasının sebebi de budur...ve bir insan ne kadar yaralıysa o kadar şifalıdır. Beni buraya sürükleyen bu mesleği seçmemin nedeni de belki de budur. Kitap İçerik Listesi KÖY |
Bunları da beğenebilirsiniz
|
0% |