Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Seçilen

@ebi_books

Müzik

Aurora-Runaway
Towards The Sun-Home

Dört Profesör hayatlarında ilk defa bir karar vermeye çalışıyordu.Daha önce çok karar vermişlerdi fakat bu her zamankinden farklıydı.

Farklı bir çocuk.

"Aydınlık tarafın yapabileceği başka hiç bir şey kalmadı karanlık taraf çok güçlü."Profesör Serhat'ın söylediklerini haklı bulan Profesör Cenk diğerlerine baktı.

"Bu masum bir insan kızını buraya getirip eğitmemiz anlamına gelmez."Profesör Celal düşünceliydi.Ama bunun yapılmasını da istemiyordu.

"Sizce bir insan kızını nasıl eğitebiliriz.Napıcaz o kızı beyler.Aklınızı başınıza alın bu kadar çaresiz olamayız."Metehan yine sert diliyle konuşmuştu.Böyle bir şeye umut bağlayamazlardı.Çok riskliydi.Konuşmanın geri kalan süresi boyunca diğerlerini dinledi.Yine sessizliğe gömülmeyi tercih etti.

Profesör Cenk sözü devraldı"Bakın,sizlere resmi bir dille konuşmayacağım.Siz benim dostlarımsınız.Size esas düşüncemi söylemekten asla çekinmedim.Bana kalırsa dünyadaki bir kız çocuğunu bir hiç uğruna burada eğitmeye çalışmamalıyız,"

Profesör Serhat sözünü hızla kesti"Ya bir hiç uğruna değilse ya gerçekten düşündüğümüz gibi olursa."Profesör Cenk yarım kalan sözüne devam etti."Bu ihtimale de inanıyorum.Ya hiç uğruna değilse.İhtimallere inanırım dostlarım bunu iyi bilirsiniz."

Profesör Metehan'ın dudağı yana doğru kıvrıldı.Sözü Profesör Celal devraldı."Daha önceki varisler,eğitmenler,ırklar bunu denemedi mi zannediyorsun Cenk?Bilmiyor musun?Dünyadan getirilen beş koruyucu vardı bu zamana kadar.Çoğu yüz seviyeye ulaşamadan acı bir şekilde öldü."

Profesör Celal elbette ki Profesör Cenk'in bam teline basmadı.Fakat Profesör Metehan için durum farklıydı.Asla çekinmezdi doğruları konuşurdu her daim.

"Cenk bu fikrin neden bu kadar ardına saklanıyorsun?Bilmiyor musun daha önce ne olduğunu,"Profesör Serhat Profesör Metehan'ın yapmak üzere olduğu şeyi anladı ve sözünü kesti."Metehan!Tamam yeterli sözünün devamını getirme."

Bilmediği bir şey vardı ki o Metehan'dı ve sözünü hiç kimse kesemezdi."Ben sözümü esirgemem Cenk.Bir zamanlar sevdiğin kadında dünyadan getirilen bir varisti ve o kadın en büyük zaafın haline geldi öyle değil mi?"

Aralarında derin bir bakışma geçerken Profesör Celal camdan dışarıyı seyrediyordu.Okulda hiç bir öğrenci ve öğretmen yoktu sadece dördü vardı.Yine ve yeniden.

Hava karlıydı,okullar temmuz ayında başlardı.

Celal bir zamanlar hissettiği duyguları tekrar hissetmeye başlamıştı.Eskisi gibi hissetmeye.

Genç ve çok daha bilgisiz bir delikanlı olduğu dönemlerdeki gibi.Gözlerini kapatıp derince nefes aldı.Ne kadar büyük hatalar büyük yaralar yaşasalar da beraberlerdi.Dostlarıyla beraber.

Celal hırslı bir adamdı elbette.Fakat dostluk bağlarına çok değer verirdi.Bu sohbetin devam etmesi demek,bağların zedelenmesi demekti.Camdan kafasını masaya çevirdi.Ve diğerlerine bakarak konuştu"Hadi küçük bir ara verelim bu kadar yeterli."

Diğerleri sessizce onayladı.Profesör Celal uzun süredir uyumuyordu.Okulun gizli bölümünde bulunan odasına gitti ve kafasını yastığına koydu.Gözlerini tavana çevirdi.

Yatağın yanındaki sobayı büyüyle küçük bir el hareketi yaparak yaktı tavana bakarak gözlerini yumdu.

O uykuda gördüğü rüya koca bir evrene damga vuracaktı.Ve Profesör Celal rüyalara çok inanırdı.

Rüyayı hiç kimseye söylemedi elbette ama karar belliydi.Çünkü bazı kararlar gerçekleşmek için ezelden yazılırdı.

Kız gelecekti.

Normalde eğitmek istedikleri bir erkekti fakat evren bunu istemiyor gibiydi.Kız seçilmişti.

Celal'in o gece gördüğü rüya her zaman sır olarak kalıcaktı.Yalnızca bekleyecekti ve çok güvendiği zaman ona bilmesi gerekenleri gösterecekti.

Ta ki kız çocuğu bunu sorgulayana ve gerçeklere ulaşmak isteyene kadar.

Esil'den

Hayatımın bu evresinde bir süre geriye dönmem gerekti.Üstünü kapattığım tozlu anılara.

Çocukluğum bana bıraktığı yapı taşlarına ve belki de zihnimin en tozlu köşelerinde var olmuş anlara.

Şu an olduğum konumda eski bene dair ne kaldı?Yanımda kimler var?

Bu evrende ne işim var?Nasıl geldim?

Tüm bunları düşünmek için kendime ayırdığım bu zamanda gözlerimi açıp etrafı seyrettim.

Her zamanki uçurumun kenarındaydım.Burası element krallığında en sevdiğim yerdi.Uçsuz bucaksız bir okyanusa bakıyordu.

Bir an için gözlerimi kapattım ve düşündüm.Buraya geldiğim ilk günü.

Yıl 2013 Temmuz ayındayız ailemle piknikteydim o gün.Havada kuşların ve çocukluğun masumluğu vardı.Bir kaç gün önce altı yaşına girmiştim.

O gece her zamanki gibi garip rüyalar görüyordum.İçerisinde garip siyah varlıkların ve olağandışı olayların olduğu rüyalar.

Çok iyi hatırlayamıyorum ama yeni anlıyorum.Gördüğüm rüyalar burasıydı.Bu evrendi.

Sabah uyandığımda ise buradaydım.Büyük duvarları olan bir okulda.

Henüz hiç bir şeyin farkında değildim ve kendimi bir anda burada bulmuştum.

Derince nefes aldım.O günleri hatırlamak istedim belki de.Gözlerimi kapattım ve ruhum o güne gitti.

Küçük Esil'in gözlerinden bir kez daha gördüm.Getirildiğim güne bir pencere açtım zihnimde.

Altı yaşlarındaki Esil'in gözlerinden.

2013 Temmuz 25.

Gözlerimi açtığımda revir tarzı bir yerdeydim.Bir şekilde bulunduğum yeri garipsememiştim.Sanki her zaman burada var olmuş gibiydim.

Etrafıma baktığımda on beş yaşlarında esmer bir erkek bana gülümsedi.

"Sonunda uayndın."

Ona ne saçmalıyor bu bakışları atarken tekrar konuşmaya başladı.

"Sen kimsin?"Tedirginliğimin aksine güven verici şekilde gülümsedi.

"Sana her şeyi anlatıcam tamam mı?Ama önce Profesörlere uyandığını söylemeliyim."

Korkmuştum.Çok korkmuştum.Bilmediğim bir yerdeydim.Bu çocuk ne saçmalıyordu?

Beni bir yere götürdü.Okulun içerisinde bir yerdi.Bana burada neden var olduğumu ve ne için getirildiğimi anlattılar.

Seçildiğimi ve eğitilmek için bu okulda olduğumu söylediler.

Aradan tam beş gün geçti.Beş gün boyunca adının Sinan olduğunu düşündüğüm ve benden tam dokuz yaş büyük o çocukla,kafamın içindeki karmaşık sorularla yaşamaya devam ettim.

30 Temmuz 2013

Öğrenciler geliyordu.

Ormana kaçmıştım.Bana gitmemem gerektiği söylenmişti ama zaten buranın bir rüya olduğunu düşünüyordum.Getirildiğim günden beri zihnim buranın gerçekliğini kabullenmiyordu.

Yaralanırsam veya ölürsem geri dönerim diyordu zihnim.

Burada sırtıma yüklenen tüm sorumluluklardan kaçmak için ormandaki büyük salkım söğütün altına oturdum.Sırtımı dayayıp gökyüzüne baktım.

Ve geldiğimden beri duygularımı tekrar gerçek hayatta hissettiren garip bir şey oldu.

Kafamı çevirdiğimde simsiyah henüz yavru bir at gördüm.Sanki gözlerinin içinde dağların eteklerinden okyanusa karışan büyük ve coşkulu akıntılar,yerin altında kaynayıp duran güçlü ateşin parıltıları vardı.

Onun gözlerinde kendimi gördüm.

Gözlerimin içine anlamla bakmıştı.Sanki biliyor gibiydi.O gözlerimin içine bakarken bende yalnızca düşünen bakışlarla kafamı yana eğdim ve bende bakmaya başladım.

Biraz sonra bu sessiz konuşmamız bana cesaret vermişti.Elimi ona doğru uzattım.

Önce durakladı bende elimi durdurdum daha sonra kafasını yavaşça eğdi.Onu nazikçe sevdim.Ayaklanıp iyice yanına sokuldum.Ve yüzümdeki küçük gülümsemeye engel olamadım.

"Sende mi buraya kaçtın?"Ata ilgiyle bakarken arkamdan bir ses duydum.

"Esil!"

Bu Sinan abinin sesiydi.At korkuyla bana bakıp ardına döndü ve hızla oradan uzaklaştı.

O an bu dünyada ilk defa olağandışı bir şeye şahit oldum.Atın gözlerimin önünde havalanmasına.Koşusu yavaş yavaş hızlandı ve sanki rüzgarın yardımıyla havalandı.

Gözlerim fal taşı gibi açılırken Sinan abi önümde eğildi ve ellerimi ellerinin arasına aldı.

"Ne işin var yine burada?Sana gelmemeni söylemiştim.Hadi gel ilk gün herkes birbiri ilke tanışır."Uzunca atın gittiği yere baktım.

"Sinan abi,"yüzüme ilgiyle bakarak cevapladı."Söyle canım."Atın gittiği yere tekrar baktım.

"Atlar uçabilir mi?"Gülümsedi.

"Hangisine inanmak istiyorsan o olur Esil.Eğer uçmaları daha çok hoşuna gidiyorsa uçarlar."

"Büyü böyle bir şey mi?"

"Aslında bakarsan her zaman bu kadar renkli olmayabilir."Bunları düşünmeme fırsat vermeden tekrar konuştu.

"Sihir bazen renkli ama okulun Profesörleri hiç renkli değil haberin olsun.Hadi gidelim."

"Sinan abi atlar gerçekten uçabilir mi?"Diyerek sorumu yinelemiştim.

Gülümsedi duraklayıp konuştu."Eğer uçmalarını istersen uçarlar Esil.Ama sana illa bir açıklama yapmam gerekirse gördüğün at bir Tulpar."

"Tulpar ne?"

"Uçma yetisi olan bir at.Kimileri ona at demenin bile saygısızlık olacağını düşünür.Bazen simsiyah bazen de bembeyaz olurlar.Sadece lider ata ve onun eşine Tulpar denir.Senin gördüğün ise dişi bir attı.Simsiyahtı ve belli ki eşi yok daha yavru."

"Biliyor musun ona dokundum."Küçümser bir bakış attı.

"Hayır bunu yapmış olamazsın Esil.Lider atlar sadece güçlü bağ kuracağı kişinin kendini sevmesine izin verir geri kalan herkese boyun eğdirir.Ayrıca yalan söylemek oldukça kötü bir alışkanlık."

Yalan söylememiştim zaten.Ama Sinan abi bana inanmamıştı.

Orman okula çok yakındı bu nedenle hemen gelmiştik.Ben odama gitmiştim.Dört kişilik iki ranzalı bir odaydı.Dört yan yana kocaman çalışma masası ve yine ikisi sağ ikisi sol taraftaki duvara yaslı giyinme dolapları.Çok geniş değildi ama çok darda değildi.Eşyalar ahşaptandı.Duvarlar ise taştan

Odadaki eşyalarımı düzenlerken içeriye bir kız girdi.Yine altı yaşlarında gibi görünüyordu.Sessiz bir kızdı.Gülümsedim.

Valizini yan tarafa bırakarak titrek bir sesle konuştu."Merhaba."Sesi çok hafif titremişti.

Bende çok beklemeden cevap verdim."Merhaba."

"Sanırım aynı odadayız.İsmin neydi?"

"Esil.Senin?"

"Merve."

"Memnun oldum Merve."Elini sıktım."Bende memnun oldum Esil."

Biz el sıkışırken odaya elindeki valizi zorlukla taşıyan sıska kıvırcık saçları yüzünü kapatan bir kız çocuğu girdi.

Kocaman gözleri ve sevimli bakışları vardı.Çekimser değildi ama korktuğu her halinden belliydi.

"Merhaba ben Milen şey bana biraz yardımcı olur musunuz?"Zorla taşıdığı valizi yere düştü.Hızla yanına gidip valizi tutmasına yardımcı oldum.

"Teşekkür ederim."

"Rica ederim.Ben Esil."Elimi sıktı."Bende Milen."

Daha sonra Merve'ye elini uzattı."Ben Merve."Milen yine gülümsemesini sundu."Memnun oldum Merve bende Milen.İsmin ne kadar hoş."

Ben ranzanın üst katına yerleşmiştim.Ne yapacağımı bilemez halde iki ranzanın arasındaki o camı seyrediyordum.

Merve hemen altımdaki ranzaya yerleşti.Milen karşı ranzanın altındakine yerleşmişti.

Onlar eşyalarını yerleştirirken içeriye saçları hafif kızıla çalan.Belirgin çillere ve kemikli bir yze sahip düşünceli bakışlarla bir kız daha girdi.

Pek mutlu görünmüyordu daha çok yorgun.Valizini dolabın yanına koydu.Daha sonra yüzünü bize çevirdi ve beni gördü.

Bir kaç saniye durakladı.Uzun uzun gözlerimin içine baktı.Evet düşünceli bir kızıd ama insanların gözlerinin içine derince bakıcak kadar cesurdu.

Bu sessiz bakışmaya dayanamadım.Ranzadan aşağıya atladım ve elimi ona uzattım."Merhaba ben Esil.Hoşgeldin."Yavaş hareketlerle elini bana uzattı."Merhaba ben Mira."Ve bir an durakladı.Mimikleri değişti.Elini yavaşça geri çekti.

Hepimiz ona garip garip bakarken açıklama yapmaya başladı."Şey ben,"durakladı önce ne diyeceğini bilemedi,"Zihin varisiyim.Bazen böyle durgun anlar yaşanabiliyor.Korkmanızı gerektirecek bir durum yok."

O an sebepsizce ona güven vermek istedim.Çünkü hissettiği o diken üstü duygu bana tanıdık gelmişti.

Gözlerinin içinde fırtınalar vardı.Kimsede görmediğim fırtınalar.

Diğer kızlarla da teker teker tanıştı ve o da yerleşmeye başladı.Mira arada bana çok dikkatli bakışlar atıyordu.

Bir süre daha dikkatlice inceledi ve dayanamıyormuş gibi bakmaya son verdi,"Esil sen dünyadan mı geldin?"

"Evet."diyebildim yalnızca.Nerden bildiğini sorgulamadım çünkü bu kızın bizden çok daha fazla şey bildiği kesindi.

Yine çok düşünmeye fırsat kalmadan kapı tıklandı.

"Kızlar Esil'i alabilir miyim?"

Gelen Sinan abiydi.Kızların gözlerinde şaşkın bir ifade oluştu..Onu tanıyorlardı.

"Biraz bekler misin Sinan abi,hemen geliyorum."Sinan abi kafa sallayarak çıktığında odadaki şaşkınlık sürüyordu.

"O bildiğimiz Sinan mı?"

Şaşkınca dönüp kafa salladım.Merve şaşkınca konuşmaya devam etti."O en güçlüsü Profesör Cenk'in öğrencisi daha on beş yaşında çok yüksek güç seviyelerine ulaştı."

"Bunu bilmiyordum."

Milen yüzünü buruşturarak bana baktı."Ne yani güç seviyelerinden haberin yok mu?"

"Aslında bir şeyler biliyorum.Ama Sinan abi hakkında pek bilgim yok.Profesörleride biri hariç daha görmedim."

Hepsi bana garipsercesine bakarken gitmem gerektiği aklıma geldi.

"Her neyse ben bir Sinan abiye uğrayayım."

Kapıdan hızla çıkıp Sinan abinin odasına doğru ilerledim.İçeriye girdiğimde gördüğüm şeyle gözlerim belerdi.Şaşkınlığım kalp atışlarıma etki yaparken benden başka kimse şaşkın değildi.

Bu nasıl olabilirdi?,

İçeridekilere daha dikkatli bakarak söze girdim.

"Benimle dalga geçiyosunuz galiba."

"Esil otur canım her şeyi anlatıcam."

Sessizce koltuğun kenarında oturan bir erkek çocuğu vardı.Bende onun yanına oturmuş ciddi bir şekilde Sinan abinin yüzüne bakıyordum.

"Bak Esil sana bu evren hakkında bir çok bilgi verdim öyle değil mi?"Kafamı olumlu anlamda salladım.

"Bu da başka bir bilgi.Bak,burada çeşitli bağlar vardır.Bazıları doğuştan oluşur bazıları ise zamanla.Doğuştan olan oldukça nadirdir.Ama şu an görüyorum ki senin başına gelmiş."

Sanki farklı bir dil konuşuyor gibiydi.

"Hiç bir şey anlamadım."

Gülümseyerek devam etti."Bak siz ikizsiniz.Aynı anne babadan doğmadınız ama fark ettiyseniz yüzleriniz neredeyse aynı."

Çocuğa kafamı çevirdim.Saç renklerimiz,göz renklerimiz,tenimizin rengi,burunlarımız,dudaklarımız ve sayamayacağım kadar çok özelliğimiz aynıydı.Tek fark onun erkek benim kız olmamdı.Daha erkeksi bir yüz yapısı vardı ama sonuç olarak aynıydık.

"Daha önce annem bana bir şeyler anlatmıştı."Çocuğun sesini duyduğumda yine çok şaşırmıştım.Ses tonlarımız da ne kadar o erkek olsa da benzerdi.

Sinan abi,"Esil bu Berk.Berk bu Esil."dedi.

Bir süre sessiz kaldık.Bu sessizliği bozan Sinan abi oldu.

"Her neyse çocuklar bu günlük bu kadar yeter öyle değil mi?Bu konuyla alakalı Profesörler sizinle ilgilenecektir.İlk gün tanışma günüdür.Bu nedenle hadi artık konuşma salonuna gidin."

Hiç beklemeden odadan çıktım.Buradakiler bana şaka yapıyordu.Ve ben buranın tamamen rüya olduğuna emindim.

Okulun kasvetli kahverengi koridorlarında ilerliyordum.Yürüdüğüm koridor boştu.

Koridorun boşluğunu yine şaşkınlığımı arşa çıkaracak biri doldurdu.

Uzun kulaklar,hafif uzun saçlar ve oldukça beyaz bir ten.

Ama beni şaşırtan yalnızca bu değildi.

Beni şaşırtan,geldiğimden beri üzerimde hissettiğim o diken üstü duygunun o yanımdan geçerken sönmüş olmasıydı.

Ya da düşündüğüm tüm soruların bir anda susup tüm zihnimin ona odaklanmasıydı.

Yanımdan geçerken ona şaşkınlıkla bakıp bir anda "Sen bir elfsin."dedim.

Durakladı.İki adım geriye geldi.İlk başta şaşırdı fakat daha sonra gülümsedi."Ne o daha önce hiç mi elf görmedin?."

Kafamı olumsuz anlamda iki yana sallayıp yutkundum.

"Hayır hiç görmedim."Bir süre durakladı,elini bana doğru uzattığında yakasındaki karttan dokuz yaşında olduğunu okumuştum.

Bende elimi uzatıp elini sıktım.

"Tanışalım o halde.Memnun oldum ben Can."

"Bende Esil."

Can'dan sonra gerçekten gerçeklik algımın yok olduğunu düşünmüştüm.Buranın bir rüya olduğuna daha fazla inanmıştım.

Bahçeye doğru ilerledim.Okulun çok garip bir mimarisi vardı.Eksi katlar özel eğitim alanlarıydı bazen de profesörler içindi.Zemin katın en ucunda yatakhaneler vardı.Yaşa göre düzenlenmişlerdi.İlk gelenlerin tarafı sağ duvardaydı.Erkek odaları kız odalarının hemen karşısındaydı.Grupların odaları karşılıklıydı.Odalar en fazla beşer kişiydi.Büyük sınıfların odaları da bizim bir koridor yanımızdaydı.Bu zemin katın sadece bir kısmıydı.Diğer kısımlarda camlı ormana bakan ders odaları da vardı.Normal derslerin işlendiği sınıflarda birinci kattaydı.

İkinci katta öğretmenler odası vardı.Müdür odası ve bazı öğretmenlerin özel odası vardı.İkinci kattaki tek sınıf zihin derslerine aitti.Üçüncü kat çok geniş bir spor salonuydu.Her türlü alet vardı.Sihirle değiştirilebiliyordu.

Bahçenin bir kısmında yemekhane bölümü ve kamelyalar vardı.Diğer kısmında kocaman bir buz pisti vardı.Paten kayanlar için.Her özel yeteneğe uygun alan vardı.Basketbol sahaları,botanik bahçeleri,gözlem yerleri,hayvanların olduğu bir bölüm.

Sayısız özel yetenek vardı ve okul hepsine uyum sağlayabiliyordu.Bahçe güneşli günler için harikaydı.Bahçenin bir tarafında orman vardı.Bir tarafında ise kocaman bir göl.Gölün yanında yine element güçleri dersi için sönmeyen küçük bir ateş vardı.Dört elementin uyumu sembolize edilmişti.

Dördüncü kata gelicek olursam üst taraf tamamen camdı.Orası boş kısımdı.Bazen camlar kapatılabiliyordu.Büyüyle değiştirilebiliyordu.

Okulun etrafı ise boştu.Hiç bir şey yoktu.Yaklaşık yarım saat uzaklıkta bir şehir vardı.

Bahçeye geldiğimde köşedeki karanlık taraf öğrencileri ve sıkıştırdıkları bir çocuk vardı.

Sinan abi beni bu konularda uyarmıştı.Bu nedenle karışmayacaktım.Okul her tarafa özgürlük tanıyordu.Karanlık ya da aydınlık ayırt etmeden eğitiyordu.
Ama gördüğüm şey sessiz kalmama engel olmuştu.

Kolları ve boynunu sanki simsiyah bulutlar kaplamış gibi bir çocuk yerde oturmuş kendini kollamaya çalışıyordu.Şaka gibi geliyordu ama değildi.

Kolları omuzlarının biraz altına kadar siyah lekelerle kaplıydı.Teni görünmüyordu.Siyah lekelerin yanında boynuna hatta çenesinin altına doğru uzanan mor kıvılcımlar vardı.

"Şuna bakın beyler.Ne zamandan beri bir Sırak okula alınıyor."Konuşan çocuğa kafamı çevirdim.Sırak neydi?"Hadi ama birine dokunursan o virüsün bulaşır.Bu büyük bir tehlike sende biliyorsun."

Tehlikeden korktukları için değildi.Alay geçen bir ses tonuyla konuşuyorlardı."Hey ne oluyor orada?"Evet kendimi tutamamıştım.

Hepsinin yüzü bana döndü.Siyah saçlı olan gülümsedi."Şuna bakın beyler dünyadan gelen kız çocuğu da burada."

"Sen sihir yapabiliyor musun bakalım küçük şey?Bu okul ucubelerle dolmaya başladı."Dalga geçiyorlardı.Büyük bir kahkaha attı.

"Ne yaptığınızı zannediyorsunuz siz burada?"

"Sen bana kafa mı tutuyorsun?"

Evet,on altı yaşlarında bir karanlık taraf öğrencisine sataşıyordum.Göt kadar boyumla.

"Kılıma dahi zarar veremezsin."

"Bundan nasıl bu kadar eminsin?"

"Çünkü,"durakladım ne diyeceğimi bilemedim ve aklıma gelen şeyle devam ettim,"Gerçeklik algımı yitirdim ve buranın gerçekliğine inanmıyorum.Canım yanmaz bile."

Deli taklidi her zaman işe yaramayabilir ama zannedersem bu sefer yarar.

Yüzüme garipser bir şekilde baktı.Hadi ama gerçek olduğuna nasıl inanabilirsin ki?Bir süre sonra gülümsedi.Korkmuş muydu o?

Sinan abinin dediğine göre buranın gerçekliğini kabullenmeyenlere ve rüya gözüyle bakanlara pek iyi bakılmıyormuş.

"Beyler dağılalım.Bu kız çocuğu kafayı yemiş."Onaylayarak uzaklaştıklarında yerde oturan çocuğa elimi uzattım.

Önce gülümsüyordu ama elimi uzatınca gülümsemesi söndü.

"Elini tutamam.Sende mi benimle dalga geçiyorsun?"

"Hayır dalga geçmiyorum.Neden tutamazsın?"

Kendi ayağa kalkıp üstünü silkeledi."Ben bir Sırak'ım."

"Sırak mı?O ne?"

"Gerçekten bilmiyor musun?"Olumsuz anlamda kafa salladım."Ben buraya sihirsiz bir dünyadan geldim ve orada böyle varlıklar,elfler,aydınlık karanlık diye ayrılan insanlar yok."

O da garipseyerek baktı.Daha sonra açıklamaya başladı."Bak şimdi,yıllar önce iki kişi birbirine aşık olmuşlar.Fakat eğer aşkları masumluğunu yitirirse asla beraber olamazlarmış.Bir gün dayanamamışlar ve birbirlerine dokunmuşlar.Ellerinden dirseklerine kadar ve boyunları kararmış.Eğer kendi türleri haricinde birilerine dokunurlarsa o kişi kararır ve rüyalar alemine gömülür."

Ağzım açık kalmıştı.O ise devam etti,"Onlarla beraber tüm köyde kararır ve onlardan doğan çocuklar da öyle olur.Dünyanın tam elli milyonunu bizim gibiler oluşturur."

"Bu hayatımda duyduğum en garip şey."

"Her neyse bunu fazla düşünmesen iyi olur.Ben Arda bu arada."Elini sıkmak için elimi uzatacaktım ki geri çektim.Bana gülümsedi."Bende Esil.Memnun oldum."

Kafa salladı."Burada daha fazla oyalanamayız Esil konuşma başlamak üzere."

Beraber yine zemin kattaki kocaman konuşma salonuna geldik.Herkes toplanmaya başlarken Profesörler de birbirleriyle el sıkışıp konuşuyorlardı.

Salona girdiğim anda bazı profesörlerin gözleri bana döndü.Sinan abiyi görüp yanına koştum.O da bazı profesörlerle konuşuyordu.Yanına gidince gülümsedi ve kolunu omzuma attı.

"Nasılsın bakalım, tanıştın mı öğrencilerle?"Kafa salladım."Tanıştım.Odadaki kızlar iyiye benziyor.Fakat Sinan abi burada çok garip yaratıklar var."

Sinan abi güldü.Konuştuğu profesöre kafamı çevirdim.Göz göze geldik.Oldukça sert bakışları vardı ve düşünceliydi.Aynı zamanda içinde cesareti ve liderliği barındıran kahverengi harelere sahipti.

"Bir iki güne alışırsın."Kafa sallayıp gülümsedim.

"O halde artık diğerlerinin yanına geçebilirsin."Kafamı sallayıp oradan ayrıldım.İlk sınıfların olduğu yere gittim.

Arda için ayrı bir alan vardı.Bu kırıcıydı.Diğer tüm çocuklar birbirleriyle tanışırken o kimseye yaklaşamıyordu.

Merve'lerin yanına gittim.Arda'ya baktım.O esnada göz göze geldik.Ona güven vermek istercesine gülümsedim ve o da bana buruk bir tebessüm yolladı.

Merve,Milen,Mira ve ben yan yanayken yanımıza o ikizim olan çocuk geldi.Diğer kızlar bir ona bir bana bakarken Merve konuşmaya başladı."Yani siz şimdi doğuştan bağı olanlardan mısınız?"

İkimiz de aynı anda kafa salladık.Bu esnada yanımıza biri geldi.

"Merhaba ben Kaan.Buradakilerle tanışıyorum isminiz ne?"

O konuştuktan sonra gözlerim belerdi.Bu günlük şaşırma dozum bitmiyordu.İçimden bir bu eksikti diye düşündüm.Çok şaşkındım.

Ağzım açık Kaan'a bakarken elini tanışmak için bana uzatmıştı.Tüm salon şu anda sessizdi.Sesim bir anda çok yüksek çıktı.

"Sen, sen bir vampirsin!"Herkes kahkaha atarken Kaan bana garip garip baktı."Ne yani hiç mi görmedin?"dediğinde insanlar bana bakıyordu.

Olumsuz anlamda kafa salladım ki Merve açıklamaya başladı."O dünyadan seçilen kız Kaan.Bilmemesi çok normal."

Kaan anlamış gibi başını salladı."O halde tanıştığımıza memnun oldum."diyerek elini uzattı.Elini sıktım korkuyla.Bu esnada Can'da yanımıza geldi.

"Korkma küçük insan kanını emmez."Kafamı bunu söyleyen Can'a çevirdim."Korkmuyorum zaten Elf çocuğu.Sadece şaşırdım."Gıcık olmuştum.Aptal elf.

Konuşma başladığında hepimiz sustuk ve müdür olduğunu tahmin ettiğim Profesör konuşmaya başladı.

"Öncelikle açılış konuşmasına hepiniz hoşgeldiniz.Ben okul müdürünüz Profesör Cenk.Bu yıl benimle brabersiniz.Bildiğiniz gibi okul yıllardır güçlü koruyucular yetiştiriyor.Umarım sizde bu güçlü koruyuculardan biri olursunuz.Sözü sevgili disiplin kurulumuza yani bu okulun müdür yardımcılarına bırakıyorum."

Sözü diğer Profesör aldığında bütün salonda fısırtılar başladı.O bir Sırak'tı.Tıpkı Arda gibi siyah izleri vardı.

"Öncelikle hepiniz hoş geldiniz.Ben Profesör Serhat.Okuldaki sağlık sorunlarıyla ilgileniyorum.Aynı zamanda gelecek gördüğümüz koruyuculara Sırak'lar hakkında ders veriyorum.Tüm bunların yanında disiplinden ve ders düzeninizle ben ilgilenicem.Umarım keyifli bir yıl olur.

Konuşma sırası diğer Profesördeydi.Simsiyah giyimi ve asla mimik oynamayan bakışlarıyla etrafı süzüyordu.Herkes ona bakmaya başladığında küçük bir el işaretiyle sırayı kendinden uzaklaştırdı.Pek konuşmuyordu anlaşılan.Ayrıca etrafımdakilerden onun Profesör Metehan olduğunu öğrenmiştim.

Ve en sonunda kahverengi giyimli bir Profesör konuşmak için ayağa kalktı."Ben diğer müdür yardımcınız Profesör Celal.Hoşgeldiniz konuşmalarını geçip esas kısma giriyorum çocuklar.Buraya nasıl getirildiniz isteyerek mi geldiniz,veya hırslar uğruna mı,yoksa gerçekten hayatınızı buna adamak mı istediniz bilmiyorum.Fakat eninde sonunda buradasınız ve beraberiz.Emin olun kader sizi buraya getirdiyse benim sizden,sizin benden alacağı şeyler var demektir."

Bu konuşmadan sonra Profesör Cenk tekrar konuştu."Ayrıca yanımda görmüş olduğunuz genç,"Sinan abiyi yanına çekti,"Kendisi benim öğrencim."Gururlu bakışlarını etrafa salarken üst sınıflar gülümsüyordu.

Diğer Profesörler ve Eğitmenler de kısaca kendilerini tanıttılar.

Bir süre sonra herkes çıkmıştı ben neler olduğunu sorgulamaya devam ettiğim için sona kalmıştım. Sadece Profesörler ve biz kalmıştık.Diğerleri de çıkışa giderken bende Merve'nin ardından ilerliyordum.Fakat arkamdan Profesör Cenk'in sesini duydum.

"Esil sen kal."

Bir anda duraklayıp derin nefes aldım.Arkama dönüp o tarafa baktım.Neyseki Sinan abi yanlarındaydı.Ve o varken garip bir şekilde güven vardı.

Yavaş adımlarla yanlarına gittim.Sinan abi gergindi fakat bana gülümsüyordu.

Profesörlerin yanına gidip dikelmeye başladığımda en sonunda Profesör Serhat konuşmaya başladı.

"Öncelikle hoş geldin Esil."Sakin ses tonu ile bana gülümsedi.

Ona çok garip bir şekilde baktığım.Hoşgeldin demek için mi beni bu strese sokuyorlar?.Ardından garipseyerek"Hoşbuldum."dedim.

Hepsi bana çok garip bir şekilde bakarken neyseki sözü o gün ilk defa gördüğüm uzun ve oldukça sinir bozucu bir yüze sahip isminin Serkan olduğunu örendiğim o Profesör devraldı.

"Beyler artık saçmaladınız mı acaba?Ne işi var bu veledin burada."

Onun ardından bir kadın da konuştu.

"Profesör Serkan'a katılıyorum.Gerçekten bu kadar çaresiz olamayız."

Ben her şeyi garipsercesine Sinan abiye bakarken bu sefer o da garip bir şekilde diğer iki profesöre bakıyordu.

En sonunda bu evrenin içinde bir şekilde sıkışmış ve olmamam gereken bir yerde gibi hissettiğim an kolunu omzuma koydu.Tekrar yüz yüze geldik.

"Serkan elbette kendi fikrini belirtebilirsin.Fakat ne zamandan beri bizim kararlarımıza saygısızca yaklaşıyorsun?"

Profesör Cenk hafif sert çıktığında Profesör Serkan ona sinirle kafasını döndü.

"Elbette kararlarınıza lafım yok Cenk."Profesör Serkan,bu sözünün ardından gülümsedi ve devam etti.

"Fakat,esas size sormalı ne zamandan beri böyle asılsız kararlar alıyorsunuz?Ya da dur farklı bir soru,küçük bir kız çocuğunun buradaki işi ne?"

Omzumu hafifçe dürttü.

Ben olayı çözmeye çalışırken Sinan abi konuşmaya başladı.

"Profesör yeter.Dediğiniz gibi o daha küçük bir kız çocuğu hele yüzüne karşı bu şekilde konuşamazsınız.Buna izin vermem."

Profesör Serkan sinirlenmişti."Ne zamandan beri bir Profesörle bu şekilde konuşuyorsun Sinan?Yoksa bu yetkiyide mi sana bu sevgili eğitmenin veriyor."

Profesör Celal o anda konuşmaya dahil oldu."Serkan yeter.Kızı getirme konusunda Cenk değil ben kefil oldum öyle değil mi?O halde sana konuşma hakkı veren nedir?"

"Yeter artık kızın önünde tartışmayacağız elbette."Profesör Cenk olaya el attığında Profesör Metehan hala susuyordu.Dikkatlice etraftakileri izliyordu.

"Sinan sende git buradan.Evet bazı durumlarda haklı olabilirsin fakat senin eğitmenin benim ve bir Profesöre asla saygıszılık yapamazsın."Profesör Cenk Sinan abiyi sertçe uyarmıştı.

"Fakat profe-"Profesör Cenk sözü devraldı."Ne zamandan beri bana karşı geliyorsun.Kendine gel.Bulunduğum seviyeyi geçmeni istiyoruz öyle değil mi?"

Sinan abi susup kafasını salladı.

"O halde git ve çalış Sinan.Yeterince bu işlere dahil oldun."

Sinan abi istemeyerek çıkarken oldukça hızlıydı.O gittiğinde yine güveneceğim hiç bir dal kalmamış gibiydi.

Profesör Cenk konuşmaya başladı."Bak Esil,"Derince nefes alıp tekrar devam etti."Buranın gerçekliğini kabullenmediğinle alakalı bazı duyumlar aldım."

Sustuğunda kafa salladım ve cahil cesaretimle konuştum."Elbette inanmıyorum.Periler,elfler,büyüler,vampirler,uçan atlar ve daha bir sürü şey.Sizce bu gerçek olabilir mi?"

Evet ,altı yaşında bir kız çocuğuna göre dilim pabuç kadar olabilir.Ama sizde hak verirsiniz ki kafamda zibilyon tane soru vardı.Bence verdiğim tepkiler oldukça yerinde.

Ayrıca tekrar söylüyorum.Bu evrende buranın varlığını kabul etmemek ve algılayamamak gerçekten büyük bir sorunmuş.

Profesör Cenk kaşlarını kaldırdı ve tekrar söze girdi."Bak,öncelikle bu gerçeklikle alakalı düşüncelerini daha fazla gün yüzüne çıkarmamanı öneririm.Aynı zamanda şunu bil burası hiç olmayacağın kadar gerçek evet gerçeklik algını karıştırabilir fakat inan bana bir süre sonra anlıyıcaksın."

Sorgularcasına bakarken,olumlu anlamda kafa salladım.Ardından Profesör Cenk tekrar konuştu."Sormak istediğin başka bir şey var mı?"

Hızla kafamı sallayıp konuştum."Aslında geldiğimden beri aklımı kurcalıyor,"Bana dikkatle baktığında konuşmaya devam ettim,"Aydınlık ve karanlık taraf dediğiniz şey tam olarak nedir?"

Gülümseyip tekrar anlattı."Bak insanların doğuşlarında,soylarında ve kullandıkları büyülerde aydınlık veya karanlık taraf oldukları belli olur.Ve bazıları kendini buna göre adlandırıp eğitir."

Ben bunu zaten biliyordum."Yani doğuştan geldiğine mi inanıyorsunuz?"

"Çoğu zaman doğuştan geldiğine inanırız Esil."

"Peki doğuştan gelenler yani,iyiler gerçekten saf iyi ve kötüler gerçekten saf kötü mü?"

Daha altı yaşında velede bunları anlatırsanız böyle olur.

Bu sefer duraksadı nereye getireceğimi anlamıştı.Aslında okulun müdür ve müdür yardımcısı olan dörtlü de böyle düşünüyordu.Bu nedenle okulda iki taraf ayrıştırılmadan ders işleniyordu.

"Öyle olduğuna inanılır Esil."Ne diyeceğimi bilerek cevapladığında tekrar lafa girdim.

"İşte bana garip gelen kısım da bu.Bakın,kimse saf iyi olamaz elbet bir kötülük yapmıştır.Kimse saf kötü de olamaz elbet bir iyilik yapmıştır.Sizi bilmiyorum ama biz insanlar böyleyiz."

Şu anda bildiğim tek bir şey vardı dikkatleri üzerime çekmiştim ve tıpkı buranın gerçek olmadığına inanmak gibi,aydınlık veya karanlık taraf olaylarına karışmak da garip karşılanıyordu.

Sözlerimi Profesör Serkan kesmişti."Yeter bu kadar.Dalga mı geçiyorsunuz?Tıpkı kendiniz gibi evrene aksi düşünceleri olan bir kız çocuğunu getirmişsiniz buraya."

Profesör Serkan gerçekten çok sinirliydi.Evrenin işlerinin bozulmasından rahatsız oluyordu anlaşılan.Onu gördüğümden beri ondaters giden bir şeyler vardı.

Ve ilk defa Profesör Metehan lütfedip konuştu."Yeterli."

Ve o an bir şey fark ettim.Evet Profesör Serkan hepsinden çekiniyordu fakat Profesör Metehan'dan öyle bir çekiniyordu ki gözleri titriyordu.

Hatta geceleri,iyiki Profesör Metehan fazla konuşmuyor diye şükürler ettiğini düşünüyorum.Adamın sesini duyunca bile titriyrodu.

Daha sonra Profesör Metehan tekrar lütfedip iki kelime daha etti."Kıza anlatıcaklarınızı anlatın sonra yollayın.Daha fazla katlanamam."

"Tamam o halde.Bak yarın zeka ve özel yetenek testi olucak tamam mı?Garipseme ne deniyorsa onu yap ayrıca uyumlu olmaya çalış,"

Profesör Cenk tekrar beni uyarmaya başladığında duraksadı ve devam etti."Aynı zamanda garip yaratıklar karşısında şöyle tepkiler verme.Irkçı olduğunu düşünecekler."

"Pardon da garip,garip bir ton yaratık var, nasıl tepki veriyim?"

"Ne çok konuşuyorsun çokcuk.Hadi git artık."

Oradan ayrıldığımda hızla koridora çıktım.

Tekrar onu gördüm.Elf çocuğunu.

Bir anda ağzımı tuttu.

"Şu anda konuşmaman lazım insan kızı."Diyerek elini çekti."Ne yapıyorsun sen be?"dedim hızla.

"Sinan abi seni çağırdı ama ne olur sessiz ol."

Onu garipsemiştim.Ama başka seçeneğim yoktu. Ve bende güvenip gittim.

Beraber koridorun arka tarafından yavaşça Sinan abinin odasına gittik.Hızlıca odaya girdiğimizde Sinan abi tedirgince bir oraya bir buraya doğru yürüyordu.

Bizi görür görmez duraksadı ve koltuğu işaret etti.Oraya geçip oturduğumuzda konuşmaya başladı.

"Esil sana ne anlattılar?"

"Başta getirilmem hakkında tartıştılar daha sonra bana burayı neden gerçek olarak algılayamadığımı sordular bende onlara açıklamamı yaptım."

"Keşke bunu açık etmeseydin.Bak burada,buranın gerçekliğine inanmamak pek iyi karşılanmaz."

"Neden peki?"Meraklı gözlerle ona bakarken o bana,"Bunu şimdilik öğrenmenin gereği yok."Diye hızlı bir cevap verdi.

"Her neyse Esil konumuz bu değil.Başka,başka ne söylediler sana."

"Sorum olup olmadığını sordular.Bende onlara aydınlık ve karanlık tarafla alakalı sorumu sordum."

O esnada arkada küçük bir gülme sesi geldi.Arkama döndüğümde aptal elf çocuğu sırıtıyordu.

"Ne gülüyorsun be sen?"

"Sinirlerim bozuldu."

Uzun kulaklı it.

"Esil,bak bu evrende aydınlık ve karanlık taraf olaylarını sorgulamak da pek iyi değil."

Sinan abinin ardından Can sırıtarak tekrar konuştu.

"Sinan abi pardon ama senin kızda evrene ne tersse onu yapıyor."

Elf çocuğunun da dil pabuç gibi maşallah.

"Sana kalmıştı çünkü elf çocuğu."

"Bana kalmış demek ki insan kızı."

Bu atışmamızı Sinan abi böldü.

"Can,Esil tamam.Bak Can Esil sana emanet.İlk sınıfların en büyüğü sensin ve seni tanıyorum.Sana güveniyorum.Ve Esil,"

Tekrar kafamı ona çevirdim.Derince nefes aldı ve önüme diz çöküp ellerimi ellerinin arasına aldı.

"Bak canımın içi,yarın seni alacakları teste yanında ben olucam.Göze batmamaya çalış tamam mı?"

Ve evet.Sizinde sorguladığınız gibi Sinan abi neden bana bu kadar kıymet veriyor?

"Sana nasıl güvenicem?Burada her şey çok karışık her gün başıma farklı bir şey geliyor.Ve sana öylece güvenmemi mi bekliyorsun?"

"Esil, bak ben normalde tanıdığın kadar samimi veya hayatıma üç gün önce giren kız çocuklarını kariyerim pahasına koruyacak bir tip değilim.Ve şimdilik lütfen bunu sorgulama."

Bana sorgulatmamasının sebebi henüz kendinin de çözememesi olmalıydı.

"Sana nasıl güvenebilirim ki?"

"Başka çaren yok çocuk.Hadi şimdi gidin.Daha fazla burada görünmeyin."Can ile beraber oradan ayrıldık.Odaların olduğu yere geldik.

"Sanırım artık odana girebilirsin insan kızı."

"Sen merak etme elf çocuğu girerim."

Ona gıcık olmuştum.Aptal uzun kulaklı bir çocuktu.

Odaya girdiğimde diğer kızlar yerleşiyorlardı.Merve beni görmesiyle konuşmaya başladı."Esil,sonunda geldin.Yarım saat sonra kapalı spor salonunda tanışma etkinliği ve Profesörlerle söyleşi tarzı bir şey olucak.Sadece ilk sınıflar gidicek."

Kafa sallayıp ranzamın üst kısmına çıktım.Bacaklarımı kendime çekip diğer kızların yerleşmesini izledim.

Uzunca bir süre düşündüm.Benim burada ne işim var?Parlayan ay ışığına baktım.Sıcak bir temmuz günüydü.

Nefesimin daraldığını hissettim.Bir an için gerçekten evrenin dahi burada olmamı istemediğini.

Çünkü ben buraya ait değildim.

Daha fazla dayanamayıp ranzadan atladım ve kapıya yöneldim.Geldiğim andan beri beni dikkatle izleyen Mira konuştu."Esil nereye gidiyorsun?"

"Bahçeye çıkıcam sanırım,sanırım biraz hava almam lazım."

Sorgulamadı ama anladı.O bir zihin varisiydi ne kadar daha eğitilmemiş de olsa anlamış olması gerekiyordu.

Okulun kasvetli duvarlarından ileriye gittim.Bahçe kapısı kilitliydi.Arka bahçeye çıkmak istiyordum.Kapıyı zorladım fakat açılmadı.

Sinirle arka tarafa gidip çöktüm ve bütün sinirim,kapana sıkışmışlığım ile kapıya dikkatlice baktım.

O an bir şey oldu.Dikkatimi oraya öyle çok vermiştim ki açıldığını kapı sesi gelince anladım.Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.Buradakiler için bunlar basit büyülerdi fakat bir insan kızı için sadece odaklanmayla kapı açmak garipti.

Ama yine de zannedersem burada da herhangi bir eşya ya da fiziksel güç kullanmadan sadece zihninizle yapmanız pek alışılagelmiş bir durum değildi.

Daha fazla kafam karışmadan bahçeye çıktım.

Arka bahçe çok genişti fakat ilerlemek istemedim.Duvar kenarına oturdum ve ileriye baktım.Sadece baktım.

Biraz sonra arkamda bir ses duydum.

Son olarak tanışmam gereken biri vardı anlaşılan.Düşüncelerimi bölüp ortaya çıkmasıyla bir anda korkuyla sıçradım.

"Ne işin var senin burada?"diye sordum.

"Asıl senin ne işin var karanlık çöktükten sonra arka bahçede."

Yien benimle yaşıt gibi duran koyu kumral saçlara ve normal bir beyaz tene sahip bir çocuktu.

Uzun bir süre bakıştık."Sadece bunaldım ve hava almaya çıktım."

"Senin gibi biri sadece hava almaya mı çıktı?"

"Benim gibi biri de ne demek?"

Şaşırarak baktı ve konuşmaya başladı."Az önce kapıyı nasıl açtığını gördüm.Bide senin için o sadece sihirsiz bir kız diyorlar.Hayır bu sadece bir yalan."

"Bak kapıyı nasıl açtığımı bile bilmiyorum tamam mı?Sadece bunalmıştım ve çıkmak istedim.Amacım seninle karşılaşmak değildi."

"Asıl benim amacım senin gibi biriyle karşılaşmak değildi."

Ona göz devirmiştim.

Bir süre sonra aklıma Sinan abinin fazla göze batmamamı söylediği geldi.Ve tekrar konuşmak zorunda kaldım."Bak,normalde ikimizinde burada olması yasak öyle değil mi?"

Hızla kafasını salladı.Gözlerinden bir korku geçti.Yakalanmak istemiyordu.

"O halde bir anlaşma yapıcaz.Sen kimseye burada tanıştığımızı,bir şeyler gördüğünü veya bahçeye çıktığımızı anlatmayacaksın.Aynı şekilde bende."

Bir süre düşündü,daha sonra mantıklı gelmiş olacak ki elini uzattı.Bende elini sıktım.Bu ilk anlaşmamızdı.

"Ben Mert."

"Bende Esil."

İkimizde birbirimize gülümsedik.Daha sonra bahçe tarafındaki koridorun açıldığını fark ettik.İkimizde aynı anda birbirimize bakıp eğildik.

"Profesör Ferhan'a burayı kilitlemesi gerektiğini söylemiştim.Hadi ama nasıl unutur."

Sesi duymamız ile duvar kenarina iyice eğildik."Bu Profesör Ferit.Fiziksel güç gerektiren derslere girer.Aklına gelebilecek her tür spor dalı ve dövüş teknikleri konusunda üstün bilgilere sahip."

Mert sessizce bana bu adamın kim olduğunu anlattığında ona dönüp konuştum."Ne yapıcaz yanı?"

"Eğer kapıyı kitlerse tekrar açamaz mısın?"

"Nasıl yaptığımı bilmiyorum ki."

Biz bunları konuşurken bir kapı kilitleme sesi duydum.Bahçede kalmıştık.Daha da kötüsü söyleşiye sadece on dakika vardı.Hadi ama Sinan abi dikkat çekmemem gerektiğini söylemişti.

Ve bu mümkün değildi.Çünkü bela beni bulmazsa ben onu bulurdum işte.

Profesör Ferit'in uzaklaştığını kapanan ışıklardan anladığımızda ayağa kalktık.

"Ön bahçeden giremez miyiz Mert?"

"Hayır tabiki.Tüm öğrenciler oradan geçiyor ve girişte Profesör Yasemin bekliyor.O da insan bedeni ve büyü kuvvetleri derslerine girer."

Onun ilk sınıf olduğunu sorgulamıştım.Çok şey biliyordu.

"Ne yapıcaz yani?"

"Ben bilmiyorum kapıyı sen açtın."

"Açtığım kapıdan bahçeye çıkmayı biliyorsun ama."

Tekrar koridorun ışıkları yandı ve kilit hızla açıldı.Kendimizi yan taraftaki çöp kovasının arkasına attık.Gelen Profesör Serhat ve bir kadındı.

"Esil sakın sesini çıkarma tamam mı?Bu gelen profesör Simge ve kendisi karanlık tarafın hatrı sayılır bir büyücüsünün kızı."

O kadar hızlı bir şekilde bahçeye gelmişlerdi ki ağzımdan tek bir kelime dahi çıkmıyordu.Kadının yaydığı enerjiyi hissedebiliyordum.Profesör Serkan'dan zaten gördüğümden beri gıcık kapmıştım.

Onlar konuşurken Mert ile birbirimizin ağzını tutuyorduk.

"Nasıl olabilir anlamıyorum Simge.Bu adamların beyni falan mı durdu?"

"Serkan sakin ol artık.Bir şeyler düşün."

"Ne düşünmeliyim?Aptal küçük bir kız çocuğu etrafta dolanıyor ve Celal onun kehanetteki kız olabiliceğini düşünüyor."

"O kehanetteki kız mı?"Profesör Serkan sinirle soludu ve olumlu anlamda kafa salladı."Sence kehanetteki kız olmasa burada işi ne."

"Ya gerçekten hata yapsalardı Serkan."Profesör Serkan hiç bir şey demedi ve Profesör Simge tekrar konuştu.

"Hata yapabileceklerini düşünmüyorsun öyle değil mi?Çünkü içten içe sende,senden ve benden çok daha güçlü olduklarını biliyorsun."

Profesör Serkan bu lafa çok sinirlenmişti."Kes sesini Simge."

Profesör Simge'den bir tepki vermesini beklemiyordum fakat sert çıkmıştı.

"Esas sen kes Serkan.Sana aşkımı vermiş olmam tıpkı diğer kadınlara davrandığın gibi bana da sert ve aşağılayıcı davranacağın anlamına gelmez.Unutma ki ben karanlık tarafın büyük liderinin kızıyım."

Profesör Serkan sinirinin geçmesi için derince nefes aldı ve Profesör Simge'yı çenesinden tutup duvara yapıştırdı.Mert ve ben şaşkınlıktan ölecekken tekrar konuştu.

"Peki karanlık taraf prensesi,sen gerçekten beni babacığına şikayet edebileceğine inanıyor musun?"

Bir anda dudağına yapıştı.Mert ile birbirimize baktık.Daha az önce birbirlerine kızıyorlardı dercesine bakarken altı yaşında çocuklar olarak buna maruz kalmamamız gerektiğine kanaat getirdim.

Neyseki bu esnada koridorun ışığı yandı ve ayrılmak zorunda kaldılar.Gelenin kim olduğuna bakamadan sesini işittim.

"Neden hala buradasınız?Söyleşi başlayacak.Geçin isterseniz."

Bu Profesör Cenk'in sesiydi.İğneliyici bir tonda uyarmıştı.Profesör Simge gülümsedi.Daha sonra konuştu.

"Ah elbette bizde hocamla hava almaya çıkmıştık."

Profesör Cenk gülümsedi."O halde içeriye geçebilirsiniz."

İkiside içeriye girdiğinde,yakalanmamak için nefes dahi almıyorduk.

Elbette koskoca Profesöre yakalanmamamız imkansızdı.Bizim olduğumuz tarafa geldi ve bizi gördü.Daha sonra kollarını önünde birleştirdi.

"Okulumda bu şekilde gezen iki kaçak öğrenci görmek istemem."

Ayaklandığımızda bize küçük bir öfkeyle bakıyordu.

"Üstüne üstlük biri dünyadan gelen biri kaçak bir şekilde okula giren ama yinede ikisine de şans verilen öğrenciler görmek hiç istemem."

Mert ellerini önünde birleştirmiş mahçup bir şekilde bakarken konuştu."Üzgünüz Profesör biz sadece biraz hava almak istedik."

Onunla beraber kafa salladım.

"Dikkat çekmemeniz gerekiyor.Şimdi doğru söyleşi alanına.Size uygun cezayı yarın düşünücem."

Kafa sallayıp hızla giderken tekrar konuştu."Bekleyin."

Adımlarımız aynı anda durdu ve tekrar karşımıza dikildi."Diğer iki Profesör sizi fark etmediğine göre onlardan önce girdiniz.Şİmdi söyleyin bakalım kapıyı hanginiz açtı?"

İkimizde bir şey söylemiyince Mert'e baktı."Mert,Esil yapmış olamaz öyle değil mi?"

Mert inkar etmeyince konuştum."Hayır Profesör ben yaptım.Mert sonra yanıma geldi."

Yüzünü buruşturdu."Yalan söylememelisin Esil.Daha büyülerden bile haberin yok.Onu korumak için yapmadığına neden inanıyım?"

"İnanmalısınız çünkü karşımda güçlü bir Profesör varken ona yalan söylemem.Gerçeği öğrenme gibi bir fırsatınız var."

Bana dikkatlice bakıp sırıttı."Tamam o halde benimle odama gelin ve bende hatıra büyüsüyle o anı canlandırıyım.Eğer dediğin çıkarsa size ceza vermem."

Hızla kafa salladım."Kabul."

Profesör Cenk önden ilerlerken ikimiz arkasından gidiyorduk.Öğretmenlerin odasının olduğu kata çıktık.Tüm öğretmenler söyleşiye inmişti.Sadece altın dörtlü buıradaydı.

Profesör Cenk,Serhat,Celal ve Metehan.

Beraber bir odaya girdiğimizde hepsinin gözleri bize döndü.Daha sonra Profesör Serhat konuşmaya başladı."İlk günden müdür odasına gelmek mi?Çocuklar tam olarak ne yaptınız siz?"Biraz alaylı bir ses tonu vardı.Sert veya kızgın bakmıyordu.

İkimizde sessizce dururken Profesör Cenk olanları anlattı.

"Hadi ama Cenk,bahçeye hava almaya çıkmışlar ne olucak."Profesör Serhat yine bize acıdığında gözlerine minnetle baktım.

"Hatıra büyüsünü yapayım daha sonra bırakıcam."

Profesör Celal gülümseyerek bize bakarken Profesör Metehan'ın yüzünde mimik yoktu.Mimiksiz olduğunu düşünmüştüm.

Profesör Cenk,hatıra büyüsünü yaptığında bahçe koridoruna çıktığım an ekranda belirdi.Hepsi pür dikkat orayı izlerken bende kendime baktım.

Yorgun bir şekilde gelip bahçe kapısını açmaya çalışıyordum,açılmayınca biraz zorlayıp duvar kenarına çöküyordum ve oraya odaklanıyordum.Ardından kapının açılma sesi geliyordu.

Ben oldukça normal bir şekilde izlerken Profesör Celal hariç hepsi şaşırmıştı.Tabi Profesör Metehan da şaşırdığına dair en ufak mimik göstermiyordu.

Daha sonra devamını izlemeye başladım.Mert koşarak bahçe koridoruna geliyordu ve kapının açık olduğunu görüyordu.Ben kapıyı açarken hemen arkamdaki gölge onun bedeniydi.

Daha sonra Mert yanıma bahçeye çıkıyordu.Devamında gördüklerim ise çok daha garipti.

Profesör Ferit kapıyı kitledikten sonra içeriye Profesör Serkan ve Profesör Simge girmiyordu.Bizi Profesör Cenk buluyordu.

Mert ile birbirimize kocaman açtığımız gözlerle bakarken Mert tepki verdi.

"Bu nasıl olur?"

Profesör Cenk Mert'e baktı ve sordu."Ney nasıl olur?"

Mert tam konuşucakken lafı ağzından aldım."O kapı kilitlendikten sonra bahçeye Profesör Serkan ve Profesör Simge girdi.Bir şeyler hakkında konuştular.Daha sonra Profesör Cenk geldi ve onları çıkardı."

"Ne saçmalıyorsunuz?O bahçeye girdiğimde sadece ikiniz vardınız."

"Nasıl olur.O ikisi oradaydı hatta-"Sözümü Profesör Cenk kesti."Aşağıda sana kötü davrandığı için onu mu suçluyorsun?"

Hızla kafamı olumsuz anlamda salladım.Profesör Cenk ve Serhat çok şaşkındı fakat Profesör Celal ve Metehan birbirlerine bakmışlardı.Sanki anlamış gibi.

"Kimseyi suçladığım yok.Sadece gördüklerime inanıyorum."

"Size ceza vermeyecektim ama bir Profesöre suç atmanız çok yanlış."

Bir anda Mert lafa daldı."Yalan söylemiyor.Bende gördüm.Neden sadece iki gün önce tanıştığım bir kız için ceza alayım Profesör."

"Yeter bu kadar derhal söyleşiye gidin."Biz hareketlenirken Profesör Celal konuşmaya başladı.

"Esil kapının önünde bekleyin hemen geliyorum."

Kafa sallayarak kapının önüne çıktık.İçeride yaklaşık on beş dakika konuşma yaptılar.Daha sonra Profesör Celal dışarıya çıktı.

Meraklı gözlerle ona dönmüşken konuşmaya başladı."Bakın çocuklar.Son zamanlarda bir şeylerden şüpheleniyoruz.Bunları anlayamayacak kadar küçüksünüz fakat Profesör Cenk'in zihni ile oynandığına inanıyoruz.Son zamanlarda onun beyninden silinen anılara şahit olan insanlar yoktu.Fakat şu an siz varsınız ve eğer zihninizi okuyabilirsek bir şeyleri ona gösterebiliriz."

Ona anlamsız gözlerle bakarken tekrar konuşmaya başladı."Sizden ricam burada gördüklerinizi hiç kimseye anlatmamanız.Biz dört Profesör'ün bilmesi yeterli.Aynı zamanda Esil ve Mert fazla göze batıyorsunuz,bunu yapmayın."

Hızla kafa salladık."Şimdi söyleşiye inin birazdan başlayacak."

Hızla merdivenlere yöneldik ve zemin kata indik.Mert,"Anladın mı şimdi?Profesör Serkan Profesör Cenk'in zihniyle ve hatıra büyüsüyle oynuyor çünkü o hain."dedi.

"İyi de Mert bu adamları nasıl kandırabilir ki?Çok güçlüler."

"Hayır Esil sandığın kadar değil.Evet Profesör Celal ve Metehan'ın güç seviyeleri daha fazla ama Profesör Cenk,Serhat ve Serkan'ın güç seviyeleri aynı."

"Nasıl yani?"

"Eğer güç seviyleri aynı olursa birbirlerine bir şeyler yapabilirler ve bunu fark etmzler.Daha güçlü olurlarsa hemen anlarlar."

"Anladım.Aynı zamanda bu olanlar sadece Profesör Cenk'in başına geldiği için diğer ikisi ona kanıtlayamıyor ve bu nedenle araları bozuluyor."

"Aynen öyle Esil.Profesör Serhat ve Cenk birbirlerine çok daha yakın.Bu nedenle ikisi ayrı Profesör Celal ve Profesör Metehan ayrı.Ama sonuç olarak dördü bir bütün.Ve araları bozuursa güçleri sona ere en önemli özellikleri dostlukları."

Kafamı olumlu anlamda salladım ve zemin kata geldiğimizi fark ettik.Bu şu an için aramızda bir sır kalacaktı.Söyleşi yapılacak kış bahçesi tarzı yere geldiğimizde gözlerim Merve'yi aradı.

Burası amfi tarzı bir yerdi.Ortada büyük bir sahne vardı.Etraf camlarla kaplıydı.Dışarıdaki manzara camlardan harika görünüyordu.

Ön sıralarda Merve'yi görmemle yanına gittim.Bana gülümsediğinde üçünün beraber oturduğunu gördüm.

"Esil nerede kaldın seni merak ettik."

"Yolu karıştırmışım."

Yanlarına oturduğumda Milen bana da bir çay uzattı.Sorun şu ki çayın rengi mordu.Garip garip bakarken Milen konuşmaya başladı."Peri çayı Esil.Beğeneceğini düşündüm.Ortama uyum sağlamak için içeriz.Profesörler de biliyor olmalılar ki öğrencilere dağıtıyorlar."

"Ortama uyum sağlamak için çay mı içiyorsunuz?"

"Evet Esil,biz neredeyse aklına gelebilecek her şey için çay içiyoruz."

Ne var canım.Bizim Türkler de aklınıza gelebilecek her şey için çay içiyorlar.Ama onların renkleri değişmiyor tabi.

Çayın tadına baktığımda tadının fena olmadığını fark ettim.Beğendiğimi gösteren mırıltılar çıkardığımda Milen güldü.

Bu esnada yanımıza Can geldi.Onun çayı yeşil renkteydi."Seninki ne işe yarıyor?"Gülümseyerek cevapladı."Bu elf çayı insan kızı günde bir kaç bardak içeriz."

"Peki,elf çocuğu."

Herkesin ayaklanmasıyla içeriye giren Profesörleri gördüm.Sadece ilk sınıflar buradaydı.Profesör Celal harika bir enerjiyle hızla sahneye ilerledi.

Yanında bir de Profesör Serkan vardı.Diğer Profesörlerin hepsi yoktu bazıları ön sıraya oturdu.

Profesör Serkan ve Celal aynı anda sahneye çıktılar.Giriş konuşmasını Profesör Serkan yapacaktı.

"Evet ilk sınıflar.Öncelikle sessiz olalım lütfen."

herkes sessizleşmeye başlayıp yerlerine oturduğunda Profesör Serkan konuşmaya başladı.

"Öncelikle ben Profesör Serkan.Nitelikli Profesörlerden sadece bir tanesiyim.Aranızda ailelerini tanıdıklarım var örneğin sevgili Milen."

Gözler Milen'e döndüğünde yüzü düştü.

"Babana çok selam söyle,o harika bir liderdir."

Milen'in gözleri hemen dolduğunda zar zor kafasını salladı.

O gün gözlerinin dolduğuna ve yarasının aslında ne kadar taze olduğuna şahit oldum.

Profesör Serkan bu şekilde soylu ailelerden gelen çocuklarla konuştu.Bu esnada Merve'nin gözlerinde bir acı gördüm.Ardında kimsenin olmadığını sonuna kadar hisseden bir acı.

İçimizden Can ve Mira ile de iligilendi.Can'ın babası ordu lideriydi.Mira'nın ailesi ise zihin varisleriydi.Profesör Serkan'ın boş konuşması bittiğinde sözü Profesör Celal aldı.

"Öncelikle her biriniz hoş geldiniz."Hepimizin üzerinde göz gezdirdi."Merak etmeyin bu konuşmalarım hepinize,sadece harika soylu ailelerden gelenlerinize değil."

Söz meclisten içeri arkadaşlar.

"Tıpkı giriş konuşmasında söylediğim gibi.Nereden geldiğiniz,iyi veya kötü bir aileden,farklı krallıklardan,zorla ya da isteyerek getirilmeniz.Bunların hiç biri önemli değil.Sadece şunu bilin kader bizi bu çatının altında bir araya getirdiyse benim sizden,sizin benden alacaklarınız var demektir.Bu okul,hayatınız boyunca size hep seviyelerden bahsedicekler.Özel yetenek testinizden sonra hangi özel yetenekelerin daha iyi olduklarını söylemek istiyecekler.Sizden ricam şu,bunlara aldırmayın.Sizin yeteneğiniz sürünmekken sizden uçmanızı isteyen insanlar olucak.En güçlüsü olmak için kendinizi kalıpların içine sıkıştırmanızı istemem.Özel yeteneğin çiçeklerse,çiçeklerinle mutlu olmayı özel yeteneğin olmamasına rağmen sürekli kılıç sallamaya tercih etme.Sadece şunu bilin.Balıklar uçamaz."

Herkes son söylediğine kahkahalar atarken tekrar konuşmaya başladı."Uçan bir balık bir süre sonra oksijensizlikten ölür ve suyun altında bıraktıklarına büyük özlem duyar."

Balık edebiyatıyla koca bir okulu özetlemişti.

O günün önemli kısımları sona ermek üzereydi.Söyleşi bitmişti.Hepimiz yataklara geçmiştik.İlk defa beraber kalacağımız gece başlamak üzereydi.

Mert ile yeni tanışmış gibi yapmıştık.Bunun sebebi karşı odamızda kalmalarıydı.

O gece evrendeki zeka ve güç seviyelerini öğrendim.Tehlikeli olanı,iyi olanı,normal olanı ve istenmeyeni.Okulda kaldığım ilk gece düşüncelere boğularak geçmişti.

Sabahın ilk ışıklarında bizi kaldırmak için üst sınıflarda nöbetçiler gelmişti.Özel yetenek,zeka seviyesi ve güç seviyesi için teste alınacaktık.

Geceden beri kendimi Merve'ye çok daha yakın hissetmiştim.O da bana öyle hissetmiş olacak ki her yere beraber gidiyorduk.Ama birbirimizi ne kadar yakın gördüğümüz konusunda hiç konuşmuyorduk.

Sabah kalkar kalkmaz okulun verdiği formaları giyindik.Formalar çeşit çeşitti ve geldiğimizde dolapta vardı.İlk çeşitler etek ve gömlekti.Etek dizin biraz üstünde bitiyordu.Formalar siyah veya kahverengi tonlarındaydı.Eşohman takımları vardı.Bol bir eşohman ve yine bol rahat bir tişörtü vardı.Taytından tutun montuna kadar her parçası mevcuttu.

Kahvaltı etmek için bahçeye çıktık.Hava güzel olduğu günlerde bahçede yemek yendiğini öğrenmiştim.

Dördümüz bir kamelyaya oturduk.Üst sınıflar hemen derse geçeceklerdi,bizim ise testten önce zihin boşaltma saatimiz vardı.Yani serbest zaman.

"Sizce aynı grupta olur muyuz?"

Milen'in sorduğu soruyla şaşırarak ona döndüm.

"Grup ne be?"

Gülümseyerek açıklamaya baktı."Bazı okulların kurduğu uyumlu büyü grupları olur.Genelde zeka seviyeleri birbirlerine yakın ve özel yetenekleri aynı olur.Eğer aynı çıkarsa beraber eğitilirler ve güç birleştirmeyi başarabilirler."

Olumlu anlamda kafamı salladım.Bir yandan önümdeki haşlanmış yumurtayı yiyordum.Bu esnada omuzlarıma biri ellerini koydu.

"Nasılmış bakalım bizim seçilen."

Neyseki bu Sinan abiydi.Onun gelmesiyle diğer kızlar da Sinan abiye bakarken o yanıma sandalye çekip oturdu.

"İyi işte.Bak bunlar oda arkadaşlarım."

"Selam kızlar beni bilmeyeniniz yoktur zaten."Aptal bir ses tonu vardı.

Egosu da yerindeydi paşamın."Pardon Sinan abi seni bilseler ne olucak?"

Güldü."Bebeğim ben eğitilenlerin en iyisiyim.Bu yaşta bu seviye,bu yakışıklılık,ne sandın."

Güldüm."Aman paşama bak çok yakışıklıymışmış."

"Tabi Esil'cim herkes senin gibi cahil mi benden haberi olmasın."Saçlarımı karıştırdı.Daha sonra arkadan Profesör Cenk'in sesi duyuldu."Sinan!"

"Hoşçakalın kızlar benim Profesör çağırıyor."

Telaşla ve hızla gititğinde bizde arkasından güldük.Bu esnada kahvaltı alanına giriş yapan yeni uyandıkları çok belli beş erkek çocuğu girdi.

Can,Kaan,Arda,Mert,Berk.Berk'e her baktığımda şaşkınlık duyuyordum.Benzerliğimiz karşısında anlam veremediğim bir duygu vardı.

Mert bizi görünce eli ile işaret etti ve hepsi bizim masaya oturdu.Biz ise yemeklerimizi çoktan bitirmiştik.

Can esneyerek,"Günaydın insan kızı."dedi.

"Günaydın Elf çocuğu."

Ona göz devirdim.Onlar kahvaltılarını yaparken biz tabaklarımızı bırakmıştık.Bir süre bahçeyi dolaşmaya karar verdik.

Sadece etrafa bakınıyorduk.Milen ise bize bildiği bir kaç büyüden bahsediyordu.

"Biliyor musunuz?Sihirle bir kaç yemek yapabiliyorum.Kapkekler,pastalar hatta baklava bile."

Güldüm.Hayatımda gördüğüm en neşe dolu insan olabilir."Biliyor musun Esil sırf senin için Dünyayı araştırmak istiyorum.Bence oldukça ilgi çekici."

Güldüm."Dikkat et dünya büyülü ormanlara ya da sihirle pasta yapmaya benzemez."

"Kahvaltı vakti bitti herkes alana geçsin!."

Profesör Ferit'in sesiyle içeriye doğru ilerledik.

Görmem ve bilmem gereken şeyler vardı.Attığım her adımı sorgularken daha zeka ve özel yetenek testinin ne olduğunu çözememiştim.

Bütün ilk sınıflar büyük bir yerde toplanmıştı.Herkes bulduğu yere otururken bizde ilk bulduğumuz yere oturduk.Yanımıza Can,Arda,Mert,Berk ve Kaan beşlisi oturdu.

"Pişt insan kızı!"

"Ne var elf çocuğu"

"Sen burayı iyi dinle.Şimdi bilmiyorsundur zeka seviyesi güç seviyesi ne,sizin orada yok bunlar."

Ona göz devirirken yine Milen gibi periye benzeyen kadın bir Profesör konuşmamızı böldü."Sevgili elf varisi.Böyle lakaplar takarak konuşmamalısınız.Ayrıca yeni insan kızımıza yanlış bilgiler vermeyin."

Kim olduğunu sorgularken anlamış gibi bana gülümsedi."Ben Profesör Ferhan sevgili Esil.Peri güçlerinden,estetik görünüşten ve öğrencilerin kibarlığından sorumluyum.Tanıştığımıza memnun oldum."

"Bende memnun oldum."Bende ona gülümsedim.Yüzü bir anda ciddileşti."Ama şunu bilin ki,kaba konuşmalardan,uyumsuz giyimlerden ve saçma esprilerden nefret ederim.Şunu unutmayın hayat kibar ve zarifken güzeldir."

Ona kafa salladığımda gülümseyerek uzaklaştı.

İçeriye hızla güler yüzlü ama bir o kadar stresli bir adam girdi.Herkes yerine yerleşmişti ve Profesör Ferhan gülümseyerek kapının yanında durmuştu.Yanında da profesör Ferit vardı.Şu an fark ediyordum ki Profesör Ferit,ne kadar daha büyük cüsseli ve kaba olsa da yüzleri neredeyse aynıydı.

"Hepinize merhaba çocuklar ben zihin ve evren hakkında bilgilerinizi öğreneceğiniz Profesörünüz Deray.Bu gün evren hakkında küçük bilgileri,güç seviyesi,zeka seviyesi ve özel yetenekler hakkında konuşucam."

Profesör Ferhan büyüyle ortaya bir ekran getirdi.Sanki ekrarnın etrafında tozlar ve olağandışı hologramlar dans ediyordu.

"Bu sihirli evrenin tarihinden bu yana bir çok ırk ortaya çıktı.Elfler,sıraklar,elment güçleri,devler,cüceler,büyücüler,periler,zihin varisleri ve daha bir çok ırk.Bütün ırkların ise tek bir ortak noktası vardı."

O konuştukça Profesör Ferhan ekrandaki şekilleri değiştiriyordu.Her konuştuğunda söylediği şeyin görseli ortaya çıkıyordu.

"Öncelikle,zeka seviyesi ve güç seviyesi sayılarla belirlenir.Zeka seviyesi genelde herkesde aynı sayılarla olur.Şunu söylemek istiyorum,eğer iki yüz elli ve üç yüz arası bir zeka seviyesine sahipseniz bu normalsiniz demektir.Bazen savaşçılar bazen normal insanlar bunlardandır.Üç yüz elli ve dört yüz arası zeka seviyesi zeki olduğunuz anlamına gelir."

Ekranda halk,savaşçılar ve koruyucular belirdi.

"Genelde,koruyucularımızı ya da özel olarak egiticegimiz kişileri bunlardan seçeriz.Bu kişiler,liderlerimiz,büyücülerimiz,koruyucularımız olurlar."

Aydınlandığımı hissediyordum.

"Son olarak size istenmeyeni ve tehlikeli olanı anlatmalıyım.İstenmeyene gelirsek,iki yüz ellinin altında zeka seviyesine sahip olan ırklar gerizekalı kabul edilir."

Hepimiz güldüğümüzde Profesör ciddiyetini bozmadı.

"Bu bir şaka değil arkadaşlar gerçekten normal zekanın altında kabul edilirler ve genelde hiç bir işe yaramazlar."

Herkesin yüzü şaşkına döndüğünde Profesör devam etti.

"Son olarak tehlikeli olana gelelim.Dört yüz seviye ve üstü."

Derince bir nefes aldı.

"Bu tarz insanlar genelde delirirler.Zeka seviyeleri fazla olduğu için fazla düşünürler ve bu onları delirtir.Neyseki şu ana kadar fazla yaşayamadıkları için bir tehlike barındıran yoktu."

Herkes tuttuğu nefesinin vermişken devam etti.

"Dediğim gibi yoktu.Fakat o ortaya çıkıncaya kadar.Gölge."

Herkes bu ismin anlamını biliyormuş gibi korkarken ben sadece sorgulayıcı bakışlarımı etrafta gezindiriyordum.Çizgi filmlerdeki kötü ismi gibi bir ismi vardı.Neden ondan korkmalıydık?

"Gölge,dört yüz on zeka seviyesiyle dünyaya geldi.Ailesi ve nasıl büyütüldüğü hakkında pek bir bilgi yok.Bilinen tek bir şey var onun karanlığa gömüldüğü ve zekası tarafından lanetlendiği."

Zekası tarafından lanetlenmek.İşte bu o an için ilk defa duyduğum bir şeydi.

"Tek bilinen zekası sebebiyle cevaplayamadığı soruları çözmeye çalışırken karanlığa gömüldüğü ve öldürmekten zevk aldığı.Aklınıza gelebilicek her kara büyüden haberi var.Hatta kendine özel bir büyü ortaya çıkardığına dair söylentiler var."

Ekranda sadece bir karaltı vardı.Yüzü tam belli değildi ama kırk yaşlarında bir adam gibi duruyordu.

"İşte bu yüzden koruyucular yetiştiririz.Henüz aydınlık tarafta onunla karşılaşabilicek varlıklar yok.Bunu yapabilen dört kişi var.Sevgili Profesörleriniz Cenk,Celal,Metehan ve Serhat.Fakat Gölge ile bir kez karşılaştıktan sonra ikinci kez aynı gücü sergiliyebilirler mi?İşte bu bir muamma."

Gözleri bana döndü.

"İşte bu yüzden bu yıl diğer yıllardan farklı olarak aramızda bir insan var."

Herkesin gözleri bana döndü.

"Aydınlık taraf yeni yöntemler denediği için geçtiğimiz günlerde Esil buraya getirildi."

Bana gülümsedi.Fakat o an fark ettim ki üzerimde fazla büyük bir baskı vardı.Kendi kendime,lütfen zeka seviyen iki yüz ellinin altında çıksın diye dua ettim.

"Zeka seviyeleriyle alakalı sorusu olan var mı?"

Arka tarafta bir kız parmak kaldırdı.Profesör onayladığında konuşmaya başladı.

"Peki Profesör,ya Esil düşünülen gibi olmazsa ve Gölge bize tekrar savaş açarsa."

Profesör gülümsedi.

"Kötülük umutsuzluktan ve şüpheden beslenir.İçinizde şüphe belirmesin.Ayrıca eğer Esil düşünülen gibi değilse,hayatın karşımıza başka çözüm yolları çıkarmayacağını bilemeyiz."

Bu esnada gözlerime baktı.Gülümsedim o da bana gülümsedi.

"Son olarak özel yeteneklere gelicek olursak.Her ırkın doğumunda belirlenir.Özel yeteneklerin güçleri vardır.Bunun sebebi büyüyle en iyi bağlaşan olmaları.Örenğin özel yeteneği bitkiler olan biri veya özel yeteneği kılıçlar olan biri olabilir.Ya da herhangi bir spor dalı."

Kafam karışmıştı.

"Nasıl yani Profesör,bizim dünyamızdaki gibi spor mu?."

Gülümsedi.

"Kafanın karışması normal Esil.Bak sizin dünyanızda spor ya da hobi olarak adlandırılan şey burada özel yetenektir.Mesela dünyanızda dans eden birisi burada büyüyle dans eder ve dans ederek karşısındakini alt edebilir.Takım sporları da öyle basketbol,futbol aklına ne gelirse sadece bunu sihirle yaparlar.Özel yetenekler savaşlardan daha yararlıdır çünkü düello yapılabilir."

Hala tam olarak anlamamıştım ama kafa salladım.

"Ayrıca bir daha söz almadan konuşmuyoruz."

Yaklaşık on beş dakika daha sürdü bu ders.Profesör Ferhan ve Ferit ortaya gelip kendilerini tanıttılar.

"Öncelikle hepinize merhaba ilk sınıflar.Ben peri güçleri ve estetik değer Profesörünüz Ferhan."

Daha sonra Profesör Ferit lafa girdi.

"Hoşgeldiniz gençler.Aslında bakarsanız benim dersim tek bir konuya hitap etmez.Koşma hızınız.Yumruklarınzın gücü ve daha bir çok şey."

Tekrar Profesör Deray lafa girdi.

"Evet çocuklar vakit gelmiş.O halde ders bitmiştir."

Önümüzde üst sınıflardan biri bizi testlerin yapılacağı alana götürdü.Hepimiz sıraya girdiğimizde içeriye aldıklarını teste alıyorlardı.

Diğerleri arkamdaydı ben öndeydim.Tam girecekken Sinan abi yanıma geldi ve önümüzdeki görevliyle konuşmaya başladı.

"Bir saniye.Kendisi dünyadan getirildiği için onun testi şimdi yapılmayacak.Ben alıyım onu."

Beni hızla yanına çektiğinde beraber arka tarafa ilerledik.

"Neler oluyor?"

"Sessiz ol Esil,senin testini herhangi birinin yapmasına izin veremezdik."

Ne olduğunu anlamadan siyah bir kapının önüne geldik.Sinan abi önüme diz çöküp ellerini omuzlarıma koydu.

"Buradan gerisine gelemem.Seni Profesör Celal karşılayacak.Testini yapıcak.Gerekli uyarıları sana o yapar."

Ne olduğunu anlamadan kapı açıldı ve içeriye ilerledim.

İçeriye girdiğimde Profesör Celal oturuyordu.Kapıyı büyüyle kapatırken bana gülümsedi.

"Hoşgeldin Esil,geç bakalım."

Gösterdiği yere otururken elindeki iğneyi ve bir kaç şeyi hazırladı.

"Umarım iğneden korkmuyorsundur."

Olumsuz anlamda kafa salladığımda kolumu açtı ve iğneyi bastırdı.

Bende korkularımın aksine sakin bir ses tonuyla,"Profesör neden buradayım?Niye diğerleriyle beraber değilim?"diye sordum.

"Bak Esil.Hakkında bir kehanet var ve bunu henüz bilmiyoruz.Testleri Profesör Serkan yapıyor.Buna izin veremezdik."

Derince nefes aldım.

"Şimdi uzan.Normalde bu testte kimse bilincini kaybetmez fakat sen dünyadan geldiğin için yapmam gerekiyor."

Kafa sallayıp uzandım.

"Birazdan başlayacak ama sana şunu söylemeliyim.Burada gördüklerin ikimiz arasında sır kalacak."

"Sinan abiye de mi söyleyemem?"

Olumsuz anlamda kafa salladı.

"Peki Profesör neden siz,yani diğer üç profesör daha vardı."

Tekrar gülümseyerek anlattı."Çünkü buraya gelmeni isteyen de bendim."

"Neden?"

"Bunu sana elbette söylemeyeceğim.Başlamak üzere iyi uykular Seçilen."

O bunu dedikten yaklaşık üç saniye sonra bilincimi kaybettim.

O gün bir görü gördüm.Bu gördüğüm ilk görüydü.Kendimin dahi kabullenemediği.Fakat bu da tıpkı Profesör Celal'in rüyası gibi vakti geldiğinde açılmak için saklandı.

Gözlerimi zorlukla araldığımda saate baktım.On dakika olmuştu ve Profesör Celal'in gözlerinde büyük bir korku vardı.Endişe,merak,tehlike.

Hepsi.

Stresli bir şekilde ekrandaki verileri silerken konuşmaya başladı.

"Bak seçilen,dediğim gibi buradaki her şey aramızda kalıyor anladın mı?"

Cevap vermedim.

"Anladın mı?"

Hızla kafamı onaylar anlamda salladım.O ise tüm ekranları kapatmıştı.

"Zeka seviyen tam dört yüz yirmi."

Hayatınızda duyduğunuz en acıtan cümle sevgizlik miydi ya da bir veda cümlesi?Belki de duymak istemediğiniz bir doğru.

Benim ise en acı kelimem bir sayıydı.

Tam dört yüz yirmi.

Yıllar yılı ben bunu kabullenirken dahi bana verilmiş bir ceza olduğunu düşündüm.Fazla düşünmekten uyuyamadığım dakikaları.Üzerimde denenmek istenen büyüleri ve daha bir çok şeyi.

Fakat bildiğim tek bir şey vardı ki ben kolay bir yere gelmemiştim.Hiç bir zaman güçsüz bir kız olmadım çünkü böyle bir şansım yoktu.Ben hep çok güçlü olmak zorundaydım.

Sadece kendim için değil bir çok kişi için.

Çünkü ben liderdim.

"Bak seçilen.Herkese zeka seviyenin üç yüz seksen olduğunu söyleyeceksin ve ayrıca,"Duraksadı.Yüzünde küçük bir tebessüm oluştu ve devam etti,"Özel yeteneğin.Patenler."

Öhöm.Öncelikle selam bu benim yazdığım ilk bölüm.

Lütfen eleştirilerinizi esirgemeyin.

Şans verip okuduğunuz için teşekkür ederim evren hakkında sorularınız varsa alabilirim canlar.

Nerdeyse altı yaşından beri sahip olduğum,rüyalarıma giren hayal dünyamı ayrıntılı hale getirip yazılara dökmeye karar verdim ve bu ilk bölümü.

Umarım sevmişsinizdir öpüldünüz.

Loading...
0%