Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Ada

@ebi_books


Uyarı!

"Hiç bir Türk kadınının,evrenin kaderini değiştirmek için güce veya yanında bir kaptana ihtiyacı yoktur.Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."

*****************

Yıldızlar yıllar sonra gökyüzünde belirdiler.

Bu,lanetlenmiş topraklar için mümkün değildi çünkü zaman kaybolduğunda, yıldızlar da bir bir kayboldu ve bir daha hiç ışıklarını göstermediler.

Fakat o gece yıldızlar dahi tekrar parlayabileceklerine inandılar.

Yıldızlar her zaman en iyi habercilerdir.

Alkurah adasında, on altı yaşlarında bir kız doğum yapmıştı.

Adanın genelinde olduğu gibi kızın babasını adaya almadılar ve idama mahkum ettiler.

Genç kız ise acılı bir doğumun ardından hayata gözlerini yumdu.

Bir ahırda doğum yapan kadın,bu acıya dayanamamıştı ve o yıldızlı gecede gözlerini yummuştu yavaşça.

Ama Alkurah'ın lideri gökyüzünde parlayan yıldızların farkına vardı.

Ahırın önüne toplanan ahali bebeği, Alderomin muhafızlarından korumaya çalışıyorlardı.

Adanın şifacı kadını bebeği bir beze sardığında bebeğin ağlama sesi duyuldu.

Herkesin yüzünde bir mutluluk varken adadan genç bir kızı kaybetmenin hüznü de geçiyordu.

Çünkü Alkurah adasında genç nufus oldukça azdı.Çoğalmalarına engel oluyorlardı.

Şifacı kadın kucağında bebekle çıkıp,"Bir kız doğdu'!"diye yüksek sesle bağırdığında yüzlerdeki gülümsemeler genişledi.

Genişledi genişlemesine ama bu yalnızca o an içindi.

Adadaki kız çocuklarının kaderleri onlar doğmadan çizilirdi.

Özgürlüğün olmadığı adada en çok zarar gören yine kadınlar ve kızlardı.

Sürekli çalıştırılır ve istemedikleri şeyleri yapmaya mecbur bırakılırlardı.

Ama o gece gökyüzündeki yıldızlar, bebeği korumaya yemin etmiş gibilerdi.

Şifacı kadın gözlerini bebeğe çevirdi.

Ağlaması dindiğinde simsiyah gözleriyle karşılaştı.Ama bu siyah umutsuz bir siyah değildi.Bunun herkes farkındaydı.

Bu siyahlar kendinden emin,cesur ve kararlı bir kız çocuğunun siyahlarıydı.

Şifacı kadın içinden fısıldadı,"Zor bir doğumdu bebek.Ama sen bu doğumdan sağ çıkmayı başardın.Üstelik geride seni doğuranı bırakarak."bebek hala yaşlı gözleriyle bakıyordu kadının yüzüne.

Bu esnada ada lideri geldi.

Yüzünde mimik yoktu.

Alkurah'ın lideri,Alkurah adasını hala ayakta tutabilen tek kişiydi.Ve herkes biliyordu o giderse Alkurah'ı yok etmemek için bir sebepleri olmazdı.

Lider Günkut.

Alkurah yok edilecekken adanın ayakta durmasını sağladı.Sessizdi bazı şeylere karışamıyordu ama halk her zaman arkalarında olduğunu bilirdi.

Alderomin Günkut'un gücünün farkındaydı.Neler yapabileceğinin de.

O bir komutandı ve her zaman tüm zamanların en iyisi olmuştu.

Zaman kaybolduğunda dahi.

O gece,adanın ilerisindeki evinden ayrıldı ve yıldızların vadettiği bebeği görmeye gitti.

Gözlerini bebeğe çevirdi.Kucağına almadı yalnızca gözlerinin içine baktı.

Halk,Günkut'un gelişiyle sessizleşti.

"Zorlu ve neredeyse imkansız bir doğumdu,"halk pür dikkat ona bakarken devam etti.

"Tıpkı bir demir gibi bükülmedi.Ve hayatta kaldı."

Halk coşkuyla sevinç nidaları bıraktı ortaya.

Günküt, elini havaya kaldırdığında hepsi sessizleşti.

Bebeği kucağına aldı.Ve sessizce,"Senin adın Tomris.Hiç bir zaman bükülme ve gökyüzünde senin için parlayan yıldızların hakkını her daim ver.Çünkü geride anneni bıraktın.Artık yanında kimse yok."dedi.

Kutlama yapan adamların yanı sıra bir kenarda ölen kız için ağlayan kadınlara çevirdi başını.

"Ona kendi kızınız gibi bakıcaksınız.Bu adanın içindeki tek öksüz çocuk değil ama yıldızların parladığı gece doğan tek öksüz çocuk."

Kadınlardan biri yaşlı gözlerle bebeği kucağına aldı.

Diğerleri bir nebze de olsa genç kızlarını aldığı için kırgındı bebeğe ama otuzlu yaşlardaki kadın bebeği bağrına bastı.

Onu kucaklayan diğer insanların aksine gülümsedi bebeğin çatık kaşlarına ve koyu gözlerine.Yüzünü okşadı.

"İsmi ne?"dediğinde Günkut,"Tomris."dedi.

Ada lideri Günkut ortamı terk ederken bebeği kucağında tutan kadın,"Adın gibi olucaksın her zaman Tomris.Bükülmez ve güçlü.Ama seni kızım gibi büyütücem ve benim yanımda zırhını bir kenara bırakabiliceksin kızım.Çünkü bu dünya her zaman dik duran kız çocukları için fazla cürretkar."

Ve o uzun gecenin ardından yıldızlar kayboldu.

Bir daha hiç geri gelmediler.

Bebek,onu alan otuzlu yaşlardaki kadın Okyanus'un evindeydi.

Okyanus,adanın farklı kadınıydı,adanın ilerisinde okyanusun hemen yanında yaşardı.

Çocukluğundan beri okyanusa olan bağlılığından ötürü adadakiler, ona Okyanus ismini vermişti.

O da bu ismi tıpkı bebeği kabul edişi gibi olgunlukla kabul etti.

Ve işte bu yüzden ona Okyanus dediler.

Bebek,Okyanus'un evinde sessizce büyüdü.

Tomris o gece üzerindeki sorumluluğu ve yoluna çıkacakları bilmeden uyuyakaldı.

********

4 Ekim/Günümüz

"Acele edin beyler!"

Tayfa hiç durmadan kovalarla gemideki suyu dışarıya atıyorlardı.Fırtınanın içindelerdi ve gemi alabora olmak üzereydi.

Tayfanın içi bu esnada korkuyla dolar.Asi kaptanın tayfası hariç.

Çünkü bilirler,zaman kaybolduğundan beri hiç bir fırtına gerçek değildir onlara.

Asi kaptan ise her şeyi yukarıdan izler.Bildikleri ve gördükleri ile beraber.

Ve umutsuzluğun işlediği an ona vadedilmiş güçleri kullanır.

Çünkü o da bilir.Büyü,en çok ihtiyaç olduğu an kullanılır.

Dalgalar yükselirken bu sefer k
Kaptan ellerini havaya kaldırdı.Ve okyanusu yönlendirdi.Geminin etrafındaki suyu gittikçe yukarıya kaldırırken tayfa,alışık oldukları gösteriyi keyifle izledi.

En sonunda Kaptan,okyanusun ona verdiği suyu hırçın okyanusa geri verdi.

Ardından okyanusa başını eğdi.Alabora olmak için bile ona su verdiği için.

Ve yüzündeki gülümsemeyle tayfaya bağırdı,"Dümenleri çevirin,Alkurah'a bir ziyaret gerçekleştiricez."

Bunun ne demek olduğu barizdi.Alkurah'daki insanların hakları yoktu.Onlara istedikleri gibi alıkoyabilirlerdi.

Kaptan okyanusu izlerken yanında Gündüz geldi.Kaptanın gemide çocukluğundan beri tanıdığı ve asiliğine karşı koyabilecek tek kişi.

Gündüz,derin ve sıkıntılı bir nefes aldı.

"Müsait misiniz kaptan?"dedi.

Kaptan olumlu anlamda başını sallarken,"Söyleyebilirsin gündüz."

"Bu sefer çıkacağımız yolun diğerlerinden farklı olduğunu biliyorsun Kılıçarslan."

Kılıçarslan gülümsedi.Bu farklılık kanını kaynatıyor ve onu mutlu ediyordu.

Farklılık her zaman yıkım getirmezdi.Kılıçarslan bunu çok iyi biliyordu.

Fakat Gündüz,bir şeylerin üstünde duruyorsa bu,işin içinde başka şeyler olduğunu gösterirdi.

Kılıçarslan,rahatlıkla gülümserken kollarını coşkuyla havaya kaldırdı ve okyanusa doğrulttu

"Görmüyor musun Gündüz?Hissediyorum,yakın zamanda Tempus bize kendini gösterecek ve gökyüzündeki yıldızları hak edicez.Onlar parlaklığıyla yollarımızı aydınlatıcak."

coşkulu sesiyle söylediği bu cümleler Gündüz'ün endişelerini azaltmadı.

Ama o da biliyordu.Olması gerekeni engelleyemezdi.

******************

4 Ekim/Günümüz/Alkurah

Tomris

Adada gün doğuyordu.

İnsanlar yavaş yavaş uyanmaya başlıyordu ve ben dağın tepesinde oturmuş uyku tutmayan gözlerimi gökyüzüne çevirmiştim.

Yanımda,kafasını kucağıma yaslamış Güntek uyuyordu.

Yavaşça tüylerini okşadım.Boz tüyleri her zamanki gibi sağlıklı ve yumuşacıktı.

Güntek,adadaki kurtların sürü lideriydi.Taki adadaki kurtlar Alderomin askerleri tarafından öldürülene kadar.

Çünkü kehanete göre adada Alderomin'e karşı koyabilecek bir kurt vardı.

Kendimi bildim bileli yanımda olan bu kurt, bilinenden çok daha değerliydi.Büyüyle yönetilemezdi.

Büyü sistemine göre üç kademe vardı.

Kademe üç en düşük kademeydi.

Eşyaları hareket ettirebiliyorlar,günlük işleri halledebiliyorlardı.Asalar yardımıyla ufak büyüler de kullanabiliyorlardı.

Genelde Algedi adasındakilerin bir kısmı kullanabiliyordu.

Kademe ikiyi ise Alderomin adasının azınlık denemeyecek kadar çok fakat çok denemeyecek kadar az bir kısmı kullanabiliyordu.

Hayvanları yönetebiliyorlardı,element güçlerini kullanabiliyor fakat yalnızca birinde ustalaşabiliyorlardı.

Kademe bir ise yüzyıllardır görülmemişti.

Ortalıkta bir kaç kehanet dolaşıyordu ama elbette çoğu yalan çıktığı için asılsızdı.

Kademe bir,toplumlara kurtarıcı olarak gönderilirdi.Fakat zaman kaybolduğundan beri toplum, kendi kendini kurtarmaya mahkumdu.

Kademe bir.

Diğer iki kademeyi rahatlıkla kullanabilirler.Elementlerin dördünde de ustalaşabilirler.Hayvanları yönetmenin yanında insanları da yönetebilirler.

En önemlisi ise Alderomin'in en çok korktuğu güçtü.

Zihinlerdeki anıları silebilir,yerlerine farklı anılar koyabilirler.

Zihinle rahatlıkla oynayabilirler.

Güneş doğarken yıldızları düşündüm.Çoculuğumdan beri kimsenin göremediği o yıldızlar.

Yıldızları kimsenin görmediği bir toplumda yıldızları gören yalnızca sizseniz,o zaman yıldızları herkese gösterin.Kendinize saklamak bencillik olur.

Çocukluğumdan beri yıldızlar bir şekilde kendini yalnız bana gösteriyordu.

Ve biliyordum.Her şeyin bir sebebi olduğu gibi bana kendini gösteren yıldızların da bir sebebi vardı.

Eve gitmek için ayağa kalktım.

Güntek peşimden gelmeye çalışınca onu durdurdum.

"Ne konuştuğumuzu biliyorsun Güntek.Seni görmelerine izin veremem.Sürünü koruyamadım.Seni de koruyamazsam yaşamak için bir sebebim kalmaz."

Başını okşarken beni anladığını biliyordum.Boz tüylerini biraz daha okşadım.

"Hayatımda gördüğüm en güzel şeysin Güntek.Ama beni terk etmen sonum olur."

Anladığını bildiğim için rahatlıkla kalktım ve eve yürüdüm.

Eve yürürken arkamda üç çocuk kıkırtısı hissettiğime emindim.

Üçü de gülüşüyor, ben her arkamı döndüğümde ortadan kayboluyorlardı.Göz devirerek güldüm.

Önümde bir top havalandığında kim oldukları belliydi.

Gülerek,"Bir kez daha benimle uğraşırsanız sizi gerçekten kristale dönüştürürüm."dedim.

Üçü de kıkırdayarak önümde bitti.

Üç erkek çocuk.

"Yürüyün önüme,Maral anne bu saatte buralarda gezdiğinizi biliyor mu bakalım?"

Hepsinin yüzünde korku oluşurken güldüm.

Beraber adanın içine yürüdük.

Alkurah adasında genç nüfus azdı.Kadınların doğurmasına izin yoktu.Nadir de olsa doğursn kadınların eşleri öldürülür ve kadınlar da Algedi adasına satılırdı.

Adanın benden sonra en küçükleri de üçü de beş yaşında olan bu çocuklardı.

Aynı anne babadan değillerdi.Fakat bir şekilde aynı gece dünyaya geldiler.

Bu,Alkurah adasında nadir görülen bir şeydi ve ne kadar anneleri zorla alıkoyulsa da adadakiler bu çocukların dünyaya gelişine sevindiler.

Çünkü umutları hala vardı.Nesilleri devam edicek ve içlerinden biri Alkurah'ın bu kara kaderini aka kavuşturucaktı.

Üç çocuğun en önemli özelliği de büyü yapabiliyor olmalarıydı.

Fark edilmesi durumunda üçü de Alderomin'in deney merkezlerine alınırdı.İşte sırf bu yüzden üç çocuğun varlığı bile bilinmiyordu.

Onları saklamıştık.

Adadakiler,değerlerinden ve büyü yapabilmelerinden ötürü onlara sırasıyla,Zümrüt,Yakut ve Safir isimlerini verdi.

Onları adadaki çocukların çoğunu büyüten yaşlı kadın büyütmüştü.Maral anne.

Adanın tam ortasındaki evi,hemen bitişiğindeki evlere ulaşımını kolaylaştırıyordu.

Evlerin hepsi bitişik ve eskiydi.Tek katlı küçük evlerimiz vardı.Bir yokuşun üzerine kurulmuşlardı.

Adanın geri kalan kısmı Alderomin tarafından bir kaç merkez ve fabrika olarak kullanılıyordu.

Benim büyüdüğüm ev ise hepsinden uzaktı.

Okyanus annenin yanı.

Diğer evlerden uzak okyanusa hemen kıyı bir evdi burası.Zaten okyanusa olan düşkünlüğünden ötürü ona Okyanus ismini vermişler.

Çocukları evin önüne getirdiğimde kapıyı çaldım.Açıldığında Maral anne sinirle bakıyordu,"Çocukların, bu sabah adada başı boş dolaşıyorlardı."dediğimde sinirle onlara bakmaya devam etti.

"Ne halt yediğinizi zannediyorsunuz siz?"diye sorduğunda gülümsememe engel olamıyordum.

Elindeki sopayı kaldırdığında sopayı çocuklar yerine bana hafifçe vurdu ve gülerek,"Çocuklarımı niye yakalıyorsun Tomris?Bırak gezsinler, benim küçük kurtlarım."dedi.

Bunu beklediğim için güldüm.Çocuklar keyifle eve koşturdu.İçeride bir kaç kadın da oturuyordu.

Eve dönücekken Maral anne,"Tomris,güzel çorba yaptım hadi gel iç de öyle git."dedi.

Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Teşekkürler Maral anne ama bu hafta pek yemiyorum."dedim.

"Bu eğitim işlerine fazla kafayı takıyorsun kızım.Bazen kendine izin ver."

Kafayı takıyordum çünkü yetersizdim.

Hayatı çalınmış bu kadar insanı kurtarabilmek için yetersizdim.

Sadece ada liderinden aldığım eğitimin yeterli olmayacağını düşünüyordum.Ama biliyordum üç ada içinde de en güçlüsü oydu.

Belki de gerçekten ben yanlış kişiydim.

Bunları düşünürken eve vardım.

Okyanus anne evin içinde değildi.Küçük uçurum tarzı yerin üstüne oturmuş okyanusu izliyordu.

"Günaydın."diyerek yanına oturdum.

Gülümseyerek,"Günaydın."dedi.

Kafamı okyanusa çevirdiğimde oldum olası sevmediğim görüntüsüne baktım.

Büyüleyiciydi.Ama tehlikeliydi.Okyanuslar gökyüzünden bile tehlikeliyken karada olmak en iyisiydi.

"Bu gün yine uyumadın mı Tomris?"

Sorduğu soruyla başımı olumlu anlamda salladım.

"Uyumalısın."

"Artık burada uyumak bile bana iyi gelmiyor.Ada beni kabullenmiyor.Kaderini değiştirmemi istiyor."

Gülümsedi ve kafasını bana çevirip saçımın bir tutamını geriye itti.

"Hayatın boyunca herkes senden bir şeyler isteyecek güzel kızım.Bazılarının senin görevin olduğunu,dünyaya geliş amacın olduğunu düşüneceksin.Ama bu her zaman geçerli olmayacak.Kendi kaderini kendin yazmalısın.Kendi benliğini kendin oluşturmalısın.Bizi biz yapan şeyler her zaman bize verilenler değildir.Seçimlerimizdir."

O da biliyordu.

Her şeyin başlamasına az kalmıştı.Ve ayrılma vaktimiz gelicekti.

Bana,diğer adadaki çocuklardan çok daha ayrıcalıklı bir çocukluk yaşatmıştı.Sevgi dolu bir çocukluk.Yorulduğum günlerin akşamı gelip dizlerinde uyuyabileceğim bir çocukluk.

Bu yüzden ona minnettardım.

Fakat sevgimi gösteremediğim için kendimi yaralamaktan vazgeçmeyecektim.

Hayata karşı her zaman bir önyargım ve içimde tutamadığım bir öfkem vardı.

Bu öfkeyi göğsünde yumuşatan o olduğu için de belki de en çok o zarar görmüştü.

"Ne olursa olsun Okyanus anne,"derince nefes aldım,"Ne olursa olsun beni ben yapan seçimlerimin arasında olucaksın.Ben sevgimi gösteremediğimde dahi."

Duygulu bakan gözleriyle bana sıkıca sarıldı.Karşılık verdiğimde sarılmanın dahi benim için ne kadar zor olduğunu fark ettim.

"Sayım başlamadan fabrikaya gitmeliyim."dedim ve evin içerisine girdim.

Odama ilerledim.Ev,iki oda bir salonluydu ve salon ile mutfak birleşikti.

Küçük,yamalı bir mutfak,pek rahat olmayan yataklar ve bulabildiğimizden yaptığımız koltuklar.

Adanın tüm evleri buna mahkumdu.Üretim Alkurah için yoktu.

Hava soğuktu.Üzerime polar,siyah bir üst ve alt aldım.Üstüm uzun kollu ve altımda sıcak tutucak şekildeydi.

Zaten fazla kıyafetim de yoktu.Adadaki herkes gibi.

Üzerime de kalın,koyu gri pelerinimi alıp botlarımı giyindim.

Evden çıkıp fabrikanın yolunu tuttum.

Kadınlar sabahtan akşama kadar fabrikadaki işleri yapardı.Erkek sayısı zaten azdı ama olanlar da Alderomin askerlerinin ayak işlerini yapardı.

Adaya kurulu beş büyük bina vardı.İkisi fabrika,ikisi üretim içindi.Ve sonuncusu da belki de geceleri en büyük çığlık seslerinin geldiği deney merkeziydi.

Orada ne yaptıklarını tam olarak kimse bilmiyordu.

Hayvanlar,insanlar götürülüyordu.Sağ çıkanları gemiye alıyor ve öğrendiğim kadarıyla Alderimin'deki deney merkezine götürüyorlardı.

Can yakıcıydı.

Adadaki üç erkek ve beş kadın oraya götürülmüştü.Erkeklerin hasta olduğu söylenmişti ama öyle değillerdi.

Alınan kadınlar ise yaşlıydı.

Derince nefes alıp adanın karanlık tarafını düşünmeyi bıraktım.Adada yaşayan herkes,karanlığa gömüldüğümüz her an yeni umutları yok edeceğimize inanırdı.

Bu yüzden hiç biri olmamış gibi davranırdık.

Kadınlar için her şey çok daha kötüydü.

Alderomin'in adadaki baskıyı yönetmesi için gönderdiği adam,bir kaç genç kızı yanına almıştı.

Zevk için geceleri kadınları bir anda meydana toplayabiliyorlardı.

Adanın en genç kızlarındandım.Bu yüzden dikkat çekiyordum.Ama kendimi suçlu hissettiğim bir şey vardı.

Güçlerimi bilenler beni korumak için yeminliydi.Ve herhangi bir Alderomin askeri beni seçtiğinde kendilerini önüme atıp beni koruyorlardı.

Fabrikaya geldiğimizde içeride bir karışıklık olduğunu fark ettim.

Gelen kadınlar yine tek sıra halinde dizilmişti.Yanlarına ilerlediğimde bende aynısını yapmak zorundaydım.

Önümüzde iki asker gülüşüyorlardı.Herkes geldiğinde fabrikanın kapısını kapattılar.

İçeriye üçüncü bir asker girdi.

"Korsanlar gelicek.Kimleri göndermemiz gerektiğini hızla seçin."

Duyduğumuz kelimeler hepimizin kalbinde bir korku bıraktı.

Korsanlar.

Bu düzenin içinde nadir olsa da korsanlar da vardı.

Korsanlar asiydi.Ve düzen yanlıştı.Düzenin yanlış olması onları haklı çıkarıyordu.

Fakat üç korsan gemisinden ikisi Alderomin'e çalışıyor ve okyanusun büyüsüne zarar veriyorlardı.

Biri hariç.

Adını az da duysak hepimiz bu düzene karşı çıkan güçlülerin de olduğunu biliyorduk.Ama kimse saf iyi değildi.

Sık sık adamıza baskın yapıyor ve kadınları alıyorlardı.Aldıkları kadınlara yapabilecekleri hepimizin gözlerinin önünden geçiyordu ama görmezden geliyorduk.

Adamlardan biri sıranın başından yürümeye başladı.Etrafıma baktığımda burada güçlerimden hiç kimsenin haberdar olmadığını fark ettim.

Adadaki bir kaç kişi haberdardı ve genelde böyle durumlarda beraber olurduk.

Benim yerime kendini feda edebilmesi için.

Yine de korkmuyordum.Kendimi koruyabilecek güçlerim vardı.Bu zamana kadar zor durumda olsam dahi göstermeme izin verilmemişti.

Asker en baştan iki kadın seçti.Ardından iki kadın daha ve seçilen her kadın diğer asker tarafından iple birbirine bağlandı.

Hayvan muamelesi gördüğümüz bu adada kaderlerimize boyun eğiyorduk.

Adam karşıma geldi ve saçlarıma dokundu.Karşılık veremedim.Yasaktı.

"Bu kız en gençlerinden.Onu gönderirsek korsanları memnun ederiz."

İçlerinden bir diğeri yaklaşıp,"Ama o en güzelleri.Bence onu kendimize saklamalıyız."dediğinde midem bulandı.

Ve üçüncü asker,"Geldiğimizden beri onu istiyoruz.Fakat bir şeyler ters gidiyor ve bir türlü esir alamıyoruz,onun yerine onu,korsanlara verelim gitsin.bakalım onların elinden de kurtulabilecek mi."dedi.

Beni çekiştirip diğer kızların arasına aldı ve iple bağladı.

Belki de sonuma yaklaşıyordum.

Yine askerlerden biri,"O halde bize de bir kaç genç kız kalsın."diyerek kızlardan birini kendine çekti ve dudağını çirkin edasıyla öpmeye başladı.

Kız çırpınırken diğer adamların iğrenç gülümsemelerine maruz kaldı.

İşte bu,bu adanın tüm yoksulluk içerisinde en karanlık yüzüydü.

Can değerimiz yoktu.

Beş kadın.Beşimizi çekiştirerek limana indirdiler.

Ada lideri burada olduğumu biliyor muydu?

Tek öğrencisini ve birinci kademe büyü yapabilen tek kişiyi kaybetmemek için bu zamana kadar bir sürü bedel ödetmişti ve şimdi gidişime izin mi verecekti?

Bazen Komutan Günkut'u anlayamıyordum.

Diğer adalar onun gücünden,bildiklerinden ötürü korkuyordu ama bizim için büyük adımlar atmıyordu.Atamazdı ama denemiyordu bile.

Üstelik iki ve üçüncü kademeyi rahatlıkla yönetebiliyordu.

Adada büyü kullanabilen nadir insanlardan biriydi.Ve gücünün farkındaydım.Bilmediğim şeyleri gizliyordu.Çok bilgiliydi.

Limanın ortasına getirildiğimizde bir gemi bize doğru yaklaştı.

Modern,beyaz gemiler gibi değildi.Koyu kahverengi ağaçtan yapılmıştı.Bayrağında ise lacivert renkte bir kum saati çizmi vardı.Geri kalan kısmı ise simsiyahtı.

Kendime engel olamayarak fısıldadım,"Tempus."

Zamanın içine gömülerek kayıplara karıştığı kum saati.Amaçları onu bulmak mıydı?

Korsanlar hakkında fazlaca şey duymuştum ama bu kadar hayalperest olduklarını bilmiyordum.

Gemi yavaşça limana durdu.

İçinden bir adam indi.

Yüzündeki gülümseme barizken,"Köleler bunlar mı?"diye sordu.

Kaptan mıydı?

Yanımıza yaklaşıp bizi süzdü ve gözleri üzerimde takılı kaldı.

"Bu sefer iyi seçmişsiniz.Kaptan bundan çok hoşlanıcak."dedi.

Kaptan değildi.

İpin ucundan çektiğinde diğer kadınların ağlamalarını ve bağırışlarını işittim.

Ağlamadım ya da bağırmadım.

Üzüldüğüm tek şey Okyanus annenin üzülmesiydi.

İpler çekilirken ada lideri limana geldi.Herkes gözlerini ona çevirirken ondan korktuklarını hissediyorudm.Ama bu onda denli güçlü olanın, Alderomin'i korkutanın ne olduğunu bilemiyordum.

Adımlarını yaklaştırdığında kadınlar umutla ona baktı.

Ama ben ne olacağını çok iyi biliyordum.Hiç bir kadının kaderine engel olmadığı gibi buna da engel olmayacaktı.

Yaklaşıp askerlerin yanına geldi.

Biliyordum beni alıcaktı ve kaldığım yerden adadaki eğitimime devam edicektim.

Ama o an bu yaşıma kadar yaşadığım tüm anıların aksi bir şey oldu.Başını sessizce olumlu anlamda salladı.

Ve bunu yaparken gözlerimin içine baktı.

Esir alınmama ,alıkoyulmama izin veriyordu.

Bunu kişisel algılamamalıydım belkide, diğer kadınlara da oluyordu.

Ama bu zamana kadar ucundan döndüğüm bu anın bu kadar beklenmedik olacağını bilmiyordum.

Kararlılıkla bakan gözlerine bende çenemi kaldırıp baktım.

Ne olursa olsun beni o eğitmişti.İşte bu yüzden saygıyla başımı eğdim ve o da aynısını yaptı.

Geriye dönüp bakmadım.Kaderim ne olursa olsun eminim tekrar karşılaşıcaktık.

İşte o zaman cevabını bilmediğim soruları ona sorabilirdim.

Şimdi ise çekiştirilerek gemiye bindirilmekten başka çarem yoktu.

Tam gemiye binerken limana koşarak boz bir kurt geldi.

Herkesin gözleri hızla koşan kurda kaymışken bu sefer kendim için endişelenmedim.

Güntek,buradaydı.Ve Alderomin askerleri yıllardır aradıkları bu kurdun ayaklarına gelmesine oldukça sevinmişti.

"Kurt burada yakalayın!"

İçimden sessiz bir,"Hayır!"nidası döküldü.

Onu merkeze götürüceklerdi.Dostumu,tek varlığımı benden alıcaklardı.

Altı asker Güntek'in üzerine ağ fırlattığında Güntek hızla ağlardan kurtuldu.

"Güntek,Kızım!"diye bağırdığımda diğerlerinden kaçmak için üzerime doğru gelmeye başladı.

Adamlardan biri üzerine ok attığında ayağına geldi ve sendeledi.Yine de hızını konuşturdu.

Askerlerden bir tanesi güçlerini kullanarak Güntek'i yönetmeye çalıştığında başaramadı.

Hemen ardından okyanustan aldığı bir parça suyu büyük bir hızla Güntek'in önüne bıraktı.

Güntek,yaralı bacağına rağmen suyun üzerinden hızla atladı ve sonunda yanıma ulaştı.

Yavaşça eğilip ona sıkıca sarıldım.

"Gelmemen gerektiğini söylemedim mi ben sana?"

Gözlerim dolmaya başladı.Bana küçük mırıltılarla cevap verdiğinde limandaki herkes bize bakıyordu.

Tüylerini okşadım.

"Yanımda olduğun için teşekkür ederim."

Kafasını yana eğip acıyla gözlerimin içine baktı.Bende başımı yana eğdim.

Arkasından bir Alderomin askeri hızla yaklaşıp yakalamaya çalıştığında onu sıkıca tuttu.Ve benden aldı.

Hızla bir kafese kapattıklarında Güntek'in bacağındaki ok daha derine saplandı.Acı çığlığını duyduğumda kendimi tutmamam gerektiğine inandım.

O benim tek varlığım ve tek dostumdu.

Adamların elinden kurtuldum ve emin adımlarla ilerledim.Ada lideri gözlerini bana çevirdi.

Gözlerinde her zamanki yapmamalısın diyen bakışları vardı.Ama artık umurumda dahi değildi.

"Köle kaçıyor!"diyerek peşimden gelen askerleri elimi kaldırarak bir tarafa savurdum.Rüzgarın gücüne kimse karşı koyamazdı.

Alderomin askerlerinin şaşkınlığı sürerken içlerinden biri,"Kız büyü yapabiliyor."diye bağırdı.

Gülümsedim ve tekrar rüzgarı kullanarak girdap oluşturdum.

Bana yaklaşan diğer askerleri de rüzgar ile savurdum.İçlerinden biri üzerime suyu yönelttiğinde suya odaklanıp hızla parçaladım ve kafesin yanına geldim.

Kafesin yanında duran beş asker de kafesin önünde siper olmuştu.

"Ya içinizden biri şu kafesi açar ya da sonu için hazırlanır."

Adamlar geri adım atmadığında,"Siz istediniz beyler."dedim.

Üzerlerine odaklandığımda artık zihinlerini görebiliyordum.Çocukluk anılarını,iyi ya da kötü zamanlarını.Yalnızca bir saniye sonra büyüme karşı koyamadılar ve gözlerindeki ışık soldu.

Artık gözleri benim gözlerimin rengiyle aynıydı.

Kafamla yan tarafı işaret ettiğimde benim zihnimle hareket ediyorlardı.Onları yönetmiştim.

Kafesin demirini hızla kafamı yana hareket ettirerek büktüm.Ve Güntek,yaralı bacağıyla zorlukla oradan çıktı.

Üzerime doğrultulan silahlara gülümseyerek baktım.

"Büyüyü ürettiğiniz silahlara yok edemezsiniz."dedim.

Hepsinde hem korkan hem şaşkın bakışlar vardı.Bunu öğrenmelerinin bana getireceği tehlikenin farkındaydım ama hayat daha ne kadar kötü olabilirdi ki.

Silahlı adamları etrafa savurduğumda geminin olduğu tarafa ilerledim ve sırtımı okyanusa çevirdim.

Gemiden kadınları almak için gelen adam yoktu.Kadınlar hala korkarak bakıyordu.

Yanlarına ilerledim,"Korkmayın,gemide sizi kollayacağım ve hiçbirinize zarar gelmeyecek."dedim.

Tam bu esnada ensemde ufak bir sızı hissettim.Bu bir iğne ucuydu.

Bunu öngörememiş olmak canımı yakarken benliğimi kaybettim.

Ve gözlerim karanlığı buldu.

**************

"Sence ne zaman uyanır?"

"Sesini kesersen hareketlenmeye başladığını görürsün."

"Adamları nasıl iki yana fırlattığını gördünüz mü?"

"Çok havalı bir hareketti."

"Ama ensesine yediği şırıngayla o hareket son buldu.Bazen güce fazla güvenmemek gerekir."

"Bir kere olsun nasihat vermeden cümleni tamamla Gündüz."

"Çıkın buradan.Kaptan gelicek birazdan."

Odadaki adım sesleri yankılanırken yavaşça gözlerimi araladım.

Sanki üzerimden fil geçmiş gibiydi.

Başımda dikilen adamla gözlerimiz kesiştiğinde olanlar aklıma geldi ve irkilerek ayaklanmaya çalıştım.

"Sakin ol.O iğneden sonra böyle ayaklanırsan bayılır düşersin."dedi.

Ağzımdan tek bir cümle döküldü,"Güntek nerede?"

Gülümsedi.

"Kurdun revirde."dedi.

"Kadınlar nerede?"

"Seni almamız gerekti.Bu yüzden hepsi adada kaldı."dedi.

Sevinmiştim ama gülümsemek için erkendi.

"Siz kimsiniz?"

Derince nefes aldı,"Sonunda senin için önemli soruya geldin ama soru hakkın tükendi."dedi.

Ne saçmalıyordu bu?

Bulunduğum odaya göz gezdirdim.Ahşap duvarları olan bir odaydı.Yattığım yatak oldukça genişti.

Kapıyı hızla bir adam açtı.

Temkinli gözlerle bakarken adamı inceledim.

Neredeyse kapıya ulaşacak kadar uzun bir adamdı.Lacivert gözlere ve beyaz bir tene sahipti.Hafif kirli sakalları otuza yaklaştığını gösteriyordu.

Gözlerini gözlerime diktiğinde kaçırmadım.Asla kaçırmazdım.

"Değerlerini tekrar düşünmelisin.Riske attığın şeyler basit şeyler değil."dedi ve gülümsedi.

Gülümsemesi oldukça garipti.Hemen ardından coşkuyla,"Günaydın!"dedi.

Ona garip bakışlarımı sunarken,"Sen hiç günaydın bilmez misin?Günün ayması önemli bir olaydır."dedi.

Hızla yataktan kalktım.Ellerimi kaldırdığımda adam,"Gündüz,sen çıkabilirsin."dedi.

Adının Gündüz olduğunu öğrendiğim adam gülümseyerek odadan çıktığında baş başa kaldık.

Kapıyı kapattı ve ben savunma yapmak için bir adım atmasını bekledim.

"Sakin ol.Neler yapabileceğini hepimiz biliyoruz.Şov yapmana gerek yok."

"Ne saçmalıyorsun sen?"diye çıkıştım.

"Saçmalamak göreceli bir kavramdır Tomris."dediğinde yüzümü buruşturdum,"Adımı nereden biliyorsun?"

Gülümsedi ve kafasını yana yatırdı,"İnsanların zihnini okuyabilen tek kişi sen değilsin."dedi.

Şaşırmama fırsat vermeden kapıya ilerledi,"Birazda odama gelirsin."dedi sesindeki fazla neşe ile beraber.

Odadan çıktığında kendimle baş başa kaldım ve ne yapacağımı bilemedim.

Bana zarar verecek miydi?

Normal şartlarda kendimi koruyabilirdim ama söylediğine göre onun da güçleri vardı.

Ayağa kalkıp yatağın yanındaki sandalyeye koyulmuş polar örtüyü üzerime aldım.

Kapıyı yavaşça açtığımda güverte gözlerimin önündeydi.

Dışarıya çıktığımda mürettebatın gözleri üzerimdeydi.

Bana sırıtarak bakan çirkin adamların hepsine sert gözlerle baktım ve,"Bana yaklaşan olursa onu okyanusa gömerim!"diye bağırdım.

Az önceki büyü gösterimden ötürü benden korkmalarını bekledim fakat öyle olmadı.

İçlerinden bazıları gülerken şaşkınlığımı gizledim.

"Ne yaparmış bize?"

"Büyü yaparmış."

Koca kahkaha sesleri doluşurken etrafıma toplandılar.

Bunca yıl esirgediğim güçlerimi esirgemedim ve bir kısmını gerçekten kenara savurudum.

Tam diğerleri için kolumu kaldırıyordum ki bir güç buna engel oldu.

Kafamı kaldırdığımda merdivenlerden inen diğerlerinden yaşlı bir adamın buraya geldiğini fark ettim.

"Orada dur bakalım."dediğinde daha temkinli baktım.

Hava elementine engel olabiliyordu.Gücü ikinci veya birinci kademe olmalıydı.

Birinci kademe olması düşük ihtimaldi ama sabah yanıma gelen adamın birinci kademe büyü yapabilmesi aklımda soru işaretleri bırakıyordu.

Yanıma geldiğinde gülümsedi.

"Senin adın ne?"

"Bunu neden size söyliyim?"

Güldü.

"Beraber yola çıktıklarımın ismini öğrenmek isterim."

Sinirle soludum."Beraber yola falan çıkmadık siz beni kaçırdınız."

"Tam olarak kaçırmak diyemeyiz.Hatta seni kurtardık,eğer orada bir kaç dakika daha kalsaydın Alderomin askerleri seni alır ve o aklına gelemeyecek işgenceler yapardı."

"Kendimi koruyabilecek güçlerim var."

Güldü."Yüzyıllar önce büyüyü koruyan insanların da kendilerini koruyacak güçleri vardı.Ama zamanın kayboluşuna engel olamadılar."

"Büyüyü korumakla kendini korumak arasında farklar vardır bayım."dedim.

"Çok dik başlısın.Aynı zamanda gözlerinde bitmeyen bir hırs ve öfke var.Büyü her zaman olduğu gibi doğru kişiyi bulmuş."

Sinirle solurken arkadan bir ses geldi.

"Kaptan,kızı odasına bekliyor."

Adam tekrar bana baktı,"En azından gitmeden bana ismini bahşet."dedi.

İlerlerken arkamı döndüm,"Adım Tomris."dedim.

O esnada yüzünde anlam veremediğim bir şaşkınlık gözler önüne geldi.

Önüme dönüp yoluma devam ettim.

Kaptan köşküne geldim ve içeriye girdim.Dümenin başında az önceki adam vardı.

Arkasını döndüğünde gülümseyerek yanıma geldi.

Elini uzatıp,"Bana layık görülen isim Kılıçarslan sevgili Tomris.Kaptan Kılıçarslan."dedi.

Elini sıkmadım.Biliyordum.

İki birinci kademe birbirlerinin elini sıkarsa birbirleri hakkında her şeyi öğrenirlerdi.

Herkesin zihnini okuyabilirdik ama birbirimizinkini sadece bir yere kadar okuyabilirdik.Her şeyi,ancak istersek öğrenirdik.

Temas edersek bir şey olmazdı ama el sıkışmak demek anlaşma yapmak demekti.

Gülümsedi,"Demek kendi içimizde bazı sırlarımız var."dedi.

"Kusura bakmayın Kaptan ama yeni tanıştığım insanların zihnimin en karanlık köşelerine girmesine izin vermem.Bence siz de yapmamalısınız."dedim.

Güldü iyice yanıma yaklaşıp gözlerini gözlerime dikti,"Gözlerini asla kaçırmıyorsun.Bunu sevdim Tomris."adımı bastırarak tonladı.

"Sende hiç kaçırmıyorsun,bundan hiç haz etmedim,Kılıçarslan."

Garip gülümsemesini sundu,"Bana bu gemide hiç kimse adımla hitap edemez Tomris."

Gülümsedim,"Ben senin mürettebatından değilim.İstediğim gibi hitap ederim Kılıçarslan."

Arkadan bir ses yükseldi"Bence düşünmeniz gereken çok daha önemli şeyler var Kaptan ve Tomris."

Kafamı çevirdiğimde Gündüz'ün orada olduğunu fark ettim.

Arkamı dönüp kapıya ilerledim Kılıçarslan,"Nereye?"diye sordu.

"Gidiyorum Kılıçarslan."

"Ben demeden kimse bir yere de gidemez."

"Ben herkes değilim,"arkamı döndüm,"Kılıçarslan."dedim bir kez daha.

Hızla kapıdan çıktığımda ikisi de arkamdan geldi.

Güvertenin kenarına geldiğimde herkesin gözleri üzerimde ve şaşkındı.

"Neye bakıyorsunuz siz,esir alındığım yerde yatıya mı kalacaktım?"dedim.

Bu şaşkınlıkları hoşuma giderken arkamı dönmemle donup kalmam bir oldu.

Kocaman bir yaratık tam karşımızdaydı.

Koca bir çığlık atarak geriye doğru kaçtım."Bu ne be?"

Kılıçarslan hariç herkesin gözlerinde ufak bir şaşkınlık vardı.Fakat Kılıçarslan yanıma geldi ve hiç bir şey olmamış gibi kulağıma fısıldadı,"Hani gidiyordun?"

O eğlenirken karşımızdaki metrelerce yüksek olan yaratık gemiye büyük bir darbe indirdi.

Kılıçarslan'ın elleri cebindeydi.

"Bir şey yapmayacak mısın?"diye çıkıştım.

Gülümseyerek bakarken,"Bunlar okyansun tadı tuzu Tomris."

Mürettebatın yüzündeki şaşkınlık yerini gülümseyen yüzlere verdi.

Hepsinin gözlerinde ışıltılar vardı.

Ve kaptan kolunu kaldırarak bağırdı,"Korkun İnsanlardan."

Tüm mürettebat onu tekrar etti.

"Korkun insanlardan!"

Ve kaptan tekrar bağırdı,"Onlar zamanı kaybetti."

Ve mürettebat yine hep bir ağızdan tekrarladı.

"Yelbegenden korkmayın."

Mürettebat tekrar eşlik ederken kaptan son kez bağırdı.

"O bizden hiç bir şey çalmadı!"

Ve sözler sona erdiğinde,Kaptan karşımızdaki yaratığın karşısına geçti ve havadaki elini gökyüzünde doğrulttu.

Hemen ardından yaratık sanki hipnoz edilmiş gibi yerine geri girdi.

Gündüz yanıma geldi.

"Yelbegen,"dedi derine nefes alarak,"Eskiden melek balığıydı.Zaman kaybolduktan sonra yaratığa dönüştü."dedi.

"Bu şey nasıl melek balığı olabilir?"diye sordum.

"Zamanın kaybolduğu bir yerden ne bekleyebilirsin Tomris?"

Korkmuştum ve diklendiğim ilk andan karşıma bu tarz bir yaratığın çıkması hiç iyi olmamıştı.

Gerçekten çok büyük lacivert renkli bir yaratıktı.Çok fazla kolu ve solungacı vardı.Dişleri çok sivriydi.

Bir çok konuda eğitim almıştım ama sihirli yaratıklar konusunda fazla eğitimim yoktu.

Aklıma Güntek geldi.

"Güntek'i görmek istiyorum."

Gündüz,kaptana göre daha naif bir kişilikti ve daha ağırbaşlıydı.

Kaptan güverteyi terk etti.

Gündüz,"Korkma kurdun kötü durumda değil."dedi.

"O halde onu bana gösterin."dedim.

Başını olumsuz anlamda salladı.

"Ondan önce seni küçük bir sorguya almam gerekir Tomris."dedi.

"Ne sorgusundan bahsediyorsun?"diye sordum.

"Beni takip et."

Mecburen peşine ilerledim.

"Nasıl bir testten bahsettiğini sordum Gündüz."

Kafasını çevirdi,"Yeni tanıştığın insanlara ismiyle hitap etme konusunda ciddi problemlerin var umarım farkındasın."

"Ne saçmalıyorsun sen?Esir alındığım gemide bir de saygı mı bekliyorsun?"

"Bir de fazla konuşuyorsun biliyor musun?"

Göz devirdim.Beni nereye götüreceğini bilmeden peşinden gidiyordum.Acınası bir durumdaydım.

"Az önceki yaratıktan bir daha önümüze çıkar mı?"

Sorduğum soruyu cevapsız bıraktı.

"Benim isim konusunda sıkıntım varsa senin de sorulara karşı verilen cevaplarda büyük sıkıntın var."dedim.

Yine cevap vermediğinde derince ofladım.Geminin aşağı katlarına iniyorduk.Gemi dışarıdan göründüğünden çok daha büyüktü.

Böylece peşinden inemezdim.Belki de beni denize dökücekti.

Durakladığımda dar koridorda yalnızca ikimiz vardık.

Gündüz,arkasını dönüp yüzüme baktığında hızla harekete geçicektimki,"Geminin alt kısımları büyüye dayanııklı.Yapabilirsin ama zayıf olucaktır."dedi.

Şaşkınlıkla bakarken,"Sen de mi birinci kademesin?"diye sordum.

Aklımı nasıl okuyabilirdi?Bu gemide düşündüğümden çok daha fazla şey oluyordu.

Güldü ve olumsuz anlamda kafasını iki yana salladı.

"O halde bunu nasıl yaptın?"

Sorumu yine cevapsız bıraktı, bir kapıyı açtı ve hızla içeriye girdi.

"Bana nasıl yaptığını anlatmak zorundasın Gündüz!"diye bağırdım.

Cevap bekleyen sorular midemi bulandırıyordu.Zaten hayatım koca bir soru işaretiyle geçmişti.

İçeride az önce tanıştığım biraz yaşlı adam ve Kılıçarslan vardı.Çok geniş olmayan bir odaydı içeride iki sandalye ve masa vardı.

Adam gülümsediğinde,"Otur."dedi.

Bir sandalyeye bir onlara baktım.

"Üç tane erkeğin bulunduğu bir odada öylece oturacak kadar pembe bir adada büyümedim."dedim.

"Otur Tomris sana bir şey yapmayacağız."

"Size nasıl güvenicem?"

Kılıçarslan,sabahın aksine sessizce olanları izliyordu.Daha ciddi olan bakışları sert yüz hatlarını ortaya çıkarmıştı.

Kılıçarslan,"Başlayın Komutan Barbaros.Zaman bizi daha fazla idare etmez."dedi.

Adının Barbaros olduğunu öğrendiğim adam sandalyeyi işaret ederken mecburen oturdum.

"Elimi kolumu da bağlayacak mısınız?"diye sordum alaycı bir tonla.

Tam bu esnada Kılıçarslan arkamda bitti ve bir anda kollarımı sandalyenin arkasında birleştirdi.Kulağıma eğilip fısıldadı.

"Tahmin yeteneğin ne kadar da kuvvetli Tomris."dedi.

İçimi bir ürperti aldı ama temkinli bakışlarımı sürdürdüm.

Karşımda oturan adam hala gülümseyerek,"İyi bir tanışma olmadı sevgili Tomris.Ben Barbaros.Kılıçarslan ve Gündüz'ün komutanıyım."dedi.

"Elim kolum bağlıyken bana hoş bir tanışmadan mı bahsediyorsunuz?"diye sordum.

Gündüz,hızla,"Deminden beri ortalığı ateşe verip hepimizi yönetip gitmeyi planlayan biri için fazla masum bir cümle."dedi.

Aklımı ikinci kez okuyordu ve bu hiç hoş değildi.

Kılıçarslan tam olarak okuyamazken ne olduğunu anlamadığım bu adam iki seferdir zihnime giriyordu.Çok tehlikeliydi.

En kısa zamanda onu etkisiz hale getirmeliydim.

"Beni etkisiz hale getirmen o kadar kolay olmaz Tomris."dediğinde sinirle ipleri yakıp kurtuldum ve ayağa kalktım.

Kıyafetimin içinden çıkardığım hançeri boynuna dayadım ve duvara yasladım.

"Bir kez daha zihnimin içine girecek olursan,seni yakarım Gündüz."dedim.

Ben bunu yaparken arkamdaki bir güç elimdeki hançeri tozlaştırdı.Kafamı çevirdiğimde Kılıçarslan'ın buraya odaklandığını fark ettim.

Kılıçarslan,"Benim gemimde benim adamıma özellikle de sağ koluma elini süremezsin."dedi.

Bu sefer öfkemle ondan tarafa döndüm,"Bir kez daha zihnimin içine girecek olursa ona öyle bir şey yaparım ki ardında izini bile bulamazsın."dedim.

Kılıçarslan küçümser bakışlarını üzerimde gezdirirken gözlerimi,tüm asiliğiyle karşımda koyulaşmış maviliklerinden ayırmadım.

Derince nefes aldım.

Komutan Barbaros,"Tomris sandalyeye otur, amacımız gerçekten sana zarar vermek değil."dedi.

"Bir insanın zihnine girmek ona verilen en büyük zarardır."dedim ve sandalyeye yavaşça oturdum.

Komutan Barbaros derince nefes aldı ve söze girdi.

"Zihnine girmemize izin vermen gerekiyor."dedi.

Sakince,"Buna asla izin vermem."dedim.

Gülümsedi.

"Karanlık sırlarını öğrenmek için yapmıyoruz seni geliştirmek için yapıyoruz.Büyünün sende bıraktığı çağrışımlara bakıcaz."

"Size güvenmemi beklemeniz aptallık olur,bunu siz de biliyorsunuz."dedim.

Söylediğime cevap vermedi ve derince nefes aldı.

"Biz de sana tam olarak güvenemeyiz Tomris.Eşit durumdayız."dedi.

"Eşit falan değiliz ben ne olduğunu bilmediğim bir yerde sandalyeye oturtuldum ama siz karşımda ne olduğunu bildiğiniz bir yerdesiniz."

Gündüz,"Bu polemik sabaha kadar sürecek mi?Bu kız sürekli cevap verecek bir şeyler buluyor."dedi.

Sinirle ona baktığımda yanıma yaklaştı.Kılıçarslan sessizce olanları izliyordu.

Gündüz,"Bak Tomris.Ya şu anda zihnine girmemize izin verir ve ilk gün için bu küstah tavırlarını yok saymamızı sağlarsın.Ya da istediğimizi zorla alır,burada geçireceğin süreyi sana zehir ederiz."dedi.

Komutan Barbaros sinirle soludu ve Kılıçarslan'a kafasını çevirdi,"Gündüz'ün içine girip kızı korkutmaya çalışman oldukça aptalca Kılıçarslan."dedi.

Ne olduğunu anlamadan Kılıçarslan,göz devirdi ve Gündüz'e bakan gözlerini çevirdi.

İçine giriyordu.Ruhunu Gündüz'ün içine sokup kendi gibi hareket ettirebiliyordu.Seviyesi oldukça ilerideydi.

Bu normal insan yönetmek değildi.İçine girmek tamamiyle başka bir boyuttu.

Şaşkınlıkla açılan gözlerimle masadakilere bakıyordum.

Gündüz,sanki başı dönmüş gibi yanımdan ayrıldı ve bıkkın bir nefes verdi.

Kafasını Kılıçarslan'a çevirdi,"Sana kaç kez daha içime girmemeni söyleyeceğim Kılıç?"dedi bıkkın sesiyle.

Kılıçarslan histerik gülümsemesini yüzünden asla eksik etmiyordu.Sessiz kaldı.

Gündüz sert bir karakter değildi.Bu çok rahat anlaşılabiliyordu.Gemide ilk uyandığımda anlamıştım bunu.

Az önce yanıma yaklaşıp tehtid savurması da onun gibi birinin yapabileceği bir hareket değildi.

Tamamen hislerimden yola çıkarak yaptığım bu kanının doğruluğunu ise Kılıçarslan,içine girerek kanıtlamıştı.

"Hepiniz odadan çıkın."

Kılıçarslan'ın söylediği şeyle Gündüz ve Komutan Barbaros ona baktı sorgulayarak.

Komutan Barbaros ne kadar eğitmenleri de olsa onu dinledi.Gündüz'ün ise gemideki rolünü hala tam olarak çözememiştim.

İkisi de odadan çıktığında Kılıçarslan karşıma oturdu.

"İzin vermiyorsan bende seni ve beni zorlarım Tomris."dedi.

Bu,benim iznim olmadan zihnime girmeye çalışacak demekti.

İki,birinci kademe birbirinin zihnine bu şekilde girmeye çalışırsa yoğun güç dalgasından bilinçlerini kaybedebilirdi.

Çok tehlikeliydi.Hem de çok tehlikeli.

Fakat geri adım atacak değildim.Ellerimi, masaya koyup başımı eğerek gözlerinin içine baktım.

"Elinden geleni ardına koyma."dediğimde gülümsedi.

Tekrar arkama yaslandığımda gözlerimi gözlerinden ayrımadım.Maviliklerinin içinde siyah noktalar belirdiğinde zihnimi esir aldı.

O,çok güçlüydü.

Güç seviyelerimizin neredeyse eşit olduğunu düşünecekken bu hareketi onun benden çok daha iyi olduğunu gösteriyordu.

Ama bilmediği bir şey vardı.

Ben,yıldızların haberini verdiği kızdım.Kehanetteki birinci kademe.

Yoğun güç dalgasına bende aynı şekilde karşılık verdiğimde geminin sarsıldığını hissettim.

"Daha ne kadar süre dayanabilirsin Tomris?"dediğinde gülümsedim.

"Sevgili gemin parçalanana kadar."

Sarsıntılar arttığında kapı yumruklandı ve Gündüz'ün sesi geldi.

Ne dediğini tam olarak algılayamıyordum çünkü her şey bizim dışımızda hareket ediyordu.

Yalnızca o ve ben vardık.

Biz ve güçlerimiz.

Tanışalı saatlerin geçtiği bir adamla bu denli ciddi bir güç yarışına girmek akıllıca değildi.

Ama onun için de değildi.

Kapı yumruklanmaya devam ederken anın bölünmesini istemedim.

Birimiz,birimizden önce bilincini kaybedicekti ve bunu içimde bir düelloya çevirmiştim.

Önce o bilincini kaybedecekti.Hemen ardından bir kaç saniye de olsa bende.

Güç ağırlaşırken göz kapaklarım zorla açılıyordu ve o hala dimdik bakıyordu.

"Uykun geliyor yıldızların haberini verdiği kız."dedi.

Bir yandan zihnimden geçen anlık düşüncelere ulaşabiliyordu.Buna ben izin vermiştim ve o hala izin vermemişti.

"Unuttuğun bir şeyler var Asi Kaptan."dedim.

Hala gülümserken cümlelerim zor çıkıyordu dudaklarımdan.Önce giden ben olmayacaktım.

Zar zor konuşurken son hamlemi henüz yapmamıştım.Ben zihnimden geçenlerin bir kısmına erişmesine izin vermiştim.Ama o hala koruyordu.

Ve benim hakkımda öğrendiği her bilgi kafasını daha çok karıştırıyordu.En ufak dikkat dağınıklığında işi biterdi.

Tekrar söze girdim.

"Zihnimin içinden geçen her bir cümle senin dikkatini dağıtıcak.Ve sen,gördüğün her cümleyi benim zayıflığım zannederken senin dikkat dağınıklığına dönüşecek."

Bunu duyduktan sonra gözleri ağırlaştı ve üzerimdeki dalga durgunlaştı.Bilincimi kaybetmemek için direndim.

Gemi muhtemelen daha kuvvetli sarsılıyordu ama biz bunu hissedemeyecek kadar yoğunduk.

En sonunda yenilgiyi kabullendi ve zorla konuştu.

"Sen kazandın yıldızların haberini verdiği kız.Ama şunu unutma,yıldızları görebilen tek kişi sen değilsin."

O bilincini kaybederken dikkatim çoktan dağılmıştı ve kapı açıldı.

Yaklaşık iki saniye sonra bende bilincimi kaybettim.

*************

Gözlerimi araladığımda yine aynı odada uyanmıştım.

Fakat bu sefer başımda mürettebattan dört kişi vardı.Hepsi sinirli bakıyordu.

Yavaşça doğrulurken üzerimden yıllar geçmiş gibiydi.Hayatımda kullandığım en büyük gücü kullanmış olmalıydım.

Bu insanın doğasına karşıydı.Birinci kademeler birbirleriyle savaşmamalıydı.

Adamlardan biri,"Kaptanı öldürmeye mi çalıştın?"diye sordu.Dehşete düşmüş bir ifadesi vardı.

Konuşmaya çalıştığımda boğazımın yandığını hissettim.Odanın arka tarafından yavaş adımlarla Gündüz yanıma geldi.

Bir bardak suyu bana uzattığında içmek zorundaydım.Kuruyan boğazıma rağmen konuşmaya başladım.

"Kaptanını öldürmek isteseydim şu an bu durumda olmazdım."

Adamlar hem sinirli hem şaşkındı.

Gemideki korsanların kıyafetleri koyu mavi renkteki aksesuarlarla bezenmişti.

Hepsi Kılıçarslan'ın gözlerinin rengindeydi.

Bazılarının bandanaları vardı ve koyu maviydi.Saçlarındaki örüklerden sarkan boncuklar da yeşil,mavi tonlarındaydı.

Gündüz,"Gencay,git Kaptana bak.Uyandıysa bana haber et."dedi.

Adam çıktığında yatakta biraz daha doğruldum.

"Kapıyı nasıl açtınız?"diye sordum.

Soruma mürettebattan biri cevap verdi.

"Siz büyüyü yapmayı bıraktığınızda içerideki basınç ortadan kayboldu ve kapı çatladı.Gemide yüzde yetmiş oranında bir hasar var.Bu da geminin büyüye dayanıklılığıyla bu seviyede.Aksi takdirde bu şiddette bir güç her şeyi toz edebilirdi."

Gülümsedim."Kaptanınız hala uyanmadı mı?"diye sordum.

Gündüz derince nefes aldı ve,"Daha ilk günden bu tarz bir güç yarışına girmeniz ne kadar tehlikeli haberiniz var mı sizin?İki birinci kademe ne demek biliyor musunuz peki?Elbette biliyorsunuz.Ve biz,Kılıçarslan'ı bu denli zor tutarken bir de güçlerine hakim olamayacak bir kıza ihtiyacımız yoktu."dedi.

Göz devirdim.

"Güçlerimi kullanmayı bilmiyor değilim.Kaptanın benimle inatlaşmayı seçti."

Bu sefer sinirle soludu."Kaptan da zaten çok akıllı bir kişilik değil."dedi.

Mürettebattakiler hala odadayken onlara kafamı çevirdim."Neyi izliyorsunuz beyler çıkınsanıza."dedim.

Hala sinirlilerdi.Kaptanlarına kasten zarar verdiğimi düşünüyorlardı.Fakat bir süre sonra sessizce odadan çıktılar.

Kafamı Gündüz'e çevirdiğimde elinde bir şırınga vardı.Küçük bir kapsülden ilacı çekip yanıma yaklaştığında kolumu kendime çektim.

"Elindeki ne?"

Göz devirdi."Sana zarar vericek olsaydık baygınken denize atardık Tomris.İzin ver de yapıyım buna ihtiyacınız var."dedi.

İhtiyacımız?

"Başka kimin ihtiyacı var?"diye sorduğumda kenara çekildi ve yatağımın biraz yanındaki masada uzanan,hırıltılı nefesler alan Güçtek'i gördüm.

Ayaklandığımda Gündüz beni tuttu.

"Umarım aranızda güçlü bir bağ olduğunun farkındasındır Tomris.Bu tarz bir hayvanla bağ kurmak kimine göre güç demektir ama inan bana eksi yönleri çok daha fazla.O yaralıyken senin de gücün azalıyor,sen güçsüzken o da güç kaybediyor."

Umursamadan ayaklandım.

"Ama ben güç kazandıkça o da kazanıyor.O güç kazandıkça ben kazanıyorum.Eğer bunları önemseseydim onu adada bırakırdım ve bağımızı koparırdım."dedim.

Kafasını iki yana sallayarak güldü.

"Gerçekten Kılıç'a benziyorsun."dedi.

"Saçmalama.Ben o lacivert gözlü salağa benzemiyorum."dedim.

Güçtek'in yanına zorlukla yürüdüğümde yarası neredeyse kapanmış görünüyordu.

"Güçtek."dediğimde gözlerini araladı ve yüzünü bana çevirdi.

Sanki anlamış gibi hevesle ayaklanmaya çalıştı.Ama canı yanınca bir kaç acılı mırıltı çıkardı.

Masanın üzerinde başını kollarının arasına alıp acıyla bana baktı.Kafasını okşadım.

"Ne yaptılar sana kızım?"diye sorduğumda konuşurmuş gibi bir kaç mırıltı çıkardı."Çok acıdı mı?"

Yine aynı mırıltıları çıkardı.Bana nazlanıyordu.Gülmeden edemedim."Neyseki hala beraberiz."dedim.

Gündüz yanıma geldiğinde bu sefer kolumu ona uzatıp iğneyi yapmasına izin verdim.

Haklıydı.Bu denli yüksek bir güç dalgasından sonra yardım almazsam zaten ben kafayı yitirirdim.

"Şimdi biraz dinlen.Akşam yemeklerini hep beraber güvertede yeriz.Fakat akşam yemeği saatini kaçırdın.Ve geminin tarihinde bir ilk olarak Kaptan da kaçırdı.Birazdan yemeğini getirirm.Kapını güzel kitle.Mürettebattan birileri yanına gelemesin.Kaptanlarına zarar verdiğini düşünüyorlar."

"Gelirlerse onları öldürürüm."dedim.

Olumsuz anlamda başını salladı."Bir kaç saat daha güçlerini kullanamayacaksın Tomris.Uzun zamanda kullanman gereken gücü bir anda kullandın."dedi.

Gerçekten denediğimde kapıyı bile büyüyle açıp kapatamadığımı fark ettim.

Gündüz sessizce odadan çıktı.Ve kendimle baş başa kaldım.

İnanılmaz aç hissediyordum.Aynı zamanda yorgun.Güçtek,kendini zorlayarak masadan atladı ve yanıma geldi.

Yatağa geçtiğimde büyük bedenini sanki olabilirmiş gibi küçülterek yanıma bıraktı.Ben arkama yaslandım ve o da bana yaslandı.

Tüylerini okşadım.

"Artık bağlarımız eskisinden çok daha kuvvetli Güçtek.Artık yalnızca ikimiz varız."dedim.Yine mırıltılar çıkardığında güldüm.

O yanımdayken güvende hissettim.

Mırıldanmaya başladım.Tıpkı Okyanus annenin küçükken yaptığı gibi.

"Yolun bir gün okyanusa düşerse,"mırıldanmaya devam ederken Okyanus anneyi hatırladım ve gözlerimden bir damla yaş aktı,"Gözlerindeki coşkunun ona karışmasına izin ver kızım,çünkü ne kadar güvenmesen de okyanus seni bağrına basıcak.Okyanus sana yıldızları yansıtıcak.Ve seni cesur bir kız yapıcak."

Ninni veya şarkı mı bilmiyordum ama çocukluğumun sesiydi.Gülümsedim.

Gözlerimden akan yaşları sildiğimde Güçtek'in nefesi hırıltılı ve düzenliydi.

"Hala bununla uyuyabiliyorsun Güçtek."dedim.

Ben küçükken camın altından bir kurt uğuldaması gelirdi.Ve o kurdun her gece benimle bu ninniyi dinlediğini biliyordum.

Ve o tıpkı benim gibi kimsesiz olan Güçtek'ti.

Uyuduğuna emin olduktan sonra hava almak istediğimi fark ettim.

Oldum olası okyanustan nefret ederdim ama kim gökyüzüne hayır diyebilir ki?

Üzerime polar bir örtü aldım ve güverteye çıktım.Hava soğuktu ve hafif hafif esiyordu.

Geminin burnuna ilerledim ve kollarımı yasladım.Yıldızlar yine bana kendini gösterirken onlara gülümsedim.

Yanıma gelen adım sesleri işittiğimde arkama dönmedim.Biri benimle aynı şekilde geminin kenarına yaslandı.

"O ninniyi nereden öğrendin?"diye soran ses Komutan Barbaros'a aitti.

Kafamı çevirdiğimde hem şaşkın hem de gülümseyen bakışlarıyla karşılaştım.Derince nefes alıp gülümsedim.

"Ben küçükken adadakilerin aksine beni büyüten kadın okyanustan nefret etmezdi.Çocukluğum onun yanında geçerken tıpkı adadakiler gibi okyanusu sevmediğimi fark etmiştim.Ama o, sanki bana her gece söylediği bu ninniyle içime işlemişti."

Gülümsediğinde gözleri uzaklara daldı.

"Bu seni büyüten kadının güzel bir çorba tarifi de var mıydı?"

Sorduğu soruyla şaşırdım.Okyanus annenin tüm imkansızlıklar içinde yaptığı o çorba geldi aklıma.Bu adam nereden biliyordu?

Başımı olumlu anlamda salladım.

"Onu nerden tanıyorsun?"diye sordum.

"Ben yola çıktığım kimseyi unutmam Tomris,tıpkı seni unutmayacağım gibi."

Okyanus esintisini içime çektim.

"Biz bir yola mı çıktık?"

"Hem de upuzun bir yola Tomris.Zaman yanımızda dahi uzun olarak nitelendirilebilecek bir yola."

****************

Beğendiniz mii??

Kayıp zamanlar gemisine hepiniz hoşgeldinizz.

Uzun soluklu bir kurgu bölümler kendi içinde bile uzun.

Umarım yeterli gelir ve keyifle okursunuz.

Zaman arasıyla alakası yok sadece yazarınız zamana takıntılı KSNSMSMS

Büyü sistemi hakkında sorularınızı alabilirim.

Bölümde en çok hangi sahneyi beğendiniz?

İlk görüşte nefret ettiğiniz karakter?

İlk görüşte sevdiğiniz karakter?

Sizi seviyorum desteğiniz için sağolun çoook öpüyorum.

Ve kurgunun sözüüü.

"Zamanı sakın kaybetmeyin."









Loading...
0%