Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.Konuk

@ebi_books

Şarkı
Kaan Boşnak-Bizi nasıl etkiler
Sena Şener-Porselen Kalbim
Sezen Aksu-Biliyorsun
Neoni-Army

Esil

Anın şokuyla Milen'in gözlerindeki yıldızlar birer birer söndü.Tetiklenmesi normaldi.

Fakat bu kasvetli anın acilen ortadan kaybolması gerekiyordu.

Neyse ki salonda oluşan sessizlik bir süre sonra söndü.Ve herkes önündeki yemeği yemeye başladı.

Can kulağıma doğru eğildi,"Peri kızı iyi görünmüyor lider hanım.Bir şey yapmak ister misiniz?"

Bende onun kulağına doğru fısıldadım,"Hiç merak etmeyin elf çocuğu sadece ortam biraz dağılsın."

Herkes yemeklerine dalmıştı.Bu esnada ayaklanıp konukların oturduğu büyük masaya doğru ilerledim.

Hepsiyle tokalaşmaya başladım
Milen'in babasının gözleri bana döndü.Herkesle birer birer tokalaşırken sıra ona gelmişti.

Biraz fısıldayarak,"Komutan,sizinle konuşmam gerekenler var.Benimle bir süre bahçeye gelebilir misiniz acaba?"dedim.

Zeki bir adamdı çoğu şeyden haberi vardı.Bu nedenle lafı uzatmanın hiç bir manası yoktu.

Olumlu anlamda başını sallayarak benimle bahçeye gelmeyi kabul etti.Herkes ile konuşmayı kabul etmezdi.Güce inanırdı ve sadece kaale alacağı kişilerle konuşurdu.Neyseki bu kaale alınacak kişi listesinin içindeydim.

Bahçeye geldiğimizde bir süre durakladık.Lafa önce o girdi.

"Senin gibi zeki bir kızın bu tarz duygusal işlerle uğraşacağı hiç aklıma gelmezdi."

Gülümsedim."Bazen,bazı insanlar düşündüğünüz gibi çıkmaz komutan."

Duraklayıp yüzünü bana çevirdi."Sadece bana tam olarak ne söyleyeceğini düşünüyorum."

"O halde düşünme sürenizi daha fazla uzatmadan söze girmeliyim Komutan.Kızınız,"biraz durakladıktan sonra devam ettim."Kızınız Milen,liderliğini yaptığım gurubun içerisinde ve sizde anlarsınız ki tıpkı hırslarım ve gücüm gibi,yanımda olan insanlar için de savaşırım."

Güldü."Anladığım kadarıyla zaaflarını göstermekten çekinmiyorsun lider."

"Bu bir zaaf gösterisi değil komutan.Bu bir uyarı,kendi grubumdaki birini korumak zaten güç seviyesi içerisinde verilen görevlerden bir tanesi.Yanlış hatırlamıyorsam siz sırf bu tarz bir görev nedeniyle son seviyeye erişememiştiniz."

Ben yanlı hatırlamam.Komutan,güç için bir çok şeyi feda edebilirdi.Kendi askerlerini bile.Evet o bir liderdi fakat bu evrende liderlerin tek görevi belirli bir güce gelmek değildi.Liderliğini yaptığı insanları yaşatmak,korumak en azından savaş vermekti.

Ve Komutanın egosu öyle bir seviyedeydiki kendi için çalışanı dahi görmezdi.

Yüzündeki mimikler çok hafif değişti.Ardından bunu zaten bekliyormuş gibi baktı.Bende konuşmalarıma devam ettim.

"Zaten anlamışsınızdır komutan ama ben yine de devam edeyim.Burada geçirdiğiniz süre boyunca Milen ile hiç bir işiniz yok.Ona bu saatten sonra kızım diye seslenmeniz dahi garip karşılayacağım bir durum.Onunla herhangi bir konuşmada görünmeyeceksiniz ve görevleriniz hariç onun bulunduğu alanlara gitmeyeceksiniz."

Gözlerimin içine baktı."Tıpkı düşündüğüm gibisin kız çocuğu.Ama gözlerindeki hırsın içerisinde sadece Metehan'ın sana verdiği hırs kıvılcımlarını görmüyorum.Birden fazla eğitmenin,en çok da Birol'un hırsını ve küçük bir yerde egosunu."

"Neyse ki bununla onur duyarım Komutan.Sizinle daha fazla konuşma sürdürmek istemiyorum.Zaten hayatım ve eğitmenlerim hakkında benim sizin bilmenizi istediğim kadar şey biliyorsunuz."

Bahçeden ayrılıp tekrar salona geldim.Bu sefer gerçekten bazıları dağılmıştı.Profesörlerin çoğu yoktu.Zaten altın dörtlüden sadece Profesör Serhat burada kalmıştı.

Can'ın yanına geldim.Milen ile ilgileniyordu.Milen'in önüne eğilip elini tuttum.

"Mahperi,üzme artık kendini.Sana eskiyi kötü anları yaşatacak her şeyi sildim.Aklına gelen kötü ihtimallerin hiç biri yaşanmayacak tamam mı?"

Derince nefes aldı.Olumlu anlamda başını salladı.

"O halde seni bir süre burada bırakabilir miyim?"

O bir çocuk veya bebek değildi elbette.Hatta oldukça güçlü bir kalbe sahipti.Fakat ona zor anlarda onun istediği süre boyunca yanında duracağıma söz vermiştim.

Olumlu anlamda başını salladı ve bende öğretmenler odasına doğru ilerledim.Altın dörtlü oradaydı.

Kapıyı açar açmaz bir konuyu tartıştıklarını duydum.

"Okulda istenmeyen bir büyü var ve biz bunu tespit edemiyormuyuz yani Celal."

Profesör Cenk stemle Profesör Celal'e konuşuyordu.Bu esnada hızla arkamdan Profesör Serhat içeriye girdi.

Profesör Celal yorgun görünüyordu.Fakat bedensel bir yorgunluktan çok zihinsel bir karmaşaydı.

Sandalyede oturmuştu.Profesör Metehan sessizce onları camın kenarından izliyordu.İçeriye dalmamla gözler bana döndü.

"Profesör,bir şeyler mi hissediyorsunuz?"

Profesör Celal,bir şeyleri hissedip bazen ön görebilirdi.Bu çoğu zaman ona zarar veren bir durumdu.His kuvveti ona doğuştan gelen bir yetenekti.Belki de lanet.

Çok daha ilgi çekici bir bilgi verecek olursam aynı yetenek ben ve Mira'da da vardı.Fakat gün içinde bu tarz bir güç hissetmemiştim.Bunun sebebi Profesör Celal'in güç seviyesinin daha güçlü olması olabilirdi.

Profesör başını tuttu.Gerçekten iyi görünmüyordu.

"Bir şey hissetmiyorum Seçilen.Yalnızca yoğun bir güç."

Gerçekten iyi görünmüyordu.Bir şeyler dönüyordu.Ve ben bu işin ucunu asla bırakmayacaktım.

Mira'yı çağırmam gerekiyordu.Beklemeden çıktım ve yine aşağıya indim.Öğrenciler yatakhanelere yerleşiyorlardı.Mira,ailesi ile konuşuyordu.

Yanlarına doğru ilerledim.Gülümseyip konuşmaya başladım.

"Merhaba,kızınızı kısa bir süre alabilir miyim acaba?"

Mira'nın babası sorgulayıcı bakışlarını sundu."Önemli bir şey değil."Diyerek içini rahatlattığıma inandım ve Mira'yı bileğinden tutarak çıkardım.

Merdivenleri çıkarken bir yandan hızla konuştum,"Bir şeyler hissediyor musun?"

"Tam olarak etkileyecek derecede değil.Ama yoğun bir güç hissediyorum Esil."

Olumlu anlamda başımı sallayarak tekrar öğretmenler odasına girdim.Bu sefer Mira'da girdi.Profesör Celal sakinleşmeye çalışıyordu.

Zihin paralelini ortaya getirdim.Zihin paraleli,zihin varislerinin kullanabildiği ve bazen çözümlemek için yardım aldıkları özel bir eşyaydı.

Zihin paraleli hemen ortamda bulunan zihin varisi ve muhafızların isimlerini ortaya çıkardı.Ardından hissedilen güç ayarını.

Profesör Celal,seksen iki seviye güç hissediyordu.İki yüz üzerinden bakarsak çok da yüksek bir seviye değil fakat işler öyle ilerlemiyordu.

İki yüz üzerinden seksen iki demek yoğun bir güç dalgasıydı.Mira ise altmış beş hissediyordu.Yetmişten sonra baş ağrısı gibi sonuçlar verirdi zaten.

Asıl beklemediğim şey bir kaç dakika sonra gerçekleşti.Hissetme oranım yüz elli.Fakat tek bir sorun vardı.

Yüz elli demek çok yakın ve bir bağımız olduğu anlamına geliyordu.

İster doğuştan ister sonradan oluşmuş bir bağ fakat bir bağımız vardı.

Asıl problem bu değildi,buna rağmen hiç bir şey hissetmememdi.Ne bir ağrı,acı ya da görü.Hiç biri yoktu.

Profesörler paralele gözlerini dikti.Onlarda sorgulayarak bakıyordu.

"Bu ne demek oluyor yani?"

Mira'nın sorusuna cevabı arkadan tanıdık bir ses verdi."Kraliçe Gökyel'in görüsünde olduğu gibi belirsizlik.Gelen kişi her kimse Esil'in geçmişten bir zaafını biliyor."

Söyleyen kişi Komutan Ongun'du.Can'ın babası.

"Görüleri tekrar gözden geçirmeli ve ortaya sunmalıyız."

Söylediğim önergeye herkes onaylayıcı bakışlarını sunarken Profesör Celal asla öyle bakmıyordu.

Düşünceli ses tonuyla konuştu,"Şimdi değil Seçilen.Bir süre dinlenin."

Tam sözünü kesicekken eliyle dur işareti yaptı."Sadece kendi yorgunluğumu baz almıyorum.Yüz elli gibi bir seviye ne olursa olsun fazla.Evet şu an bir belirtimiz yok ama sonrasında neler olacağını bilemezsin."

Ses tonu uyarıcıydı.Anlamıştım.Sadece hissetmyordu.Bir görü görmüştü ve bildikleri vardı.

Mecburen onaylayarak oradan uzaklaştım.Benimde düşünmeye ihtiyacım vardı.Mira arkamdan geldi.

"Profesör Celal bu sefer normalden çok daha etkilenmiş gibi."

Söylediği şeyle kafamı olumlu anlamda salladım.Bedenimi ona döndürüp konuştum.

"İşlerin halledilmesi gerekiyor.Berk ile beraber yatakhane işlerini halledin.Artık dışarıda tek bir öğrenci kalmasın.Gecenin ilerleyen saatlerinde seni bulurum."

olumlu anlamda başını salladı ve,"Kendine dikkat et.Görü görecek gibi hissediyorum.Ve şunu unutma Esil,zihin güçleri görü birleştirmek veya ortaya sunmak oldukça ağır işlerdir.Bundan önce uyumalısın."

Zaten biliyordum.Fakat uyuyamazdım.Özellikle beni fazlaca düşündüren bu kadar etken varken bunu yapamazdım.

Mira yanımdan ayrıldı.Her şeyi eksiksiz yapabileceğinden zaten emindim.

Profesör Celal bir süre konuşmadan düşünecekti bu nedenle hemen onu rahatsız edemzdim.Fakat kraliçe Gökyel ile konuşmalıydım.

Elfler tek bir alana toplanıyordu.Liderleri ve önemli kişileri ise bahçede bir topluluk oluşturmuşlardı.

Kraliçe endişeli görünüyordu.Fakat bir o kadar soğuk kanlı ve bilgili.

Öğrenci Elfleri aşıp yanlarına gittim.Sert bir tartışma yapıyorlardı.Başımla selam verdim.Sessizleşip söyleyeceklerimi beklediler.

"Ne diyeceğimi zaten çok iyi biliyorsunuz Kraliçe.Ortaya sunduğumuz görüleri tekrar konuşmamızın vakti geldi.Okulumuz Profesörlerinin de hemfikir olduğunu biliyorum."

Kraliçe olumlu anlamda başını salladı."Okula geldiğimden beri daha fazla hissediyorum.Eminim zaten biliyorsundur,paralele baktığımda yüz yirmi gibi bir sayı verdi.Zannediyorumki yarın bu konu konuşulduktan sonra buradan ayrılmam gerekiyor.Affınıza sığınarak söylüyorum ki ağır yükler kaldıran zihnim buna katlanamaz."

Soğuk ve duugulardan yoksun ses tonumu korudum.

"Kararınıza saygı duyarım Kraliçe.Çektiğiniz ağrının da boyutunun oldukça büyük olduğunun farkındayım.Yine de okulda kalmanız gerektiğini biliyorsunuz."

"Maalesef muhafız.Bu görev bizden birinin değil."

Gözlerimi yavaşça kapatarak onayladım.

"O halde izninizi istiyim .Dinlenmenizi öneririm."

Gülümsedi.Bu esnada arkamdan Can çıktı.beklemediğim bir şekilde rahattı.Galiba düşündüğüm şey olmuştu Kaan ona rahatlaması için vampirlerin içeceklerinden birini vermişti.

Ve vampirlerin yiyecek,içecekleri bir elf için oldukça fazlaydı.

"Sende dinlenmeyi düşünür müsün insan kızı?"

Yanımızdakileri önemsemeden güldüm."Kaan sana ne verdi?"

Elf çocuğu güldü."Kaan ve abisi bir olup bana bir şey içirdiler ama inan fikrim yok insan kızı."

Güldüm."Gel hadi."

Kolunu omzuma koyup destek oldum.Ailesi ve kraliçesi buradaydı fakat aklı hiç yerinde değildi.Daha iyiydi.

Can'ın babası büyük ihtimal bu davranışına sinirlenecekti ama Can'ı o büyütmemişti,yani davranışları konusunda herhangi bir mesuliyeti zaten yoktu.

Can'ın keyfi yerindeydi.Acaba Kaan ne durumdaydı.Ya da Arda.Berk,zaten işlerle meşguldu.Fakat Can,Kaan,Arda üçlüsü iyi değildi.

Aslında,Kaan,Arda ve Mert bu tarz muziplikler yapardı.Can genelde olgun kişi görevini üstlenirdi.Bu sefer elf çocuğumu yoldan çıkarmışlardı galiba.

Beraber içeriye girdik.Nerede oldukları zaten belliydi.Eksili katlardan birisine indim.Depo tarzı bir alan vardı fakat orası bir dönem takılıp dinlendiğimiz yerdi.Milen tasarladığı için her yere pembe ve mor renkleri hakimdi.

Bu nedenle Merve ve ben kullanmayı pek tercih etmezdik.

Kata inip odaya girdim.Can hala yarı ayıktı."Ne yaptılar sana elf çocuğu."

"Bilmiyorum insan kızı.Ama galiba öpersen geçer."

Kafamı iki yana sallayarak güldüm.Tekrar konuştu.

"Neden gülüyorsun ki insan kızı?Şaka değildi."

Gülümsemem büyürken cevapladım."Elf çocuğu,başka planların var mı iyileşmek için."

Bu sefer kakaha attı."Tabiki lider hanım."

Koridordayken önümde eğilip elini uzattı."Bana o değerli vaktinizin bir kaç saniyesini bile ayırabilirseniz eğer."

Elimi eline koydum.Mutlulukla ayaklandı.Kolları belimi buldu bende kollarımı boynuna sardım.

"İnanamıyorum,yoksa gelmiş geçmiş en büyük lider benimle dans mı ediyor?"

Güldüm.

"Acaba beni bu seviyeye kim getirdi?"

Sorusuna cevap verdim."Belki de o en büyük liderin güvendiği tek lider sensindir."

Uzunca baktı bana."Seni seviyorum İnsan kızı."

"Neden seviyorsun Can?"

"Bilmem.Biz çocukken,"derince nefes aldı ve bir kaç saniye düşünüp devam etti."Biz çocukken,o evden kaçmışken sen benim yüzümü güldürdün.Herkesin sinir olduğu ama sevdiklerine gerçekten yapmadığın o egon,kendini övmelerin.Bilmem farkında mısınız lider hanım?"

"Bazı şeylerin farkındayım elf çocuğu.Ama hayatımda belki ilk defa bir sevgiyi hak etmediğimi dile getiricem.Nasıl sevebilirsin beni Can.Yazık değil mi sana?Hırslarım arasında seni görmeyeceğimin farkındasın,senden daha güçlüyüm bunu asla bir hırsa çevirmiyorsun,oysaki senin yerine farklı bir insan olsa o çoktan-"

Sözümü kesti."Fakat benim yerime başka biri yok insan kızı."

Yüzüm yumuşamış ve ses tonum her zaman olduğu gibi Can'ın yanında soğukluğundan ödün verdi.

"Peki yara izlerim?Can,nasıl kabulleniyorsun.Ben karanlık taraf güçlerini acımadan insanların üzerine kullanan bir kızım.Ne olursa olsun kendimi bir canavara çevirdim ve sen gelmiş beni saf ve kusursuz bir sevgiyle sevdiğini söylüyorsun."

Kafasını şaşırarak arkaya çekti."Ne yani sana da yara izlerin çekici gelmiyor mu?"

Gülüp omuzuna hafifçe vurdum."Şaka yapma Can.Biliyorsun normalde bir ucube gibi görünüyorum."

Aslında garip ve kendime kullanmak istemeyeceğim bir tabirdi ama bu doğru olduğu gerçeğini değiştirmez.

Yüzümde de yara izlerim vardı.Sol gözüm yoktu.Sadece büyüyle gizliyordum.Bir gözüm bembeyazdı.Bir gözüm ise simsiyah.Beyaz gözümde neyseki görme engeli yoktu.Küçük yaşlarda maruz kaldığım bir lanetten ötürü böyleydi.

"Hangi ucube?"Eliyle gizleme büyümü kaldırdı.Gözümün biri bembeyaz biri simsiyahtı artık.Gizlediğim tek yara izi yok oldu.Hayranlıkla baktı.

"Ben kusursuzlukların içinde doğdum insan kızı.Kusursuzluk bana dağınık,samimiyetsiz bir aile vardi.Sen bana tüm kusurlarınla içinde hem karanlığı hem aydınlığı barındıran duygu dolu gözler verdin.Yara izlerinle sanki özenle çizilmiş dövmeler gibi muazzam görünen bir bedene bakma şerefine layık gördün.Gözlerin bu halde değilken de yanındaydım,bu haldeyken de.Değiştiğin zamanda yanındaydım.Şimdi de yanındayım insan kızı.Sana hissettiğim duygular sadece çocukluktan kalma bir alışmışlık değil."

"Yapamam Can.Seni kendime veremem.Çünkü benim hırslarım var,gücüm var,çalışmam ve düşünmem gereken şeyler var ben-"

Sözümü yine kesti."Sence sadece bedenindeki kusurları mı kabul ettim insan kızı.Ben zaten senin karakterine çoktan hayran kalmıştım."

Farkındaydım her şeyin.Biliyordum zaten.Hiç dile getirmemiştim.Ya sevgisine zarar verirsem?Onu kaybedersem?Ya çok kaptırdığım bir gün onu göremezsem?

"Üzgünüm elf çocuğu."

"Sorun değil ben beklerim."

"Hep bekle olur mu?"Bu bencil bir istekti ama zaten bencil olmadığımı söylememiştim.

Asker selamı verdi."Emriniz olur komutanım.Zaten bu elf çocuğunun yegane görevi sizi beklemektir."

Sıkıca sarıldım ona.Nefesini derince içine çekti.

Olamazdık.

Duygusal değil nesnel bakmalıydım.Bana bu öğretilmişti.Bu şekilde eğitilmiştim.

Fark edip ayrıldım.Düşünmem gereken bir savaş zamanı,zihin görüsü vardı.Can boşluğa düşmüş gibi baktı.

Daha sonra sessizce gülümsedi."Sorun değil beklerim."dedi.

Odaya girdiğimde içerisi bu kasvetli ve depresif havamızı yok etti çok komikti.Kaan abisi ile üst üste şakalaşıyordu.Herkes buradaydı.Mira,Merve,Arda,Can,Kaan,Mert,Milen.Bizimde girmemizle dokuzlu tamamlandı hepsi kahkaha atıyordu.

Neye güldüklerini başta anlamadım.Fark ettim ki Kaan'ın babası da oradaydı.Bir anısnı anlatıyordu sanırsam.

"Lan ben size milleti yatırın demedim mi?"Gülerek söylediğim şeye Kaan cevap verdi.

"Millet kendi yatar Esil.Sen gel beni kurtar."

Kaan'ın abisi üzerindeydi.Gülerek büyüyle abisinin üzerinden kaldırdım.

Biraz sakinleşip oturdular.Kaan'ın abis Berat abi de tıpkı Kaan gibiydi.Ailecek birbirlerine benziyorlardı zaten.Mutlu bir aile tabloları vardı.

Babası da tıpkı oğulları gibiydi.Zaten lider olmadan önce eğitmendi.Öğrencilerin gözdesi olan bir eğitmen.Eğlenceli bir ders anlatım tekniği vardı.Lider Fırat.Aslında sözcü de denebilirdi.Krallığın sözcülüğünü ve vekilliğini yapıyordu.

Konuşmaya başlamasıyla yüzümü o tarafa çevirdim."Gelin size harika anılarımı anlatıyım."

Gülerek yere oturdum.Hepimiz oturmuş dinlerken o da yere oturmuştu.

Herkesin üzerinde pijamaları vardı.Okul artık evimizdi ve ders opmayan saatlerde pijamayla gezmek ekibimizin imzası gibiydi.Özellikle Merve,altındaki kareli kırmızı pijama ve üzerindeki polar dar badisiyle pijamaylayken dahi çoğu erkekten daha haşmetli duruyordu.

Benim kadar olmasın Merve herkese taş çıkarıcak bir güce sahipti.Özellikle Elf krallığından gelenlerin çoktan ilgisini çekmişti.

"Bakın çocuklar.Ben yaklaşık yüz elli yaşlarındayken,diğer krallıklara ve ırklara göre on altı yaşındayken,adam akıllı eğitimlere gitmezdim.Babamda çok önemli bir komutandı.Eğitimime çok önem verirdi.Naparsınız işte evladınızı siz seçemiyorsunuz."

Gülüştük.Ve devam etti."Bir gün babam okul katiplerinden biriyle görüşüyor.Normalde görüşmeleri mümkün değil fakat savaş dönemi ve katip babama bir kaç isim veriyor.Aklına geliyor ve beni soruyor.Tabi ben çok zeki olduğumu düşünüyorum o esnada ama olay hiç öyle değil."

"Babam ve çocukluk travmaları."Berat abi araya girdi.

Kaan'ın babası,hiç beklemeden devam etti."Sonuç olarak yine bir gün arkadaşlarla gece vakti yüzmeye gitmiştik.Bizim gece derslerimiz çok daha yoğun olur tabi.Oturmuş denizi izliyorum.Yanımda da anneleri Gamze var.Gamze ile de yeni tanışmışız tabi."

Yüzü gülüyordu karısından bahsederken.

"Her neyse arkamdan biri beni dürtmeye başladı.Ben anlam veremedim bizimkilerden biri şaka yapıyor zannettim.Ama sadece dürtüyor.Bir dürttü,iki dürttü.En sonunda arkama dönmeden,oğlum siktir git yengenle oturuyoruz dedim."

"İşte güzel kısmı geliyor."Kaan muzipçe güldü.

"Sonra arkamı bir döndüm babam."

Herkes kahkahalara boğuldu.Bende kendimi tutamayıp hafiçe güldüm.

"Bakın çocuklar beni bir dövdü.Ama önce tokat attı yeri gördüm.Sonra kaldırdı eve kadar dövdü beni.Tamam biraz hak etmiş olabilirim ama eve geldiğimde bayılıcaktım.Neyse annem tuttu beni.Şifahaneye falan götürdü.Ama şunu öğrendim,"burnunun ucunu tutup derince nefes aldı,"Yüz altmış yaşlarındaki bir vampir oldukça dayanıklıymış."

Herkes bu sıcak ortamda gülüşürken,bu şekilde süren bir kaç dakikanın ardından işlerimize dönmemiz gerekti.

Benim işim belliydi Profesör Celal'i bulmalıydım.

Nerede olduğunu tahmin edebiliyordum.Kulubenin içindeki vadide.

Gökyıldız'ı çağırıp hızla oradan ayrıldım.Ormana gelip ortalarına ilerledim.Gökyıldız'ın üzerinden hızla indim.Anlımı onun başına dayayıp bir saniyeliğine gözlerimi kapattım."İyi ki varsın."

Hayvanları çokta sevmezdim.Tamam öldürülmelerine de karşıydım ama daha insana merhamet gösteremeyen ben hayvanlara hiç göstermeiyordum.Fakat Gökyıldız bu kalıpların dışındaydı.

O harika bir varlıktı.Sadece başımı ona yasladığımda güven verebiliyordu.En korkunç anlarımda ölüm döşeğindeyken bir anda önümde beliriyor ve beni kurtarıyordu.Gücümün sebebinin bazen Gökyıldız olduğunu hissediyordum.Biz bu dünya için fazlalıklara sahiptik.Ve birbirmizi bulmuştuk.

Ormandaki kulube başta çok küçük bir kulube olarak görünüyordu.Fakat öyle değildi.İçerisi de bomboş görünüyordu.Ellerimi kaldırıp gerekli büyüyü kullandım.

Açılan küçük kapıyı açtım.Kapı,harika görünen yine küçük bir vadiye açılıyordu.Burası Profesör Celal'in düşünmeyi sevdiği mekanlardan biriydi.

Ortadaki donmuş gölet.Özel yeteneğini,patenlerini kullanmasına yardımcı oluyordu.

Girdiğimi duymuştu fakat oturduğu yerden asla kalkmadı.Yanına geçip sessizce oturdum.

Derince nefes aldı."Sorularını duymak istiyor muyum Seçilen?"sorduğu soruya cevap verdim.

"Tahmin edebildiklerinizi duymak istemiyorsunuz Profesör fakat tahmin etmediklerinizi duymak isteyip istemeyeceğinizi bilmiyorum."

Olumlu anlamda başını salladı."Seni tahmin edemediğim her dakika gücünün karşı konulamaz olduğunu sende anlıyorsun ve bu hoşuna gidiyor Seçilen."

Gülümsedim.

"Kim olsa gücünün karşı konulamaz olması hoşuna gider.Üstelik kendisini tahmin edemeyen kişi ne olursa olsun gücünü kabullendiği bir Profesörse."

"O halde sor bakalım Seçilen."

"Çoğu şey tahminim içerisinde.Fakat sormak istediğim farklı bir soru var Profesör."

"Bekliyorum."

"Görünün ve seviyenin benimle olan kısmını bir kenara koyucam.Zaten kendi üzerimdeki tahminlerden haberim var.Esas soru şu Profesör bu görü hakkındaki hislerim kendime değil size karşı sorular barındırıyor.Zannediyorum önümüzdeki günler yaşanacak bir kaç durum sizi ilgilendiriyor ve bir şekilde etkileyecek."

Olumlu anlamda başını salladı.

"Görülerim normalde çevremdekiler üzerine olur seçilen.Fakat şu an düşünüyorum ki bu sefer kendim üzerime."

"Ne yapacaksınız peki Profesör?"

"Bazen,özellikle bazı sorulara kendim cevap vermek istemeyince napıyorum biliyor musun?"

Hemen cevapladım."Cevaplarını bilmediğim sorulardan nefret ederim Profesör.Ama yine de merak ediyorum."

Gülümsedi.

"O sorulara kendim cevap vermiyorum ve zamanın benim yerime cevap vermesini bekliyorum.Bana hayatımın en güzel anlarını da en kötü anlarını da yaşatan zamandı.Zamanı hiç bir zaman suçlamadım.Aksine Esil,eğer zamanla dost olursan sana sırlarını paylaşabilir."

"O halde zaman size cevap verince gelirim."

Gülümsedi.Bende gitmek için ayaklandım.Arkamı dönüp ilerlerken tekrar sesini duydum.

"Esil!"

Yüzümü oraya çevirdim.Ve tekrar konuştu.

"Cevabını bilmediğin sorulardan korkma kızım.Bildiklerinden de korkma.Sadece sorulardan kork."

Hızla cevapladım.

"Ben pek sık korkmam Profesör,kelimelerden ise düşündüğünüz kadar değil."

Bu konuşmayı daha fazla sürdürmeden ayrıldım oradan.Yine okula geldiğimde bir süre daha çalışmam gerekti.

Sabaha karşı yaklaşık iki saatlik bir uyku uyumak için odaya gittim.Milen,Mira ve Merve iki ranzayı yan yana birleştirmiş sarılarak uyumuşlardı.

Gün boyu Berk'i çok az gördüğümü hatırladım.

Erkeklerin odasına girdiğimde hepsinin uyuduğunu gördüm.Mert'in üzerinde peluş sert bir kostüm vardı.Uyku için rahatsız ediciydi.Kaan'ın üzerinde yalnızca şortu vardı.Cam açıktı ve hava inanılmaz esiyordu.

Arda onlardan biraz daha uzaktaydı fakat Arda her zamanki gibi düzeni ve disipliniyle uykusunu bile kaliteli hale getiriyordu.

Güldüm.Can üst ranzada biraz buruşuk bir yüzle uykuya dalmıştı.Düşündüğüm gibi Berk burada değildi.

Büyüyle Mert'in üzerine pijamasını yerleştirdim.Kaan'ın üzerine de tişört bıraktım.Camı bir güzel kapatıp üstlerini örttüm.

Uyudukları hallere gülümseyerek baktım.Yanımdaydılar.Ve hepsi nefes alıyordu.

Berki bulmak için bir süre hissetmem gerekti.Birbirimizi hissedebiliyorduk.Fakat ne zaman dara düşsem nereye gideceğim kesindi.

Akıl almak istemyorsam ve sadece içimin rahatlamasını istiyorsam.Beni çok fazla düşünmeye itmeyen birinin yanına gitmem gerekiyordu.

Bu da zaten Sinan abiydi.

Okulun çatısına çıktım.İkisi çatının kenarına oturmuş konuşuyorlardı.Ayaklarını aşağı sallıyorlardı.

Bir süre onları izledim.

Eğer bir gün Sinan abiyle dertleşirseniz fark edeceksiniz ki Sinan abi dertleştiğiniz şey hakkında size nasihat verip o konuyu daha fazla aklınıza sokmaz.

Aksine o konudan konuşur ama konuya çok uzak şekilde.Ve ister istemez fark edersiniz ki nasihatini sizin kafanızı dağıtırken çoktan vermiştir.

Çünkü o,hayatımda tanıdığım belki de en ince ruhlu insandı.Kendi acılarını çok gerekliyse yansıtırdı.Liderlik konusunda düşünülecek yanları vardı fakat oldukça yetenekliydi.

Merhameti oldukça ön plandaydı.Sinan abi olmasa bu tarz bir grup olabileceğimizi düşünmüyorum.O elimden tutmasa ve bana inandığını dile getirmese de,yine şu anki ben olacağıma inanmıyorum.

Hayattan hiç destek beklemedim.Hep kendim yaptım.Kimse önümü açmadı,kimse adam akıllı elimden tutmadı hep kendimi kurtardım.

Sinan abi beklentim dışında bir destekti zaten.bana az bir destek yetecekti ve o bana yetebilecek bir destekti.

Gülümsedim.Berk'in bu aralar yaşadığı duygu değişimlerinin kesinlikle eğitmeninden olduğunu düşünüyorum.Yetersiz hissettiriyordu.Berk'in eğitmeni karmaşık bir şekilde Profesör Simgeydi.

Berk,altı yaşlarındayken güç enerjisinin çoğunluğu karanlık tarafın özüne yakındı.Korktuğu başına gelmişti çünkü annesinin bu tarz genlerini almıştı.

Korkuyordu çok korkuyordu.Profesör Simge onu eğitmek istemedi hiç bir zaman.Fakat güç enerjisinin fazla olduğunu anlayınca kendi lehine kullanmak için eğitti.

Bir kaç yıl sonra fark ettiki ben Berki onun kullanıcağı bir şekilde ona bırakmazdım.

Berk biraz daha neşeli şekilde Sinan abinin yanından kalktı.Beni görmemesi için kendimi gizledim.Yanımdan geçip gitti.

Sinan abinin yanına oturdum.Zaten beni bekliyordu.Gülümseyip kolunu omzuma koydu.

"Anlat bakalım lider hanım."

Derince nefes alıp gökyüzüne baktım.

"Anlatacak bir şeyim yok.Yani anlatmam gereken bir şey yok.Sadece bir süredir görüşemediğimizi fark ettim."

Olumlu anlamda başını salladı.

"Öyle oldu."

Gülümsedim.

"Herkesin derdini dinliyorsun be abi.Ya bir gün sende dolarsan."

Biraz bekledi ve cevapladı.

"Sanırım bu bana babamdan yadigar kalıcak her zaman."

"Bu kadar dinleme abi.Ya bir gün sende dolarsan.O zaman ben kime anlatıcam?"

"Benim senin için her zaman bir nebze dert dinleyecek gücüm olur Esil."

"Sonra neden psikolojim bozuldu.Abicim beni dinlesen zaten dert babası olursun."

Güldü.

"Tamam Esil,kro laflarını kendine sakla lütfen."

Bende gülümsedim.

"Sende bir şeyler var söyle bakalım?"Diye sordum.

Bu anı bekliyormuş gibi derince nefes alıp patladı.

"Gurur töreni yaklaştı.Hayır korkum yok.Ama son görevin uzakta olmasını istemiyorum."

"Hadi ama ne kadar uzakta olabilir ki Gökyıldız ile sadece yirmi dakikaya oradayım."

Sinan abi düşünceliydi.Korktuğum şeyi söylemesini istemedim.Bir süre sonra bedenimi saran huzursuzluk haklı çıktı.

"Esil,zamanın erişemyeceği kadar uzak bir görev."

Gözlerimi yumdum.

"Sana zaman evreni görevi mi verdiler?"

Olumlu anlamda başını salladı.

"Peki ne zaman?"

Bilmediğini belli etmek için kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Bilemiyorum Esil.Fakat ne çok yakın ne de çok uzak."

Sığındığım bazı varlıkların yanımda olamaması ne kadar kötü.

"Seni seviyorum abi."

"Bende seni seviyorum kız kardeşim.Çünkü okul kolay değildi ve sen benim yanımdaydın."

"Sende benim yanımdaydın abi."

Birbirimize sarıldık.Bu bir süre aramızda sır olarak kalacaktı.Diğerleri öğrenmeyecekti.Ve ikimiz yine bir şeyleri kendi içimizde yumuşatıp diğerlerinin zarar görmesini engelleyecektik.

Çünkü biz liderlerdik.Evet liderlerin alması gereken sorumluluklar ağırdı ama herkes lider olamazdı.

O gece bu şekilde sona erdi.Tekrar odaya dönüp kendimi üç saatlik bir uykuya bıraktım.

*******

Gözlerimi açtığımda büyük bir savaş alanındaydım.

Kocaman bir arena.Üzerimde zırhım vardı.Bir şeyler olmaması gereken gibiydi.buda rüyada olduğumu bana anlatıyordu.

Rüyada bile düşünüyor olabilmek benim lanetimdi.

Etrafıma baktığımda gökyüzünün bir yarısının sarı ve kırmızı renklerden oluştuğunu gördüm.

Savaşın ortasındaydık ama sanki yukarıdan seyrediyordum.Savaş zorlu geçiyordu.Karşı tarafa baktığımda beynim beni tekrar düşünmeye itti.

Karşımızda kimse yoktu.Sadece gölgeler vardı.Belki de dumanlar.Ama herkes varmışlar gibi savaşıyordu.

Çocukken yalancıktan oynadığımız oyunlar gibi.

Bir anda kendi bedenimde olduğumu fark ettim.Diğerleri yanımda savaşıyordu.

Güçlerimi kullanıyordum ama yapabileceğimin en iyisini yapamıyordum.

O an fark ettim,karşımda güçlerimden haberdar olan birileri vardı.

Ya da herkesten sakladığım zihin bağlarımdan haberi olan birisi.

Arena bir anda yok oldu ve gözlerimi ormandaki kulubede açtım.Tekrar o vadiye gidiyordum fakat vadide yeşil değil sarı renkler hakimdi.

Gökyüzü sapsarıydı.Bir şeyler mi değişmişti yoksa?

Ve Profesör Celal arkası dönük bir şekilde hareketsiz ama düşünceli duruyordu.

Tekrar mekanın değiştiğini hissettim.Bu sefer okuldaydık.Her zaman takıldığımız o odada.Kaan'ın babası bir şeyler anlatıyordu.

Her şey normal gözüküyordu fakat arkada simsiyah bir kapı vardı.

Kapıya doğru ilerledim.Arkamdaki varlıklar bir bir kaybolurken geriye sadece elf çocuğu kaldı.

Kapının koluna elimi uzattığımda hırsla biri arkamdan tuttu.Arkamdan tutan varlık döndüğümde yoktu fakat çocukluğum uzaktan bakıyordu.

Lanet yeni işlemeye başlamıştı yüzüne.Sağ gözünün sadece üst kısmı beyazdı.

Can ise bu zamanki haliyle bakıyordu.Kırgın görünüyordu.Çocukluğum Can'ın yanına sinmiş ona bakıyordu.

"Can,neler oluyor?Onun burada ne işi var?"

Can'ın gözlerinde korku ve yabancılık belirdi.

"Kız çocuğu senden korkuyor.Ya da ardındakilerden de olabilir."

Gözlerim kocaman açıldı.Çocuklığum benden korkuyordu.Can'a iyice sokulurken Can'da bir şeye sığınma ihtiyacı hissetti ve ona sarıldı.

O ikisi sarılırken ben yalnız kaldım.Arkamdaki kapının siyahlığı her yanımı sardı.

Tekrar arkama döndüğümde kapının açıldığı yeri gördüm.İlk getirildiğim gün uyandığım odaydı burası.

Odanın ardında gizli bir anahtar amblemi vardı.Burası Koruyucu okulunun reviriydi.Fakat bu odayı neden görüyordum.

Sorgulamamaya çalıştım.Çünkü görmem gerekenler vardı.

Zihin dersleri bir,rüyayı ne kadar farkındalıkla sorgularsanız rüya sizden gider ve uyandırır.

Anahtar ambleminden parlayan ışık beni o güne getirdi.

Karanlığın karşımdayken bir anda içimde var olduğu güne.Çocukluğum kanlar içinde yerde yatıyordu.Yorgundu.Çok yorgundu.On bir yaşlarındaydı.

Arkadan bir çığlık yükseldi.Can ve küçük Esili tekrar gördüm.Fakat o Esil altı yaşındaydı.

Can'a sarıldı gözlerini yumdu.

Çocukluğum Can'a,"Elf çocuğu,lütfen beni hatırla.Ben bile kendimi hatırlamıyorum ne olur hatırla ve beni kurtar.Neden kimse beni hatırlamıyor?"dedi.

Can bana baktı.Bu sefer gözlerinde mahcubiyet vardı.

Yerde yatan halimin dudaklarından bir kaç cümle döküldü.Duyamadım.Yanına yaklaşıp kulağımı ağzına yaklaştırdım.

"Lütfen,lütfen biri beni hatırlasın.Ne olursunuz.Yardım edin."

Ne yapacağımı bilemedim.

"Bak,sana yardım etmeye çalışıcam.Tamam mı?Sadece bekle."

Yardıma ihtiyacım vardı gözlerimin önünde acı çeken bendim.İlk defa yardıma ihtiyaç duydum ve arkamı döndüm.

"Can!Ne olur yardım et."

Can duygusuzca baktı."Sana yardım edemem,hatırlamıyorum ki."

Arkalarında diğerleri belirdi Kaan,Arda,Berk,Milen,Mert,Merve,Mira.

"Hiç biriniz mi hatırlamıyorsunuz?"

Hepsi duygusuzca bakıyorlardı.

Sesimi yükselttim."Onu hatırlamanız lazım yoksa ölücek.O sizi hep hatırlamadı mı?Sizde onu hatırlayın,lütfen."

Sona doğru sesim kısılmıştı ve söz sırası bu sefer tekrar Can'a geçti.

" Seni hatırlıyorum.Ama o yerde yatan çocuğu hatırlayamıyorum."

Ağlamak üzereydim.Dayanamadım."Ama Can.Unutmayacağına söz verdin.Mira,sen bana söz verdin.Ne olur biriniz onu hatırlasın."

"Bilerek unutmadık Esil."

Hepsi teker teker yok oldu.Ben o yerde yatan çocukla baş başa kaldım.Yanına yaklaştım artık can çekişiyordu.

"Ne oldu sana?"

Sessizce cevap verdi.Artık çırpınamıyodu.Gücü yoktu.

"Yoksa sende mi unuttun?"

"Hayır,hayır unutmadım.Hatırlasana ben her şeyi hatırlarım.Onlar da seni hatırlayacak."

Kız sessizce gülümsedi.

"Sorun değil biliyor musun.Galiba burada ölücem."

Sesim endişeliydi."Hayır,hayır korkma.Sinan abiyi çağırıcam o bize her zaman yardım eder."

Çağırmak için ayaklanıcaktım ki beni son gücüyle tuttu.

"Biz karanlıkta hep yalnızdık Esil.Onları karanlığınla boğma."

"Ama seni hatırlamayacaklar."

Gülümsedi."Ama ben onları ve hatıralarımızı hatırlıyorum.Bu bana yeter."

Ve son bir ses duydum.Bu yaşta bile beni titretebilecek bir ses.

"Duydun mu kızım?Artık ruhun benimle ve karanlığımla."

Yerdeki kafamı kaldırmadım.Görmek istemedim.Titreyen bedenimle bir süre baş başa kaldım.Her şeyi hatırladım.

Zihin dersleri iki,her şeyi hatırladığın an rüya sona erer.

********

Gözlerimi açtığımda diğerleri yanımda sessizce uyuyordu.

Bağırmak istedim.Yapamadım.Bağırırsam uyanırlardı.

Bu rüyayı tek başıma görmemiştim.Başkaları da bu rüya türünden görmüş olmalıydı.Hissediyordum.

Üzerime pelerin tarzı bir şey aldım.Hala pijamalarım üzerimdeydi.Terliklerimi giyinip saçımı topladım.

Yüzümü yıkamak için lavaboya gittim.Hemen zihin varisleriyle toplantı yapmamız gerekiyordu.Zaten şu an yukarıda olduklarına emindim.

Yüzümü yıkadığımda gizleme büyüsü kalkmış yüzüme baktım.Gözlerini içine baktım.

Ne hırsımı gördüm,ne pişmanlık,ne masumiyet ne de kötülük.Hiç bir şey görmedim.Çünkü bedenimin bu evrende olmaya rızası hiç olmamıştı.

Kafamı dağıtmamalıydım.Ben Esil'dim.Nesnel düşünmeliydim.

Lavabodan çıkıp üst kata ilerledim.İlerlerkne birisi yanımdan hızla geçip önüme ilerledi.Bana çarpmıştı.

Tüm sinirimi ondan çıkarıcaktım belliki.

"Çabuk dön arkanı öğrenci."

Sesim sertti ve anlık sinirim yüzünden çok sivriydi.

Arkasını döndüğünde fark ettiğim bir takım şeyler vardı.O bir karanlık taraf öğrencisiydi.Daha da farklı olarak onda tanıdık bir his vardı.

Arkasını dönünce ne var der gibi baktı.

"Bana bu tarz bakışlar atmayı kes.Hemen özür dile ki seni yok etmiyim."

Güldü."Ne yapacaksın kız çocuğu."

Hızlı bir büyüyle onu arkaya fırlatıp merdivenin sonuna yolladım yanına gidip yakasından tuttum.

"Bir daha benimle böyle konuşucak olursan öğrenci,emin ol neler yapabileceğimi hayal dahi edemezsin."

Gözleri korkmuştu.Sinirlendi ve konuşmaya başladı.

"Bir karanlık taraf muhafızına basit bir okul muhafızı nasıl böyle davranabilir."

Kahkaha attım.

"Basit bir okul muhafızı olduğuma seni inandıran nedir?"

Pelerinin baş kısmını açtım.Gizleme büyüsünü kaldırıp laneti gösterdim.Gözlerinden kocaman bir şaşkınlık geçti.

"Bana bak muhafız.Karşımda bu şekilde konuşup ayakta durabilen tek erkek olucaksın.Bu sana gösterdiğim bir tölerans değil.Vakti geldiğinde seni öldüren ben olucam.Ama ondan önce şunu bil,ben seçilenim,Profesör Metehan'ın eğittiği kızım.Sadece onunda değil yirmi üç karanlık taraf eğitmeni aynı zamanda on beş aydınlık taraf eğitmeni.Gelmiş geçmiş en büyük zeka seviyesine sahibim ve güç seviyesine."

Çocuğa hayat hikayemi dökmem garip olabilirdi ama şu anda hem rüyanın etkisindeydim hemde gücümü bilmesini istiyordum.

Çocuğun şaşkınlığı arttı.Ona dokunduğum anda hakkındaki bazı bilgileri aldım.Koray adında yirmili yaşlarda bir çocuktu.Benden üç yaş büyüktü.

"Şimdi eğil ve özür dile."

Olumsuz anlamda başını salladı.

"Ben özür falan dilemem."

Gülümsedim.Büyüyle diz çöktürdüm.

"Dile."

Yine olumsuz anlamda başını salladı.Büyüyle zihnine girdim.o önümde acı çekerken tekrar konuştum.

"Dile."

En sonunda konuştu.

"Özür dilerim."Ellerimi kaldırıp büyüye son verdim.Arkamdan ayağa kalktı.Bende merdivenleri çıktım.

"Şimdi söyle bakalım Koray,neden yukarıya çıkıyorsun."

Hala gözleri şaşkındı."Zihin varisleri tarafından çağırıldım."

Gülümsedim.Arkamdan geliyordu.Odaya girdim.üzerimde hala rüyanın etkisi vardı.Koray ise ilginç bakıyordu.

Kraliçe Gökyel sandalyeye oturmuştu.Korkutucu bakıyordu.Garip bir şeyler görmüştü.

Bende yanında olan bir sandalyeye oturdum.Milen'in babası Komutan Tamer buradaydı.Can'ın babası Komutan Ongun da öyle.Kaan'ın babası Lider Fırat arka taraflarda oturmuştu.Düşünceliydi.

Mira'nın babası,Varis Tuncer de bir sandalyeye oturmuştu düşünceliydi.Aynı zamanda korkak bakışları vardı.Bir zihin varisinin korktuğu nadir olurdu.Onları korkutabilecek en büyük özellik belirsizlikti.

Sadece dört büyük profesör ve Profesör Serkan buradaydı.Diğerleri yoktu.

Bana soruyu Varis Tuncer sordu.

"Ne gördün?"

Ses tonu korkusunu gizlemeye çalışıyordu ama bir o kadar düzdü.

Derince nefes aldım."Büyük bir savaş.Fakat karşımızdakilerin simaları yoktu.Sadece gölgeler vardı.Ya da kaybolan dumanlar.İnsanlar onlar varmış gibi savaşıyordu.sonra,"duraksadım.Gözlerim Profesör Celali buldu.Anlamış olucak ki başını olumlu anlamda salladı.

"Sonra kulubedeki vadideydim.Havanın rengi sarıydı.Sadece Profesör Celali gördüm ve birde havaya hakim olan sarı rengi.Vadide değişen şeyler vardı.Sonra ise,"durdum.Zaten sözümü varis Tuncer aldı.

"Sonra kendine ait kötü bir anı ya da iç hesaplaşma gördün."

Olumlu anlamda başımı salladım.

"Hepimiz o kısımda kendimize ait iç hesaplaşma veya kötü anıları gördük Esil."

"İzninizle rüyalarınıza erişip yorumlamak istiyorum."

"izin senin."

"Fakat önce kendi gördüğümden başlayacağım."Ayaklanıp ortaya teker teker gördüğüm anları yansıttım.hepsi dikkatle izledi.Kişisel kısımları yansıtmadım.

Elimde ise rüyanın,onun hakkında üreteceğim teorileri kabul edipe tmeyeğini gösteren bir pusula vardı.Rüyalar bilinç altımızın canlanmasıyla oluşurdu.Onlar canlı varlıklar olarak kabul edilirdi.Rüyalara soru sorabilirsiniz.Elimdeki alet de sorulan soruların cevaplarının doğru olup olmadığını gösterir.

"Karşımızda kimin olacağını tam olarak göremememiz içimizden biri yani bir ihanet olduğunu gösterir."

Psusulanı rengi bembeyaz olduğunda doğru olduğunu anladım.

Herkesin gözleri ciddiyetle benim üzerimdeydi.

"Mekandaki değişiklikler ve bazı şeylerin tam olarak görünmemesi ve arenaın arada yok olması savaşın mekanının belli olmadığını aynı zamanda bir arenada olmama ihtimalinin olduğunu gösterir."

Pusula tekrar bembeyaz oldu.bu da doğru bir bilgiydi.

"Ardından o vadiye gitmemin sebebi gün içinde oranın bana oldukça fazla şey düşündürmesiydi.Profesör Celal'in durması ve gökyüzünün sarı olması anıları,hatıraları çağırıştırıyor."

Hala beyazdı.

"Bu da demek oluyor ki Profesör Celal anılarıyla ilgili bir şey yaşayacak.Belki de anılarına çok daha fazla bağlanıcak."

Bu sefer pusula simsiyah oldu.

"O rüyanın belirsiz kısmı."

Varis Tuncer konuşmuştu.Evet sarı ışıkların anlamı anlaşılmıyordu.

"Kendine özel gördüğün yerde en belirgin şey neydi?"

Söylemeyecktim her şeyi.

"Hatırlanmak,Elf çocuğu,"hepsi bana garipçe bakınca düzelttim,"Komutan Ongun'un oğlu Can.Çocukluğum."

Gördüğüm kişiyi söylemedim.

"Hepsi bu kadar."

Bir süre ortam sessizleşince içeriye çok sevgili element eğitmenim Selim abi ve oğlu Su geldi.Çocuğun isminin Su olması çok komik farkındayım ama gücü bu olunca oturup farklı bir şey koyamamışlar.

Su abinin burada olmasının sebebi belliydi.Suyun hafızası vardır.Ve yaşamı rüyaları,yansımaları görebilir.Arkalarından Toprak abi girdi.

Toprak,daha doğrusu Toprak Ana.Canlıların gömüldüğü ve en sonunda karıştığı yerdi.Canlıların topraktan yaratıldığı bir gerçekti.

Toprak özellikle bu tarz görüler görüldüğünde çok sakinleştirici bir unsurdu.Her zaman iyi gelirdi.

Bu esnada gözlerim Profesör Celali buldu.Düşünceli ve yorgundu.Diğer Profesörlerin aksine yorgunluğunu asla gizlemezdi.Bize onun hakkında bilgiyi gizemli bir şekilde veren rüya ona tüm bilgiyi vermiş olmalıydı.

Daha fazla burada kafa yorarsam odaklanmam gereken şeylere odaklanamazdım.

Bu esnada varis Tuncer araya girdi.

"Esil sen ve Koray,"derince nefes aldı,"Garip bir şekilde bir bağınız var."

Bunu anlamıştım.

Koraya kafamı çevirdim.Korkak hali silinmişti.Simsiyah saçlara buğday bir tene siyah gözlere dahipti.uzun boylu bir çocuktu.1.85 boylarında.

Ne demek olduğunu biliyordum.Doğuştan gelen bir bağ olabilirdi ama Berk ve benim gibi değildi.Bir şekilde kullandığımız büyü özü benzerdi.

"Sorun sadece zihin güçlerinde değil."

Selim abinin sesini duyunca o tarafa döndüm.Herkes pür dikkat ona dönmüştü.

"Element krallığı tıpkı temsil ettikleri doğal kaynaklar gibidir.Uyum içinde.Evren öyle muntazam bir düzenle yaratılmıştır ki elementler bir aradayken bir şeyler ters gitmez.Fakat şu sıralar."

Su abi yanına geldi.Üzerindeki tişörtü sıyırıp omzunu gösterdi.Omzunda garip bir yara vardı.Fakat bu silah yarası değildi.Yanık gibiydi ya da bir çürük.

Sözü tekrar Selim abi devraldı.

"Sulara Barudi suyu karışmış."

Herkesin yüzü şaşkına dönerken anlam veremedim.Element krallığı aydınlık taraf silah güçleri tarafından korunuyordu.En iyi donanmalara sahiplerdi.

Elementler zaten başlı başına güçlüydü.Bu kadar düşük bir ihtimalde suya lanetli bir su bulaşması mümkün değildi.

"Tamamda bu nasıl olabilir?Element krallığı en iyi şekilde korunuyor.Üstüne üstlük en ufak bir lanet yaklaşımında varisleriniz bunu hisseder."

Sert çıkmıştım.Nasıl olurdu da bir elemente sahip çıkamazlardı.

"Sakin ol Esil."

Profesör Cenk her zamanki uyarıcı tonuyla konuşuyordu.

"İyi de Profesör,burada bir savaş hazırlığından bahsediyoruz.Tek bir elemente zarar gelmesi demek yavaş yavaş diğer elementlere de yansıması demek.Tüm elementler birbirine bağlı ve elementler oldukça büyük güç beklediğimiz bir kol."

"Bunun bizde farkındayız Esil."

O da sert çıkmıştı."Farkındalık yetmiyor.Ne zamandır sularınızda lanet kol geziyor?"

Yönelttiğim soruya Toprak abi cevap verdi.

"Yaklaşık iki gündür Esil.Sen gitmeden önce fark etmiştik aslında."

Bu ne denli bir sorumsuzluktu.

"İki gün beklenecek tarzda bir şey mi bu sizce?Element krallığına bu kadar bel bağlamışken üstüne ben element krallığına kefil olmuşken bu nasıl olabilir?Lanetin ilk görüldüğü andan en az beş dakika sonra hepimizin haberi olmalıydı."

Bir süre sessiz kaldılar.

"Neden iki gün beklediniz?"

Yine sessiz kaldılar.Selim abi bir şeyler düşünüyordu ve biliyordu.Ne olursa olsun o benim eğitmenimdi hesap soramazdım.O da bunu yüzüyle gösterdiği için daha fazla çıkışmadım.

"Yarın element krallığına gidiyoruz."

"Bu orada çözülebilecek bir sorun değil Esil."

Selim abi de biraz sinirliydi.

"iyi de en azından boyutu görmeliyiz öyle değil mi?"

"Boyutu tespit edemiyoruz."

Gözlerimi belerttim.İşte bu çok daha kötü bir ihtimaldi.Lanet suyun köklerinden geliyordu.Bu demek oluyordu ki çok daha uzun süre önce yayılmaya başlamıştı.

Nasıl olurdu da gözlerimden kaçardı.Bir şeyler beni uyutuyordu.

"Element krallığını temizlemeden savaşa falan giremeyiz."

Komutan Ongun uzun süre sonra konuşmuştu.

Tekrar Selim abiye döndüm.

"Aydınlık taraf silah güçleri nasıl fark etmedi.İllaki büyüyü etkinleştirmek için yabancılar girmiştir.Rıza abiyi çağırmalıyız."

Selim abi sakince cevapladı.

"İçlerinde yine bir iç karışıklık var.Bunun hepimiz farkındaydık ama bu sefer önlerini göremiyorlar.Karanlık taraf silah güçleri ile çatışıyorlar."

"İyi ama ne olursa olsun görevlerine engel olacak derecede çatışmazlar."

"Bu sefer farklı Esil.Aralarında onların aralarını iyice bozmaya çalışanlar var."

Eğer savaş sırasında taraf tarafa bölünürlerse ne yapacağım belli değildi.Tamam,beni silah güçleri konusunda Rıza abi eğitmişti ama karşıda da Birol abi vardı.Beni o büyütmüştü ve kurtarmıştı.karanlık taraf silah güçlerinin en güçlü lideriydi.Beni onun ekibindeki eğitmenler eğitmişti.

Bu zamana kadar hep babam gibiydi.Fakat bu sorunu çözebilecek kişiyi hepimiz biliyorduk.

Ne aydınlık taraf ne de karanlık taraf silah güçlerine mensup birisi çözebilirdi.İki tarafla da iyi geçinen birisi.

Elbette Komutan Gökalp.Söze girdim.

"Bu karışıklığı çözmek çok basit.Komutan Gökalp gelir,iki konuşma yapar ve biter."

Komutan Ongun soru sorarcasına bana baktı.Hepsinden eğitim aldığımı bilen yoktu.Fakat zannedersem Komutan Ongun'un onlarla bir bağlantısı vardı.

"Bu kadar yeterli.Kraliçenin de dinlenmeye ihtiyacı var."

Profesör Cenk konuşmayı bitirdi.Herkes tek tek çıkarken gözlerim Profesör Serhat'a kaydı.Çok kötü görünüyordu.Normalde görüler onu etkilemezdi fakat şu an berbat durumdaydı ve bunun sebebi fiziksel bir durum değildi.Çok barizdi.

Beti benzi atmıştı.Bir şeyler gizliyor gibiydi.

Herkes çıktığında yine dört büyük Profesör ve elbette ki biricik öğrencileri olan ben kalmıştım.

Profesör Cenk masaya oturdu ve çaresizce burnunun kemerini sıktı.

"Bazen ne düşünüyorum biliyor musun Esil?"

"Ne düşünüyorsunuz Profesör?"

"Biz seni biraz fazla eğittik galiba."

Gülümsedim.

"Hayatınızda verdiğiniz en iyi karar olmalı."

Göz devirdi.Kafasını kaldırıp baktı.

"Bana bak,hadi element güçlerinden eğitim almaya gittin anladım,aydınlık taraf silah güçlerine zaten seni biz teslim ettik.Peki kızım karanlık tarafla ne işin vardı?"

Bu esnada Profesör Metehan'da sessizce ortamı terk etti.

"Ben güç seçmem Profesör.Hangi taraf güçlüyse onu kullanırım."

"Yavrucum bide basit tipler de değil.Komutan Rıza,Komutan Selim,Komutan Gökalp."

Bir an kaşlarını kaldırdı."Acaba karanlık taraftakiler kim?"

Birol abi olduğunu bilse herhalde yüz ifadesi çok komik bir hal alırdı.Fakat şu an için bilmesine zaten gerek yoktu.

"Bunları daha fazla konuşmayalım.Esil,sabah olucak sınıfları hazırla.Sizinkilerle beraber hazır olun.Sinan abin de gelicek.Tempo başlıyor."

Profesör Serhat'ın uyarısıyla hızla öğretmenler odasından çıktım.

Yine eksili katlardan birini tekrar düzenleyecektik.Kata inmeden önce kendi çalışma odama ilerledim.Üzerimdekileri değiştirdim.

Klasik siyah takımlarımdan biriydi.Altımda polar taytım üzerinde uzun siyah tişörtüm vardı.Saçlarımı at kuyruğu yapıp yüzümü yıkadım.

Ellerime beyaz bandajları sıkıca sardım.Her şey hazır olduğunda çalışma odama son kez göz gezdirip panoya yapıştırdıklarıma baktım.

Daha fazla düşünmeden çıktım.Tekrar eğitimin olacağı kata geldim.Kat zaten bomboştu büyüyle düzenlenirdi.

İlk ders,bu okulun profesörlerinden birinin değildi.Bu nedenle ben düzenleyecektim.İlk ders perilere aitti.Dalga geçiyor olmalılar diye düşünmeden edemedim.

Tamam Profesör Celale göre her canlıdan alacak bir bilgimiz var ama periler özellikle böyle savaş zamanı pek de işe yarayacak gibi değil.

Zaten peri eğitimi dediğin öyle zor bir şey değildi.Bu nedenle koca alanı çay bahçesi tarzı bir yere çevirdim.Yerlere de minderler bıraktım.Başperi için en ortaya büyük bir minder.

Hepsi bu kadardı işte.Büyük ihtimalle bu gün ara vermeyecektik.Öğrenciler uyanıp kahvaltı edecekti.Bende ormanda koşmaya gidicektim.

Üst kata çıkıp bahçe kapısına ulaştım.Bahçenin biraz ilerisindeki ormana geldim.Elimdeki kronometreyi açtım.Suyumu burada bıraktım.Her tur tamamladığımda içecektim.

Koşmaya başladım.Yanıma dünyadan getirdiğim kulaklığımı aldım.Ben bir dünyalıydım.Yanımda kulaklık ve telefon bulunduruyordum.Buradakilerin böyle eşyaları yoktu tabiki.

Tüm ormanı koşarken bir yandan etrafı inceliyordum.Belki de hissedilen güç ormanın içerisindeydi.Bu orman zaten okulun yanında olmaması gereken farklı büyülere ev sahipliği yapmış bir ormandı.Şahsi fikrime göre her okulda olmalıydı.Öğrenciler için daha harika bir deneyim olamaz.

Sadece karanlık taraftakileri değil aydınlık taraftakileri de büyüleyen bir enerjisi vardı.

Bu ormanı çocukluğumdan beri hep çok sevmiştim.Çalışmak için harika bir alandı.Derslerde öğrenilenlere göre her ormanın kendine özel bir ruhu vardı.Fakat tüm ormanları,tüm ormanların ruhu Ebede kontrol ediyordu.

Çünkü her evrende olduğu gibi burada da gücün esas kaynağı ormanlardı.

Orman halklarının ne kadar eğitimlerine girsem de daha önce aralarına girmemiştim.

Derler ki,kar yağdığında dalları kırılacak ağaçların çığlıklarını,İlkbaharda çiçeklerin sevinçli bağırışlarını,yazın kuşların öterek hayata teşekkür ettiklerini,sonbaharda yağmurdan sonra toprağı yarıp ortaya çıkan mantarların konuşmalarını hisseder,duyar ve görürlermiş.

İlk derslerde ormanı küçümsediğim ve güçsüz gördüğüm bir zaman dilimi olmuştu.O zamanlarda Profesör Umay bana,"Ormanı küçümseyen herkes zamanla duymaya başlar bu sesleri.Ve duydukları zaman anlarlar,asla küçümsenecek bir iç güce sahip olmadığını."demişti.

O gün bu gündür canlıları ve doğayı küçümsemedim.Doğa da bana bu küçümsememe tavrımın ödülünü her zaman verdi.

Yaklaşık bir saat süren koşumu,ormanı üç kez turlayarak tamamladım.On beş dakika içerisinde ders başlayacaktı.

Hızlıca duş alıp yine benzer kıyafetlerimden birisini giyindim.Eğitim alanına aşağıya indim.

Öğrenciler keyifli görünüyordu.Kahvaltılarını etmişlerdi.Gözlerim bizimkileri aradı.

Çoğu uykusunu almıştı.Merve hariç.Yüksek ihtimal ben öğretmenler odasından ayrılır ayrılmaz Profesör Cenk ile eğitime katılmıştı.

Profesör Cenk,ne kadar esprili ve iyi bir adam gibi görünse de ders esnasında çok sertti.Elbette bir Metehan etmezdi ama sertti.

Garip olan normal karakterinden çok daha farklı şekilde sertti.Bu onun hırsıydı.

En başından onun Merveyi seçeceği bana kalırsa belliydi.Hırsları ve geldikleri yerler benzerdi.Merve'de potansiyel vardı ve elbette dört büyük Profesörden biri onu eğiticekti.

Diğerlerine gelirsek.Hepimizin potansiyeli diğer öğencilerden çok daha yüksekti.Bu inkar edilemez bir gerçekti zaten.

Can,Profesör Celal'in öğrencisiydi.Benden sonra en yüksek güç seviyesine sahip olan da oydu.Can'ın bazen sorunlara konuşarak çözüm bulması,merhametli kalbinin yanında oldukça güçlü oluşu zaten Profesör Celaliyansıtıyrordu.

Ne olursa olsun birinin yanında uzun süre zaman geçirirseniz o kişiye benzersiniz.

Tam dokuz kişiydik ve dört Profesör bazen bize özel dersler verirdi.Diğerlerine göre programlarımız yoğundu.

Profesör Serhat,Ardayı eğitmişti.Bunu aynı ırktan oldukları için yapmamışlardı.Belliydi,Arda'nın o yerden çıkıp buraya eğitime gelmesi ve Profesör Serhat'ın ki benzerdi.Sadece bu değl.İkisinin de en belirgin özelliği sadakat ve yakınlarına bağlılıktı.Arda'nın özel bir yeteneği ya da fazladan bir gücü yoktu.Tamam zeka seviyesi eğitilmek için yeterliydi fakat esas olan şu ki Arda çok disiplinliydi.

Çünkü ona oturduğu yerde kimse bir gelecek vermemişti.Kendi elleriyle gücü ve geleceği yakalamaya çalıştı.Eminim ki yıllar sonra bile iyi yerlerde olucak.

Hayat bazı insanlara geleceği ve gücü çocukluktan verir.O insanlar hayata hep bir sıfır önde başlamıştır zaten.Ama Arda'ya hayat sadece dışlanmış bir ırk,doğumdan önce eşini kaybetmiş bir anne ve küçük bir kulube bahşetimişti.

Bu hikayede biri kendi kaderini çizdiyse bu Arda'ydı.Her şeyin yanında Kaan'a çok bağlıydı.Ve Kaan'da ona.Kaan'a ders çalıştırıyordu.Arda çok yoğunlaştığında Kaan onu güldürüyor ve kafasını dağıtıyordu.

Onların yakınlığı dostluktu.

Ve elbette bölüm sonu canavarı yani Profesör Metehanı ben almıştım.Bu zaten herkesin şaşırdığı bir gerçekti.

Düşündüğünüz zaman o yaşlardaki bir çocuk bu kadar sıkı çalışmayı ve bu kadar sert bir adamı istemeyebilirdi.

Ama şu anki benliğime bakacak olursam,ben hep en iyisi olmak istemiştim.Ve belki de aradığım disiplin hep buydu.

Evet bir yerde insanlığımı yitiriyordum ama en güçlüsü oluyordum.

Fakat tek Profesörüm o değildi.Okul tarihinde bir ilk olarak dört Profesör beni ayrı ayrı eğitti.Evet yoğunluk hala Profesör Metehan'a aitti.Ama en sonunda dördünden de gurur töreni alıcaktım.

Bizimkilerin yanına ilerledim.Yan yana minderlere oturduk.Kaan başını dizlerime koydu.Yine muzipçe gülümsedi.

"Of be Esil.Saçma salak sabahın köründe peri dersleri mi alınır?"

"Sen hala gerekli seviyede değilsin farkındasın değil mi Kaan?"

"Olabilir ama bu her peri dersine gireceğim anlamına gelmez."

Merve Kaan'ın kafasına hafifçe vurdu.

"Hayatımda gördüğüm en sorumsuz tipsin."

Kaan,Merve'ye sert sert baktı.

"Kes sesini be.Ben lider ablamla konuşuyorum."

Göz devirip gülümsedim.Can hariç hepimiz aynı yaştaydık.Fakat Kaan hep küçük kardeşim gibiydi.Aklıma gelen anıyla Kaan'ın yüzüne bakıp gülümsedim.Ona da aynı anı gelmiş olucak ki o da bana gülümsedi.

***********

Yine eğitimlerden birindeydik.Dokuz yaşlarındaydık.Birbirimize tam olarak yeni yeni alışıyorduk.

Eğitim sebebiyle yüksek bir gözlem evindeydik.

Kaan diğerlerine çaktırmamaya çalışıyordu ama gözlerime yardım dileyerek bakıyordu.

Elime yapıştı bir anda.

"Kaan napıyorsun oğlum."

Burnunu çekti.

"Esil benim sana bir şey söylemem lazım."

"Söyle."

"Sen benim biricik ablamsın tamam mı?"

"Ne diyorsun Kaan biz aynı yaştayız."

Ağlamaklı ve inanılmaz komik bir ses tonuyla konuşuyordu.

Gözlem evinin etrafındaki duvarlar cama dönüştü.Denizin baya üstünde bir gözlem eviydi burası.

Kaan iyice sokuldu bana.

"Ablam canım ablam."

"Kaan söylesene oğlum neyin var?"

"Şeyim var."

"Neyin var?"

Üstteki camlar bir bir açılmaya başlarken bağırarak,"Çişim var."dedi.

Ben güldüm."Tamam inince yaparsın."

"Yapamam."

Bir anda bağırmasıyla olayı çakmaya başladım.

Kafamı havaya kaldırıp derince nefes aldım.Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Kaan,senin yükseklik korkun mu var?"

Ağzımı tuttu.

"Sus ne olur diğerleri duymasın."

Gülmeye başladım.

"İyide Kaan,sen vampirsin oğlum.Yarasa falan olmuyor musun?"

"Ya oluyorum da alçaktan uçuyorum ben.Sevmiyorum uçmayı."

Gülmeye devam ettim.

"Esil bak diğerleri duymasın."

"Tamam duymayacaklar söz."

"Ve lütfen gidelim buradan."

"Yapamayız Kaan eğitime geldik.Birazdan Profesörler derse başlayacak."

Gözleri dolmuştu.O an Kaan için bir çok şeyden vazgeçebileceğimi anladım.

"Ne olur bir şey yap abla."Sondaki a'yı muzipçe uzattı.

"Tamam dur."

Profesör Deray ve Profesör Ferit vardı başımızda.Profesör Deray durumumdan haberdardı.

Yanına hızla ilerleyerek gözlerimdeki ifadeyi değştirdim.

"Profesör kendimi iyi hissetmiyorum."Yere eğilip başımı tuttum.

Önüme eğilip konuşmaya başladı.

"Görü mü görüyorsun?"

Olumsuz anlamda başımı salladım.

"Bu denizde daha önce toplanmış bir güç olmalı.Kuvvetle muhtemel o gücü hissediyorsun.Hadi seni buradan indirelim."

"Profesör kendim inebilirim.Gökyıldız beni indirebilir ama,"

İlgiyle bakan gözleri bu sefer sorarcasına baktı.

"Ne ama Esil?"

"Tek başıma yapamam.Kaan'da benimle gelsin.Hem o vampir zaten rahatlıkla uçabiliyordur."

Profesör derince nefes alıp Profesör Ferit'e sorarcasına baktı.

"Tamam dikkatlice inin.Okula vardığınızdan emin olucam."

"Çok sağolun Profesör."

Oradan uzaklaşıp Kaan'a gittim.Gökyıldız rahatlıkla gözlem evine ulaştı.Geniş bir alan olduğu için rahatça girdi.

Ben üzerine atlarken Kaan hala bana bakıyordu.Elini tutup yanıma aldım.Bana sıkıca sarılıp gözlerini yumdu.

"Esil,atın beni fırlatmaz dimi."

"Aslında Tulpar'lar sahipleri hariç kimseyi bindirmezler ama bağımız olduğu için bir şey yapacağını sanmıyorum."

İyice sarıldı bana.O gözlerini yummuşken Gökyıldız harekete geçti ve kolayca süzülerek karaya indi.

Karaya iner inmez Kaan gözlerini açtı.Gökyıldız ile sallana sallana okula gittik.

"Çok sağol ablam."

Kahkaha attım.

***********

Biz bu anıyı düşünüken Perilerin lideri İriz Hanım girdi.

Tatlı gülümsemesini takınmıştı.Hepimiz saygıdan ayağa kalkarken gülümseyerek eliyle oturmamızı işaret etti.

Neredeyse altmış yaşlarındayı ama çok güzel bir kadındı.Güzelliğinden etkilenmemek mümkün değildi.

Daha dikkatli incelediğimde Milen ile benzerliklerini fark ettim.Hatırladığım kadarıyla Milen'in annesi de perilerin önemli isimlerindendi.

Acaba bu kadının anneannesi olma ihtimali kaçtı.Bana kalırsa öyleydi.

Ortamızdaki mindere oturdu.Bu esnada Ateş ile göz göze geldik.

Gülmemek için kendimi zor tuttum.Evin asi çocuğu Ateş Selim abi tarafından zorla eğitime getirilmişti.

Zorla uyandığı çok belliydi.Toprak ve Su abi yanındaydı.Hatta biraz tutuyor gibiydiler.Rüzgar abiyi aradı gözlerim.Ona Hava demiyordum.Çok absürt kaçıyordu bence.

Hatta Su abiye bir dönem Irmak veya Deniz demeyi önerdim.Ne de olsa su gillerden.Ama kabul etmedi.Salak çünkü.

"Öncelikle hepinize güzel sabahlar diliyorum hanımefendi ve beyefendiler."

Bu kibarlık ve harika telaffuz içeren cümlelere ne kadar katlanabileceğimi düşündüm.Çok kısa bir süre tabiki de.

"Hepiniz genel olarak büyülerimiz ve gücümüzden haberdarsınız.Hatta giriş derslerini aldınız."

Sadece giriş derslerini almadım peri güçlerini bitireli bir yıl oluyordu.

"Hızlandırılmış bir eğitim olacağı için bu gün geçiriceğimiz üç saat boyunca."

Bunu demesiyle Merve ben ve Ateş bir anda birbirimize bakmaya başladık.Hayır üç saat perilere asla katlanamazdım.Bunu mümkünatı dahi olamazdı.

Önümde şu an güzel bir ihtimal görünmüyordu.Ama ana elementi ateş olan iki kız ve direk ateş varisi çocuk peri eğitimine falan katlanamazdık.

Üstelik bitirmiştim.Merve'ninde bitirmesine çok az bir şey kalmıştı.

"O halde ilk ders için hepinize birer odaklanma çayı getirdim.Buyrun için lütfen."

Herkes önündeki çayları içerken elimi uzatmadım ve İriz Hanım'ın yanına gittim.

"Neden içmiyorsun Lider kız?"

"Maalesef sayın Peri Lideri.Bu tarz içecekleri içemediğimi size bildirmem gerekiyor.Aynı zamanda odaklanmak için bu tarz bir çaya ihtiyacım yok."

Sorgulayan gözlerle baktı.

Çocukken büyük lanetlerle savaşmıştım,bu kadar kara büyüye maruz kalan bir beden herhangi masum bir peri çayını içemezdi.

Normalde de içemezdim.Çünkü bende garip etkileri vardı.Güç enerjimin karşı çıktığı bazı unsurlar.

Olumlu anlamda kafasını sallarken mindere tekrar oturdum.

"Çaylarını içtiğinize göre,ilk dersimize başlayalım."

Ellerini kaldırarak ortaya büyü kitabını çıkardı.

"Burada gördüğünüz kitap,biz perilerin güç enerjileridir.Nereden geldikleri,hangi durumlarda yok olacakları.Ya da zayıf noktaları."

Merve kulağıma eğildi,"Kitabın yarısından fazlası zayıf noktaları o zaman işle işle bitmez."

Güldüm."Profesörlere zaman kaybı olduğunu belirten bir dilekçe yazarsak rahatlıkla buradan çıkabiliriz."

"Hangi Profesöre vereceğimize bağlı Esil.Muhteşem dörtlü çıkmamıza asla izin vermez."

"Senin karşında dünyanın en zeki kızı duruyor Merve.Profesör Ferhan'a vericez.Zaten bizden nefret ediyor.Perilerin büyülerini kirleteceğimizi düşünür."

Bu sefer Merve gülümsedi.

"Sen dilekçeyi yaz.Şu az önce bakıştığımız çocuk ateş varisi öyle değil mi?"

"Evet.Bahsettiğim oydu.Onu da alırız."

"Bizimkileri almayalım o salaklar çok gerekli peri eğitimine katılsın."

Merve,dün geceden diğerlerine sinirliydi.Ben olmadığım zaman ortamın olgun ve sert kızı olarak diğerlerini o yönetiyordu.Elbette Kaan onu sinir edecek bir şeyler bulmuştu.

Önüme bir kağıt ve mürekkep aldım.Büyük bir hızla dilekçeyi yazdım.Sadece vermek kalmıştı.

Elbette buradan çıkma gibi bir ihtimalimiz yoktu.Her acil durumda olduğu gibi alt sınıflardan Akif'le anlaşmıştık.

Akif bizden bir sonraki sene gelmişti.Hayvanlara kolaylıkla dönüşebiliyordu.Profesörler bir alt sınıf öğrencisinin yaptığı dönüşümü anlayabileceği için büyüyle gizliyorduk.

Akif,acil durumu anlasın diye küçük bir büyü sinyali verdim.

Bu esnada dilekçe hazırdı.Merve,Ateş'e uzattı ve o da imzaladı.Bize minnetle baktı.

Merve ile Ateş'in tanışmasını uzun zamandır istiyordum.İki asi ortaya harika güçler çıkarabilirdi.

Dersten çıkıp kendimizi piste atıcaktık.

İriz Hanım hala konuşurken Akif,serçe şeklinde içeriye girdi.Herkesin dikkati oraya döndü.

Elimdeki kağıdı kaptı.

"Hayır olamaz,tuttuğum notları çalıyor."

Normalde Profesörler müdahale ederdi.Ama bir peri hayvanlara asla müdahale etmezdi.

Merve de beni destekledi."Olamaz o Esil'in tuttuğu önemli not kağıdıydı."

Kaan,ne haltlar çevirdiğimizi anlamıştı.Kulağıma eğilip konuşmaya başladı.

"Götünü yiyim beni de al abla."

Merve kafasına vurdu.

"Bok gelirsin otur burda ders dinle.Biz zaten bitirdik."

Kaan kollarını önünde bağladı.Arda yanıma yaklaştı.

"Yine kaçıyorsunuz.Tamam bizde bitirdik ama kadın ,lider.Belki alacağınız bir şey vardır."

"Bok vardır Arda.Banane ya."dedim.

Arda göz devirdi.

"İyi gidin bakalım."

Kuş salondan çıktı.iriz Hanım buraya bakarak konuşmaya başladı.

"Esil,notların önrmli olabilir ama bir kuştan önemli değil tatlım.Tekrar tutabilirsin.Bu arada ders çıkışı bir uğra."

Çakmıştı bir şeyleri.Tabi peri lideriydi.O kadar küçümseyemezdik ama derse de giremezdik.

Bir süre sonra içeriye Profesör Ferhan girdi.

Estetik görünüm ve peri güçleri Profesörü.Her gün aynı eşofmanları giyen,estetik değeri gram kafaya takmayan ve kibarlıktan yoksun Merve ve benden zaten nefret ediyordu.

Ona göre zarafetten yoksun kızlar bir simülasyon hatasıydı.

Zaten peri güçlerini hak etmediğimize inanıyordu.Ama onun on yılda bitirdiği peri güçlerini üç yılda bitirmiştik.

Demek ki çok da önemli değilmiş.

Saygıyla eğildi.

"İriz Hanım.Saygılarımı sunarak bölüyorum.Burada bulunan üç öğrenci dilekçe gereği burada durmalarının anlamsız olduğunu düşündük.Ateş,Esil ve Merveyi alabilir miyim?"

İriz Hanım olgunlukla gülümsedi."Elbette buyrun."

Neredeyse zıplaya zıplaya dersten çıktık.Çıkarken Kaan'a el salladım."Hoşçakalın,güzel peri derslerini kaçırmayın."

Bu esnada gözlerim arkada kafasını yaslamış uyuklayan Can'a deydi.

Gece uyuyan o değil miydi?

Koridora ilerlerken aklıma gelen düşünce beynimi sardı.

O uyuyan silüet Can'ın sadece bir görüntüsü olabilirdi.İyi ama nasıl anlamamıştım?o esnada Berki kafaya çok takmıştım ve gözden kaçmıştı.

Gece boyu ne yapmıştı?Babasını gördüğü andan beri düşünceliydi.Tahminimce gece boyu çalışmıştı.Üzerinde çocukken hissettiği o baskıyı tekrar hissetmiş olmalıydı.

Bunları düşünmeyi bıraktım.Bu esnada Profesör Ferhan aramızdan ayrıldı.

"Hadi patenlerimizi alıp piste çıkalım."

Merve'nin sunduğu öneriyle başımı olumlu anlamda salladım.

"Yani beni dersten çıkardınız ama babam görürse beni odaya falan kilitler,ya da daha beteri Su abimle aynı odada kalırım."

Kahkaha attım.

"Su abi ne ya?"

Merve'nin sorusuna Ateş hızla cevap verdi.

"Bende çocukluğumdan beri sorguluyorum.Dilerseniz balık da diyebilirsiniz."

Gülüşerek patenlerimizi almak için ayrıldık ve tekrar bahçeye geldik.Bahçedeki büyük göletin yanına geldim.

Yere eğilip suyun üzerinde elimi gezdirdim.Sadece bir kaç saniye içerisin su kırılmaz bir buza dönüştü.

"Esil bak.Babam görürse gereksiz bir ders de tamam mı?Sana inanır sen en iyi öğrencisisin."

Ateş ile biraz dalga geçmeliydik.

"Yoo hiç de gereksiz bir ders değil Ateşcim.Biz Merve ile zaten bitirdik.O yüzden çıktık yoksa sen bitirmedin mi?"

Şaşkınca baktı.

"Ya Esil şaka yapma."

Merve kolunu omzuma attı.Gülümseyerek o da bana katıldı.

"Ne şakası Ateş.Peri dersleri çok önemlidir.Değil mi Esil?"

"Tabiki de Merve."

Ateş iyice korkarken kahkaha atmaya başladık.

Normalde pek bir şeyden korkmuyordu ama konu babası olunca ve en çok Ateş ile uğraşınca Ateş'in benzi atıyordu.

Bu şakalaşmanın ardından önümüzdeki zaman boyunca paten kaydık.İşte gerçek verimli zaman budur.Özel yeteneğimizi geliştirmek varken niye bitirdiğim peri derslerine gireyim ki?

Peri derslerinin bitmesine yirmi dakika kalmıştı.

Biz element güçlerini kullanarak kayıyorduk.Ateş ve Merve tıpkı düşündüğüm gibi çok iyi anlaşmışlardı.

Aralarındaki tek fark Ateş'in ellerine güç ve hayat çocukken verilmişti.Bu nedenle rahattı.Ne kadar çalışkan olsa da Merve kadar değildi.

Merve de tıpkı Arda gibiydi.O,imkansızlıkların arasında imkan bulan kız çocuğuydu.

Ateşi tek bir güç darbesiyle yere serebilirdi.

Ateş yorulup diğer ders için hazırlanmaya gitti.Merve'de hazırlık yapmaya gitti.Diğr derse herkes girmeyecekti.

Diğer ders Komutan Tamer ile olucaktı.Sadece belirli güce sahip olanlar girecekti.

Arda,Merve,Can,Mert ve Ben girecektik.Elf krallığından sadece iki kişi.perilerden hiç kimse girmeyecekti.Element krallığından ise sadece Ateş.

Sinan abiyi kabul etmeme sebebi ise çok açıktı.Merhamet.

Derse geç kalmamalıydık.On beş dakika kalmıştı.Bu esnada bu tarafa doğru yürüyüş yapan Selim abi,Komutan Ongun ve son olarak Profesör Celal'i gördüm.

Ben patenlerimi çıkarırken yanıma gelmişleri.

Selim abi gülümseyerek konuştu.

"Bizim oğlan girmedi demi derse."

Güldüm.

"Al bak Celal.Ben ne yapıcam bu çocukla."

Profesör Celal güldü.

"Son varisin böyle olucağını hepimiz biliyorduk Selim.Esas biz Esil ile ne yapacağız."

"Konu nasıl dönüp dolaşıp bana geldi yine."

"Kusura bakma Seçilen.Hiç bilmediği bir okula gelen Ateş,içinde sen ve Merve'nin bulunduğu imzaları taşıyan bir dilekçe yazmış olamaz."

"Elbette olamaz Profesör.Ama düşündüğümüz zaman dilekçenin ben ve Merve'ye ait olan kısmı oldukça doğru.Ben peri güçlerini bitireli bir yıl oluyor.Merve'nin ise son bir seviye bu gün yarın biter."

"Ateşi niye sürükledin kızım."

Selim abi sitemli ama bir o kadar yılmış ses tonuyla konuştu.

"Valla Selim abi senin oğlanı orada bıraksam bu,bunca yıllık dostluğumuza hakaret olurdu.Yazık değil mi çocuğa?Ateş mizaçlı bir insan peri güçlerine ne kadar dayanabilir?"

"Ama öğrenmesi lazım."

"Orası seninkinin bileceği iş."

Gülerek ayakkabılarımı giyindim.Can'ın babası sessizce arada gülümseyerek izliyordu.Aklıma gelen soruyu Profesör Celal'e yönelttim.

"Profesör,Can sabaha karşı sizinle mi beraberdi?"

Profesör Celal anlamış gibi baktı.

"Hayır değildi.Ama eminim sen nerede olacağını tahmin ediyorsundur."

Derince nefes alıp kafamı olumlu anlamda salladım.

Bu sefer soruyu yöneltme sırası ondaydı.

"Element krallığına göreve sen gideceksin değil mi?"

Çantama patenlerimi koyarken kafamı olumlu anlamda salladım.

"Bu tarz bir görevi başkasına bırakamam.Yanıma Merti ya da Merveyi alıcam."

"Merveyi alamayabilirsin,zannediyorum Profesör Cenk ile bir eğitim programı olucak."

"O halde Mert."

Bu konuşmayı sonlandırdıktan sonra eğitim alanına geldim.

Hepimiz dikilmiştik.Ellerimi arkada birleştirdim.Komutan Tamer içeriye girdi.

Sert bakışlarını üzerimizde gezdirdi.

O içeri girdiğinde ortamda oluşan sert ve sadakatsiz hava herşeyi çok açık kılıyordu.

"Klasik konuşmaları bir kenarıya bırakıyorum.Çünkü dersimiz yalnızca yarım saat sürecek."

Şaşırmıştım.

"Bunun sebebi sadece neler yapabileceğinize bakmak ve bir kısmınızı elemek.Sadece aranızdan bir kaçına gerekli dersleri vericem.Öyle herkesi kaale alacak bir insan değilim."

Genel olarak insan değilsin ama her neyse.

"Hepinizin aydınlık ve karanlık taraf silah güçlerinden haberi vardır."

Herkes olumlu anlamda başını salladı.

"Bizler basit büyüleri kullanmayız.Varlıklar büyü kullanmadığımız için bizleri zayıf zanneder.Fakat bilemezler.Gücümüzü emen bir büyü ortada olmadığı için adamlarımızı sıkı çalıştırırız.Öyle iyi silah kullanırlar ve merhamet duyguları öyle yok olur ki güçlerini son ana kadar kullanabilirler."

Karanlık taraf silah güçlerinde aklınızın alamayacağı işkenceler dönebilirdi.Aklınızın alamayacağı paralar.Bu nedenle hiç küçümsememiştim.

"Dersimizin geri kalanında ise sizden yapmanızı istediğim tek bir şey var.Gücünüzün en ileriye gittiği dakikaları canlandırıp bana izletmeniz."

Herkes düşünürken ne yapmaya çalıştığı belliydi.Komutan,kendine öğrenci ya da adam yetiştirmezdi.Kendine acımasız bir robot yetiştirirdi.O robotu kontrolu altına almak isterdi.

Herkes teker teker komutanın yanına gidip o anları canlandırdı.

Sıra yavaş yavaş bana geliyordu.

Bu odadaki en masum kişilik Ateş'ti.Geri kalanlarımız en azından bir kez canlılara zarar vermiş ve hırs uğruna bir şeyleri feda etmişti.

Can hariç.Elbette Can'da bir şeyleri feda etmişti.Fakat bu hırs uğruna olmamıştı.Sevdikleri uğruna olmuştu.

Benimki büyük ekranda sergilenemeyecek türdendi.Komutan bunu biliyordu.Yanına gidip yalnızca kısa bir süreliğine ortaya koydum.Memnuniyetle gülümsedi.

Gördüğü şeyin seviyesi çok farklıydı.

Evet onlar kötü adamlardı ama kabul edilmesi gereken bir gerçek vardı ki kötü adamlar güçlüydü.

İşte bu yüzden komuntandan almam gerekenler vardı.

Bu ders böylece bitti.

Bu derse girenlere dinlenme süresi tanındı.Bir anıyı canlandırmak ve hatırlamak zordu.Bir molaya ihtiyaç vardı.

Bu esnada öğretmenler odasına çağırılmamla hızlı bir şekilde üst kata çıktım.Diğerleri kadar etkilenmiyordum.

Bu sefer onur konukları ve liderlerin hepsi buradaydı.Öğrenci olarak ise sadece Koray ve ben.

Koray bir sandalyede oturmuştu.Zihin varisi onun üzerinde bir şeyler yapıyordu.

Varis Tuncer'in sesi ben girer girmez odada duyuldu.

"Tıpkı düşündüğüm gibi."

Herkes dikkatini oraya vermişti.

"Esil ve Koray arasında bir zihin bağı var."

Hızla lafa girdim.

"Bu yeni bir şey değil.Zaten hissedilen bir şey."

"Evet öyle olabilir.Ama bu bağın getirilerini hissedemeyiz."

Bir sandalye çekip Koray'ın yanına oturdum.Çok tanıdıktı.

Herkes ayaktayken oturan başka biri daha vardı.Profesör Serhat.

Çok kötü görünüyordu.Onu ilk defa böyle görüyordum.

"Başka bir teori olarak içimizdeki haini zihin bağlarınızı kullanarak bulabilme ihtimalimiz var."

"O halde ne duruyorsunuz sayın Varis.Bulun onu."

"Düşündüğün gibi bir şey değil Esil.Bu deney yalnızca iki saniye sürecek ve iki saniye bir zihne yüklenmek deme-"

Sözünü hızla kestim.

"Daha önce yaptım Sayın Varis.Hızlı olun."

Her şey çok kısa sürdü.İki saniye içerisinde sanki iki yıl boyunca düşünmüşüm gibiydi.Koray'da çok etkilenmişti.

Beynim hiç bir şeyi tam algılayamıyordu.Uyanmıştım ama zaman dilimleri beni şaşkına uğratıyordu.

Koray bayılmıştı.

Gözlerim yarı açıkken Profesör Serhat'a tekrar döndü.O da bayılmak üzereydi.

Varis Tuncer'in ağzından bir kaç kelime döküldü.

"Haini göstermiyor fakat etkilenme seviyesine bakarsak hain Profesör Serhat."

 

 

 

 

 

Naberisiniz kuzular.

ve üçüncü bölüm.Artık olaylar başlasın abi.

Esili bazen tam yansıtamadığımı düşünüyorum.Fakat iyi yansıttığımı düşündüğüm biri varsa o da Profesör Celal.

Dünyanın en güvende hissettiren karaktri Sinan abim.

Her neyse lütfen eleştirilerinizi eksik etmeyinn.

Bölümler uzun sekiz bin kelimeden biraz fazla bu nerdeyse otuz sayfa bu nedenle ara vererek okumalısınız.

Evren hakkında sorunuz varsa alabilirim.

Sizi seviyorum kendinize iyi bakın.

Loading...
0%