Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.Firuze

@ebi_books

Müzik:
Adele-Set fire to the rain
Ajda Pekkan-Haykıracak Nefesim

İnsanlar garipti.

Normalde anlatılsa inanmayacağı şeylere iki gün sonra alışıyorlardı.

Bence şu anda da tam olarak bu tarz bir durumdaydım.

Biz zaman arasında sıkışmıştım ve burada sıkışmış ruhları kurtarmak için altı günüm kalmıştı.

Ama ben burada gelmiş kendi yaşlarında benden oldukça büyük olan bu adamlara laf sayıyordum.

Kendi kendime güldüm.

Bahçenin orta kısımlarına doğru ilerledik.

Cidden ortaya bir ateş yakıyorlardı.Kızlar bir tarafa erkekler bir tarafa oturmuşlardı.

Zerrin Hoca,dikkatle öğrencileri incelerken ateşi inceliyordu.

Gökalp ve Duman Hoca da buradalardı.

Hatta ateşi onlar yakıyorlardı.Çok yakın arkadaşlardı.

Bazen arkadaşlıkları imkansızlıklar veya sıkışmış zaman araları bozamazdı.

İyice edebiyatçı kesilmiştim.İyi değildim.

Benim dostlarımı da bana bulun yoksa bu moruk Demir ve Eren ile burada ölücem.

Neyse tövbe diyelim biz yinede.

Uyum sağlıyordum işte.Biraz sonra yanıma uzun boylu esmer bir delikanlı yaklaştı.

Gerçekten güzel bir yüzü vardı çok orantılıydı.

Yanıma gelip oturdu ben ne olduğunu anlamadan polar bir örtü örttü üstüme.

"Nasılsın Umay?"

Bir süre mal gibi baktım.Bozuntuya vermedim.

"İyi sen?"

"Bende iyiyim."

"Şey isimin neydi?"

Şaşırarak baktı.Alınma ama ismini bilmiyorum yakışıklı bey.

"Hadi ama güzelim.Çok çabuk sildin."

Ben şaşırarak bakarken yanıma Zeynep hoca geldi.

"Yağız senin ne işin var hala bu kızın yanında?"

Yağız,"Sen karışma Zeynep!"dedi.

Araları iyi değildi.

Zeynep,"Oğlum sen bu kızı aldatmadın mı?Ne işin var lan hala burada."dedi.

Ben bir şok.Ne olduğunu anlamaya çalışırken Demir ve Eren de buraya şaşkınca bakıyordu.

Yağız,"Ne alakası var Zeynep.Küçük bir yanlış anlaşılma."dedi.

Zeynep hız kesmeden sinirle konuşmaya devam etti.

"Ne yanlış anlaşılması andaval Yağız.Gözümüzün önünde öpüşüyordun lan Ecrin ile.Görmedik mi?Ağzımı açtırma bak tövbe tövbe."

Role girmeliydim.Aldatılmıştım ve onlar Umay'ı tanıyorlardı.Umay aldatılınca ne yapardı?

Ayağa kalktım ve bir tane tokat attım.

Herkes şaşkınca buraya bakarken hızla konuştum,"Seni pezevenk sen kimsin de benim gibi bir kızı aldatıyorsun?"dedim.

Kabul hızlı role girmiştim ve herkes tip tip bana bakıyordu.

Zeynep'e kafamı çevirdim.Arkasında duran Selin ve Burçin de şaşkınlıkla bana bakıyordu.Ardından Zeynep'in yüzünde muhteşem bir gülümseme peydah oldu ve Filiz gülmeye başladı.

Bir dakika.Filiz mi?

Anın şokuyla o tarafa döndüm ve Filiz'in Selin'in hemen ardında olduğunu fark ettim.

Ne oluyordu lan burada?

Yağız,evden atılmış genç çocuk gibi ayaklarını yere vurarak diğer arkadaşlarının yanına geçti.

Zeynep hala sırıtırken arkasında Zerrin Hoca belirdi.

"Bu tarz durumlarınızı böyle ulu orta nasıl dökebilyorsunuz?Hakaret içerikli sözcükler kullandığınızı müdür duysa sizi hemen disipline verir."

Zeynep hızla Hocanın önüne geçti,"Özür dileriz Hocam lütfen bu işe disiplin girmesin."dedi.

Hoca durdu.Biraz sonra gülümsedi.

"Merak etmeyin bu işin içerisine disiplin girmeyecek,"rahatlayarak derince nefes aldım.

Fakat Zerrin Hoca gözlerimin içine baktı.Bir hata.Hatalı dakika.Ve her gözlerinin içine baktığımda tüm zamanlar üzerime üzerime geliyordu.Korkuyordum tedirgin hissediyordum.

Sözüne devam etti,"Bu akşam yemekhane nöbetçisi Yağız ve Umay olucak."dedi.

Bunu yapamazdık.İşlerimizi vardı.

Belki de anlamıştı o yüzden vermişti?Ya da gerçekten bu sıkışık zamandaki okulun işleri böyle yürüyordu ve ceza vermek için vermişti.

Ama ne de olsa yalnız olmayacaktım öyle değil mi?Yanımda bir yansıma olucaktı.

Yağız hızla,"Ama Hocam bu haksızlık.Ben hiç bir şey demedim."dedi.

Hoca gülümsedi ve ona,"Toplum içerisindeki ahlak düzeninin bozma gibi bir suçlaman var Yağız.Bu nedenle sende nöbetçisin."dedi.

Yağız göz devirdi.

Okulun şımarık ve herkes tarafından beğenilen çocuğu buydu anlaşılan.

Ama benim bu işten acilen kurtulmam gerekiyordu.

Zerrin Hoca ellerini çarptı."O halde güzel akşamımıza devam edelim sizin için marshmallow aldım."dedi.

Alınmayın Hocam ama 1980 yıllarında nerden buldunuz acaba.

Düşüncemi duymuş gibi,"Almanya dan kuzenlerimden rica ettim çocuklar."

Herkes dikkatle hocaya bakarken hoca hazırladığı küçük dallara geçirdi.

Ve ateşe tuttu.Herkes gülüşerek deniyordu.

Yememeye karar verdim.

Eren ve Demir de aynı şekilde.

Zerrin Hoca bize dikkat kesildi ve yanımıza geldi.

"Ne oldu çocuklar neden atıştırmıyorsunuz?"

Demir hızla,"Sağolun Hocam.Yeni şeyler denemeyi pek sevmem açıkçası biraz da midemi bozmuşum."dedi.

Hoca gülümsedi benden cevap bekler gibi bana döndü.

"Vallaha Hocam ben birazdan yemekhane temizleyeceğim.Cezanız beni yeterince doyurdu."

Hoca gıcık yapmacık bir kahkaha attı.

"Ah Umay.Sonunda eski şakacı Umay'ı aramızda görmek güzel.Bu günlerde bir gariptin.Sanki hepimizi ilk defa görüyor gibiydin."

Sona doğru sesi şüpheciydi.

"Estağfurullah Hocam.Dediğim gibi bu sefer biraz ağır bir dönemdeyim galiba."

Hoca tekrar gülümsedi ve bu sefer Eren'e döndü.

"Erencim neden hiç konuşmuyorsun canım?Sen neden yemedin?"

Eren soğuk bakışlarını hocanın üzerinde gezdirdi.Demir'in onu dürtmesiyle konuşmaya başladı.

"Tokum Hocam.Sağolun."

Hoca gülümsedi."Biraz benimle gelir misin Eren.Annenden haber aldık."

Ben şaşkınca bakarken Demir de endişeyle baktı.Eren soğuk kanlı hareketlerini koruyarak Hoca ile bahçenin diğer tarafına yürüdü.

Hoca kolunu Eren'in omuzuna atmıştı.

Demir'e sorgulayıcı bakışlar attım.

Demir derince nefes aldı ve kolumdan tutarak beni duvar kenarına çekti.

"Bu bir şeyler değişiyor demek."

Söylediği şeyle yine sorular kafama dolarken zıvanadan çıkmak üzereydim.

"Yine ne diyorsun Demir?"

Demir umutlu ama endişeli bakışlarıyla heyecanlı ses tonuyla konuştu.

"Eren,o annesini çok özlüyordu ve günlüğüne bunu yazıyordu.Bunu ona söyleme ama günlüğünü okudum.Evren onun bu mesajını aldı.Zannedersem Eren'in annesi hasta.Ondan haber almak istiyor."

Düşündüm ve,"Bu da demek oluyor ki evren yazılı dilekleri kabul ediyor."dedim.

Olumlu anlamda başını salladı.

"Yazılar sıkışık zaman aralığında bizi aydınlığa götürebilecek tek şey."

Hızla başımı salladım.Sırtımı duvara yaslayıp derince nefes aldım.

Yaslandığım duvar ısınmaya başlıyor gibiydi.Başta umursamadım ama yanık derecesine geldi ve elektrik çarpmış gibi duvardan ayrıldım.

Duvarda ise ateşten bir yazı belirdi.

"Yazmak sizi bu sıkışık zaman aralığında aydınlığa götürür.Ama unutmayın yazılar kanıt niteliğindedir ve yakalanırsa karanlığa da götürür."

Yasemin.

Bizi dinliyordu ve bulduğumuz her ip ucunun ardından yardım yolluyordu.

Yasemin tanıyıp tanıyabileceğim en zeki kız çocuğuydu.

Demir de etkilenmiş biçimde,"Bu kız gerçekten inanılmaz zeki."dedi.

Gözlerim Eren'i aradı.Çok uzaktaydı sınır çizgisinin orada ve Hoca onunla gülerek konuşuyordu.

Demir cebinden çıkardığı not defterine duvardaki yazıyı not alırken korkuyla Eren'e baktım.

"Demir!"

"Efendim Umay."

Hala yazıya bakıyordu.Kolumla dürttüm ve dikkatini önce bana sonra Eren'e verdi.

"Eren'i sınır çizgisinin dışına çıkarmaya çalışıyor."

Demir korkuyla buraya baktı.

Gerçekten öyleydi.Kolunu omuzuna atmış oraya sürüklüyordu.Yansıma olup olmadığını test edicekti.

Demir korkuyla yanına atılırken kolunu tuttum.

"Nereye aptal."

"Arkadaşımın yanına."

"Aptal hareketler yapma Demir.Hemen anlaşılırız önce bir sakinleş.Bir şey bulucam."

"Acele et sınıra gidiyorlar ve Eren orayı rahatlıkla görüp geçebiliyor."

Çok hızlı olmamaya çalışarak yanlarına doğru ilerledim.

Aklıma hiç bir şey gelmiyordu.Ve sınırı geçmek üzerelerdi.Koşa koşa yanlarına gittim.

İkisininde dikkatleri bana dönmüşken bir süre donup kaldım.

"Umay bir şey mi oldu?"

Altı yaşından beri tiyatro yapıyordum ve amacım asla bu değildi ama neyin ne zaman işinize yarayacağını bilemezdiniz.

Gözlerimi doldurdum ve ağlamaya başladım.

"Hocam,"endişeli bakışlarla bana baktı,"Şey ben."Utanıyormuş gibi davrandım ama hala ne diyeceğimi bilmiyordum.

"Ne oldu canım sana?"

Ağlamamı kuvvetlendirdim ve elimi karnıma götürdüm.Hoca endişelenip yanıma gelmişti.O da rolünü iyi oynuyordu mubarek ama burada karşısında ben vardım.

"Hocam ben,Yağız'ın bana yaptıkları beni gerçekten çok etkiledi üstüne üstlük,"ağlamam hıçkırıklara dönüştü.Eren şaşkınca bakıyordu ardından yanımıza Demir geldi.

"Ah Umay,böyle ergence şeyler için hocamızı bunaltma demiştim sana."

Gülmemek için zor duruyordum.Bu nasıl bir ortamdı böyle.

"Ah canım benim.Haklısın toplumun düzenini bu şekilde bozamaz.Bunu seninle başka zaman konuşalım gel Erencim biz devam edelim."

Dediği şeyle gözlerim açıldı ve bir anda afalladım.Tam yürümeye devam edeceklerdi ki tekrar lafa girdim.

"Olmaz Hocam!"

Yüksek çıkan sesimle şaşkınca bana baktı.

Yine gözler üzerimdeydi,"Çünkü ben,"utanıyormuş gibi davrandım,"Çünkü Hocam ben Yağız'a verdim ve çok kötü hissediyorum."

İşte bununla beraber tüm ilgi, şaşkınlık ve garip bakışlarla üzerimdeydi.

İleri mi gitmiştim?Hadi ama 1980'li yıllarda verdim kelimesi hakkında ne düşünüyor olabilirlerdi?

Hoca elini ağzına götürdü."Nasıl olur bu?Bu terbiyesizliği uzun uzun konuşucaz kızım.Ben gidip Yağız ile konuşayım."

Topukuluklarıyla hızlıca yanımızdan uzaklaştı.

Üçümüz birbirimize garip bakışlar atıyorduk.Diğer ikisinin ağzı açıktı.

Ben ise her zamanki salaklığım olduğunun farkındaydım.

Dayanamayıp gülmeye başladım ve bana hemen Demir katıldı.

Elimi burnuma götürdüm."Kabul edin moruklar kriz yönetmek diyince de ben yani."

Daha fazla gülmeye başladım.Eren'in mimiksiz yüzü yumuşadı.Ama yalnızca yumuşadı.

Demir eliyle omuzuma hafifçe vurdu,"Sen nesin lan böyle?"dedi.

"İnan bende şu an ne olduğumu bilmiyorum."

Gülme seansımız sona erdiğinde beraber bir banka oturduk.Ateşten biraz daha uzaktık.

"Şüpheler başladı,"sessizliği bölen Eren'e gözlerimi çevirdim,"Biraz daha dikkatli olmalıyız.Kadın bize kafayı takmış durumda."

Olumlu anlamda başımı salladım.

"Eren,alınma kardeşim ama geldiğinden beri her etkinlikte buz gibi duruyorsun ve inanılmaz garip bir tarzın var.1980'li yıllarda erkekler siyah eşofman ve siyah tişörtle pek gezmezler.Hadi bunu özel diktirdim dedin geçiştirdik ama her programda somurtup uyum sağlamazsan bu şekilde zaten dikkat çekersin".

Demir sitemliydi.Güldüm.Ne garip bir çocuktu bu böyle.

Kendimi baza alıcak olursam,Eren benden tamamen uzak bir karakteri vardı.Soğuk duvarlar.Hiç gülmeyen bir yüz.Uyum sağlama yeteneği de yoktu.

Ben ise çocukluğumdan beri şen kahkahalara ve gür sesli sohbetlerle kendimi tanıdım.Her zaman insanlarla beraber vakit geçirmeyi tercih ettim.

Belki de Eren'in böyle olmasının sebebi onun yaşanmışlıklarıydı.

Çünkü kimin ne şartlarda büyüdüğünü bilmeden kendinizle kıyaslayamazdınız.

Ben bunları düşünürken Eren sessizce ayağa kalktı.

"Dikkat çekmeyelim ateşin yanına gidelim."

Ayaklanıp diğer öğrencilere katıldık.

Lise son sınıfa geçen Umay'a tarih hocasıyla beraber kol kola girip şarkılar söyleyeceğini söyleseydiniz sizin yüzünüze bakarak saatlerce kahkaha atardı.

Zira tam şu anda Selin ile kol kola girmiş ateşin başında şarkı söylüyorduk.Ben sadece random atıyordum.Çünkü şarkı sözlerinden haberim yoktu.

Diğer koluma Filiz girdi.Ve onun yanına çekinerek ama büyük saf bir sevgiyle Kenan Hoca girdi.

Ah be Kenan Hoca.Bana niye Yağız düşmüştü acaba bu evrende.

Kenan Hoca yine çekinerek kolunu Filiz'in beline koydu.ben ise onları baş başa bırakmak için uzaklaştım.

Uzaklaştığımda ise önüme saf temiz bir sevgi karesi geldi.

Selin,hala kolu omuzumda salın salına şarkı söylüyordu.Burçin de onun yanındaydı.

Kenan Hoca gerçekten evrim değil devrim geçirmişti.Uzun boylu hafif yapılı vucudu,ütülü gömlek ve pantolonu,özenle taranmış siyah saçlarıyla çok yakışıklı bir adamdı.

Filiz ise tamamen zerafetti.Çok güzeldi incecikti ve o kadar yakışıyorlardıki.

Önümüzdeki bir saat bu şekilde devam etti.

Gerçekten uyum sağlamıştım.Bağıra bağıra şarkı söylüyor,diğerleriyle şakalaşıyordum.

Tabi bazıları şakalarımı anlamakta güçlük çekiyordu.Ama ne yapalım teyzeler aramızda kırk yıl olması benim problemim değil.

Her şeyi geriye atıp uyum sağlamak iyiydi.Ama unutmamam gereken bir şey vardı ki birazdan Yağız ile beraber bulaşık yıkıyacaktım.

Aslında korkmamam gerekiyordu sonuç olarak yalnız değildim.Ama bilemiyordum.

Çünkü zaman arasında sıkışmış bir evrende belirsizlik normaldi.

Herkes odalarına dağıldı ve biz Yağız ile yemekhane mutfağına geçtik.

Ben bulaşıkları yıkayıp sudan geçiriyordum o da yerine koyuyordu.

"Sen aptal aptal triplenmeseydin böyle bir an yaşıyor olmazdık Umay!"

Göz devirdim."Bana bak yüzüne tükürmeden önce sus yoksa,"elimdeki bardağı kafasına tuttum,"Bunu kafanda kırarım."

O da göz devirdi ve yıkadıklarımı yerleştirmeye devam etti.

"Nefret ediyorum böyle işlerden.Sende her şeyi çok abartıyorsun.Ecrin ile yalnızca konuşuyorduk sonra çok yakınıma gelince bende-"

Şaka mı la bu çocuk?

"Bana bak Yağız.Ben şimdi senin yakınına bir şeyler sokucam görüceksin."

Güldü.Ne sakat bir insan bu.

Elindeki eldivenleri çıkardı.

Yanıma yaklaştı,"Bence bu tarz şeyleri aramızda çözebiliriz."

Pardon?

Bak Yağız bak canım benim.Burada zaman arasında sıkışmışım ve bulaşık yıkıyorum bide seninle mi uğraşıcam?

Bu sefer yakınlaşmaya çalışınca cidden alıp bardağı kafasında kırdım.

"Ah,napıyorsun be sen?"

Çok ağır bir yarası yoktu.Sadece hafif kanamıştı.

"Abartma andaval bir şey olmadı."

Cidden bir şeyi yoktu.Kafasında küçük bir çizik vardı yalnızca.

"Her zaman böyle bir kızdın,medeniyetten uzak."

"Bunu bana hayvan gibi birden fazla kızı beğenen bir erkek mi söylüyor?"

Bu sinirli anın üzerinde daha fazla durmadık.Ve bulaşıklara odaklandık.Çok fazla bulaşık vardı.

Yakınlarımda duyduğum adım sesleriyle kafamı çevirdim.Bir topuklu ayakkabı sesiydi.

"Bunu sende duydun mu Yağız?"

Yağız hiç bir şey duymamışa benziyordu.

"Ne saçmalıyorsun Umay."

Göz devirdim.Belki de yorgunluktandı.Ama artık bulunduğumuz odada iki kişi daha vardı.

İki adet dakika muhafızı.

Birisi Meriç Hoca ve birisi de Zerrin Hocaydı.

"Sana gördüm diyorum dakika.Anlamıyor musun?Bunu efendiye bildirmeliyiz."

Sesleri insan formatında değildi.Arkamı dönmeden önce Yağız'a baktım.

Duyuyordu ve görmüyordu.Yani yansımalar bu anı göremezdi.

Bu nedenle bozuntuya vermedim.

"Bu çocuk mu?"

Sesleri ikisinin de robot gibi çıkıyordu.

"Evet,bu akşam deney yapılıcak çocuk bu."

Gözlerim korkuyla açıldı.

"Bu çocuğu hangi odaya götürücez?"

"İksir labarotuvarına götürücez.Çocuğun bedeni bize lazım."

Korkuyordum.Çok korkuyordum.

Zerrin Hoca çocuğun yanına yaklaştı.Saçlarının yarısı yoktu.korkutucu bir görüntüsü vardı.Garip parmaklarını az önce Yağız'ın başında açtığım yaraya değdirdi.

Parmağını ağzına götürdü.

"Tam olarak aradığımız kan o."

Çaktırmamaya çalışmak çok zordu.

Zerrin Hoca o korkutucu görüntüsüyle bu sefer omuzuma değdi.Hissedip hissetmediğime bakıyordu.

"Bu kızda bir şey yok.Ama yanındaki siyah saçlı çocuk dikkatimi çekiyor dakika."

Derince nefes verdim.

Zerrin Hoca iyice yanıma yaklaşıp dudaklarını kulağımın yanına getirdi.

Bir süre bekledi.Ve ben artık ne yapacağımı kestiremiyordum.

Ardından saçlarıma değdi.

Bir anda çekmesiyle refleks ile beraber ağzımdan bir inilti çıktı.

İşte bu fark edilmemi sağladı.

"Hayır küçük kız.Senden şüphelenmeliymişim.Çünkü sen seçildin."

Ondan uzaklaşarak kaçtım.Yağız hala hiç bir şeyi görmüyordu.

İkisi de üzerime doğru geliyordu.

"Yaklaşmayın!"

Çok korkutuculardı.Yüzlerinde yanık izleri vardı.Ve bedenlerinde sayılar.

Zerrin Hocanın sarı saçları yolunmuş gözüküyordu.

Parmakları ellerinden büyük ve şişti.Topallıyordu.

Korkuyla nefesleniyordum.

"Hadi ama kız çocuğu.Zamanla yarışa girip kaçamazsın."

Ardından Meriç Hoca,"Hadi kendini rahat bırak ve bizde ruhunu kolayca alalım."

"Asla!"

Dakikaları saatler öldürür Umay.

Ama burada hiç saat yoktu.

Arkama yaslandığım duvar tıpkı bahçede olduğu gibi ısındı ve ben hızla oradan uzaklaşıp yazılan yazıya baktım.

Yine ateşli harflerle yazılmıştı.

"Onlar birer dakika.Onlar birer bozuk dakika.Bozuk bedenler.Onları başından def etmek için doğru olan bir şey göstermen,söylemen yeterli."

Sinem

Üzerime geliyorlardı.

Doğru olan bir şey,bozulmamış bir şey.

Bu ne olabilirdi?

Buradaki her şey bozulmuştu.Ben hariç.

Ne gösterebilirdim.

Mutfağın girişinde koşmaktan nefes nefese kalmış Eren belirdi.

"Umay!Telefonun,o bozulmamış."

Elindeki telefonumu havaya kaldırdı ve dakika muhafızlarına doğru tuttu.

İşe yaramadı.

Dakika muhafızlarından biri Yağız'ın boynuna dokundu ve Yağız bir anda bilincini kaybetti.

Dakika Muhafızı Yağız'ı tutarak mutfağın çıkışına yöneldi.

Eren yanıma koşarak geldi ve telefonu bana verdi.

"Çabuk ol,o zamana ait bir şeyler aç."

Diğer dakika muhafızı üstümüze geliyordu.Hızlıca müzik uygulamama girdim ve bir şarkı açtım.

İşe yarıyordu,diğer dakika muhafızı elinde Yağız ile beraber toza dönüştü.Yağız neden dönüşmüştü?

Zerrin Hocanın muhafızı ise acı içinde çığlık attı.

Ardından yavaş yavaş toza dönüştü ve yok oldu.

Nefeslerimi düzene sokmaya çalışıyordum.

Gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı.Yaşadıklarım normal değildi ve her an ruhumun benden gideceği korkusunu yaşamak hoşuma gitmiyordu.

Yere çöküp daha çok ağlamaya başladım.

Eren de sessizce yanıma yere çöktü.Kafasını duvara yasladı.

Göz yaşlarım dinmiyordu.

"Çok garip değil mi?Bir tek bana mı normal gelmiyor ?Bir gülüyorum bir ağlıyorum ve sıkışık bir zamana aralığındayım."

Kolumu gözlerime kapattım.

Haykırışlarım yavaş yavaş hıçkırıklara dönüştü ve sona erdi.

Göz yaşlarım bu sefer sessizce akıyordu.

İkimizde ayağa kalktık.Mutfağın dışına doğru sessizce yürüdük.

Bir anda pat diye bir ses duymamla irkildim.

Arkama dönüp baktığımda yalnızca kapının sert kapandığını fark ettim.

Sesler artık beni etkiliyordu ve her an benliğimden bir şeyler kaybedecek gibiydim.

Tekrar ağlamaya başlarken Eren durdu.İlk defa ilgiyle bakıyordu.

"Tamam artık ağlama Umay."

Sesi ilk defa ılımlıydı.

"Ben korkuyorum,en ufak çıkan seste bile sanki kaybolucak gibi hissediyorum.Bir daha hiç var olmayacak gibi."

Ayakta zor duruyordum ve derin nefesler alıyordum.

Eren yanıma yaklaştı ne yapacağını merak ederken kollarını belime doladı ve bana sıkıca sarıldı.

Şaşıran gözlerle bakarken kollarım havada asılı kaldı.

Ama buna ihtiyacım olduğu gerçeğini değiştirmezdi.

Yüzümü gömüp kollarımı ona sardım.

"Teşekkür ederim."

Nefeslerim düzene girdiğinde Eren yine o katı ses tonuyla,"Sadece sakinleşmen içindi Umay.Acele etmeliyiz senin krizlerinle uğraşamayız."dedi.

Şokla sarıldığım yerden ayrılırken o keyif alıyor gibi gülüyordu.

"Andaval mısın lan sen?"

Göz devirdi.

Sinirlerim bozulmuştu ve o önden yürümeye başladı.

"Estağfurullah Umay.Arada böyle pembe yalanlar gerekli,unuttun mu sen Yağız'a verdin."

Kahkaha attı.

İki gündür buz gibi duran adama yaptığım hareketler komik geliyordu öyle mi?

Önümden hızla yürüyordu ve bende adımlarına yetişmeye çalışıyordum.

"Hadi ama Umay.Hep seni kurtarmam mı gerekiyor böyle?"

Göz devirdim.

"Aptal andaval.Ben olmasam sınırı geçmiştin."

"O seni önceki kurtarışımın karşılığıydı.Şu anda iki bir öndeyim."

Bu çocuk normal değildi.Psikolojik problemleri vardı.Şu tarz bir ortamda dahi nasıl gıcık davranabilirdi.

Eren duraksadı ve önünde bir kız durdu.Yanına yetiştiğimde önünde duran kızın da ben olduğumu fark ettim.Evet bu yansımamdı.

Koridorun ilerisine gitti ve mutfağa girdi.

"Sen yanımda olabilirsin.Ama normal şartlarda senin bunların hiç birini görmeyip hala Yağız ile bulaşık yıkıyor olman lazım."

Şaşkınlığım söndü ve tekrar sinirim gün yüzüne çıktı.

Beraber arka bahçeye gelmiştik.Demir de bizi burada bekliyordu.

"Şükür gelebildiniz."

Eren yine o gıcık ses tonuyla,"Kusura bakma Demir.Umay hanımın ağlama krizi."dedi.

Göz devirdim.

"Ağlayacak tabi Eren.Kız bir gündür burada.Bizim yıllar olmuş."

"Şimdi ne yapıyoruz?"

Demir sorduğum soruya cevap verdi.

"Her şeyi not almak için içeriye giricez.Hızlıca notlarımızı alıp çalışıcaz.Büyü kitabının bir kısmı bende bir kısmı Yasemin adındaki kızda."

Bir şey demedim.Beraber giriş kısmına yönelmiştikki Filiz'in kıkırtıları buraya doğru gelmeye başladı.

Eren hızla kapağı açtı ama Demir,"Vakit yok çalılığın arkasına gidelim."dedi.

Onun dediğini yaparak bir kaç metre ilerideki çalılığın ardına saklandık.

Filiz ve Kenan Hoca beraber duvarın olduğu kısma geldi.

Filiz'in elinde sümbül vardı.

Duvar kenarına geldiklerinde durdular ve gülümseyerek birbirlerine baktılar.

"Mektuplarımı okumadığını düşünmüştüm Filiz.Ama okuyormuşsun."

"Her zaman okuyordum Kenan.Teşekkür ederim,hepsini öylesine güzel ve samimi bir dil ile yazmışsın ki okurken etkilenmemek elde değil."

"Rica ederim."

Kenan Hoca,yani Kenan,Filiz'in güzel yumuşak saçlarını arkaya doğru ittirdi.

"Sana olan hislerimden haberdar olman beni gerçekten çok mutlu etti."

Filiz'in duyduğu güzel cümlelerle yanakları kızardı.Gülümsedi.Saf ve temiz.

"Sana neden sümbül verdim biliyor musun?"

Filiz başını olumsuz anlamda salladı."Yoksa bana verdiğin çiçeğin içine bile bir anlam mı yükledin?"

Kenan,olumlu anlamda başını salladı.

"Sümbüllerin ömürleri uzundur.İyi bakılırsa uzun süre yaşarlar.Ama yalnızca bir hafta çiçek açarlar.Sadece o bir hafta güzelliklerini gösterirler ve görenleri büyülerler."

Filiz etkilenmiş gibi Kenan'a bakıyordu.

"Teşekkür ederim."dedi.Yanakları iyice kızarmıştı.Sevimli yüzü hayranlıkla Kenan'a bakıyordu.

Boğazıma oturan yumruya engel olamadım.

Birbirlerinin ruhlarını sonsuz uyum içerisinde kaybetmiş bir aşk,sevgi ya da adını her ne koyarsanız.

Kaybetmişlik.Yaşanamamış zaman.

Filiz'in ruhu kayıptı.Kenan Hoca'nın ruhu kayıp değildi ama sevdiğinin ruhu kayıp olduğu için ruhunu parçalamıştı.

Hatırlamıyordu,zihninin köşesindeki ufak varlığına tutunuyordu.

Üstelik zihninin köşesindeki o varlığından bahsetmekten çekinmiyordu.Ona deli deseler dahi.

Tutunduğu tek şey buydu.

Kenan,Filiz'e doğru yaklaştı.Bir elini Filiz'in kırmızı yanaklarına yerleştirdi.Yüzünü yüzüne yaklaştırdı.

Filiz bir anda başını tuttu ve bağırarak yere çöktü.Kenan Hoca endişeyle yanına eğildi.

"Filiz,iyi misin?"

Filiz konuşamıyordu ama beti benzi atmıştı.

Dışarıya çıkamazdık.Çünkü zaman arasında bu ana şahit olan başka kimse yoktu.

Filiz'in yanına iki adam geldi.Bunlar dakika muhafızıydı ama daha önce görmediklerimizdendi.

Kenan Hoca bu olanları görüyordu.Dakika muhafızları Filiz'i aldı.Kucaklayıp duvarın içine götürücekken Kenan Hoca yalnızca bağırdı,"Hey siz kimsiniz?Onu nereye götürüyorsunuz?"

Dakika muhafızlarından birisi Kenan'a döndü.

"Onun ruhu efendimize ait.Aynı zamanda güzel bedeni de öyle.Sen ise sonsuz yalnızlığa mahkum kalıcaksın çünkü efendininin sevdiğini sevmeye hakkın yok.Onu unutmaya mahkumsun."

Hakkı olan bir sevgi ve aşktan sertçe kovulmuştu.

Sonsuz yalnızlık.

Sonsuz özlem.

Sonsuz hiçlik.

Filiz'in ruhu da alınmıştı.Ama yansıma gibi yanımızdaydı.O, 37. ruhtu.

Kenan Hoca büyük bir çığlık attı.

Ardından sessiz haykırışlarla,"Özür dilerim."dedi.

Ona acı içinde bakıyordum ve göümden bir damla yaş sessizce süzüldü.

"Seni hatırlayacağım Filiz.Korkma sevgilim.Hangi zaman diliminde olursam olayım seni hatırlayacağım ve her zaman hatıramın en tatlı köşesi olarak var olucaksın.Söz veriyorum."

Çünkü bazı sözler en güçlü büyülerin bozamayacağı kadar içten ve gerçektir.

Ve Kenan Hoca toz bulutuna dönüşerek yok oldu.

Derince nefes aldım.

Başarmalıydım.Hiç var olmamış kızları hatırlatmalıydım.

Ve hiç var olmamaış bir aşkı tekrar canlandırmalıydım.Bu benim görevimdi başkasının değil.

Sessizce çalılığın arkasından çıktık.

Gördüklerimiz hepimizi etkilemişti.

"En başından beri buna şahit olmamız gerekiyordu.Yoksa Filiz'in kaybolma anlarını asla fark edemezdik."

Demir 'e bakıp sessizce başımı salladım.

"Toparlanalım her şeyi not almamız lazım."

Yine başımı olumlu anlamda salladım ve beraber aşağıya,sığınağa indik.

İndiğimizde içerisi değişmemişti.

Bazı şeylerin değişmemesi bile bana mutluluk veriyordu.

Koltuğa oturdum.Sessizdim.Hiç olmadığım kadar.

Masum bir sevginin gözlerimin önünde sıkışmış ruhlarla ve zaman arasıyla sıkıştığını görmüştüm.

Demir,kilitli küçük bir dolaba ilerledi ve iki siyah deri kapaklı defter çıkardı.Ardından kahverengi tonlarında,parçalanmış garip görünümlü bir defter daha çıkardı.

Eren de ayakta durmayı bırakıp koltuğun diğer ucuna oturdu.Demir hızla bir sandalye çekti ve masaya çıkardığı eşyaları koydu.

Derince nefes aldı ve lafa başladı.

"Bu iki siyah defter bu zamana kadar not aldıklarımız.Sadece garip olayları not aldık.Ama önemli şeyler yok.Ve bu da,"kahverengi parçalanmış kitabı işaret etti,"Kullaılan büyü kitabının yarısı."

Kitaba dikkat kesildim.

"Kitap,buraya ilk geldiğimde sıkışmış ruhlardan biri tarafından çantama bırakılmıştı.Dün yatakhaneme bırakılan notla bunu bana Yasemin'in verdiğini anladım."

Yasemin,nasıl oluyordu da bu kadar soğuk kanlıydı?Ve hala mantıklı düşünebiliyordu.

"Şimdi,"ilerleyip çekmeceden boş iki defter çıkardı ve masaya benim önüme koydu,"Umay,buraya rüyalarını yazıcaksın,diğerine ip uçlarını ve görevleri."

Olumlu anlamda başımı salladım.Bana bir kalem uzattı.

"Hızlı ol ve her detayı düşünerek yaz."

Elime kalemi aldım.

"Önce rüyamdan başlıyorum."

İkiside dikkatle bana bakarken olumlu anlamda başlarını salladılar.

Defteri yavaşça açtım ve yazmaya başladım.

"Gözlerimi kendi zamanımdaki okulda açtım,her şeyin bir rüya olduğunu düşünerek aşaı kata indim fakat okulda kimse yoktu,"

Yazmaya devam ederken bir anda bileğime gelen büyük bir ağrıyla kalemi bıraktım.

Eren,"Ne oldu neden durdun?"diye sordu.

"Bileğim,"sesim acılı çıkmıştı,bileğimi görmek için kaldırdım ve tam olarak eklem bölgemde morarmalar olduğunu gördüm.

İkisinin de gözleri bana şaşkınca bakıyordu.

"Bu niye şimdi?"

Sorduğum soruya Demir cevap verdi,"Büyüye karşı geliyorsun ve birinin hatırlanmasını sağlıyorsun.Bu yüzden sana zarar veriyor."

Diğer elimle bileğimi kavradım.

"Tekrar deneyeceğim."

İkisi de olumlu anlamda başını salladı.

Tekrar kalemi elimde aldım.

"Aşağı kata indiğimde şaşkınlığımı arttıran şey Damla'nın üzerindeki beyaz uzun geceliğiyle okulda olmasıydı."

Bileğimdeki acı katlanılmaz hale geldiğinde kalemi bıraktım.

"Tamam yeter bu kadar.Kalk sen anlat ben yazacağım."

Eren,eline kalemi aldı.Ve hızla yer değiştirdik.

"Tamam şimdi anlat."

"Damla'yı gördükten sonra ona soru sordum-"

Tam bu esnada kalem yazmamaya başladı.Bir anda Eren'in elinden fırladı.

"Sikerim ama böyle işi."

Eren sinirli görünüyordu.

Ne yapacağımızı bilemez haldeydik.Ellerimi saçlarıma geçirdim.

Bileğimin acısıyl tekrar aşağı indirdim.

Bir süre sessiz kaldık.Umutsuzluk muydu bedenimizi saran yoksa ne yapacağını bilememe duygusu mu bilemiyorduk.

Ama bildiğimiz tek şey bunu bu gün halletmemiz gerektiğiydi.

Eren,"Ben hava almaya çaıkıyorum."dedi.

Olumlu anlamda başımı salladım.

Demir ileri taraftaki resimlerin yanına geçti ve onlarla ilgilenmeye başladı.

Bende bir süre kendimle baş başa kaldım.

Bileğimin ağrısı dinmiyordu.Tekrar bileğimde göz gezdirdim.

Bileğime dikkatle bakarken bir el bileğime değdi ve irkilerek geri çekildim.

Önümde siyah saçları,morluklarla dolu beyaz teniyle Sinem vardı.

Kararlı bakışlarla bana bakıyordu.

"Şşş korkma Umay."

Nefeslerimi düzene sokmaya çalışırken tekrar lafa girdi.

"Sana söylemem gerekenler var çok az zamanım var çabuk."

Demir,yüzünü bu tarafa çevirdi ve şaşırarak yanımıza geldi.

"Ne söylemen gerekiyor?"

Hızla,"Bak,rüyalar kişilere özeldir yani senden başkası yazamaz.Senin yazamama sebebin Demir'in açıkladığı gibi büyüye engel oluyorsun.Bileğini diğerlerinden gizle.Yansımalar yalnızca onlarda planlanmış yaralar alır."dedi.

İnce ellerini gri çantasının içine attı.Bir kaç yaprak çıkardı ve birde şeffaf kutuda beyaz bir krem.

"Bunu bileğine sür,zaman arasına ilaç sokamazsınız ama yapabilirsiniz.Arka bahçenin ilerisindeki ağaçların yapraklarında Yasemin'in yaptığı şifalı bir büyü var.Yaralarınıza kullanın.Yaranın geçmesinin aciliyetine göre iyileştirir.Krem için ise yalnızca bileğine sür.Büyüyü engeller."

Olumlu anlamda başımı salladım.İçeriye Eren de girmişti ve sessizce bizi izliyordu.

Sinem,tam gidicekken durdu ve arkasını döndü.Üçümüze de göz gezdirdi.

"Son olarak,"derince nefes aldı,"İlerleyen görevlerinizde birini feda etmeniz gerekebilir.İşte o zaman karar vermek için çabalamayın.Buradaki herkesin özlediği bir ailesi ya da sevdiği var."

Gözlerini kapayıp açtı.

"Benim ise yalnızca bir kedim var.Kimsem yok.Bu yüzden feda ederseniz beni feda edin."

Gözlerim anlık dolmaya başladı.

"Bunu nasıl istersin?Elbette seni seven bi-"

Sözümü hızla kesti."Yok Umay.Çok düşünme vaktim yok.Hoşçakalın."

Ve yok oldu.

Kreme baktım uzun süre.

"Demek oluyorki büyü kitabını kullanarak büyü yapılabiliyor.Yasemin yaptıysa bizden biri de yapabilir."

Demir söylediğim şeyle olumlu anlamda başını salladı.

Tekrar yerime oturdum ve bileğimi açtım.Kremi yavaşça üzerine sürdüm.

Ardından verdiği yapraklardan bir tanesini üstüne sardım.

Demir,ilerideki raftan hasır bir ip getirdi ve bileğimin üzerine doladı.

Gerçekten ağrısı geçmişti.

Elime tekrar kalemi aldım ve en başından yazmaya başladım.

"Kendi zaman dilimimdeki okuldaydım.Her şeyin bir rüya olduğunu düşünerek sevinçle aşağı indim,fakat okulda hiç ses yoktu ve ışıklar yanmıyordu.Gece vaktiydi.Bir gariplik olduğunu anladım.Şaşkınlığımı arttıran şey önümde Damla'yı beyaz,uzun geceliğiyle görmesiydi.Ona inanmam ve burada yaşadıklarımda ilgili bir şeyler anlattım.Damla'nın gülümsemesi buruktu ama yüzü umutluydu.Damla,kayıp ablasından bahsetti,"

Son yazdığımdan sonra bileğimde tekrar bir acı peydah oldu.Ardından panoya asılı çizimlerden biri süzülerek masamıza geldi.Bu Firuze'ydi.

Yazmaya devam ettim.

"Damla'nın hatırladığı bir ablası var.Adı Firuze.Her şeyin sonunda bana,"Zamana güvenemezsin.Bu yüzden kolundaki saat hariç hiç bir saate güvenme.Zaman seni yanıltmaya çalışıcak.Kolundaki saat ise evladını özleyen ve hatırlamaya çalışan bir annenin göz yaşları sayesinde her daim doğru çalışıyor.Evrene güvenebilirsin ama unutma,zaman evreni yanıltmaya çalışıcak.Sık sık uykunun geldiğini hissedeceksin bunun sebebi rüyalar.Çünkü rüyalar bize başka evrenlerdeki hayatlarımızı gösterebilir.Bu yüzden bir hafta boyunca gördüğün her rüyayı yaz.Ama kimsenin eline geçmediğinden emin ol ve son olarak,"derince nefes aldı,"Rüyana giren her bir kişiye sıkışan ruhlardan bahset.Bu onlara hatırlatmak olur ve hatırlanan her şey normale döner."dedi.En sonunda ise rüyada olduğumu fark ettim ve rüya sona erdi."

Ve ilk rüya bitmişti.Defteri yanıma aldım.

Bileğimdeki yaprakları çıkardığımda morlukların çoğunun geçtiğini geriye ise yalnızca kızarıkların kaldığını fark ettim.

Derince nefes aldım.Garipliklere ve büyüye tepki vermeyi bıraktım.

"Tamam sırada görevleri bulmak kaldı."

Demir'e bakıp olumlu anlamda başımı salladım.

Eren dikkatle Firuze'nin resmine bakıyordu.

Bende dikkat kesildim.

Yalnızca kara kalemle çizilmiş resim yavaşça renklenmeye başladı.

Firuze'nin kumral saçları ortaya çıkarken yanaklarında minik kırmızılıklar oluştu ve sanki fotoğrafın üzerinde güneş açtı.

Eren ile bakıştık.

Eren,"Hatırlananların resimleri renkli hale geliyor."dedi.

Olumlu anlamda başımı salladım.

"Rüyama giren kişiler onları hatırlayanlar trafından hatırlanıyor."

Bazı şeyler çözüldükçe rahatlıyordum.

Koltuğa sokulup dizlerimi kendime doğru çektim.

Bileğimi incelemeye başladım.Diğer ikisi de bir şeyler üzerinde çalışıyordu.

"Ne olucak yani şimdi?"

İkiside odaklanmıştı ve bana bakmıyorlardı.

"Ne ne olacak Umay?Çabalıyoruz işte,ilk görevi bulmamız lazım."

Eren'e göz devirdim.

"Acele etseniz iyi olur."

Bu sefer Eren göz devirdi."Orada oturucağına gel sende ip uçlarını okumaya çalış.Demir,bu gün şahit olduğumuz Filiz ve Kenan'ın olayını yazıyor."

Ayağa kalktım ve çalıştıkları panonun yanına geldim.

"Çekil şuradan Eren dede.Ben seçilmiş kişiyim."

Eren göz devirdi.

"Çok mu Harry Potter izledin sen?"

"Eren dede,sizin zamanınızda var mıydı?"

"Vardı,ilk iki filmini izlemiştim.En son üç çıkıyordu."

"Ağlama dedoş.Benim zamanımda tüm seri vardı."

Eren bu sefer,"Çok konuşuyorsun sen."dedi.

"Sende hiç konuşmuyorsun bazen.Sana bir şey diyor muyum?Benim terapim de bu."

Demir yazmayı bitirip ikimize baktı.

"İlk göreve dair bir şey bulanınız var mı?"

Olumsuz anlamda başımızı salladık.

"Konuşmayı bırakın da bulun."

Göz devirdim."Senin şu büyü kitabında ip ucu büyüsü falan yok mu bilader."

Demir kafasını kaldırdı önce gülümsedi ardındann gülümsemesi durdu ve düşünceli bir hal aldı.

"Olabilir lan!"

Hızla büyü kitabının yanına gitti.

Eren'e üstten bir bakış attım,"Gördün mü mendebur,yaptığım espri bile bir ip ucu.Neyim ben ya sizin için gönderilmiş bir lütuf mu?Ben seçilmiş kişiyim."

Eren göz devirerek Demir'in yanına geçti ve bende peşlerinden ilerledim.

Demir sayfaları karıştırdı ve cidden aydınlığa kavuşma büyüsü adında bir büyüye denk geldi.

Demir,bir kaç eşya getirdi.Yarım saat boyunca büyüyü yapmaya uğraştı.

En sonunda dayanamayıp,"Demir,element kullan kardeşim."

Demir,bunalmış bir yüzle bana baktı."Olur mu dersin?"

Sırıtarak olumlu anlamda başımı salladım.

"Tabikide,"önümüze boş bir kağıt aldım,"Bak şimdi Demircim,"Eren şaka yaptığımı çözmüştü ama sırıtarak sessiz kalıyordu,"Önce ateş,"kağıda ateş yazdım ardından hemen yanına su ve toprak yazdım,"Sonra su, ve toprak."

Demir,"Sonra da hava mı yazıcaksın?"

Yüzümü geri çektim,"Saçmalama Demir,tahta yazıcaz tabiki."

Demir hala dalga geçtiğimi anlamamıştı ama ardımızdan gelen küçük gülme sesiyle Eren ile beraber kahkaha atmaya başladık.

Demir'in yüzü biraz bozuldu."Sağolun çok yardımcı oluyorsunuz."

Gülmeye devam ettim.

Demir tip tip bana baktı."Ay çatlıyacağım şimdi bide ciddi ciddi soruyo."

Kahkaha atmaya devam ederken Eren ciddileşti.

En sonunda boğazımı temizleyip bende ciddileştim.

"Seçilmiş kişi olarak burada duruyorum.Daha yapabileceğim bir şey yok sende becer şu işi."

Göz devirdi.

"Buyur Umay belki seçilmiş kişi vasıfların işe yarar."

"Tabi yarar."

Elime kitabı aldım ve dikkatlice okudum.

Tabiki zor anlaşılıyordu ve büyü özü adı verdikleri şeyi çözemiyordum.On dakika sonra Demir sırıtrak bana bakıyordu.

"Ne olud çözdün mü şimdi?"

"Susar mısın?Şu anda bir sürü derdimiz var dikkatimizi sana vermeyiz."

İkisi de gülmedi.Yani tamam aramızda yirmi yıl kadar vardı ama replik ve akımları bilmelilerdi.

Göz devirdim.

"Dedoşlar ya çok yaşlısınız."

İkiside kollarını önlerinde birleştirmiş bana bakıyordu.Pes etmemi bekliyorlardı.

Asla.

Rüyamı not aldığım defteri çıkardım ve ortaya koydum.

Yolu aydınlatmak için ip uçları gerekir.Yol hiç bir zaman kendiliğinden aydınlanmaz.

Yazıyı tekrar dikkatle okudum.Rüyanın olduğu sayfayı açtım.

Ve hiç bir şey yapmamama rağmen tozlar halinde rüya canlanmaya başladı.

İkisi de kollarını çözdü ve şaşkınca buraya baktı.

Yazdıklarım canlanıyordu.Okul tuvaletindeydim Damla'nın yanına iniyordum.Tüm konuşmalarımız bir bir duyuldu.

En sonunda rüya bitti v tozlar kendilerini yok etti.

Geriye gri küçük tozlar kaldı.

Eren'in öksürmeye başlamasıyla o tarafa döndüm.Çok fena öksürüyordu.Demir yanına gidip sırtını sıvazladı.

"Ne oldu ona?"

Demir hızla,"Toza alerjisi var."

İyi ama bu normal toz mu?

Elimi sürttüğümde bildiğimiz toz olduğunu gördüm.Az önce bana rüyamı izleten tozlar değillerdi.

Eren uzaklaşıp derin nefesler alırken Demir yanıma geldi.

"Bu evrende hiç toz göremezsin.Çünkü tozları geçmiş zaman oluşturur ve burada zaman geçmiyor.Geçse bile yanlış geçiyor,bak."

Masanın üzerinden bir not kağıdı uzattı.Elime aldığımda,"Bu kağıt geçenlerde buraya bırakıldı."dedi.

Tozlar geçmişin sırlarını ve yaşanmışlıklarını gizler.Bu evrende toz yok.Çünkü hatırlanan geçmiş zaman yok.Tozun oluştuğunu gördüğünüz her yer normale dönüyor demektir ve tozu gördüğünüz her an bir adım ilerlemişsiniz demektir.Evren sizi normal olana sürükler."

Tozun bu kadar önemli olacağı hiç aklıma gelmemişti.

Toz bize normalliği ve zamanın geçtiğini gösterir.

Hızla bunu diğer defterime not aldım.

Eren daha iyi olup yanımıza geldi.

"Sonuç olarak ilk görev hakkında bir bilgimiz yok."

Sesim birazcık stemli çıkmıştı.Firuze'nin resmine baktım.Çilleri renklenmişti.Turuncuya çalan saçları iyice ortaya çıkmıştı.

"Aslında bir şey buldunuz."

Ardımızdan gelen olgun ses ile arkamıza döndük.

Bu oydu Firüze.

İyi görünüyordu.Diğer kızlardan farklı duruyordu.Gözlerindeki yıldızlar yerli yerindeydi.

Olgun adımlarıyla yanıma geldi ve ellerimi avuçlarının arasına aldı.

"İyi ki geldin Umay."

Bende ona gülümsedim.Demir ve Eren'i olgunlukla selamladı.

"Söylediğin gibi Umay,rüyana giren herkes biraz daha hatırlanıyor.Hatırlandım,bu nedenle kuralları küçük de olsa çiğneyebiliyorum ve fark edilmiyor."

Bana sıcak bir şekilde gülümsedi.

"İlk göreviniz hiç kavuşmamış,zaman arasına sıkışmış bir aşkın kalıntılarını bulmak."

Demir hızla toparlanıp not aldı.

Firuze hala elimi tutuyordu.Sıcacık gülümsedi.

"Bana ondan bahset,kız kardeşimden."

Umutlu ses tonu buradan kurtulabileceğimize dair umut çiçekleri ekmişti.

"O iyi.Damla ile aynı mahalledeyiz.Bir sürü erkek kardeşi var evin en küçüğü,ailesi,"hemen düzelttim,"Yani aileniz hep bir kız istemiş ve en son Damla olmuş.Yani hatırlanan bu.O ise çocukluğumuzdan beri hep bir ablası olduğunu iddia ediyor."

Firuze'nin gözleri doldu.

"Benim güzel kız kardeşim."

Benimde gözlerim doldu.

"Umay sana bir soru daha sorabilir miyim?"

Olumlu anlamda başımı salladım.

"Hiç evimize gittin mi?"

Olumlu anlamda başımı salladım.

"Babam,"derince nefes aldı,"Zeytin bebeğimi saklıyor mu?"

Aklıma gelen minik hatıra ile gülümsedim.Ve söze girdimç

"Damla oyun için evlerine çağırmıştı.Küçüktüm o zamanlar.Ardından salonda televizyon ünitesinin yanında duran bebeği gösterdi bana.Bak Umay bu Zeytin bebek.Babam ilk çocuğu kız olsun istemiş ve o zaman almış demişti.Demekki o ilk çocuk kızdı."

Firuze'nin göz yaşları sessizce aktı.

"Umay sen Gökalp abi ve Zuhal ablanın kızısın öyle değil mi?"

Şaşırmıştım.olumlu anlamda başımı salladım.

"Sana bir şey getirdim." Çantasından pembe tulumlu eski biraz boyalı bir bebek çıkardı.

Bu benim çocukken oynadığım bebekti.Ayşegül bebek.

"Küçükken çok beğenmiştim.Annen vermişti Ayşegül bebeği bana.2017 yılında zaman arasına sıkıştım.Çok olmadı.Burada 1980 yılından beri olanlar bile var.Bebeği her zaman sana geri vermek için sakladım.Sen o zamanlar on bir yaşındaydın."

Gülümsedim.

"Teşekkür ederim Firuze abla."

Ne kadar yaşıt gibi görünsekte benden büyüktü.Buradaki herkes lise son sınıf on sekiz yaşındaydı.

"Rica ederim Umay."

Ve olgun adımlarla ilerleyip kayboldu.

Ben ise Ayşegül bebeğime bakarak göz yaşı döktüm.






*********

Naberrrr.

Biraz garip bir bölümdü ama fena değil.

Bölümleri toplu yazıp toplu düzenleyip toplu atıyorum.

Yani siz bunu okurken ben altı ya da yedinci bölümü bitirmiş oluyorum.

Herr neysee.

Oy ve yorum beklerim bebisler.

Zaman arasına sıkışmamaya dikkat edin.

Loading...
0%