Yeni Üyelik
14.
Bölüm

12.Cevap

@ebi_books

Müzik:
Billie Eilish-When the party's over
Mansur Ak-Maalesef

Güneşin ışıkları odadan içeri giriyor,gözlerime vuruyordu.

Derince nefes aldım ve bir sabahı daha kucakladım.

Yatakta oturur pozisyona geldiğimde yanımda Eren'in olmadığını fark ettim.Bu,içimde bir boşluk hissi bıraksa da biliyordum gitmesi her zaman daha iyiydi.

Masamdaki notu görene kadar habersiz gittiğini düşündüm.

Ayaklanıp nota baktım.

"Demir'in evine geçiyorum büyü ile ilgilenicez.Annenler de sabah çıktı.Uyandırmak istemedim."

Eren.

Gülümsedim.Ardından aynaya baktım.Sırıtttığım için kendime sinirlendim.

Gözlerim biraz şişmiş duruyordu.Hızla saate baktım ve çok geç kaldığımı fark ettim.

Bu uykuya bedenimin ihtiyacı vardı bu nedenle kendimi suçlamadım.

Hızla işlerimi halledip hazırlandım.Kapıdan çıkarken evin anahtarını aldım.

Ve hızla okula yürümeye başladım.Yürürken arkamdan biri kolunu omuzuma attı.Bu Ayşe'ydi.

"Sende mi uyuyakaldın?"diye sorduğumda başını olumlu anlamda salladı.

"Hadi öğlene kadar derslere girmeyelim."dedi.

Güldüm.Sürekli bu teklifi sunuyordu.İlk derse girmeyelim,önümüzdeki derse girmeyelim.

Bu esnada yanımızdaki evden gözlerini ovuşturarak Ecrin çıktı.

"Al bak bu deli dana da uyanmamış."

Ecrin yanımıza geldiğinde uykulu haliyle zar zor yürüyordu.

"Günaydın Ecrin."dediğimde gülümsedi.

Beraber okulun yolunu tutarken ikisi,bir sonraki iki derse girip girmemek için tartışıyordu.

Ayşe,"Girmeyelim ne olucak."derken Ecrin,"Ya Ayşe mal mısın ya yürü."diyordu.

Okula vardığımızda en sonunda derse girmemiz gerekti.

Dersin Kimya olması midemi bulandırırken kulak vermemeye çalıştım.

İlk dersin sonunda kızlarla beraber kantine gittik.Bir şeyler atıştırırken sessizlerdi.Diğer günlerin aksine bu gün her şey daha az neşeliydi.

Ve bunun günün gidişatı ile hiç bir alakası yoktu.

Dostluklarının belki de yıllar sonra tam olduğu o kısa zaman aralığının son günü.

Gözlerim okulun bahçesine kaydığında zihnim bana anıları gösterdi.

Sarı ışıklı anıları.

Sarı ışıklar size her zaman güveni,samimiyeti ve eskiyi anımsatır.Anılar,sarı ışıkların etrafında küçük toz parçalarıyla hareket ederler.

Ve o an dostluklarının tüm parçaları küçük toz taneleriyle gözlerimin önünden geçti.

Kahkahalarla gülüyorlardı,kavga ediyorlardı.Her şeyin sonunda beraber uyuyakalıyorlardı.

Gelecekte o anıları özleyeceklerinden bazıları haberdar,bazıları değillerdi.

Ama anın içerisinde mutlulardı.

Biz zaman arası teorisine göre o an, bulunduğumuz an kendi içinde bir zaman arası oluşturur ve kendi içinde sonsuzluğa gömülür.

Beraber mutlu oldukları sonsuzluk her daim var olucak.

Gün devam ediyordu ve eminim düşünmek için çok vaktim yoktu.

Dakika muhafızını bulma işi bana kalmıştı.

Tek umudum Demir'in yapacağı büyünün bize iyi gelmesiydi.

****************

Demir

Önümdeki kitap artık beynimi acıtıyordu.

Üstüne üstlük iki günlük huzurlu hayatım sona ermişti.İrem uyandığından beri söyleniyordu.

Tamam,sevdiğim kadının cefasına da razıyım ama şu an için odaklanmam gereken bir kitap vardı.

Eren,küçük haliyle oldukça komikti ama şu anda tekrar o mimiksiz çekilmez Eren olmuştu.

Üzerinde deri bir ceket,altında siyah kot pantolonu ve yine siyah tişörtü ile kasabadaki kızları ilk görüşte kendine aşık etmişti.Ve bunun, ukala haliyle bacaklarını sehpaya uzatmış sessizce duruyordu.

"Demir,hala beceremedin mi lan?Telekineziktin sen."

Arada yaptığım işi hafife alıp dalga geçmesi de cabasıydı tabi.

"Eren,ne yap biliyor musun?Şu anda burada olman hiç işimize gelmiyor.Hatta enerjimi düşürüyorsun.Hadi sen Umay'ı görmeye git."

Umay,diyince bir sessizleşti.

Ardından,"Sen onu karına söyle.Sabahtan beri burada gelmiş yok dönemeyecek miyiz,yok efendim Umay rüyayı yanlış yorumlamış."dediğinde göz devirdim.

İrem,"Karın diyip durmazsanız sevinirim artık.Çünkü ben otuz yaşında ve köylü değilim!"dediğinde Eren'in keyfi yerine gelmişti.

İrem'e her zaman gıcık oluyordu ama genelde sessiz duruyordu.

Şimdi ise her an zehirli dilini dışarıya çıkarıcak gibiydi.

"Köylüsün işte."dediğinde İrem saçlarını yolarak üst kata çıktı.

"Köylü demesen iyiydi Eren."dedim.

Bana ciddi misin,der gibi baktı."Sen de hanım köylüsün herhalde Demir."dedi.

"Bu berbat espri için çok düşündün mü?"

Başını olumsuz anlamda salladı.

"Çocuk halimdeyken düşünmek için çok vaktim oldu ve düşünmenin aptalca bir şey olduğuna kanaat getirdim."dedi.

Önümdeki kitaba tekrar odaklandım.

Aradan bir süre geçti ve bu esnada Eren de benimle beraber çalışmaya başladı.

Aramızda konuşmadıklarımız vardı.Konuşmamız gerekenler.

Ne olursa olsun beraber kısa zamanda çok zaman geçirmiştik ve burada en çok güvendiğim kişi oydu.

Eren böyle düşünüyor muydu bilmiyorum.Biraz soğuk bir insandı ve duygularını nadiren belli ediyordu.

Ama beni sevdiğini anımsatan tek bir sözü vardı.

"Ne olursa olsun yanındayım Demir buradan beraber çıkıcaz."

Bu cümleyi bana,İrem kaybolduktan bir süre sonra kurmuştu.Derin bir nefes aldım.

Sessizliği birimizin bozması gerekiyordu ve teklifi ilk sunan kişi Eren oldu.

"Demir,biraz hava alalım."dediğinde bir şeylerin zamanı gelmişti.

Artık hepimiz biliyorduk,erteledikçe her şey daha kötü bir hal alıyordu.

Olumlu anlamda başımı salladım ve beraber arka bahçeye çıktık.Arka bahçedeki sandalyelerden ikisini çekip karşılıklı oturduk.

Yanlızca birbirimize bakıyorduk ve yine konuşmayı o başlattı.

"Sence Umay bulabilecek mi?"diye sorduğunda, bilmediğimi göstermek için başımı iki yana salladım.

Bu sefer içimdekileri tutamayarak ben konuşmaya başladım.Cevabını bildiğim bir soru yönelttim.

"İrem'i hiç sevdin mi?"

Sorumun ardından ciddi misin der gibi baktı ve başını olumsuz anlamda salladı.

"Asla."dediğinde bunu bekliyordum.

"Umay'ı seviyor musun?"

Bu sefer düşündü.Eren gibi kendi hakkında katı kuralları olan bir adam için oldukça uzun süre düşündü.

Ve ben bunun anlamını bilmeme rağmen sessiz kaldım.

"Zaman arasında birini sevmem mantıklı değil."dedi ve bunu daha çok kendine söylüyor gibiydi.

Eren'in içinde tuttuğu çok daha farklı bir şey vardı ve tahmin edemiyordum.

"Saat muhafızının dediklerini hatırlıyor musun?"

Sorduğu soruyla başımı olumlu anlamda salladım.

"Buradakiler yalnızca gördüklerinizden ibaret değil.Muhafızlar yalnızca yaratık formunda görünmezler.Onların muhafız olduğunu anlayamayacağınız kişiler içinizde dolaşıyor,"diyerek saat muhafızının dediğini tekrar etti.

Cümleyi nereye getireceğini bilmiyordum ama aklımdan geçen soruyu yönelttim.

"İçimizden birinden şüpheleniyorsun öyle değil mi?"

Başını olumlu anlamda salladı.

"Peki ya kim?"

Kafasını arkaya atıp gözlerini kapattı ve geri açtığında her zamanki soğuk gözleri vardı karşımda.

Düz bir sesle,"Birinci şüpheli İrem,ikincisi ise Umay."dedi.

Şaşırmıştım.İrem'i bekliyordum ama Umay'ı beklemiyordum.

"İyi ama Umay bize zaten kapıyı açacak olan kişi."dedim.

Başını olumsuz anlamda salladı.

"Ya kapıyı açacak olan kişi daha sonra gelecekse ve Umay bize önden gönderilmişse."

"Bu mümkün olamaz çünkü Umay'a rüyalar haber veriyor ve ona bakışlarını gördüm.Eğer gerçekten ondan şüphelenseydin her zaman olduğu gibi aklın,kalbinin önüne geçerdi."

Eren'in gözlerinde bu sefer daha sarsıntılı bir ifade vardı.

"Bilmiyorum Demir.O kız hakkında ürettiğim her teori ona baktığımda kayboluyor ve bu belki de gerçekten onun masum olduğunu gösterir."

Güldüm.

"Bu dehşet verici edebi cümleler ve aklın önüne geçen bir kalp hiç Eren'lik bir hareket değil."

Gülümsedi.Gözlerini uzağa çevirdi ve o an uzaklara bakan bakışı bana bir yerlerden tanıdık geldi.

Kafasını bana çevirip,"Konumuz aptal aşk hikayeleri değil Demir.Lütfen çeliştiğim düşüncelerimi tastiklemeyi bırak çünkü zaman arasında aşk falan olmaz."dedi.

Bıkkın bir nefes verdim.Eren her zaman Eren'di.

En sonunda istemeye istemeye,"Peki ya İrem'den neden şüpheleniyorsun?Biz aynı zamandan geliyoruz onun böyle bir ihtimali yok."dedi.

Eren başını olumsuz anlamda salladı."Var olanları unutturan bir büyücü, var olmayanları hatırlatırken zorlanmaz Demir."dedi.

"Neden sadece o ikisinden şüpheleniyorsun, ben olamaz mıydım?"sorduğum sorudan sonra gülerek başını iki yana salladı.

"Sen olamazsın Demir.Çünkü geldiğim günden beri senden şüphe duymuyorum."

Birbirimize güvenle baktık ve Eren,"Peki ya sen,ben olmadığımı nereden biliyorsun?"diye sordu.

****************

Umay

Kızlarla otururken içimdeki yetişme duygusu beni strese sokuyordu.

Hangisinin dakika muhafızı olduğunu bulmam gerekiyordu.

Fakat aklıma hiç bir fikir gelmiyordu.Elenenleri biliyordum sadece.

Cebimdeki feneri sıkarken yokuşu inmeye devam ettik.

Okulu asmış,kasabanın dışındaki yeşilliğe gidiyorduk.

Herkesin elinde birer piknik sepeti vardı.

Ayşe,"Hanginiz ne yaptı şimdi?"diye sorduğunda İlayda hızla,"Yaprak sarma yaptım.Pakize yengemle annem beraber sardı."dedi.

Güldüm.

Arka taraftan gelen Ecrin ve Ceylin bize sesleniyordu."Hadi biraz mola verelim çok yorulduk."

Betül,"Çok çabuk yoruluyorsunuz hadi devam edin."dedi.

Aslı,tam yanımda yürüyordu.

Kasabanın içinin sevimli olduğu kadar dışı da bir o kadar doğal ve muhteşemdi.

Küçük bir göl olduğunu söylemişlerdi ve biz de oraya gidiyorduk.

Yamaçlar çok dik değildi ve yeşildi.

Yürümeye devam ederken Ferda yanıma geldi.Elimdeki içeceklere baktı,"Portakal suyu mu sıktın?"diye sorduğunda başımı olumlu anlamda salladım.

Arkamdan Ayşe yanıma geldi,"Umay mutfağa girmiş hanımlar.Bunu kutlamalıyız."dedi.

Aslı,"Ayşe sen mutfağa giriyorsun da ne oluyor?"diye sorduğunda Ayşe,"Sus kız."diyerek karşılık verdi.

Esila kıvırcık saçlarını,poşeti yere bırakarak toplamaya başladı.

"Çok sıcak ya."

Gerçekten sıcaktı.Pişmek üzereydim.

Fakat yarım saatlik yürüyüşün ardından ulaştığımız yer tüm bu yorgunluğa değecek kadar iyiydi.

Hemen hasır bir örtü serip üzerine kurulduk.

İlayda, eline bir sarma aldı ve bana yaklaştırdı,ağzımı açıp hayvani bir şekilde sarmayı aldığımda gülerek yedim.Gerçekten muhteşem bir tadı vardı.

Ecrin ve Ceylin önüne aldıkları makarna salatasına gömüldüğünde bende tabağıma bolca aldım.

Makarna salatasına zaafım vardı.Aynı şekilde kısıra da.

İremsu,"Hadi yiyelim de yakan top oynayalım."dedi.

Gerçekten buranın büyüsüne kanmamaya çalışırken en sevdiğim duygular etrafımı sarıyordu.

Güneşli günler,beraber yenen yemekler,dostluk.

Gülerek yerken Ayşe,tarih Hocasının taklidini yapıyordu.Hemen ardından Ebrar matematik hocasını yapmaya başladı.

Gerçekten çok komiklerdi.

Elifnur'un absürt esprileriyle yediğimiz yemekler boğazımızda kalırken yeme işimizi sonunda bitirmiştik.

İremsu topu alıp düzlüğe geçtiğinde hepimiz yanına koştuk.

Hepimiz on sekizli yaşlardaki genç kızlardık ve hepimizin gülüşü bulunduğumuz yeri sarıyordu.

İçim sıcacıktı.Fakat biliyordum,içlerinden biri içimi ısıtmaktan çok uzaktı.

Bunu bir kenara bıraktım ve oyuna devam ettim.

Kolayca toplardan kaçarken biraz sonra da voleybol oynamaya başladık.

Ta ki Ecrin,topu gölün ortasına atana kadar.

Hepimiz sinirle ona bakarken güldü.

"O halde içinizden biri soyunup göle girsin."

Elifnur'un muhteşem önerisine herkes ciddi misin der gibi baktı.

Fakat Betül oldukça ciddiye almış gibi duruyordu.

Kübra,"Saçmalama istersen Betül."dedi.

Betül ise gururla üzerindekini çıkardı ve içine giydiği mayoyu fark ettik.

"Siz mal mısınız?Biz bu göle ne zaman gelsek yüzeriz."dedi.

Ve göle ilerledi.

Paçalarımı sıyırıp gölün kenarındaki geniş taşa oturdum ve ayaklarımı suya bıraktım.Ne kadar hava sıcak da olsa su soğuktu.

Zaten en derin yeri de Betül'ün omuzlarına geliyordu o da ortasıydı.

Topu alıp geldiğinde Ceylin,Betül'ün sırtına bir havlu bıraktı.

Önümdeki gölü izlerken Ece de Betül'ün yanına oturdu.

Hemen ardından Elifnur ve Ecrin yanıma geldi ve onlar da göle ayaklarını soktu.

Elifnur,"Seni gundime her gördüğün yakışıklı asyalıya kocam diyorsun."dedi.

Ecrin çemkirerek,"Bana diyene bak sen ne halt yiyorsun?"diye sordu.

Güldüm.Hemen arkalarından Ebrar da yanımıza geldi ve o da göle ayaklarını soktu.

Ayşe ortalarda görünmezken Esila ile beraber bir şeyler yediğini gördüm.

Kübra ve Aslı onlardan biraz ileride birbirleriyle bir şeyler konuşuyordu.

Derince nefes aldım.Ferda da yanlarında oturuyordu ve gözlerim onda takılı kaldı.

Dostlarıyla geçireceği son yazdı bu.Bir daha asla beraber olamayacaklardı.

Asla,asla demezdim ama bu bir gerçekti.

Bir şeylerin ilki çok güzeldir.Zıttı olarak sonu da öyle.

Ve eminim bu beraber geçirdikleri son yaz olduğu için bu da çok güzel bir yazdı.

Üç gün içerisinde beni kendilerine bağlayan bu kızlara ben bile veda ederken zorlanabileceğimi biliyorken zaten bu zaman ait olan biri ne yapabilirdi ki?

Piknik bitiyordu hava kararıyordu.Yanımıza aldığımız hırkaları üzerimize geçirdik.

Kasabanın akşamları gündüzleri kadar sıcak olmuyordu.

Kilimin üzerinde hep beraber oturduk ve hepsinin gözlerinin içine baktım.

Gözlerim yine Ferda'ya takılı kaldığında biri beni dürttü.Bu Esila'ydı.

"Gelsene sen biraz."

Onaylayarak ayağa kalktım ve Ayşe ardımızdan,"Nereye?"diye sordu.

Esila,"Umay'ı şuraya çökertip işemesine yardım edicem Ayşe.Tuvalet kağıdı olarak kullanılmak ister misin?"dedi.

Ayşe gülerek önüne baktı ve Esila beni ileriye doğru götürdü.

İçimi küçük çaplı bir endişe sardı.Ya dakika muhafızı oysa ve o yüzden beni yanına çağırdıysa.Elimdeki feneri sıkıca tuttum.

Ben bulamadan kendini gösterirse bu görevi başaramadığımız anlamına gelir.

Esila ile iyice uzaklaştığımızda,"Sen niye sabahtan beri Ferda'ya dik dik bakıyorsun?"diye sordu.

Ona dikkatle bakıyor ve cevap vermiyordum.

Elini gözlerimin önünde salladı,"Umay!"

Hala cevap vermiyordum hızla feneri çıkarıp üzerine tuttum.

Fener yanmayıp küçük kırmızı ışık yandığında ben hala Esila'nın gözlerinin içine bakıyordum.

Kafasını hayırdır dercesine iki yana salladı ve o esnada aramızda garip bir bakışma geçti.

En sonunda Esila sessizliği bozarak,"Sıkıntılı mısın Umay sen?"diye sordu.

Ne diyeceğimi bilemeyerek,"Evet tabi."dedim.

Ardından o da gülmeye başladı."Bir gariplik var sende ama neyse.Niye bakıyorsun kıza dik dik?"diye sordu.

Toparlamaya çalışarak,"Ne bakıcam Esila,dalıyorum ben bu aralar.Ondandır."dedim.

Güldü,"Kuzenine yanık olduğun içindir."

Şaşkınca bakarken gözlerim kocaman açıldı.Ama yeterdi artık.

"Kim kuzenine yanık?"

Esila,"Kızım sen Eren'den hoşlanıyorsun akraban diye kimseye söylemiyorsun ya?"dedi.

Başlayacaktım Eren'e.Her zaman arasında ben bir şekilde bu çocuğa yazılmış oluyordum.Buradan senariste sesleniyorum başka erkek yok muydu?

"Tabi ya,"diyip ensemi kaşıdım,"Hep ondan aklım beş karış havada benim."dedim.

Esila saçlarını geriye atarak yanımdan ayrıldı.Hava kararıyordu artık işe koyulmam lazımdı.

Biraz sonra toparlanmaya başladık ve dönüş yolunu aldık.

Köpek sesleri geldiği için Ebrar ile birbirimize sarılıyorduk.İkimiz de delicesine korkarken Ayşe de aynı şekilde Esila'ya yapışmıştı.

Ebrar da Ecrin'e yapıştığında kesinlikle bizi koruyacağından emin gibiydi.

Ecrin,"Abartma Ebrar.Gelmiyorlar bile."dedi.

Ebrar,"Kes Ecrin.Ya gelirse.Ben size dedim hava kararmadan çıkalım diye.Dağ köpeği bunlar çiğ çiğ yerler bizi."dedi.

Başımı olumlu anlamda sallayarak onayladım.

Elifnur ve Ayşe beraber yürürken isim listemde isimler eksilmişti.

Kasabanın içine geldiğimizde herkes evlerine dağılacaktı.

İki tarafa ayrıldığımızda yanımda Elifnur,Ecrin,Ayşe ve Ferda vardı.

Bu kişiler arasında şüphe uyandıranlardan biri Ayşe'ydi.

Öylesine iyi ve neşeli bir kızdı ki ondan böyle şeyler beklemiyordum.Arkadşlarına çok sadıktı.

Ama düşündüğümüz zaman hepsi kendi zamanlarında sadık ve iyilerdi.

Buradaki dakika muhafızı ise yanlızca büyünün etkisindeydi.

Ayşe önümden yürürken feneri kaldırdım ve ona doğrulttum.

İşe yaramadığında onu da listeden çıkardım.

Ve bıkkın bir nefes verdim.Ayşe arkasını döndüğünde,"Sence üniversiteden sonra da hala arkadaş olur muyuz?"diye sordu.

Ayşe'nin bir diğer özelliği de sürekli gelecek ve dostları için soru sormasıydı.

"Bence ayrılmayız Ayşe.Sürekli bunları düşünüp kafanı yorma."dedim.

"Bilemiyorum Umay.Hepimizin üniversitesi farklı şehirlerde olabilir.Aynı şehirde bile olsa ayrı üniversiteler olucak.Sadece o da değil büyük şehir bizi,"derince nefes aldı,"Ya büyük şehir dostluğumuzu yutarsa."

Güldüm.

"Dostluğu büyük şehirler yutmaz Ayşe.Hatırladığımız ve birbirimizi düşündüğümüz takdirde her zaman dost oluruz."

Başını olumlu anlamda salladı.

"Yeter ki unutmayalım Umay."dedi.

Bu sefer evine girdi.Ecrin de aynı şekilde evine girdiğinde Elifnur ile yan yana kaldık.Evimin önündeyken göz göze geldik.

Ve o an içime bir şeyler doğdu.

Elifnur,gülümseyerek normal bir konuşma gibi konuşmaya başladı.

"Zamanın doldu büyü,"derken benden önce söylemesine engel oldum ve şaşkınlığımı kenara atıp feneri ona tuttum.

"Senden önce ben buldum dakika muhafızı."dedim.

Şaşkınlığıma esir olup bir kaç saniye daha dursaydım benden önce kendini göstermiş olucaktı.Tam gülümserken karşımdaki artık Elifnur değildi.

Neredeyse iki metre boyunda çirkin bir dakika muhafızı ortaya çıkmıştı.

"Cümleye önce ben başladım büyü hatası,"dediğinde içimi korku sardı.

Etrafıma bakıp gerilerken gülümsemesi soldu.

"Ama benden önce dile getirdin."dediğinde korkum bir nebze olsun azaldı.Başarmıştım.

"Fakat benden kaçamazsın."diyip koşmaya başladığında önündeki iki elinden güç alıp bacaklarını hareket ettiriyordu.

Koşmaya başladım.Ben koşarken ardımda bıraktığım kasaba toz halinde yok oluyordu.

Korkuyla koşarken diğerlerini bulmam gerektiğini anladım.

Ardımda bıraktığım evler yok oldu ve önümde Demir ile İrem'in evi kaldı.

Koşmaya devam ederken kapıya geldim.Demir ve Eren bahçede beni gördü ve ardımda yok olan kasabayı.

"Onu buldum,geçidi açmalıyız koşun."dedim.

Eren peşime gelirken Demir eve ilerledi ve kapalı kapıyı çaldı.

Kapı açılmadığında korkuyla bize baktı,"İrem uyuyakalmış olmalı.Camı kırıcam siz kaçın.Kasabanın dışındaki gölette buluşuruz."dedi.

Gidemedim.İçimizden birini geride bırakmak aklımın ucundan dahi geçmezken biri bileğimden yakaladı.

Bu Eren'di.

Dakika muhafızı kendini ikiye böldüğünde boyu biraz kısaldı ve hala arkamızdan gelirken Eren beni ara sokaklardan koşturuyordu.

Fakat geride bırakmaktan korkuyordum.Gözlerimden bir damla yaş aktı.

Bileğimi sıkmamaya çalışıyordu ama kasılan çenesinden sinirini ve endişesini anlıyordum.

"Nerede bu siktiğimin göleti?"dediğinde zorlukla,"Dümdüz gitmemiz gerkeiyor.Kasabanın biraz dışında."dedim.

Hala bileğimi sıkıca tutarken dakika muhafızı biraz geride kalmıştı.

Eren koşarken,"Kimmiş nasıl buldun?"diye sordu.

"Elifnurmuş.Tam cümleye başladığında ondan önce ben söyledim."dedim.

Eren ile koşarken sanki zaman bizi yeniyormuş gibiydi.Tenim havayı hissetmiyordu.

Kasaba yok oluyordu ve yapabilecek hiç bir şey yoktu.

Gölete gelmek üzereyken korkudan çok hızlı koştuğumu fark ettim.

Demir ve İrem gerideydi.

Gölün yanındayken durakladık.Dakika muhafızı ortalarda görünmüyordu.

Soluklanırken göletin üzerinde toz parçalarının oluştuğunu fark ettim.

Demir bunu nasıl tahmin etmişti?Kapının gölet olduğunu nasıl anlayabilirdi?

Sanki dıştan söylemişim gibi Eren,"Kapının gölet olduğunu büyüyle uğraşırken fark ettik.Burada uyandığımızda Demir yanında bir harita bulmuş ve üzerinde gölet işaretliymiş.Fakat bunu,üzerine tozları serpiştirince gördük."dedi.

Hala soluklanırken başımı olumlu anlamda salladım.Bir süre daha geçtiğinde Demir ve İrem hala yoktu.

Yelkenleri hemen indirmeyecektim ama gözlerimden düşen bir damla yaşa engel olamadım.

Eren beni izlerken o da endişeliydi.Başımı kaldırıp uzağa baktım ve gözyaşlarımı durdurmaya çalıştım.Bu esnada sıcak bir el göz yaşımı sildi.

"Ağlamamalısın birazdan gelecekler."

Eren'in söylediği şeyle başımı olumlu anlamda salladım.

"Ya gelemezlerse Eren?"

Bu sefer saçımın bir tutamını geriye ittirdi ve sanki ihtiyacım olduğunu bilerek sıkıca sarıldı.Başı,başımın üzerine denk geldiğinde ağlamam şiddetlendi.

"Hepimiz eve dönücez.Ne olursa olsun zaman arasının bizi yenmesine izin vermeyeceğiz."

Hala ağlarken birbirimizden ayrıldık ama bu sefer hemen arkamdan bana doğru bir şeyin geldiğini hissettim.Eren,hemen beni yan tarafa doğru ittirdi.

Karşımızda dakika muhafızı varken keskin dişleri ve pençeleriyle göz göze geldim.

Korkuyla gerilerken yere düştüm ve gerilemeye devam ettim.Eren,hemen önümde siper oldu ve cebinden toz parçalarını çıkarmaya çalıştı.

Fakat bu esnada dakika muhafızı omuzuna pençesini indirdi ve derin bir yırtık oluştu.Eren acıyla haykırdı.

"Eren!"diyebildim sadece.Hiç bir şey yapamıyordum.Elindeki toz dolu tüpü zorlukla bana fırlattı ve ayakta durmaya çalıştı.

Tüpü hemen açıp yaratığa doğru fırlattım.

Tozlar havaya yükselip üzerine geldi ve hayatımda duyduğum en çirkin sesle yok oldu.

Hızla Eren'in yanına geçtim.

Kollarına baktım ellerimi iyi olduğunu anlamak için yüzüne sardım,"İyi misin?"diye sordum.

Başını olumu anlamda salladı."iyiyim sadece sıyrık."dedi.

Hala gözlerimden yaşlar akarken omuzuna dikkat ederek sıkıca sarıldım.

"Çok korktum.Çok korktum."dediğimde eli belimi okşadı.Birbirimizden ayrıldığımızda bu sefer o yüzümü avuçlarının arasına aldı.

"Korkma geçti bak."dedi.

Duraklayıp gözlerinin içine baktım.

"Ama kolun,"dediğimde sözümü kesti,"Çabuk iyileşir.Unuttun mu burada zaman yok."dedi.

Hızla,"Ama çok acımıştır."dedim.

Bu sefer hızla,"Geçer."dedi.

Gözlerine bakarken bir cümle daha kurucaktımki,"Umay,"dedi ve durakladı.

Yine konuşmaya hazırlanırken bir eli belime gitti ve diğer eli hala yanağımdayken dudaklarını dudaklarıma yasladı.

Anın adrenalini ve şaşkınlığıyla bir şey yapamazken donakaldığımı hissettim.

Bir kaç saniye sonra sanki en başından beri ait olduğu yerin burası olduğunu bilen dudaklarım dudaklarının üzerinde hareket etmeye başladı.

Rüzgar bir sürenin ardından ilk defa saçlarımda hissederken soğukluk bana yaşadığımı hissettirdi.

Benden ayrılıp gözlerimin içine baktığında az önce yaşadığım şeyin gerçekliğini algılayamadım.

"Ne yaptın sen az önce?"diye sorunca Eren gülümsedi ve tekrar dudaklarıma yapıştı.

Bu sefer her şeyin çok farkındaydım.

Ayrıldığımızda,"Seni seviyorum."dedi.Anlını anlıma yasladı.

"İyi ama,"dediğimde susmamı işaret etti.

"Şu anda koca bir imkansızlığın içerisindeyiz.Bu yüzden artık umurumda değil.Ve biz bu işin içine zaten batacağımız kadar battık."dedi.

Haklıydı.Hemde hiç olmadığı kadar.Zaten birbirimize engel olmak isteseydik çoktan engel olurduk.Ama birbirimize yazılmıştık.

En azından buna inanmak istiyorduk.

Bulunduğumuz ortamı unuttuğumuzu fark ettim.

Gözlerim ileriye kaydığında İrem ve Demir el ele dakika muhafızından kaçıyorlardı.Göletin yanına geldiklerinde içim rahatlamıştı.

Dakika muhafızının ardından bir kaç yaratık daha buraya gelirken Eren'in elini sıkıca tuttum.

İrem ve Demir el ele tutuşurken ellerimize baktılar.Neyseki bulunduğumuz an küçük ayrıntılar için fazla korkutucuydu işte bu yüzden hepimiz birden gölete atladık.

Ve kendimizi yine kendi zaman aramızda bulduk.

Ne olursa olsun burası bize ait olan zaman arasıydı ve bizi buradan kurtaracak olan da yine burasıydı.

Üstüne üstlük ben burada aşkı tadacak kadar gözümü karartmıştım.

**************

Gözlerimi aralamaya çalışırken oldukça sıcak bir yerde olduğumu fark ettim.

Tam olarak araladığımda ise daha önce hiç görmediğim bir yerde olduğumu anladım.

Saçlarımı önümden çekip etrafa baktım ve yatakta oturur pozisyona geldim.

Burası çok küçük bir odaydı.Yatak,çalışma masası ve küçük komodin birbirleriyle dip dibeydi.Küçük bir şöminesi vardı ve yine küçücük bir camı.

İki kişi eşyaların olmadığı yere anca sığabilirdi.

Şömine yandığı ve oda küçük olduğu için içim bu denli ısınmıştı.

Cama baktığımda dışarıda lapa lapa kar yağdığını fark ettim.

Çok yorulduğunuz bir gün uykuya dalarsınız ve uyandığınızda her şey çözülmüş gibi hissedersiniz ya,tam olarak öyle bir uyanmaydı benimki.

İnanılmaz iyi hissediyordum.

Şöminenin sesinden yanımdaki nefes sesini fark etmemiştim.

Kafamı çevirdiğimde Eren başını koluna yaslamış beni izliyordu.

Kolundaki yara yoktu.Tıpkı dediği gibi zaman olmadığı için çabuk iyileşmişti.

Hem şaşırmış hem de rahatlamıştım.Kısık sesle,"Neresi burası?"diye sordum.

Gülümseyip saçımın bir tutamını geriye ittiğinde hala gözlerime bakıyordu.

"Sığınağın içinde kimsenin bilmediği bir kapı var.Buraya geldiğimden beri burada kafa dinliyorum.Artık sen de biliyorsun."dedi

Gülümsedim ve tekrar yatıp başımı yastığa koydum.

"Ne kadar süredir uyuyorum?"

"Geldiğimizden beri saatine bakılırsa iki sattir.Birazdan saat gece yarısını bulucak.Ondan önce Ferda ve arkadaşlarının çerçevesini bahçeye götürmeliyiz."dedi.

"Ne duruyoruz hadi gidelim o halde,Demir ve İrem nerede?"

"Onlar da sığınaktaki koltukta uyukluyordu.Bizi yatakhanelerimizde zannediyorlar."dedi.

Ayaklanıp kapıya yöneldim.Önden çıkarken üzerime sandalyede asılı olan ceketi aldım.Yüksek ihtimalle Eren'indi.

Ayağıma da bir terlik geçirip çıktım.

Gerçekten sığınağın merdivenin alt kısmına denk gelen kısmında bir kapı vardı.Ve dışarıdan hiç anlaşılmıyordu.

İrem ve Demir uyuklarken,"Hadi uyanın çerçeveyi bırakmamız lazım."dedim.

Masanın üzerindeki çerçeveyi aldığımda ikisi de uyanıyordu.

Saatime baktığımda gece yarısına on beş dakika kaldığını fark ettim.Dördüncü gün bitiyordu.

Ve geride üç gün kalıyordu.

Onlardan önce bahçeye ilerledim ve küçük ağacın biraz daha büyüdüğünü fark ettim.

Eren diğerlerinden önce yanıma geldi ve baş başa kaldık.

"Ne olucak şimdi Eren?"

Kollarını belime doladı,"Daha ne olabilir ki Umay?"

Başımı olumsuz anlamda salladım.Bu hissettiğim yoğun duygu ve beraberinde gelen çaresizlik beni yoruyordu.

Eren anlamış gibi baktı gözlerime.Nasıl oluyordu da anlıyordu?Sanki bir şeylerin kıymetini anlamış gibiydi.

"Korkulacak bir şey yok Umay.Yalnızca sen ve ben varız."dedi.

"Sen,ben dakika muhafızları, sıkışmış ruhlar ve daha bilmediğimiz bir sürü şey var Eren.Bunların hepsinin içinden sağ çıkabilecek miyiz?"

Başını olumlu anlamda salladı.

"Ne oldu da bir anda bu kadar emin oldun bizden?"diye sordum.

Derince nefes aldı ve konuşmaya başladı.

"Sadece bazı şeyleri fazla düşündüğümü fark ettim.Kendime fazla kural koyduğumu anladım.Ve sen bana bu kuralların o kadar gerekli olmadığını öğrettin Umay.Eğer emin değilsen biter.Ama şunu bil,burada geçireceğimiz üç gün kaldı ve ben bu üç günü senin ile bir sonsuzluğun içerisine dalmadan bitirmeyeceğim."

Söyledikleri kalbimin hızla atmasına sebep olurken gözleri beni hipnoz ediyordu.

Haklıydı.Buradaydık bir şekilde.Geri döndüğümüzde ne olacağını bilmiyorsak biz de şu anı yaşardık.

İleriyi düşünmenin bu saatten sonra bir anlamı yoktu.

Aklıma Umut düştü.Tıpkı rüyamda söylediği gibi,"Yapbozu bitirmeye değil yapbozu yapmaya odaklan."Anın bitmesine değil anın içinde yaşamaya odaklan.İşte o zaman yaşamak sana iyi gelecektir.

Ona inandım ve Eren ile birbirimize ait bir sonsuzluğumuz olacağına da öyle.

Demir ve İrem geldiğinde elimdeki çerçeveye son kez baktım.

Beraber gülümseyen kızlara baktım.Arkadaki sıcacık kasabaya baktım.

Fotoğraftaki gülümsemelerinde dahi duyduğum kahkaha seslerine gülümsedim.

Eğilerek çerçeveyi bıraktığımda fısıldayarak,"Dostluğunuz sonsuz olsun."dedim.

************

(Bu kısımda bir kaç tetikleyici unsur var ballarım okumak istemezseniz atlayın.)

************

Sinem

Bir teoriye göre yaşadığımız her an kendi içinde bir sonsuzluğa dönüşürmüş.

Ve aslında yaşadığımız her anı o an için ilk defa yaşarmışız.

Tüm bunları düşününce hayat ne kadar sonsuz geliyor.

Bulunduğumuz an için ilk defa nefes alıyorum.Anın içerisinde var olanlar her zaman ilkti.

Ve şu an için ilk defa düşünce yetimi kullanıyorum.

Bu bana iyi geliyor çünkü her şeyin taze ve yeni olduğunu biliyorum.Hiç bir şey tekrarlamıyor.

Ve teorinin bir diğer düşüncesine göre ilkleri yaşadığımız bu anların hepsi bir sonsuzluğun içerisinde.

Yasemin ile güldüğüm her dakika kendi içerisinde bir sonsuzluğun içine gömüldü.

Kedimi gördüğüm ve beraber uyuduğumuz o gece kendi içerisinde bir sonsuzluğa gömüldü.

Hepsi kendi içlerinde bir zaman arası oluşturdu.

Bunu düşünmekte bana mutlu olduğum anların hep bir yerlerde var olacağını hatırlatıyor.

Mor dakika muhafızına yakalanmamın ardından tahminimce bir kaç saat geçti ve benim için umut tükendi.

Zaman arasında ilk uyandığım pis depodaydım.Etraftaki duvarlar kan lekeleriyle doluydu ve tırtıklıydı.

Etrafımda bir kaç kemik ve deri parçasının olduğunu fark ettim.Ama artık gözlerim bir şeyleri fark edemeyecek kadar kötü durumdaydı.

Burada yerde yatıyordum.

Ve ruhumun benden çıkıp gittiğini hissediyordum.Tarif edilemez bir acıydı.

Ruhum bedenimden çıkarken bedenimi parçalıyordu.Bir kaç damarım parçalanmıştı.

Sağ kolumdaki deri bir anda patlayarak yırtıldığında acıyla inledim.

Ardından bacağımda koca bir kesik oluştuğunu hissettim.

Artık tamamiyle unutturulmuştum.

Bu benim de başıma gelmişti.

Zaten beni kimse hatırlamıyordu.

Ağlamamın bir anlamı yoktu.Kimsenin hayatının bir parçası değildim.

Kimse için seçilen kişi olmadım.

Belki bile olamadım.Görülmedim bile.

O halde neden ağlıyorsun Sinem?

Ama beni seven bir kedim vardı öyle değil mi?

Çocukken yetimhanenin camından ayı izlerdim.

Var olduğumu bilen bir ay da vardı öyle değil mi?

Hiç biri mi bilmiyordu beni?Hiç mi var olamamıştım?

Bacağımın yırtıldığını hissettiğimde bu sefer dayanamayıp koca bir çığlık attım.

Yavaş yavaş ruhum çıkıyordu.

Acılı olacağını biliyordum ama acının bu kadar uzun süreceğini bilmiyordum.

Dua ettim.Benden sonra hiç biri bu acıyı yaşamasın diye.

Ve Umay başarsın diye.

Evet beni kimse hatırlamıyordu ama en azından bir mezarı hak etmiştim öyle değil mi?

O kadar değersiz değildim değil mi?

Gözümden bir damla daha yaş düştü.

Bedenim yavaş yavaş büyünün etkisiyle kendini parçalıyordu.

Eminim sıra kalbime ve aklıma da gelecekti.

Ama ondan önce hala hatırlayabiliyor ve düşünebiliyorken düşünmek istedim.

Ölümümü hiç bu şekilde hayal etmemiştim.

Bu denli acılı ve yanlız.

Yanlız da doğsam zamanla birilerinin beni seveceğine inanmak istemiştim.

"Yanlız doğmuş olabilirsin Sinem ama asla yanlız ölmeyeceksin."demiştim kendime.

Lise üçte birini sevmiştim.İlk defa bir insana güvenebileceğimi hissetmiştim.

Beni dünyaya getirenler bile bana değer vermemişken onun vereceğini düşünmüştüm.

Güzeldim.Çirkin bir kız değidlim.Ama her zaman yaralarım vardı.

Diğer kızlardan bir eksiğim yok diye düşünüp açılmıştım ve hayatımda ilk defa birinin beni ben olduğum için seveceğini düşünmüştüm.

Ama öyle olmamıştı.

Gerçekten sevilmeyi hak etmiyordum.

Gerçek karanlığımla tanııştığı an beni tüm okula alay konusu etmişti ve ben bir kez daha yanlızlığımla baş başa kalmıştım.

Sonraki sene ise kendimi zaman arasına sıkışmış şekilde buldum.

Herkesin umudu vardı ,dönüşe dair.Çünkü onları hatırlayanları düşündükçe güç kazanıyorlardı.

Ama beni hatırlayanlar yine yoktu.

Bu yüzden umutsuzluk maskemi taktım.

"Asla dönemeyeceğiz,burada öleceğiz."dedim her gün.

Yasemin ise benim gibi değildi.Beni bu hayatta seven tek kişiydi o.

Beni karanlığımdan çıkarabileceğine inandığım tek kişi.

Tüm umutsuzluğuma rağmen beni kolunun altına alır ve,"Her şey düzelecek ama sen böyle konuşmaya devam edersen ben de kızacağım."derdi.

Beni düşünürdü bilirdim.

Bu his güzel bir histi.Birilerinin seni düşünmesi.

Ve bana bunu ilk tattıran kişi Yasemin'di.

Ne kadar şu an burada dahi olsam onu tanımamın bana verilmiş bir hediye olduğunu düşünüyorum.

Zorlukla gülümsedim.

Yine ve yeniden zaman arası için savaşmayı senin için kabul ederdim sevgili dostum.

Ağlamam hıçkırıklara dönüştüğünde yine acıyla bağırdım.

Karnımda koca bir yarık oluşuyordu ve ben zorlukla nefes alıyordum.

Az kaldı Sinem.Birazdan zihnini ve kalbini de yitireceksin ve acı sona ericek.

Bunu şu an için istesem de zihnimi yitirmek istemiyordum.

Unutulmak bambaşka bir acıydı.

Fakat kendini unutacak kadar aklını yitirmek çok ağırdı.

Bu esnada bir kaç adım gördüm.Bu adımlar yüzünü ilk defa göreceğim o adama aitti.Büyücüye.

Kafamı kaldıramadım artık gücüm yoktu.Herhalde hayatımı mahveden adamın yüzünü hiç bir zaman göremeyecektim.

"Az kaldı,biraz sonra bitecek."derken sesi keyifliydi.

Karşısında bir kadın parçalanırken keyifle gülümsüyordu.

Genç bir ruhu sonsuzluğa gömüyordu ama keyfi çok yerindeydi.

Eğilip saçlarıma dokunduğunda hareket etmeye çalıştım.

Fakat yapamadım ve kahkahasını duydum.

"En başından beri ruhunu tam anlamıyla istediklerimden biriydin Sinem.Herkes hiç hatırlanmayan bir ruhun güçsüz olacağını zanneder ama öyle değildir.Sana kimse değer vermedi ve sen bu yüzden sana değer veren ilk kişiye bağlandın.Sana o kadar değer verilmedi ki en ufak değer için türlü fedakarlıklar yapabilirdin.İşte bu umutsuz bir ruhun gücüdür.O yüzden şu an karşımda can çekişiyorsun."

Ruhum çıkıyordu.

Bana bir şeyler oluyordu ben yok oluyordum.

Unutulmayı hak ettin Sinem.Ne olursa olsun burada olmayı hak ettin.

Zaten seni kimse sevmiyordu.

Ne zannetmiştin ki?

Hıçkırmaya devam ederken bu sefer biri beni ayağıyla ittirdi ve sırt üstü şekilde uzanmaya başladım.

Yarık yavaşça boynuma ilerledi.Ve oradan yüzüme.

Koca bir çığlık attım.Büyücü uzaklaşmıştı.Sanki yüzünü görmemi istemiyor gibiydi.

Kalbime yaklaştığında artık zorlukla nefes alıyordum.Kalbimden önce ise yüzümdeki organlara geldi.

Gözlerimden biri parçalandığında bu seferki çok daha büyük bir acıydı.

Hepsi bir diğerinden büyüktü.Ve zihnime ilerledi.Düşünememeye başladım.

O esnada tanıdık bir ses içeriye girdi.

"Efendim,"dediğinde kafamı oraya çeviremedim ama sesin sahibini biliyordum.

Büyük bir ihanet kırıntısıydı hissettiğim.İhanetin her şeyi bitireceğinden korktum.

"Gel kızım."dedi büyücü.

Kız yanına yaklaştığında o da keyifle güldü.

"En nefret ettiğim en başından beri oydu efendim. Kimsenin hatırlamadığı bir fareydi."dedi.

Ölmek üzereydim ama öğrendiklerim beni bu acıdan daha çok öldürüyordu.

"Nefret güçlü bir duygudur benim güzel insan muhafızım."

İnsan muhafızı?Başka yaratıklar da vardı.

Ve kızın gülme sesleri devam ederken,"İşte en heyecanlı kısmı geliyor."dedi.

Burada ruhu sıkışan her kızı bu şekilde izliyorlar mıydı?

Üstelik hiç acımadan.

Sesin sahibi sarışın kızdı.

İrem'di.

Onu koşulsuz seven birilerinin varlığına rağmen nankörlük edebilecek bir kız.

İşte bu yanlızca benim için değil diğerleri için de zor olucaktı.

Özellikle Demir için.

Kalbimin patlamasıyla gözlerimi yumdum ve artık düşünmeyi bıraktım.

Acı bedenime dağılırken duyduğum son ses,"Gördünüz değil mi efendim?Bu harikaydı."

Diyen İrem'in sesi oldu.

***********

(Tetikleyici kısmın sonu.)

**************

Eren

Yataktan sıçrayarak gözlerimi araladım.

Hızla etrafıma baktığımda uzun zaman sonra ilk defa bu kadar gerçekçi bir rüya gördüğümü fark ettim.

Annemi gördüm.Hastahane odasında ölüm haberini alıyordum.

Kafamı kaldırarak derince nefes aldım.

Hava almaya ihtiyacım vardı daha fazla burada duramazdım.

Küçük odadaydık.Umay ile beraber.

Derin bir uykuya dalmış gibi görünüyordu.

Onu görmemle gülümsedim.Yanımdaydı.Ne olursa olsun.

Rüyaların onu korkutmasını istemiyordum.Sanki başarabilecek gibi anlına öpücük kondurdum.

"Korkular senden uzak olsun."dedim fısıldayarak.

Bu hissettiğim his neyin nesiydi bilmiyordum ama herkes uzaklara gidecek gibiydi.

Hem de çok uzaklara.

Geç kabullendiğim her şey sanki geç olduğunu yüzüme vurur gibi yok olacaktı sanki.

Ve ben hiç birinin hızına yetişemeyecektim.

Üzerimde yalnızca siyah bir kısa kollu vardı.

Dışarısı karlıydı ama yaşadığımı hissetmek için soğuğa ihtiyacım vardı.

Bahçeye çıktığımda etrafta hiç ses yoktu.

Okulun ışıkları kapalıydı.İleriye yürüdüm.Neredeyse sınıra geldim.

Olanları düşündüm.Kabullendiklerimi.

Umay'ı seviyordum.Ne olursa olsun.

Ve geriye döndüğümde onsuz bir hayat geçirme hissi ,sebebini anlamadığım bir şekilde kalbimi çok ağrıtıyordu.

Bu yüzden gökyüzüne baktım.

"Lütfen geri döndüğümüzde elimizde yaşanmış hayatlar değil yaşanacak olan hayatlar olsun ve birbirimizin olduğu bir sonsuzlukta var olalım."

Karın içinden geçip kamelyalardan birine oturdum.

Sonraki görevin ne olabileceğini düşündüm.Umay'ın göreceği rüyayı.

Ne olursa olsun hepsi birbirinden zor oluyordu ve hepsinden şans eseri son anda kurtuluyorduk.

Son üç göreve kadar gelebilmişken bir aksiliğin çıkmasından korkuyordum.

Tam bu esnada arkamda adım sesleri işittim.

Temkinli bir şekilde arkamı döndüğümde yavaş adımlarla bana gelen saat muhafızını fark ettim.

Gerilerken elim cebime gitti.Tozu göremediğimde gerilemeye devam ettim.

O ise sırıtarak bana geliyordu.

Yaratık formunda değil gibiydi.Bedeni oldukça normaldi,yanlızca gözlerinde saat vardı.

"Kaçmana gerek yok büyü hatası sizinle işim olmadığını söylemiştim."dedi.

Yine de temkinli bir şekilde ona bakarken kamelyaya oturdu.

"Bir sonraki görevi bulmanıza gerek kalmayacak."dedi.

Ne olduğunu anlamaya çalıştım ve bu esnada cebinden bir kum saati çıkardı.

Küçük bir kum saatiydi içinde siyah tozlar vardı.Dışı da siyahtı.

"Ne saçmalıyorsun sen?"diye sorduğumda gülümseyerek kum saatini bana salladı.

"Size en son söylediklerimi hatırlıyor musun büyü hatası?"

Anlamaz gözlerle bakmaya devam ettim.

"Buradakiler yalnızca gördüklerinizden ibaret değil.Muhafızlar yalnızca yaratık formunda görünmezler.Onların muhafız olduğunu anlayamayacağınız kişiler içinizde dolaşıyor.Ve sakın unutmayın.Büyü hatalarından herhangi biri kendini kalabalığın içinde dahi yalnız hissederse,tehlikedesiniz demektir."

Söylediği cümleler aklımda dolaşırken o tekrar söze girdi.

"İçinizdeki haini hala bulamadınız büyü hatası."dedi.

Tahminlerim vardı ama bulamamıştık.O kadar yakınımızda olmadığını düşünüyordum.Sınıftan birinin olacağını düşünüyordum.

Çünkü eğer çok yakınımızdaysa bunu kaldıramazdık.

"Ne demeye çlışıyorsun?Bununla senin ne alakan var?"diye sordum.

"Benim alakamı sen bulacaksın ama şu anda sana söylemem gereken çok daha önemli bir şey var.Tehlikedesiniz ve oyunu biz kazanıcaz gibi duruyor."

Sinirle solurken konuşmaya devam etti.

"Size içinizden biri kalabalığın içerisinde yanlız hissederse tehlikede olacağınızı söylemiştim.Ve ayrılırsanız da tehlikede olacaktınız."

Ona bakarken kum saatini masaya bıraktı.

"Kalabalığın içerisinde kendini yanlız hisseden en başından beri sendin büyü hatası.Ve işte bu yüzden sevgili arkadaşların bunu fark etmediği için sonraki görevde beraber olamayacaksınız."

Bedenimi korku sardı.

Beraber olamamak?İçimizden biri sıkışacak mıydı?

"Benim yanlızlığım onları ilgilendirmez.Bunun onlarla bir alakası yok."dedim.

Başını olumsuz anlamda salladı.

"Kum saatini alıcaksın ve kum saati başladığında süren başlayacak.Sonraki görevi tek başına halledeceksin.Herkes seni unutucak ve kendini hatırlatıcaksın."dedi.

Yeni görev buydu.

Kendimi onlara hatırlatacaktım.

Unutulmayı tadacaktım.

Çünkü ben kalabalığın içerisinde yalnız olandım.

Tek korkum ise yalnızlığımla onlara zarar vermekti.

***************

Öhöm.

Naberr?

"Her şeyden önce bu üç bölümü ve görevi sevgili ortaokul,çocukluk arkadaşlarıma adıyorum.Hayatım boyunca sizlerden parçalar taşımaya devam edicem ve ne kadar bir çoğunuzla artık görüşmesekte arkadaş grubu dendiğinde aklımın içinde ilk siz var olacaksınız.Bana Ebrar'ı verdiğiniz için teşekkür ederim.Ve yine eminim beraber olduğumuz bir zaman arası sonsuzluğa gömüldü bile."

Her duyguyu yaşadığımız bir bölüm oldu.

Geç attığım için kusura bakmayın sınav haftasından ötürü.

Her neyse çabucak iki bin olalım istiyorum sağolun desteğinizi hiç eksik etmiyorsunuz.

Bu hafta da yüksek ihtimal yb gelmez ama merak etmeyin sınav haftasından sonra tekrar bir tempoya gireriz.

Yeni kurgum Kayıp zamanlar gemisine de göz atmayı unutmayın ona da bölüm gelicek kısa zamandaa.

Neyse çok konuştum öpüyorum ballarım kendinize iyi bakın.

Zaman arasına sıkışmamaya dikkat edin.

Loading...
0%