Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.Aile

@ebi_books

Şarkı
Billie Eilish-I love you
Adamlar-Koca yaşlı şişko dünya
Sena Şener-Bak Bana

İlahi bakış açısı

1 Ağustos 2013

Dört Profesör bu sefer farklı bir amaç için toplanmışlardı.

Fakat konuları yine aynıydı.

Dünya'dan gelen kız.

Evet,onu buraya getirmelerinin amacı kehanetteki kız olma olasılığıydı ama hiç biri tam olarak kehannetteki kız olacağına inanmıyordu.

Asıl konu şuydu,evet kız kehanetteki kızın özelliklerini taşıyordu fakat bu kadar büyük bir kehanetin yükümlülüğünü alabilecekler miydi?

Okulun öğretmenler odasındalardı.Aralarında bir beşinci daha vardı.Profesör Serkan.

Aslında burada olmamalıydı fakat Profesör Cenk'in zihniyle oynuyordu ve bu nedenle bir şeylerden haberi vardı.

Profesör Metehan ve Celal ondan çok daha güçlüydü,onu kolayca yollayabilirlerdi.Hatta bu hepsinin işine gelirdi çünkü ondan hiç biri haz etmiyordu.

Fakat Profesör Cenk ondan almaları gereken bir şey olduğunu biliyordu.

Dört Profesör beraber büyürken tanışmışlardı Serkanla.Çocukluklarından beri tanışıyorlardı fakat hiç bir zaman yakın olmamışlardı.

Serkan,kızın gerçekten kehanetten olduğunu duyunca korkmaya başlamıştı.Aynı zamanda öyle ağırına gitmişti ki eli ayağı boşalmıştı.Ona göre hiç bir kız bu şekilde yetiştirilmemeliydi hak tanınmamalıydı.

Bu Serkan'ın gücüne giderdi.Hangi tarafa hizmet ettiği konusunda kimseye açık bir bilgi vermezdi.Bilinen tek bir şey vardı,çoğu zaman aydınlık tarafta olduğunu gösterirdi ama o soyun ve zenginliğin tarafındaydı.

Öyle iyi insanlar vardı ki,konu para,güç,soy,makam olduğunda karanlık tarafa hızla geçerlerdi.
Öyle kötü insanlar vardı ki konu küçük bir kızın yaşamıysa bazen kötülükten dahi vazgeçebilirlerdi.

İşte bu yüzden Profesör Metehna,Cenk,Celal ve Serhat bu olaya pek inanmazdı.

Profesör Celal'in kulağında küçük Esil'in söylediği sözler dolanmaya başladı.

Aydınlık veya karanlık tarafa inanmadığını herkesin içinde biraz aydınlık biraz karanlık tarafın olabileceğini dile getirmişti.

Profesör Celal bir süre düşündü.Kızı o eğitebilir miydi?

Sanmıyordu.

O gün hepsinin şaşırdığı bir olay gerçekleşmek üzereydi.

Masada tartışma başladı ve Profesör Serkan söze girdi.

"Beyler siz iyi misiniz?Bu kadarını başınıza alabiliceğinizi mi zannediyorsunuz?Kızı yetkililere teslim etmeliyiz."

Profesör Celal bu ihtimali düşünmek dahi istemedi.Üzerinde yapmaya çalışacakları deneylerin ya da karanlık tarafa geçerse yapacaklarının haddi hesabı yoktu.Sessiz kalamadı ve söze girdi.

"Ne saçmalıyorsun Serkan.Ona ne yapabileceklerini biliyor musun?"

Profesör Serkan tam lafa girecekti ki Profesör Celal hemen devam etti.

"Sakın bana yöneticileri savunma.Ne olduklarını hepimiz çok iyi biliyoruz.Kıza neler yapabileceklerini düşün.Evet zekası fazla olabilir ama bedeni altı yaşında bir kız çocuğunun bedeni."

Profesör Serhat konuşmaya daldı."Tamam diyelim ki vermedik.O zaman ne olucak?Hangimiz eğitecek?Kıza ne kadar sahip çıkabiliriz ki Celal."

Profesör Cenk düşünmekten vazgeçip konuşmaya başladı."Serhat haklı,onu yetkililere de veremeyiz ama en azından dünyaya geri gönderebiliriz."

Profesör Celal bunu duymamış kabul etmek isterken tekrar konuştu."Ne saçmalıyorsun Cenk.Onu dünyaya gönderirsek sadece kendi vicdanımızı rahatlatırız.Bizim yerimize başkalarının eline düşerse de aynısı olmayacak mı?"

"Ya tekrar bulamazlarsa."Profesör Cenk buna inanmak istiyordu fakat doğru olamayacağını biliyorlardı.Profesör Celal ise sinirle konuştu.

"Cenk bunun olmayacağını ikimizde biliyoruz.Onu Dünyaya geri gönderirsek bu sefer farklı birilerinin elinde geri gelir.Senin onu Dünyaya göndererek yapmayı amaçladığın tek şey ne biliyor musun?Vicdanını rahatlatıp ben aldığım yere koydum gerisi beni ilgilendirmez demek."

"Celal ağır konuşuyorsun.Ne zamandan beri işlerime duygu kattım."

Profesör Cenk haklıydı.İşlerine duygu katmazdı.Ama bu sefer bir istisnaydı.

"Evet işlerine duygu katmazdın.Ama bu sefer katıyorsun.Fakat yanlış duyguyu katıyorsun Cenk.Merhamet duygusu yerine vicdanını rahatlatmak istiyorsun tekrar pişmanlık yaşamamak için."

Profesör Serhat tekrar konuşmaya daldı."Celal,geçmiş geçmişte kaldı öyle değil mi?Tekrar Cenk'in üzerine gidemeyiz.Fakat şunu bil kızı sen getirdin."

İlk defa beraber aldıkları bir kararda Celal tek başına kalıyordu.Profesör Serkan bunu fırsat bilip konuşmaya daldı.

"Koskoca lider Celal.Neden kız konusunda böyle düşüncelere sahip acaba.Ne zamandan beri acımasız bir savaşçı altı yaşında büyüsüz bir kızı umursuyor."

Herkes lafı nereye getireceğini anlarken Profesör Serkan durmadı.

"Yoksa onu öldürdüğün kızının yerine mi koyuyorsun?"

İşte bu son damlaydı.Celal büyü yapmak için hazırlanıyordu.Evet o acımasız bir liderdi ve Serkan'ın gözünün yaşına dahi bakmayacağı kesindi.

Tam bu esnada en başından beri sessizce gözlem yapan Profesör Metehan,Celal'in yapmak üzere olduğu büyüyü durdurdu.

Ağzından ise bir kaç kelime döküldü ve kız konusu bir daha açılmadı.

"Yeter bu kadar.Kızı ben eğiticem."

6 Mart 2024 (günümüz)

Esil

Derince nefes aldım.

Eskiyi hatırlamak bazen iyi gelse de bazen yaralayıcı olabilirdi.Bu nedenle sadece ilk geldiğim günü hatırlamak istedim.

İlerisini hatırlamak istemedim.Belki de sadece ilk tanıştığımız günü masumiyetini istedim.

Vadiye tekrar baktım.Burası garip bir yerdi.

"Hala gitmemişsin."

Duyduğum sesle arkamı döndüm.Gelen Toprak abiydi.

"Gidiyorum şimdi."

Gülümsedi ve yanıma oturdu."Babam yemeğe kalsın diyor."

"Kalamam.Okulda acil bir iş varmış."

Gülümsedi.Beraber ayaklandık.Gökyıldız'ın gelmesini bekledik.Gökyıldız,elbette o gün gördüğüm siyah attı.Gözlerinde kendimi gördüğüm o at.Bir Tulpar ile bağım vardı.

Gökyıldız iniş yaptığında Toprak abi onu hayranlıkla izledi.Dokunamazdı,çünkü Tulpar'lar sadece bağı olanların dokunmasına izin verirdi.

Gökyıldız'ın yelelerini okşarken Toprak abi ilgiyle bakmaya devam etti.

Tıpkı temsil ettiği element gibiydi.Canlılara düşkündü,sakin yapılıydı ve sabırlıydı.En büyükleri olduğu için üzerinde bir olgunluk vardı.

"Büyülü hayvanlara çok düşkünsün."

"Sadece büyülü hayvanlara değil.Canlılara."

"Çok sıkıcı."

Bu dediğime güldü.Dört element için eğitildim.En az ilgimi çeken Topraktı.Onlar varisti.Dört kardeş,dört elementin temsilcileri.Varisler doğuştan bu iş için dünyaya gelenlerdi.Onların doğuşlarından kararları belliydi.

Fakat muhafızlar,onlar sonradan gelir ve eğitilir.Muhafızlar kaderlerini kendileri yazar.Ama varisler için aynı şey söylenemez.Üstelik bir muhafız varisten güçlü olabiliyorsa yetkileri varisten çok daha fazladır.

Gökyıldız'ın üzerine bindim.

"Kendine iyi bak Esil."

"Sende Toprak abi."

Gökyıldız hızlanmaya başlamıştı.Bütün element krallığını sadece beş dakikada geride bıraktıktan sonra iyice hızlandı ve en sonunda havalandı.Sanki rüzgar onun için işliyordu ve gücü karşısında saygıyla eğilip uçmasına izin veriyordu.

"Benim güzel bebeğim."

Tulpar'lar sahiplerine benzerler.Bağ kurdukları kişinin özelliklerini taşırlar.Buna sonsuz uyum denir.Gökyıldız normal at yemleri yemezdi.Benim sevdiğim yemekleri sever sevmediklerimi o da sevmezdi.Bağları sahibiyle aynıydı.En önemlisi de o,atların lideriydi.Ben ise insanların.

On beş dakikanın sonunda okula gelmiştik.Girişte beni Profesör Cenk bekliyordu.

"Toplantı başlamak üzere Esil."

"Hoşbuldum,Profesör."

Güldü."Çabuk öğretmenler odasına geç daha fazla beklemeyelim."

Gülümseyip içeriye girdim.

Odaya uğradığımda mert,Berk ve Merve yerde oturmuş sohbet ediyorlardı.Bu bir klasikti.Bazı Profesörler soylu aileden gelmeyen öğrencilerin yönetim kurulunun işlerine karışmaması gerektiğini düşünüyordu.

Alışmıştık artık üzülmüyorlardı.Fakat küçükken Merve'ye ağır geldiğini biliyordum.

Hızla çıkıp toplantı için öğretmenler odasına girdim.Profesörler henüz ayaktaydı ve son kişinin-yani benim-gelmemi bekliyorlardı.

İçeriye girmemle yerimi aldım.Profesör Cenk söze girdi.

"Değerli Öğretmenler ve okulumun yönetim kuruluna girmiş muhafızları."

Öğrenciler böyle toplantılara elbette çağırılmazdı ama bizim güç seviyelerimiz,yeteneklerimiz ve Profesörlerimiz diğerlerinden farklıydı.Dörtlünün özel olarak eğittiklerindendik ve çoğu şeye dahil olmamızı istiyorlardı.

Profesör Cenk konuşmaya devam etti."Bu gün ki konumuzdan genel olarak çoğunuzun haberi var.Okulumuz,önümüzdeki bir kaç ay başka krallıkları,krallık okullarını ağırlayacak."

Elbette bundan haberim vardı.Tüm bu krallıklarla iletişim halindeydim.

"Bu okulların içinde olanlara bakalım,"Büyüyle gelicek okulların isimleri teker teker önümüzde belirdi,"Toplam altı okul diğer okullardan farklı olarak Elfler,Element muhafızları ve varisleri,zihin varisleri,periler,Sırak'lar ve son olarak Vampirler."

Profesör Cenk sözünü bitirdiğinde aklıma gelen şeyle Mira'ya döndüm.

Demek oluyordu ki Mira'nın,Kaan'ın,Can'ın ve Arda'nın ailesi gelicekti.Esas problem element krallığının da gelicek olmasıydı.Bu sorun genel değildi yalnızca element krallığındakilerle bu kadar yakın olduğumu bilmiyorlardı.

"Sorusu olan var mı?"

Hiç kimseden ses çıkmayınca toplantı sona erdi.Milen ve Mira ile tuvalete doğru ilerledik.

İkiside çok gergindi sonuç olarak aileleri gelicekti.Üçümüzde ellerimizi yıkarken Milen söze daldı."Esil,ben yapabiliceğimi zannetmiyorum."

Milen buraya zorla getirilmişti ve babasıyla büyük sorunlarının olduğunu biliyordum.

Babasıyla yıllar sonra yüzleşecekti ve elbette tedirgindi.Günlerdir bunu düşünüyordu.

Düşünmekte haklı yanları vardı.Bana kalırsa Komutan Tamer hiç bir insani vasfa sahip değildi.

Sesi titriyordu.Elleri de öyle.Mira ile ona baktık.

"Milen bak bana."

Yaşlı gözlerini bana çevirdi.Derince nefes aldım."Yanında olduğumuzu biliyorsun korkmana veya çekinmene gerek yok bu sefer yalnız değilsin."

Kolarımı iki yana açtım.Sarılmak ya da sevgi göstermek benim için o kadar kolay değildi ama o benim Milen'imdi.Bana sıkıca sarıldı.Milen 1.55 boylarında bir kızdı.Ben ise 1.80'den uzundum.Bazen küçük kız kardeşim gibi görünüyordu.

Mira yanımıza gelip elini Milen'in omzuna koydu.Aralarındaki bağ çok farklıydı."Milen,Esil'in dediği gibi yanında olduğumuzu biliyorsun."

Birbirimize sarılmamız sona erdi. Merve'nin kapıda olduğunu fark ettik."Biliyorsun Milen,bazen arkanda duranların olduğunu bilmek dahi iyidir."dedi.

Beraber tuvaletten çıkıp bahçeye geldik.Diğerleri de oradaydı.Her zamanki kamelyamıza oturduk.Hava kararmaya başlıyordu.

"Yarın ailem gelip beni neden buraya bıraktıklarını sorgularken ben kahvemi içicem."

Kaan'ın dediğine güldüm.Okul aslında dışarıdan sadece bir okul gibi geliyordu.Güvenli saygın ve güçlü.

Saygın ve güçlü olduğu kesindi fakat güvenli olma konusu tartışılır.

Gözlerim Can'a döndü.Düşünceli bir şekilde gölün olduğu tarafa bakıyordu.Babasıyla arası hiç bir zaman iyi olmadı ve karşısına çıkmaktan hep korktu.

"Can!"

Yüzünü bana çevirdi."İyi misin?"

Olumlu anlamda kafasını salladı bunun üzerine kafamı yana yatırdım ve gülümsedi.

Aynı anda kalkıp içeriye doğru ilerledik.

"Lan yine nereye gidiyorsunuz?"

"Sanane Kaan."

"iyi be."

Onları arkamızda bırakmışken okulun içinden üst kata çıktık.Terasa gelir gelmez yere çöktüm.Can da yanıma çöktü.

"Evet elf çocuğu şimdi anlatabilirsin."

Güldü."Zaten bir sürü şeyle uğraşıyorsun insan kızı.Ne kadar senin için değerli olsam da sana yük yüklemek istemem."

Yine tüm olgunluğu ve alttan alışıyla cümlelerime cevap vermişti.Ama bu sefer farklıydı onda bir sıkıntı vardı.

"Değerli olduğunu da nereden çıkardın."

Bunu dediğimde gülümseyerek bana baktı ve küçük bir kahkaha attık.

"Elbette değerliyim."

Gözlerimi devirdim."Derdinin ne olduğuınu biliyorum elf çocuğu."

Sessiz kaldı.Bende devam ettim."Fakat neyin iyi geleceğini de biliyorum."

"Neymiş o iyi gelicek şey."

"Beraber elf krallığına gidicez."

"Saçmalama Esil."

"Ben asla saçmalamam elf çocuğu.Görünmez olarak gidicez.Hazırlıksız yakalanmamanı sağlayacağız.En azından yıllar sonra tekrar göreceksin."

Bu iyi gelicekti.Bir anda karşı karşıya gelmektense alışılmışlık işi kolaylaştırırdı.

"İyi geliceğine cidden inandın mı?"

"Ben inanmam Can.Sadece yaparım.Sonuçlarına hep beraber katlanırız."

Güldü.Ayağa kalkıp elimi ona uzattım.Her zaman tutardı ve sorgulamadan yanımda olurdu.Bunu biliyordum.

"Hemen şimdi mi?"

Olumlu anlamda kafa salladım.

"Giderken perilere de uğramamız gerekiyor."

"O niye?"

"Çok konuşma elf çocuğu beni takip et."

Beraber arka bahçeye geldik.Ben Gökyıldız ile gidicektim.O da ejderhayla.

"Ben Gökyıldız'ı çağırıyorum sen de ejderhayı hazırla."

"Ejderhayı almamızın yasak olduğunu ve perilerin diyarına bir ateş ejderhasıyla gidemeyeceğimizi biliyorsun."

"Sadece eğlenicektik ama çok istiyorsan arkama binebilirsin."

Tulpar'lar sahibinin bağı olan kişilerin üzerine binmesine izin verirdi.Yalnızca ben ve benim için özel olanlar.Ama iyi davranıcakları söylenemez.

"Esil senin atın biraz deli."

"Bebeğim hakkında doğru konuş elf çocuğu."

Gökyıldız geldiğinde Can tedirgndi.İlk ben binip onu severken Can arkama bindi ve kollarını belime doladı.

Can neredeyse iki metreydi,simsiyah saçlara ve bembeyaz tene sahip bir elfti.Yapılı vücudu benimde yapılı bir vücudum olmasına rağmen yanımda kocamandı.

"Hazır mısın Elf çocuğu?"

"Her zaman İnsan kızı."

Gökyıldız,hızlanmaya başladı ve daha sonra havalandı. On dakikanın ardından perilerin toz pembe şehirlerinden birine indik.

Üzerimize pelerin giymiştik ve yüzümüzü kapatacak şekilde örtmüştük.Can beni takip ederken kıyı tarafında olan evlerin yanına geldik.

Burası çok tatlı bir yerdi.Evlerin hepsi iki katlıydı.Hava kararmıştı.Meydanda yine bir kutlama vardı ve evlerin içinden ışıklar çıkıyordu.

Periler sanki bu evrenin tüm karanlığından soyuttu.Küçük kasabalarda yaşıyorlardı krallıklrı vardı ama kasabalarında mutlulardı.

Evlerden bir tanesini kapısını çaldım.Kapıyı açan kişi bize sevimli bir gülümseme sundu.

Can tanımış olucak ki kocaman gülümsedi.Bu Profesör Nermin'di.Biz küçükken okuldaki büyük bir olay sonucu Profesör Serkan suçu üzerine atmıştı.Bir şekilde onu okuldan sürmeyi başarmıştı.Profesör Serkan bazen istediklerine ulaşlabiliyordu.Bu nedenle gücü hafife alınmamalıydı.

Oysaki Profesör Nermin dünyanın en tatlı kadınıydı.Hafif kiloluydu,kıvırcık saçları,gülen bir yüzü ve daima şefkatli bir kalbi vardı.

Bizi o büyütmüştü.Dersi ise büyüyle yapılan günlük işlerdi.Yemekler,evler ve bir çok şey.Bu nedenle sadece ilk sınıflarla ilgilenirdi.Oldukça anaç bir insandı Profesör Celal ona her zaman saygı duyulması gerektiğini söylerdi.Çünkü sevdiği şeyi yapıyordu.

Yemek yapmayı çok severdi ve harika yemekleri vardı.

"Esil hoşgeldin güzel kızım."

"Hoşbuldum Profesör."

Hayatımda gördüğüm en hatırşinaz ve sevgi dolu Profesördü.Biraz kenara çekilip Can'ı tamamen görmesini sağladım ve kocaman gülümsedi.

Can'ın onu çok sevdiğini biliyordum.Kendi annesi yerine koymuştu.Hep minnet duyardı.

Can yemek yapmaya bayılırdı.Bütün ağır derslerin yoğun programların ardından beraber yemek yapmaya bayılırlardı.

Sürülmesi sebebiyle üç yıldır görüşemiyorlardı.Yasaktı.Fakat yaptığım işlere kolayca erişemezlerdi.Profesör Celal'in bildiğine ama ses çıkarmadığına emindim.Aynı zamanda diğer bir ayrıntı olarak Profesör Metehan'ın öğrencisiydim.

"Can benim güzel oğlum ne kadar büyümüşsün."

Coşkulu sesiyle güldü.

Sımsıkı sarılırlarken ben içeriye geçtim.Bir yatak odası,bir mutfak ve bir salon.Salonda koca bir tekli koltuk ve iki kişilik bir koltuk daha.Yanan bir şömine sarı ışıklar duvarda asılı öğrencileriyle olan portreler.Kendi sihirle yaptığı bir halı.

Sarı ışıkları hep çok sevmişimdir.Sanki yandıkları yerde eski anıları canlandırıyorlar.Sanki geçmişten gelen bi rüzgar sarı ışıkların rengiyle bana kendini hatırlatıyor.

İçerisi çok sıcak bir yuva gibi görünüyordu.

Can ile geçip oturduk.

"Esil,keşke diğerlerini de getirseydin."

"Getiricektim Profesör ama şu an için Kaan'ın patavatsızlığı sizinle görüştüğümüzü ele verebilirdi."

Sıcak gülümsemesini sundu."Can oğlum ne kadar büyümüşsün.Çok yakışıklı bir delikanlı olmuşsun."

"Teşekkür ederim Profesör."

Can için eskinin ve vefanın ne kadar önemli olduğunu biliyordum.Profesör Nermin'e ulaşamadığı için elbette kendini suçlamıştı.

"Tam da yemek pişti.Aç mısınız?"

"Valla ne yalan söyliyim Profesör yemekelerinizi aç olmasam bile yerim."

Can'ın itirafı Profesörü güldürdü.Beraber mutfağa geçip sofrayı hazırladılar.Sofrayı denize bakan balkona hazırladılar.Burada da sarı ışıklar vardı.Manzara çok güzeldi.

Yemeye başlarken Can uzun süre sonra dertlerini unutmuş gibiydi.Sıkkınlığı bir süreliğine yok olmuştu.Planlarım tıkırındaydı.

"Anlat bakalım Can oğlum.Esil ile geçen günlerde konuştuk.Birde sen söyle hayat nasıl gidiyor."

Sanki bir Profesör değilde teyze veya anne gibiydi.

"İyi gidiyor Profesör.Yakında mezun olucam.Profesör Celal gurur töreninin yakın olduğunu söyledi."

"Bu harika bir haber.Bunu kutlayalım mutlaka.Bir gün hep beraber gelin."

"Hep beraber gelmek çok isteriz."

Can Profesör Celal'in öğrencisiydi.Merve Profesör Cenk'in.Arda Profesör Serhat'ın ve bana da en takıntılı hırs manyağı olanı denk gelmişti işte.

Profesör Nermin bir an için durakladı.Buruk bir gülümseme buldu yüzünü.

"Profesör Celal nasıl?"

Profesör Celal Profesör Nermin'i çok severdi.Ablası gibi görürdü.Profesör Nermin'in şefkati dördüne de işlemişti.Profesör Nermin onlardan yaşça büyüktü ve hatrı sayılırdı.

Bu sefer sözü ben devraldım."İyiler Profesör.Aslında boş bir arada sizi bulduğumu ona söyleyeceğim."

Gülümsedi.Özlüyordu.Öğrencilerini özlüyordu,çocuklarla vakit geçirmeyi özlüyordu.Onun için en büyük ceza vazifeden alınmak değildi.Öğrencileriyle görüşmesini yasaklamaktı.

Yemek bittiğinde bize bir peri çayı yaptı.Çayımızı içerken kahkahalar havada uçuşuyordu.Can'ı bir nebze olsun o soğuk duvarların arasına bırakmadan önce bu sıcak evde rahatlatmak istemiştim.

"Hepiniz küçükken çok tatlı çocuklardınız ama Can ve Merve'ye çok düşkündüm."

"Aşkolsun Profesör."

Bu sitemime gülerek cevap verdi."Aşk olsun Esil.Aşk hep lazım.Ama Merve hep yanıma gelirdi.Sadece dersimde değil normalde de bana hep çok yardım ederdi.Bir gün onu da getir."

Gülümsedim."Elbette getirirm.Ama şunu unutmayın Profesör ben olmasam şu an Can'da burada oturamazdı.Çünkü ben en güçlüsü oldum."

Bunu derken çenemi yukarı kaldırdım ve hep kasıtlı olarak yaptığım ukala gülüşümü yaptım.

Güldü."Tıpkı Metehan'a benzemişsin."

Dikleştim ve kendimi toparladım.Profesör Metehan'ın sesini taklit ederek."Beyler ben en güçlüsüyüm.Az ve öz konuşurum.Sevmeyen sevmez.Ben Metehan'ım."

İkiside kahkaha atarken bende gülmeye başladım.Aslında gerekli olan ne varsa ypmıştım.Fakat bir gurur töreni söz konusu bile değildi.İstediği daha farklı bir şeyler vardı.Ve bana uyardı çünkü bende farklı olarak en güçlüsünü istiyordum.

Saat geç oluyordu.Elflerin evlere dağılma vakti gelmeden gitmeliydik.

Can,şömineyi keyifle izleyip kurabiyesini yerken bunu söylemek zordu.Çünkü huzurlu görünüyordu.

"Profesör,çok özlemişiz fakat artık kalkmalıyız."

Can kafasını kaldırmıştı.

"Keşke biraz daha kalsaydınız çocuklar.Ama işleriniz vardır.Ben zamanınızı almayayım."

Can çocuk gibi tekrar kafasını arkaya attı."Benim işim yok bence beraber tatlı yapalım."

Can'a sert gözlerimi çevirdim.Ayağa kalktı.

"Bende öyle düşünmüştüm elf çocuğu.Ben Gökyıldız'ın yanına gidiyorum sen de gelirsin."

Ben kapıdan çıkarken onlar veda konuşmalarını yapıyorlardı.

Can

Anlamıştı.

Bana neyin iyi geleceğini anlamıştı.O benim insan kızımdı elbette anlardı.

Profesör ile yanlız kalmışken Esil'in çıktığı kapıya uzun uzun baktım.Onunla beraber her yere giderdim.Babamla yüzleşmek geçirdiğimiz şeylerin üstüne hiç bir şeydi.

Esil,başına bir şey geldiğinde belli etmezdi.Bunaldığında,üzüldüğünde asla belli etmezdi.Bunu bir güç gösterisi olarak algılardı.

Fakat bilirdim.Hepimizin arasından yalnız benim bildiğimi o da bilirdi.Beraber o çatı katına çıkardık.Esil kimsenin omzuna ya da kucağına başını koymazdı.Güvenmezdi.

Yanlızca benim omzuma başını koyardı ve ,"Bu sefer kaldıramıyorum elf çocuğu."derdi.

Bu bile bana bir şeyler hissettiğini düşünmeme sebep olurdu.Kimseye güvenmezken güçsüzlüğünü belli etmezken neden bana belli etsin ki?Bunun başka nasıl bir açıklaması olur.

Ben bunları düşünürken Profesör gülümseyerek bana baktı ve lafa girdi.

"Ona hissettiğin duygular basit bir çocukluk aşkı değildi.Değil mi Can?"

Yenilgimi kabul ederek başımı olumlu anlamda salladım.Aslında yenilgi değildi.

Derince nefes alıp konuştum,"O hırslarına,güce ve yakın arkadaşlarına değer veriyor.Belki de beni gerçekten bir çocukluk arkadaşı sırdaşı olarak görüyor."

"Eğer öyle görseydi bunu hissederdin oğlum."

"Bilmiyorum."

"Esil'i sevmek zordur.Üstüne üstlük o ilk geldiği günkü Esil değil.Zaman,hırslar,aldığı eğitimler yaşadıkları,yara izleri,üzerinde denenenler onu çok yıprattı ve bir şekilde güçlü olarak adlandırdığı ve gerçekten dediği gibi gelmiş geçmiş en güçlü kızı, Esil'i ortaya çıkardı.Bunu sende biliyorsun ve yaşadığı bu değişime rağmen onu hala seviyorsun."

Yine kabul ettim.Başımı olumlu anlamda salladım.

"Peki onu neden seviyorsun?"

"Bunu açıklamak çok zor Profesör.Dediğiniz gibi her erkek onun gibi bir kızı ister,arzular ama sevemez.Çünkü o farklıdan öte her erkeğe göre değil bana göre yaratılmış."

Profesör yine gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı.

"Sanki benim olgunluğumun yanında onun fevri hareketleri ve gürültülü yapısı bizi tamamlıyor.Ya da onun yüksek sesli kahkahaları,gürültülü ve hırslı müziklerinin yanında benimkiler onunkileri dengeliyor.Herkesin yanında soğuk,acımasız ve güçlü bir liderken benim yanımda sanki bazen liderlerin de dinlenmesi gerekir der gibi sakince durabiliyor ve tekrar küçük bir kıza dönüşüyor."

Profesör bu sefer her şeyi biliyormuş gibi gülümsedi.

"Profesör sanki,sanki o bir deli ama bana ait bir deli ve deliliği sadece bana zarar vermiyor gibi."

"Ve onu öyle kıskanıyorum ki.Ben onu kırmamak için aramızdaki bağın kopmaması için ağzımı açmazken ve anlamasını beklerken tanııştığı bazı oğlanlar benim kızımla basit bir görev sebebiyle bir süre sevgili kalabiliyor.Biliyorum,Esil görev amaçlı gittiği hiç kimseye duygu beslemez ama karşı taraf besler.Bakın Profesör ben korkak bir adam değilim.Sevdiğimi söylemek için yıllarca beklemem.Bunu bir çok kez belli ettim fakat Esil bazen hırslarına o kadar yoğunlaşıyor ki göremiyor.Daha fazla beklemeyeceğim."

"Ne yapacaksın peki."

"Her zaman yaptığımı.Söylemekten vazgeçmiyeceğim."

Çünkü biliyorum,eğer sevmeseydi bunu hissederdim.Bana karşı bir şeyler hissediyor fakat zihni çok dolu.

"Profesör,üstüne üstlük ben bir Elfim ve o bir insan."

Profesör önce derince nefes aldı.Daha sonra konuştu.

"Birbirinizi neden sevdiğinizi anlamak zor değil Can.O deli dolu ve hiddetliyken,sen sakin ve anlayışlısın.O hırs,yüksek seslerken,sen sessizlik ve dinginliksin.O senin yanında küçük bir kızın çocuksuluğunu taşırken,sen onun yanında büyük bir olgunluk taşıyorsun.Birbirinizi tamamlıyorsunuz adeta.Fakat unuttuğun bir şeyler var."

Yüzümü sorarcasına Profesöre çevirdim.

"O çok zeki bir kız ve çoktan anlamıştır.Kabul etmelisin ki o senden zeki.Eğer istemeseydi,anladığında seni uyarırdı.Fakat uyarmadı.Sadece doğru anı bekliyor.Ya da bulmaya çalışıyor."

Ve Profesör her zamanki gibi ailemin yapmadığını yapıp yanımda olmuştu.

"Her şey için teşekkürler Profesör."

"Ben teşekkür ederim oğlum.Beni unutmadığın için."

Tekrar ona sarıldım ve Esil'in yanına gittim.

Esil

Elf çocuğu gelir gelmez Gökyıldızın üzerine bindik ve Elf krallığına geldik.

Bu iş bu gece bitmeliydi.Bir şeylerle yüzleşmeliydi.Geriye dönüp baktığında zamanın onda ve bende değişiklikler oluşturduğunu ve ne kadar yaralasa da güçlendirdiğini bilmeliydi.

Yine on beş dakikanın ardından Elf Krallığındaydık.Can derince nefes aldığında elini tuttum.

"Sadece izleyeceksin.Korkmana gerek yok."

O kadar korkulu görünmüyordu.Hafifç gülümsedi.

"İnsan kızım yanımdayken çok da korkucağımı zannetmiyorum zaten." Gülümsedim.

Elf krallığında bir kutlama günüydü.

Şelalelerin yanında insanlar gülerek sohbet ediyordu.Burası gerçekten hiç bir siyah rengin olmadığı yerdi.

Fakat hem aydınlığı hem karanlığı kullanan ben için,yanlız aydınlığın hakim olduğu yerlerin olması mümkün değildi.Ve Elf krallığı ne kadar kusursuz görünse de karanlık tarafın en büyük özelliğini taşıyordu,kibir.

Şatodan içeriye girdik.Kocaman bir masa vardı.Önemli komutanlar,baş muhafızlar,Elf Kraliçesinin yan tarafına oturmuştu.

Can'ın babası Ongun,annesi Cansel ve kız kardeşi Orkide orada oturuyordu.Hemen kraliçenin yanında.

Kraliçeye gözlerim kaydı.Elflerin en güzel ırk olduğunu söylerler.Bana kalırsa o kadar destansı bir güzellikleri yoktu ama kraliçeleri Gökyel.O kadın hayatımda gördüğüm en güzel kadındı.

Yaklaşık iki asırdır hayatta olduğu söyleniyordu.Altında çalışan bütün liderler erkekti fakat kendisi bir kadındı.

Küçükken,gerçekten büyük bir lider olmak istemiştim.En iyisi olmak için en iyisini bilmek gerekir.Bu nedenle liderlerin hayatlarını okumuştum.

Ayrıca kraliçenin zeka seviyesi tam olarak üç yüz doksan dokuz.Eğer bir seviye daha ona bahşedilseydi benim lanetimle lanetlenebilirdi.

Herkes sessizleştiğinde kutlamanın başladığını anladım.Can ile beraber masanın biraz ilerisinden olanları izliyorduk.

Babası her zamanki ciddi halini taşıyordu.Çok nadir yakın arkadaşlarına gülümsüyordu.Annesi,eşinin rütbesinin ağırlığı ve olgunluğuyla masadaydı.

Son olarak Can'ın kız kardeşi.Benden iki yaş küçüktü.Çok güzel bir kızdı.Tıpkı Can'a benziyordu.Can küçükken onu hep çok özlerdi.Aralarında farklı bir bağ vardı.Can her şey de iyi olduğu gibi abilik konusunda da oldukça iyiydi.

Orkide,genç bir kız olmaya başlamıştı.On beş yaşındaydı.Üzerine giyindiği bembeyaz elbiseyle simsiyah saçları çok güzel duruyordu.

Can'dan farklı olarak,gözleri maviydi.Can'ın ise simsiyah.

"Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz.Elf krallığının saygı değer Elfleri."

Kraliçe konuştuğunda herkes saygıyla dinledi ve sözlerine şöyle devam etti.

"Bildiğiniz üzere bu gün burada toplanma amacımız liderlerimizin büyük bir savaşta diğer ırklara yardım ederek ünvanlarını tazelemesi ve bizi onurlandırması."

Herkesin gözleri Can'ın babasına döndüğünde,babası ayaklandı.Ödülü almak için kraliçenin yanına gitti.Kraliçe ona bir bardak uzattı.İçerisinde bembeyaz bir içecek vardı.

Adam büyük bir zevkle içeceği içti.

İçecek,hatıra büyüsüyle bezenmişti.Bunu küçükken farklı ırkları araştırırken öğrenmiştim.Söylenene göre içen kişiye en güzel hatıralarını tekrar yaşatır.Çok büyük bir mutluluk verir.

Can sessizce kulağıma fısıldadı."Acaba hangi anısını görüyor?"

"Bilmem."

Can'ın babası yerine oturduğunda kraliçe,tekrar konuşmaya başladı.Bu sefer yüzündeki gülümseme harika değildi.

Kraliçenin gelecekten görü görme yetisi vardı.Tıpkı Mira ve ben gibi.Ya da Profesör Celal gibi.Kraliçe çocukluğundan beri bu tarz görüler görürmüş.

"Burada toplanmamızın esas amacına gelelim.Bildiğiniz üzere krallığımızdan eğitilen,sekiz kız ve on iki erkek elf yarın Koruyucu okuluna yola çıkacak."

Okula gelicek olan öğrenciler de masadalardı.Hepsi krallığın önü açık ve parlak öğrencileriydi.

"Fakat sizleri uyarmam gereken bir mesele var.Okul,ne kadar güvendiğim dört eğitmen tarafından korunsada okul hakkında gördüğüm görüler farklı."

Can ile daha dikkatli dinlemeye başladık.Bu aralar Mira durgundu.Belki de bu sebeptendi.

"Size daha fazla bilgi veremem.Ama gözleriniz daima açık olsun.Ve şunu unutmayın.Tanıdığınız kişi aslında tanıdığınız kişi olmayabilir.Kimseye sırtınızı tam olarak yaslayamazsınız.Şimdi yemeğe devam edebiliriz."

Herkes önündekini yerken kendimi kraliçeye gösterdim.Gözleri bana döndüğünde gülümsedi.Geliceğmi elbette biliyordu.

Başımla selam verdim.O da bana selam verdi.Kimse bilmedi.

"Esil,hadi gidelim."

Olumlu anlamda başımı salladım.Bahçeye geldik.Gökyıldız yanımıza geldi.Üzerine bindiğimizde Can tekrar ellerini belime doladı ve Gökyıldız yavaşça hızlanıp ardından Elf Krallığını geride bıraktı.Okula az bir süre kalmışken Can'ın belimdeki kolları sıkılaştı ve yorgunca başını boynuma gömdü.Sessizce gülümsedim.

Kısa bir süre sonra okula gelmiştik.

Can diğerlerinin yanına gittiğinde tekrar Elf krallığına yola çıktım.Kraliçenin bana söyleyecekleri vardı.

Normalde değer vermediğim Elf kraalığı önümüzdeki günlerde önem taşıyacağa benziyordu.

Bu sefer görünmez olmadan gittim.Üzerime pelerin giyindim.Kılıcımı yanıma alıp saçlarımı at kuyruğu topladım.

Tekrar şatodan içeriye girdim.Bu sefer Elfler tatlı yemeye,bazıları ayakta bazıları oturarak sohbet etmeye başlamışlardı.Dağılmışlardı.

Pelerinimi aşağı indirdiğimde gözler üzerime döndü.Muhafızlar üzerime gelicekken onlara rütbemi belirten işareti gösterdim.

Önümden çekildiklerinde üst kata Kraliçe'nin çay bahçesine geldim.Kapı açıldığında Kraliçe Gökyel,endişeli bir şekilde ayaktaydı.

Can'ın babası ve kuzeni de oradaydı.Kuzeni Can ile yaşıttı.Biraz daha içeriye girdiğimde kız kardeşi ve annesi de oradaydı.

İçeriye girdim.Sadece başımla selam verdim.

Can'ın kuzeni şaşırarak ama sakin ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Hangi cürret Kraliçemiz karşısında eğilmene engel oluyor."

Kraliçe hemen lafa atladı."Tanay,hiddetini anlıyorum ama önümde eğilmesine gerek yok."

Herkesin gözleri bana döndüğünde gülümsedim.

Kraliçe devam etti,"Güç seviyesi ve zeka seviyesi benden oldukça fazla."

Tanay bu sefer garipseyerek baktı.Biraz daha inceleyip yanıma geldi."Bir insan mı?"

Kraliçe gülmsedi."Kehanetteki insan."

Kraliçe,masanın yanına geçip eliyle sandalyeyi işaret etti.Hızla geçip sandalyeye oturdum.Can'ın ailesi de masaya oturdu.

"Esil seni buraya çağırmamın sebebini biliyor musun?"

"Aslında bakarsanız elbette biliyorum.Gördüğünüz görü,"derince nefes aldım,"Geçtiğimiz günlerde bir Elf arkadaiım Can ile göreve çıktık.Tam o sırada bir görü gördüm."

Can dediğimde ailesi bana baktı.Koruyucu okulunda tek Elf oydu.

"Tam olarak ne gördün?"

Ayaklanıp ilüzyon büyüsüyle gördüğüm görüyü bulanık bir şekilde canlandırdım.

"Kraliçe,dün akşam,Profesör Celal,sizin gördüğünüz görünün önem taşıdığını ve erişmem gerektiğini söyledi.Bende eriştim.Yakın arkadaşım Mira ile beraber."

Kraliçe şaşırdı.

"Zihin varisi olan kız öyle değil mi?"

Olumlu anlamda kafa salladım.Konuşmaya devam ettim.

"Görünüze eriştim,evet.Fakat görülerin ne dediğini anlayıp birleştirmemiz için sizinde tekrar izlemeniz gerekiyor."

Kraliçe bunu biliyordu.Fakat yüzünde istemiyor gibi bir ifade belirdi.Tekrar görmek istemiyordu.Korkularının farkındaydım.Derince nefes aldım.

"Kraliçe,evet,görü sizin için pek iç açıcı olmayabilir ama zihin eğitmenimin dediğine göre kesinlik belirten bir görü değil.Okulda yaşanacak olay Elf krallığını değil farklı bir ırkı da etkileyebilir.Ya da yalnızca okulu.

"Bunun farkındayım Esil.Ama farklı bir ırkı etkilemeyecek.Bundan eminim,"derince nefes alıp devam etti,"Bu işin ardında uzun süredir uyuyan biri var.Sıradaki hedefi Elf krallığı.Görünün değişkenlik gösterecek tek kısmı alacağımız hasar."

"Benim gördüğüm görüde alacağınız hasar düşündüğüm kadar fazla değildi.Fakat gördüğüm görüde savaş esnasında orada değildim.Uzaktan izliyordum."Söylediğim şeyle kafalarda sorular oluşmaya başlamıştı.

Can'ın babası Ongun ciddi duruşuyla konuşmaya başladı."Ne demek istiyorsun yani?"

Yüzümü ona döndüm."Demek istediğim şu.Bazen görüler diğer olasılıkları içine katmadan görünür.Olasılıkları görenin bulmasını ister.Savaşat ben ve okulun grubu yoktu.Oysaki güç seviyelerimiz krallığın hasar almasını en aza indirecek derecede.Ve biz savaşta var olmazsak çok daha fazla hasar alırsınız."

Bir sürelik sessizliğin ardından Kraliçe kabul etti.

"O halde şimd görüyü tekrar görücem ve senin gördüğün ile birleştiricez."

Kafamı olumlu anlamda sallayıp Kraliçeden aldığım görüyü elimdeki küçük cam iksir şişesiyle çıkardım.

Gri sıvıyı havaya bıraktım.Görü açıldı ve canlanmaya başladı.Tıpkı kraliçenin dediği gibi hasar büyük görünüyordu.Fakat savaştaki kişiler azdı.Varla yok arasındalardı ve çevremizi gri bulutlar sarıyordu.

Kraliçe soğuk kanlılığından ödün vererek korktuğunu gözleriyle gösterdi.Bir Elf'in duygularını belli etmesi garipti.Can için demiyorum çünkü o bu krallıkta büyümemişti ve zaman ona Elflere ait kalıpları bahşetmemişti.Ama Elfler insani duyguları fazla belli etmezdi ya da yoğun yaşamazdı.

Daha sonra görüyü değiştirerek kendi görümü ortaya koydum.

Görüde en başta Can ile ben vardık.Donmuş bir gölette paten kayıyorduk.Okulun pistindeydik.Güçlerimizi birleştirmek üzereyken bir anda Can'ın üzerine bir büyü geliyordu ve düşüyordu.Yan şekilde buzun üzerindeydi.

Okuldaki tek Elfe saldırı olması etkilenecek ırkın Elfler olduğunu gösteriyordu.

"Can!"Diye sesleniyordum

Hemen yanına gitmek için hızlanırken okula bir saldırı olduğunu görüyordum.Hızla patenlerimden kurtulup okulun içine giriyordum.Irkların bazıları ölmüştü.Fakat okulun kapıları kilitliydi.

Çlü ırklar savaşta etkisiz olacakları anlamına geliyordu.

Yabancı hiç bir düşman yoktu.Aksine tanıdıklarımın arasında bir karaltı vardı.Bu demek oluyordu ki hain içimizden çıkacaktı.

En sonunda biri zarar görecekti.Öleceği ya da yaralanacağı kesin değildi.Fakat okulun önemli isimlerindendi.

Ardından kendimi Can'ın yanında buluyordum.Bu sefer yanımda Mira vardı ve korkak gözlerle bakıyordu.

"Esil.Savaş başlamak üzere Can için bir çare bulmalıyız."

Can'ı bir yere saklıyordum fakat neresi olduğu belli değildi.En son Elf krallığındaki neredeyse tüm Elflerin öldüğünü ve geriye sadece bir avuç Elf kaldığını gördüm.Görü bitti.

"O elf çocuğu senin oğlun değil mi?"

Kraliçe Can'ın babasına soru yönelttiğinde Can'ın babası olumlu anlamda kafa salladı.Can'ın annesi endişeli bir sesle konuştu.

"Oğlumun başına bir şey mi gelecek?"

O an içimdeki bir kaç parça Can için koptu.Madem bu kadar önemsiyordun oğlunu neden hiç arayıp sormadın?Neden ölümden dönerken haberin yokmuş gibi davrandın?Neden sevdiğin adamın oğlunu hırsları arasında ezmesine izin verdin?

Ona sinirimi gizlemeye çalışan gözlerle bakarken kraliçe tekrar konuşmaya başladı.

"Korkma.Eminim Esil buna izin vermez."

Yapmacık bir gülümsee sundum.

"Bu kadar yeterli.Esil dilersen bir süre beraber bahçede çay içebiliriz."

"Maalesef Kraliçe.İyi günlee dilerim."

Gülümsedim ve hızla orayı terk ettim.Tekrar bahçeye geldiğimde,okula gönderilecek yirmi Elf hazırlık yapıyordu.

Gökyıldız'ın iniş yapmasıyla herkes hayranlıkla ona bakımaya başladı.Nazar deydirecekler bebeğime.

"Benim güzel bebeğim."Gökyıldız'a her seferinde hayranlıkla bakmaktan vaz geçmeyecektim.

Gökyıldız başını kaldırdı.Bende ona karşı başımı kaldırdım ve başımı başına yasladım.

"Lütfen benden gitme."Fısıldayarak söylediğim şeyi yalnızca Gökyıldız duydu.

Derince nefes aldım.Bu esnada tanıdık bir ses kulaklarıma doldu.

"Bir Tulpar öyle mi?"

Kraliçe ve yanında Can'ın ailesi de geldi.Beni uğurlamaya gelmişlerdi.

Kraliçenin dediği şeyle gülümsedim.

"Onlar hakkında söyleneni biliyormusun?"

Olumlu anlamda başımı salladım."Yanlızca gerçek liderler ile beraber yola çıkarlar."

Kraliçe gülümesdi."Yolun açık olsun Esil.Her daim seni desteklediğimi bil."

Başımla selam vererek gülümsedim."Teşekkür ediyorum kraliçe."

O da başıyla selam verdi ve uzaklaşmaya başladı.

Can'ın ailesine oldukça tiksindiren bakışlarımı gizlemeye çalışarak baktım.

Bu aile benim elf çocuğumun kıymetini bilmiyordu.

Gökyıldız'ın üzerine bindim ve hızla oradan kayboldum.

Okula geldiğimde diğerlerinin bazıları uyuyordu.Mira uyanıktı.Paten pistindeydi.Kafasını dağıtmaya çalıştığı kesindi.Kendi kendine konuşuyor gibiydi.

Patenlerimi alıp yanına gittim.Bağcıklarımı hızla bağladım ve piste çıktığımda beni fark etti.

"Anlat bakalım Varis.Yine ne uyutmadı seni?"

"Seni uyutmayan şeyler uyutmadı Esil."

Bu aralar fazla düşünüyordu.Fazla zeki olmanın en büyük laneti buydu.Fazla düşünmek ve bazen düşüncelerin arasına hapsolmak.

Yorgunluktan bayılana kadar uyumamak.

Neyseki bunu kendi lehime çevirmiştim.Madem fazla düşünüyordum.O zaman bende sınırlarımı zorlar ve çok çalışırdım.Kafamı ezbere,bilgiye,cinayetlere,büyülere verirdim.

Çok çalışırdım.Böylece uyumak için yorulmam kolay olurdu.Bu gece de öyle bir geceydi.Yine sabaha kadar çalışıcaktım.

Burada bedeninizin dayanıklılığı farklı işlerdi.Dünyada bir insan sıfır uykuyla en fazla üç gün dayanabilirken burada eğitimlerle bir aya kadar çıkarabilirdiniz.

Eğer bedeninizi dengelerseniz bunun size hiç bir yan etkisi olmazı.Şu ana kadar uyanık kaldığım süre yirmi sekiz gündü.

Bu ay otuza tamamlanıcak gibiydi.

Aslında her eğitilene bunu yaptırmazlar fakat Profesör Metehan dayanıklılığa ve zor şartlarda nasıl davranmam gerektiğine çok önem verirdi.Az uyku,az yemek,az konfor.Bu şartların altındayken gücümü en fazla nereye kadar kullanabiliceğimi ölçerdim.

Mira ile bir süre sessizce paten kaydık.Daha sonra konuştu.

"Bu aralar isyankar birine dönüştüm Esil.Sürekli bir şeylerin nedenini sorgularken kendimle çelişiyorum.Nede biz?Dşyerek yoruyorum zihnimi.Neden sen bir anda kendini burada budlun ve neden bilmememiz gerekenlerin içinde sıkışıyoruz."

Dudaklarımda küçük bir tebessüm oluştu.

"İnan bana Mira bunu o kadar çok sorguladım ki.Ama bazen düşünüyorumda ne kadar bilmeyecek olsam da canımı sıkardı."

Yüzünü sorgularcasına bana çevirdi.

"Ne canını sıkardı?"

"Buranın varlığını hiç bilememek.Dünyada normal bir hayat sürmek.Nasıl anlatabiliceğimi bilmiyorum ama ne kadar yaşamamam gereken şeyleri yaşasamda,canımı yaksada bir şekilde yaşadıklarım şu anki beni oluşturdu.Eğer buranın gerçekliğini hiç bilmeseydim sizi hiç bulamazdım."

Olumlu anlamda kafasını salladı.Konuşmaya devam ettim,"Burası toz pembe değil bunu hepimiz biliyoruz. Bazen oldukça karanlık.Ama eğer birbirimize sahipsek,işte o zaman dert edecek şeylerin sayısı azalır."derince nefes aldım,"Ne kadar Profesör Celal'in sözlerine katılmasam da okula ilk geldiğimiz gün söylediği-"

Sözümü bitirmeden Mira tamamladı."Nasıl geldiğiniz,zorla getirilmeniz,soylu bir aileden gelmeniz işte bunu bilemem.Ama evren bizi karşılaştırdıysa sizin benden benim sizden alacağı şeyler vardır."

Gülümseyerek kafamı olumlu anlamda salladım.Biraz sonra Mira yatakhaneye döndü.Uykuya dalıp dalmadığını kontrol ettim.Neyseki zihnindeki düşünceler onu bazen rahat bırakıyordu.

Fakat beni bırakmadığı gecelerden biriydi.Sabaha kadar çalıştım.Geçmek istediğim iki seviye daha bana geldiğinde gün doğmuştu ve öğrenciler kaldırılmaya başlanmıştı.

Yemekhanenin içinden geçip mutfak bölümüne girdim.Kendime bir kahve aldım.Neyseki sabahın bu saatinde burada yanlız değildim.

"Çalışmalar nasıl gidiyor?"

Sinan abi yorgun bir sesle konuştıu.Bende ona benzer bir tonla,"İyi,senin?"dedim.

"Benimkide iyi."

Normalde beraberken gerçekten bir abi kardeşin sıcaklığıyla vakit geçirirdik.Fakat bu aralar ikimizde çok yoğunduk.Neyseki Sinan abi bu uzaklaşmamızı fark etmiş olucak ki önerisini sundu.

"Akşam boş kalırsak seninkileri al Esil.Bende benim çocukları alırım.Futbol maçı yapalım."

Gülümsedim.Onunla kapışmak çocukluğumdan beri en sevdiğim şeylerden bir tanesiydi.Bir süre sonra ondan çok daha güçlü olduğum gerçeğini kabullense de asla geri durmuyordu.

Kahvemi alıp bahçeye çıktım.Girişte gelen okulları Profesörler ben ve Sinan abi karşılayacaktık.Profesör Celal ve Cenk oradaydı.

Yanlarına gittiğimde Profesör Cenk "Hoşgeldin Esil."dedi.

Kafamla selam verdim.Ondan ve Profesör Serhat'tan daha güçlüydüm.Diğerlerinin seviyesine ne zaman geleceğim ise büyük bir muammaydı elbette.

Profesör Cenk ne kadar başlarda sert görünsede zaman geçtikçe dörtlünün arasında en esprili olanın o olduğunu anladım.Sadece başlarda seviye koruyordu.Üst sınıflar onu çok seviyordu.Ama ilk sınıflara acınası fakirler gibi bakıyordu.Okulun üçüncü yılında bir anda meleğe dönüşmüştü.Bir ara bize en büyük eğlencesinin bu olduğunu söylemişti.

Her zaman en sevilen Profesör olma gibi bir hırsı vardı.Fakat hiç bir zaman favorim olamayacaktı.

Profesör Serhat ise disiplinli ve sadıktı.Ondan alabiliceğim şeyler vardı elbette fakat Profesör Metehan kadar değil.Hırs ile işi yoktu kendi büyüleriyle mutluydu.Ve onu Serhat yapan buydu.Tüm bunlardan uzak kalarak nasıl bu seviyeye geldiğini çözmemiştim.Bu Profesörlerin en büyük özelliği onların gücüne gelmek falan değildi.Onları anlayabilecek kapasiteye geldiğinde gurur töreni gerçekleşirdi.

Profesör Celal ise ne kadar normalde yumuşak ve sakin görünsede derste öyle değildi.Özellikle sizi özel olarak eğitiyorsa oldukça sertti.Onu bipolar olarak adlandırırdım.

Daha gelmelerine yarım saat vardı.Duş almalıydım.Neyseki duşumu okulun sefil yatakhanesinde almayacaktım.

Okulun arka bahçesine geçip süpürgelerden birini aldım.Cadılık işlerine veya büyülü eşyalara merakım yoktu.Ama bazen kullanması eğlenceli olabiliyordu.Aynı zamanda oldukça kullanışlılardı.her yerde uçamazsınız ya da hr yerde tozlaşıp bir yerden bir yere yarım saniyede gidemezsiniz.Bazı yerlerde büyü aletlerini kullanmanız gerekebilir.

Süpürgeye binip hızla okuldan uzaklaştım.Yakınlardaki ormanın içinde küçük bir evim vardı.Eve vardığımda küçük olmadığını tekrar fark ettim.

Burayı on yaşlarında ilk büyülerimi yapmayı öğrendiğimde yapmıştım.Tamamen ahşaptan koca bir evdi.Bir yatak odası en üst katta bir gözlem odası,hemen önünde bir gölet ve yine bir çalışma masası.Bazen göleti sihirle dondurup üzerinde kayardım.

Buraya diğerleri bazen gelirdi.Beraber kafa dinlemek için.Ön taraf tamamen açıktı.Büyüyle korunuyordu.Ormandan geçen alelade bir insan sadece ben istersem görebilirdi.

Bazen burada orman perilerini,hayvanlarla ilgilenen büyücüleri incelerdim.Ne kadar bu tarz güçler ve periler oldukça güçsüz olsa da bazen bu evrenin en güzel halinin bu olduğunu düşünürdüm.

Bu nedenle okul yazılarımdan birini orman perileri üzerine yazıyordum.

Evet,güce inanırdım ama tek taraflı bir güce değil,her daim çok taraflı bir güce.

Evime girip üzerimdekileri çıkardım.Duşa girip on beş dakika sonra çıktım.Saçlarımı büyüyle kuruttum.Aslında her eylemi büyüyle yapmazdım bunun beni benliğimden uzaklaştırdığını düşünürdüm.Ama acelem olduğu zamanlarda işler farklıydı.

İç çamaşırlarımı giyinip aynanın karşısına geçtim.Aynadaki yansımama uzunca bir süre baktım.1.88 boylarında normal kızlardan oldukça uzun bir bedene baktım.Çoğu erkeği kıskandırıcak türden yapılı bir vücuda sahip.

Gözlerim karnımdaki,kasıklarımdaki,bacaklarımdaki yara izlerine kaydı.Sırtımı dönüp orada da göz gezdirdim.Yara izlerim ne güzelliğimi gizleyecek kadar çirkindi ne de bedenimi pürüssüz yapabilicek kadar küçük.

Bazıları büyüktü ama silikti.Fazla olsalar dahi çok çirkin bir görüntüleri yoktu.Yavaş yavaş kafamı onlara takmayı bırakıyordum.

Duştan çıkıp saçlarımı at kuyruğu topladım ve yine simsiyah bir eşofman,simsiyah dar bir badi giyindim.Parmakları olmayan eldivenlerimi taktım.

Süpürgeye tekrar binip okula geldiğimde tüm Profesörler toplanmıştı.Yanlarında dikilmeye başladım.Hemen yanıma Profesör Metehan geldi.Sizi eğiten Profesör her zaman sağ tarafınızda kalırdı.

Bu sözsüz bir biçimde o kişinin sizin eğitmeniniz olduğunu gösterirdi.

İlk gelen krallık zihin varisleriydi.Başımla selam verdim.Üç büyük aile girdi.Mira'nın ailesi,amcası,halası.

Üç kardeşlerdi,iki erkek bir kız.Zihin varisleri ne kadar ciddi olsalarda çok garip tiplerdi.Bir sürü garip canlının olduğu bu evrende bile ucube olarak tanımlanabilir.

Kaan onlar için her zaman,"Hepsi bir avuç üşütük."derdi.Haklıydı.

Mira'nın babası varis Tuncer beni gördü.Kafamla selam verdim.O da aynısını yaptı ve konuşmaya başladı.

"Seçilen kız.Adını çok duyuyoruz.En sonunda yüz yüze görüşmek nasip oldu."

Gülümsedim.

İçeriye geçtiklerinde Mira onlarla beraber gitti.Bir kaç öğrenci daha geldi.Onların ardından vampirler gelmilti.

Kaan annesini görmesiyle sıkıca sarıldı.Annesi de sıcak tebessümünü sundu.

Ana kuzusu Kaan ailesine kavuşmuştu.Babası muzipçe gülümsedi.Tıpkı Kaan'a benziyordu.

Simsiyah saçlar,laciverte kayan mavi gözler,bembeyaz bir ten.Uzun boy ve enerji dolu bakışlar.

Kaan ailesiyle kapıdan geçerken beni gösterdi.

"Anne bakın bu Esil."

Gülümsedim.Kaan'ın babasının elini sıktım.

"Memnun oldum."

"Bir insan öyle mi?"

Kafamı olumlu anlamda sallarken son kez birbirimize tebessüm ettik ve içeriye geçtiler.

Ardından gelen krallık içeriye soğuk bir rüzgar estirmişti adeta.Elf krallığı.Kusursuzluğun ve kibrin vucut bulduğu o Krallık.

Elflerin barışı ve mutluluğu temsil ettiğinin yalan olduğunu öğrendiğim dakikalardan birindeydik.Diğerlerinin aksine Can,koşarak ailesine sarılmamıştı.

Dimdik durup babasını karşıladı.Babası ise sanki oğlunun komutanıymış gibi ona sertçe bakarak selam verdi.

Kraliçe Gökyel beni gördü.Bana tatlı bir tebessüm verdi.İçeriye devam ederken Profesör Ongar'a selam verdim.Elf Krallığında kısa bir eğitim almıştım.O da eğitmenimdi.Aynı zamanda Can'ın amcası oluyordu.Erkek kardeşinin aksine savaş sahalarında çok uzun süre durmamış bilgelikle eğitmenlik yapmaya başlamıştı.

Okulun Profesörleri tanıştığımızı bilmiyorlardı.Şaşırarak baktılar.Şaşırmayan tek kişi Profesör Celal'di.Sanki yapacağım,yaptığım her şeyi daha önce yapmış birileriyle tanışıyordu.Aslında diğer üçlü de şaşırmamıştı.Uçan kuştan haberleri vardı.

Elf Krallığının ardından Sırak'ların ileri gelenleri geldi.Az kişilerdi.Zaten çok az olanlarına şans tanınıyordu.Diğer krallıklar gibi ihtişamlı girişleri yoktu.

Arda annesini arayan gözlerle bahçeye çıktı.

Arda meraklı gözlerle bakarken yaşlı yine Arda gibi esmer bir kadın bu tarafa gelmeye başladı.Bir Sırak olduğu için elbette kolları ve boynu simsiyahtı.Fakat bu,merhametli gözlerini kapatamıyordu.

Oğlunu görür görmez kollarını iki yana açtı.Onlar sarılırken gülümseyen gözlerle onları izledim.Arda uzun zaman sonra birine sarılabiliyordu.

Krallıklar yerlerine geçerken son iki krallık kalmıştı.Element krallığı.Element krallıkları,ulaşım için tozlaşarak var olmayı ya da başka aletleri kullanmazdı.

Hayvanları,gemileri bazen de uçmayı tercih ettikleri oluyordu.Hava elementinin bir özelliği vardı.Rüzgar döngüleri adı verilirdi.Döngüye girdiğiniz anda tıpkı ışınlanmış gibi gideceğiniz yerlere varırdınız.

Ben bunları düşünürken Element krallığının tanıdık isimleri okulun girişine doğru gelmeye başladı.Dimdik durup onları karşılarken bir bir baş selamı vererek yanımızdan geçtiler.

En sonunda Ateş'i görmemle ona elimi uzattım ve o da her zamanki gibi selamlaşmamızı yaptı.Element krallığı eğitmenlerine selam verdikten sonra hepsi içeriye geçmişti.

Karşılayacaklarımız bittiğine göre,okulun misafirperverliği ile karşılaşma vaktiydi.Okulun kıdemlisi olduğum bilinsin diye rozetimi ve armalarımın olduğu yaka kartını taktım.

Grup olarak aynı yaka kartını takıyorduk.

İçeriye girdiğimde her yer büyüyle düzenlenmişti.Her krallık için bir uzun masa vardı.Krallıklar yaklaşık otuzar kişiyle gelmişti.

Yatakhaneler buna göre düzenlenmişti.Okula ek bir bina yapılmış ve o bina krallıklar için bölmelere ayılmıştı.Her şey hazırdı.Fakat unutulan bir şeyler vardı.

Son krallık Element Krallığı değil Perilerdi.Periler neredeydi?

Öğretmenlerin hepsi kürsüye konuşma için toplanmıştı.Hızla Profesör Cenk'in yanına gidip kulağına eğildim.

"Profesör periler hala burada değil."

Biliyordu.Hızla kafasını salladı."Seninkileri topla.Çabuk olun.Ben krallık liderleriyle odaya geçicem.Profesör Celal,Metehan ve Serhat'ta aynı şekilde."

Olumlu anlamda kafamı sallayıp etrafa baktım.Önce Mert sonra da Merve ile göz göze geldim.Anlamış olucaklarki hızla yanıma geldiler.Hepimiz toparlandığımızda büyüyle listeyi hazırladım.

"Periler olması gerektiği gibi burada değil.Milen,sen perileri hissetmeye çalışacaksın ve peri izleriyle onlara yerimizi göstereceksin.Tabiki bu yerlerini tespit ettikten sonra olacak.Mira ve Can siz yerlerini tespit edeceksiniz.Mira'yı sakinleşebileceği bir yere götürmemiz gerekecek.Eğer bir kara büyüyle gizlendilerse bunu anlamamız gerekiyor."

Hepsi beni onaylarken her şeyden önce gerçekten başlarının dertte olup olmadığını kontrol ettim.Elbette dertteydi.Yolları karanlık gücün yoğunlaştığı bir ormana düşmüştü.Bu periler için çok sakıncalıydı.

Fakat nasıl olmuştu?Bir güç onları saptırmış olmalıydı.Ekip olarak oradan ayrıldık.Bu esnada kapıdan giren Profesör Serhat hızla konuşmaya başladı.

"Esil,hızlıca halledin.Biz sizi izliyor olacağız.Takip büyüsünü bırakın."

İzlemelerinin sebebi eğitimdi.Normalde her görevimizi izlemiyorlardı tabi.Sadece verdiğimiz performansa göre dersi geçiriyorlardı.

Onlar öğretmenler odasında büyük bir ekranla izleyecekti.Olumlu anlamda başımı sallayıp eksi birinci kata indik.Can ve Mira'yı sessiz odaya bıraktık.

"Berk,sen yanlarında kal.Yer öğrenilir öğrenilmez yanımıza gelmeniz gerekecek.Büyü kullanmayın element güclerini kullanın ve rüzgarla yanımıza gelin. Mira'nın enerjisi yetmeyebilir."

Olumlu anlamda başını sallarken diğerlerine başımı döndüm.Yirmi saniyenin ardından ne olduğunu anlamamıştık ama alan belliydi.

"Kaan ve Arda birbirinizden ayrılmıyorsunuz.Mert,sen Milen'in büyü izi vermesine yardımcı olacaksın.Onu koruyacaksın.Biz Merve ile beraber Arda ve Kaan'a yardımcı olucaz."

Milen büyüyle ortaya büyük Bengi taşını çıkardı.Taş,sonsuza kadar olan zamanı temsil ederdi.Bu taş sayesinde hepimiz aynı anda o alanda olacaktık ve birbirimiz olmadan dönemeyecektik.Taşa ellerimizi koyup gözlerimizi kapattık ve ruhlarımız sihir ile birleşti gözlerimizi açtığımızda oradaydık.

Hemde sadece iki salise içerisinde.Bu ekibin gücüyle hızlanan bir durumdu.

Alana geldiğimizde tıpkı tahmin ettiğim gibiydi.Garip yaratıklar ve bir avuç karanlık taraf muhafızı buradaydı.Onlar her zaman buradaydı esas sorun periler buraya nasıl gelmişti.

Perilerin beşi yerde yatıyordu.Peri lideri elinde bir asayla arkasında kalanlara koruma halkası yapmaya çalışıyordu fakat sadece otuz saniye içinde halka kırılırdı.

Bir peri ise karanlık taraf muhafızlarını elindeydi.Bizim için kolay bir şeydi.Bekleme süremiz olan beş saniyenin ardından Mira,Can ve Berk yanımıza gelebilmişti.

İşaretimle Arda ve Kaan yaratıkları halletmeye başladı.Milen kendini fark ettirmek için büyüyü harekete geçirdi.Periler bu tarafta bir ışık olduğunu fark etmişti.

Muhafızlar Arda ve Kaan'ın üzerine gelmeye başlarken Merve ben ve Mert onları hallediyorduk.Mira kendine gelmeye başlıyordu.Normalde bu kadar etkilenmezdi fakat son dönemler zihin varisleri için yoğun dönemlerdi.

Milen perilerin yanına geldiğinde hızla o tarafa koşup koruma çemberini ortaya çıkardım.Bu çember perilerin yaptığından daha farklıydı.Çünkü ben aydınlık tarafın zayıf çemberlerini kullanmazdım.Ağır karanlık taraf büyüleri kullanırdım.Benim için önemli olan taraf değil,güçlü olandı.

Onları orada bırakırken Milen ortaya taşı çıkartıyordu.Burayı halletmek için yaklaşık iki dakikamız vardı.Mira kendine gelmişti fakat dikkattini henüz toparlayamamıştı.Hızla yanına geçip onu çemberin içine soktum.

Bu esnada Mert ile sırt sırta geldik.Gülümseyerek konuştu."Hadi anlaşma yapalım."

Bende gülümsedim."Anlaşmaya göre bir dakika içinde en az büyü harcayarak kişi öldüren kazanır."

Mert olumlu anlamda başını salladı."Anlaşmaya uyuyorum."

Her zamanki anlaşmamızı yaptıktan sonra işe koyulduk.Yerde yatan perilerin güçleri tam olarak alınmadan önce halletmemiz gerekiyordu.

Arda,sağlık güçlerini kullanmalıydı.Bu nedenle Kaan'ın yanına geçtim ve Arda'ya işaret verdim.Can uzağa geçmiş oklarını kullanıyordu.O esnada gözlerine baktım.Anlayarak Arda'nın yanına geçti.O bir elfti.Elbette sağlık güçlerinden iyi anlıyordu.

Kaan ile kalanları hallederken bir dakikanın dolmasına on saniye kalmıştı.Elbette ben kazanmıştım.Mert'e dudak büzerek baktım.

Mert,"Bir sonrakinde görücem ben seni."dedi.

Gülümsedim."Görürsün bekle."dedim.

Atışmayı sonlandırıp yaralı perilere gözlerimi çevirdim.Üçü artık iyi durumdaydı.Fakat ikisinin üerine ağır kara büyü kullanılmıştı.

"Kalan herkes çemberin ardına geçip bizi beklesin."

Verdiğim komutla dışarıda sadece ben Can ve Arda kalmıştı.Bir de yerde yatan o iki peri.

Arda'ya"Yaşayabilirler mi?"diye sordum.

"Bilemiyorum Esil fakat eğer acıyı paylaşırlarsa onları zaman aşımıyla okula gönderebiliriz."

Arda'nın söylediği şeyle olumlu anlamda kafamı salladım.Bileğimi açtım.Acıyı üzerime alıcaktım.Arda konuşmaya başladı.

"Emin misin?"

"Tam olarak ne kadarlık bir şey hissederim."

"Kolunun bir kısmı kısa bir süreliğinde üçüncü derece yanmış gibi hissediceksin.Ama bir iz bırakmaz."

Buradaki acı sistemleri dahi farklı işlerdi Arda sadece bana nasıl bir şey olacağını tanımlıyordu.

Emin olarak bir kolumu bir perinin diğerini diğer perini vücuduna koydum.

"Esil bak üçüncü derece yanık canının yakıcak.En fazla beş dakika boyunca bunu hissediceksin.Eminsin değil mi?"

Emin olduğumu belirtmek için başımı olumlu anlamda salladım.

Gerekli büyüyü kullanarak acıyı bana verdi.Sadece kendimi sıkarken iki peri de derince nefes aldı ve kendilerine geldiler.

Zorlukla konuştum."Can,hepsini koruyucu çembere al.Taşı çalıştırın."

Can az önce yaptığım şeye sinirliydi.Bazı şeyleri bu kadar üzerime almamı sevmezdi.Sessiz bakışlarıyla anlatıyordu.

Onlar çembere geçerken ayaklandım ve bende içeri girdim.

"Arda,"derince soludum fakat sesim çıkmıyordu."Tam olarak ne kadar sürecek?"

"Beş dakika,altı saniye."

Olumlu anlamda başımı sallarken taş çalıştı ve kendimizi okulda bulduk.Kapıda bekleyen Profesörler o beş periyi sedyeye aldı.Sadece üç dakika sonra acım dinecekti.Diğer perilerle beraber öğretmenler odasına doğru hızla ilerledik.

Odada okuldan sekiz Profesör ve krallık liderleri vardı.Kendimi bir sandalyeye attım.Profesör Serhat perilere bakmak için çıktı.

Dinmesine bir buçuk dakika vardı.Çok da hissetmiyordum.Bu nedenle bir tarafa odaklanmış geçmesini bekliyordum.Ekiptekiler de oturmuştu.Kraliçe Gökyel ve Can'ın ailesi de buradaydı.

Süre bittiğinde derince nefes aldım.Bu esnada Profesör Deray gülümsedi."Başarılıydınız çocuklar."

Ciddi duruşumu bozmadan teşekkür etmek için başımı aşağı indirip kaldırdım.

Merve,"Esil,Milen Mira ve ben girişe geçiyoruz daha fazla zaman kaybetmeyelim sende gel."dedi.

Olumlu anlamda başımı salladım."Kaan,sende aşağıya in.Her şey yolundamı bak.Hepiniz yerlerinize dönün.Can sen kal."

Hepsi gülümseyerek giderken Can yanıma oturdu.İşlerimiz beraberdi.Bu nedenle karşılama boyunca ayrılmayacaktık.

Perilerin lideri İriz Hanım bana gülümsedi."Teşekkür ederiz."

"Rica ederiz.İsterseniz sizi dinlenmeye alalım."

Kraliçe gülümseyerek odadan ayrıldı.Herkes ayrıldığında ayaklanıp Profesör Cenk'e baktım.Esas konu başlıyordu.

"Savaşa gelsin dediğiniz perilere bakın Profesör."

Son zamanların en büyük tartışma konusu.Periler savaşa gelmeli mi?Profesörlerle savaş planı yapıtığımız bir gün bu öneriyi duyar duymaz kahkaha atmaya başlamıştım.

"Arenada olsunlar demiyorum zaten Esil."

"İyi bir şekilde kullanabileceğimiz tek şey savaş zamanı tüm çocukları perilere emanet etmek.Onu da yapabileceklerini zannetmiyorum."

Büyü özü kullanamadığınız zaman hiç bir işe yaramazdı.Perilerin ki de tamamen buydu.Tamam çok yönlü güç şöyle böyle.Ama nesnel yaklaşmak zorundaydım.

Profesör Celal lafa girdi."Madem öyle Esil neden Milen senin yönettiğin grubun içinde."

Beni kasıtlı olarak düşünmeye itiyor ve kasıtlı olarak soruyordu.

Bazı ırkları güçsüz görmeme kızıyordu."Bunun sebebini sizde biliyorsunuz Profesör.Milen normal bir peri değil.Melez ve bazı güçlerden o kadar etkilenmiyor.Aynı zamanda ben çok yönlü güce inanırım peri güçleri bu gün olduğu gibi işimize yarayabilir."

"Madem yarayabilir o zaman savaşta da olsunlar."

Profesör Celal beni sınıyordu.Normalde o da doğru bulmuyordu."Bu sadece bir katliam olur Profesör.Bence sadece şifacıların yanında bulunmalılar.Lider olamayacakları gibi liderlerin dikkatini dağıtabilirler."

Kaan'ın babası tıpkı Kaan gibi ciddiye almadan dinliyordu ve gülerek konuştu."Bir avuç peri kimin dikkatini dağıtabilir ki?"

Bazıları gülüşürken bende gülümsedim."Bakın beyler,sizinle sizin anlayacağınız dilden konuşmalıyım.Periler bildiğiniz gibi alelade bir güzelliğe sahip değiller.Açık konuşmak gerekirse hiç bir lideriniz de bu tarz bir iradeye sahip değil."

İradesiz herifler.

Hepsi susmuşken,"Bende öyle düşünmüştüm."dedim.Milen'in babası da buradaydı ve dikkatli bir şekilde konuşulanları dinliyordu.Kesinlikle bu göndermemin ona olduğunu anlamış olmalıydı.

Bu esnada Profesör Metehan orada olduğunu fark ettirerek konuştu."Bu kadar yeter Esil.Bu günki performansını gözden geçir ve buradan ayrıl.Boş şeylerle uğraşma."

Başımla selam verip oradan ayrıldım.Elbette her zamanki kısa ve öz konuşmasıyla beni buradan uzaklaştırdı.Neyseki aşağıda tanışmam gereken bir ekip vardı.

Öğretmenler odasından çıkar çıkmaz peşimden çıkan Can ile beraber merdivenlere doğru ilerledik.

"Milen'in babası anlamıştır."

Aklımı okumuştu.Yine.

"Zaten anlaması için yaptım Elf çocuğu."

"Anlaması için yaptığını zaten biliyorum insan kızı."

Gülümsedim.

Merdivenlerin sonuna geldiğimizde yiyecekler dağıtılıyordu.Krallıklar birbirleriyle tanışıyordu.Elbette bir sonraki gün görecekleri eğitimlerden haberdar değillerdi.

Milen,Mira ve Merve'yi gördüm.İnsanlarla tanışıp Profesörlerin dediklerini yapıyorlardı.Milen,korkak gözlerle etrafa bakıyordu.Uzun zamanın ardından ilk defa onu bu şekilde görüyordum.

Yanına geldiğimde dalgın bakışları beni fark etmemişti.Can'a gözlerimi çevirip bizi yalnız bırakmasını istedim.

"Mahperi."

Milen,en sonunda beni fark etti."Neden bu kadar dalgınsın."Bu sefer derince nefes aldı.Gözleri konuşmak istemiyor gibi bakıyordu.

Milen,1.55 boylarında,kıvırcık kumral saçlara kocaman gözlere ve tatlı gamzelere sahip bir kızdı.Hayatımda gördüğüm en tatlı kızlardan biriydi.Şen kahkahalara ve zarif düşüncelere sahipti.Tüm bunları ardında onu sevmemin bir nedeni güçsüz bir peri değildi.

Yanında dev gibi duruyordum.Kolumu onun beline sararak bahçeye doğru ilerlettim.Başını omzuma yaslamıştı.Gece uyumamıştı.Bu esnada Kaan ile göz göze geldik.Her şey yolunda mı der gibi bakarken başımı olumlu anlamda salladım.

Milen'i arka bahçeye kadar yürütüp kenara oturmasını sağladım.Burada kimse yoktu.Milen tatlı lila elbisesinin eteklerini düzeltti.

Lila renkte ayak bileklerine kadar uzanan yarım balon kolları olan tatlı,yazlık bir elbise giyinmişti.Saçlarını her zamanki gibi dağınık bırakmıştı.

Oturur oturmaz derince iç çekti.Karşısına çömelip ellerini ellerimin arasına aldım.

"Ne yapabilirim senin için."

Kafasını sağa sola sallayarak göz yaşını sildi.Elimle yüzüne gelen saçını geriye çektim.

"Onunla karşılaşmak istemiyorum Esil."

Konu belliydi.En başından beri Milen'in karın ağrısı da belliydi.

"Bak Mahperi,"Gözlerini gözlerime çevirip korkak ama bir o kadar sığınmak ister gibi baktı."Eğer gerçekten kötü olduğunu hissedersem,bütün görevlerini üstlenir ve seni yatakhaneye gönderirdim.Bunu sende çok iyi biliyorsun.Fakat bunun sana ve artık kapanması gereken bazı konulara iyi gelmeyeceğini sende biliyorsun öyle değil mi?"

Kafasını olumlu anlamda sallayarak dolmuş gözlerle konuştu."Biliyorum Esil.Ama bazen duvarlar öyle üzerime geliyor ki,bazen öyle yüzleşmek istemiyorum ki."

Elimi uzatıp göz yaşlarını sildim."Bazı şeylerin senin için zor olduğunu biliyorum peri kızı.Fakat herkesin söylediği aksine bunun sebebinin bir peri olman veya zarif bir kalbe sahip olman olduğunu düşünmüyorum."

Kelimelerimi dikkatle seçerken yüzüne bakıp gülümsedim.O,benim mutlu olması için saatlerce kelimeler sarf edebileceğim ve tüm merhametimin üzerine işleyeceği tek kişiydi belki de.

"Biliyorsun,Mahperi.Güce ne kadar bağlı olduğumu ve güçlü insanlara saygı gösterdiğimi.Eğer sen zarif bir kalbe ve peri güçlerine rağmen hala yanımdaysan inan bana gücüne tüm kalbimle inanmışımdır."

Gözlerinde yine o sevimli umut ışıklarını gördüm."Çünkü Mahperi,sen her şeye rağmen yanımda ve yolumda yürüdün.Sen gülümsemeyi unuttuğum dakikalarda ve canavar olduğuma inandığım anlarda gülümsemenle beni kendime getiren o kişisin.Şimdi bir yüzleşme için kat ettiğimiz bu yolların gerisine düşmene asla izin vermem."

Kafasını olumlu anlamda sallayarak ayaklandı.Ve bende onunla beraber ayaklandım.Kollarını belime dolayıp son kez göz yaşlarını döktü.

"Her zaman bana inandığın için ve beni değerli hissettirdiğin için teşekkür ederim."

Sıkıca sarıldım."Bak,senin için duygusal konuşma yaptım.Kıymetini bil."

Küçük bir gülümseme sundu."Hiç bir zaman gözümde o acımasız lider olmayacaksın."

"Her neyse bu kadar konuşma yeter.Bu kadarı bana fazla.Krallıklar ve baban okuldan gidene kadar yanından ayrılmayacağım.Tamam mı?"

"Tamam."

"Onu hiç gördün mü?"

Olumsuz anlamda başını salladı."Hayır,kaçtım.Görmek istemedim."

"Sana söz veriyorum ki yalnız görmeyeceksin.Dert etmeni gerektiren hiç bir şey yok.En ufak şeyde onu bu okuldan sürerim."

"Sana güveniyorum Esil."

"Güvenmelisin Mahperi."

Beraber içeriye doğru ilerledik.Omuzuna kolumu koydum.Gözyaşlarını büyüyle yok ettim.Bu sefer herkes masalarına oturmuştu.Kıdemli öğrenciler olarak bize ayrılan masaya oturucaktık.Dokuz kişilik bir masa.

Hepsi yerlerine yerleşmişti.Bizde Milen ile beraber yerlerimize geçtik.Yan yana oturduğumuzda en sonunda açılış konuşması başlıyordu.Milen'in elini sıkıca tuttum.

Varlığım her zaman varlığının yanında ve güvende kalıcak peri kızı.Sakın şaşırma.

Profesör Cenk eline mikrofonu aldı ve gülümseyerek konuştu."Öncelikle hepiniz hoş geldiniz."

Büyük bir alkış koparken Profesörler mutlu görünüyordu."Okulumuz,geldiğiniz krallıkları ağırlamaktan mutluluk duyar.Bildiğiniz üzere her krallıktan birer topluluk şu an okulumuzda bulunuyor.Bu akşam hepiniz yatakhanelerinize yerleşebilir ve okulumuzun güzel yemekleri,açılış partilerinden yararlanabilirsiniz."

Herkes kahkahalarla ve gülümsemeyle izlerken Profesö Cen gülümseyen duruşunu bozmadı ama ne diyeceğini biliyorduk.İşte eğlenceli kısma geliyorduk.Bu krallıklar Koruyucu okulunun kıdemli eğitmenlerine ve eğitim şekillerine ne kadar dayanabilirdi.

"Fakat bilmenizi isterim ki bu sadece açılış günü böyledir.Yarından itibaren olacaklar önlerinize verdiğimiz kağıtlarda yazılı.Zaman konusunda oldukça ciddiyiz.Krallıklarınızdaki başarılarınız burada geçerli değil.Bunu bilmenizi isterim ve keyifli akşamlar dilerim."

Bu sefer herkes bir anlık ortalığı saran ciddiyete karşı şaşkın bakışlarını sunuyordu.Sadece bizim masa ve Sinan abi gözlerle alkışlıyordu.

Konuşma sırası Profesör Celal'e geldi.En azından okulda arada bir düzgün kelimeler sarf eden bir Profesör vardı.

"Tekrar hoş geldiniz.Ben Profesör Celal."

Okulun dört büyük Profesörü zaten tanınmıştı.Tüm evren bunı biliyordu.

Bu esnada Merve ile aynı anda gözlerimiz Profesör Serkan'a döndü.Dört büyük Profesör olayından nefret ediyordu.Çünkü dört büyükte değildi.Olamazdı da.

Canı sıkkın bir çocuk gibi otururken Merve ile gülümseyerek birbirimize baktık.Kulağına eğilip fısıldadım."Görüyor musun Mervecim?Dört büyüğe girememiş yazık."

Merve küçük bir kahkaha attı.Hayat bazen size çocuklıuğunuzu mahveden isimler verir.Fakat çocukluğunuzu mahveden isimler sadece sizinkini değil bir başkasınınkini de mahvetmişse ve bu kişi en yakın arkadaşınızsa işte o zaman sizin için bir şeyler eğlenceli olabilir.

Profesör Celal bu sefer çok şiirsel bir konuşma yapmamıştı.Sıra Profesör Serhat'a geldi.

"Öncelikle hepinize merhaba.Ben Profesör Serhat.Hepinize hoşgeldin dileklerimi sunuyor ve verimli eğitimler diliyorum."

Profesör Serhat'ın bu sözlerini ardından Profesör Serkan bu sefer mosmordu.Irkçılık yaptığı bir türün bu şekilde ön planda olması canını sıkmıştı.

Kaan masanın ortasına eğilip yine muzip bir ifadeyle sırttı."Profesör Serkan'a bakın mosmor oldu.Ölecem şimdi."

Gülüşürken Profesör Serhat konuşmasını tamamlamıştı.Elbette Profesör Metehan elinin tersiyle konuşmayı reddetmişti.Ve yine ciddi duruşuyla dikkatleri üzerine çekmişti.

Bana şu hayatta gerçekten bir şeyler katmış bir Profesördü ve en önemlisi en güçlüsüydü.Eğer en güçlüsü tarafından eğitilmeseydim belki yine güçlü olabilirdim fakat bunu hırsıma yediremezdim.

Tüm Profesörlerin kendini tanıtma seromonisi sona erdiğinde artık herkes sphbet ederek yemeklere gömülmüştü.

Krallık liderleri ve onur konukları da öğretmenlerin olduğu kürsüdeydi artık.Liderlerin kendini tanıtmasını beklerken bir anda salonun ışıkları değişti ve ortaya sahne geldi.

Bu demek oluyordu ki Profesör Celal,bir müzik grubu düzenlemişti.Genelde programlarda bunu o yapardı.Herkesin kendine has yeteneğinin gösterilmesi gerektiğini düşünürdü.

Masaya baktığımda Kaan çoktan ortadan kaybolmuştu.İstediğimiz şarkıyı çalacaktı.Sahne ışıkları Kaan'a döndüğünde Milen'in yüzü sonunda tekrar gülümsedi.

Kaan'ın ailesi gururla bakıyordu.Annesi de müzisyendi.Kaan eline mikrofonu aldı ve konuşmaya başladı.

"Öncelikle hepiniz okulumuza hoş geldiniz.Sizi bu ciddiyetin arasında bir dakika da olsa güldürebilirsem ne mutlu bana.Fakat bu bün ve her zaman güldürmem gereken isimler var.Sevgili ekip arkadaşlarım için her zaman dinlediğimiz o şarkıyı çalacağım.Bu şarkının bizim için anısı çok büyük bu nedenle sizinde eşlik etmenizi isterim."

Ve beklediğim şarkı çalmaya başladı.

Koca yaşlı şişko dünya.

Salondakiler el çırparken Milen'in babasının bakışları uzun süre sonra etrafta göz gezdiren ve gülümseyen Milen'e döndü.Neyse ki Milen'in dikkatini Kaan almıştı.

Bu esnada göz göze geldik.Sert bakışlarımı ona sunarken rahatsız edici gülümsemesini sundu.Onu tanıyordum.Oda enim hakkımda bir şeyler biliyordu.Hırsım çoktan hoşuna gitmişti.Gülümsemesiyle bende gülümsedim.Başıyla selam verip önündeki yemeğe döndü.

Milen'in günler sonra güldüğünü görmek hoştu ve bu gülüşün söndürülmesine asla izin vermezdim.

Bu esnada Milen'in elini tutarak sahneye çıkardım ve o da arkamdan kahkahalar atarak geldi.Kaan'ın yanına geldiğimizde diğerleri de teker teker çıkıyordu.

"Ben dağıttım evini sen erittin beynimi."

Mikrofon artık ortamızdaydı ve biz yine şarkıya eşlik ediyorduk.

"Gel anlaşalım senle ver gözümün ferini geri."

Aslında bu şarkının anlamı büyüktü.Çünkü dünyadaki bazı şarkılar bu evrene gelebilirdi.Buda onlardan biriydi ve garip bir şekilde bu şarkıyı ben keşfetmemiştim Kaan keşfetmişti.

Şarkı bittiğinde salonda durmayan bir alkış ve ıslık sesleri vardı.Gülüşerek yerlerimize geçip bir kaç şarkı daha dinledik.

En sonunda liderler kendini tanıtmaya başladı.

İlk sıra Kaan'ın babasındaydı."Hepinize merhaba.Koruyucu okulunun bizi ağırlamasından gurur duyar ve iyi akşamlar dilerim.Umarım burada geçen günleriniz eğlenceli ve yararlı olur."

Alkışlarla yerine geçmişken bu sefer perilerin lideri İriz hanım alkışlarla sahneye çıktı."İyi akşamlar diliyorum.Klasik bir tanıtma konuşması yapacaktım fakat bu gün teşekkür etmem gereken bir kaç isim var.Okulunuzun kıdemli ekibi bu gün beni ve yanımdakileri büyük bir dehşetten kurtardı.Biz periler iyiliği karşılıksız bırakmayız.Bu nedenle ona hazırladığımız hediyeyi alması için grup lideri Esil'i sahneye almak isterim."

Emin adımlar ve sert duruşumla sahneye doğru ilerledim.

Elimi açtı ve içine bir iksir bıraktı.Bu iksirin ne olduğunu çok iyi biliyordum.Tam yirmi dört saat boyunca hayat sizin istediğiniz gibi geçerdi.Elbette bir rüyaydı.Fakat iksir çok zor yapılıyordu ve kullananlar delirebiliyordu.Bu nedenle her canlı ömründe en fazla bir kez kullanabilirdi.

Herkes alkışlarken başımla teşekkür ettiğimi gösterdim.Alkışlarla yerime uğurlandım.Elbette kullanmayacaktım.

Liderlerin kendini tanıtmaları bittiğnde son kişi kalmıştı.Milen yine tiriyordu.Elini sıkıca tuttum.Yüzünü bana çevirdi.Ona gülümsedim.

Babası buraya bir krallıkla gelmemişti.Onur konuğu olarak gelmişti.Profesör Serkan'ın onur konuğu olarak.Yani bunu zaten en fazla bu adamdan bekleyebilirdik.

Ve beklediğim şey oldu.Kendini tanıtmaya başlarken son cümleye o kelimleri sıkıştırdı.

"Buraya onur konuğu olarak gelmek benim için oldukça hoş bir deneyim.Üstelik sevgili kızım Milen de burada eğitilmişken."



Naberisiniz.

 

 

 

Yine ilk bölümler olduğu için Esil pek güzel yansimamis.Esil her zaman aklimdaydi ama karakteri yazdikca oturuyo.

 

Lutfen yorum ve yapici elestirilerini eksik etmeyin.

 

Umarım beğenmişsinizdir.Oylamayı ve yorum yapmayı lütfen unutmayın.

 

Yorumlar beni çok motive ediyor.

 

Sizi seviyorum değer verip okuduğunuz için teşekkür

 

Loading...
0%