Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8. BÖLÜM《AŞİRET TOPLANTISI 》

@ebrarhayal2733

BU KİTAPTA Kİ HERŞEY HAYAL ÜRÜNÜDÜR GERÇEKLİKLE ALAKASI YOKTUR ! HER ŞEY ŞAHSIMA AİTTİR!

 

Selamlar sevgiler hepinize hayalin can kuşları...

 

Öncellikle hiç iyi değilim...Bunu söylemek istedim bu bölüm de akışına göre yazmak istiyorum nasıl olacak bilmiyorum ama umarım beğenirsiniz çünkü bölümü zorlukla yazıyorum yada belki de yazan ben değilimdir :)

 

"Acısı çok olanın gülüşü güzeldir ."

 

"Peki o gülüşü bile elimden aldılar desem?"

 

"..."

 

○○○

 

Geçmiş unutulamazdı çünkü bu olumsuzdu...

 

Insanın en korktuğu şeylerin arasında geçmişi de vardı ve belki de en çok korktuğu şey geçmişiydi.

 

Kiminin geçmişi neşelidir kiminin ise acılıdır...

 

"Leyla? Leyla aytık uyan hadii!"

 

"Hey! Leyla! Hadi uyan artık !" Duyduğum sesler ile gözlerimi açtığımda karşımda ali asaf vardı...

 

Yavaşça uzandığım yerden kalktığım da bir evdeydik ve ben piknik örtüsünün üzerinde uyuya kalmıştım. Bakışlarımı ali asafa çevirdim bana gözleri parlayarak bakıyor du ah bu çocuk...

 

"Ali asaf?" Sorgu dolu sesim ile küçük dudaklarında kocaman bir gülümseme oluştu. "Efendim güjelim?" Dediğinde hiç şaşırmamıştım bu çocuk kime çekmişti acaba nereden biliyordu böyle sözleri.

 

"Neden buradayız hiçbir şey hatırlamıyorum..." Gözlerimi üstünde gezdirdiğimde üzerinde beyaz bir takım elbise vardı renkli gözlerini daha da ortaya çıkarmıştı ve ona Çok yakışmıştı. "Neden böyle giyindin? Ve neden buradayız?" Az önce ki soru mu tekrar sormuştum.

 

Dudaklarını büzüp kafasını yere eğdi ve alttan alttan gözlerimin içine bakmaya başladı. "Şey... Bunu sana söyleyemem süpriz hem sadece ben değil sende beyaz giyindin ve sen ÇOOK GÜJEL OLDUN!" Heycanla elini bir birine çarpıp etrafında döndü ve biran da durup yine bana baktı. "Ben çiykin mi olmuşum leyla?"

 

Sorduğu şey ile kaşlarımı çattım ve elimle işaret verip onu yanıma çağırdım hemen.

 

"Hayır tabiki ali asaf gayet iyisin." Dediğimde bana o her zaman ki kocaman bir gülümsemesini sunmuştu tekrardan.

 

Elimi tutup beni ayağa kaldırdığında elimi çekiştirmeye başladı.

 

"Nereye gidiyoruz? Ali asaf yavaş."

 

Elimi koşarak çekiştirmeye devam etti beni duymazlıktan gelerek bu hareketi ile adımlarım hızlandı.

 

Bir uçurumun kenarına geldiğimizde adımlarım yavaşladı ve oda durdu.

 

Ağzımı açıp konuşacakken bana izin vermeden kendisi konuştu.

 

"Bir seçim yapman gerek leyla ."

 

Tekrar konuşmak istediğimde bu sefer sözümü başka bir ses kesti.

 

"Ama bu seçim hepimizin adına ve hayatına mal olacak özellikle iki kişi için ." Armanç...Bu ses onundu ardıma baktığımda onun da beyaz giydiğini fark ettim lakin göğsü kan içindeydi...

 

"Armanç?!" Hızla bir kaç adım attığımda beni durdurmuştu.

 

"Yenge yada ezo leyla her neyse iyi düşün ve dediklerimi aklında tekrar et ya şimdi ezo olacaksın yada leyla! Kararını sen ver ." Bu söyledikleri ile kaşlarım çatılmıştı ne saçma bir konuşmaydı bu ne demeye çalışıyordu? Ki şimdi.

 

''Armanç ne demeye çalışıyorsun anlamıyorum seni! Ne bunlar madem bir şaka yapacaksın ali asaf 'ı neden böyle bu kadar saçma bir şeye karıştırıyorsun!" Dediğimde yüzünde acı bir tebessüm oluştu sanki yada bir başka bir şey anlayamadım .

 

Öylece yüzüme bakarak sustu sustum. Daha sonra kafasını yere eğdi yüzü kasıldı bir şeyler düşünüyor gibi bir hali vardı.

 

Yanımda ki ali asaf biranda koşarak abisinin yanına gitti ve elini tutarak önünde durdu armanç'ın kafasını kaldırıp kendisine bakması ile göz göze geldiler ve birbirlerine baktılar. Uzun uzun sanki gözleri ile konuşup anlaşıyorlardı.

 

Ellerimi gözlerime koyup kapattım ve ovuşturup açtım. Yeniden karşıma baktığımda onlar yoktu . Nereye gitmişlerdi şimdi.

 

Ne yapacağımı bilemedim sanki elim ayağım boşaldı. Ne oluyordu bana ben böyle bir insan değildim.

 

Yüksek sesle ikisininde ismini seslendim defalarca ama hiç ses yoktu .

Bu ne biçim bir şey di bu ya bir rüyaydı yada koca bir kabus... Evet evet bu koca bir kabustan başka hiçbir şey olamazdı.

 

Ellerimi saçlarıma geçirerek etrafa baktım ama bulamadım çünkü dönüp dolaşıp sürekli kendimi uçurumun kenarında buluyordum sanki yada ben delirmiştim.

 

Hızlı hızlı derin nefesler alıp veriyordum. Noluyordu bu aşağılık yerde? Ayaklarım beni uçurumun en dip noktasına götürdü ve bende ona itaat ettim. Kulağıma ve zihnime beş yıl öncesi ve sonrasında olan anılar geçmeye başladı galiba ciddi bir şekilde deliriyordum.

 

Ne demişti armanç iyi düşün ve dediklerimi aklında tekrar et ya şimdi ezo olacaksın yada leyla. Şimdi anlıyordum dediklerini...

 

Beş yıl önce sadece ezo vardı bugün ise sadece ezo leyla yada sadece leyla vardı...

 

Beş yıl önce ki ezo karıncayı bile incitmeye korkarken şimdi ki ezo leyla bundan hiç korkmuyor ve çekinmeden daha fazlasını yapıyordu.

 

Ben ezo olamazdım. Olmamalıydım ... Sadece ezo leyla olabilirdim. Ben o korktuğum insan olmamalıydım olamazdım. O ezo güçsüzdü sessizdi ve daha niceleriydi.

 

Derin bir nefes verdim. Şiddetli rüzgarın etkisiyle açık olan saçlarım uçuşup tokat misali yüzüme vuruyordu.

 

Ben seçimimi yıllar önce vermiştim ben ezo leylay dım.

 

"Ben laylay'ım ben ezo leyla 'yım ." Bir fısıltı gibi çıkıp dökülmüştü dudaklarımdan bu sözler.

 

"Ben ezo leylayım!" Bu sefer bir fısıltı gibi değildi sesim gürdü ve güçlüydü. Sesim bir kaç kez yankı yaptı ve sonra yine bir sessizlik oluştu.

 

"Hayır sen sadece leylasın." Dediklerimin aksini söyleyen tanımadığım ses ile ardıma baktım.

 

Bir adamdı lakin yüzü gözükmüyordu oda takım elbise giymişti fakat siyahtı.

 

Kafamı inkar edercesine salladım. Ama yine benim aksime hareket etti. "Sen leylasın ve hep öyle kalacaksın hiçbir zaman ezo leyla olmayacaksın." Dediğinde büyük adımlar atarak yanıma geliyordu.

 

"Hayır ben ezo leyla yım ve hep öyle olacağım ve böyle kalacağım!" Dediğimde duyacağım bir şekilde gülmüştü. Bu beni sinirlendirmişti.

 

"Çok büyük konuşuyorsun noc." Dediğinde söylediği son sözü anlamamıştım.

 

"Ne?" Diye bir nida dökülüverdi dudaklarımdan. "Ne diyorsun sen ne saçmalıyorsun kimsin sen?!" Dediğimde cevap vermeye tenezzül bile etmeden üstüme doğru gelemeye devam etti ve aramızda iki adımlık mesafe kalınca durdu.

 

Yüzüne vuran ışık yüzünden göremiyordum karşımda ki yabancıyı.

 

"Ben bir şey saçmalamıyorum olacakları önceden dile getiriyorum beni yakında anlayacaksın." Dediğinde hiçbir tepki vermeden ona bakıyordum.

 

"Dediklerinin hiçbiri olmayacağına eminim. Ve tekrar ediyorum sen kimsi-"

Sözümü bölen şey onun dibime kadar gelip kulağıma anlamadığım sözleri söylemesi olmuştu.

 

"Jesteś taka uparta , zaciętą , odważna İ jestem tym zdumiona , Z jakiegoś powodu jesteś też taka piękna, a twoje piękno jest tak boleśnie cudowne."

 

Tam ağzımı açıp konuşuyordum ki vücudumda hissettiğim şey ile gözlerim kapanmıştı.

 

Gözlerimi açtığımda bulanıktı ve tam göremiyordum. Bir kaç kez gözümü açıp kapattığımda net görmeye başlamıştım . Arabanın önünden çıkan dumanları gördüğüm de yaslandığı direksiyondan kafamı inleyerek kaldırdım . Yüzümde hissettiğim sıvı ile elimi yanağıma koyup hafifçe sürdükten sonra görüş alanıma koyduğumda akan sıvının kan olduğunu anladım.

 

Yerimde dikleşerek sıkışan emniyet kemerimi zorlukla açtım. Hemen ardından arabanın kapısınıda açıp yere düşen çantamı alıp indim . Ve arabama baktım. Külüstüre dönmüştü. Aklıma olanlar gelince yüzümü buruşturdum.

 

Üstüme baktığımda her tarafım kan içindeydi. Etrafıma baktığımda yoldan çıktığımı anladım.

 

Yavaş adımlar ile yürüyerek yola çıktım ve yürümeye devam ettim . Uyuşan kolumu hareket etmek istediğimde sızlayınca vazgeçtim. Hadi ama cidden her şey benim başımamı gelmek zorunda mıydı?

 

Arkama baktığımda tek bir araba bile geçmiyordu neredeyse hava kararacaktı. Önüme dönüp çantama baktım . Içine baktığımda silahımın ve bir kaç gerekli şeyin olduğunu görünce sevindim.

 

Neredeyse iki saattir yürüyordum hava çoktan kararmıştı. Daniel ve diğerlerinin beni aradığına emindim. İlerde gördüğüm dinlenme tesisi ile derin bir nefes verdim. Adımlarımı daha da hızlandırdım.

 

Karşıya geçecek iken bir arabanın yanımda durması ile tepki vermeden bekledim. Cam yavaşça aşağı doğru indiğinde sırıtan kel bir adam görüş alanıma girmişti.

 

"Nereye gidersin güzelim? Bırakayım mı senide gideceğin yere ." Dediğinde içimden bir küfür savurdum. Daha sonra aklıma gelen fikir ile sırıttım.

 

"Aslında olabilir." Dediğimde o iğrenç yüzünde bir gülümseme oluştu.

 

Şoför koltuğunun oraya doğru ilerleyip çaktırmadan çantamdan silahımı çıkardım. Ardından şoför koltuğunun kapısının yanına gelip açtığımda sırıtan yüzü dondu. "Ne oldu neden yanıma oturmuyorsun?" Dediğinde ben hala sırıtıyordum. Daha sonra normal halime yani ciddi ifademe büründüm.

 

"Aşağı in!" Diyerek gür bir sesle konuştuğumda mal gibi suratıma bakıyordu. Sert bir nefes verdim ve sözümü tekrar ettiğimde yüzünde yine salak bir gülüş belirdi piçin.

 

"Hee desene güzelim ya çoktan inerdim arabadan ama burası olmaz ki." Dediğinde hem miğdem bulanmıştı hemde cinlerim tepeme çıkmıştı.

 

Silahımı ona doğrulttum . "Sana aşağı in dedim lan orospu evladı! İn çabuk yoksa yersin mermiyi kafana!" Dediğimde hızla arabadan inip ellerini yukarı kaldırdı. "B-bana bi-bir şey yapmayacaksın değil mi? Ben suçsuzum bak-"Diye yalvarmaya başladığında daha fazla iğrenç sesine katlanmayarak bağırarak susturdum onu.

 

"Kes sesini lan ! Şimdi telefonunu ver!"

Korku ile bakmaya devam ettiğinde sabır çektim. "Dediğimi yapmayıp bakmaya devam edersen ölürsün aptal herif!" Gözlerini kocaman olacak şekilde açtığında titreyen elleri ile cebinde ki telefonu çıkartıp bana uzattığında sertçe çekip aldım. Telefonu açtığımda şifre olmaması işime gelmişti.

 

Telefonu cebime koyup ona doğru bir adım attım. "Şimdi kollarını arkada bağla ve arabaya yaslan!" Dediğimde hemen söylediklerimi yapmıştı. "Yalvarırım lütfen beni öldürme lütfen!" Diyerek ağlamaya başladı. Ama bu umrumda bile değil di açıkçası. Arkası dönük ağlayarak bana yalvaran adamın boynuna silahın alt tarafı ile vurmamla yere serilmişti.

 

Silâhı çantama koydum ve arabaya fırlatıp yerde bayılmış adamın dibinde durup onu ters çevirdikten sonra kollarından tutarak zorlukla yolun kenarına doğru çektim.

 

Etrafıma bakıp kimsenin olmadığını görünce dizlerimin üstüne çöküp adamı yokuştan aşağıya ittim. Hemen ardından ayağa kalkıp hızla arabaya binip çalıştırdım aynı zamanda da cebimde ki telefonu çıkartıp ezbere bildiğim numarayı tuşlayıp kulağıma koydum. Bir kaç saniye sonra hemen açılmıştı.

 

"Alo kimsin?"

 

"Daniel benim."

 

"Leydi- bir saniye ." Bir iki saniye sonra tekrardan konuştu.

 

"Leydim neredeydiniz her yerde sizi arıyoruz . Herkes sizi sordu eve gidip üstünüzü değiştirmeye gittiğinizi dedim ."

 

"Küçük bir kaza yaptım daniel sıkıntı yok iyiyim birazdan sana bir konum atacağım orada ki arabamı ve kamera görüntülerini yok et birde kel bir adam var büyük ihtimalle sarhoş onu benim depoya götür !" Dediğimde diğer adamlara bir kaç bir şey söyleyip bana dair konuştu.

 

"Siz neredesiniz sizi almamı ister misiniz? Geleyim mi? İyi olduğunuza eminmisiniz?" Dediğinde beklemeden kendisini onayladım.

 

"Gayet iyiyim konağa doğru gidiyorum şimdi sen vakit kaybetmeden sana birazdan attığım konuma git ve dediklerimi yap bana ulaşamayabilirsin ."

 

"Anladım leydim. Dikkat edin."

 

"Tamam daniel sende dikkat et kendine." Aramayı sonlandırıp konumu attıktan sonra yanımda ki camı açıp elimde ki telefonu fırlatıp camı geri kapattım.

 

♤♤♤

 

Arabayı konağın önünde durdurdum çantamı elime alıp araçtan aşağıya indim ve kapının önünde ki iki korumayı yanıma çağırdım.

 

"Buyrun ezo xanım."

 

Elimle arkamı gösterip tekrar onlara döndüm." Şu arabayı yok edin . Ne siz gördünüz ne de ben ." Dediğimde kafalarını sallayarak onaylayıp arabaya binip gittiler .

 

Konağın kapısını çaldığımda karşımda keje vardı ve bana korku ve endişe ile bakıyordu. "Ezo ! Ezo xanım ne oldu sana?" Diyerek bağırarak konuştuğunda elimi ağzına koyup diğer elimle kapıyı kapattım. "Ştt sessiz ol keje ne diye bağırıyorsun ?! Bir şeyim yok korkma git yat hadi bende üstümü değiştirip hastaneye gideceğim tamam mı?" Diyerek konuştuğumda kafasını hızla aşağı yukarı doğru salladığında elimi ağzından çekip hızla merdivenlere ilerleyip ikişer ikişer çıktım ve odamın kapısını açıp içeri girdikten sonra kilitledim.

 

Giyinme odasına girip kendime iç çamaşırı ve kıyafet çıkartıp banyoya girip kısa bir duş alıp çıktıktan sonra üstümü giyinmeden yüzümde ki küçük kesimlere pansuman yapıp incindiğini varsaydığım bileğimi sarıp üstümü de giyindim .

 

Ardından zaman kaybetmeden yatağının yanında ki çekmeceden yedek telefonumu ve hattımı alıp taktıktan sonra kapıyı açıp çıktım ve kilitleyip merdivenleri inip benim için hazırlanan arabaya bindim.

 

Pek uzun sürmeyen bir yolculuktan sonra hastaneye gelmiştim. Koridordan içeri girdiğimde herkesin yüzünde acı bir tebessüm vardı. Esra o onun gözleri ağlamaktan kıp kırmızıydı... Kafasını bana doğru çevirdiğinde bakışlarımız kesişmişti. Hemen ardından vakit kaybetmeden oturduğu yerden kalkıp koşarak yanıma geldi ve bana sarılarak ağlamaya başladı.

 

Ne yapacağımı bilemedim bir kaç dakika öylece durduğunda bende kollarımı ona sardım nefesi kesile kesile ağlıyordu yoksa...Ayşe xanım.... Bu ....

 

"Annem .... Ezo annem ..." Düşüncelerimden beni ayıran ses esra'nın sesi olmuştu. Ayşe xanım ölmış müydü? Ama bu olamazdı . Ayşe xidrekan herkesi gömerdi lâkin asla ölmezdi!

 

"Annem iyi ... Annem iyi olacak ezo'm . Doktor dedi." Dediğinde onu da kendimle birlikte boş bir koltuğa çekip oturttum . Kafamı kaldırdığım da bura da ki herkesin gözlerinin bizde olduğunu fark ettim şaşkınlardı. Çünkü ben ciddi ve soğuk bir insandım. Çocuklar ve masum insanlar hariç lakin bunu da pek göstermezdim... Haklılardı şaşırmakla.

 

1hafta sonra...

 

Bu bir hafta da ayşe xanım kendini biraz da olsun toparlamış ve uzun uğraşları sonucunda hastaneden çıkıp konağa gelmişti. Mehmet ağa hariç kimse neden fenalaştığını bilmiyordu.

 

Herkes kahvaltı sofrasına oturmuş ve sakince yemeğini yiyordu. "Anne ! Ben aytık yemek istemiyoyum." Konuşan ali asaf ile ona döndüm üzerinde ki beyaz tişör ve gri şort ile çok güzel olmuştu. "Olmaz annecim biraz daha ye lütfen." Ali asaf'ın mız mız çıkan sesi ile hazal'a döndüm. "Tamam hazal yemesin acıkınca yer daha sonra değil mi ali asaf?" Dediğimde kafasını onaylar biçimde sallamıştı küçük yaramaz.

 

"Peki o zaman hadi odana git bende geleceğim tamam mı?" Ali asaf hemen annesini onaylayıp odasına doğru girmişti. Kafamı ikizlere çevirdiğimde ikiside fazlasıyla durgundular bir ara köşeye çekip konuşmamı aklıma not ettim.

 

Ayağa kalkan bawer ile herkesin bakışları ona dönmüştü. "Ben işe gidiyorum güzel karım sen kalkma yemeğini ye ezo sen bugün gelecek misin?" Diyerek bana soru yönelttiğinde ağzımda ki lokmayı yutup boğazımı temizledim. "Evet ama geç geleceğim. " Diyerek yanıtlamam ile tamam diyip armağanı öptükten sonra gitmişti.

 

Mehmet ağa 'nın telefonun çalması ile ayşe xanım 'ın bakışları ona odaklanmıştı. Fenalaştı günden beri onda bir gariplikler vardı lakin tek onda da değil aynı zamanda mehmet ağa da bir garip idi. Telefonu reddedip yemeğine devam edecekken telefonun ısrarla tekrar çalması ile bir nefes verdi ve telefonu açıp kulağına koyup karşı tarafın konuşmasını bekledi. "Beje." (Söyle.)

 

"Çı!" (Ne!)

 

"Ery." (Evet.)

 

"Kijan?!" (Nerede?!)

 

"Baş e ez têm." (Tamam Geliyorum.)

 

Ayağa kalkınca ayşe xanım 'a baktı ve hızla konuştu. " Xanım siz yemeğinizi yiyesiniz benim işlerim çıktı de hayde afiyet be!" Diyerek oda gitmişti lakin buna inanmamam gerektiğini söylüyordu içimden bir ses ve sanki bugün kötü şeyler olacaktı! Hemde çok kötü şeyler.

 

&&&

 

Yazarın Anlatımı ile ;

 

Amed 'in sıcak havasına tersin soğuk rüzgarlar esiyordu ve sanki bir tokat misali çarpıyordu herkesin yüzüne ve bedenine bugün rüzgar pek bir hırslı idi.

 

Tıpkı toplanan diğer aşiret üyeleri gibi birbirlerine kin nefret öfke ile bakıyordu. Eğer o kişi olsaydı şimdi korkudan başka hiçbir şey hissedemezler di birbirlerine. Korku ve cesaret en büyük iki duyguydu.

 

Şark odasında oturan ağalar bir karar vermeye çalışıyorlardı lakin üç aşirette kabul etmiyordu.

 

Xidrekan aşireti ve Eroğlu aşireti Doğan Aşireti.

 

Hepsi öfkeli ve en çokta hırslıydı her üç aşirette verilen kararı kabul etmiyordu. Başta mehmet xidrekan olmak üzere.

 

Orada bulunan birçok ağa korkuyordu. Sebebi ise bu üç büyük güçlü aşiretin arasında kan davasının çıkmasıydı.

 

Kim korkmazdı ki bundan diyeceksiniz lakin bundan korkmayan kişi ve kişiler vardı.

 

Alaz Xidrekan 'ın gelmemesi çok kötü şeylere sebep olmuştu. Aşiret ağaları armanç ve ezo leyla 'nın evlenmesine karar vermişti.

 

Lâkin bu karardan ne ezo leyla'nın nede armanç'ın haberi vardı.

 

Odanın içinde ki üç ağla da birbirine öldürücü bakışlar atmaktan hiçbir şekilde çekinmiyorlardı.

 

Üç aşirette inat etmişler ve verilen kararların bir tanesini bile kabul etmiyor fırtına estiriyorlardı adeta.

 

Bunların yanı sıra herkesin içinde büyük bir korku vardı. Bu korku bu olayın karar verilmeden amed'in delisinin yani ezo leyla'nın duyması idi.

Adı üstündeydi o deliydi ve ne yapacağı belli olmazdı.

 

Doğan aşiretinin ağası welat ağa konuşmak için ağzını açmıştı ki kapının sert ve tok sesi yankılandı odada aynı anda herkes başını çevirip baktığında gelen kişi ile derince yutkundular. Gelen Ezo Leylaydı . Onu gören welat ağa ve diğer konuşmak için açtıkları ağızlarını şaşkınlık ve korku ile kapatmak zorunda kalmışlardı.

 

Ezo Leyla kapıdan içeriye sert ve baskın adımları ile girdi. Yüzünden sinirli olduğu o kadar belliydi ki gözlerini tek tek içeride oturan ağalarda gezdirdi. Bakışları ile öldürüyordu adeta baktığı ağaların her birini.

 

Her zaman ki gibi sağ elinde olan silahı ile bütün ağaların karşısındaydı. Gözlerinde ki kin nefret ve birçok duygu o kadar korkutucuydu ki kimse bir süre ses çıt bile çıkaramadı kim onun öfkesinden nasibini alıp ölmek isterdi ki?

 

Belli ki duymuştu ezo leyla hükmü çünkü diğer günlere nazaran pek bir sinirliydi. Eğer hükmü bilmeyip şimdi öğrenirse burada ki herkesin öleceğini yada ağır yaralı bir şekilde can çekişeceklerini biliyorlardı. Onun öfkesi kini bambaşkaydı o ezoydu o ezo leylaydı.

 

Ezo kendinden emin bir şekilde üç aşiretin önünde durdu ve tehlikeli bir ses ile konuştu. "Ağalar duyduklarım doğru mu?!!" Diyerek sorduğunda yine kimse konuşmamıştı.

 

Sert bir soluk verip bu sefer gür bir sesle konuştu.

"Ağalar duyduklarım doğru mu?! Peki o zaman size anlayacağınız dilden konuşayım! Duydum ki hakkım karar almışsınız?! Ne hakla kim olarak?!! Birde ben burada iken söyleyiniz kararınızı ki bende bir duyayım!" Dedi tehtid dolu ve baskın kendine güvenen sesiyle.

 

Bu konuşması bile çoğunluğunu korkutmuştu. Ve yine kimse tek kelam etmemişti edememişti korkudan öylece heykel gibin duru veriyorlardı.

 

Ama bilmiyorlardı ki onlar böyle sustukça kadın daha da deli olup sinirleniyordu. Sertçe bir soluk alıp verdi sabrı artık tükenmişti .

"SİZE DİYORUM Kİ BİR DE BEN BURADAYKEN SÖYLEYİN BENİM VE KARDEŞİM DEDİĞİM KİŞİ HAKKINDA VERDİĞİNİZ KARARI!"

 

"SÖYLESEBİZEE!" Onun gür sesiyle az önce konuşmak isteyenler de hemen vazgeçmişti konuşmaktan.

 

Sınandığını düşünüyordu ezo çünkü hiç ama hiç sabrı kalmamıştı kendisinin ve birazdan çıldıracağını biliyordu.

 

Sonkwz Sertçe nefes alıp verdi işe yaramayacağını bildiği halde.

 

Kimsenin konuşmadığını gören welat ağa ve oğlu zafer ağa konuşmaya karar kıldı.

 

"Ezo! Armanç'a evlenmenizden başka çözüm yoktur ! Sen de yanında ki armanç'a kabul edi-"

 

"BEN ASLA YENGEMLE EVLENMEM SEN KENDİNİ NE SANIRSIN?!!" Diyen armanç'a ezo yanında ki armanç'a kısaca bir bakış attı ve sadece onun duyabileceği bir şekilde konuştu.

"Armanç! Ben halledeceğim sen kenarda dur ! Ve bana güven yoksa ben kan çıkartacağım bugün." Dediğinde armanç her ne kadar istemesede kafasını onaylar biçimde sallamıştı. Biliyordu ezo leylayı ve ona güveniyordu.

 

Armanç'ın kendisine nazaran konuşması ile sırıttı welat ağa ve oğlu zafer. Tam ağzını açıp iki kelam edecek iken ezo ondan önce davranıp söze girdi.

 

Ve alayla konuştu aynı zamanda sağ elinde ki silahı daha bir kavradı.

"Ya kabul etmezsem welat ağa ve onun köpeği?" Dediğinde zafer ağa ya da lafı çarpıyordu açık açık.

 

Zafer sinirle dişlerini sıkıp ayaklandığında welat ağa onu yerine geri çekip oturtmuştu.

 

"Sen kimsin de bana köpek dersin kadın!" Dediğinde ezo kendini bilmişlikle gerçek bir şekilde ufak bir kahkaha attı. "Ben dedi." Kendini göstererek. "Ben kimim biliyor musun? Zafer ağa yıllar önce senin kafanda cam şişe patlatıp ayağına sıkan bana sözde düşmanın olduğun kadın EZO LEYLAYIM." Dediğinde yüzde düşmanı bile korkutacak ufak bir gülümseme vardı.

 

"Yeter! Yeter dedim." Diyen welat ağa ile ezo'nun bakışları ona dönmüştü.

 

"Sen ve armanç evleneceksiniz! Aksi halde bir kan davasının çıkmasına sebep olacaksın!" Dediğinde ezo sinirle kaşlarını çatıp konuştu.

 

"Yok öyle bir şey biz evlenmeyeceğiz! EVLENMEM ! " Ezo tekrar konuşacaktı ki sözünü kesen şey zafer ağa 'nın konuşması idi.

 

"Sen nasıl bir kadınsın be kıt mısın? Acaba buarada ki ağalar evleneceksin dediyse evleneceksin hem toplantıyı bozmak ta nedir sen iyice zıvanadan çıktın kadın sen ne hakla basarsın toplantıyı diyesin hele!" Dediğinde ayağa çoktan kalkmıştı.

 

"Sana kim olduğumu gösterdiğimi sanıyordum welat ağa'nın köpeği! Lakin tamamen anlatamamışım sanırım ama merak etme birazdan anlarsın lâkin asıl sen kimsinde karşıma geçip hesap sorarsın şerefsiz!? Da bana ben istersem istediğim her şeyi yaparım yeter ki isteyeyim şuan şurada bile seni öldürsem kimse hiçbir bok yapamaz! Ona göre ayağını denk al!!"

 

Elinde ki silahı umursamadan nefret öfke ve alayla onların hakkında karar alan aşiret ağalarının üzererin de gezdiriyordu daha sonra silahı karşısında ki ona nefret le bakan adama çevirdi . Hemen ardından zaferde silahını çıkartıp ona silah çeken kadına çekmişti ne kadar yanlış olduğunu bildiği halde .

 

Kadına silah çekilmezdi ce eğer çekilirse sonuçları ağır olurdu.

 

"Ezo! Sen ne yapıyorsun?!" Konuşan welat ağa'nın ta kendisiydi.

 

Alay ile ona dönüp söze girdi ezo.

"Görmüyor musun? Welat ağa ! Oğluna silah çekiyorum ve bura da ki herkes bilir ki ben eğer silahımı çektiysem vurmadan indirmem !" Yaşlı ağa'nın gözlerine bakarak söyledikleri sözlerin hemen ardından gözlerinde korku düştüğünü gördü ve acı belki de çaresizlikti yaşlı ağa'nın gözlerinin den okunan duygular .

 

Ama bunların hiç biri umrunda bile değil di eğer bu adam beş yıl önce ömer şerefsizinin aklına berdeli sokmasaydı bunalrın hiçbiri olmayacaktı.

 

Bunu oda yeni öğrenmişti...

 

Boğazını temizleyip karşısında ki adama baktı ve sert sesi ile konuştu tekrardan. ''Son duanı yada sözünü söyle welat ağa'nın köpeği ! Çünkü birazdan cehenneme gideceksin! "Bir şey demeden yüzüme baktı ve öylece durup bekledi .

 

Biran bile düşünmeden tetiği çekeceği sıra başka bir silah sesi yankılanmıştı koca konakta ve herkesin gözü bir zafere birde içeri giren kişideydi....

 

Herkese selam umarım beğenirsiniz bölümü baya bir uğraştım gecikme için çok üzgünüm bölümü okuyan herkesin oy ve yorumlarını bekliyorum oy vermeyecekseniz bile rica ediyorum yorum yapın.

 

Umarım emeğimin karşılığını alırım :)

Bundan sonra ki bölümler ne zaman yazarsam gelecek ona göre oy ve yorum yapmayı unutmayın.

 

Sizleri seviyorum iyi günler dilerim kuşlarımm 🕊🤍

 

ebrarhayal2733.

 

Wattpad : ebrarhayal2733

 

 

İnstegram: ebrar_ Wattpad (tek alt tre)

 

Loading...
0%