@ebraranka
|
''Olmam gereken yerden çok uzaktayım, belki de yoruldum, bilmiyorum. Öyle karışık, öyle yabancıyım ki, bu aralar kendime bile gelemiyorum.'' F. Dostoyevski
Gözlerinden uyku akarken bir yudum daha aldı boğazını yakan kahvesinden. Kalemin ucunda biriken mürekkep, kağıtta izini bırakmaya başladığı an, ağlamaktan kızarmış olan gözleri tekrar yaşardı. Yazdığı her şey yıllardır içinde derin yaralar açan gizli gerçeklerdi. Her bir kalem darbesinde içine işlenen yaraların tekrar kabuğu kalkıyor ve yeni, yeniden kanıyordu yorulmuş kalbi. İşlediği hatayı yazarken kendini kaybetme derecesine geliyordu her seferinde. Elleri titriyor, mürekkebi kan görüyordu adeta. Daha fazla dayanamayacağını anladığında hızla kalktı yerinden. Yüzünü sıvazlayarak açık olan pencerenin önüne geçti yavaş adımlarla. Hava ne kadar soğuk olursa olsun evinde mutlaka bir cam açık olurdu. Kendine eziyet etme şekli buydu belki de, bilmiyordu. 12 yıldır peşini bırakmayan vicdan azabı yine kendini göstermişti. Ne zaman bir kaza haberi yazsa böyle oluyordu. Artık alışkanlık haline getirmiş olduğu şekilde üzerine sürdü terleyen avuçlarını. Saçlarını sağ omzunun üzerine alıp tekrar masasının önüne geçti. Oturmak için sandalyesini geri çektiği sırada kapının kilit sesi duyuldu. Bir panik kapladı o an tüm vücudunu. Çocukluğundan kalan bir korkuydu evde yalnız kalmak. İki adımla duvarın arkasına geçip elleriyle ağzını kapadı. Bu onu ansızın yakalayan panikatağın ilk evresiydi. Evine anahtarla girebilecek tek kişi yetimhane günlerinden beri ona hem kardeş, hem arkadaş olan Mirel idi. Ama Mirel'in iki gün önce il dışına çıktığını ve gelmesine daha 4 gün olduğunu biliyordu. Abisi Tuğra ise hiç bir zaman anahtarla girmez sadece zile basardı. Ayza çenesine sıkıca bastırdığı ellerini yavaş hareketlerle yanaklarına çıkardı. Göz yaşlarının yanaklarını ıslattığını o an farketmişti. Dudaklarına değen tuz tadı her zaman midesini bulandırırdı. Derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Gözlerini kapatıp içinde bulunduğu duruma ufak bir küfür savurdu. Kapı kilidinin açılmadı sesi duyulduğunda gözlerini sıkıca kapatmış, olacakları bekliyordu. Yavaş yavaş yaklaşan adım seslerinin yanında bir de tanıdık ıslık sesi duyuldu. O an sımsıkı yumduğu gözlerini açıp duvarın arkasından hızla çıktı. Yaşadığı korku saniyesinde gitmiş yerini heyecan almıştı. Karşısında gördüğü kişi gözlerinin bu sefer mutluluktan dolmasına neden oldu. Usul usul akan gözyaşlarına bir de küçük hıçkırıklar eşlik etti. Kendisine gülümseyen adama iki adım yaklaştı ve titreyen dudaklarına rağmen isminin dudaklarından dökülmesine izin verdi. "Çakır..." Genç kız karşısındaki adama yavaş adımlarla yaklaşarak tam önünde adımlarını durdurdu. Aylar olmuştu o gideli ve senelerce gelmeyeceğini düşünüyordu. Öyle özlemişti ki, kendini tutamayıp boynuna sarıldı çakır gözlü adamın. "Geldin." diyebildi sesini güçlükle çıkararak. Genç kızın göz yaşları, adamın beyaz gömleğini çoktan ıslatmıştı bile. "Geldim." dedi adam ve devam etti. "Bir daha gitmemek üzere." Genç kız daha çok sarıldı, adam sarsılmaz duruşuna iki saniyeliğine ara verdi. O da özlemişti. Ayza, iki adım geri çıkarak gözlerini aylardır görmediği çakır renkli gözlere dikti. Öyle seviyordu ki karşısındaki adamı, sözcüklere dökemiyordu hiç bir zaman içindeki duyguları. Aslında yazmak en iyi yaptığı şeydi ama konu Cihan Karahan olunca kalem dahi oynatamıyordu. Cihan takım elbisesinin ceketini çıkarıp düzgün bir şekilde sandalyenin üzerine bıraktı. Çalışma masasına doğru ilerlediğinde titreyen mürekkebin kağıtta bıraktığı ize takıldı gözleri. Kaşları çatıldı hemen, arkasını dönüp genç kıza baktı meraklı gözlerle. "Hâlâ mı?" Diye sordu hayrete düşmüş bir şekilde. Genç kız ağlamaktan kızarmış gözlerini kaçırıp yere baktığında adam gürledi adeta. "Ayza! Hâlâ devam ediyor mu?" diye yineledi sorusunu. Genç kızın ağlaması şiddetlenirken adam dayanamayıp kollarının arasına aldı onu. "Geçecek" dedi. "Artık yanındayım" diye devam etti. Ayza usul usul saçlarını okşayan adama bakıp gittiği ilk günden beri içini kemiren soruyu sordu. "Neden bizi bıraktın?" Cihan yıllarını adadığı mesleği için yurt dışından çok güzel bir teklif almıştı. Uzun zamandır değişiklik yapmak istediği için kendisine iyi geleceğini düşünüp kabul etmişti. Ama aklı sürekli çocuklarında kaldığı için daha fazla dayanamayıp özlemle Türkiye'ye geri dönmüştü. Şimdiyse yaptığının hata olduğunu anlamış kızının sorusuyla kendine bir kez daha kızmıştı. Cihan kollarını gevşeterek kahvenin en güzel tonu olan gözlere baktı ve derin bir nefes çekti içine. "Bırakmadım..."diyebildi bir nefeste ve ufak bir tebessümle devam etti. "Ben ,kızlarımı hiç bir zaman bırakmam." Yüzünde bir tebessüm oluştu çakır gözlü beyin sözleriyle. O an uzun zaman sonra ilk defa içtenlikle gamzelerinin belirdiğini fark etti. Hiç bırakmak istemedi Cihan'ı fakat arkadan gelen öksürük sesiyle ayrılmak zorunda kaldı. "Yıllardır kendimi üvey gibi hissediyorum!" diye yalandan sitem etti Tuğra karşısındaki ikiliye. Ayza, Tuğra'ya omuzlarını silkerken, Cihan çoktan gidip oğlunu kucaklamıştı. Özlemişti yaramaz genç adamı. ''Bana gelip iki küçük sevimli kız kardeşin olacak dediğinde onları benden çok seveceğini düşünmemiştim Cihan Karahan.'' Cihan oğlunun sözleriyle yüzünü ekşitip öyle olmadığını belli etti. Ayza abisine dil çıkarıp çakır gözlü beye tekrar sarıldı. Tuğra gözlerini devirmesine rağmen ikisine birden sarılmayı ihmal etmedi. Cihan aklına gelen soruyla Ayza'nın gözlerine baktı ve içinden geçenleri endişeli bir ses tonuyla dile döktü. '' Geçen gece yaptığın şeyden haberim var. Neden gittin oraya Ayza? Geçmişinin seni ne hale soktuğunu defalarca tecrübe ettik. Kendine eziyet etmeyi bırak artık!'' Ayza gördüğü zararın farkındaydı fakat hiç bir zaman iç güdülerine engel olabilen bir kız olmamıştı. Sadece omuzlarını silkmekle yetindi. Bu konu Tuğra'ya unuttuğu bir şeyi hatırlatmıştı. ''Ben söylemeyi unuttum Ayza'm, o gece seni bulup ambulansı arayan adam bugün büroya çantanı bıraktı. Cüzdanında büronun kartını bulunca araştırıp adresi öğrenmiş. Çantan arabada az sonra odana bırakırım.'' Bu haber Ayza'nın gözlerinin içini bile gülümsetmişti. Ailesinden geriye kalan tek şey o çantadaki eski bir fotoğraftı. Ağlamaktan kızaran gözleri tatlı tatlı kaşınmaya başladığında yüzünü yıkamak için banyoya ilerledi. Aynadaki yansımasına yüzünü buruşturup musluğu açtı. Tenine çarpan soğuk onu her zaman kendine getirirdi. Banyodaki işini halledip çıktığı sırada Tuğra elinde Ayza'nın çantasıyla ona doğru ilerliyordu. ''Al bakalım serçe, kavuştun günlerdir yana yakıla aradığın çantana.'' Ayza çantasını hevesle alıp koşar adımlarla odasına çıktı. Tuğra'nın arkasından sitem dolu sözcükleri onu güldürse de aldırış etmeden yoluna devam etti. Daha sonra Tuğra'ya olan teşekkürünü en sevdiği tatlıyı yaparak edeceğine karar verdi. Odasına girip cam kenarında konumlanmış olan tekli koltuğuna oturdu. Fotoğrafı koltuğun yanındaki küçük ahşap sehpaya koymak için önce çerçevesini eline aldı. O fotoğraf çocukluğundan beri en sevdiği köşede duruyordu. Elini çerçeveye koyacağı fotoğrafı bulmak için çantasına attı, fakat sadece Cihan ve kardeşleriyle olan fotoğrafı bulabildi. Yüzünde donuklaşan gülümsemesi istemsizce terleyen avuçlarını silip çantayı tekrar karıştırdı. Çantasına eğdiği başını usulca kaldırdı ve yutkundu. Ailesinden arda kalan tek şey çantasında yoktu. Gözleri yeniden dolmaya başladığı sırada aklına dolan düşünceyle kendini rahatlatmaya çalıştı. Belki de çantasını bulan adam fotoğrafa ne olduğunu biliyordur diye düşündü. Hatta belki de fotoğrafı o almıştır diye geçirdi içinden. Eski bir aile fotoğrafı ne işine yarar ki diye düşünmeden edemedi ama yine de o adama ulaşmalıydı. Sinir ve korku hücrelerine nüfus ederken sakin görünmeye çalışarak abisinin yanına doğru usulca adımladı. ''Tuğra.'' Abisi televizyona diktiği gözlerini oynatma gereği duymadan Ayza'ya ''ne oldu'' dercesine kafa salladı. ''Çantamı getiren adam kim? Yani şey... bence ona bir teşekkür borçluyum. '' Tuğra önemsiz bir şeymiş gibi mimiklerini oynattı fakat genç adamın ismini söylemekten çekinmedi. ''Adı Kenan. Sadece bunu biliyorum sohbet etme şansımız olmadı. Ayrıca senin adına teşekkür ettim ben, her hangi bir ihtiyaç durumunda bize ulaşmaktan çekinmemesini söyledim.'' Ayza ne diyeceğini bilemeyerek sadece kafa salladı ve odasına döndü. Her zaman açık olan penceresinden manzarayı izlerken sesli düşüncelerine engel olamadı. ''Kenan... Kimsin sen Kenan, nasıl bulacağım seni?'' |
0% |