Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6.Çiçekler

@ebi_books

Müzik:
David Kushner-Daylight
Lorde-Ribs

Kendi zamanınızda bir çok şeyi kaybedebilirsiniz.Öyle ki insanlar bile bazen ortadan kaybolur.

Ama zaman arasında değer verdiğiniz bir şeyleri kaybederseniz bu yarayı saramazsınız.

Bunun sebebi, değer verdiğiniz varlığın ya da canlının da tıpkı sizin gibi hatalı bir zamanda kaybolmasıdır.

Demir yaralıydı.Ve daha iki gündür tanıdığım bu insanlar için neden bu kadar endişelendiğimi asla çözemiyordum.

Belki de burada tutunabileceğim tek canlılar oldukları içindir.

Demir,koltukta uzanıyordu.Üzerine bir örtü örtmüştük.Eren,kollarını önünde birleştirmiş durgun bakışlarla etrafı seyrediyordu.

Ben ise ne yapacağımı bilemez halde sandalyedeydim.Kolumdaki saate baktım.

Buraya gelişimizden ve Demir'in geri dönüşünden beri yalnızca on beş dakika geçmişti.Diğer zamana arasında geçirdiğimiz zaman burada işlememişti.

Öğle teneffüsünü geçmiş sonraki derse girmek için bir kaç dakikamız vardı.

Öğleden sonra tam dört ders vardı.ve biz bu dört derslik sürede notlara erişmeliydik.

Notlardan sonra ise çiçeklere ve ikinci günün görevi böylece sona ericekti.

Demir için ne yapacağımızı bilmiyorduk.Çaresizce sıkışık ruhlardan birini bekliyorduk.En azından Yasemin'i.

O bize her zaman olduğu gibi bir ışık tutabilirdi.

Derince nefes alıp kısık ses tonumla konuşmaya başladım.

"Buraya geldiğimizden beri yalnızca on beş dakika geçmiş.Öğle teneffüsü bitmek üzere."

Eren yalnızca olumlu anlamda başını salladı.demir'in gözleri açıktı.Ama korkuyla ve endişeyle bakıyordu.Bir çeşit şok geçirdiğine eminim.

"Demir'in yaralarına bakmamız gerekiyor Eren."

Eren yüzünü bana çevirdi ve bir süre durakladı.Cevap vermeyip tekrar önüne döndü.

Yazı yazarken elimde oluşan yara için hazırlanan kremi ve yaprakları küçük dolaptan aldım.

Demir'in yanına gelip üzerindeki örtüyü yavaşça çektim.

Konuşmaya başladım."Eren ben üst bedenindeki yaralara krem sürücem.Sende,odaya çıkıp ona kıyafet getir."

Eren yine mimiksiz bir şekilde bakarken ona kafamı çevirip sinirli bir bakış attım.Yine sessizce depodan çıktı.

Örtüyü çektiğimde Demir'in hemen sol karın boşluğunda kocaman bir kesik izi olduğunu fark ettim.Soğuk kanlı olmalıydım.Kesik dışında bir kaç morluk vardı.

Örtüyü aldıktan sonra Demir korkuyla üzerine geri çekmeye çalıştı.

"Sakin ol,"sesim tüm endişeme rağmen sessiz ve ılımlıydı,"Yalnızca yaralarına bakıcam Demir.İyileşmek zorundasın."

Bir süre yüzüme baktı.Baktıkça yüzündeki dehşet ifade yavaşça soldu.Sanki beni baştan tanımaya çalışıyor gibiydi.

Nefesleri düzene girdi,"Umay?" diye sorduğunda kendimi sıktım.

Gerçekten varlığımı yeni anlıyordu.Ona ne yapmışlardı böyle?

Elini sıkıca tuttum ve koltuğun yanına yere oturdum."Evet benim,"titrek bir nefes aldım,"Benim Demir."

Biraz bekledikten sonra elinde olan elimi sıkıca sardı.Biraz ayaklanıp bana sıkıca sarıldığında dona kaldım.

Hala titreyen vücuduyla derince nefes alıp veriyordu.

"Umay ben,"hıçkırarak ağlamaya başladı,"Ben çok korkuyorum."

Kısık ve çaresiz çıkan sesine karşılık gözlerimden akan yaşlara engel olamadım ve kollarımla bedenini sıkıca sardım."Hepsi geçti koca oğlan."

Arkamızdan gelen adım sesleriyle zorlukla kafamı döndüm.Eren gelmiş kıyafetleri bırakmıştı.Onu takmadım yalnızca Demir'e sarılmaya devam ettim.

Bir süre sonra,"Sarılmanız bittiyse yetişmemiz gereken bir ders var."sözlerini duydum ve yüzümü buruşturdum.Eren'in iyimserliği kısa sürüyordu demekki.

Ama bu haklı olduğu gerçeğini değiştirmezdi.Demir'den ayrdılım.Ve biraz aceleyle o kremi yaralarına sürmeye başladım.

Eren de bana yardım ediyordu.Krem sürdüğüm yerlere yaprakları yerleştiriyordu.Demir hala nefeslerini düzene sokmaya çalışıyordu.

İşimiz bittiğinde ben arkamı döndüm ve sandalyeye oturdum.Eren ise Demir'in üzerini değiştirdi.

İşleri bittiğinde o tarafa dönüp onları izledim.

Eren duygularını kolayca belli edemeyen bir çocuktu.Ama gözlerinin içinde derinliklerde bir yerlerde bu duyguları görebiliyordunuz.

Duygularını belli edemeyen insanlardan hep nefret etmiştim.Çünkü duygular çoğu zaman dışa vurmak için vardır.İçinde tutarsan karşındakine o duyguya olan ihtiyacını gösteremezsin.

Ama şu anda böyle düşünmüyorum.Çünkü bazı insanlar gerçekten de duygularını belli edemeyecek kadar,gelecek tepkilerden çekinebiliyordu.

Ve Eren'in gözlerindeki endişeyi görüyorum.Demir'e bakarken, buradaki tek dayanağını kaybetme korkusu.

Ya da yalnızca buradaki dayanağı ve ona ihtiyacı olduğu için değil,gerçekten de ona bağlandığı içindi bu gözlerindeki duygu.

Endişeliydi ve en derininde dostunu böyle görmek onu sonsuz bir karanlığa itmiş gibiydi.

Demir'in sırtını sıvazlayıp yavaşça kalkmasını sağladı.

"Korkma kardeşim ben yanındayım,şimdi derse gidiyoruz.Sadece sessizce yanımda otur tamam mı?Sana kimse zarar vermeyecek."

Bu sözler içimdeki bir şeyleri harekete geçirmiş olmalıydı.

Eren,çevresindekilerin duygularından çok güvenliklerini ve hayatta olup olmadıklarını umursuyordu.Çünkü onun için bir yerlerde onu tanıyan insanların yaşamasını bilmek yeterliydi.

İkisi kol kola ve bende önde depodan çıktık.Küçük bir bahçe yürüyüşünün ardından sınıf katına geldik.Hala hoca gelmemişti ve öğrenciler dolap önlerinde sohbet ediyordu.

Eren,Demir'i hemen sınıfa sokup oturmasını sağladı ve yanından ayrılmadı.Bende Tarih dersi için eşyalarımı almaya dolaba gittim.

Dolabımın hemen yanında Selin vardı.Mutlulukla kitaplarını ve notlarını çıkarıyordu.

Her şeyi geriye atıp,"Bakıyorum da çok mutlusun."dedim.

Olumlu anlamda başını salladı ve neşeli çıkan ses tonuyla benimle konuşmaya başladı.

"Bilirsin Umaycım.Sevdiğim nadir dersler vardır ve onları da gereksiz bir coşkuyla kucaklarım."

Küçük bir kahkaha attım.O neşeyle sınıfa girerken etrafta göz gezdirdim.

Karşı çapraz dolapta Kenan Hoca kitaplarını karıştırıyordu.

Koridorun başından narin ve zarif adımlarla o geçti.Filiz.

Dolabın yanına,Kenan'ın yanına geldiğinde gülümseyerek ona baktı.Kenan Hoca şaşkınlığını gizlemeye çalışarak gülümsedi.

Filiz,elindeki küçük not kağıdını bir şey söylemeden dolaba bıraktı.Kenana Hoca ona hayran hayran bakarken kağıda odaklanamadı bile.Filiz tekrar gülümseyip yanından ayrıldı ve koşar adımlarla sınıfa girdi.

Onlara odaklanmışken arkadan bir ses,"Çok bakma kız zina bunlar."dedi.

Yani Zeynep Hoca her zaman diliminde böyle olmak zorunda mıydı?

Kafamı çevirdiğimde Zeynep adeta şerefsiz bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Dalmışım Zeynep."

Yüzünü "yav he he,"der gibi bir hale soktu.Güldüm.

"Sanane milletin aşk hayatından Zeynep."

Yine o muhteşem gülüşünü sundu."Tabiki beni ilgilendirmez hurmam,"hurmam dedikten sonra göz devirdim,"Sonuç olarak herkes herkese verebilir namus bekçisi değilim."

Kahkaha atarken yüzümü buruşturdum.Galiba Zerrin Hocaya attığım yalandan haberi vardı.

Seni gidi hınzır bakışlarını sunarken yanıma sokuldu ve boğazını temizleyip ciddileşti.

"Şaka bir yana Umay.Büyük günah,bir daha duymayayım bak.Tövbe tövbe."

Dayanamayıp güldüm.Şakşınca bakarak,"Neye gülüyorsun günahkar it."dediğinde biraz daha güldüm.

Kolumu omuzuna attım."Saçmalama Zeynep.ben yapar mıyım öyle şey?O esnada Zerrin Hocayı oyalamam gerekiyordu diyelim.Hem bir tek senin mi Allah korkun var?"

O da gülümsedi."Estağfurullah Umaycım.Bu sınıfa hatta bu topluma bir dindar lazımdı üstlendim.Hem parayla imanın kimde olduğunu bilemeyiz öyle değil mi?"

Gülüp kafamı iki yana salladım.

Hiç bir söylediği uyarıda ki sert terimi içten söylemiyordu.Tarzı buydu.Dobra bir insandı.Ve benim zamanımda da böyleydi.

Hoca sınıfa yaklaştığında herkes sınıfa girmeye başladı.Yakınlarda kimsenin olmadığını anlayınca Kenan'ın dolabına ilerledim ve Filiz'in bıraktığı notu çok hızlı bir şekilde aldım.

Kaldı iki not.

Hoca yaklaşırken koşar adım sınıfa girdim ve yerime yerleştim.

Hocanın girişinden sonra ayağa kalkıp tekrar oturduk ve ders başladı.Tüm ders boyunca gözlerimi dikerek Kenan ve Filiz'e baktım.

Önümüzde Kiraz ve Zeynep oturuyordu.Ne hikmetse Zeynep'in gözler yine benim üzerimdeydi.

Kendi zaman dilimimde de bana takılmayı severdi.

Arkaya doğru yaklaşıp,"Bana bak.Çok abarttın fark edicekler gerizekalı.Ne bakıyorsun bunlara bu kadar?"diye sordu.

Bende fısıldayarak cevap verdim."Yok kız taktığım falan cidden dalmışım sıkıldım."

"Tabi sıkılırsın ders tarih ve Nehir Hoca aşırı monoton ders işliyor.Oysaki şöyle bir din kültürü olsa ben ortamı şenlendirirm."

Güldüm.Daha fazla dersin sıkıcılığını düşünmedim ve zaten birazdan zil çaldı.Eren Demir ve ben sınıftan çıktık.

Demir'in rengi yavaş yavaş normale geliyordu ama enerjisi çok düşüktü.Bir şeyler yemesi lazımdı.

"Demir'in bir şeyler atıştırması lazım Eren."

Eren olumlu anlamda başını sallarken konuşmaya başladı."Farkındayım ama yemekhane harici hiç bir yerden yiyip içemeyiz dayanmak zorunda."

Derince nefes aldım.Dertlerimizi küçük aralarda unutabiliyorduk.Çünkü insanoğlu garipti bir şeylere hemen ayak uydurabiliyordu.

Zaman arasında bile bazı şeyleri düşünmeyi bırakabiliyordu.

Kantine indik ve kendimize üçlü bir masa bulup oturduk.

Demir yavaş yavaş gözlerine gelen renkle daha anlamlı bakıyordu.Ama dalgındı.Onu daldığı yerden kurtarmak için omuzuna elimi koydum.

"Demir,"önce irkildi sonra yüzünü bana çevirdi."Biliyorum yorgunsun ama sana bir şey sormam gerekiyor."

Olumlu anlamda başını salladı.Eren yine ifadesiz yüz hatlarıyla bizi izliyordu.

"Mektuplara ulaşabildin mi?"

Demir kulağına ilişen soruyla önce durakladı.Bir süre önündeki duvarı izledi.Gözlerini hiç kırpmadı.Umutsuzluğa kapılmıştım.

Ya bulamadıysa ve biz hiç bilmediğimiz kuralların olduğu bu zaman aralığında o kuralların altında eziliceksek?

Umutsuzluğa kapılma Umay.Çünkü sen hayatın boyunca umut ettin ve her zaman şans senden yanaydı.Ve ilk defa senden yana değilken çıktığın ilk savaşta umutvar kişiliğini kaybedemezsin.

Çünkü hayat bu güne kadar bana gerçekten kötü şeyler göstermemişti.Bunun sebebinin ise umut edip gülmeye devam edebilen bir karakterimin olması gerektiğine bağlıyordum.

Ve bana vadedilen bu karakteri kötü duygularla bozamazdım.

Demir'in durgunluğu sona erdiğinde başını önce yavaşça Eren'e çevirdi.Ardından aynı yavaşlıkla bana çevirdi.

Ve kurumuş dudaklarından şu kelimeler döküldü.

"Mektupları aldım.Hepsi sığınağımızdaki kilitli çekmecede."

Başarmıştı.Ama bedelini hafızasının köşelerinde bir yerlerde daima var olacak karanlık anılarla ödemişti.

Derince nefes aldım ve en azından rahatladığımı hissettim.

"Biraz hava almama izin verir misiniz?"

Sorduğum soruyu ikisi de onayladığında yavaş adımlarla bahçeye ilerledim.

Kulaklıklarımı ve telefonumu istiyordum.Sakince müzik dinleyerek bahçede yürümek istiyordum.

Bahçenin çimenli köşe tarafına kadar yavaşça yürüdüm.

Bahçede bir kaç kişi vardı ama çok kalabalık değildi.Benim olduğum yerde de kimsecikler yoktu.

Yürümeye devam ederken arkamda adımlar hissettim.Gözlerimi açıp yürümemi iyice yavaşlattım ve kalbim ağzımda atmaya başladığında tanıdık bir ses duydum.

"Korkma benim."

Bu bahçede konuştuğumuz esmer çocuğun,Sinan abinin sesiydi.

Hızla arkamı dönüp temkinli bir şekilde ona baktım.

Derince nefes aldım ve büyük bir sinirle konuşmaya başladım.

"Bak canım,şu anda senin ne olduğunu hatta gerçek olup olmadığını bile bilmiyorum hatta tek temennim bir zaman muhafızı olmaman."

Elleri cebinde hala rahat bakışlar sunarken gülümsedi.

"Pardon ama neye gülüyorsun?"

"Sadece fazla kompleksli olmana gülüyorum."

"Ben miyim kompleksli, ben bu aptal yere sıkışmadan önce oldukça rahat bir karaktere sahiptim."

"Ama şu an buradasın."

"Ama bu buradan kurtulamayacağım anlamına gelmez."

"Ama hep burada geçirdiğin zaman aralığını hatırlıyor olucaksın yani eski sen olmayacaksın."

Eski ben olmamak.Bu oldukça korkutucuydu çünkü ben oluşturduğum Umay'ı her zaman çok sevmiş ve kabullenmiştim.Ama Umay'ın sarsıcı bir şekilde bir anda değişeceğini hiç düşünmemiştim.

Neyseki zaman arasında derin düşüncelere vaktiniz yoktu.

Çünkü arkamı döndüğümde Sinan denen o çocuk ortada yoktu.

Düşünmemeye çalıştım.Bir şeylerin gerçekliğini sorgulamak istemiyordum.

Yalnızca önüme bakıcaktım.İlk notu bulmuştuk geriye iki not kalmıştı.Derince nefes alıp gökyüzüne baktım.

En azından gökyüzü olması gerektiği gibi duruyordu.

Okulun kapısına doğru ilerledim.Etrafta göz gezdiriyordum.Okul bitiyordu ve daha ikinci adımdaydık.

Eren,Demir'e odaklanmışken notları aramaya devam etmeliydim.İçeriye girip direk sınıfa geçtim.Sınıfın önünde birileri vardı ama içerisi boştu.

Bu fırsat olmalıydı.

İçeriye girip Kenan'ın sırasına doğru ilerledim.Hızla sırasının gözünü ve çantasını karıştırmaya çalıştım.

Kenan Hoca,benim zamanımın aksine çok düzenliydi.Tertemiz bir çantaya ve düzenli kitaplara sahipti.

Hiç bir kağıt göremeyince defterlerin arasını açarak karıştırmaya başladım.Hızlı davranıyordum.

En sonunda bir defterin arasından küçük bir not düştü.Hızla o notu aldım.İçini açtığımda ise yalnızca bir kaç işlem gördüm.

Matematik hayatımın her evresinde önüme çıkan bir duvar gibiydi adeta.Asla düzelmiyordu ve umutlarımı yok ediyordu.

Göz devirdim.Hızla eşyalarını yerine koydum.Sıra Filiz'in sırası ve çantasındaydı.Onunda içini karıştırırken oldukça düzenli olduğunu fark ettim.

Yalnızca bir defter gördüm bordo bir derfter.Suni deriden bir kapağı vardı.Diğer defterlerin aksine aralarından kağıtlar çıkıyordu.

Hızla defteri alıp kendi sırama geçtim.Kendi sıramda kucağıma yerleştirip içini okumaya başladım.

İçinde bir ton şiir vardı.Bazıları tanınmış şairlerin şiirleriydi.Bazıları da Filiz'in yanına düştüğü notlardı.Sayfaları hızla karıştırırken bu sefer küçük bir zarf buldum.

İçini açtığımda altından Filiz'in adı yazan bir not buldum.Zarfın içerisine yazılmıştı ama bu bir nottu.Mektup olduğunu belli eden bir özellik taşımıyordu.

İçini okumaya başladım.

"Bana verdiğin kitabı keyifle okudum.Nasıl oluyor da sevdiğim şeyleri bu kadar iyi biliyorsun.Ama biliyorum,sevdiklerimi bu denli iyi bilmenin sebebi sevdiğimin sen olduğunu bilmen sevgilim.Teklifini kabul ediyorum.Bu notu sana verecek cesaretim ne zaman bana uğrar bilemem ama elbet bir gün uğrar ve elbet bir gün tıpkı bahsettiğin gibi el ele evimize döneriz."

Kenan'a.

Notu okurken sırtıma değen elle irkildim.Kafamı kaldırdığımda Eren'i görmemle derince nefes aldım.

"Ne öyle sessizce geliyorsun sen be?"

Yanında Demir vardı ve hemen arka sıramdaki yerlerine yerleştiler.

"Ben sessiz değilim Umay sen fazla dikkatini vermişsin.Ya gelen bizden başkası olsaydı.O zaman ne yapacaktın?"

"Ama sizsiniz öyle değil mi Eren?"

Göz devirdi.Demir hala sessizdi ama daha iyi gibi duruyordu.Bizim her daim soğuk kanlı duran Demir'e ihtiyacımız vardı.

En kısa sürede gelmesini umuyordum.Bu esnada Eren'in sorduğu soruyla ona döndüm.

"Ne buldun?"

Önce ilk notu çıkarıp onların sırasına koydum.Ardından şiir defterinin içerisinde bulduğum notu koydum.Şiir defterini koymamla üzerinden küçük bir toz bulutu yükseldi.

Toz gerçeklik demekti.

Doğruya yaklaşmak demekti.

Eren tozu görür görmez gülümsedi ve bende gülümsedim.

"İlk iki notu buldum.Biri Filiz'in Kenan'ın aşkını kabul ettiği not.Diğerini de dolabından aldım."

Eren derince nefes aldı."Az bir zamanımız kaldı çiçekleri de en kısa zamanda bulmalıyız."

Olumlu anlamda başımı salladım.Demir'in donuk bakışları çözülmeye başladı.

Hızla sırasının gözüne uzandı ve ortaya bir not defteri bıraktı.

Eski Demir oluyor gibiydi.Biraz daha güçsüz sesi ile konuşmaya başladı.

"Bu günün görevinde geriye bir not ve üç çiçek kaldı."

Söylediklerini kağıda yazdı.Eren ve ben dikkatle onu dinlemeye başladık.

"Son nota muhtemelen bu ders erişiriz.Esas dikkat etmemiz gereken konu çiçekler,"sözünü bitirdiğinde ani gelen öksürükle yüzünü diğer tarafa çevirdi.Eren hızla sırtına vurdu.

Demir tekrar konuşmaya başladı."Sorun yok iyiym.Benim için endişelenerek zamanınızı kaybetmeyin."

Sessizce durdum.

Zaman kaybetmek.Hangi zamanı kaybettiğinizi bilmezseniz aslında zaman kaybetmiş olmazsınız.

Ama size ait olanları bilmeniz gerektiği gibi kaybettiklerinizi de bilmeniz gerekir.Çünkü sizi var eden şeyler yalnızca size ait olanlar değildir.Kaybettiklerinizde sizi oluşturur.

Zaman hakkında en ufak bir fikrimiz yokken onu kaybetmememiz gerektiğini biliyorduk.

Ortakuldaki türkçe öğretmenim bana,"Ne istediğini bilmek bazen o kadar önemli değildir Umay.Bazen ne istemediğini bilmek çok daha iyidir."demişti.

Tabi bunu geleceğim hakkında bir fikrim olmadığını söylediğimde söylemişti.

Bunları düşünmeyi bırakıp Demir'in tekrar konuşmasını bekledim.Ve Demir cebinden bir kağıt çıkardı.Yasemin'in el yazısı gibi duruyordu.Okumaya başladı.

"Üç çiçek.İlki Beyaz gül.Masumluk.Beyaz Gül Zerrin Hoca'nın odasında.Şu anki durumumuza bakarsak onu Umay almalı.Çünkü en son Zerrin Hoca'ya kötü hissettiğini söyledi ve onun odasına gitmesi garip karşılanmaz."

Olumlu anlamda başımı salladım.

"İkinci çiçek.Beyaz Karanfil.Saflık.Buda dokuzuncu sınıfların katında olmalı.Çünkü zamanın ilkleri her zaman saf olur.Ve son olarak sümbül.Kısa zaman güzelliği.Bu da Eren için.Çünkü Eren sık sık duygu değişimleri yaşıyor ve bu da kısa zamanda güzel olduğu anlamına gelir,bunlar Yasemin'in gözlemleri ve yorumu."

Hayatımda tanıdığım en zeki insan olabilirdi.Her zaman savaşmaya devam ediyor ve yorulmuyordu.

Geri kalanlar sınıfa girmeden önce Filiz'in not defterini çantasına bıraktım.Yerime geçtiğimde öğrenciler sınıfa girmeye başlamıştı.

Biraz sonra Hoca da içeriye girdiğinde artık derse başlamıştık.Ders süresi boyunca Kenan ve Filiz'i dikizledim.Ama ikisi de o kadar dikkatle ders dinliyordu ki sinirlerim bozulmuştu.

Ya da notlaşmayı çok iyi beceriyorlardı.

Dersin bitmesine on dakika kalmıştı ve hala bir hareket yoktu.Eren'in nefesinı boynumda hissettim.Bana yaklaşıp fısıldamaya başladı,"Şimdi sana Filiz'in aşkını ilan ettiği notu vericem ve teneffüste onu Kenan'a vericeksin Kenan'ın cevabını da verdiğimiz notu da alıcaksın Umay."

Ona dönüp olumlu anlamda başımı salladım.İşleri hızlandırıyordu.Arkaya elimi uzattım ve Filiz'in notunu elime bıraktı.

Selin koluyla beni dürttü."Bana bak sizin aranızda bir şeyler var değil mi?"diye fısıldadığında sinirlerim bozuldu.

"Dön önüne Selin yok öyle bir şey."

"Tamam be çok meraklıyım aşk hayatına."

Asla dostlarımı terslemezdim ama Eren ile olabileceğim tahminini yürütemezdi.Hayır bunu yapamazdı.

Eren,tıpkı Yasemin'in dediği gibi fazla duygu değişimi yaşıyordu.Bipolar bir çocuktu.Ve ben kimseyi iyileştirmek için kendimi harcayamazdım.

Bencilce gelebilir ama bunu kendime olan saygımdan yapamazdım.Ama tüm bunları geride bırakırsak Eren bende çok garip bir duyguyu uyandırıyordu.

Sanki onunla daha önce tanışmış ve daha önce soğuk duvarlarına bakmış gibi bir duygu.Her şeyin ötesinde tanıdık duyguları ve bana eskiyi hatırlatan şeyleri severdim.Bu çocukluğumdan beri böyleydi.

Tanıdığım bildiğim her şey beni güvende hissettirirdi.Ama birini gözünü dahi kırpmadan öldüren birine bakmak akıllıca değildi elbette.

Ne kadar saçma şeyler düşünüyordum böyle.Zilin çalmasıyla dikkatim biraz olsun dağıldı.Şimdi Kenan'ı yalnız yakalamalıydım.

Filiz,Burçin ve Selin ile beraber dışarı çıktığında Kenan'ı izlemeye devam ettim.

Oda ayaklandığında arkasından sınıftan çıktım ve yine onu takip ettim.Bir süre sonra durup arkasını döndü ve şaşkın bir ifadeyle bana baktı.

"Umay neyin var senin?"

Ne diyeceğimi bilemedim ama toparladım.

"Kenan,biraz konuşabilir miyiz?"

Olumlu anlamda başını salladı ve merdiven boşluğuna doğru ilerledik.Burada kimse yoktu.

Kenan bana dikkatle bakarken derince nefes aldım ve söze girecekken önce o konuşmaya başladı.

"Umay bak,"zorlanıyor gibiydi ben ise ne söyleyeceğini merak ediyordum,"Umay ben Filiz'i seviyorum bunu sende biliyorsun."Olumlu anlamda başımı salladım.Ne demeye çalışıyordu acaba?

Çok beklemeden konuşmaya devam etti.

"Umay ben bu zamana kadar kimseyi kırmamaya hep dikkat ettim.Sende sevdiğim bir dostumsun ama söyleyeceğin şeyi az çok tahmin edebiliyorum."

"Ne diyorsun Kenan ne söyleyecekmişim ben sana?"

"Umay bak bana karşı hislerinin olduğu belli oluyor."

Başımdan aşağı kaynar sular dökülürken şaşkınca ona baktım.Onunda yüzünde mimik yoktu.Yukarıdan minik bir kıkırtı sesi duydum ve merdiven boşluğundan yukarı baktığımda Eren'in keyifle burayı izlediğini gördüm.

Onu takmayarak konuşmaya başladım.

"Saçmalama Kenan senin Filiz'i ne kadar sevdiğini biliyorum ve en başında sence ben arkadaşıma böyle bir şey yapacak bir insan mıyım?"

Kenan bu sefer şaşkın bir ifadeyle yüzüme bakıyordu.

"O zaman neden bana öyle bakıyordun?"

"Bak,"bir şeyler uydurmaya çalışırken aklıma gelen parlak fikirle derince nefes aldım,"Ben senden hoşlanmıyorum seni izliyordum çünkü,"söylemekte zorlanıyor gibi yaptım,"Çünkü ben Eren'den hoşlanıyorum."

Onunda yüzü şaşkına dönerken biraz olsun rahatlamış bir ifadesi de vardı.

"Eren'den mi hoşlanıyorsun?İyi ama neden beni izliyorsun?"

"Düşündüğün gibi değil.Yalnızca inceliyordum.Senin Filiz'e olan bakışlarını falan.Anlarsın ya siz birbirinizi seviyorsunuz ve insanlar bir şekilde bunun farkında.Bende ilk defa böyle bir duygu yaşadığım için sizi izleme gereksiniminde bulundum.Lütfen yanlış anlama."

Kenan güldü.Rahat bir nefes aldı."Umay şunu baştan desene.Bir an için korkudan aklımda binlerce senaryo ürettim."

Onun gülmesiyle bende gülümsedim.

"Elbette sana yardımcı olabilirim.Söylesen Eren'in nesinden hoşlanıyorsun mesela?"

Evet yarışmacımızın zor anları.Acaba şimdi ne söyleyecek.

Sıkışmışlığın verdiği hisle düşünmeye çalışırken kelimeler benden bağımsız akmaya başladı.

"Onda tanıdık bir şeyler var Kenan."

"Ne gibi tanıdık şeyler?"

Sorduğu soruya cevap verirken zorlanmadım.

"Sanki bir şekilde çocukluğumdan beri hayatımdaydı ve birbirimizi tanıyorduk,"derin bir nefes aldım.Bu cümleleri ben kurmuyordum yalnızca kendime açıklayamadığım şeyleri dilim dışarıya vuruyordu."Bak çocukluğumdan beri bana eskiyi hatırlatan her an beni güvende hissettirir ve onu gördüğümden beri bana çocukluğumun hissettirdiği güveni veriyor."

Kenan anlamlı bir gülümseme sundu.

Ben ise yine beynimden uzakta konuşmaya devam ettim."Yalnızca bende bıraktığı tanıdıklık ve güven hissi değil.Sanki en karanlık anımda bana yetişecek veya daha önce yetişmiş gibi bir duygu var onda.Ama ona gıcık oluyorum çünkü değişen ruh hali ve tavırları var."

Kenan bu sefer küçük bir kahkaha sundu."Gerçekten seviyorsun onu."

Gerçekten seviyorum onu.

Bir dakika ben kimi seviyorum?Eren'i mi seviyorum?Bunu kim söyledi?

Ben söyledim.Ama ben söylemedim.Bu cümleleri kim uyduruyor acaba?

Bu saçmalığa bir son vermem gerekiyordu.

"Her neyse Kenan konumuz asla bu değil.Ve bunu hiç kimseye söylemiyorsun aramızda kalıyor.Ben sana esas,"cebimden Filiz'in notunu çıkardım."Bunu vericektim.Filiz yolladı."

Kenan,Filiz dediğim anda biraz ciddi biraz da bilen bir bakış kuşandı.Mektubu açmadı bile.Hemen cebinden bir kalem çıkardı ve arkasına hızla cevap yazdı.

"Neden açmadın?"

"Sevdiğin kişiyi bilirsin.Ve tıpkı senin dediğin gibi bu tanıdık his seni güvende hisettirir.Ben zaten onun kaleminden çıkan her bir cümleyi ezbere biliyorum."

Ağlatacaksınız beni Hocam.O dağınık halinizden eser yok.

Notu bana geri verdi."Al Umay.Bu konuşma aramızda kalıcak."

Gülümsedim ve o da hızla uzaklaştı.Aynı kağıtta iki not.Ve kağıdı elime alır almaz üzerinden dökülen toz bana bunun doğruya yaklaştığını gösterdi.

Gülümseyerek etrafıma baktım.Eren ya da Demir burada değildi.Arka bahçeye doğru ilerledim ve her zamanki sığınağımıza geldim.

Tahminim doğruydu ikiside buradaydı.Masanın yanına gelip notları bıraktım.Üç not ve üç mektup.

Sessizliğimizi bölen şey Yasemin ve sinem'in gelmesi oldu.

Yasemin,"Üç not ve üç mektup tamam.Sırada çiçekler var.Ama ondan önce Umay'ın bilinç altını yönetip rüyalarına erişilmesini engellemeliyiz.Bunu yapmadan bu akşam uyursa sonraki gün rüyasına erişirler ve Umay'ın varlığını kaybedersiniz."dedi.

Varlığını kaybetmek.

Düşünme Umay buradaki terimler hakkında fazla düşünme.

Sinem sakinleştirmek ister gibi baktı.

"Korkma Umay kısa bir büyü önce bilinç altını yöneticez ve rüyanda Yasemin'i görüceksin.Böylece kuralın dışına çıkıp büyüyü yapıcaz ve rüyalarını yalnızca senin ulaşabileceğin bir kapan haline getiricez."

"Çok basit bir şeymiş gibi konuşuyorsun Sinem."

Sinem gülümsedi.

Demir biraz endişeli bir ses tonuyla,"Ona tam olarak ne yapacaksınız?"diye sordu.

Yasemin hızla cevap verdi."Korkulacak bir şey yok merak etmeyin."

Gülümsedim.

Sinem,"Hadi sen koltuğa geç zamanımız kısıtlı."dediğinde söylediğini yaparak koltuğa oturdum.

Yasemin konuşmaya başladı.

"Bu sadece bir kaç dakikalık bir işlem.Sana getirdiğimiz şeyleri yiyeceksin ve bir anda bilincinin boşluk halinde olduğunu hissediceksin.Tam o esnada gözünün önüne rüyanda görmek istediğin kişiyi getir tamam mı?"

Olumlu anlamda başımı salladım.

"Ve Umay,"Yasemin cebinden bir ip çıkardı,"Gözlerini bağlamamız gerekicek."

Korku bedenimi az da olsa sararken yine onayladım.Eren gözlerimin için baktı.

Korkmuyordum.Ya da korkuyordum.Çünkü kendimi bir anda kaybolmuş bulmuştum ve şimdi bilinçaltımın içine girmekten bahsediyorlardı.

Onaylamamla beraber Sinem göz bandını alıp arkama geçti ve gözlerimi bağladı.

Arkama yaslandım ve gözlerimi kapattım.Her yer karanlıktı.

"Ağzını aç Umay."

Yasemin'in komutuyla ağzıma atılan böğürtlen tarzı bir meyveyi çiğnemeye başladım.Tadı yavaş yavaş acılaşmaya başladı.

Ve ben bilincimi kaybetmeye başladım.

************

Gözlerimi açtığımda bembeyaz bir yerde olduğumu fark ettim.

Etraf gözlerimi alan ışıklarla doluydu.Ayaklarıma baktığımda bir suyun üzerinde yürüyebildiğimi fark ettim.

Kafamı yukarıya kaldırdım.Kötü hissediyordum.Hayatımda hissettiğim en kötü duygulardı bunlar.

Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ama tehlikede hissediyordum.

O an hatırladım.Buraya Yasemin'i hatırlamak için gelmiştim.

Ve hatırlamalıydım.

Ama bedenimi saran korku zihnime erişmeme engel oluyordu.Hissettiğim duyguyu tanımlayamıyordum.

Su birikintisine dikkatle baktım.Sanki gittikçe derinleşiyordu ve bu sefer de o derinliğe düşücek gibi hissediyordum.

Sebebini bilmediğim bir duygu genzimi yakıp gözlerimden yaşlar akmasına sebep oluyordu.Bilinçaltım beni ele geçiriyordu.

Göz yaşlarım akarken odaklanmaya çalıştım.Buradan çıkmak istiyordum.

Arkamdan yoğun bir ses geldi.Sanki bir silah sesi gibiydi.

Öyle güçlü bir sesti ki suyun dalgalanadığını gördüm.

Arkamı döndüğümde ise karanlıktan başka bir şey yoktu.Beyaz renk artık siyahtı.

Gözlerimi kapattım.Yasemin'i düşünmeliydim.Onu bilinçaltıma yerleştirmeliydim ve bilinçaltım bana rüyamda onu göstermeliydi.

Evet bu olmalıydı.

Bunları düşünürken adım sesleri duydum ve o yöne baktım.

Bana gelen adım seslerinin sahibi Demir'di.Ama Demir sanki Demir gibi değildi.

Onu tanıdığım yaşta değildi.Hafif kirli sakalları ve duruşuyla otuzlu yaşlarda bir adama benziyordu.Bana doğru geliyordu ama beni görmüyor gibiydi

Küçük bir kız çocuğu korkuyla birinden kaçıyordu.Bana yaklaştığında o kız çocuğunun ben olduğunu fark ettim.

Saçları dağılmıştı ve pantolonunun diz kısmı yırtıktı.Birinden kaçıyordu.Kaçarken bir anda Demir'e çarptı.

Kız soluklanırken onlara doğru bir kaç adım attım.Demir bir dizini kırdı ve kızın boyuna eğldi.Elini omuzuna koydu.

"Hey iyi misin?"diye sorduğunda küçük kızın gözleri doldu."Hey sana ne oldu böyle?"

Bu sefer titrek bir sesle kız çocuğu konuşmaya başladı,"Ben kaçırıldım ve annemleri bulamıyorum.İki gündür tanımadığım insanlarla beraberim."

Demir'in yüzündeki tebessüm soldu ve sesleri yavaş yavaş bulanık bir hal aldı.Onlar tozlaşarak yok olduğunda ne olduğunu anlamaya çalıştım.Küçük ben ve otuzlu yaşlarındaki Demir'in ne gibi bir bağlantısı olabilirdi?

Ben hiç kaçırılmamıştım ama burası benim bilinçaltımdı.

Ve benim yaşamadığım bir anı var olamazdı.Zihnimi bu gördüklerime verdiğim için kaybolmuşluk ve korku biraz olsun dindi.

Ve Yasemin'e odaklandım.

Onu gördüğüm andan bu yana.Önümde canlanmaya başladı.

İlk gün açılan yer ve onu diğer kızlara bir şeyler anlatırken görmem canlandı ilk.Daha sonra onu gördüğüm anlar ortaya çıktığında uyandığımı hissediyordum.Bilnçaltım artık yalnızca Yasemin'i görüyordu.

Ve işim bittiğine göre bilinçaltımı terk etme vakti gelmişti.

***************

Bir anda soluklanarak gözlerimi açtım.Telaşlı bir el gözlerimdeki bandı açtı.

Önümde Demir,Yasemin ve Sinem vardı.

Göz bandımı telaşla açan eller Eren'e aitti.Yine telaşla yanıma gelip,"İyisin değil mi?"diye sorduğunda hala burada değil gibi hissediyordum.

Eren,"Umay beni duyabiliyor musun?"diye tekrar sorduğunda donuk bakışlarla ona baktım.

Çok endişeli ve sinirli duruyordu.Bir anda Yasemin'e döndü,"Ona hiç bir şey olmayacağını söylediniz.Ama bilinçaltına gitmek her zaman dilimi için tehlikelidir."sesi öyle sinirli ve yüksekti ki yavaş yavaş çevremdekileri seçebiliyordum.

Yasemin,"Gördüğün gibi o iyi.Ve başardı.Rüyalarına erişselerdi ne olucağını zannediyordun?"dediğinde Eren çok daha sinirli duruyordu.

"Eren sakin ol artık."Demir,Eren'i sakinleştirmeye çalışırken Sinem ile göz göze geldik.Ve sessizce,"Ben iyiyim."diyebildim.Tüm gözler bana döndü.

Eren derince nefes aldı.

"Yasemin'i gördüm,biraz uyumaya ihtiyacım var."

Hepsi sessizce onayladı.Yasemin konuşmaya başladı.

"Umay bizim şimdi gitmemiz gerekiyor.Uyuduğunda muhtemelen beni görüceksin ve geldiğimizde büyüyü gerçekleştiricez."

Olumlu anlamda başımı sallarken Eren hala devam eden siniriyle söze girdi.

"Bize yalan söylediniz."

Yasemin ona döndü.Ve bir şey söylemeden geriye dönüp gitti.

Bakışlarım Eren'e kaydı ve onunki de bana,"Ne yalanı söylediler?"sorduğum soruyla ikisi de sessiz kaldı.

En sonunda Demir konuşmaya başladı,"Umay sen oradayken bir an için garip bir kriz geçirdin.Ağlıyordun.Ve bizde onalra ne olduğunu sorduk.Sinem en sonunda bilinçaltının oldukça tehlikeli olduğunu ve belki de en karanlık anlarını bile görebileceğini söyledi.Eren de buna sinirlendi."

"O kızlar bize yalan söyledi.Belki de o kişiye çalışıyorlardır."

Demir şaşkınca Eren'e baktı."Saçmalıyorsun artık.Sonuç olarak Umay iyi."

"Ama bir şey olabilirdi Demir."

"Ama olmadı Eren.Yeter artık."

İkisi arasındaki bu tartışma devam etmedi."Benim biraz uyumaya ihtiyacım var."dediğimde Demir koltuğun arkasındaki battaniyeyi yavaşça üzerime örttü ve fazla düşünmeden uykuya daldım.

***********

Işıklar gözlerime yansıyordu.Küçük bir bebek odasıydı burası.

Kahkaha atan bir kadın sesi vardı.Ve beşiğin içinde yatan sevimli bir bebek.

"Benim güzel kızım uyanmış."

Bebeği kucağına aldı keyifle.Gülümseyerek bakıyordu bebeğe.

Onlara umutla baktım.Daha sonra güneşli bebek odası yine güneşin içine doğduğu bir bahçeye dönüştü.Kadın bebeğin elini tutuyordu ve ilk adımlarını atıyordu bebek.

Sanki bir tablonun içinde gibiydi tüm bu güzel duygular.

Bahçede sanki bir zaman akışı gerçekleşti ve kızın altı yaşlarını gördüm.Okuldan dönüyordu sırtında kendinden büyük bir çantayla.

Koşarak annesine sarıldı.Çıkmış bir kaç dişiyle gülümsedi.

Ve aradan yıllar geçti.O küçük kız artık genç bir kız olmuştu.

Okul eteği ve beyaz gömleğiyle zarif adımlarla geldi annesinin yanına.Gülümsüyordu.Annesi biraz daha yaşlanmıştı artık.Ama hala kızına sonsuz bir yıldız gibi bakıyordu.

Öyle yoğun bir bağ fark ettim ki o an gözlerinde.

Genç kız artık biraz daha büyümüştü.Elinde test kitaplarıyla geliyordu.Lise son sınıftı artık.

Kızda ve annesinde ise hala yaşama dair kocaman bir enerji vardı.Yine annesine geldi.Beraber küçük bir mutfakta kek yaptılar.Güldüler dizi izlediler ve en sonunda genç kız annesinin dizlerinde uyuyakaldı.

Annesi ona anlamla baktı.Gülümsemem içeriye giren soğuk hava dalgasına kadar sürdü.

O zamana kadar tüm gördüğüm anılarda havada kar bile olsa içeriye güneş giriyordu.Ama genç kızın uyandığı o sabah güneş falan girmiyordu içeriye.

Kız o gün son kez gülümsedi.Evden çıkarken son anda dönüp baktı geriye.Son kez bakıyordu sanki annesine.

Kadın ise kızını okula değilde bu sefer gerçekten sonsuzluğa yolluyor gibiydi.Ama ait olduğu mutlulukların sonsuzluğuna değil de,sıkışmış bir sonsuzluğa gidiyordu.

Ve kız çıkıp gitti.Bir daha hiç gelmedi.Okul değişti ve kendimi bir anda bulduğum o okula çevirdi.

Zaman arasına.

Kız oraya sıkışıp kaldı sanki.

Eve ise hiç bitmeyecek bir kış çöktü.

Kızı herkes unuttu.Evdeki fotoğraflarda yok oldu.Tüm evi soğuk rüzgarlar alıp götürürken annesi tekli koltuğunda oturuyordu.Tüm evi saran rüzgarın ve karanlığın dışında kadının elinde bir fener vardı.

Her şeye rağmen yanmaya devam eden bir fener.

Artık geçişler durduğunda kadının yanına ilerledim.Çıkardığım sese rağmen dönmedi olduğum tarafa.

Elimi omuzuna koyduğumda irkilmedi.Sadece korkutucu bir sakinlikle bana döndü.

"Biliyor musun benim bir kızım var."Göz yaşlarımı tutmadım.

"Ve adını hatırlamıyorum.Ama varlığını hatırlıyorum."

Olumlu anlamda başımı sallarken kadının gözlerinden de bir damla yaş düştü.

O küçük kız.Genç kız.Asla yaşlanamayan kız Yasemin'di.

"Herkes bana onun hiç var olmadığını söylüyor.Sen bana inanıyor musun?"

Olumlu anlamda başımı salladım,"Evet,evet ben size inanıyorum."

Gözlerinde umut belirdi."Öyleyse küçük kızımı bana geri getirebilir misin?"

"Ben bunu deneyeceğim."

Göz yaşımı sildim."Onu bana geri getir olur mu?Çünkü o herkesin yaptığı yemeği yiyemez.Cuma akşamları beraber yemek yaparız ve bunu hiç aksatmaz.O çok zekidir tüm dersleri pek iyi ve o,"derince nefes aldı,"Onu neden hatırlamakta zorlanıyorum?Oysaki o benim minik kızımdı."

Bu sefer sesi öyle solgunduki boşluğa bakarak boğazımı düğümleyen o cümleyi kurdu,"Ben kızımın adını bile hatırlamıyorum."

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

"Onun adı,"ağlamamı yavaşlatmaya çalıştım,"Onun adı Yasemin."

Kadın bir anda gülümsedi."Evet,onun adı Yasemin'di.O benim sonsuz çiçeğimdi."

Ve çevreme baktım.Dışarıda hiç bir şey yoktu.Yavaş yavaş bulunduğum yerin hatalarının farkına vardım.

Farkındalık rüyayı bitirir.

************

Umay,gözlerini yavaşça aralarken Demir ve Eren onu izledi.Ders saatleri bitiyordu.Az bir zamanları kalmıştı.

Demir,Umay için endişesini bastırarak,"Büyüyü çiçekleri bulduktan sonra tamamlamamız gerekicek Umay."dediğinde Umay ağrıyan başıyla onayladı.

Eren hala sessizdi.Sessizliğinin sebebi bulunduğu durum değil kafasının içerisindeki düşüncelerdi.Neyi umursuyordu?Diğerlerinin yalan söylemesini mi yoksa Umay'ın zarar görme ihtimalini mi?

Bunları düşünmesine fırsat kalmamıştı.

Demir söze girdi.

"Üçe ayrılıyoruz.Ben dokuzuncu sınıfların katında beyaz karanfili arayacağım arayacağım.Umay Zerrin Hoca'nın odasındaki beyaz gülü alıcak.Son olarak Eren eksi ikideki beden salonunda sümbülü bulucak."

Herkes onayladıktan sonra bulundukları ortamı terk ettiler.

Üçü de içlerinde bu sefer çok daha az bir korkuyla yürüyordu.

Oysaki cevabını merak ettikleri soruları ve karşılarında kim olduğunu bilmedikleri bir adam vardı.

Görev için en hızlı hareket eden Demir olmuştu.Temkinli adımlarla dokuzuncu sınıf katlarına ilerledi.Hepsi toparlanıp çıkmıştı.Kat boştu.

Korkuyordu Demir.Cesur ve kararlı hali kendini biraz olsun kaybetmişti.Gördüklerini anlamlandıramıyor, bazen gerçek olup olmadığını çözemiyordu.

Dört sınıfı da gezdi.Ama hala karanfilin nerede olduğunu bilmiyordu.

Bir yerde hala yaşayan bir çiçek varsa orada toprak olmalıydı.Toprak can demekti.

Demir,sınıfların içinde toprak namına hiç bir şey bulamadığında umutsuzluğa kapılmak üzereydi.Ona ışık gösterecek hiç bir şey yoktu.Taki gözlerinin önündeki o genç kızı görene kadar.

Yasemin.

Kararlı duruşu,zekası ve cesaretiyle Demir ona öyle hayranlık duyuyordu ki kendi de anlayamıyordu.

Genç kız Demir'e yaklaştı.

"Karanfili bulabildin mi?"diye sordu.

Demir olumsuz anlamda başını salladı hayranlığını gizlemeye çalışarak.

Yasemin biraz gergin duruyordu Eren sebebiyle.

Demir bunu anlamıştı."Endişe etmenizi gerektirecek bir durum değil.Eren biraz böyle bir insandır ve Umay için endişelendi."

Yasemin olumlu anlamda başını salladı."Anlıyorum sorun değil zaten."dediğinde bulmaları gereken bir çiçek olduğunu hatırladılar.

Beraber aramaya koyulmuşlardı.Katlarda canlı hiç bir şey yoktu.

Yasemin'in aklına yine çıkışa götürecek bir plan gelmişti."Aslında çiçeğin var olabilmesi için toprak gerekiyor.Bu zaman diliminde zaman hatalı aktığı için çiçek henüz büyümemiş bile olabilir."

Demir şaşkınca baktı.Olabilirdi."Ben bahçeden toprak alıp geliyorum sende tohum ara."

Yasemin,toprak için bahçeye çıktı ve bir kaç dakika sonra geldiğinde Demir,öğretmen masasının çekmecesinde az önce gözünden kaçan üç tohum bulmuştu.

Yasemin'in getirdiği saksıya ektiğinde tıpkı dediği gibi,burada zaman ya akıyordu ya da akmıyordu.

Ya hiç büyüyemiyorduk ya da bir anda büyüyorduk.

Çiçeğin büyümesi için zamana ihtiyaç vardı ama bir anda filizlenip büyümesiyle burada zamanın zaten gücünü yitirdiği anlaşılıyordu.

Ve ilk çiçek oldukça kolay bir şekilde bulunmuştu.Demir çiçeği alıp sığınağa götürdü.

Aynı dakikalar içerisinde Eren eksi ikinci kata indi.

Işıklar kapalıydı.Normalde yaptığı işlere kolayca odaklanabiliyordu ama aklını dolduran bir kaç görüntü vardı.

Bu görüntünün ikincisi Demir'i o halde bulmalarıydı.Bu görüntünün birincisi de Eren'in kanunlarına aykırı bir görüntüydü.

Bilinçaltı büyüsünden sonra koltukta yorgunlukla uyuyan Umay.

Kocaman mavi gözlere ve kumral açık saçlara sahip bir kızdı.Ne çok zayıf ne çok kiloluydu.Mavi gözleri yeşile kayıyordu.Hafif çekik gözleri onda çok daha sevimli bir hava katıyordu.

Şu anda odaklanması gereken bir çiçek varken neden böyle şeyler düşündüğünü sorguladı ama Eren'in kurallarına göre sorgulamak da yasaktı.Sorgulanacak hareketler de.

Şaltere doğru ilerleyip ışıkları yaktı.Işıkları açar açmaz gördüğü görüntü onu oldukça şaşırttı.

Çünkü, iki dakika muhafızı, önlerinde yerde yatan bir kızla nöbet tutuyor gibiydiler.Işıklar yanar yanmaz Eren'i gördüler.

İçlerinden biri,"Burada bu saatte nasıl bulunabiliyor?"diye sorduğunda diğeri,"O büyü hatası çabuk yakala."dedi.

Eren kaçıcak değildi.Bunlarla daha önce dövüşmüştü ve iki tanesini çok rahat alt edebilirdi.

İnsan formlarından çıkıp yaratık formlarına geçtiklerinde Eren koşarak sağ tarafa geçti.Bu sefer ikisi de yavaşça üzerine geliyorlardı.

Ama bilmedikleri bir gerçek vardı.

Toz.

Eren cebine attığı küçük cam şişeden tozu çıkardı ve kolayca erimelerini sağladı.

Dakika muhafızları artık onlar için çok büyük tehlike oluşturmuyordu.

Dakika muhafızlarını halletmesinin hemen ardından yerde yatan kızın yanına ilerledi.

Yine Filiz'di.Ve yine ruhu yarı sıkışık şekilde yerde yatıyordu.

Bu kızdan ne istiyorlardı?

Eren yavaşça yaklaşıp kulağını kızın ağzına yasladı.Çok güçsüz nefes alıyordu.

"Ne oldu sana?"diye soğuk sesiyle sorduğunda kız zorlukla gözlerini araladı.

"Bana ne olduğunun bir önemi yok çünkü bir süre sonra unutucam,"sesi kesiliyordu ama devam etti,"Ama senin sümbülü bulman gerekiyor."

Dediğinde Eren uzaklaşıp Filiz'in yüzüne baktı.Filiz içinde üç adet tohum bulunan küçük bir poşet uzattı.

Eren poşeti aldığında ise Filiz tozlaşarak yok oldu.Eren şaşırmamaya çalıştı.

O yerde yatan kızın gerçekliği hakkında bir fikri yoktu.Tek bildiği görevini yerine getirip tohumları vermiş olmasıydı.Yeterliydi.

Bazı insanların görevleri var oluşlarından daha büyüktür ve yerine getirmek için kendilerini feda etmeleri gerekebilir.

Eren derince nefes alıp sığınağa ilerledi.Sümbül,orada verildiği için orada büyütmeliydi.

Sığınağa gelip bir avuç toprağa yavaşça tohumları koydu.Ve hızla büyümelerini izledi.Kökleriyle beraber küçük bir parçayı alıp sığınağın içine girdi ve Demir'i gördü.

Ve böyelce kısa zaman güzelliği sümbül de artık yerindeydi.

Ve sıradaki isim görevini yerine getirmek için Zerrin Hocanın odasındaydı.

Ayakkabılarını izliyordu ve Zerrin Hoca ona gülümseyerek bakıyordu.

Gerçek olmayan bir kaç dert sıraladı Umay.Ama bilmediği bir şey vardı.

Yansımalar onlarda programlanmayan hastalıkları geçiremediği gibi ruhsal sorunlar da geçiremezlerdi.

Zerrin Hoca'nın odasına gelicekler programlıydı.

Umay geldiğinden beri dakika muhafızı formuna geçmemiş fakat gözlerinin içinin değişmesi ve korkutucu görüntüsüyle bunu göstermişti.

En sonunda ise şu cümleyi kurdu.

"Dakikalardan kaçamazsın büyü hatası."

**************

Öhöm.Toplu bölümlerin sonu.

Sizce haftada bir bölü mü yoksa uzun arayla toplu altı bölüm mü?

Sizce nasıl gidiyorrr??

Lütfen yorum belirtin çünkü merak ediyorum.Ben bile yazarken bazen stres oluyorum.

Ama ikinci gün neredeyse sona ermek üzere.

Bide oylayın lütfeenn.

Sizi seviyorum.

Her neyse zaman arasına sıkışmamaya dikkat edin.

Loading...
0%