Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9.Sıkışık

@ebi_books

Müzik:
Lana Del Rey-Art Deco
Kate Bush-Runing Up That Hill


"O halde yalnızca otuz altı numaralı parça bulduğumuz yerdeydi."

Demir'in söylediği şeyi onayladım.Ve konuşmaya başladım.O da otomatik olarak not defterini çıkardı.

"En başında sahnedeydim.Işıklar üzerimdeydi.Daha sonra sahneden iniyordum ve sırasıyla yaşlarım ortaya çıkıyordu.O yaşlarda oynadığım sahneler."

Demir,"Hepsini dışarıdan izliyordun öyle değil mi?"diye sorduğunda başımı olumlu anlamda salladım ve devam ettim.

"En sonunda on yedi yaşında ara vermeden önce oynadığım oyuna geldik.O da bittiğinde benimle beraber izlediğim sevdiğim insanlar da kayboldu."Durakladım.Sinan abiyi nasıl açıklayacaktım?

Hepsi devam etmemi ister gibi bakıyordu ve bende devam ettim.

"Sonra Sinan abiyi sahnede otururken gördüm,"Demir hızla,"Sinan abi de kim?"diye sorduğunda derince nefes alıp açıklamaya başladım.

"Onu bahçeye nefes almaya çıktığımda yanımda buldum.Öğrenci değil,"Eren konuşmamı böldü.

"Öğrenci bile olmayan birini gördün ve bize söylemedin öyle mi?Ya bir dakika muhafızıysa?"

İrem,"Sakin ol Eren.Bırak açıklasın."dedi ve bende devam ettim.

"Dakika muhafızı değil.Bana,zaman arası için görevlendirildiğini ve sıkıştığım anlarda yanımda olması gerektiğini anlattı hepsi bu.Her sıkıştığımda yanımda beliriyor ve fiziksel bir yardımda bulunmuyor.Yalnızca konuşuyor."

Söylediklerimden sonra Demir ve Eren göz göze geldi.Demir,"Zaman arasıyla görevlendirilen tek kişi o değil anlaşılan."dediğinde İrem ,anlamaz bir ifadeyle,"Biri bana ne olduğunu açıklasın lütfen."dedi.

Demir açıklamaya başladı,"Umay'ı aramak için alt zaman arasına indiğimizde yaratıklar etrafımızı sardı.ve bizi kurtarmak için dört kişi geldi.Umay'ın bahsettiği gibi zaman arası ile görevlendirildiklerini söyledi.Büyü yapabiliyorlardı ve işleri bittiğinde buranın tamamiyle bize ait bir görev olduğunu söyledi."

"Sinan abi bana hep tam olarak yardımcı olamayacağını şu anda burada var olmam gerektiğini söyler."dedim.

Eren,hızla ortaya bir defter açtı.Siyah suni deriden yapılma, sayfaları çizgisiz,beyaz bir defterdi.

Bir yandan yazarak söze girdi.

"Öncelikle bulunduğumuz yere zaman arası deniyor.Otuz altı sıkışmış ruh var ve otuz yedinci Filiz ama o tam olarak sıkışık değil yansımalar onu görebiliyor.Yaratıklara gelicek olursak üst zaman arasında bildiğimiz kadarıyla sadece saat ve dakika muhafızları var."

Demir hızla kalemini çıkardı ve o da yazarak konuşmaya başladı.

"Üst zaman arasında dakika ve saat muhafızları dışında bir muhafız türü daha var.Mor dakika muhafızı.Onu direk görebiliyoruz ama yansımaların yanına öğretmen formunda gidemiyor ya da görünemiyor.Diğerlerinin aksine büyü hatalarıyla değil sıkışmış ruhlarla ilgileniyor.Aynı zamanda büyü yapabiliyor,sıkışmış ruhların ruhunu ebediyete kadar sıkıştırabiliyor."

Ardından bende kalemi elime alıp yazarak söze girdim,"Birde sıkıştığımız zamanlar bize yardıma gelen büyücüler var.Bize şu ana kadar zararları dokunmadı.Size büyü yapabilen dört kişi yardımcı oldu.Tam olarak işimizi halletmiyorlar ama yardım edebiliyorlar.Ve bana da yalnızca benimle konuşan Sinan abi geliyor."

Üçümüz de birbirimize baktık.

Bu sefer derince nefes aldım."Kafamın karışıklığı bir yandan giderken bir yandan artmaya devam ediyor."dediğimde İrem de başını olumlu anlamda sallayarak beni onayladı.

"İkinci gün bitmeden konferansa girmenin yolunu bulmalıyız."Demir'in söylediği şeyi yine onayladım.

Sandalyelerden birini çekip üstüne oturdum.Hepsi aynı şeyi yaptı ve artık dördümüz de masanın etrafında oturuyorduk.

Eren,sandalyesini hemen yanıma çekti.

Düşünmeye fırsatım olmamıştı ama beraber uyumuştuk.

Saçlarımı toplamak için tokamı aradım.Küvete girmeden önce çıkarmış olmalıydım.

Tam bu esnada Eren elini masanın altından elimin yanına getirdi ve tokayı görmemi sağladı.

Diğer ikisi deftere dikkatle bakarken Eren'in bileğindeki tokamı aldım ve saçlarımı toplamaya başladım.

Bu esnada İrem ile göz göze geldim.Şaşkın bir ifadesi vardı.Gülümsediğimde ise bir karşılık bulamadım.

İrem gözlerini Eren'e çevirdi ve Eren ona bakmazken uzun süre baktı.

Ne olduğunu anlamaya çalıştım ama şu anda düşünmem gereken bu değildi.

"Öğle yemeğine gidelim.Bir şekilde konferansa girmenin yolunu buluruz."

Demir ayaklandığında hepimiz peşinden ayaklandık.

İkisi İrem ile önden el ele giderken biz Eren ile arkadan yürüyorduk.

Aramızda yan yana yürüsek dahi mesafe vardı ve asla dönüp birbirimize bakmıyorduk.

En sonunda gözlerimiz buluştuğunda ikimizin de yüzünde mimik yoktu.

Bir şeyler söylemem gerektiğini hissetim ve derince nefes alıp lafa girecekken Eren konuşmaya başladı.

"Biz yalnızca zaman arasına sıkışmış ve korkmuş iki insandık."dediğinde ne söyleyeceğini beklediğimi bilmiyordum.

Evet öyleydik.

Bunun üzerine düşünmemize ya da saatlerce cümleler kurmamıza gerek yoktu.

Bu nedenle karakterime ters bir hareket yaparak duygularımı içime attım.

"Evet öyleyiz."

Başımı önüme çevirdim.Ama Eren'in gözlerinin benim üzerimde olduğunu biliyordum.

Yolun sonunda yemekhane için sıraya girmiştik.Sıra bize gelirken kafamı bahçeye çevirdim.Bahçede hızla göz yaşlarını silerek ilerleyen Yasemin'i gördüğümde yüzüm düşünceli bir hal aldı.

Yansımalar onu göremezdi ama belirli yerler hariç bazı yerlerde de bulunmuyorlardı.O halde buradaki işi neydi ya da neden ağlıyordu?

Yasemin hızla ilerlerken peşine gitmek için sıradan çıktım ve tam bu esnada biri bileğimi tuttu.

Eren,"Nereye?"diye sorduğunda,"Hava alıcam benim için de yemek alın."dedim ve başını olumsuz anlamda salladı.

"Yalnız gezmen ne kadar tehlikeli farkındasın öyle değil mi?"

"Sadece hava alıcam."

Sert yüz hatları yumuşamadı ama bir şey demedi ve bileğimi, kurtarıp Yasemin'in yanına ilerledim.Herkes kuyruktaydı ve Yasemin bahçenin köşesine ilerlemişti.Oradaki bankın yanına ilerledi.Oturucağını düşündüm ama yapamadı oturmaları yasaktı. Yanına ilerleyip bende bankın hemen önünde dikildim.

Hiç bir şey söylemedi yalnızca ileriye ,donuk bakışlar attı.

En sonunda,"İyi misin?"diye sorduğumda başını olumsuz anlamda iki yana salladı.Ama hiç bir şey demedi.

Yaklaşık bir on dakika acısına saygı duydum.En sonunda donuk bir ifadeyle o söze girdi.

"Kendi zamanımıza ait olmayan insanları kaybetmek bizi neden üzer Umay?"

"Hem bizim zamanımıza ait değillerdir hemde onları kaybederiz.Ve başka zamana ait olanları bulmak her zaman daha zordur."

Yasemin gözünden düşen bir damla yaşı daha sildi ve sessiz ağlayışları hıçkırıklara dönüştü.Hala ne olduğuna anlam veremedim.

Hıçkırıklarının arasında,"Sinem,"diyebildi ama ben hala bir tahmin yürütemedim.

"Sinem'in ruhu sonsuzluğa sıkıştı."dediğinde gözlerim kocaman açıldı.

"İyi ama nasıl ve neden?"

Yasemin önce yutkundu.

"Haklıymış,onu hatırlayan hiç kimse yokmuş.Mor dakika muhafızı bizi yakaladı.Büyü kullandık.Sonra,"sesi kesiliyordu ama devam etti.

"Mor dakika muhafızından kurtulmak için seni hatırlayan birini göstermen gerekir.Sinem en başından beri ona hiç yakalanmadı.Ama sana büyüyü yaparken bir şey oldu.Büyü hissedildi ve mor dakika muhafızı içeriye girdi.Siz çıktıktan bir süre sonra oldu.Daha sonra onu benden aldılar.Çünkü onu hiç kimse hatırlamıyordu."

Hiç hatırlanmamak.

Hatırlanmak istemeyen insanların dahi en büyük korkusudur hatırlanmamak.Çünkü ne olursa olsun birilerinin seni düşünmesi seni sonsuzluğa götürür.

Ve Sinem'i hiç kimse hatırlamıyordu.Gözümden bir damla yaş düştü.

Yasemin ağlarken derince nefes aldım.

"Üzülmen çok doğal Yasemin ama bilmediğin bir şeyler var."

Kafasını yavaşça kaldırdı yüzüme baktı.İlk defa bu kadar güçsüz ve titreyen gözlerle bakıyordu.

"Bazı dostluklar sonsuzluklara sıkışır.Ve bu sonsuzluklar her zaman mutlu sonsuzluklar olmaz.Ve bu tarz durumlarda içimizi rahatlatabilecek tek şey hatıralarımız olur."

Yasemin'in ağlaması sakinledi ve dolu bakışlarla yüzünü bana çevirdi.

"Her şeyin sonunda geriye dönüp baktığında beraber olduğunuz anların içinde mutluysanız ne kadar karanlık bir sonsuzluğa sıkışmışta olsa bir zamanlar mutlu bir sonsuzluğun içindeydiniz."

Yasemin,"Mutlu sonsuzluğun da sonsuza kadar sürmesi gerekmez miydi?"dediğinde gülümsedim.

"Sonsuzluk kavramı herkes için farklıdır Yasemin.Ve hatıralarının içerisinde mutlu olduğunuz anılar seninle sonsuzluğa gelicek."

"Ya buradan çıktığımda unutursam Umay?"

"Arkadaşlarını unutabilirsin.Ama dostların her zaman seninledir Yasemin. Bunu sakın unutma."

Neslihan'ın varlığını hissediyordum.Her zaman yanımdaydı.Elbette onlar gibi zorlu anlar geçiridiğimiz bir arkadaşlığımız yoktu ama o da benim gülümsediğim anların sonsuzluğuydu.

Göz yaşlarını sildi.Bir süre göz göze geldik.Onun geride bıraktığı koca yaşamlar vardı ve benim yalnızca bir haftada kurtarmam gereken onlarca koca yaşam.

Ve işte buradaydık.

Gülümsediğimde sarılmak için yanıma yaklaştı ve bende ona yaklaştım.Sıkıca sarıldığımızda,"Seni unutmayacağım Umay.Elbet bir gün görüşüceğiz.Ve o zaman belkide ben mahallenin çatlak teyzesi sende yanıma uğrayan genç kızı olursun."

Hıçkırıklarla ağlarken sıkıca sarıldık.

Bu hissi tanımlamak zordu.Ama çok zaman geçirmiş ve az zaman geçirmiştik.

Ve ben tekrar anladım.Tanımak için zamana ihtiyaç vardı.Ama dost olmak için zamana ihtiyaç yoktu.

"Gitmem gerekiyor Yasemin."dedim ve bana buruk bir tebessüm gönderdi.

Oradan ayrıldığımda hala göz yaşlarımı siliyordum.

Çıkıcaktık buradan.Ne olursa olsun çıkıcaktık.Ve en azından çıkamayanların anılarını yanımızda götürücektik.

Sıra bitmişti öğrenciler yemek yiyordu.

Erenleri gördüğümde yanlarına ilerledim.Benim için de yemek almışlardı.

Bir şeyler konuşuyorlardı ve ben gelir gelmez susmuşlardı.

Ne olduğuna anlam vermeye çalışırken Demir'in biraz kırgın ama sinirle gizlediği gözlerini gördüm.

Üçü de beni görür görmez susmuştu ama Eren ve İrem sinirle soluyordu.Demir ise bana yumuşak bir gülümseme sundu.

Kaşığımı elime aldım,"Neden hepiniz hastaymışım da hasta olduğumu bana yansıtmamaya çalışan ailemmişsiniz gibi davranıyorsunuz?"

Üçü de sessiz kaldığında İrem bir an ciddi ve sert bir şekilde yüzüme baktı.

Ve ben konuşmaya devam ettim."Hatta İrem,sinirli bir anne ve Eren de sinirli bir baba.Ama Demir kardeşinin iyiliğini isteyen abi gibi."

Üçü de bana kaşlarını kaldırarak bakarken sinir bozukluğuyla gülmeye başladım.

En son elimi burun kemerime götürdüm,"Sinirlerimi bozuyorsunuz lütfen şu bakışlarınızı üzerimden çekin."

Hak verip üçü de önlerine döndüğünde derin bir of çektim.

Yemeğimi onlar almıştı ama ekmek yoktu.

"Neden ekmek almadınız be?"dediğimde İrem,"Ekmeksiz yiyemiyor musun Umay sen?"dedi.

Ses tonu sertti ama İrem genel olarak sert ve itici bir ses tonuna sahipti.Gergin konuşuyordu.

"Hayır İrem ben ekmeksiz hiç bir şey yiyemem."

Göz devirdi.Sinirlerimi bozmuştu."Hayırdır İrem ney sana bu kadar battı?"

Aynı uyuz tonuyla,"Bir şey yok sadece sinirlerim bozuldu."dediğinde bende göz devirdim.

"Bir şey yoksa saçma sapan göz devirmeyeceksin İrem."

Tam bir şey söyleyecekken Demir aramıza girdi."Tamam tartışmayın.İrem gerildiği zamanlar biraz sinirli konuşabiliyor Umay."

"Benimle nasıl konuşması gerektiğini bilsin o zaman Demir.Burada kimse sevgisinden durmuyor."

Üçü de sustuğunda tabağımı alıp Selin,Burçin ve Filiz'in oturduğu masaya geçtim.

Tamam zaman arasındaydık iyi hoş ama kimse bana bu şekilde davranamazdı.Geldiğinden beri soğuk bakışları vardı.Evet belki de şu an bencil düşünüyordum ama hoşuma gitmemişti.

Bu nedenle şu anda aklımın içerisinde haklılık savaşı vermeyecektim.Bir şey hoşuma gitmezse orada durmam.

Kızların yanına oturur oturmaz sohbetlerine yeni bir başlık getirdim.

"Sarışınlara uyuz olduğumu söylemişmiydim bu arada?"dediğimde üçü de güldü.

Ve bende biraz gevşeyip güldüm.

Ardından Selin,"Bende onu sorguluyorum Umay.Sen zaten İrem'i önceden de sevmezdin.Hatta sana egoist demişti."

İşte şimdi neye uyuz olduğumu anlamıştım.Tamam teknik olarak bana bir şey yapmamıştı ama demekki bu zaman arasında iyi anlaşmıyorduk.

Burçin devam etti,"Umay sen Eren'den hoşlanmıyor musun?"

Al işte.Buna ne gibi bir cevap vereyim Burçin.Tahminlerime göre burada da bir süredir Eren'i seviyordum ve arkadaşlarım tabiki bunu biliyordu.

"Evet."dediğimde Burçin hızla,"Tamam işte İrem de Eren'den hoşlanıyor."

Pardon canım ne dedin?

Şaşkınlığım yüzüme vurduğunda Burçin,"Umay niye yeni öğreniyormuş gibi davranıyorsun."dedi.

Ben sana şimdi bunu nasıl açıklayayayım tarih hocamın arkadaşı.Ama garip olan bu ihtimalin aklıma hiç gelmemesiydi.

O an hatırladım.Zaten insanların art niyetlerini ben hemen anlamazdım.Bana bunu gelip Gökçe söylerdi.Bazen onun fazla paranoyak olduğunu düşünürdüm ama çoğu zaman tahminleri doğru çıkardı.

Bu esnada Zeynep bitkin bir şekilde yemeğini almıştı ve yanımıza oturdu.

Selin,"Hayırdır Zeynep ne oldu?"diye sordu.

Zeynep önce soluklandı daha sonra hafif yüksek bir sesle,"Ben dedim annemlere.Ben memleketimde kalmak istiyorum köylü kızı olmak istiyorum dedim.Bayburt dağlarında at koşturucam dedim dinletemedim."

Dördümüzde Zeynep'in bu haline güldük.Zeynep Hoca her evrende aynıydı.

Hiç vazgeçemediği ve sürekli bahsettiği ikonik memleketi Bayburt ve yorgunken yaptığı mimikler.

"Gülmeyin ben ciddiyim.Pansiyon müdürü kafayı taktı bana.Her gün beni nöbetçi belirliyor,merdiven sildiriyor,odaları kilitletiyor.Bide gelmiş diyor ki arkadaşlarını al konferans salonuna da el atın.Lan gidin okula görevli alın ben ve Serra'mıyız bunun görevlisi?"

Gülerken aklıma gelen şeyle beynimin üzerinde koca bir ampul patladı.

"Zeynep,konferansı tam olarak ne zaman temizleyeceksiniz?"

"işte Serra ben bide Azra nöbetçiymişiz bu gün.Derslerden sonra,toparlanacak bir şeyler varmış.Çok büyük bir temizlik değil."

Aniden,"Biz temizleriz!"dediğimde hepsi yüksek çıkan ses tonuma şaşkınlıkla baktı.

"Hayırdır Umay niye?"

Yalan uydurma mekanizmam neden hep bel altı çalışıyordu bilmiyorum ama aklıma gelen ilk şeyi söyledim.

"Eren ile yalnız kalmak için."

Üçü de aynı anda "Ne!"dediğinde gülümsedim.

Selin gülümseyerek,"Ne yani siz oldunuz mu?"dediğinde olumlu anlamda başımı salladım.

Zeynep önce bana uzun uzun baktı sonra gülmeye başladı."Kız sen Yağız'a verdin ya unuttun mu?"dediğinde hepsi gülmeye başladı.

Öyleki en başından beri kibar gülen Filiz bile deli gibi gülüyordu.Göz devirdim.

"Bakın öyle bir şey olmadı.O bir anlık bir şeydi."

Burçin hızla,"Her şakanın içerisinde bir gerçek yatar Umaycım."dedi.

Yine göz devirdim.Zeynep,"Kızlar onu bunu bırakın da yaklaşın bir,"dediğinde hepimiz masanın ortasına eğildik ve Zeynep yine fısıldayarak,"Bu Umay Eren'e vermek için mi konferansı istiyor acaba."

Hepsi gülerek geri çekildi."Lan Zeynep!Yalnız kalmak her zaman bu anlama mı geliyor?"

"Estağfurullah Umay.Bu anlama gelmiyor ama konu sen olunca insan bir düşünmeden de edemiyor."

"Yeter bu kadar.Sen konferansın anahtarını alınca bana ver.Biz beraber temizleriz."

Zeynep olumsuz anlamda başını salladı.Sebebini sorarcasına bakarken tam Zeynep Hocalık bir cevap verdi.

"Ben yalnız bırakamam kızım sizi.Beni günah günah şeylere ortak etme."

"Yalnız kalır kalmaz sevişeceğimize sizi inandıran nedir?"

Yine gülüyorlardı.Dayanamayıp bende gülmeye başladım.

Gerçekten komikti.

En sonunda bir sonuca bağlandı.

"Son dersten sonra sana anahtarları veririm Umay. Teneffüs bitmeden biraz hava alalım."

Gülümsedim.Zeynep Hoca her şeyin sonunda yumuşayan bir insan tipiydi.

"Hadi ben doydum Erenlerin yanına geçicem."

Filiz bir süre sonra ilk defa konuşarak,"Git git bekletme yiğidini dedi."

"Filiz sende mi ya."

Gülümseyerek masayı terk ettim ve tabaklarını bırakıp çıkışa yönelen üçlünün peşine dolandım.

"Hadi teneffüs bitmeden biraz kamelyada oturalım."

Üçü de onayladı ve bahçede, biraz daha uzak bir kamelyaya oturduk.

Üçünün arasındaki soğukluk devam ediyordu ama beni az önceki masa oldukça yumuşatmıştı.

Yine de göz ardı edemeyeceğim bir gerçek vardı ki o da Yasemin'in konuşmasıydı.

Demir,"Umay iyi misin?"diye sorduğunda dalıp gittiğimi fark etmemiştim.

"İyiyim sadece Yasemin",meraklı bakışları bana döndüğünde devam ettim,"Sinem,o büyüyü yaparken mor dakika muhafızına yakalanmış ve ruhunu sonsuzluğa hapsetmişler."

Umutsuzluğu gördüm.Yüzlerdeki sonsuz karanlığı.

Binlerce teori ve olasılık geçti hepimizin zihninden.Ya buradan çıkıcaktık ya da sonsuzluğa sıkışıcaktık.

Aklıma gelen soruyla konuşmaya başladım.

"Peki okul biterse ne olur,mesela okulun son haftasına girsek.Zaman başa mı sarar?"

Demir olumsuz anlamda başını sallayıp açıkladı.

"Hayır,söylediğin yıla göre biz yirmi dört yıldır birinci dönemin içindeyiz ve ne kadar yanlışta olsa tek bir birinci dönem yaşadık.İkinci döneme girdiğimizde ise sen geldin.Eğer okul biterse,"Demir'in cümlesini İrem tamamladı.

"Büyü tamamlanır ve her şey biter.Sıkışanlar sonsuzluğa gömülür yansımalar yok olur ve büyü hataları da sıkışır.Normalde zaman ilerlemiyordu ya da günler değişmiyordu Umay.Birinci dönemin içerisine kalmıştık.Fakat senin gelmenle ikinci döneme girdik ve artık günler ilerliyor değişiyor.Ne kadar isimleri olmasa da zaman ilerleyebiliyor."

"Zamanın ilerlediğini nasıl anlayabilirsin?Buradaki zaman tamamen belirsiz İrem."

İrem soruma cevap vermek için cebinden avuç içim kadar bir defter çıkardı ve masanın ortasına koydu.

"Buna Libelorum diyoruz.Tarihi bilinmeyen ve adı olmayan yerlerde dahi size zamanın geçtiğini gösterebiliyor.Saati veya günleri göremiyorum ama değiştiğini görebiliyorum.İzleyin şimdi."

Defterin herhangi bir sayfasını açtı.Beyaz sayfalardan birine şu sözleri söyledi,"Belirsizliğin bizi yorduğu anlarda zaman ışığını gösterir."

Ve defterin üzerinde bir takvim belirdi.Günün sayısı ya da ay yazmıyordu.Daha çok grafik tablosu gibiydi.Sadece artan bir sütün görünüyordu.

Sütun yükseliyordu ve bu ,zaman ilerliyor anlamına geliyordu.

Sadece ya çok yavaş artıyordu ya da çok hızlı.

İrem tekrar açıklamaya başladı.

"Evet ilerlediğini gösteriyor ama ilerlemesinin de bir süresi yok.Sütün eskiden çok daha kısaydı.Ve bir anda yükseldi.Buda demek oluyor ki kendimizi bir anda okulun sonunda bulabiliriz."

"Hayır bulmazsınız."

Ortama bir anda dahil olan ama tanıdık sesi, duyunca Yasemin'in üzgün bakışlarla kamelyanın yanına geldiğini gördük.

Cümlesine devam etti.

"Kendinizi okulun sonunda bulmazsınız çünkü ne kadar zaman hızlı ya da yavaş ilerlese de size verilen bir hafta var.Bu bir haftanın sonunda belki okulun son gününde bulabilirsiniz kendinizi ama bir hafta tamamlanmadan bulmazsınız."

Gülümsedim,o da bana gülümsedi.

Savaşmaya devam et kız çocuğu.Çünkü tüm bu sıkışmışlığın içerisinde hatırlanmak için çığlık atman gerekiyor.

"Daha iyi misin?"

Sorduğum soruyla derin bir iç çekti."Sadece her zaman yaptığımı yapıp mücadele edicem.Üzülme işini daha sonra düşünürüm."

Buruk bir gülümseme sundum.

"Gitmem gerekiyor,kendinize iyi bakın."

Edeceği yardımı ediyordu.Aydınlatması gereken yolları aydınlatıyordu.Ama tıpkı güneş doğunca kapanan sokak lambaları gibi sessizce gidiyordu.

O andan sonra bir süre konuşmadık.Hepimizin düşünecek tonla şeyi olduğundandır belki de.

Ve zil çaldığında aynı sessizlikle ayağa kalktık.Ders Edebiyattı.Aslında derse girmek hiç istemiyordum ama feci uykum vardı ve kaç günün üstüne ilk defa bu kadar yorgun hissediyordum.

Sınıfa girer girmez sırama oturdum ve duvar kenarına yaslanarak kafamı koydum.Uyuyamıyordum.Hoca giriyordu bir şeyler anlatıyordu ve kafamın içi susmuyordu.

Yalnızca başımı yaslamış, bayık gözlerle etrafa bakıyordum

Oturduğum sırada diğerlerine konferans işini hallettiğimi söylemeyi unuttuğumu fark ettim.

Ama bedenim öylesine yorgundu ki bu zihnimi de yoruyordu.

İrem,Demir'in yanına oturduğunda Eren boşta kaldı.

İrem'in eski yerine oturucak diye düşünürken şerefsiz Selin yanımdaki yerinden kalktı ve,"Eren,istersen burada otur."diyerek tek başına oturmaya gitti.

Ona hüsranla bakarken mal mal sırıtıyordu.

Selin Hoca acaba bana tarih öğrettiği zamanlar da hep böyle miydi?

Burçin ve Zeynep de sırıtan gözlerle bakarken,"Siz kezbanlar bu yaptığınızı düşünseniz iyi olur."dedim ve hepsi kahkaha attı.

Yüzüm Eren'e döndüğünde gülümsediğini fark ettim.Elimin tersiyle bir tane vurmamak için çok zor duruyordum ama kendimi tuttum.

Kafamı tekrar duvara yasladım ve Eren yanıma yerleşti.

"Arkadaşların önceden çok sinirlerimi bozardı Umay.Ama şu an öyle düşünmüyorum."

Ona sen ciddi misin bakışlarımı sundum ve o da keyifle gülümsedi.

Hani zaman arasında korkmuş iki insandık be adam.Niye devam ediyorsun,uyuduk bitti işte.

Bu esnada içeriye Edebiyat Öğretmeni girdi.Hepimiz ayağa kalktık.

Oturun deyip sırasına geçti ve notlarını kontrol edip tahtaya çıktı.

"Bu gün yazı çalışması yapıcaz.Eşlenmekle uğraşmayın herkes sıra arkadaşıyla beraber yazsın.Tahtaya yazdığım üç kelimeyle ilgili olsun.Kısa bir hikaye yazabilirsiniz."

Eren sırıtarak bana bakarken göz devirdim.

Arkadan Demir ,bir kağıt uzattı,"Alın ihtiyacınız olur."dedi.

Kağıdı önüme çektim ve kalemi elime aldım.

Eren,"Neden önüne çekiyorsun şu kağıdı?"dediğinde göz devirdim.

Derin bir nefes aldı,"Umay."dediğinde gözlerinin içine baktım.

"Lütfen gözlerini devirme.En katlanamadığım şey."

Ciddi görünüyordu.Ama bu benim en büyük tikimdi.Bazen fark etmeden yapıyordum.

Hocanın tahtaya yazdığı üç kelimeye baktım.Zaman,Sevgi,Kedi.

Demir arkadan,"Konunun zaman olması bulunduğumuz durumun ikonikliğini açıklıyor."dediğinde güldüm.

Bir süre geçti ve biz hala beyaz kağıda bakıyorduk.

"Parlak fikirli bey hala bir şey bulamadınız mı?"

Soruma cevap vermedi.Kalemi elinde çeviriyordu ama umrunda olan yazmak değil gibi görünüyordu zaten.

İstemsizce göz devirdim.

"Umay,devirme şu gözlerini."

Bir kez daha göz devirmemek için çok zor duruyordum.Eren'in gözleri üzerimden çekilmiyordu.Herkes kendi önündekine odaklanmış konuşarak bir şeyler yazıyordu.

"Neden böylesin sen?"

Sorduğum sorudan sonra yüzünü bana doğru yaklaştırdı,"Nasılım Umay?"

"İlk geldiğimde bana bir bokmuşum gibi bakıyordun ama şimdi,"yüzünde mimiksiz bir ifade vardı ama yine gözlerinin içi gülümsüyordu.

"İlk gün öyle bakmamın sebebi kötü bir sebep değil.Yalnızca geç ısınıyorum."

"Geç anlıyorum bir öyle bir böyleyim beynime geç basıyor demeni beklerdim ama bu da idare eder."

Güldü.Hatta içten güldü.

"Biz bu hikayeyi yazamayacağız galiba Eren."

"Boşver gitsin.Okumayız olur biter.Hoca zaten kitap okuyor."

Önüme dönüp kafamı sıraya koydum ve başımı Eren'e çevirdim.O da başını sıraya koydu ve gözlerimin içine baktı.

"Biz döndüğümüzde sen kaç yaşında olucaksın şimdi?"

Sorduğum soruyla derince nefes aldı."Eğer senin zamanın iki bin yirmi dörde dönersek otuz sekiz yaşında olucam."

"Çokmuş."

"Sen olgun erkek sevmiyor muydun?"

Söylediği şeyle ağzım kocaman açıldı."Sen bunu nereden biliyorsun?"

Sırıttı."Telefonun hala elimde Umay hanım.Bir dahakine mesajlaşırken dikkatli ol."

"Benim telefonumu anam babam kontrol etmiyor lan sana ne oluyor!"

Gülüşü büyüdü."Ama artık telefonun benim elimde."

Göz devirdim.Ve gözlerim tekrar ona döndüğünde yüzü ciddileşmişti.Bu haline gülemeden edemedim.

"Devirme şu gözlerini."

"Karıştırma telefonumu Eren."

Teneffüs zili çaldığında derin bir oh çektim.Sınıftan çıkmadık.

Sıralarımızda oturduk.Demir bir şeyler not aldı.

İrem yorgun görünüyordu,Demir'in dizlerine başını yaslamış uyukluyordu.

Eren kendi kabuğuna çekilmiş bir şeyler karalıyor,yazıyor ve düşünüyordu.

Son derse kadar da durum böyle devam etti.

Son çıkış zili çaldığında herkesin sınıftan çıkmasını bekledim.Zeynep,sınıftan çıkmadan önce yanıma gelip anahtarları bıraktı ve çıktı.

Tabi bunu,seni gidi hınzır,bakışlarını atarak yaptı ama bu konumuz değil.

Herkes çıktığında kapıyı kapattım ve anahtarları havaya kaldırıp konuşmaya başladım.

"Seçilmiş kişi olarak beyler ve bayanlar,üstün kriz yönetim yetenekelerim sebebiyle de tabi, bu elimde gördüğünüz anahtarı alabildim."

Kendi kendimi alkışlarken onlara da bir bakış attım ve onlar da ne yapacağımı merak ederek istemsizce alkışladı.

"Bu elimde gördüğünüz anahtar,konferans salonunun anahatarı.Kızların nöbeti varmış dedimki ben yaparım."

Demir,öğrenciymiş gibi parmak kaldırdı.Söz hakkı verdiğimde gülerek,"Peki seçilmiş kişi hanım.Ne tarz bir bahaneyle ikna ettiniz arkadaşlarınızı?"

Güldüm.Ve gülüşüm kahkahaya dönüşürken anlamaz gözlerle bana bakıyorlardı.

"Ne diyeceğim canım,Eren ile kırıştırıcaz dedim."

İlk başta hepsi sessiz kaldı ardından Demir kahkahalara boğuldu.Eren'in de sinirleri bozulmuş olmalı ki kafasını iki yana sallayarak güldü.

İrem ise hala uykulu bakıyordu.

Çantalarımızı da alıp sınıftan çıktık ve okulun biraz yanında olan konferans salonunun önüne geldik.

Burası ayrı,tek katlı bir bina şeklinde yapılmıştı.Anahatarlarımı çıkarıp kapıyı açtığımda içeriye girdik.

Demir derince nefes aldı."Tamam şimdi ikiye ayrılalım.Biz kulis kısmını arayacağız sizde küçük kostüm odalarını arayın.Temizlik malzemeleri nerede?"

Gözlerimi etrafta gezdirdim.kapının hemen yanındalardı.Zeynep hazırlamış olmalıydı."Kapının yanındalar."dediğimde Demir olumlu anlamda başını salladı.

"Bir yandan temizlik yapmalıyız ki insanlar amacımızı anlamasın."

Herkes onayladığında ikiye ayrıldık.

Eren ile her seferinde bir şekilde eş olmak hoşuma gitmese de yapacağım hiç bir şey yoktu.

Beraber küçük odaları aramaya başladık.

Bir devlet okulunda bu kadar sahne kıyafeti ve olanak olması oldukça garipti.

Kostüm odasında gerçekten çok güzel şeyler vardı.Üstüne üstlük dönemin şartlarından epey iyiydi.

Odaya girip kıyafetlerin aralarına bakarken pek konuşmuyorduk.

Taki o muhteşem kostümü görene kadar.Koca bir kahkaha döküldü dudaklarımdan.

Yapboz parçalarını arayan Eren kafasını bana çevirdi.Delirdin iyice bakışlarını atarken elbiseyi gün yüzüne çıkardım.

"Bu benim sahne kostümüm!"

Sesim biraz yüksek çıktığında Eren şaşkınlıkla baktı.

"Eren,bak bu benim yetişkinlerle oynadığım ilk sahede kullandığım kostüm.Sultan kostümü."

Eren hala mal gibi bakarken göz devirdim.Bu sefer sinirle nefes aldı.

"Hadi sen çıkta giyiniyim."

Kafasını iki yana sallayarak çıktı.

O çıkar çıkmaz ardından kapıyı kapattım ve elbiseyi üstüme geçirdim.Açık pembe,kolları tülden ve üzerinde gümüş taşları olan bir elbiseydi bu.

O yaşlardan sonra boyum fazla uzamadığı için bana olmuştu.Zaten o zaman da büyük gelen bir elbiseydi.

Giyinir giyinmez kostüm odasından çıtkım.Kapının önünde kollarını önünde birleştirmiş Eren'i sollayarak sahneye çıktım.

İrem ve Demir de sahnenin hemen yanındaydı.

Demir bu halime gülerken bende halime güldüm.

"Demir bak,bu benim eskiden yaptığım tiyatronun kostumüydü.Burada olması ne garip öyle değil mi?"

Sesimdeki neşe beni bile şaşırtıyordu.

Çünkü kendimi özlemiştim.

Eskiye dair bir eşya.Eskiye dair bir koku veya eskiye dair bir cümle.

O an her şey beni mutlu edebilirdi.Çünkü ne olursa olsun eskiyi güzel hatırlardım.

Eren de sahnenin yanına geldiğinde gülüyordu.İrem ise mimiksiz bakışlar sunuyordu.

Tarzı buydu biraz.Soğuk bir karakterdi.Demir gibi sıcak kanlı birinin bu kızı nasıl sevdiğini düşünmeyi de bırakmıştım.

Sahnede bir kaç repliğimi tekrarlarken diğerleri de bu halime gülüyordu.

Demir ve Eren sanki çok önemli bir şeymiş gibi alkışlarken İrem başka bir tarafa bakıyor gibiydi.

Bu sevimli anın sonunda Demir,"Umay bu harika sahne için teşekkür ederiz ama parçaları bulmamız gerekiyor.Hava karardı."dedi.

Haklıydı bu nedenle sahneden indim ve tekrar eski kıyafetlerimi giyindim.

Aramaya devam ettik.Bu sırada kolunda temizlik malzemeleriyle içeriye Zeynep ve Selin girdi.

Moralleri bozuk duruyordu."Ne oldu lan niye geldiniz?"diye sormamla Zeynep derince nefes aldı."Hoca geldi ve sen nasıl sana verdiğim sorumluluğu bir başkasına verirsin dedi.Sonra da Selin ve beni buraya yolladı Umay.Zaten sende amacına uygun davranıp Eren ile sevişmemişsin.Çok şaşırdık."

Demir gülmemek için zor dururken biraz utandığımı hissettim.

Selin hızla lafa girdi.

"Bizde seni burada yanlız bırakıcaz sanıyoruz.Demir ve İrem de burada.Nasıl olucak bu kalabalıkta?"

Bir elimi anlıma çarptım."Kesseniz mi siz sesinizi?"

Zeynep elindeki toz bezini bana verdi ve sırıtarak,"Boşver Umay sonra verirsin."

İkisi de kahkahalara boğulurken Demir hala kendini zor tutuyordu.Utanarak yüzümü Eren'e çevirdiğimde o da gülmemek için zor duruyordu.

Bu bakışmanın ardından Selin,"Ne duruyoruz başlayalım da akşam yemeğine kadar bitsin."dedi.

Yaklaşık yarım saat yapboz parçaları diye geldiğimiz bu yerde oturup temizlik yaptık.

Bir yandan aramaya devam ediyorduk ama henüz hiç bir şey çıkmamıştı.

İrem üst odaları temizliyor ve arıyordu.

Biz Zeynep ile sahneyi siliyorduk,Selin çöpleri topluyordu.

Demir,kulisteydi ve Eren kulisteki masaların tozunu alıyordu.

Hiç birinden ses gelmiyordu ama bizim tek umudumuz bu sahneydi.

Ve ben belki de rüyamı yanlış yorumlamışımdır diye endişeleniyordum.

Ama emindim.Sinan abi buradaydı.Ve açık bir ip ucuyla söylemişti.

İşimiz neredeyse bitmek üzereydi.Zeynep,yanıma gelip kulağıma eğildi.

"Hadi tamam biz seni bastık ama sende de iş yok Umay.Gitsene kulise yanına."

Söylemiştik bir yalan devam ettirecektik.Yapacak bir şeyimiz yoktu.

Salak gülümsememi takındım,"Ya öyle mi diyorsun?"dediğimde gülümseyerek onayladı.

Ve salak gülümsememle kulise ilerledim.

Kulisten içeriye girer girmez kapıyı kapattım.Ve salak yüz ifademi sildim.

Sinirli bakan yüz ifademe karşı Demir ve Eren de gülerek bana bakmaya başladı.

"Ne gülüyorsunuz siz?"

Demir,"Ne diye geldin sen buraya?"diye sorduğunda sinir bozukluğuyla gülümsedim.

"Eren ile yanlız kalıyım diye gönderdi beni manyak."

Demir bir kahkaha daha patlattığında Eren de gülüyordu.

"Sen gerçekten Eren'e vericem mi dedin Umay?Biz şaka yapıyorsun zannettik."

Demir'in sorusundan sonra ellerimle yüzümü kapatıp güldüm.

"Dedimki biz Eren ile hoşlaşıyoruz.Bizi yanlız bırakın dedim.Onlar çarpıtıyor."

Demir gülerek,"Yine de komik."dedi.

Bende gülerek,"Sonra İrem Eren'den hoşlanıyor sen nasıl iki gündür onunlasın dediler."dediğimde ben gülüyordum ama ikisi gülmüyordu.

Demir'in yüzünde garip bir ifade ve Eren'de soğuk duvarlar vardı.

Garipseyerek bakarken anlamamazlığa verdim ama artık bazı parçalar yerine oturuyordu.

"Bu gerçek mi?"

Demir derince nefes aldı bu esnada Eren hızla,"Hayır gerçek falan değil."dedi.Ama sesinde yine buzullar vardı.

"Her neyse ben aramaya devam edicem."dedim ve tekrar sahneye çıktım.

Zeynep sırıtarak bana bakarken gülümsedim ve elime aldığım paspasla silmeye devam ettim.

Tam silerken ayağımın altındaki ahşap tahtanın biraz oynadığını fark ettim.

Ve çok daha önemlisi her oynattığımda havaya toz çıkıyordu.

Gerçeğe yaklaştım.Normale.

Zeynep ve Selin buradayken yapamazdım.

Bu yüzden çaktırmadan İrem'in yanına çıktım.Kısık ve hızlı bir şekilde,"Selin ve Zeynep'i yanına çağır.Bir şey buldum."dedim.

Olumlu anlamda başını salladı ve tahtanın yanına geri geldiğimde yüksek sesle,"Zeynep,Selin şuraya bir el atar mısınız?"diye seslendi.

Zeynep ve Selin oradayken Demir ve Eren kulisten çıkıp yanıma geldiler.

Tahtayı oynattım ve altını kaldırdığımda şeffaf bir poşetin içerisinde bir sürü yapboz parçası olduğunu fark ettim.

Ve daha da önemlisi bir sürü toz parçası.

Poşeti kaldırıp elime aldığımda üçümüz de gülümsüyorduk.

Fakat bir şey oldu.

Bu,zaman arasının en büyük özelliğiydi.

Olağandışı ve beklenmedik olmak.

Zeynep ve Selin tozlaşarak ortadan kaybolurken İrem,korkuyla yanımıza geldi.

Artık dördümüz aynı yerdeydik.Konferansın tüm kapıları temas kullanılmadan kapandı.

Ne olduğunu anlamaya çalışırken ister istemez yanımdaki Eren'in elini tuttum.

O da burada oduğunu göstermek için sıkıca elimi tuttu.

İçeriye giren kötü his tüm bedenimi sardı.

Öyle tedirgin bir histiki o an etrafımda tanıdık hiç bir şey göremedim.

Güvenli hiç bir şey yoktu.

İçeriye dört yaratık girdi.Bunlar saat muhafızlarıydı.

Yanımıza sakin adımlarla yaklaşıyorlardı.Yüzlerinde bir gülümseme vardı.

O garip görüntüleri ise yine midemi bulandırmıştı.

"Ne istiyorsunuz?"

Demir'in yüksek çıkan sesiyle gülümsemeleri devam etti.

İyice yanımıza geldiklerinde içlerinden biri ,"Size bir şey yapmayacağız büyü hataları."dedi.

Durduklarında,içlerinden bir diğeri,"Bu zamana kadar fark edilmediğinizi mi sandınız?"dediğinde korkuyla nefes verdim.

"Sizce bu kadar güçlü bir büyücünün sizin gibi acemi büyüsüzleri fark etmemesi normal olabilir mi?"

Sessiz kaldık."Yüzünüzdeki korku bizi heyecanlandırsa da bu gün sizin ruhunuz için burada değiliz büyü hataları."

İçimdeki korku merakla beraber yürüyordu artık.Ruhumuz dışında neyimiz vardı,ne alabilirlerdi bizden?

"Buradakiler yalnızca gördüklerinizden ibaret değil.Muhafızlar yalnızca yaratık formunda görünmezler.Onların muhafız olduğunu anlayamayacağınız kişiler içinizde dolaşıyor.Ve sakın unutmayın.Büyü hatalarından herhangi biri kendini kalabalığın içinde dahi yalnız hissederse,tehlikedesiniz demektir.Sizi şu an avlamayacağız.Çünkü zaten bu yarış oldukça adaletsiz.Bir adım önde gitmenize izin vericez ve en sonunda elimize düşen zaten siz olucaksınız."

Bunu söyledikten sonra üçü de tozlaştı ve geriye hiç bir şey kalmadı.Yalnıza korkuyla inip kalkan göğüs kafesim kaldı.

Demir,tüm soğukkanlı haliyle derince nefes aldı ve,"Gidip söylediklerini not alalım ve yapbozları yapalım.Kötü anlar her zaman olucak ama bizim bunlara ayıracak bir zamanımız yok."dedi.

Onayladım,ama nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum.

Eren,elimdeki elini bırakmadı.Korktuğumu anlayıp daha sıkı tuttu ve gözlerimin içine baktı.

Gülümsedim elimi çektim."İyiyim ben yalnızca korktum."diyerek ondan uzaklaştım.

Arkamda bıraktıklarım artık benim için önem taşımıyordu.En azından zaman arasında arkamda bıraktıklarım taşımıyordu.

Buradakilere bağlanmamalıydım.Çocukluğumdan beri çabuk bağlanana bir insandım ama bu şu an için işimi zorlaştırırdı.

Diğerleri arkamdan gelirken İrem'in hıçkırık seslerini duydum.Demir'e sarılıyordu.

Şu an hitiyacım olan neydi bilmiyordum ama onları görünce birine sarılma ihtiyacı duydum.

Demir,"Biz hava alıp geliyoruz,siz yapbozları yapın."dediğinde Eren ile yan yana ama sessizce sığınağa ilerledik.

Demir hakkında çoğu şeyi bildiğimi sanıyordum.Ama düşündüğüm gibi değildi.Kalbi,düşündüğümden çok daha büyüktü.

Öyleki bir zamanlar arkadaşından hoşlanan kızı,kafası karışık olduğunu düşünerek tekrar kabul edecek kadar koca yürekliydi.

Bazılarınız bunu saflık olarak algılayabilirdi ama bana öyle gelmiyordu.Çünkü Demir saf değildi.Aksine çok zekiydi.

Bazen,sevginin zihnimizin önüne geçmesine izin vermemeiz gerekir.Ve ben geldiğimden beri buna izin vermediğim için şu an Eren ile konuşacak hiç bir şeyimiz yoktu.

Ama haklıydım.Konu sadece zaman arasında olmamız değildi,onu kısa süredir tanımamdı.

Evet,zaman kavramı yoktu ama onu tanıdığım kısa anlar vardı.

Önemli olan zaman değil hatırladıklarımdı zaten.

Sığınağa gelip yavaşça kapıyı açtı.Masanın yanına gelip yapboz parçalarını ortaya koydum.

Eren kutuyu ve ilk parçayı ortaya koydu.Ardından bir defter çıkarıp not almaya başladı.

"Buradakiler yalnızca gördüklerinizden ibaret değil.Muhafızlar yalnızca yaratık formunda görünmezler.Onların muhafız olduğunu anlayamayacağınız kişiler içinizde dolaşıyor.Ve sakın unutmayın.Büyü hatalarından herhangi biri kendini kalabalığın içinde dahi yalnız hissederse,tehlikedesiniz demektir.Sizi şu an avlamayacağız.Çünkü zaten bu yarış oldukça adaletsiz.Bir adım önde gitmenize izin vericez ve en sonunda elimize düşen zaten siz olucaksınız."

Saat Muhafızı.

Defteri kapattığında masanın yanında karşılıklı olarak dikiliyorduk.

"Ne bekliyoruz hadi başlayalım."dediğimde onayladı.

Yapboz zor değildi.Sayılar belliydi.

Saçlarımı dağınık bir topuz yaptım.

Biraz üşüdüğümü hissetim ve koltuğun yanındaki polar örtüyü üzerime aldım.Yapboza odaklandım.

Yasemin'in saatine göre bir saat gibi bir süre yapbozu yaptım.Daha çeyreğini yapabilmişken kafamı kaldırdım.

Eren odaklanmış görünüyordu.Tekrar önüme döndüm.

Neredeyse yarısına geldiğimizde derin bir of çektim.Çünkü renksiz bir yapbozdu ve sayılar vardı.Bu kadar sayı benim gibi bir sözelci için fazlaydı.

"O tarafa gelmemi ister misin Umay?"

Ona dağılmış Umay bakışlarımı gönderdiğimde gülümsedi ve yanıma geldi.

Aynı tarafı yapmaya başladığımzda bir süre sonra garip bir şekilde konuşmayı Eren başlattı.

"Keşke acelemiz olmasaydı."

Anlamaz gözlerimi ona çevirdiğimde kahvenin en koyu rengi gözleri bana odaklanmıştı zaten.

Sözüne devam etti.

"Keşke kovalamamız gereken bir zaman yerine yaşamamız gereken bir zaman olsaydı."

Olumlu anlamda başımı salladım.

Keşkelerle dolu anlar yaşamak istemezdim ama en sonunda bu da hayatın içindeydi.

Gerçekten dediği gibiydi.Yaşadığımız bir hayat.Hiç bir şey kovalamadan acelesiz.Normal sorunları olan.

Derince nefes aldım.

"Bu imkansız."dediğimde yüzünde buruk bir tebessüm oluştu.

Uzun bir süre daha yapbozu yaptık ve en sonunda bitti.

Mutluluk ve heyecanla koca bir kahkaha atarak,"Bitti."dediğimde mutlulukla ellerimi çırptım.Eren de bu halime gülümsedi.

Ardından yüzünü yüzüme yaklaştırdı,"Bırakalım bitmesin,"dedi derince nefes alarak devam etti,"Biz bir şeyleri tamamlanmamış haliyle sevelim Umay.Anılarımızın bitmesi için acele etmeyelim.Acelemiz olmasın."

Buruk bir gülümseme bu sefer benim yüzümü aldı.

"Bunun imkansız olduğunu sende biliyorsun."dedim kısık sesle.

"Koca bir imkansızlığın içerisindeyken bana imkansızlıktan bahsetmen oldukça komik."

Gülümsedim.Ellerini belime sararken hissettiğim heyecanı bu sefer geri plana atamadım.

Titrek bir nefes aldım.Kollarımı boynuna sardım.

Madem bir şeyleri düşünmeden geri plana atıyordum.O zaman şimdi de düşünmeyecektim.

Yüzü yüzüme iyice yaklaşırken bulunduğum an ve yaptığım şey umurumda dahi değildi.

Belimdeki elleri sıkılaştı.

Çünkü zaman arası da hafızamda kalıcaktı ve bu anlarla kalmalıydı.

Tam bu esnada kapı çat diye açıldı ve kafam oraya dönerken Demir ve İrem'in geldiğini fark ettim.

Demir hızla elini İrem'in gözlerinin üstüne koydu.Ardından kendi gözlerinin üstüne.

"Bakma güzelim,bunlar üretime geçmiş."dediğinde Eren'den ayrıldım.

Yine kaçtım.

Artık o umursamaz Umay olmadığımı unutmuştum ve ona karşılık vererek duygularıyla oynuyordum.

Elektrik çarpmıştı sanki tüm bedenime.

Eren'in gözleri ise hala bana dönük ve düşünceliydi.Anlatmak istediklerini zaman yüzünden anlatamıyor gibiydi.

Boğazımı temizleyip,"Yapbozu tamamladık hadi yukarıya çıkalım.Gece yarısı olucak."dedim ve hepsi onayladı.

Yavaş adımlarla merdivenleri çıktık ve sığınağın hemen ilerisinde filizlenmiş o ağaca geldik.

Her görevden sonra biraz daha büyüyordu.

Yapbozu yanına bıraktım.Ve derince nefes aldım.

Yasemin'in verdiği saate baktığımda ise gece yarısına yalnızca on dakika olduğunu fark ettim.

Demir ve İrem gelmeseydi fark edemeyebilirdik.İşte bu yüzden zaman arasında aşka ihtiyacımz yoktu.

Yapboz tozlaştı ve toprağa karıştı.

Ağaç biraz daha büyüdü.

Ve üçüncü gün görevi de sona erdi.

*******************

Naberrrr.

Okula gitmekten vazgeçtim tüm gün zaman arası yazıcam SDNLDLWSKN

Geçen gün rüyamda zaman arasına sıkışıyordum.O rüya sayesinde artık son görev de belli.

Ben ve bilinçaltım kurgulara dönüşmekten vazgeçmiyoruz.

Her neysee.

Umarım beğenmişsinizidir lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin gelişmeye çalışıyorum.

Ve umarım zaman arası bende oluşturduğu hisleri sizde de oluşturuyordu.

Sizi seviyorum ve biliyorumki bu kitpa bir gün değer görücek.Çünkü acelemiz yok olması gereken olacağı zaman zaten olur.

Çok konuştum kitappad ve vaveyla da da yayınlıyorum tercihim genelde wattpad ama malumunuz.Yayınevlerinin ve çoğu kişinini kitappad e yöeneleceğini düşünüyorum bu nedenle rica etsem kitappad de oylar mısınızz?

Orda da adım ebi_books

"Zaman arasına sıkışmamaya dikkat edin."

Loading...
0%