Yeni Üyelik
12.
Bölüm

10.Ferda

@ebi_books

Müzik:
Lord Huron-The Nıght We Met
Neoni-Wonderland



Bu sefer neredeyim bilmiyorum.Tıpkı bir süredir olduğu gibi.

Ama eminim bu hepsinden farklı bir tanıdıklık.

Güneşli sevimli bir kasabadayım.

En fazla iki katlı evlere sahip sevimli bir kasaba.Ve sanki bu kasabada hatırlanan bir unutulmuş var.

Kendimi bisikletin üzerinde buldum.Ve yine bilmeden sürmeye başladım.

Kasabanın ilerisine doğru gittim.Güneş batıyordu ve bu sefer nefes aldığımda ciğerlerimden içeriye giren hava sıcak bir günün havasıydı.

Güvenli hissettiriyordu bu yer.

Kasabanın ilerisinde tek katlı ahşaptan küçük bir kulubenin önüne geldim.

Bisiklet bir şekilde durdu.Sanki ben onu kontrol etmiyormuşum gibi.

İçeriye yavaş adımlarla girerken kasabanın geri kalanında olduğu gibi güneşli bir havanın hakim olduğunu fark ettim.

İçeride oturan on üç genç kız vardı.

Sanki anılarının içerisindeydim.

Önlerindeki şişeyi çeviriyor kahkahalarla gülüyorlardı.

İçlerinden beyaz tenli hafif kısa boylu olanı,"Hatırlıyor musunuz biz yedinci sınıftayken İlayda hocalara karşı gelip elinde çakıyla dolaşırdı."dediğinde hepsi kahkahalarla güldü.

Ardından içlerinden biri,"O çakıyı yalnızca İlayda taşımıyordu sanki Ayşe."dedi.

İsminin Ayşe olduğunu öğrendiğim kız,"Çok pardon Ebrar.Bir yerde bir bokluk dönücek ve sen oradan uzak durucaksın.Pis fırlama."dedi.

Siyah saçlı hafif kemerli burunlu olan kız,"Siz kezbanlar hala ayınsınız.Ama ben taş gibi bir hatun oldum bebitolarım."dedi.

On üç kız.

İçlerinden bir tanesi ise oldukça tanıdıktı.

Bu kız bana zaman arasına ilk geldiğimde kitabı ve notu veren kızdı.

Ferda.

O an burada var oluş sebebimi anladım.

Kızların hepsi bir bir kayboldu ve arkamda bıraktığım kapı açıldı.

Güneş bana bisikleti gösteriyordu ve bende tekrar bisiklete bindim.Yine sanki benden bağımsız hareket eden bisiklet beni bir okulun bahçesine getirdi.

Okuldan içeriye girdiğimde lise katına çıktım.Hareketlerim benden bağımsızdı.Bir şeyler bana gitmem gereken olmam gereken yerleri gösteriyordu.

12/B yazan sınıftan içeriye girdim.

Az önce gördüklerimin hepsi buradaydı.

Duvar kenarının ikinci sırasında oturan kıvırcık saçlı beyaz tenli hafifi uzun boylu kız yüksek sesle,"Susun artık,sus diyorum susmuyorsunuz!"diye bağırıyordu.

Diğerleri gülüp şaka yapmaya devam ederken o da yumuşadı.

Sanki beraber geçirdikleri yıllar gözlerimin önünden geçiyordu.

Ferda içlerindeydi.Sınıfın içerisindeki tüm anları geçiyordu.Hocalar girip çıkıyordu bazen ağlıyorlardı bazen gülüyorlardı.

Bağları çok kuvvetliydi.

Ve her şeyin sonunda olan oldu.Unutulan unutuldu.

Güneşli hava karardı.İçeriye artık soğuk rüzgarlar esiyordu.

Ferda cam kenarının en arka sırasında oturuyordu.

Sessizdi ama anıların içindeydi.Ve ben bir düşüncemde daha yanıldım.

Sessiz insanlar da hatırlanırdı.Hemde hatırlandıkları yön sessizlikleri olmazdı.

Işık bana yine kapıyı gösterdi.Tekrar bisiklete geldiğimde bu güneşli günde bisiklet sürmenin bana iyi geldiğini fark ettim.

Bisiklet beni bu sefer kasabanın bitişik sevimli evlerinden birine getirdi.Hava kararıyordu etrafta yeni açılan sokak lambaları vardı.

On üç kız.

Hepsi ellerinde tabaklarla masayı kuruyordu.Bir yandan birbirlerine sesleniyorlardı.

İçlerinden birinin evlerinde olduklarına emindim.

Zaman ilerledi hava tamamen karardı,bahçedeki koltuk takımında oturdular.

Güldüler,bağırdılar şarkı söylediler,ağladılar ve kahveler içtiler.

Her şeyin sonunda hepsi birer birer eve döndü.

Ferda,sırt çantasını almış evden çıkarken onun hemen arkasından konuştukları zaman isminin Buket olduğunu öğrendiğim kız geldi.

Beraber evlerine yürürlerken Ferda bir an için durakladı.

Buket,"İyi misin Ferda?"diye sorduğunda Ferda gülümsemeye çalıştı.

"İyiyim ben."

Bir süre daha yürüdüler ve evlerine vardılar.Evleri bitişikti.

"Yarın okulda görüşürüz Buket."

Buket güldü,"Bana Buket demekten ne zaman vazgeçiceksiniz benim adım Betül."dediğinde bende gülümsedim.

Evlerine girdiklerinde sonraki gün aydı ve o günün geldiğini anladım.

Tüm bu renkli günlerin ve berrak gecelerin ardında ruhun sıkıştığı o dakikalar.

Sonraki gün asla tam olarak gelmedi.Her zaman eksik geldi.

Çünkü Ferda, o gün okula gidemedi ve diğerleri bunu fark etmedi.

Betül hariç.

Hepsinin zihninin köşesinde yaşadı ama en çok Betül hatırladı.

Artık on iki kişilerdi.

Sonraki gün oldu ve Ferda'nın evinden kimse çıkmadı.Tam bu esnada kolunda çantasıyla Betül dışarıya çıktı.

Sanki hatırlamaya çalışıyormuş eksik kalmış gibi yanındaki eve baktı.Uzun süre kapıya baktı.Daha sonra oradan bir daha kimsenin çıkamayacağını anladı ve derince nefes aldı.

Bu esnada gözlerimiz kesişti.

Buruk bir gülümseme sunduğumda o da anladı ve aynı gülümseme belirdi yüzünde.

Uzun boylu güzel bir kızdı Betül.Kumral,ince saçlarını hep açık bırakıyordu.

Derince nefes alıp söze girdi.

"Varlığında önemsemediklerimi yokluğunda anlamak çok garip."dediğinde onayladım.

Hatırlatma zamanı gelmişti.

"Sanki içimizden bir gülüş eksik ama eksik değil."dediğinde beraber yürümeye başlamıştık.

Olumlu anlamda başımı salladım.Ve devam etmesine izin verdim.

"Eskiden bu kadar umursayan bir insan değildim fakat bu aralar hayat hakkında çok daha fazla düşünüyorum.Ve düşündüğüm kişinin aslında var olmaması bana zarar veriyor."

Durgun gözlerle ileriye baktı.

"Sence hatırladığım kişi gerçekten de yok mu?"

Başımı olumsmuz anlamda salladım.

"Hatıramızın köşesinde varlığıyla yokluğunu ayırt edemediklerimiz ama orada var olanlar her zaman vardır Buket."

Gülümsedi.

"O halde artık biliyorum.Bir eksik var."

"Hatıranın köşesinde hissettiğin isim hayatta.Yalnızca unutturuldu ve ismi,"Betül sözümü bitirmemi beklemedi,"Ferda."dediğinde ismini hatırlayan nadir kişilerden olduğunu fark ettim.

Çünkü dostluk diğer bağlardan çok daha farklı.

Özellikle kendi benliğini yeni tanıdığın yıllarda bağlanırsın onlara ve birbirinizi tamamlarsınız.

Gülümsedim.Betül bir anda bana döndü,"Şunu unutma Umay.Biz çocukluk arkadaşıyız ve çocuklar kavuşmak için fazla bekleyemez.Bu nedenle arkadaşımızı her şeyin sonuna kadar beklemeyeceğiz.Bu da senin bilmen gereken."dedi.

Beklememek.

Her şeyin sonu.Her şeyin sonu neydi ki beklemiyorlardı?

Durakladım ama Betül yürümeye devam etti.Ardından seslendim,"Buket!"gülümseyerek arkasını döndü.

"Umarım tekrar buluştuğumuzda da bana Buket demeye devam etmezsin.Çünkü benim adım Betül!"

Tekrar buluşmak.Bulunduğum yer.Bilmem gerekenler.

Hepsi tek bir kapıya çıkıyordu.

Zaman arasına.

Ve çevreme baktım.Burası gerçek değildi.En azından benim bilinç altım için değildi.

Farkına vardım.

Farkındalık rüyayı bitirir.

****************

Yatağımda bir anda sıçradım.

Rüyalar gün geçtikçe bedenime ağır geliyordu.Yemekhaneden aldığım suyu kafama diktim.

Uykulu gözlerimi odada gezdirdim.Cama kafamı çevirdiğimde her yer hala karanlıktı.

Yatakta oturur pozisyona geçip kollarımı bacaklarıma sardım.

Ayılmayı bekledim.Ardından not defterimi elime alıp karışık duygularla rüyayı not almaya başladım.

Yeni bir not tutmaya başlamıştım.

Hatırlattıklarm.

Bir numarada Firuze vardı.Onun hemen ardından yarı sıkışık da olsa Filiz geliyordu.Ve hemen sonra Yasemin.En sonda yazan Kiraz yazısının altına bu sefer Ferda ismini yazdım.

Tüm notlar bittiğinde defteri yanımdan ayırmadan tekrar yerime yerleştim.Yorganı kafama kadar çektim.

Uyuyabilir miydim bilmiyordum ama denemekten zarar gelmezdi.

Aklımı çelen sadece burası da değildi.

Eren.

Şu sıralar hayatımın başlığı haline gelmişti ve dün akşam yaşadıklarımız gözlerimin önünden geçti.

Gözlerimin içine bakarak imkansızlıklardan bahsederken umut doluydu.

Ve kolları belime dolandığında aramızdakinin zaman arasını aşabileceğinin farkına vardım.

Zaten farkındaydım ama hiç bu kadar yakın olmamıştı.

Derince nefes aldım.Bu seferki diğerlerine kıyasla oldukça içliydi.

Sonraki görevin ne olduğunu bilmiyorduk.

Ama bu kadar bilinmezliğin içerisinde dahi bir şekilde ilk görevleri tamamlamıştık.

Ve aklımı yeterince zorladığımı düşünüyordum.

Bir süre olsun okuldan uzaklaşmak uzun bir tatil yapmak istiyordum.

Hatta geri döndüğümde bir süre okula dahi gitmeyecektim.

Tekrar uyumaya çalıştım.Aradan bir süre geçti ama ben daha dalamadan kapının tıklatıldığını duydum,"Kızlar,uyanın!"

Her sabah bu sesi duymak artık sinirlerimi hoplatıyordu.

Zaman geçtikçe zaman arası çok daha katlanılmaz bir hal alıyordu.

Yatakta doğruldum ve kapıya ilerledim.Tuvalete girip işlerimi hallettim.

İrem'i göresim yoktu.Aslında hiç birini göresim yoktu.Ama İrem hakkında düşüncelerim de değişmişti.Bunun sebebi Eren değil Demir'di.

Eren'den sonra bana o tanıdık hissi veren ve güvende hissettiren isim Demir'di.Ve ben ona düşündüğümden daha çok değer veriyordum.

Gece yatarken de bunu düşünmüştüm.Ve eğer İrem,Demir'i kırarsa buna bende kırılırdım.

Nasıl oluyor hala anlamıyordum ama bağlanmamaya çalıştıkça zaman arası beni kendine bağlıyordu.

Odaya geçip üzerimi giyindim.Bu gün okul eteği giyinmek istemiyordum.Hatta bu gün çok üşüyordum.Gerçekten hiç bir şeyi çekemeyecek bir günün içerisindeydim.

Üstüne üstlük karnım ağrıyordu.

Ama sonuç olarak zaman arasındaydık.

Dolabımı açtığımda etek hariç tek adam akıllı pantolonumun siyah bir eşofman olduğunu gördüm.Yine istemsizce göz devirdim.

Göz devirince aklıma aptal Eren geldiği için bir kez daha göz devirdim.

Üzerim siyah eşofmanı çekip boğazlı kahverengi bir kazak geçirdim.Forma konusunda uyarı alırsam yıkamaya attım diyecektim.

Saçlarımı hızla topuz yapıp kabinden çıktım.

Çantamı koluma takıp Filiz ile beraber kahvaltıya indik.Bu gün diğerlerine kıyasla erken inmiş olmalıydım.

Uykulu gözlerimi ovuştururken Filiz ile oturduğumuz dört kişilik masaya Kenan da oturdu.

Filiz'i asla yanlız yakalayamıyordu.Burçin ve Selin Filiz'i bir türlü rahat bırakmıyordu.Ya da Filiz çekingenliğinden ayrılmıyordu.

Kenan yanımıza oturur oturmaz Filiz yüzüne dökülen perçemleri arasından gülümsedi.

"Günaydın."dediğinde bu çekingenliği karşısında gülmemek için zor duruyordum.

Kenan hemen yanına oturmuştu.Kenan da gülümseyerek,"Günaydın."dedi.
Ardından yüzünü bana çevirdi,"Naber Umay?"

Gülümsedim."İyidir senden?"

"Bende iyi işte."

Gülümsemesi büyüdü.Ne soracağını az çok tahmin edebiliyordum.Ve o soru geldi

"Eren ile nasıl gidiyor?"

Bunu der demez Filiz uzun zaman sonra sesli bir kahkaha attı.Eren ismini duyunca hoplayan sinirlerimi yatıştırdım.Çünkü hiç kimse zaman arası sebebiyle arafta kaldığımı bilmiyordu.

"İyi işte."dediğimde Kenan gülümsedi."Geliyor seninki."dediğinde kafamı arkaya çevirdim ve elinde tabağı,emin adımlarıyla Eren'i gördüm.

Yanıma oturdu ve soğuk sesiyle,"Günaydın."dedi.

Üçümüz de günaydın dediğimizde,"Demir ve İrem nerede?"diye sordum.Eren,gergin görünüyordu.

"İrem'in uykusu varmış.Sabah da geldi bir ton ağladı.Neye ağladığını da söylemiyor."dediğinde şaşırmadım.

Kenan,"Benim kalkmam gerekiyor.Size afiyet olsun."dediğinde Filiz hemen ardından,"Bende kalkayım en iyisi."dedi çekingen ses tonuyla.

Gülmeden edemedim,"Aynen sen kalk bekletme yiğidini."

Utanarak baktı hemen ardından,"İntikam alıyorsun demek."diyerek güldü.

İkisi de gittiğinde masada sessizlik hakimdi.

Eren soğuk sesiyle,"Ne gördün rüyanda?"diye sordu.

"İlk derse girmeyip sığınağa inelim.Orada her şeyi anlatıcam."

Söylediğim şeyle başını olumlu anlamda salladı.

Yemeğimiz bittiğinde beraber sığınağa ilerledik.Hava,diğer günlere göre soğuktu.

Yüzüme esen rüzgar yüksek ihtimalle yanaklarımı çatlatıcaktı.

Sığınağa yaklaştığımızda içimi deli gibi kemiren o soruyu sordum.

"Eren bak ben,tamam dün gece sana öyle baktım ama,"dediğimde Eren bitirmemi beklemedi ve önüne bakarak konuşmaya başladı.

"Emin değilsin Umay."

Sessiz kaldım ve devam etmesine izin verdim.

"Ve bunu anlamamak o kadar zor değil.Duygularını yüzüne yansıtan bir insansın.Yaptığın her hareket oldukça kendinden eminken emin olmadığın anlarda gözlerini kaçırıyorsun.Bana karşılık verirken içinde bir tereddüt var."

Derince nefes aldım.

"Peki bu seni kırıyor mu?"

Gülümsedi.

"Arkamda hasta annemi ve yaşanmamış gençliğimi bıraktım zaman arasında hissettiğim küçük hoşlantılar beni kırmaz."

Beni kırdı.

Küçük hoşlantılar kelimesi beni nedenini bilmediğim bir şekilde kırdı.

Ama haklıydı.Gerçekten birbirimizden başka seçeneğimiz olmadığı için beraberdik.

Eren,durakladı ve tekrar konuşmaya başladı.

"Ama kararsızlığın yüzünden kendini suçlamayı bırakmalısın.Sonuç olarak her zaman bir zaman arasına sıkışmıyoruz ve duygularını kontrol edememen oldukça normal.Her şeyin sonunda farklı zaman dilimlerine aidiz."

Olumlu anlamda başımı salladım.Sesi her zamankinden daha soğuk ve duvarlıydı.Hem kendine hem bana hem çevresindeki herkese sinirli gibiydi.

"Haklısın Eren.Biz aynı zamanın insanları bile değilken birbirimizi sevmemiz akılcı olmaz.Göreve odaklanalım."

Olumlu anlamda başını sallarken sığınağın önüne geldik.Merdiven açıldığında yavaşça aşağıya indik.

İçeriye girdiğimizde Demir koltukta oturuyordu ve İrem de ona sokulmuştu.Bir şeyler konuşuyorlardı.İrem arada gülüyordu ama Demir dalgındı.

Yanlarına gittiğimizde Demir hızla,"Rüyanda ne gördün?"diye sordu.

Koltuğun önüne bir sandalye çekip oturdum.Eren de aynısını yaptı.

Hızla konuşmaya başladım.

"Bu sefer konu hepsinden farklı."

Ayaklanıp arka taraftaki tahtayı yanımıza getirdim.Gözler üstümdeyken yazmaya başladım.

"Öncesinde hatırlananları hatırlayanları hatırlayın.Yasemin'i annesi hatırlıyordu.Bu kan bağı ve saf sevgi.Firuze'yi kız kardeşi hatırlıyordu.Bu da kan bağı ve kardeşlik.Kiraz'ı sevgilisi hatırlıyordu bu da aşk.Son olarak yarı sıkışık Filiz'i de sevgilisi hatırlıyordu.Üstelik bu önemli bir yapı taşı çünkü Kenan Hoca benim zaman dilimimde öğretmenimdi.Bu gece hatırladığım kız,"duraksadım bir süre ardından devam ettim.

"Bu gece gördüğüm kız en başında bana burada sıkışmış ruhların olduğunu ve onları kurtarmak için burada olduğumu söyleyen kızdı.Ferda.Ve Ferda'yı dostları hatırlıyor."

Hepsi hala dikkatle dinlerken Demir yine not alıyordu.

Tebeşiri kenara bıraktım ve sandalyeme geçtim.

"Bir kasabada yaşıyorlar.İçlerinden biri rüyada bana onu hatırladığından bahsetti.Aynı zamanda,unu unutma Umay.Biz çocukluk arkadaşıyız ve çocuklar kavuşmak için fazla bekleyemez.Bu nedenle arkadaşımızı her şeyin sonuna kadar beklemeyeceğiz.Bu da senin bilmen gereken.'dedi.Bu da demek oluyor ki,"sözümü Demir tamamladı.

"Zaman arasından çıkmamızı beklemeyecekler.Bundan çok daha önce arkadaşlarıyla beraber oldukları bir sonsuzluğun içinde olmalıyız."

Başımı olumlu anlamda salladım.

Eren hızla,"İyi ama buradan çıkmadan arkadaşlarıyla oldukları sonsuzluğa uğrayamayız çünkü Ferda şu anda burada ve sıkışık durumda."dedi.

Demir,"Ama görev amacıyla ya da birini kurtarmak amacıyla buradan çıkılabiliyor.Süresi bilinmiyor ama kısıtlı.Daha önce yaptınız."dedi.

Eren ile birbirimize baktık.

Tünel.

"Ama tünel bir kez kullanılabilir bir daha kullılamaz."dediğimde odayı sessizlik bürüdü.

Bir kaç dakikalık bir düşünmenin ardından İrem,"Tekrar şu kızlardan yardım isteyemez miyiz?En azından bir ip ucu.Yeni şeyler öğrenmek için sürekli Umay'ı uyutmamız gerekmez."dedi.

Demir konuşmaya başladı.

"Aslında bunu sıkışıklar olmadan da yapabiliriz.Büyü,sandığımızdan çok daha ayrıntılı bir sistem ve içinde bir çok şey barındırıyor.Eminim zaman arasının içerisinde zaman aralığı değiştirmek için tek yöntem tünel değildir."

"Senin şu büyü kitabına bir bak bakalım."

Eren bunu dediğinde gülmemek için zor duruyor gibiydi.

Ne olduğunu anlamzken Demir de gülmemek için zor duruyor gibiydi."Sana telekinezik yeteneklerimi kullanırsam görürsün kitabı."

Garipseyerek bakarken,"Ne telekinezisi be?"dedim.

Eren gerçekten eğleniyor gibiydi.

"Aşağı zaman arasındayken Demir,yaratığı sadece ona odaklanarak yok edeceğine inandı ve komik olan bunu başardı."

Şaşkınlıkla Demir'e baktım.Demir bir elini burun kemerine götürdü.Ve Eren devam etti,"Ama daha sonra bunu yapanın Demir değil de arkamızdaki o arada yardıma gelenlerden birinin olduğunu fark ettik."

Güldüm."Gerçekten buna inandın mı Demir?Buradaki tek seçilmiş kişi benim, o bir kere olur."dediğimde Demir saçlarımı karıştırdı.

"Tamam seçilmiş kişi hadi yolumuzu aydınlat."

"Şu anda bir cevabım yok ama eminim aklıma iner birazdan."

"Aklına inmesine gerek yok."

Ardımızdan gelen sese döndüm.

Bu Ferda'ydı.Zayıflamıştı ve çökmüş görünüyordu.

Zaten onu her şeyin başladığı günden beri görmemiştim.

Elinde ise bir kutu vardı.Yanımıza geldiğinde kutuyu bana uzattı.

"Al bunu."

"Nedir bu?"diye sordum.

"İçini açınca ne olduğunu anlarsınız.Gitmem gerekiyor.Ben artık bu katlara bakmıyorum."sesinde o heves yoktu.Umutsuzluk vardı.

Gülümsedim ve o da buruk bir gülümseme sundu.

Gitmeden önce,"Dostlarıma selamımı ilet.Her zaman en güzel anılarım olucaklar.Tabi hatırlarsam."dedi ve gitti.

Ben arkasından bakarken diğerleri kutuya bakıyordu.

Göz devirdim."Hani iki saniye bir duygusallaşalım bir ağlayalım sonra açıp bakalım diyorum."

Demir,"İki saniyenin ne kadar süreye tekabul ettiğini bilmediğimiz bir yerde iki saniye istemek tehlikeli olabilir Umay."dedi.

Yine göz devirdim ama bu sefer yere oturup bağdaş kurdum.

Diğerleri de aynısını yaptığında kutuyu ortaya koydum.

Kapağını kaldırdığımda gördüğüm anlamsız eşyalara dikkat kesildim.Hepsi birbirinden bağımsızdı.

Çünkü hepsi birbirinden bağımsız anıları taşıyordu.

Çünkü bu bir anı kutusuydu.

Çok daha önemlisi her eşyanın üzerinde toz bulunuyordu.

Eren'in öksürmesiyle bir kaç adım gerilediğini fark ettim.

Umursamadan eşyalardan birini elime aldım.

Bu bir biletti.Buz pateni bileti.Bir diğerine baktığımda bir market fişi olduğunu fark ettim.Altında isimleri ve tarih vardı.

İlayda,Ayşe,İremsu,Ferda.

Ardından gördüğüm imzalarla gülümsedim.

Hepimizin elinde anıları taşıyan eşyalar vardı.

Ve ne kadar bizim anılarımız olmasa dahi gülümsememizi sağlıyordu.

Bir kağıt daha çıkardığımda bunun bir kopya olduğunu fark ettim.

Altında ise,"Kopyacıların en yeteneklisi İlayda'dan Ferda'ya." yazıyordu.

Gülümsemem bir damla göz yaşı olup kağıdın üzerine aktı.

Bir süre sonra bu büyülü anı bozan Demir'in konuşması oldu.

"Tamam anı kutusu toz da var iyi hoş ama biz bunlarla ne yapacağız."

Anlık duraksadım.

Ortaya defterimi çıkardım.Gözler tekrar benim üzerimdeydi.

"Az önce söylediğimiz gibi arkadaşlarının var olduğu sonsuzluğa kavuşmak için beklemeyecekler.Bu yüzden anı kutusu önümüzde.Çünkü anılar anları oluşturur ve anlarda şimdiki zamanın içerisindedir."

Demir burun kemerini sıktı.

"Baştan anlat şunu."

Hevesle ayaklanıp devam ettim.

"Yani demek istediğim,bu anı kutusu zaten bize canlı anıları veriyor."

Eren hemen ardımdan,"Bu da demek oluyor ki yaşadıkları anıların içerisine bu anı kutusunu kullanarak da gidebiliriz."dedi.

Başımı olumlu anlamda sallarken göz göze geldik ama istemsizce gözlermi kaçırdım.

Kararsız duygularla işim yoktu.

İrem,"Tamam o halde hadi şu anı kutusu bir geçide falan dönüşsün de gidelim hangi sonsuzluğa gidiyorsak."dedi.

Demir,"Düşündüğüm kadarıyla bu o kadar kolay değil güzelim."dediğinde duvara bakıyordu.

Hepimiz gözlerimizi oraya çevirdiğimizde yine Yasemin'in el yazısıyla bir yazı gördüm.

"Burada bulmanız gereken her şeyi bulduğunuzda anı kutusu kendini o anılara dönüştürücek.Ama önce buradaki son bulunması gerekeni bulun,yazıların içinden."

Yasemin.

Son bulunması gereken.

Sinirlerim yeniden bozulmaya başlıyordu.

"Daha neyi bulucaz acaba?"

Çıkışımdan sonra Demir de sakin görünmüyordu.

"Bunları bulabilmemiz bile bence normal zekalara sahip insanlar için oldukça olağandışı."

Demir'in söylediği şeyle güldüm.

Eren daha mantıklı yaklaşarak,"Tamam,tüm ip uçlarını ve şu ana kadar aldığımız tüm notları birleştirelim.Ardından büyük bir kağıda temize çekelim."dedi.

"Bununla uğraşacak mıyız gerçekten?"dediğimde,"Uğraşmak istemiyorsan seçilmiş kişi meziyetlerinle bize yeni bir şeyler bul."dedi.

Göz devirdim ve hemen ardından göz göze geldik.Derince nefes aldı.

"Şu göz devirme işini bırakırsan işimiz daha kolay olucak."

Tekrar göz devirip arkamı döndüm ve şu ana kadar kullandığımız defterleri çıkarmaya başladım.

Her şeyi masaya koyduğumuzda Demir,"Odamda üç defter daha var.Onları almamız lazım."dedi.

"Benimde odamda günlük ve rüya notlarım var."dediğimde Eren,"On dakika içinde alın ve gelin ama hızlı olun."dedi.

Sırf inadına,"On dakikanın ne kadar olduğunu bilmediğimiz için gelmemiz uzun veya kısa sürebilir."dedim.

Bu sefer bana ciddi misin bakışları attı ve Demir ile gülüştük.

İrem hala durgunca oturuyordu.Katlanamıyor gibiydi.Daha fazla burada durmak istemiyor gibi.

Demir ile yukarıya çıktık.Sessizce yürüdük.Erkek pansiyonuna geldiğimizde cebinden anahtar çıkardı.

"Anahatarın sende ne işi var?"diye sordum.

"Yasemin vermişti.Yani ben verdiğini daha sonra öğrendim.Senden önce onları göremiyordum ama senden sonra yardımlarını fark ettim."dedi.

Gülümsedim.

"Bazen düşünüyorum.Zaman arasına ilk sıkıştırılan ben olsaydım ve geride koca bir gençlik üstüne bir de beni unutanları bıraksaydım bu kadar çabalamazdım."dedim.

Demir gülümsedi.Bu esnada merdivenleri çıktık.Ardından söze girdi.

"Yasemin'in çabası yalnızca kendine değil.Bunu belli ediyor.O diğerleri için de savaşıyor.Üstelik buradaki hiç kimse kendi çıkarı hariç hiç bir şey için savaşmazken.Diğer kızlara da umut olmaya çalışıyor ama bilmiyor,"Demir durakladı.

"Neyi bilmiyor?"

"Sürekli dik durmak insanı yorar Umay.Ve bazı insanlar doğuştan böyledir.Yıkıldığını göstermezsen yıkıldığını da düşünmezler.Diğerlerini ayakta tutuyor ve sürekli umutlu cümleler sarf ediyor.Diğerleri için de dik durmak zorunda.Ama sürekli umutlu olmak yorar."

Başımı olumlu anlamda salladım."Haklısın,"derince nefes aldım,"Onu anlıyorsun."dediğimde gülümsedi.

"İnsanlar bazen kalabalığın içinde de kendini görebiliyor Umay.Ve kendini gördüğün insan ile hiç konuşmasan bile bir şeyler paylaşırsın.Buna ruh denir."

Kolumla hafifçe omuzuna vurdum.

"Gereksiz edebiyat yapıyorsun Demir.Zaten kafam karışık ve gereğinden fazla düşünüyorken beni iyice düşündürecek cümlelere ihtiyacım yok."

Güldü.

"Düşünmek iyidir Umay.Yaşadığını hissettirir."

Odaya geldiğimizde kilidi açtı.

İçeriye girdiğimde içerinin berbat koktuğunu fark ettim.Burnumu tuttuğumda Demir güldü.

"Siz erkekler yağmur yağdıkça falan mı yıkanıyorsunuz?"

Demir gülerek başını olumsuz anlamda salladı."Hayır sadece okulun futbol fanatikleri bu odada kalıyor ve kendileri duş alsa bile köşeye tıktıkları terli kıyafetler aynen bu şekilde kokuyor."

Yüzümü buruşturdum.

Yerden bir forma alıp havaya kaldırdım.Yayılan kokuyla formayı uzaklaştırdım.

"Asitle yıkanmaları lazım.1980'li yıllarda deodorant icat edilmemiş miydi?Sen daha iyi bilirsin."

Demir defterleri için çekmeceyi karıştırırken yüzünü buruşturarak bana döndü.

"Neden ben daha iyi bilirmişim?"

Güldüm."Dedoş alınma ama 1982 yılında doğmuşsun.Ve bin dokuz yüzlü yıllar nereden baksan milattan önce ."

"İki binli yıllar çok da eski değil Umay sende."

Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Bok eski değil.Eren ile seni kurtaracaz diye senin eve falan gittik.Seni arayacaktık.Bir baktım elimizde tuşlu telefonlar var.Çok kötüydü.Sonra arabada "Karam"çalıyordu.Ve Antalya'da sahilde zibilyon tane otel yoktu."

Demir'in yüzünde buruk bir gülümseme oluştu.

"Boş sahil kenarları.Arabanın içinde çalan şarkı ve Antalya'nın ılık rüzgarı."

Gülümseyerek ben devam ettim.

"Tek katlı güzel eviniz.babanın şakaları ve en önemlisi de annenin reçelleri."

Demir gülümsedi.

"Annemin reçellerinden mi yediniz?"

Gülümsedim."Daha doğrusu annen zorla ağzımıza tıktı."dedim.

Gülümsemesinin içerisinde gözleri buğulandı.

Az önce Yasemin'den bahsederken sarf ettiği cümleler kendi için gibiydi.

Ve şu anda yıkılışını gösteriyordu.

"Yıkılmak iyi gelir Demir."dediğimde başını olumlu anlamda salladı ve düşen bir damla göz yaşını sildi.

Ardından gülümseyerek,"Hadi gidelim."dedi.

Çıkarken kolumu omuzuna attım ve o da gülümseyerek aynısını yaptı.

Zaman arasında birbirimizden başka seçeneğimiz yoktu ama bize verilen seçenekler güzeldi.

En azından Demir için.

Çünkü tanıdığım en düzgün ve iyi insanlardan biriydi.

Nöbetçi öğrenciden anahtarı alıp benim defterlerimi de aldık.

Tekrar sığınağa geldik ve gerçekten tüm argumanları ortaya döktük.

Birbiriyle bağlantılı olan her şeyi önümüzdeki duvarda yan yana diziyorduk ve yapıştırıyorduk.

Ama sanki yaptıklarımız bizden bağımsız bir şekil oluşturuyordu.

Biz yapmıyorduk bu şekli.Zaten bunun için programlanan kağıtlar yapıyordu.

Ne kadar süre yaptık bilmiyorum ama bir ara Eren şömineyi yaktı.Bende dağılmış halde saçlarımı topladım.Saçım başım yine de dağınıkken İrem de aynı bu haldeydi.

Ve Demir,beyni yanmış bakışlar atıyordu.

Ve bitti.

Yırtık defterler,etrafa düşmüş kağıt bantlar ve dağılmış sığınak.

Hepimiz gerileyip duvara baktık.

Ve o an hepimiz gördük.Bizden bağımsız ilerleyen kağıtlar birleşti ve bir şekil oluşturdu.

Kafamı yana eğdim.Bu,yan duran bir anahtar şekliydi.

Gülümserken diğerlerine baktım.Onlar da gülümsüyordu.Hatta gülümsememiz kahkahalara dönüştü.

Anahtar şekli duvardan kabarıklar çıkararak çıktı ve küçüldü.

Yere düştüğünde oraya gidip anahtarı elime aldım.

Hala gülerken diğerleri de yanıma geldi.

Eren,"Bu da şu anda kullanmamız gereken zaman diliminin tüneli."dedi.

Olumlu anlamda başımı salladım.

Arkamızdan tanıdık bir ses yükseldi.

"Ama bulmanız gereken son şey bu değildi.Hala bir şeyler eksik."

Bu Yasemin'in sesiydi.O tarafa döndük.

Eren,"Ama sürekli bir anda arkadan çıkıp yeni mesajlar iletmeniz hiç normal değil artık."dediğinde güldüm.

Yasemin de gülümsüyordu.Yanıma geldiğinde,"Kasabaya gideceksiniz Umay.Çünkü dostları için daha fazla bekleyemezler ama kasabada,tıpkı Eren ile yaptığınız gibi bir görevi bitirmeniz gerekicek.Kasabada ne kadar süreniz var bilmiyorum.Ama görev bu sefer diğeri kadar kolay değil."dedi.

Dikkatle dinlerken devam etti,"Bu sefer aklınızı kullanmalı ve dikkatli, olmalısınız.Çünkü arkadaş grubunun içerisinden birisi dakika muhafızı ve en başından beri yanınızda olucak.Ama onu sizin bulmanızı isteyecek.Onu bulup yok ederseniz görev tamamlanır ve buraya gelirsiniz."

O bunları dedikten sonra anahtar benden bağımsız duvara ilerledi.Ve duvarda bir delik açtı.Ardından o delik büyüdü.

Tünel açıldı.

Biz ilerlerken Yasemin,"Unutmayın uyum sağlamanız çok önemli ve bunu çok kolay başarıcaksınız ama kendinizi kasabanın ,dostluğun büyüsüne kaptırmayın.Uyandığınızda hepiniz farklı evlerde olucaksınız."dedi.

Ve biz teker teker tünelin içine girdik.

*************

Dört büyü hatası sıkışık zamanın içerisindeki tünelden sıkışık zamanın içinden bir anıya gitti.

Hepsi bu küçük kasabada uyanırken uyandıkları yerler bambaşkaydı.

İlk büyü hataları.Demir ve İrem aynı evde uyandılar.

Otuzlu yaşlarda ve evli bir şekilde.

Demir evi incelemek için ayaklandığında kasabanın yaz okulunda öğretmenlik yaptığını fark etti.İrem ise kasabada doğmuş büyümüş bir kızdı.

Bir diğer çatının altında ikinci büyü hatası Eren uyandı.

O,uyandığında herkesin aksine küçülmüştü.

On beş yaşlarındaydı.Yüzündeki sert hatlar yoktu.Aynanın karşısına geçtiğinde boyunun dahi kısaldığını fark etti.

Ve Eren'in uyandığı odanın hemen üst katında Umay uyandı.

Umay diğerlerinin aksine kendi yaşındaydı.

On sekiz.

Uyanır uyanmaz odasında gezdirdi gözlerini.

Yavaşça ayaklandı ve karşısında gördüğü ayna içini sıcacık yaptı.Üzerinde çizgili pembe bir pijama takımı vardı.Saçları dağılmıştı ama tıpkı eskisi gibi güçlü görünüyordu.

Odayı incelemeye devam ederken dolabını açtı.İki binli yıllardan çok daha öncesinde olmalılardı.

1990'lar diye içinden geçirdi Umay.

Kıyafetlerden gözlerini ayırdığında masaya çevirdi gözlerini.

Üzerindeki fotoğraflara baktı.On üç kız Umay'ın da karede bulunmasıyla beraber on dört olmuştu.

Arkadaş grubunun içerisindeydi.Baktığı diğer fotoğraflarda Ferda ile yan yana fotoğraflarını gördü.

Gülümsemesi hala yüzündeyken balkona çıktı ve etrafa baktı.

Yaz aylarıydı ama sabah rüzgarı esiyordu yüzüne.Derince nefes alırken kasabayı inceledi.

Bulunduğu ev diğer müstakil evlerle bitişik bir evdi.Oldukça dar görünüyordu ama içi yeterince büyüktü.

İki katlıydı ve üst katında odasının hemen önünde minik,kare bir balkon vardı.

Sokak oldukça sevimliydi.Taş yolları vardı ve evlerin hemen karşısında yine onlar gibi evler vardı.

Odasına geri döndüğünde kapısı büyük bir hızla açıldı Umay'ın.

İçeriye annesi olduğunu tahmin ettiği kadın girdi.

"Günaydın kızım.Kuzenin de uyanmış,hadi onu kasabada gezmeye çıkar.Bu yaz bizimle beraber sıkılmasın."

Umay annesine gülümsedi.

"Tabiki anne."

Fakat bu sözlerinden sonra annesinin yanında on beş yaşlarındaki bir erkek çocuğu kafasını uzattı.

Umay'ın z bebekleri büyürken sırıtan kişiyi gördü.

Annesi içeriye gittiğinde,"Günaydın kuzen!"diyerek sırıtan Eren ile baş başa kaldı.

**********

Demir

Uyandığımdan beri kendimi hiç olmadığım kadar huzurlu hissediyordum.

Bu,sıcak havanın ve kasabanın bana hatırlattıkları sebebiyle olabilirdi.

Gülümseyerek pankekleri çevirdim.

İrem hazırlanıyordu ben ise çoktan hazırlanmıştım.

Ayak uydurmamız gerekiyorsa ayak uydururuz.

Aynı zamanda bu ayak uydurma işinin benim için bu kadar keyifli olucağını asla tahmin etmezdim.

Kimliğime baktığımda otuz iki yaşında olduğumu anladım.Aynı zamanda çalışma masamdaki kitaplardan bir Fizik öğretmeni olduğumu.

Öğretmenlik bir şekilde aklımın köşesinde her zaman var olan bir meslekti.Kendimi insanlara birşeyler katarken mutlu hissediyordum.

Belki de bu yüzdendir.

İrem için durum bu kadar zevkli değildi.

Çünkü uyandığı karakteri İrem'in karakterine oldukça uzaktı.

Gülmeden edemiyordum.

Kasabada büyümüştü ardından benimle tanışmıştı.Liseden sonra okuma gibi bir düşüncesi hiç olmamıştı.Kasabanın içerisinde minik bir pastanede çalışmak hoşuna gidiyordu.

Evinde vakit geçirmek de hoşuna gidiyordu.

Günlüğünü okuduğumda gülmemek için çok zor duruyordum.

Bunları düşünürken pankekleri tabağa koydum ve merdivenlerden sinirle soluyan bir İrem indi.

Başında havlu ve üzerinde bornoz vardı.

"Neden hazırlanmadın karıcım.Yoksa bu gün pastaneyi açmayacak mısın?"

İnadına sorduğum soruyla sinirli bakışlarını bana çevirdi.

Kendini mutfak masasının yanındaki sandalyeye bıraktı.

Hazırladığım tabağı yine özenle hazırladığım sofraya koydum.

"Üzülme karıcım bak,ben sana pankek yaptım."

Hala sinirli bakışları üzerimdeyken sesli bir kahkaha patlattım.

Yanına oturduğumda onun için bir pankek aldım ve üzerine bal sürdüm.

Bıçakla kesip ağzına uzattığımda inadını kırıp yemeyi kabul etti.

"Hayır sen öğretmen oluyorsun da ben niye köylüyüm!"diye çıkıştığında,"Köylü değilsin ki güzelim.Sadece kasabada büyümüşsün hepsi bu."

Göz devirirken yemeye devam etti.

Yerken duraksadı,"Pankek son zamanlarda yediğim en harika şey olmuş."dediğinde şaşırdım.

Galiba karakteri ruhuna işliyor diye düşünmeden edemedim.

"Ayrıca bu gün pastaneyi açmak falan istemiyorum ben.Ne olursa olsun ev ortamını çok özledim."

"Ama açmak zorundasın balım.Hepimizin dikkatle hayatın içinde bulunması gerekicek."

İrem dudak büzdü ne kadar sevimli görünse de yapacağımız bir şey yoktu.

Bir şeyler atıştırdıktan sonra çantamı aldım.

"Çıkmam lazım sende çok geç kalma."

Dedim ve kapıya yöneldim.Tam çıkacakken yavaşça yanıma yürüdü.

Dudağıma minik bir öpücük bıraktı.

"Hadi hayırlı işler canım."dediğinde zaman arasının bana hayallerimi yaşatacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi.

Ve İrem'in içine ne girdiğini bilmiyordum.

Saçlarından çıkardığı havlu hafif nemli sarı saçlarını ortaya serdiğinde arkasından öylece bakakaldım.

Daha fazla anın büyüsüne kapılmadan evden çıktım.

Kasaba küçük olduğu için bisiklet kapımın önündeydi.

Bu anları yaşarken istediğim hayatın belki de bu olduğunu anladım.

Sakin bir kasaba,evime yakın işim ve İrem.

Burada uyandığımda yatakta gördüğüm sarı saçları günümü öylesine aydınlatmıştı ki hiç bir kötü duygu beni bulmuyordu.

Bisikletle giderken kasabayı inceledim.

Geçerken gençlerin bir kaçı bana selam verdi ve bende gülerek el salladım.

Okulun önüne bisikleti park ettim.

İçeriye girmeden önce bahçedeki arkadaş grubuna baktım.

İçlerinden biriyle göz göze geldiğimde ne kadar iyi uyum sağladığını anladım.

Umay,kızların arasında gülüşüyordu.

Beni görür görmez kızlara bir şey söyleyip yanıma geldi.

"Günaydın Hocam."dediğinde sesindeki ima beni güldürdü.

"Günaydın Umay."

Fısıldayarak,"Çıkışta köşedeki pastaneye gel.İrem işletiyor orada buluşalım."dedim.

Umay olumlu anlamda başını salladı.Ve arkadaşlarının yanına gitti.

Yanıma gözlüklü bir kadın geldi ve elime kağıt tutuşturdu.

"Günaydın Hocam.Bu yeni ders programı."dediğinde gülümsedim.

İlk ders B sınıfınaydı.Zannedersem sınav senesi olduğu için yaz kursları vardı.

Aslında küçük bir kasabada bunun olması garipti.

Ama sorgulamadım.Dersin başlamasına iki dakika vardı,sınıfa geçtim.

Öğrenciler yavaş yavaş gelirken burada olma sebebimizi gördüm.

Ferda'yı.

Arkadaşlarıyla oldukça mutlu görünüyordu ama o elbette Ferda değildi.

Sıkışık ruhlar başka zaman dilimlerine giremezler.Okuldan çıkamazlar.

Herkes içeriye girdiğinde derse başlamam gerekiyordu.

Bölümü okumasam bile zihnimde var olduğunu fark ettim ve dersi anlatmaya başladım.

Nasıl olduğuna şaşırırken Umay da şaşkınca bakıyordu.

Dersin son on dakikasına kadar devam ettim.

Umay şaşkınlığı bir kenara bırakmış dinlerken de beyni yanmış gibiydi.

Gülmemek için zor duruyordum.

İçlerinden biri parmak kaldırdı,söz hakkı verdim.

"Hocam çok yorulduk hava da sıcak sonraki dersi bahçede işleyelim."

"Olur tabi sorusu olan getirsin geri kalanlarınız serbest."

Zil çaldı ve herkes teneffüse çıktı.

Çıkarken,"Umay sen kal."dedim.

Diğerleri meraklı gözlerle bakarken Umay zaten bu anı bekliyor gibiydi.

Herkes çıktığında,kapıyı kapattım.

Umay büyük bir şaşkınlıkla,"Kaç yaşındasın sen şimdi?"diye sordu.

"Otuz iki."dediğimde gözleri kocaman açıldı.

"İrem nerede?Pastanesi olduğunu nereden öğrendin?"

"Uyandığımızda aynı yataktaydık.Evliyiz, o pastane işletiyor ben Fizik öğretiyorum."

"Fiziğinin güzel olduğunu her zaman biliyordum."

Yaptığı berbat espriyle yüzümü buruşturdum.

Güldü ve gülüşü kahkahaya dönüştü.

"Hadi yine iyisin,"diyip koluma bir tane vurdu,"Düğün işini falan da kaytardın direk aynı yatakta uyandınız.Oh mis."

Sinir bozukluğuyla güldüm.Beraber kahkaha atarken bir öğrenci ve öğretmene göre fazla yakındık.

İçeriyi pat diye bana ders programını veren kadının açacağını tahmin etmemiştim.

İkimiz de donup kalmıştık ve o bize biz ona bakıyorduk.

"Hocam?"dediğinde boğazımı temizledim.

Yüzümü Umay'a çevirdim,"Anladım kızım.Ödevini ördeğin üzerine yaptığı için yapmaman oldukça komik bir hikaye ama dersini çalış tamam mı?"

Umay yüzünü buruşturdu,fısıltıyla,"Ördeğim mi?Yalan söylemek konusunda gerçekten fizik öğretmenleri kadar kötüsün."dedi.

"Neyse sağolun Hocam ben en iyisi çıkayım.Bu arada annem muhakkak yemeğe bekliyor."

Çıktığında kadının bana olan bakışları devam ediyordu.Aynı itici ifadesiyle kapıdan uzaklaştı.

*************

Umay

Sınıftan çıktığımda gerçekten kızlar dibimde bitmişti.

Özellikle Ayşe ve Ecrin,"Ne oldu ne dedi?"diye sorarken ödev ile alakalı diyip geçiştirdim.

Daha sonra beraber derslere girdik.Yeni tanışmış gibi değildik sanki.

Zaten kasabanın bu tarz bir enerjisi vardı.Her şey tanıdık ve sizi içine alıyordu.

Öğle teneffüsüne çıktığımızda kızları daha iyi tanıma fırsatı buldum.

Ayşe aralarında arkadaşlarına en düşkün olanıydı.Gördüğü her şeyle dalga geçiyor ve derslerden nefret ediyordu.Yine de oldukça duygusaldı aynı zamanda eski konuları açıp duruyordu.

Elifnur diğerlerine göre dışarıdan daha soğuktu.Ama o da oldukça komikti.Sürekli siyah giyiniyordu.

Esila anneleri gibi davranıyordu bazen gereksiz azarlıyor ama sonradan yumuşuyordu.Kıvırcık saçlı güzel bir kızdı.

Ecrin de oldukça neşeliydi.Her duyguyu zirvede yaşadığı belliydi.

Ebrar da ortamdakileri güldürüyor sürekli hayal dünyalarından bahsediyordu.

Her renk vardı içlerinde.

Ceylin ve İlayda iyi anlaşıyordu Aynı zamanda Betül ve Ceylin de çok yakındı.

Betül diğerlerine göre sessizdi.Ona çoğunlukla Buket diyorlardı.Duygularını belli etmiyordu.Ama aralarında Ferda'ya en düşkün olan oydu.Duygularını içinde ve güçlü yaşıyordu.

Kübra farklı şeylerle uğraşmayı seviyordu.O da aralarında bambaşka tarza sahip bir kızdı.

Ece ve Aslı aralarında en çalışkan olanlarıydı.İremsu ise en kısa olanlarıydı ve kesinlikle en hareketlileri.

Şu ana kadar gözlemlerim bu kadardı.Ama oldukça kalabalıklardı.ve hepsinin içinden dakika muhafızını bulmak oldukça zor olacaktı.

En basitinden dakika muhafızının hangi özelliklerle ortaya çıkacağını bile bilmiyorduk.

Ama arkadaşlarla hiç bir şeyi takmadan yaptığımız boş muhabbetleri özlemiş durumdaydım.

Ve tüm bu özlediğim duyguların sonunda gün bitti.

Çantalarımızı aldık ve okuldan çıkmak için yola koyulduk.

Kasaba zaten küçüktü ve okul neredeyse tüm evlere yakındı.

Evlerimiz sırasıyla bitişik olduğu için beraber yürüdük.Her bir evin önünde birimiz ayrıldı.

En ortadaki ev benimdi ve hemen yanımda Ferda'nın evi vardı.Onun yanında Betül'ün.

Evime geldiğimde pastaneye gitmek için tekrar çıkıcaktım.

Kızlarla beraber çıksaydım bu sorun olabilirdi bu nedenle evlerine geçmelerini bekledim.

Fakat eve girdiğimde gördüğüm manzara pastaneye gitmeme gerek olmadığını bana gösterdi.

İçeride radyodan "Barış Manço, Domates Biber Patlıcan "çalarken İrem,annem ile beraber mutfaktaydı.

Şaşkınlıkla bakarken annem bana gülümsedi.

"Hoşgeldin kızım hadi ellerini yıka gel.Bu gün öğretmeninle güzel eşi bizim evde akşam yemeği yiyecek."

Şaşkınlığımı üzerimden atıp başımı olumlu anlamda salladım.

Aklıma gelen şeyle gülmemek için zor durdum.

İrem buradaysa Demir de birazdan burada olurdu ve Eren'i görürdü.

Sahi Eren neredeydi?

Sabah onu gördüğüm andan sonra odasına geçmiş ve tüm gün hiç çıkmamıştı.Odasına gidip ona arabalarınla oynadın mı, diye sormamak için çok zor duruyordum.

Aileme gelicek olursak onları tanımıyordum.Ama uyum sağlıyordum.

Çantamı odama fırlattım.Ellerimi yıkayıp içeriye gittiğimde bu sefer "Barış Manço, Hal Hal" çalıyordu.

İrem'in üzerinde 1990'lı yıllardaki kadınların kıyafetleri vardı.

Altında kalem bir etek üzerinde leopar desenli bir üst vardı.Saçlarını topuz yapmıştı ve ayağındaki ten çoraplar onu tamamen dönemin havasına sokmuştu.

"Hoşgeldin İrem abla."diyip kötücül gülümsememi ortaya serdim.O da göz devirdi ve zorla gülümsedi,"Hoşbulduk Umaycım."dedi.

Ama ses tonunda istemeyerek ,'Ay ne tatlı çocuk maşallah.'diyen teyzelerin tonu vardı.

Gülerek masaya tabakları koydum.

"Demir Hoca nerede?"diye sorduğumda İrem,"Birazdan gelir."diye cevap verdi.

Tam cevabı verdiğinde de kapı çaldı.

Babam olduğunu tahmin ettiğim adam ve Demir geldi.

Gülümseyerek girmişlerdi.

Babam Demir'e,"Sevdin sen bu kasabayı Hocam,ya tayinin çıkarsa o zaman ne yapacaksın?"diye sordu.

Demir'in otuzlu yaşlara bu kadar uyum sağlaması da oldukça komikti ama şu an buna gülme sırası değildi.

"Bir şey olmaz Samet amca.Karımı da alır giderim emekli, olunca dönerim."

Gülüşerek masaya oturdular.Annem ve İrem her şeyi hazır etmişti.

Yemeklerimizi yiyip bitirdiğimizde ise çay kısmına geçildi.

Annem ve İrem mutfaktaydı.Babam ve Demir ise salonda konuşuyordu.

Hala Eren'i görmemişlerdi.

Hain bakışlarımı etrafa sundum ve Eren'in odasına girdim.

Sesli bir kahkaha patlattım.Çalışma masasına oturmuş kitap okuyordu.

"Sen okumayı biliyon mu lan?"diye sorduğumda sinirle gözlerini bana çevirdi.

Boyu çok kısalmamıştı ama yüzünün küçüldüğü barizdi.

Ayrıca erkekler kısa sürede büyüyorlardı ve belli ki o büyüme dönemine girmemişti.Çenesinin altındaki sivilce gözlerimde onu çok daha komik bir hale getiriyordu.

O yakışıklı,olgun,boylu poslu sert Eren gitmişti.

Dişlerini sıktı,"Zaman arasından çıktığımızda aramızdaki yaş farkına bende tıpkı böyle gülücem."dedi.

"Gülersin bekle."derken saçlarını karıştırdım.

Bu esnada kapının ardından annem,"Siz kız kardeşimin oğluyla tanıştınız mı?Çok efendi çocuktur ama insan sevmez pek.O yüzden çıkmıyor."

Gülümsemem büyüdüğünde hazin sona yaklaşıyorduk.

Eren yutkundu,"O gelenler kim?"dedi.

"Fizik öğretmenim Demir ve sevgili eşi İrem bu akşam bize yemekte eşlik ettiler."dedim ve annem kapıyı açtı.

Demir ve İrem bir Eren'e bir bana bakarken yüzleri donuktu.


********************

Naberrrrrr

Nasıl buldunuz bölümü.Arada görevlerin farklı yerlerde olmasını istedim ama umarım bu zaman arası hissiyatınızı yok etmez.

Bu arada 1k

Yerim sizi o kadar mutlu oldum ki.

Çünkü içimde gerçekten bir korku vardı emeklerimin karşılığını alamamakla ilgili.

Biliyorsunuz wattpad de ünlü olmak için genelde +18 yazmak gerekir ve ben fantastik kurgularla ne kadar süre ayakta kalırım bilmiyorum.

Her neyse varlığınız bana yeter.Çok öpüyorum kendinize iyi bakın.

Ve bu bölüm kendi anılarıma.

Ortaokul ve lisede arkadaşlarımla zaman arasına sıkışıp hep o güzel dostluğun içinde kalmak istediğim anılara.

Ve bu kitabı asla okumayacağını bildiğim arkadaş grubumua.

11.bölüm hazır düzenleme ve son okuması kaldı yarın yollicamm.

Zaman arasına sıkışmamaya dikkat edin.

Loading...
0%