Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7.İrem

@ebi_books

Müzik:
Neoni-Army
Sezen Aksu-Beni unutma

Eren

Umay bir süredir ortalarda yoktu.

Birinci saatin sonunda onu aramamız gerektiğini Demir'e söyledim ve elimizde el fenerleriyle okulun içinde gezmeye başlamıştık.

Akşam yemeği yenmişti etüt saatlerindeydik.İkinci gün sona ericekti.Ve biz gece yarısına ne kadar kaldığını dahi bilmiyorduk.

Herkes akşam yemeğindeyken okulun içi boştu.Zaten pansiyona geçiceklerdi.

Dakika muhafızlarına yakalanmamız çok da tehlikeli olmazdı ama korktuğum şey dakika muhafızlarından farklı bir tehlikeyle karşı karşıya olmaktı.

Dürüst olmam gerekirse bu tehlikeyle benim veya Demir'in karşı karşıya gelmesi değil Umay'ın karşı karşıya gelmesinden korkuyordum.

İrem'i bir süre önce kaybetmiştik.Ölü ya da diri hiçbir fikrimiz yoktu.İrem ile Demir aynı zaman diliminde lise son okuyordu.

Buraya ilk geldiğimde o ikisi vardı.Bir süre beraber olayları çözmeye çalıştık.

Edindiğimiz çoğu bilgiyi beraber kazandık.Bu süreç boyunca İrem ben ve Demir hep beraberdik.Çünkü tutunucak başka hiç bir şeyimiz yoktu.

Ama Umay gelmeden bir süre önce İrem ortadan kaybolmuştu.

Buna ben şahit olmamıştım.Demir ve o,sığınağın olduğu bahçedeyken İrem'i götürmüşlerdi.Demir,kimin götürdüğünü dahi görmemişti.

O sıralar umutsuzluk bedenimizi sarmaya başlamıştı ve burada ne kadar zaman geçirdiğimizi,İrem'in ne kadar süredir kayıp olduğunu bilmiyorduk.

Tam bu esnada Umay ortaya çıktı.

O sabah zaman arasındaki sıkışmışlığımızda, normal olarak adlandırdığımız bir sabahtı.

Her zamanki gibi sınıfa gittiğimizde sınıfa giren yeni kişiye tepki verenlerin sadece biz olduğunu gördük.

Çünkü o da büyü hatasıydı.

Ama evrenin bize son büyü hatasını vererek yeni umut tohumları ekeceğini o gün fark etmemiştik.

Umay,kocaman yeşile çalan mavi gözlere,açık kumral saçlara,ne çok kilolu ne de çok zayıf bir fiziğe sahip normal bir kızdı.

Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Onun gelişi Demir'e biraz olsun İrem'i unutturmuştu.Ama şu anda Umay'ı da kaybetmekle karşı karşıyaydık.

Koridorlarda ilerlerken Firuze ile karşılaştık.

"Bu saatte ne işiniz var burada?"Sorduğu soruya Demir cevap verdi.

"Umay ortalarda yok çiçeği almak için Zerrin Hoca'nın odasına girdi.Ona normal bir öğrenciymiş gibi gidip, çiçeği alıcaktı."

Firuze'nin gözleri kocaman açıldı."Buradaki yansımaların fiziksel hastalıklarda olduğu gibi ruhsal hastalıkları da planlıdır.Dakika muhafızı olan öğretmenin odasına gidecek kişilerde programlı."

Demir ile göz göze geldik.Büyük bir hataydı.Bunu düşünememiş olmak ise bizim suçumuzdu.

"Onu nasıl bulabiliriz?"diye lafa girdiğimde Firuze korkarak konuşmaya başladı.

"Diğer kızlara da söyleyeceğim.Bir süre aramalıyız.Eğer bulamazsak,"duraksadı ve derince nefes aldı.Sabrım tükeniyordu.

"Bulamazsak ne olur Firuze?"diye çıkıştım."Alt zamanı açmamız gerekebilir."

Şaşkınca yüzüne bakarken tekrar konuşmaya başladı.

"Alt zaman buradaki zaman arasının alt diyarı demek.Buranın ters hali gibi düşünün.Okulun aynısı aşağıda da var ama orada yaşam yok.Atmosfer buradaki gibi değil.Buradaki dakika muhafızları ya da normal yaşam formları yok.Yalnızca okul,tamamen sıkışan ruhlar ve tutsaklar yer alıyor."

Ne dediğini anlamaya çalışıyordum ve Demir hemen defterini çıkarıp not almaya başladı.Ardından Firuze'ye soru yöneltti.

"Yani zaman arasının altında bir zaman arası daha var.Ama orası buradan farklı ve daha tehlikeli."

Firuze olumlu anlamda başını sallarken,"Kesinlikle daha tehlikeli,orada dakika muhafızları yok garip yaratıklar var ve çoğunu yok etmek için büyü kullanmak gerekir."dedi.

"Peki alt diyara nasıl geçebiliriz?"

"Eğer Umay bir süre daha bulunamazsa tutsak alındı demektir.Bu da alt diyarda yani ruhlarımızı sıkıştıran adamın yanında demektir.Alt diyara geçmek için tuvaletlerdeki aynaları kullanarak gerekli sözleri söylemeniz yeterli."

Demir yanına aldığı defterlerden birini daha açtı.Bu o yarısı yırtık büyü defteriydi.Defterde açtığı sayfada alt diyara geçmeyle alakalı bilgilerin olduğunu görünce kafasını olumlu anlamda sallayarak defteri kapattı.

Hızla lafa girdim,"O halde Umay'ı arayalım.Bir süre sonra bulamazsak alt geçide gireriz."

Firuze,"Diğer kızlara da söyleyeceğim.Okulun her katında birimiz görevliyiz."dedi.

Onu onayladıktan sonra Umay'ı aramaya devam ettik.Zerrin Hoca'nın odasına geldiğimizde Demir iler birbirimize baktık ve emin olarak kapıyı açtık.

İçeride yaşama dair en ufak bir kalıntı yoktu.Camlar kapalıydı.Karanlık olduğu için ışığa yöneldim.Işık yandığında Zerrin Hoca'nın koltuğu ve masasında hiç bir iz yoktu ama Umay'ın oturduğu sandalyenin hemen altında bir kaç damla kan gördüm.

Ve beynime koca bir alev sıçradı.

Zaman arasında kan dökmüştü.Kanının kokusunu alıcak muhafızlar vardı.

Sinirim ve endişem en üst seviyeydi.Onu bulmak zorundaydık.

Neden bu kadar endişelendiğimi düşünmeye ise vaktim yoktu.İrem ortadan kaybolduğunda bu kadar endişelenmemiştim.

Yalnızca çok değer verdiğim insanlar için endişelenirdim.Bunu daha fazla düşünmedim.Unutma Eren,düşünmek sana iyi gelmez.

Demir korku dolu bir ifadeyle yerdeki kana bakıyordu.Ona dönüp konuşmaya başladım.

"Neyi bekliyoruz?Alt zaman arasına inme vakti geldi."

Onu beklemeden odadan çıktım Demir arkamdan hızla ilerlerken omuzuma dokundu."Eren dur,belki buralardadır diğer kızlar bulur."

"Ne saçmalıyorsun Demir?Kanı dökülmüş.Bu da demek oluyorki onu aldılar.Kanı döküldüğü halde kaçamaz."

Demir'in cevap vermesine izin vermeden kattaki tuvalete girdim.Işıkları açıp aynanın karşısına geçtiğimde Demir arkamdaydı.

"Hadi ne yapman gerekiyorsa yap Demir."

"Bence önce sakin olman gerekiyor Eren.Kızlardan haber beklemeliyiz."

Büyük bir sinirle ona döndüm.Hayır Eren kendini kaybetme.

Ve yine sinirimi sessizliğe gömdüm.Bir kaç dakika boyunca yalnızca düşündük.Tabi bu geçirdiğimizin bir kaç dakika olup olmadığını bilmiyorduk.

Geçen sürenin ardından içeriye Yasemin ve Sinem girdi.Bu ikiliye artık güvenemiyordum.Dikkatle ikisini incelemeye başladım.

Biz bir şey demeden Yasemin lafa girdi."Alt zaman tehlikelidir.Umay'dan bir haber yok.Oraya gerçekten inecek misiniz?"

Demir olumlu anlamda başını salladı.

Yasemin tekrar lafa girdi."Tamam o halde.Unutmayın aşağıda sizi neyin beklediğini bilmiyorsunuz.Orası hatalı zaman arasının hatalı alt diyarı.Görünmemeye çalışın.İçimizden herhangi biri yanınıza gelemez."

"Neden gelemezsiniz?"

Demir aklımdaki soruyu yöneltmşti.

"Aşağı zaman sonsuzluk demek.Buradan kurtulma şansımız varken ruhu tamamen sıkıştırılanlar oradan çıkamaz ve sonsuz işgenceye maruz kalır.Ama tutsaklar çıkarılabilir.Yalnızca tutsağı alın ve hala geç değilse onu aynaya getirin.Aynı sözleri söylediğinizde gelmiş olucaksınız."

İkimizde onayladık.

Demir aynanın karşısına geçti ve şu cümleyi kurdu.

"Normal bir yaşamda yitirilen insanların bir sonu vardır.Ama zaman arasında yitirilen yaşamlar kaybolur.Sonsuz hiçliğe kaybolan yaşamların elinden tutmamıza izin ver.Kurtarılması gerekenleri kurtarmak için alt zamana geçmemize izin ver."

Ve oldu.Ayna sanki bir su birikintisi gibi dalgalandı.İçeride tıpkı okulun dışarıdan görüntüsü gibi bir görüntü vardı.Yalnızca gökyüzü mor ve toprak siyahtı.

Demir ile birbirimize baktık ve onaylayarak aynanın içinden kolumuzu uzattık.

Daha sonrası yine büyük bir düşüş gibiydi.Yüksekten düşmeye başladık.Çok yüksekten.

Düşüşler sona erdiğinde kendimizi yine suyun içerisinde bulduk.Bu sefer kendimi bulduğum su normal değildi.

Kıpkırmızı bir suydu.Sanki kanla doldurulmuş bir küvet gibiydi.

Yüzerek zaten yakın olduğumuz kıyıya ulaştık.Demir defterlerini kurutmak için çıkardığında kupkuru olduğunu fark ettim.

Gerçek su dğildi.Zaman arasında bazı şeyler gerçekti ama alt zaman arasında hiç bir şey gerçek değildi.

"Bunu bir daha yaşamam gerekmez sanmıştım."

Demir söylediğim şeyle yüzünü bana döndü."Neyi bir daha yaşamazsın sanmıştın?"

"Umay ile seni aramak için geçidi kullandık.Ve yine şu anda olduğu gibi yüksek bir yerden suya düştük.Tabi düştüğümüz su tertemiz bir Antalya deniziydi."

Demir bir şey demedi ve bende devam etmedim zaten.Haddinden fazla konuşmuştum.

Etrafta göz gezdirmeye devam ettim.Okulun biraz ilerisindeydik.Çok zaman geçmeden oraya doğru yürümeye başladık.

Dikkat çekmeyecektik.Çünkü buradaki yaratıklarla savaşacak gücümüz yoktu.

Okulun içine geldiğimizde girişteki kapı yerinde yoktu.Sessizce girdik.

Nefes almak zordu.Oksijen seviyesi az olmalıydı.

"Sence tutsaklar nerede tutuluyor?"

Demir'in sorusuna kafamı olumsuz anlamda sallayarak cevap verdim.Bilmiyordum.

"Tamam,okulu dolaşalım."dediğimde Demir beni onayladı ve önce üst katlara çıktık.Burada yaşam yoktu.Alt diyar ama bir harabe.

Duvarlar kırıklar içerisindeydi havada uçuşan mor tozlar vardı.Dokunduğum her şey paslı gibiydi ve sanki havada uçuşan her anormal toz tenime yapışıyordu.

Bunları daha fazla düşünmeden işime odaklandım.Umay burada olsa bile ne kadar süre dayanabilirdi.Güçlükle nefes alınabilen bir yerdi burası.

Üst katları dolaşırken arkamızdan adım sesleri geldiğini işittim.

Demir ile göz göze geldik ve hızla aşağı kata ilerledik.Adım sesleri bizi takip ediyordu.

Aşağı katta bulunan bir dolabın arkasına saklandık.Kafamı uzatarak gelen şeyin ne olduğuna bakmamla gerçeklik algım neredeyse yok oldu.

Bu bir yaratıktı.Ama çok değişik bir yaratık.Derisi kırmızıydı ve siyah benekleri vardı.İki ayağı ve bir kolu bulunuyordu.Bir kolundan destek alarak yürüyordu.Bir ayıdan biraz daha büyüktü.

Ağzını açmasıyla dişlerinin en az bir aslan kadar keskin olduğunu gördüm.

Derin bir nefes çektiğimde havadaki o kirli koku burnuma doldu.Yaratığı dikkatle izlerken ikimizde nefeslerimizi tuttuk.

Yaratığın ardından tıpkı kendi gibi iki yaratık daha geldiğinde gözlerim yine kocaman açıldı.

Sanki bir şey arıyorlardı.Etrafı kokluyorlardı.

İleride göremediğimiz taraftan bir ses yükseldi."Acıktınız mı bakalım?"

Ses bir insana ait değildi.Bundan emindim.Tıpkı dakika muhafızlarının dönüşüm geçirdiği sesleri gibiydi.Korkutucu ve gerçeklikten uzak.

Yaratıklar onun gelmesiyle durgunlaştı,ardından sesin sahibi önlerine iki ceset attı.İki kız cesedi.

İki kız.Yüzleri yanmış ve birinin kolu diğerinin bacağı olmayan iki kız cesedi.

Yüzleri tam olarak görünmüyordu ve o an beynime gelen sinyaller beni durduramadı.

Umay.

Yatanlardan biri Umay olabilir miydi?

Belki de sıkışık ruhlardan biridir diye düşündüm.Ama bu içimi rahatlatmadı.

Hayvanlar saldırganca önlerine atılan cesetleri yediler.Birbirleriyle kapıştılar.İnsan yiyorlardı.

Bu da demek oluyorduki aradıkları bizdik.İnsan.

Cesetlerle işleri bittiğinde geri çekildiler.Ama hala buradalardı ve onlar buradayken buradan çıkamazdık.

Yalnızca bekledik.Bekledik ve bekledik.

Neredeyse yarım saat olmuştu ve sanki en ufak hareketimizde bize bir şey yapıcak gibiydiler.

En sonunda içlerinden biri hareket etmeye başladı.Koklamaya başladı.Nefeslerimizi tutmuştuk ve hayvanın buraya gelişiyle kalbimiz normalde olması gerektiğinden çok daha hızlı atmaya başladı.

Yaklaştığında artık aramızda sadece dolap vardi ve yaratığın bir anda dolabı itmesiyle ikimizde gün yüzüne çıktık.

Diğer ikisi de üzerimize gelmeye başladığında korkuyla ayağa kalktık.

"Şimdi ne yapacağız Eren?"

"Bilmiyorum."

Umutsuzluk bedenimize işliyordu.Bu yaratıklar insan derisini tek lokmada yok edebilirdi.

Demir ile sırt sırta geldiğimizde üçü de üzerimize doğru geliyordu.

Neyi bekliyorduk bilmiyordum.Bir anda üzerimize atlayıp derimizi yemelerini mi?

Onlara odaklanmışken bulunduğumuz alana dört kişi daha girdi.Kim olduklarını çözemeden yaratıklara ellerindeki silahlarla ateş etmeye başladılar.

Fakat silahlar etki etmiyordu.Yaratıklar yara bile almıyorlardı ama dikkatleri oraya çevrilmişti.

Kimdi bunlar?İki kız ve iki erkek.

Üzerlerinde siyah takımlar vardı ve yüzleri kapalıydı.

İçlerinden biri,"Tamam illa güç kullanmamız gerekicek yani."dediğinde şaşkınlığım çok daha arttı.

Uzun boylu bir kız,"Alt diyar görevlerinden nefret ediyorum hiç biri gerçekten zevk vermiyor."dediğinde mavi gözlü erkek,"Evet Merve sen en iyisi köyüne git."dedi.

"Bana bak aptal dişlek sesini keste işime odaklanıyım."

Sanki önlerinde garip yaratıklar yok gibi davranıyorlardı.Oldukça soğukkanlı duruyorlardı.Uzun boylu kız,gözlerini yaratıklara dikti ve sanki zihniyle bir şeylerin yerini değiştirdi.

Ne yaptıkları hakkında en ufak bir fikrim yokken kız odaklandığı yaratığı sanki içinde bir bomba varmış gibi patlattı.

İçlerinden bir diğeri koca bir alev topunu diğer yaratığa gönderdi ve o da yanarak can verdi.

Her şey çok hızlı gerçekleşti ve artık üç yaratıkta canlı değildi.

Dördü de bize bakarken Demir ile onlara şaşkın ifadelerle bakıyorduk.

Uzun boylu kız yanımıza geldi ve bir kolunu omuzuma koydu,"İyi misiniz?"dediğinde başımı olumlu anlamda salladım.

Demir duygularıma tercüman olarak gereken soruyu sordu,"İyi ama siz kimsiniz?"

Kız gülümsedi,"Doğru ,tanışmayı unuttuk.Biz eğitimli muhafızlarız.Gerçekleşmesi gereken durumlardaki acil durumları düzeltiyoruz ki gerçekleşmesi gereken durumlar gerçekleşsin."söylediği şey oldukça karmaşıktı.

Mavi gözlü erkek kızın yanına geçti,"Onları karmaşık cümlelerinle korkutuyorsun köylü."dediğinde kız ona göz devirdi,"Sen açıkla o halde aptal dişlek."dedi.

İkisinin atışmasına diğer arkadaşları cevap verdi.Çok garip görünüyordu.İki kolu omuzuna kadar siyahtı ve boynu da öyle.Bu siyahlıkların bitiminde sanki ağaç kökleri gibi mor damarları vardı.

Görünüşü normal,genç bir oğlandı ama tenindeki bu renk ayrımı oldukça garipti.

Çok daha sakin bir sesle açıklamaya başladı."Öncelikle ben Arda.Bu Merve,"uzun boylu kızı gösterdi,"Bu Kaan ve son olarak bu da Mira,"en başından beri sessiz duran kızıl saçlı kızı gösterdi."Merve'nin bahsettiği gibi eğitimli muhafızlarız.Sizin göreviniz bu zaman arası ve bizim görevimiz de bu tarz görev yerlerindeki acil durumlara destek olmak."

Demir anlam veremeyerek konuşmaya başladı,"İyi ama siz nesiniz?Dakika muhafızı ya da bizim zaman dilimimizden insanlar mısınız?"

Arda olumsuz anlamda başını salladı."Bizi sorgulamanızı önermem.Dediğim gibi acil durumlar için buradayız.Gerçekliğimizi sorgulamak size iyi gelmez."

Kafam karışmıştı sormak istediğim bir sürü soru vardı ama gerçeği düşünmeliydim.Umay'a odaklanmalıydım."Tamam madem güçleriniz var ve bizi kurtarmaya geldiniz o halde arkadaşımızı bulun ve bizi şu lanet olası yerden çıkarın."dediğimde isminin Mira olduğunu öğrendiğim kızıl saçlı kız bana dikkatle baktı ve konuşmaya başladı.

"Bunu yapamayız Eren,"ismimi nereden bildiğini sorgulayacaktım ama sorgulama gereken en son şeyin bu olduğunu fark ettim,"Dediğimiz gibi burası sizin göreviniz ve herkes ona verilen görevi yapar.Ona çizilmiş kader çizgisinde ilerler.Siz zaman arası için görevlendirildiniz."

Elimi burnuma götürdüm ve sinirle soludum."Tamam bakın,bizi kurtardığınız için teşekkür ederiz.Ama aklımızda zaten binlerce soru varken birde bunu sorgulamak istemiyoruz.Ve lütfen,bize Umay'ı nasıl bulacağımızı söyleyin."

Kaan göz devirdi,"Bu çocuk ne kadar gergin böyleç.neredeyse bizim köylü Merve'yi geçicek."

Merve ona omuz attığında sustu ve Arda sorumu cevapladı."Buradan ilerisine yardım edemeyiz."dediğinde hızla,"O halde bu siktiğimin yerinde ne işe yarıyorsunuz?"dedim.Sinirmi kontrol edemiyordum.

Merve de gergin bir şekilde bana baktı,"Bana bak gergin çocuk.Sizi kurtarmamız gerekiyordu ve kurtardık.Biz olmasaydık o aptal yaratıkların midesinde olurdunuz."dedi.

Herkes sessizleştiğinde Mira sakin ses tonuyla konuşmaya başladı."İyi ama siz Umay'ı neden burada arıyorsunuz?"diye sordu.Demir hızla,"Kızlar bize onun zaman arasının alt diyarında olduğunu söyledi."dedi.

Mira kafasını olumsuz anlamda salladı ve ağzından şu kelimeler döküldü.

"Burada bir büyü hatası var evet,ama Umay'ın yıldızı üst zaman arasında parlıyor."

Gözlerim kocaman açıldı ve Demir ile bakıştık,tekrar o tarafa döndüğümüzde dördü de ortada yoktu.

"Siktir!"

"Eren onlar gerçek miydi?"

Olumsuz anlamda kafamı salladım ve derince nefes aldım.Kendimi toparlayıp söze girdim.

"Tamam bak,bu olanlar hakkında düşünmemeliyiz.Belki de yine büyüyü yapanın bize gösterdiği yansımalardır ya da bilmiyorum.Ama bildiğim tek bir şey var zamanımız olmadığı.Bu yüzden aramaya devam edelim."

Demir beni onayladığında diğer katlara ilerledik.Üst katlarda hiç bir şey olmadığı belliydi.

Normalde spor salonlarının olduğu kata geldiğimizde birilerinin burada olduğunu fark ettik.Burası okula çokta benzemiyordu.

Spor salonları yerine zindanlar vardı.Sessizce kenardan içeriyi izlemeye başladık.

Zindanların içleri boştu.Bir tanesi hariç.Arkası dönük bir kız vardı.

Demir bana dönerek,"Bu Umay."dedi.

Ama o Umay değildi.Umay'ın saçları açık kumraldı ve çok daha dik duruyordu.Aynı zamanda beli biraz daha inceydi.

O an durakladım.Saçmalama Eren bu kadar ayrıntılı biliyor olamazsın.Yüzümü buruşturup tüm bu düşünceleri aklımdan çıkardım.

Umay'dı işte.Bu kadar incelemeye ne gerek vardı.

Zindanların önünde biri duruyordu.Biri dediğime bakmayın insan olmadığı barizdi.Derisi yanık gibi görünen uzun boylu bir şeydi bu.

"Bu şeyi nasıl uzaklaştırıcaz oradan?"

Hiç bir fikrim yoktu.Derince nefes aldım.

Aklıma gelen fikirle Demir'e döndüm,"Büyü yapamaz mıyız?"

Demir şaşkınca suratıma baktı."Ne saçmalıyorsun lan?Biz nasıl yapıyoruz büyü falan?"

"Ne var lan kaç gündür ötüyorsun kitap bende diye aç kitabı yapalım bir şeyler.Yok mu şöyle vurdulu kırdılı bir şeyin?"

"Eren,sen manavdan meyve mi seçiyorsun kardeşim?Vurdulu kırdılı derken."

Göz devirdim."Aç şu siktiğimin kitabını da bakalım hangi meyveler varmış."

En sonunda beni dinleyip yanından hiç ayırmadığı o kitabı açtı.Hızlıca sayfaları karıştırırken bir sayfaya denk geldik.

Yazılar çok zor okunuyordu,"Ne yazıyor burada Demir?"

Demir dikkatini verip sesli okudu,"Bu bir patlama büyüsü.Ve odaklanarak yapılıyor."

Sinirle soludum.Gerçekten çok yardımcı olmuştu büyü kitabı.Film çekiyorduk da benim haberim yoktu.

Keloğlandaki büyü kitabından farksızdı benim için.

Demir dikkatle okumaya devam ederken başka bir çıkış yolu aradım.Ama ne hikmetse o da yoktu.

Demir bir süre sonra tekrar konuşmaya başladı."Tamam,şimdi o yaratığa odaklanıyoruz ve yalnızca onu yok ettiğimizi hayal ediyoruz hepsi bu."

Gülümsedim,"Hepsi bu öyle mi?"gülümsememle Demir de rahatlamış gibi baktı,ardından gülümsememi sildim.

"Elektrik direği miyiz oğlum biz?Temassız adam patlatıcaz.Ha bu şeyin adam olduğu da şüpheli ama."

Demir'in yüzü düştü."Tamam Eren,ben halledicem sen yeterki sus abicim kanımı emiyorsun."

Göz devirip kollarımı önümde birleştirdim ve hadi yap diyen bir bakış kuşandım.

Fantastik film çekiyoruz çünkü.Nasıl olur da sinirlenirsin Eren?Oldukça normal oysaki.Anamın karnından telekinezik yeteneklerle çıktım.Tabi,Demir'in babası da zaten uçabiliyor o bu konuda doğuştan eğitimli.

Sinirlerim bozulduğunda bulunduğum ortamı aşağılayıp dalga geçmek her zaman beni rahatlatırdı ve şu anda da bunu yapıyordum.

Demir de cidden dalga geçtiğim kadar vardı.Sadece odaklanmış dik dik oraya bakıyordu.On dakikanın ardından omuzunu dürttüm.

"Sen şimdi bunun olacağına inandın öyle mi?"

Demir mimik dahi oynatmadı ve odaklanmaya devam etti.Gerçekten sinirleniyordum artık.

Tam bu esnada karşıdaki yaratık aniden havaya uçtu.

Şaşkınlığım büyürken göz bebeklerim de büyüdü.Demekki Demir'in babası cidden uçabiliyordu.

Kendime göz devirdim.Eren ne zamandır böyle absürt örnekler kruyorsun kafanda koçum?

Hepsi Umay yüzündendi.Tekrar aklıma geldiğinde Demir'in zafer gülümsemesiyle onu silmeye çalıştım.

Demir beni taklit ederek,"Bunun olucağına cidden inandın mı Demir?"dediğinde ensesine bir tane çaktım.

"Tamam Demir en uçan adam sensin."

Zindana doğru ilerlerken,"Uçmakla ne alakası var kardeşim odaklandım ve yaptım."

Göz devirdim.

"Sen yapmadın."

Arkamızdan gelen bir erkek sesiyle hızla o tarafa döndük.Az öncekilerden biriydi bu.Mavi gözlü olandı.

Kaan.

Sinirle,"Bana bakın çıkıp durmayın artık.Zaten gerçeklik algımız yitik bir de başka uçan kahramanlara ihtiyacımız yok."dediğimde o sırıtışını silmedi.

"Demekki ihtiyacınız varmış asabi çocuk."

Yanımıza yaklaştı ve elini uzattı,"Demin tanışamadık,ben Kaan."Demir ciddi ciddi elini sıktığında ona sinirli bakışlarımı sundum.

"Ne var gerçek mi diye kontrol ettim Eren."

Bide açıklama yapıyor lavuk.

"Kızma asabi çocuk.Diğerleri burada değil.Zaten bende bir daha gelmem.Ne haliniz varsa görün."

"Lan sen nesin?"diye bağırıcakken yine yok olduğunu fark ettim.Ama başlarım sizin güçlerinize.

Demir bu sefer sakin bir ses tonuyla,"Tamam,sorgulamıyoruz.Sorgularsak deliririz.İşimize odaklanalım."dedi.

Kafamı olumlu anlamda salladım.Ve zindana iyice yaklaştık.Kız,bu kadar sese rağmen çıtını bile çıkarmadan arkası dönük bir şekilde duvarı izliyordu.

Demir,parmaklıkların ardından,"Umay!"diye seslendi.fakat hala bir hareketlenme yoktu.O Umay değildi.

Kız yavaşça arkasını döndüğünde gördüğümüz yüz ile ne tepki vereceğimizi bilemedik."Demir!"diyen kızın sesi de en az bizim kadar şaşkındı ve Demir'in dudaklarından şu isim döküldü,"İrem."

********************

Umay

"Bana bak konuşmayı bırak da bana yardım et Sinan abi."

"Ben sana yardım edemem Umay,yalnızca delirmemen için seninle konuşuyorum görevim bu."

"Lan yeter!Geldiğinden beri görev görev.Başlarım artık görevine."

Derince nefes aldım ve yine olduğum yere çöktüm.

O aptal Zerrin Hoca en başından beri büyü hatası olduğumu biliyormuş.Bide oyun oynuyor aklınca.

Kaçamamıştım bu sefer.Odada iki dakika muhafızı daha vardı ve beni yakaladı.Bende onlara iki dakika beklerlerse ruhumu vericeğimi söyledim.Ve evet mizah seviyem boka sardı.

Şu anda müdür beyin odasında bir sandalyeye bağlı şekilde oturuyordum.

Ve dakika muhafızları ortada yoktu.

Sinan abinin dediğine göre saat muhafızlarıyla değişim vakitleriymiş.

Sinan abi demişken şu an tam karşımda oturmuş bana gülerek bakıyordu.

Asla yardımcı olmuyordu.Zaten gerçekliğinden emin değildim ama madem bu kadar konuşuyordu bir el atabilirdi.

Bu odaya atıldığımdan beri karşımda oturmuş akıl veriyordu.Ve görevinin beni kurtarmak değil,zihnimin köşesinde kaybolduğum her anda yanımda olmak olduğunu söylüyordu.

Tam bir laf cambazıydı.

"Sen hep böyle öğüt mü verirsin?"

Ayağımla masadaki vazoya ulaşmaya çalışırken güldü.

"Aslında bunu seviyorum.Ama soruna cevap veriyim,hayır.Savaş meydanlarında olmak da hoşuma gidiyor."

Göz devirdim."Beni dakika muhafızları çiğ çiğ yerken bu bilgi inanılmaz işime yarayacak gerçekten."

Güldü."Sormasaydın o zaman.Zaman demişken saat muhafızları birazdan burada olur.Bu boş zamanı iyi değerlendir.Aslında boş zaman yoktur ya da bulunduğumuz durum sebebiyle zamanda yoktur.Aslında dakika ve saat muhafızları yer değiştirirken geçirdiğimiz bu dakikalar,"dayanamayıp sözünü kestim.

Biraz yüksek bir sesle,"Artık sus lütfen!"dediğimde koca bir kahkaha attı.İnadına yapıyordu.

Bacağımla vazoya ulaşıp düşürdüğümde derince nefes aldım.Kafamı kaldırıp Sinan abiye baktığımda yine yoktu.

"Madem yok olucaksın o zaman neden varoluyorsun lan!"

Haklı isyanımı bir kenara bıraktım ve kırılan cam parçalarına erişmeye çalıştım.İki ayağımın arasına bir cam parçası aldım ve kendime doğru kaldırdım.

Zafer gülümsemem eksik olmazken ağzımı ayaklarıma getirdim.Esnek bir insandım.Bu nedenle o kadar zor olmamıştı ama ipler beni geriye çekiyordu.

Ağzımı ayaklarıma getirip ayaklarımdaki ipleri kesmeye başladım.uzun sürdü.Yaklaşık üç dakika zannediyordum.

Zamanı yalnızca zannedebliyordum.

Ayaklarımdaki ipi kesmeyi başardığımda sandalyeyle beraber ayağa kalktım.Ellerim sandalyenin arkasına bağlıydı.Dakika muhafızlarından kaçmaya çalışırken kolumu tırtıklı duvarın birine sürtmüştüm.

Hala sızlıyordu ama yalnızca sürtünmüştü.Umursamadım.Ayağa kalkar kalkmaz cam parçasını,camın kenarındaki betona koydum ve sıkıştırdım.

Sıkıştırmamla bileklerimi oraya götürdüm ve hareket ederek kesmeye başladım.Aşağı ve yukarı doğru hareket ediyordum ve camın derime girmesiyle ağzımdan küçük bir inilti çıktı.

Devam ettim.Bu sefer üç dakikadan daha uzun sürmüştü.Cam parçası sürekli yerinden oynadığı için on bes dakikada kesmişti.Ve emindim saat muhafızları çok uzakta olamazdı.

Sandalyeden kurtulur kurtulmaz müdürün odasından çıktım.Saat muhafızları görev yerlerine geçiyorlardı.Bunu adım seslerinden anlayabiliyordum.

Adım sesleri gürültülü bir saatin tik tak sesleri gibiydi ama yaptığı yankı kulak tırmalıyordu.Kötü hissettiriyordu.

Hızlıca Zerrin Hoca'nın odasına girdim.Bu sefer o burada değildi.Hızlıca odayı karıştırmaya başladım.Masanın arkasındaki dolaptan sümbülü çıkardığımda kahkaha atmamak için çok zor duruyordum.

Günün bitmesine yarım saat kalmıştı.Sattim bana doğruyu gösteriyordu.Yasemin'in saati.

Sümbülü alır almaz koşarak bahçeye çıktım.Okul karanlıktı kimse yoktu.Hepsi pansiyonda mışıl mışıl uyuyordu.

Sığınağımıza geldim ve çiçeği bırakmak için girdim.Fakat yoklardı.

Demir ve Eren yoktu.

Ama çiçekler buradaydı.Bedenimi büyük bir korku sardı o an.

Neredelerdi?Çiçekleri bırakıp yakalanmış olamazlardı.Belki de sadece yatakhanelerine gitmişlerdir diye düşünmek istedim.

Ama yatağıma yalnız dönemezdim.Beraber dönücektik.Bensiz gitmezlerdi.

Çiçeği yerine bıraktım.Mektuplar,çiçekler ve notlar.

Hepsi bir araya geldi.Hepsini bir çantaya toplayarak bahçeye çıktım.

Toprağın üzerine bıraktım.Bırakmamala sanki üzerlerinden sarı ışıklı tozlar kalktı.

Ardından havaya karıştılar.Her bir sıkışmış ruhun,her unutulanın ve her hatırlayanın umut tozlarıydı bunlar.

Havaya kalkmalarıyla içimdeki korku ve endişeyi bir kenara bırakıp gülümsedim.

Ardından sığınağa girdim ve onları beklemeye başladım.

Gözlerimden akan yaşlara ve ikisine bir şey olma ihtimalini düşünen zihnime engel olamadım.

Üzerime polar örtüyü alıp eski,yırtıklarla dolu koltuğa uzandım.

Uyuyamazdım emindim.

Ama deneyebilirdim.

****************

Ve tekrar beraberlerdi.

Zaman Arasının ilk büyü hataları.

İlk gelenler ve ilk yırtıklar.

Demir,İrem'i görmesiyle acıyla soludu.Sarı saçlarındaki renk solmuştu sanki.Gözleri korkuyla bakıyordu.Zayıflamıştı.Ve üzerinde sıkışmış ruhlardan farklı olarak gri bir tulum vardı.

Sıkışmış ruhlar gri elbise giyerdi.Ama mahkumlar gri tulum giyerdi.

İrem acıyla nefes verdi ve bedenindeki yaralara rağmen parmaklıklara yaklaştı.Ayak bileğine takılı olan zincirlerin sesi bulundukları yerde yankılandı.

Demir ve irem'in bu bakışmasını tekrar durgun ve sessiz ruh haline bürünen Eren aldı.

Yine olmuştu.Eren'in kısa süre önce baktığı bakışlar yoktu.Yine değişmişti.

Ama bu sefer sebepsiz ya da düşünceleri sebebiyle değildi.

Kız ,Umay değildi.Umay neredeydi?

Demir'in yaklaştığı parmaklıklar kendini yok etti.Ardından İrem'in bileklerine bağlı zincirler de kendini yok etti.

Tüm bunlar büyü müydü?Ya da zor anlarında yardıma gelen bir kaç illüzyon.

Eren, bu bakışmayı böldü."Tamam sarılmanız bittiyse ayna bulup çıkalım buradan.Belliki Umay burada değil."

İrem bu sefer Eren'e yaklaştı ve kocaman sarıldı.Eren,bu temas karşısında sessiz kaldı ve kollarını kıza dolamadı.

Sarılmazdı.Temas sevmezdi.Ve bu kız çok fazla temas seviyordu.

Kız geri çekildiğinde Eren derince nefes aldı.Demir söze girdi.

"İrem,sana her şeyi anlatıcaz ama önce burada çıkalım."

İrem onayladı ve beraber ayna bulmak için çıktılar.Tek bir sorun vardı.Üst zaman arasında olduğu gibi tuvaletlerde ayna yoktu.

Alt zaman arasında sadece bir tane ayna vardı o da bulunmayı bekliyordu.

İrem bunu bildiği için konuşmaya başladı."Buradaki tek ayna belirli zamanlarda ortaya çıkar. Belirdiği üç yer var.İlk yer dokuzuncu sınıfların olduğu kat.İkinci yer burası spor salonlarının olduğu yer ve üçüncü yerde Zerrin Hoca'nın odası."

Çiçeklerle aynı yer.Çiçeklerin kökleri aşağı zaman arasına kadar uzatmıştı.

Demir ve Eren tekrar göz göze geldi.

Demir,İrem'i buldukları için mutluydu.Aynı zamandan gelmişlerdi.Demir burada uyandığında İrem yanındaydı.

Daha sonra da Eren gelmişti.

Demir,kendi zamanından beri İrem'den hoşlanıyordu.Ve bunu belli ediyordu.Zaten Demir gibi duygularını en saf ve açık şekilde gösteren birinin duygularını anlamamak aptallık olurdu.

Bu üç aynanın ne zaman nerede var olduklarını bilmiyorlardı.

Fakat İrem,"Dün burada spor salonlarının olduğu katta ortaya çıktı ve bildiğim kadarıyla spor salonundan sonra sıra sığınağın ordaki aynaya gelir."dedi.

İşlerinin kolaylaştığına sevinip sığınağın olduğu yere gitmek için harekete geçtiler.

Oksijen oranı azdı her yer olması gerektiğinden farklıydı.

Temkinli adımlarla ilerlediler ve sığınağın olduğu bahçeye geldiler.Şimdi ise yapmaları gereken tek şey beklemekti.

Ne kadar beklemeleri gerektiğini bilmiyorlardı ve Eren hala düşünceliydi.

Sığınağın içine girmek istedi.Sebebini o da bilmiyordu.

O sığınağa girerken İrem ve Demir dışarıda yalnızdı.

Eren yavaş adımlarla içeriye girdiğinde şaşkınlığını gizleyemedi.Burası okulun diğer kısımları gibi değildi.

Sığınak,alt zaman arasında olduğu gibi ters ya da yanlış değildi.Aksine tıpkı olması gerektiği gibiydi.

Kendi zamanlarıyla aynıydı.

Eren etrafı inceledi.Umay'ı arıyordu.Ne kadar kabul edemesede ona bir şey olduğu düşüncesi Eren'i korkutuyordu.

O içeriyi incelerken Demir ve İrem gökyüzüne bakıyorlardı.

İkisininde hatıralarından ilk geldikleri gün geçti.Değişen tek şey ilk geldikleri gün gökyüzündeki yıldızlar yoktu.Mor bir gökyüzü ve siyah çizgiler vardı.

Demir yüzünü İrem'e çevirdi."Çok korktun mu?"diye sordu.

İrem buruk bir gülümseme sundu.Başını olumlu anlamda salladı."Başlarındaki adamı görmedim.Ama gözlerimin önünde sıkıştırılan ruhlar,yaratıkları beslemek için önlerine attığı genç kızlar."

İrem bu sefer titrek bir nefes çekti dudaklarından içeri.Korkutucuydu burası.Yanlıştı.Alışılan değildi.

Ve alışılacak gibi de değildi.

Ama neyseki kurtuluyordu.Bitmişti işte.

Kurtulduğunda gideceği yer ne kadar zaman arası da olsa buradan iyiydi.

İrem dik durmaya daha fazla dayanamadı.Duvar kenarına çöktü.Ve Demir de onun yanına oturdu.

"Ne zamandır buradayım?"

İrem'in sorduğu soruya ne cevap vereceğini bilemedi Demir.Bilmiyordu.

Belirsizlik her zaman korkutucuydu ama en çok zamanın belirsizliği korkutuyordu.

Bildiğini söyledi Demir.

"Sen kayboldun ve aradan beş okul günü geçti.Ardından beşinci günün sonunda aramıza bir kız daha katıldı,"İrem şaşkın yüz ifadesini gizlemedi ve Demir devam etti,"Beklediğimiz o kızmış.Bazılarını rüyasında görüyor ve onlar hatırlanıyor.Ve sıkışmış ruhlarla iletişime geçebiliyoruz.Tam otuz altı kişiler.Onları kurtaracak kişi Umaymış."

Onlar bu konuşmayı sürdürürken beklenen oldu.Ayna buradaydı.Eren de sığınaktan çıkmış yanlarına gelmişti.

O esnada üçü de göz göze geldi.

İlk büyü hataları.İlk kurbanlar ya da ilk kurtarıcılar.

Tek bildikleri artık üç kişi olmadıklarıydı.

Aynanın yanına geçtiler ve Demir tekrar şu sözleri kullandı.

"Normal bir yaşamda yitirilen insanların bir sonu vardır.Ama zaman arasında yitirilen yaşamlar kaybolur.Sonsuz hiçliğe kaybolan yaşamların elinden tutmamıza izin ver.Kurtarılması gerekenleri kurtarmak için üst zamana geçmemize izin ver."

Hepsi teker teker aynanın içine girdi ve yine o his.

Yüksek bir yerden düşmek.

Düşüşlerini yavaşlatan bu sefer su değildi.Yere on santim kala durmuş ve o şekilde düşmüşlerdi.

Sığınağın önündelerdi.

Gün doğuyordu.Eren toprağa baktı.

Mektuplar,çiçekler ve notlar.Hepsi sanki toprağı beslemiş ve bir ağaç filizlendirmişti.

Görevin tamamlandığını da ağacın yapraklarındaki tozlardan anladılar.

Umay başarmıştı.Ama neredeydi?

İrem,"Hadi yatakhanelere gidelim.Yarın ders saati başlayacak ve dinlenmeye ihtiyacımız var."dediğinde Eren yüzünü gökyüzüne çevirdi.

"Umay'ı bulmadan uyumam."dediğinde İrem şaşırdı.

"Belki benim gibi olmuştur.Alt zamanda ya da başka bir yerde tutsaktır Eren buluruz en sonunda."

Eren bu sefer sinirle döndü."Ya bulamazsak?O zaman ne olucak irem?"dediğinde Demir,Eren'e şaşkın bir ifadeyle baktı.

"Tamam Eren,İrem'in üzerine gitmene gerek yok.Görev tamam.İrem'i yatakhaneye bırakalım biz Umay'ı arayalım."

İrem ikisine de çok saçma bir şey söylemişler gibi bakıyordu.

"Sizsiz gitmem.Sizinde uyumanız lazım.Alt zaman arası ne kadar yoruyor haberiniz var mı?"

Demir ve Eren sessiz kaldı.

İrem bu sefer stemli bir şekile konuşmaya başladı."Ne zamandan beri insanları bu kadar umursuyorsun Eren?Yapmamız gerekeni yapmayacak kadar neden umursuyorsun?"

Eren'in kendi içinde bir sürü açıklaması vardı ama onları kabullenmiyordu.Kabullenmediklerini gölgelediği açıklamayı yaptı.

"O beklediğimiz kız.O olmadan buradan çıkamayız İrem."

İrem sinirle soludu ve hızlı adımlarla pansiyona ilerlemeye başladı.

Demir peşinden giderken arkasını dönüp Eren'e baktı."Üzerine gitme nasıl bir yerden geldiğini gördün Eren."dedi.

Haklı olabilirdi ama Eren İrem'in ne olduğunu biliyordu.Nasıl bir karaktere sahip olduğunu biliyordu.

Demir'in ondan hoşlandığını bilerek onu reddetmiyordu.Aksine Demir'in sevgisini seviyordu.

Ama geldiği günden beri Eren'den hoşlanıyordu.

Burada abes olan Eren'den hoşlanması değildi.Eren'den hoşlanırken Demir'in sevgisiyle egosunu tatmin etmesiydi.

İrem fedakar bir karakter değildi.Ya da insanları düşünecek bir karakter değildi.

Eren ikisinin gidişiyle kendi yalnızlığı ve düşünceleriyle kaldı.Eren için bu iyi bir şeydi çünkü her zaman kendi düşünceleriyle yalnız kalmayı sevmişti.

Demir ve İrem okulun bahçesindeki banka geldiler.Yan yana oturmuş bu sefer yavaşça aydınlanan gökyüzüne baktılar.

İrem kafasını Demir'in omuzuna yasladı.

Demir her şeyi biliyordu.O aptal değildi.Ama İrem'in her Eren'e olan sevgisine emin olduğunda İrem ona da aşıkmış gibi davranıyordu.

Belki de Eren'e olsan hisleri yalnızca bir anlıktı ya da hoşlantıydı diye düşünüyordu Demir.Ama Demir'e olan hislerinin gerçek olduğunu düşünüyodu.

İrem kafasını kaldırdığında göz göze geldiler.

"Ne düşündüğünü biliyorum Demir."

"Ne düşünüyor muşum?"

Her ne olursa olsun İrem'in geldiğine mutluydu.

"Biliyorum dedim.Söyleyeceğim demedim."

Demir gülümsedi.

İrem ile uzun süre baktılar birbirlerinin yüzüne.Zaman arasının içerisinde gerçekliğine dahi emin olmadıkları o rüzgar geçti aralarındaki kısa mesafeden.

İrem şöyle devam etti,"Sandığın gibi Eren'den hoşlanmıyorum Demir.Bu düşünce sana nereden geldi bilmiyorum ama şunu bil benim için her zaman sen vardın."

Söylediği cümlelerle Demir yalnızca olgun gülümsemesini sundu.

"Seni özledim İrem."dediğinde İrem sevimli bir gülümseme sundu.

Ve arasına zaman arasının, alt zamanların, geçmeyen dakikaların girdiği dudakları birbirleriyle buluştu.Demir'in eli İrem'in yanağını okşadı.Rüzgarla beraber.

Demir inanmıştı İrem'e.Çünkü Demir şüphe veya inanmak arasında bir seçim yapsaydı inanmayı seçerdi.

İrem bu sefer gerçekten sevdiğini hissediyordu.

Gün doğuyordu okuldaki yansımalar uykudaydı ve dakika muhafızları etrafta yoktu.

Dakikalar ya da saatler ortada yokken zaman sizi rahatsız edemez.

Hafif soğuk esen havanın tatlı hissi bu öpücüğü mühürlerdi.

***********

Umay

Koşuyordum.Sadece koşuyordum.

Zaman arasındaki okulun içindeydim.

Ne olduğunu veya beni neyin kovaladığını bilmiyordum ama koşuyordum.Hepsinin sonuna okulun dışında bir kiraz ağacına çarptım.

Ağaca çarpmamla bulunduğum yeri sisler kapladı sanki.

Zaman yine tüm tozlarıyla bulunduğum ortamı değiştirdi.

Bu sefer daha farklı bir yerdeydim.Burası bir parktı.Parkın biraz ilerisinde önünü ağacın yapraklarının sakladığı bir bankta gülümseyerek elindeki dergiyi okuyan bir kız vardı.

Tanıdık simasını incelemek için yaklaştım ama ardımdan gelen sesle geriledim.

Genç,uzun boylu bir oğlan kıza doğru yaklaşıyordu.Yüzünde,gamzelerini gözler önüne seren bir gülümseme vardı.

Üzerinde kravatı gevşemiş ilk üç düğmesi açık bir gömlek vardı.Tek koluna taktığı çantadan okuldan çıktığını anlamıştım.

Tahminimce lise son sınıftı.Oldukça büyük görünüyordu.

Çapkın bir gülümsemeye ve dağınık saçlara sahipti.Oldukça yakışıklı bir yüzü vardı.

Bankta sessizce oturup sırıtan kızın yanına geldiğinde kız kafasını kaldırdı.Sanki nefret ediyormuş gibi göz devirdi.

"Senin ne işin var yine burada?Beni mi takip ediyorsun Umut?"

Adının Umut olduğunu öğrendiğim genç oğlan çapkın gülüşünü yüzünden eksik etmedi.

Kızın yanına oturdu ve kolunu omuzuna attı.Kız hızla kendini çekti.

"En sonunda sana olan aşkımı görmezden gelemeyeceksin Kiraz."

Söylediği isimle tanıdık simayı çözdüm.Bu Kiraz'dı.Kırmızı önlüklü sıkışmış ruh.

Kiraz göz devirdi.Ama yaptığı hareketlerin altında gerçekten bir nefret akmıyor gibiydi.

"Okulun en çapkın ve en serseri oğlanıyla çıkıcak kadar aklımı peynir ekmekle yemedim."

Umut'un yüzü düştü."Tamam en serseri olabilirim.Ama çapkınlığım yalnızca sana Kiraz."

Kiraz bu sefer sırıttı ama hemen sildi.

Umut konuşmaya devam etti."Ayrıca ben en çapkınıysam sende erkekler arasında en konuşulanısın.Ben bir şey diyor muyum?"

Kiraz bu sefer büyük bir şey demiş gibi sinirle Umut'a baktı."Bir numara ,sadece konuşuluyorum.Hiç biriyle çıkmadım ki konuşulma sebebimin güzelliğim olduğunu biliyorsun.İki numara ,bir şey diyemezsin de zaten."

Umut hayran hayran baktı Kiraz'ın yüzüne.

"Tamam o halde sen en güzel ben en yakışıklı ,olalım biz."

Kiraz bu ani çıkışla bir duraksadı.Daha sonra dayanamayıp güldü.Umut da güldüğünde kahkahaları birbirine karıştı.

"Oldu paşam başka bir fikrin var mı?"

Umut daha farklı bir gülümseme sundu."Tabiki var güzelim.Bu güzel genler olduğu gibi kalmasın bir kaç çocuk da yaparız."dediğinde Kiraz koluna sertçe vurdu.

Bir süre baktılar birbirlerinin gözlerine ve Kiraz derince nefes aldı.

"Tamam o halde,"dediğinde sanki alışveriş yapmış gibi elini uzattı.Umut öyle dalmıştı ki Kiraz'ın yüzüne hiç garipsemeden elini sıktı.

Kiraz ise şartlarını sıralamaya başladı."Sadece haftada bir gün arkadaşlarınla okul dışı buluşabilirsin,"Umut yine büyülenmiş gibi kafasını olumlu anlamda salladı ,Kiraz ise eğlenerek devam etti,"Her gün benimle bu bankta oturucaksın."dediğinde Umut yeni yeni ayılıyordu.

Ama yine de onayladı.

"Sen nasıl istersen."dediğinde Kiraz da sevgiyle baktı yüzüne.

"Son olarak beni her zaman hatırlayacaksın."dediğinde Umut şaşırdı.

"Seni neden unutayım?Unutucağım kadar benden uzağa gitmiyeceksin zaten."

Kiraz güldü.Umut Kiraz'a yaklaştı,"Ha benden uzağa gitme gibi bir planın varsa sen onu unut."dediğinde Kiraz'ın boynuna yöneldi.

Yine kahkahaları parkı doldurdu.

Bu kareyi izlemeyi bıraktım ve bu sefer farklı bir yerdeydim.

Bir evdi burası.Küçük bir mutfak vardı.Davlunbaz ışığı açıktı ve akşam saatleriydi.

Mutfak masasının üstünde kocaman,çok parçalı bir yapboz vardı.Kiraz,saçlarını dağınık bir şekilde toplamış işine odaklanmış bir şekilde yapbozu yapıyordu.

İçeriye Umut girdi.Kiraz'ın bu haline gülümseyip beline sarıldı.Yüzünü kirazın omuzuna yasladı."Ne yapıyorsun bakalım burada?"dediğinde Kiraz pes ederek yapbozu bıraktı.

"Yapbozu bitirmeye çalışıyorum sevgilim.Ama olmuyor."

Umut güldü kızın bu haline."Tamam o halde beraber yapalım."

Kiraz başını olumsuz anlamda salladı.Umut neden dercesine bakarken açıklamaya başladı.

"Zaten sınav senemizdeyiz ve birbirimize vakit ayıramıyoruz.Sevgilimle geçireceğim vakti yapboza harcayamam."

Umut başını olumlu anlamda salladı."Haklısın.Bırakalım bitmesin.Gençliğimiz bitmesin gülmelerimiz bitmesin.Mutfağın davlumbaz ışığı hiç sönmesin.Ve bir şeyleri bitmemiş haliyle sevelim.Çünkü acelemiz yok sevgilim."

Kiraz gülümsedi ve birbirlerine sıkıca sarıldılar.

Ve bulunduğum ortam yine değişti.Hayır ev değişmedi ama hava,ışıklar,renkler hepsi değişti.

Bu sefer Kiraz yoktu.Umut vardı.Yanında da bir arkadaşı oturuyordu.

Arkadaşı,"Umut artık kendini toplaman lazım.Hiç tanımadığın bir kızı hatırladığını söylüyorsun.Kimse öyle birin hatırlamıyor.Senin için endişeleniyoruz."dedi.

Umut'un yüzünde mimik dahi oynamadı.Arkadaşı en sonunda kapıyı çekip gitti.Bende Umut'un yanına gittim.

Elinde yapbozdan yapılmış bir tablo vardı.Umut'un gözlerinden bir damla yaş düştü.

Geldiğimi anlamış gibiydi."Sende yalanlayacak mısın beni?"dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım.

Yapbozun içine bir kiraz ağacı vardı.Göz yaşlarıma hakim olamadım.

Umut bu sefer gözlerime baktı."Peki onu sende hatırlıyor musun?"dediğinde başımı olumlu anlamda salladım.

"Hatırlamaz mıyım onu?Kiraz,kırmızı önlüklü olan."

Umut'un gözünün içi parladı."Evet Kiraz.Benim sevgilim."

Sanki kendi de hatırlamaya çalışıyordu.

"Kiraz yaşıyor Umut.Sen kafanda kurmuyorsun."

Umut gülümsedi."Biliyorum.Onun gülüşü kolayca sönebilecek bir gülüş değil."

Bende gülümsedim.

"Yanıma gelebilmesi için seninde bir yapboz yapman gerekebilir.O zaman yapbozu bitirmeye değil yapbozu yapmaya odaklan."

Söylediği şey kafamı karıştırdı.

Ve o an aklım zaman arasına gitti.

Rüyada olduğumu anladım.

Farkındalık rüyayı bitirir.

***********************

Eren derince nefes aldı.

Hala bahçedelerdi ve Umay yoktu.

İrem ve Demir yanından gideli kısa bir süre geçmişti.

İrem'e dayanamıyordu.Ama bunu düşünmekte istemiyordu.

Daha fazla düşünmemeye özen göstererek sığınağa girdi.

O an gördüğü görüntü ise rahatlayarak nefes vermesine sebep oldu.

Umay,kanepeye uzanmış dizlerini kendine çekmiş uyuyakalmıştı.Üzerinde polar örtü vardı.

Eren gördüğü bu görüntü karşısında gülümsedi.

Yanına yaklaşıp Umay'ın ayakkabılarını çıkardı ve üzerindeki örtüyü düzeltti.Sığınak soğuktu.

Başına küçük yastığı da koydu ve geçen sefer olduğu gibi.

Kanepenin yanına bağdaş kurarak oturdu.

Kalan zamanda Umay'ı izledi.

ne kadar zaman aldığını bilmeden.

Zamanın varlığını dahi bilmeden.

***************

Nasıl gidiyorr.

Kiraz ve Umut'a böbreğimi bıraktım.

Bu bölümdeki Merve,Kaan,Arda ve mira karakterleri gölgenin kristali isimli kitabıma ait.

O çok daha kapsamlı fantastik bir evreni anlatıyor ve oradakiler gerçekten Koruyucu okulu dedikleri bir okulda eğitiliyor.

Kitaplarda diğer kitaplardan gelen karakterleri hep çok sevmişimdi.Sinan abi de Gölgenin Kristalinden bir karakter ana karakterimize abilik yapan bir karakter.

Herr neysee.

Umarım beğenmişsinizdir ve lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin sizi çoook seviyorum.

Zaman arasına sıkışmamaya dikkat edin.

Loading...
0%