Yeni Üyelik
17.
Bölüm

15.Sadakat

@ebi_books


Müzik:
Teya Dora-Dzanum
Kesha-Backstabber

Eren

Birine hatırlatmıştım.Geriye iki kişi kalmıştı.

Fakat beklediğim kadar kolay olmayacağını anlamıştım.Umay'ın çoktan hatırlamış olması gerekirdi ama hatırlamamıştı.

Bu da demek oluyordu ki ona daha çok zaman harcamalıydım.

İrem,yatakta oturmuş ağrıyan başını ovuyordu.

"Ne olucak şimdi?"diye sordu.

"Bir şey olmayacak.Sen bozuntuya vermeden devam edeceksin bende görevi tamamlayacağım.Umay ile yalnız kalmam gerekiyor."dedim.

Başını olumlu anlamda salladı.Telefonum çalmaya başladı.Arayan Demir'di.

"Efendim Demir Bey."

"Eren,Umay biraz dışarı çıkmak istiyormuş.Ona eşlik et.Yalnız gezmesini istemiyorum."dedi.

"Tamamdır Demir Bey."diyerek telefonu kapattım.

"Ne oldu?"

İrem'e hızla cevap verdim,"Umay dışarı çıkmak istiyormuş ona eşlik edicem.Sende bozuntuya verme.Normal davran."

İrem onayladığında odadan çıktım ve merdivenleri inmeye başladım.Umay,üzerini değiştirmiş arabanın yanında bekliyordu.

Beni görünce şaşırdı.

"Abim gerçekten peşime adam mı yolladı?"

Başımı olumlu anlamda sallarken arabanın anahtarını aldım ve Umay'ın kapısını açtım.

O otururken kulağına eğildim,"Ama neyseki bu sıkılabileceğin bir adam değil."dedim.

Gülümsedi ve bende gülümseyerek yerime geçtim.Arabayı çalıştırkren,"Nereye gitmek istersin?"diye sordum.

"Bilmem,sadece kafa dağıtmak için çıkmıştım aslında."

"O halde nereye gideceğimize ben karar veriyim."

Arabayı sürerken,"Lunaparka ne dersin?Ondan önce de bir kafede oturur kahve içeriz."dedim.

Gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı.

Umay ile nornmal sevgililer gibiydik.Asla gerçekleşemeyecek bir normal.Ve o an,Umay'ı sevmek için normale ihtiyacım olmadığının da çok farkındaydım.

Zaman arasında onca karmaşanın içerisinde hala gülebilen Umay'ı özlediğimi fark ettim.

Kum saati, ceketimin cebindeydi.Ne kadar zamanımın kaldığını öğrenmem lazımdı.

Bir sürü kafenin olduğu bir caddeye geldik.Yolu Umay tarfi etmişti.

Arabayı park edip indim ve Umay'ın kapısını açtım.Beraber iki kişilik bir masya oturduk.

Kollarımı önümde birleştirip arkama yaslandım.Umay sipariş verirken bana,"Sana da aynısını söylüyorum."dedi.

Sessizce başımı olumlu anlamda salladım.

Bu sefer altında polar bir kilotluçorap ve üzerinde de kalçasının biraz daha altında biten bir etek vardı.

Üzerinde ise sabahki gibi v yaka kahverengi bir kazak vardı.Saçlarını açmıştı.Zaten tokası arabadan beri bileğimdeydi.

Zaman arasındaki Umay'ın bu anlarımızı izlediğini düşününce gülerek başımı iki yana salladım.

Umay uzun süredir dolmuş gibiydi.Bana uzun uzun bir şeyler anlattı.Abisinden bahsetti,üniversite hayatından,aslında avukat olmak da istediğinden ama tiyatroyu çok sevdiğinden.

Ve hepsini zaman arasında göremediğim hevesiyle anlattı.

O an çok korktum.Onu gerçekten kendi olarak göremeyeceğimden çok korktum.Çünkü o Umay'dı ve parlayan gözleriyle,cıvıl cıvıl sesiyle insanı kendine çekiyordu.

Zaman arasının son zamanlarında ise böyle değildi.Özellikle de kabus gördüğü akşam gözlerindeki ışığın soluşuna şahit olmuştum sanki.

"Öyle işte.Ama sonra Buse bana bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu söyledi."

Uzun cümlesi bitmişti ve ben elim çenemde onu gülümseyerek dinlediğimin farkında değildim.

Kafasını yana yatırıp gülümsedi,"Niye öyle bakıyorsun sen bana?"diye sordu.

Gülerek kafamı iki yana salladım.

Kahvelerimiz geldi ve ortaya tek bir tatlı söylemişti.Bir dilim çikolatalı pasta.

Bir çatal alıp yerken bana baktı ve lokmasını yuttu.

"Sen neden yemiyorsun,beraber yiyelim diye aldım tek başıma bitiremem."

"Çok aç değilim ama sana yardımcı olurum."dedim.

Çatalı alıp küçük bir parçayı ağzıma attım.Güldü.

"Neye gülüyorsun?"diye sordum.

"Abim,diğer şoförlere güvenmediği için beni seninle yolladı ve biz seninle flört ediyoruz."dedi.

Güldüm.Haklıydı.O da sinir bozukluğuyla kahkaha atarken yine etrafa ışıltısını saçıyordu.

Pasta bitti ve kahvelerimizi de zaman arasında asla yapamayacağımız kadar normal sohbetlerimizle içtik.

Öylesine normaldiki bu anlar ve öylesine anormaldiki.

Kafeden çıktık ve tekrar arabaya ilerledik.Lunaparkı da Umay tarif etmişti.Neyseki tarif ediyordu yoksa nasıl bulacağımı bilmiyordum.

Lunaparka geldiğimizde hava zaten kararıyordu.Beraber bilet alıp hızlı trenin önüne geldik.Hayatımda hiç hızlı trene binmemiştim.Bu yüzden bedenimi küçük bir korku sardı.

Ama o an sıcak,küçük bir el elimi çekingen bir tavırla tuttu.Kafamı çevirdiğimde Umay'ın gülümseyerek baktığını fark ettim.

Konuyu değiştirmek için,"Yoksa korkuyor musun Eren?"diye sordu.

Gülüp başımı iki yana salladım."Korktuğum falan yok.Hiç binmedim o yüzden."

Güldü.Beraber yerlerimize oturduk.Umay Hanım, bize en önü seçmişti.Koltuklar ikişer kişiydi.Bir adam gelip kemerimizi bağladı.

Kafamı gökyüzüne kaldırdım.

Fısıldayarak,"Lütfen,beraber doğru zamanda gökyüzüne bakabilelim."dedim.

Umay gülerek,"Korkudan dua falan mı okumaya başladın Eren?"diye sordu.

Güldüm.Kafamı ona çevirdim ve gözlerinin içine baktım.Rüzgar esip saçını yüzünün önüne getirdi ve tam bir elimi kaldırıp düzelticekken tren bir anda çalıştı.

Aniden önüme dönmemle Umay koca bir kahkaha attı.

İyice hızlanırken hiç binmemiş olmamla bir alakası olmadığını, gerçekten korktuğumu fark ettim.

Gözlerimi açamıyordum.Umay'ın keyifli kahkahaları geliyordu ve içimdeki endişeyi azaltıyordu.

Tren sonunda durdu ve ben anın şokuyla hala gözlerimi açamazken biri avuçlarıyla yüzümü sardı.

"Eren,tamam açabilirsin."dedi.

Açtığımda ise başım dönüyordu ama Umay'ın gözleri bir nebze olsun baş dönmemi yavaşlatmıştı.Kemerlerimiz açıldı ve bizde indik.

Bu sefer çekinmeden elimi tutmuştu ve bende ellerini ellerime kenetledim.

Gülüşürken Umay,"Hadi şimdi gondola binelim!"diye bir öneride bulundu.

Güldüm."Miden de bulanmıyor galiba."

Olumsuz anlamda başını salladı."Senin bulanıyorsa sana tuzlu bir mısır alalım ne dersin?"

Olumlu anlamda başımı salladım.Madem yaşayamayacaktık o halde zaman arasının bize sunduğu imkanları sonuna kadar değerlendirebilirdik.

Beraber ketçaplı mısır alıp içine iki kaşık koydurduk.Yemeyi bitirdik ve Umay'ın dediği gibi gondola bindik.

Bu defa da en arkadaydık ve birbirimizin elini sıkıca tutuyorduk.Alışmış gibydim.

Korktuğumuz şeylerin yükseklik ve hızlı tren olması için bir kez daha dua attim.Çünkü artık korktuğumuz şeylerin sonsuzluğa sıkışmak veya unutulmak olmasını istemiyordum.

Ne zamandan beri onunla bu denli ileri hayaller kurudğumu ise sorgulamayacaktım.Çünkü bir zaman yoktu yani soru soramazdım.

Gondoldan indik ve bu sefer de korku trenine binmeyi teklif ettim.

Umay biraz çekingen davrandığında,"Ne oldu?Hızlı trene binerken iyiydi."diye takıldım.Hemen başını kaldırdı.İnatlaşmakta asla üstüne yoktu."Tamam bineriz nedir yani?"dediğinde güldüm.

Gerçekten ikimiz bir trene bindik ve ben yalnızca Umay'ı izledim.Uzun bir tüneldi ve karanlıktı.Umay asla gözlerini açmıyordu.

Bir şey ufacık temas ettiğinde koca bir çığlık attı.

"Sadece maketti."dedim o bana sokulurken.

Beraber girdiğimiz tünel geldi aklıma.Yolun sonunda evli olduğumuz tünel.Ama yine bize ait olmayan bir zamanda evli olduğumuz tünel.

Tünel daha ileriye giderken Umay gözlerini açtı ama etrafa bakmıyordu yalnızca bana bakıyordu.

"Eren,sen ilk defa bindiğine emin misin?"

Olumsuz anlamda başımı salladım.Ellerini avuç içime aldım ve o da şaşkın bakışlarıyla bana baktı.Dudaklarına yaklaşıp küçük bir öpücük kondurdum ve hemen ardından hissettiğimi yaptım.

"Bu,beraber girdiğimiz ilk korku tüneli.Ama beraber girdiğimiz ilk tünel değil.Biz beraber bir zaman tüneline girdik Umay.Beraber çıkmak üzere."

O an göz bebekleri büyüdü ve donuk donuk baktı.Hemen ardından yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı ve bana dikkatle baktı.

Ağzından bir anda,"Eren?"lafı çıktı.

Bu bir kural mıydı bilmiyordum ama beni hatırlayan herkes adımı ezberliyordu.Buyrun benim bir sıkıntı mı oldu dememek için çok zor duruyordum.

Ama aynı şekilde,"Umay."demekten kaçınmadım.

Bir anda bana sıkıca sarıldı.Şaşkınlıkla kalırken kollarımı bedenine sardım.Az önce gördüğüm ışıltılar yoktu belkide ama şimdi beni bilen,benim Umay'ım karşımdaydı.

Okuldaki Umay.

Ayrıldığında yüzümü yokladı ben gülerken kendini de yokladı.

"Şu anda senin zaman arandayım."dedi inanamayarak.

Başını avuçlarımın arasına aldım."Sen her zaman benim zaman aramdaydın Umay."dedim.

İkimiz de gülümserken trenin durduğunu fark etmemiştik.

Çalışan adam,bize şaşkın gözlerle baktı.Ardından ikimiz de birbirimize baktık.Bu bakışma sürerken adam,"Kaçık mısınız kardeşim siz?"diye sordu.

Bozuntuya vermeden sessizce ayağa kalktık.Hızla lunaparkın çıkışına yürürken Umay,eteğini düzeltiyordu.

"Neden lunaparka gelirken etek giyinmişim ben?"

Farkında olmadan ellerimiz yine birbirine kenetlenmişti.Arabaya geldik ve ikimiz de yerlerimize oturduk.Soluklanırken Umay,yüzünü bana çevirdi.

Önce uzun uzun baktı sonra kafama bir tane geçirdi.

"Demek sen önceki hayatında esmer kızlara evinin anahtarını veriyordun?"

Sorduğu soruyla pes artık bakışlarımla ona baktım.

"Hiç öyle bakma.Sen neymişsin öyle.Abim sana beni emanet ediyor git okuldan al diyez, sen arabada sen arabada ırzıma geçiyorsun."

Arabayı çalıştırıdm.Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Hoşuna gitmediğini söyleyemezsin."dedim.

Önce sessiz kaldı.Daha sonra,"Başta öptüğünün ben olmadığını düşündüm.Ama şu anda yanındayken sanki o anki Umay benmişim gibi."

Olumlu anlamda başımı salladım.

"Çünkü zaman arasındaki hallerimiz de bizleriz Umay.Farklı kişiler değiliz."dedim.

O da başını olumlu anlamda salladı.

"Ne yapacağız şimdi?"diye sordu.

"Eve gidelim.Çok zaman yok,Demir'e kendimi hatırlatıcam ve biticek."

*************

Zaman Arası/Okul

Demir

Yanımda pür dikkat ekranı izleyen Umay,an yaklaştıkça koltuğa kurulmaya başlamıştı.

Oradaki hali hatırladığında ise kafası yana düştü ve uykuya daldı.

Gülümseyerek kenarıdaki polar örtüyü İrem'e yaptığım gibi üzerine örttüm.

Boynu ağrımasın diye düzelttim başına yastık koydum ve koltuktan kalktım.

Karşı koltukta uyuyan İrem'e kaydı gözlerim.Sıkıntılı bir nefes alıp yanına ilerledim ve yere oturdum.Elimle sarı saçlarının bir tutamını arkaya ittirdim.

"Güzelim benim,"onu izlerken bu konuşmayı en azından kendime borçlu olduğumu fark ettim.

"İrem, ben ister miydim böyle olmasını?Gerçekten beni hiç sevmeyeceğine inansam bile peşinden giderdim bunu sende biliyorsun.Seni ne kadar sevdiğimi de biliyorsun.Ama neden böylesin sen İrem?Neden bir kere bile beni anlamak istemedin.Lütfen yanlış anlama,sevginin karşılıksız olduğuna inandım her daim.Sana verdiğim sevgi için ise asla pişman değilim.Çünkü ben,beni karşılıksız sevebilecek bir aile tarafından büyütüldüm."

Koca bir sessizlik vardı sığınakta.İrem'in saçlarını düzeltmeye devam ederken tekrar söze girdim.

"Seni sevdim İrem.Çok sevdim.Ve sevgimin,tıpkı babamın öğrettiği gibi,her şeyi yola sokabileceğini düşündüm.Savundum seni sonuna kadar.Bazen ben bile suçladım seni içimde ama hiç arkanda durmaktan vazgeçmedim sevgilim.Fakat son zamanlarda farkındayım.Senin tek sorunun sevgime karşılık vermemen değil."

Zorlukla yutkundum.

"Hatırlamadığımı zannediyorsun?Çünkü öyle anlaştınız.Büyücü,beni aldığında orada olduğunu ve karşında ruhu çıkan kızları keyifle izlediğini hatırlıyorum İrem.Beni aldığı o gün sarı saçlarını gördüm.Bu zamana kadar hep yarım yamalak hatırladığımı düşünüyordum.Hayır,Demir o değildir diyordum ama,"kelimelerin devamını getiremiyordum sanki.Derin bir nefes aldım.

"İrem,son zamanlarda hafızam o zamanlar yaşadığım acıları geri getiriyor.Ne kadar orada gördüğüm işgenceyi unutmak bana iyi gelse de senin yarım oluşun ve bu belirsizlik iyi gelmiyordu.O gün,büyücünün sana merak etme her şeyi unutacak yalnızca huzursuz hissedicek dediğini duydum.Unutmamamın sebebi de çok açıktı.Yasemin,yine kendini riske atarak bana,o yaralı halimle bir şeyler içirdi.Onu yarım yamalak hatırlamıyorum,onu o kadar berrak hatırlıyorumki."

Kendini benim için riske atmıştı.Yine ve yeniden.

"Bak İrem,her şeyi kaldırabilirim ama ihaneti hele ki dostlarıma karşı yapılmış bir ihaneti kaldıramam.Üstüne üstlük son anlardan sonra seni gerçekten koşulsuz sevmediğimi fark ettim.Ve bu,ihanetini öğrenmeden çok daha önceydi.Umay bana,'Bu sadece alışmışlık.'dediğind kendim de artık anlamıştım.Sana beslediğim sevgi falan değildi."

Gözümden bir damla yaş aktı.

"Yine de sana verdiğim sevgi için pişman değilim.Belkide hak etmedin ama beni kendine alıştırdığın için bile sana teşekkür ederim.Bunların olması gerekiyordu.Benim bunları yaşamam gerekiyordu.Ve artık benim için hiç bir anlam ifade etmeyeceksin.Evet,zor olucak ama olucak.Ve ben seni kalbimden silicem.Çünkü bu denli insanlık dışı bir varlığı artık kabullenemem."

Cümlenin sonuydu.Sayfanın bittiği yerdi.Zamanın tükendiği yerdi.

Başımı kaldırdım ve son gözyaşlarımı da sildim.

Üzerimden artık koca bir yük kalkmış gibiydi.

Geriye,Eren'in kendini hatırlatması ve uykuya dalmam kalmıştı.

****************

Umay

Eren arabayı durdurdu ve biz o lüks evin hemen önündeydik.

Hızla indik arabadan.Hava iyice kararmıştı.Demir eve gelmiş olmalıydı.

Her şeyden öte şu altımdaki etekten kurtulmam gerektiğini fark ettim.Konumuz bu olmayabilirdi ama gerçekten bununla sıkışmış ruhları falan kurtaramazdım.

Eve girer girmez de hiç yabancılık çekmeden odama çıktım.Sabahtan beri burayı izliyordum.

Odama geçip hızla altımdaki eteği çıkardım.Ve dolaptan bir şort aldım.Üzerime geçirip kazağı da aynı hızla çıkardım ve rahat bir sweat giyindim.

Çalışma masamın üzerinde gördüğüm bilgisayar ve tablete baktım.

Kısa bir an kendi zamanımı ne kadar özlediğimi fark ettim.

İnsan bir sürü kez ben bu zaman ait değilim,keşke daha erken doğsaydım gibi cümleler kullanır.

Ama herkes her daim olması gerken zamandadır.Bunun şu an çok daha farkındaydım.

Ben tam olarak 2024 insanıydım.

Kendi kendime güldüm.Kapım tıklatıldı ve içeriye Eren girdi.

"Ne oldu öyle, çok hızlı çıktın."dedi.

"O etekle daha fazla duramazdım, ve Eren şunlara bak!"dedim
hevesle.

Yanıma gelirken masamın başına oturdum ve bilgisayarın kapağını açtım.

Tarihe baktığımda kendi zamanımı görmenin bana bu kadar mutluluk vereceğini çok daha önce söyleseydiniz size götümle gülerdim.

Ama artık bu benim için bir nimetti.

Eren,"Sizin zamanı pek sevemedim.Çabuk alışıyorsun ama aynı zamanda olan her şeye şaşırıyorsun birde şarkılarınız berbat."dedi.

Kafamı ona çevirdim.

"Hangi şarkıya denk geldin sen?"

"Alizade diye bir adamın şarkısına."

Koca bir kahkaha attım.Bu anı izlerken kaçırmış olmam çok kötüydü.Gülerken Eren bana tip tip bakıyordu.

"Bir numara Alizade adam değil kadın.İki numara ben bunu nasıl kaçırdım,oysaki ekranın başından hiç ayrılmamıştım."

Bu esnada arkadan bir ses geldi,"Müzik sesleri duyulmuyordu."

İkimizde kafamızı o yöne çevirdik ve İrem'in çekingen bakışlarla kapının yanında beklediğini gördük.

"Demir geldi.Birazdan akşam yemeği için sofraya oturucaz."dedi.

İkimiz de sessiz kaldık ve İrem de sessizce odadan çıktı.Kafamı Eren'e çevirdim,"Demir'e bu hislerinin alışmışlık olduğunu söyledim Eren."derince nefes aldım.

Sandalyeden kalkıp yatağa oturdum ve kendimi geriye bıraktım.Eren başıma gelip dikilirken konuşmaya devam ettim.

"Bence Demir de çok farkındaydı bunun alışmışlık olduğunun ama bazen alıştığımız şeyler bize kendimizi hatırlattığı için onlardan vazgeçemeyiz.Öyle değil mi?"

Eren başını olumlu anlamda salladı,ben tavanı seyrederken o da beni seyrediyordu.

"Senin konuşman iyi olmuş.Çünkü ben konuşsaydım artık ağzımdan çıkacak şeyler çok farklı olabilirdi."

Ayaklandım.Aşağı inecekken aklıma gelen şeyle duraksadım.

"Eren,İrem gerçekten sana o tarz bir yaklaşımda bulunmuşmuydu?Yani kendi sıkışık zamanında yaşadığın gibi."

Eren uzun denemeyecek kadar kısa ama kısa denemeyecek kadar uzun bir süre gözlerimin içine baktı ve derince nefes aldı.

"Bunlar seninle konuşmak istediğim konular değil.Evet oldu ama daha sonra bunun yalnızca bir yanılgı olduğunu söyledi.Bende geri plana attım.Tabi atabildiğim kadar."

Onayladım.Beraber merdivenleri inip aşağı indik.Demir salonda oturmuş bilgisayarıyla uğraşıyordu.

En son onunla kavga etmiş olduğumuz için gülümsemedim ve koltuğa oturdum.

Gözleri çok kısa bir süre bana döndü ve hızla kaçırdı.Durgun bir sesle,"Ne yaptınız dışarıda?"diye sordu.

Umursamaz gibi görünmeye çalışıyordu.Rolüme uyum sağladım,"Bir şey yapmadık.Hava alıp çıktık işte."

"Peki,iyi yaptınız."

Aynı umursamaz tonla,"Evet."dedim.

En sonunda öfkesiyle bilgisayarı alıp bahçeye çıktı.Arkasından güldüm.Demir'n abim olduğu bir zaman öyle mi?

Sürekli Eren'in olduğu zamanı hayal ettiğimi zannederdim.Ama yeni fark ediyordum.Eren ile kurduğum hayallerin içerisinde her zaman Demir de vardı.

Kadınlar yemeği hazırlıyor olmalıydı.Madem zaman arasında değildik ve istediğimiz zaman yemek yiyebiliyorduk.Bunun tadını çıkarmalıydım.

Mutfağa koşar adım gidip sandalyelerden birine oturdum ve masanın üzerine konulmuş poğaçalardan birini ağzıma attım.

Tadının güzel olduğunu gösteren mırıltılar çıkarırken çalışan kadınlardan biri güldü.

"Acıktınız mı Umay Hanım?"diye sordu.

"Hemde nasıl bir bilsen."diye cevap verdim.

Öylesine mutluydumki.İstediğim her an yemek yiyebilmek istiyordum.Yemekhane yemekleri hem kötüydü hem de sabahtan beri Eren'i izlediğim için yemek falan yememiştim.

Zaten zaman arasına geldim geleli dört kilo vermiştim.Aç olduğumu iliklerime kadar hissediyordum.

Ayaklanıp buzdolabını açtım.Çalışan kadın gülerek,"Umay Hanım birazdan sofra da hazır olur aslında."dedi.

Çok tatlı bir kadına benziyordu.Yanakları oldukça tonton ve kendi de hafif yaşlıydı.Gülerek yanağından makas aldım.

"Yemekten önce atıştırıyorum hayatım.Şekerim düştü."dedim.

İçerideki üç çalışan da güldü.Onlara zaman arasındakalmalarımdan bahsetmeyecektim.

Dolaptan aldığım soğuk çaya keyifle baktım.Şu hayatta sevdiğim iki içeçecek vardı.Biri sıcak çay.Biri de soğuk çay.

Kafaya dikerek salona ilerledim.İrem sessizce oturuyordu.

Ona karşı kin beslemek istemiyordum.

Çünkü hemcinsimdi.Ve sırf bu yüzden uzun süre önyargılarımı yok saymıştım.Ama bu saatten sonra ne olurdu hiç bilmiyordum.

Tekli koltuğa oturup bacaklarımı uzattım ve elimdeki şişeyi dikledim.Keyifle kumandayı elime aldım.

İnsanın kendi zamanı gibisi yoktu.Televizyonda eski yılların dizileri yerine görüntü kalitesi yüksek ama senaryo kalitesi düşük diziler vardı.

Buna da şükürdü.

Ayarlara girip bir dijital film sitesi açtım.En son kaldığım diziye devam etmek için bölümü ayarladım ve kendi zamanımda geçirdiğim bu kısa vakitlerin keyfini çıkardım.

Ne de olsa görevi Eren Bey hallediyordu.Tamam sevgilimizdi ama bizde yorulmuştuk canım.Şöyle teknolojinin tadına vara vara oturmak çok keyifliydi.

Aklıma gelen şeyle gözlerim salonda Eren'i aradı.Merdivenin başına dikilmiş telefonuyla ilgileniyordu.Hemen ayaklandım ve yanına gitim.Telefonu bir anda elinden çektiğimde şaşkınca bana baktı.

"Hoş olmuyormuş değil mi Erencim?"

Gülerek koltuğa geri döndüm ve Eren'in telefonunu karıştırmaya başladım.Önce İnstagrama bakıcaktım.Garibim yazık, galerisinde dolaşıyordu mal mal.Kendi kendime güldüm.Keyfim fazla yerindeydi.

Galerisinde baktığı şey keyfimi daha çok yerine getirdi.Özel sekmenin birinde benim uzaktan çekilmiş fotoğraflarım vardı.

Gülerek onlara bakıyordum.Eren arkamda dikilmiş kollarını önünde bağlamış beni izliyordu.

Galeriden çıktım ve esas amacım olan instagram mesaj kutusuna girdim.

Oh be.Şükür olsun normal bir ilişki gibi ağız tadıyla telefon kontrolü yapabilecektim.

Kısa ama öz bir zaman dilimiydi.

İncelemeye devam ederken keyfim biraz olsun kaçmıştı.Gerçekten muhteşem kızlar yazmıştı Eren'e.Ama Eren'in profil de ben amcıyım diye bağırıyordu.

Kafamı arkaya yatırdım,"Am rambosu falan mısın lan sen?"

Güldü ve kafasını iki yana salladı.

"Gülme!"diye çıkıştım.Daha sonra bulunduğumuz an aklıma geldi ve bende gülmeye başladım.

Bu hesabı açan Eren falan değildi.Çünkü Eren hiç bir zaman böyle bir teknolojide yaşayamamıştı.Bu fotoğrafları çekinen de Eren değildi.

Kendi profilimi merak edip kendi zamanımda kullandığım insta hesabımı yazdım.Neyseki burada da aynıydı.

Fakat fotoğraflar aynı değildi.Karşımda liseli Umay yerine üniversiteli kadın Umay vardı.

Gözlerim kocaman açılırken Eren de bakmasın diye gözlerini kapattım.

"Hodri meydan Umay Hanım."diye takıldı bana.

"Sakın bakma.Burada namusum söz konusu."

Gerçekten öyleydi.Bir fotoğrafta kızlarla tatildeydik ve üzerimde asla giymeyeceğimi bildiğim ipli bir bikini vardı.Bunu giyinmek bir kenara dursun paylaşım yapmak lise çağındaki Umay'ın yapabileceği bir hareket değildi.

Diğer postlarım çok da fena değildi.Hatta baya iyilerdi.Şöyle bir gerçek vardı ki çok güzeldim.

Daha kadınsı kıyafetlerle ve daha oturmuş yüzle muhteşemdim.

Bir tanesinde ise gözlerim durdu ve başımı yana eğdim.Neslihan,Betül,Gökçe ve ben.

Beraberdik.Neslihan yanağını yanağıma yaslamış ve kollarımızı birbirine atmıştık.Gökçe ve Betül ellerinde kahvelerle poz veriyordu.

Biraz daha aşağıda başımızda kepler ve üzerimizde cübbeler vardı.Gülümseyerek kameraya bakıyorduk.

Liseden mezun olmuştum.Bu anıları kaçırmış olma düşüncesi beni korkutuyordu.

Yeniden doğduğumda kendi zamanımda doğmak isterdim.Neslihan ve güzel lise anılarım için.

Ardından çocukluk fotoğraflarım çıktı bir postta.Gülerek baktım kendime.Hiç bir zaman büyük sorumluluklar aldığımı düşünmezdim.Ve bu yüzden de kendime kızardım.

Dünya sorumluluk alanların,cesur olanların dünyasıdır derdi annem.

Cesurdum belki de ama sorumluluk konusunda yetersiz olduğumu düşünürdüm.

Bilemezdin Umay.Bu denli büyük bir sorumluluğun altına gireceğini ve yaşanmamış hayatlarını vermen gereken kızların umudu olacağını.

Zaman arasında sanki mutlu olan tüm anlar kısa sürüyordu.Üzerime tekrar büyük bir ağırlık çöktü.Fakat bu esnada bir el,elimin üzerini okşadı.

Eren'in gözlerinin içine baktım.

Artık yalnız değilsin Umay.Yanında o var.Demir var.Yalnız değilsin,bu sorumluluk yalnızca sana yüklenmedi.

Peki ya zaman arasında yalnız olmayacağım derken sonsuza kadar yalnız kalırsam.

Ya geri döndüğümüzde birbirimize dair bildiğimiz tek şey isimlerimiz olursa.

Çalışan kadın,"Yemek hazır Umay Hanım."dedi ve ayaklandım.Kadın aynısını İrem'e de söyledi ve o da sessizce yanımıza geldi.

Masaya en son oturan ise Demir'di.Eren'in cebinde kum saati vardı ve söylediğine göre fazla vaktimiz yoktu.

Eren biraz daha toparlayamayacak olursa aklımda bir plan vardı.Planı uygulamaya geçirdiğim anda ise bana uyum sağlayacağını biliyordum.

Başlarda sessiz kaldım.

Demir sessiz ve sinirli bir şekilde çorbasını içiyordu.

Eren boğazını temizledi,"Demir Bey,"diye başladı söze.Demir zorla kafasını kaldırdı.

"Geçtiğimiz günlerde lise zamanlarınıza ait bir fotoğraf gördüm."

Göz devirdim.Eren cidden kötü bir giriş yapmıştı.

Demir'in sinirli olması asla işimize gelmiyordu."Ne var yani bunda Eren?"diye sordu.

Bir süre bakıştılar.Eren,"Bir şey yok Demir Bey.Tanıdık bir sima gördüm sadece onu sorucaktım.Ama belliki pek modunuzda değilsiniz."dedi.

Demir ,bir yerine takmadı ve başını eğip bitirdiği çorba kasesini kadına uzattı.Önüne ana yemek konduğunda aynı sessizlikle yemeye devam etti.

Bir süre sonra üçümüzün de ona dik dik baktığının farkına vardı ve kafasını kaldırdı.

"Neye bakıyorsunuz öyle?Yemeklerinize dönün!"diye sert bir emir verdi.

Aynı anda başımızı eğerken Eren ile z göze geldik.

"Mal."dedim dudaklarımı oynatarak."Ne yapabilirim Umay?" dedi dudaklarını oynatarak.

"İzle ve gör aptal."dedim yine dudağımı oynatarak.Garip bir şekilde dudağımı okuyabiliyordu.Bu çok önemli bir detaydı.

"Abi sana söylemem gereken bir şey var."dedim.

Demir,"En son böyle bir cümleye başladığında hoş şeyler olmadı Umaycım.Demekki şimdi sırası değil."dedi.

"Ama bu çok önemli.Yengem ile ilgili."

Demir söyleyeceğimi merak ederek kafasını kaldırdı.İrem,topu ona atacağımın farkındaydı ama şu anda onun Demir'i aldattığını Demir'in öğrenmesi görevi kaybetmemizden önemli değildi.

"Bu gün Eren ile eve geldik ve yengemin odasından bir ses geldi."

Demir endişeyle,"Bir şey mi oldu hayatım?"diye sordu.

Bu sevgisi canımı öylesine yaktı ki devam etmek istemedim.Ve Eren devam etmek istemediğimi fark etti.Ama yapacak bir şey yoktu.

"Lafı uzatmayacağım abi,Eren ona yardım için gittiğinde peşlerinden gittim.Ve İrem'in Eren'e bir istekte bulunduğunu duydum."

Anlamıştı ve büyük bir şaşkınlıkla İrem'e baktı.Hala neye şaşırıyorsa artık.

"Doğru mu bu?"

İrem'in yüzünde bazen en ufak bir pişmanlık ya da utanç görmeyi bekliyordum.Ama asla göremiyordum.Umursamazca cama bakıyordu.

Demir kafasını Eren'e çevirdi.O an Eren'in yüzünde bir şeyler değişti.En başında bulması gerekeni buldu.Demir ile ortak noktasını.

Ve ben en başından beri biliyordum.

Ortak noktaları özlem ve sadakatti.

Eren beklediğim o cümleyi kurdu.

"Ben,beraber zaman ile savaştığım dostuma böyle bir ihanette asla bulunmam Demir."dedi.

İşte o an sanki tüm zaman değişti.Demir'in göz bebekleri büyüdü ve hepimizin verdiği tepkiyi verdi.

"Eren?"dedi bir anda.

Eren de gerçekten yorulmuş gibi,"Buyrun benim."dedi.

Artık hepimiz buradaydık,benim zamanımda.Demir ayaklanıp kendini yokladı.Demir hatırladığında,İrem ve Demir tekrar on sekiz yaşlarındaki görüntülerine kavuştu.

Etrafımızdaki tüm canlı varlıklar yok oldu.Çalışan kadınlar,camın ilerisinde görülen yaşam.

Geriye sadece dördümüz kaldı.Büyü hataları.

Bir şeyler olmasını bekledik ama hiç bir şey olmadı.Demir hızla ayaklandı ve hepimiz onun peşine gittik.

"Geri dönmemiz gerekmez miydi?"diye sordu.

Eren cebinde kum saatini çıkardı.Çok hızlı aktığını ve çok az kum kaldığını gördü.

"Yapmamız gereken son bir şey olabilir."dedi.

"Düşünmeye vaktimiz yok."diye çıkıştım.

Eren,"Vaktimiz yok,"dedi ve sessizce düşündü,"Vaktimiz yok."dedi tekrar.

Ona anlamaz gözlerle baktık."Evet Eren vaktimiz yok."dedim.

"O halde çıkışı aramayacağız.Çıkış ayağımıza gelecek."dedi.

Kafayı iyice yediğini düşünürken aklıma parkta yaşadıkları geldi.Haklıydı.Demir benden önce anlamış olmalıydı,"Hadi parka gidelim."dedi.

Ve dördümüz de gerçekten koşar adım biraz uzaktaki parka geldik.

Eren duraklayıp söze girdi.

"Bakın her şey inanmakta bitiyor.Bu parkın tekrar sıkışık zaman olduğunu düşüneceğiz ve olucak.Ardından sıkışık zamandan sıkışık zamana atlayabileceğimize inanacağız ve kapı açılıcak.Sakın unutmayın her şey inanmakta bitiyor."

Hepimiz onayladık.Köpeğini gezdiren kadın yine buradaydı ve ilk cümle benim ağzımdan çıktı.

"Köpeğini gezdiren kadın yine burada.Burası bir döngü.Sıkışık zaman!"

Önce döngüyü, sıkışık zamanı oluşturucaktık.Daha sonra döngüye inanmayacak ve ondan çıkacaktık.

Diğer cümle Demir'in ağzından çıktı.

"Daire,sürekli aynı yere geri dönmeyi gösterir.Burası bir dönü ve zaman arası."

İşe yarıyordu.Etraf beyazlaşıp yok olurken geriye yalnızca park kalıyordu ve kadın bize doğru yaklaşıyordu.

Bu sefer İrem yüksek sesle,"Kadın,daha önce olduğu gibi aynı hızda buraya yaklaşıyor.Olaylar tekrar eiyor.Burası bir zaman arası."dedi.

Kadın yanımıza geldi ve aynı cümleleri kurdu.

"Nerede olduğunuzun farkında mısınız büyü hataları?"diye sordu.

Cevabı veren yine Eren'di."Neredeyiz?"

"Tabelayı neden okumadınız?"

Ve yine o yazıyı gördük."Sıkışık Zaman Parkı."

Kadına baktığımda yaratığa dönüşmemişti.Biz,tıpkı Eren'in yaptığı gibi gerilerken gülümsedi,"Sakin olun burası sonsuz değil."

"Ama sıkışık zamanlar sonsuzdur."dedi Eren tıpkı daha önce dediği gibi.

"Buna siz karar verirsiniz."dedi kadın tıpkı daha önce dediği gibi.

Arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı.

Eren"Bekleyin,buradan nasıl çıkıcaz?"diye sordu.

Kadın tekrar bize döndüğünde artık gözleri siyahtı.

"Sıkışıklığı kabullenmezseniz dönebilirsiniz.Her şey zihninizde bitiyor büyü hataları."

Kadın gittiğinde ise işimiz daha kolaydı.

Köpekler üzerimize gelirken daha hızlı çıkmanın yolunu biliyorduk.

Hiç birimiz kaçmadık.Fakat köpeğe benzeyen yaratıkların beni korkuttuğunu hissettim.Yanımdaki Demir,kolunu omuzuma attı.

Köpekler gelirken hepimizin içinden aynı cümleler geçti.Aynı anda yüksek sesle konuşmaya başladık.

"Zaman her zaman döndü ve kendi oluşlturudğu aralıktan çıkamadı.Şu an içerisinde bulunduğumuz zamanın da zaman olması şüpheli.Ve şüphe gerçekliği alır götürür."

Gözlerimi açtım ve köpekler bir bir toz oldu.

Başımı çıkış tarafına çevirdim.Yaklaşıp gözlerimi kapattım.

"Kapı ben orada olmak istediğimde orada."dedim fısıldayarak.

Artık orada bir kapı vardı fakat bir şeyler eksikti.Nereye açılacağını kapıya söylememiştik.

Eren,"Ve kapı bizim zaman aramıza açılıyor."dedi.

Kum saatine gözlerim kaydı.Son kumlar dökülürken kapıyı açtım ve hepimiz teker teker kendi zaman aramıza döndük.

Her şeyiyle artık bize aitti.

Beşinci görev bu şekilde sona erdi.

***************

Derin bir uykudan gözlerimi zorla aralayarak uyandım.

Ve gözlerimi tekrar kapatıp derince nefes aldım.Üzerimde kareli pijamam ve kahverengi kazağım vardı.Saçlarım açıktı ve gözlerim cama kaydı.

Hava karanlıktı.Yatakhanedeydim.Filiz,
Selin ve Burçin,hemen yanımda uyukluyorlardı.

İhtiyacım olan uykuyu uyumuş gibiydim.Dinlenmiş gibi.Yorganı kendi üzerime çektim ve hemen yastığımın altındaki deftere bir şeyler karaladım.

Tekrar okuldaydım.Tanıdık olduğu için içim rahatlamıştı.

Saate baktığımda henüz on buçuk olduğunu fark ettim.Beşinci görev tamamlanmıştı.Peki ya ağacın yanına neyi bırakıcaktık?

Diğerleri de burada mıydı?Bunları öğrenmenin elbette tek bir yolu vardı.

Ayağıma yatağımın yanına bıraktığım gri botları giyindim ve bağcıklarını sıkıca bağladım.Filiz'in komodininden siyah bir toka aldım ve saçlarıma bağladım.Askılıktaki uzun gri kabanı da üzerime geçirdim.

Elime fener alıp odadan çıktım.

Sığınağa gidecektim.Eminim hepsi de bunu yapacaktı.Eğer buradalarsa.

Karanlık koridorlar artık beni ürkütmüyordu.Dışarı çıktığımda ise her yerin bembeyaz olduğunu fark ettim.Ay ışığı karlara vuruyordu.Okul biraz yüksek bir yerde olduğu için botlarıma kadar kar geliyordu.

Soğuk hava beni mutlu etmişti.Ayak izlerim kara çıkarken ilerlemeye devam ettim.Sığınağa inen merdivene geldim ve etrafımı kontrol ederek indim.Yukarıya açılan kapağı da sıkıca örttüm.

Sığınak dışarının aksine sıcacıktı.İçeride birileri şömineyi yakmış olmalıydı.Girişteki pas pas tarzı şeye ayaklarımı sildim.

"Kim var orada?"

Sesime cevap olarak gri bir kedi bana doğru yürümeye başladı.Oldukça büyük orta kiloda bir kediydi.

"Birilerinin olması mı gerekiyor?"

Gözlerim sesin sahibini aradı.Fakat göremedim.Başımı eğdiğimde bana bakan kedi oturmuştu.

Yanına eğilip başını okşadım,"Sen o sesin kimden geldiğini duydun mu?"diye sordum.

"Cevap bile verdim."dediğinde korkarak geriledim ve kendimi yerde buldum.

Kedi bana cevap vermişti.Kedi bana cevap vermişti!Hayır Umay kedi sana cevap veremez.

Kedi gülerek yanıma yaklaştı ve başını elime yasladı.

"Bu kadar şaşırmanı beklemezdim Umay."dedi.

Sesi kalın bir erkek sesine benziyordu.

"Karşımda konuşan bir kedi var!Nasıl şaşırmamamı beklersin?"

Kafasını iki yana salladı.

"Burada gördüğün tek gariplik konuşan bir kedi mi sence?"

"Sende mi yaratıksın?"

Hala nasıl konuştuğunu anlamazken cevap verdi.

"Ne yaratığı,çirkin bir halim var mı?"

"Nesin o zaman?"

Mırlayarak kucağıma çıktı ve yüzünü bana yaklaştırdı,"Senin yol arkadaşınım."dedi.

Küçük bir çığlık attığımda o da tısladı.

"Ben konuşan kedi falan istemiyorum."

Bu sefer tanıdık bir ses bana cevap verdi.

"Ama artık konuşan bir kedin var."

Başımı kaldırdığımda bunun Eren olduğunu fark ettim.Kedi üzerimden indi ve Eren bana elini uzattı.Tutup ayaklandım.

"Nasıl konuşan bir kediye inanabiliyorsun?"diye sordum.

Eren güldü,"Yaklaşık bir saattir gerçekliğini test ediyorum.Bana bok gibi davranıyor.Senin için gönderildiğini söylüyor.Yani Umay,yeni yol arkadaşın hayırlı olsun."dedi.

Hala şaşkınca bakarken kedi patisini yalıyordu.

"Şaşırma faslınız bittiyse tanışalım,ismim Şemsi."

İşte bu bardağı taşıran son damlaydı.Eren ile kahkahalara boğulduk.

"Neymiş adı neymiş?"

Eren gülerken,"Şemsiymiş."dedi.

Yaklaşık beş dakika buna gülücektim.İsmi Şemsi olan bir kedi karşımda duruyordu ve bana benim için gönderildiğini söylüyordu.

Bir anda duraksadım ve aklıma küçük bir anı geldi.

Beş yaşlarındaydım parkta oyun oynuyordum.

Yanımda da Neslihan vardı.Yanımıza gri bir kedi geldi ve onunla oynamaya başladık.

Çocukken de komik bir çocuktum ve özellikle de canlılara komik isimler vermeyi çok severdim.

Kediyi ellerime alıp sıkarak annemlerin yanına götürdüm.

"Anne,bakın kedi buldum!"

Babam,"Ne koydun kızım adını?"diye sordu.Teyzemler ve anneannemler de oradaydı.Önlerinde çekirdek vardı ve sohbet ediyorlardı.

Yaz akşamlarında bu parka gelirdik.

Bir anda,"İsmini Şemsi koydum baba!"dedim ve hepsi kahkahalara boğuldu.

Anının içerisinden çıktığımda kedi gözlerimin içine bakıyordu.

"Hatırladın öyle değil mi?Bu ismi ben seçmedim Umay."dedi.

Eren şaşkınca ikimize bakıyordu.O an sabahtan beri arkamızda duran Demir'i fark ettik.

"Umay bitti bir de kedisi başladı."diye takıldı bana.

Elimi burnuma götürdüm."Beş yaşlarındayken parkta bulduğumuz kedi bu.Ama buradaki işini çözmüş değilim."dedim.

Demir yine bilgeliğini konuşturmaya başladı.

"Aslında zaman arasında hepimizin anılarına ait izler var.Ve bazen bunları gün yüzüne çıkarıyor.Buraya ilk geldiğimde hayalini kurduğum arabanın minyatürü baş ucumda duruyordu.Benim için kötü bir anıyı çağrıştırsa da kaderimizin her zaman, zaman arası için yazıldığını gösteriyor."

Eren,"Benim baş ucumda hiç bir şey yoktu bilader."dedi.

Demir,"Çünkü önceki hayatında da böyle küçük detaylara önem vermiyormuşsun.O yüzden sana güzel anıları hatırlatan eşyalar yok,insanlar var.Umay ile burada tanışmanızı da buna yoruyorum."dedi.

Tespitleri fazla akıllıcaydı.

"Her şeyi çok hızlı atlatıp geri plana attığımız gibi konuşan kediye de aynısını yapıyoruz.Çünkü kum saatini bırakmalıyız."

Eren cebinden kum saatini çıkardı.Artık içindeki kumlar tamamen aşağıya dolmuştu.Hepimiz onayladık.

"İrem nerede?"diye sordum.

Demir sessizdi,"Uyanmamıştır belki de.Uyandırmayalım."dedi.

Sessiz kaldım ve bahçeye çıkmak için merdivenleri tırmandık.Üst kapağı açıp ağacın yanına geldim.

Bu sefer eşyaları bırakıcak olan Eren'di.Ağacın yanına bıraktı ve beşinci görev yavaşça toprağa karıştı.

Zaman arasının beşinci günü sona erdi.Beşinci görev bitti.Geriye ise yalnızca iki görev kalmıştı.

Sona yaklaşmıştık.Yanımdaki Demir kolunu omuzuma attı."Son iki Umay."dedi.

Başımı olumlu anlamda sallarken bende ona sarıldım.Eren, ağaca dikkatle baktı ve ağacın biraz daha büyümüş olduğunu gördük.

Ağaç büyüdükçe de bu ağacın bir söğüt ağacı olduğunu gördük.

Söğüt ağaçlarının her bir salkımı sonsuzluğa uzanır.Tıpkı mutlu olduğumuz zaman aralarının sonsuzluğu gibidir.

Yağan kara gözlerim kaydı.Ve arkamızdan gelen adım seslerini duydum.Hepimiz o tarafa döndük ve bu kadarını beklemediğim bir son gözlerimin önüne geldi.

İrem,yanında iki dakika muhafızı ile karşımızdaydı.Mor dakika muhafızı da hemen arkalarındaydı.

Demir beni korumak için önüme geçerken Eren de Demir'in yanına geçti.

Arkalarından saat muhafızı buraya yaklaştı.

"Size söylediklerimi hatırlıyorsunuz değil mi büyü hataları.Muhafızlar yalnızca yaratık formunda olmaz.Aranızda insan muhafızlar da var."

Eren sinirle,"Biliyordum!"diye çıkıştı.

İrem'in yüzünde histerik bir gülümseme vardı.Dakika muhafızlarından biri İrem'in saçlarını arkaya doğru çekti.Saçları onun değildi.Teker teker döküldüler ve karşımızda yanık gibi görünen kısa saçlar çıktı.

Karşımızdaki yaratıkların hepsi gülümseyerek bakıyordu.

İrem olarak bildiğimiz kız en başından beri insan muhafızıydı.

Gözleri değişti.Tıpkı diğer muhafızlarda olduğu gibi huzursuzluk bulaştı gözlerine.

Onda değişen tek şey saçlar ve gözlerdi.Çünkü o yalnızca ,insan muhafızdı.

İşaret parmağını kaldırdı ve bana doğrulttu,"Seçilen kız o.Yakalayın onu."

Gerilerken,Demir o kadar şaşkın görünmüyordu.Önüme siper oldu,"Onu yakalamanız için ihanetin hepimizin üzerinde büyük bir darbe yapması gerekirdi."dedi.

Ne dediğini anlamaya çalışıyorum.

Saat muhafızı,"Bu tarz bir ihanetin hepinizin üzerinde etki bırakmaması imkansız büyü hatası."dedi.

Demir başını olumsuz anlamda salladı."İnsan muhafızları ihanet için yapılır.Son ana kadar ihanet edişi kimseye gösterilmez ve ihanetin verdiği hüsran ruhlara yansır.İşte bu,büyücünün sıkıştıracağı ruhları güçlendirir."

İrem sıkılmış gibiydi."Bize bildiğimizi mi anlatıyorsun?"

Demir başını iki yana salladı."Büyücü tarafından yakalandığımda aklım silinmedi ve ben İrem'in ihanet ettiğini o gece öğrendim.Yeni öğrenmiyorum ve hüsranımın üzerinden zaman geçti.İnsan muhafızı görevini tam anlamıyla yerine getiremedi.Kılımıza dahi dokunamazsınız."

Hepsinin yüzünde şaşkınlık oluştu.Saat muhafızı gülerek,"Ancak bir aptal buna inanır.Büyücünün tutsak ettikleri o zamanları hatırlamaz.Yalnızca zihinlerinde karanlık bir köşe olarak kalır."dedi.

Demir başını olumsuz anlamda salladı."Unutmam gerekirdi.Fakt o gece,"cebinden küçük bir iksir şişesi çıkardı,"Bunu içtim."dedi.

Saat muhafızı,"Servar,büyü hatasının eline nasıl geçebilir?"diye bağırdı.

Hepsi gerilerken Demir gülümsedi.Eren ve ben ona şaşkınlıkla bakıyorduk.

Demir'in ağzında şu kelimeler döküldü.

"İhanet gitmesi gereken yere gitmedi.Hüsran düşünülen kadar güçlendirmedi ruhu.Ve muhafızların hüsranı onları bitiren oldu."

Muhafızların hepsi tozlaşarak yok oldu.

Bir süre sessiz kaldık.Bu sessizliği bozan Eren oldu.

"Bir daha asla,ama asla.Telekinezik yeteneklerinle dalga geçmeyeceğim kardeşim."

Şaşkınlığımı gizlemeden Demir'e bakıyordum.

"Bize her şeyi ama her şeyi açıklayacaksın."dedim.

Başını olumlu anlamda salladı.Hızla sığınağa indik ve üç sandalyeyi de şöminenin yanına çektik.

Demir biliyordu ve bize söylememeişti.Sevgisi bu kadar mı kör etmişti onu?Bir yandan bilmesi işimize yaramıştı ihanet bizi son dakika yok etmemişti.

Demi söze girdi.

"Oradan döndükten sonra her şeyi tamamen unutmam gerekiyordu.Çünkü unuttuğum bir acının beni yiyip bitirmesi büyücüye keyif verirdi.Fakat öyle olmadı.O gün sarı saçlar gördüğüme ve eğlenen bir ses duyduğuma çok emindim.İrem olup olmadığıyda soru işaretiydi.Siz, tekerlekli sandalyeyi aldığınızda zihnim silinicekti.Fakat ondan yalnızca bir kaç dakika önce Yasemin yanıma geldi ve bana bu şişeyi uzattı."

İçerisinde bir kaç damla sıvı kalan şişeyi gösterdi.

"Elimde tuttuğum iksire Servar deniyor.Zihnime kalkan oldu ve tamamen silinmesini engelledi.Bir süre bulanık anıları aydınlatmaya çalıştım.Bu esnada ihaneti öğrendiğimizde vereceği hüsran sayesinde hepimizi yakalayabilceklerini öğrendim.En başından beri planları buydu.Büyü hatalarının ruhlarını büyük bir hüsranla alıp götürüceklerdi."

Kapağın açılıp kapandığını duyduk aşağıya Yasemin indi.

"İşe yaradı!"diyerek onda uzun süredir görmediğim bir sevinçle yanımıza geldi.

Demir,o gelince gülümsedi."Bende tam onu anlatıyordum devam et istersen."dedi.

Yasemin yanımıza geldi.Fakat oturamadı.

"Demir'e Servar'ı verdim.Böylece anıları bulanık kaldı.Fakat tam hatırlayamadığı için ihaneti gördüğünüzde hepiniz hüsrana uğrayacaktınız.İşte bu yüzden Sinem ile beraber,"duraksadi kısa bir an dostunun sonsuzluğa sıkıştığını hatırladı ama devam etti.

"Tekrar Servar'ı aldık.Bizim için zordu ama deydi.Demir'e ilacı verdiğimizde her şeyi net hatırlıyordu ve İrem'in ihanet ettiğinin farkındaydı.İşte bu, sizi bu gece canlı çıkaran şey oldu."

Eren,"Neden bize söylemediniz?"diye sordu.

Yasemin,"Üçünüzün hüsrana uğraması işlerine yarayacaktı.Fakat üçünüz de şaşırmamış olsaydınız bu da işlerine yarayacaktı.Ters ya da düz.Zaman arasında olması yeterli."dedi.

Bıkkın bir nefes aldım.

"Sonunda bir şeyleri çözdüğümü düşünüyordum ama kafam tekrardan çok daha beter bir şekilde karıştı."dedim.

Yasemin ve Demir gülerken Eren de bıkkın bir nefes verdi.

"Benimde Umay.Benimde."dedi.

Arkadan kalın bir erkek sesi geldi,"Umay, ismimi değiştirmeyi ne zaman düşünürsün?"

Yasemin o tarafa döndü."Şemsi ile tanıştınız mı?"

Sinir bozukluğuyla gülüp elimi burun kemerime götürdüm."Tanışmaz olur muyuz?"

Yasemin,Şemsi'yi kucağına aldı.Şemsi keyifli mırıltılar çıkardı.

"Naber güzellik?"diye sordu Yasemin'e.

Duraklayıp uzun uzun duvara baktım.Gözlerimi bile kırpmadım.

En sonunda Demir,"Ne o öyle niye daldın duvara?"diye sordu.

"Kedinin adını neden Şemsi koyduğumu düşünüyorum."dedim.

Üçü de gülerken beşinci günün sonlandığını tekrar fark ettim.

Ve zaman arasının bizim için sona yaklaştığını bilmek bana oldukça farklı hissettirdi.

***************

!Burayı okuyun!

Tik tok hesabım admin arıyorum.Okurlarımdan olması gerekiyor yapmak isteyen varsa bana ulaşsın.

Tik tok-Elvora_books

Üç bölümdür sinan abiyi yazmıyorum çok özledim JSKSJSN

Kafamda o kadar gerçekki

Neyse Şemsi iyi geldi sağolsun.

Bir de tik tokdan yine grup kuralım diyorum katılmak isteyeniniz varsa yine buraya yazabilir.

Onun haricinde finale son iki görev kaldııııı.

Ne hissediyorsunuz?Yorum sayısının artmasını bekliyorum bana iyi geliyorr.

Kayıp zamanlar gemisinin ilk bölümü de yayınlandı göz atabilirsiniz.

Sonraki bolum gecikebilir yazsam bile bir süre atmica okunmalarin artmasini beklicem.

Dediğim gibi ufak da olsa bir kitleye erişmeden final vermeyeceğim.

Çoook öptüm hepinizi kendinize dikkat edin ballar.

Zaman arasına sıkışmamaya dikkat edin.








  

Loading...
0%