@ebrudenetmis
|
Müdürün yanındaki işlerimi halletmiş ve okula bayağı bir uzakta olan ormanın ortasındaki yurda gelmiştim. Yurda girdim ve gerekli işlemleri halledip valizimi kucakladığım gibi kalacağım odaya doğru yol aldım. Odaya geldiğimde kapıda yazan yazı dikkatimi çekti. Gözlerimi kıstım ve dikkatlice okumaya başladım. "İnsanlar hatalarını mutluyken değil ancak mutsuzken anlar." Daniel Defoe Çok yerli yerinde aynı zamanda doğrunun doğrusu bir sözdü. İnsan oğlu mutsuzken o zamana dek yaptığı tüm hataları düşünür. Ama neden mutluyken yaptığı hataları düşünmez ki? Aslında sadece yaptığı hataları düşünmemesi gerekir bence. Neden ve nasıl mutlu olduğunu, nasıl iyi şartlar altında mutlu olduğunu da düşünmeli. Şükretmeli bu durumuna. Çünkü bu zamanda hatalarını bile düşünmeyen, düşünemeyen, mutlu olamayan insanlar var. Sevemeyen, sevgiye muhtaç, yaşamaya muhtaç insanlar var bu hayatta. Hani yemek yerken bir parça ekmek boğazımızda kalsa 'Acaba birinin hakkını mı yedim?' diye düşünürüz ya. Aslında her gün yiyoruz da farkında değiliz. Aslında biz hakkımız olmayanı alıyoruz da farkında değiliz. Kapıyı birkaç kez tıklatıp 'Gel' komutundan sonra içeriye girdim. Ayakta gülümseyerek bana bakan birini hiç mi hiç beklemiyordum. Tatlı kızın gülümsemesi benim de yüzüme bulaşmış ve ben de gülümsemeye başlamıştım. Elini kaldırdı ve havada salladı. "Merhaba." Bende ayı şekilde elimi kaldırıp gülümsememi genişlettim. "Merhaba." Hızlı adımlarla yanıma geldiğinde sanki her adımında büyümüş büyümüş ve kocaman bir dev olmuştu. Elimdeki valizi çekti ve kenara ittirip beni kollarının arasına aldı. "Ay kız sen çok tatlı bir şeymişsin ya!" Sanki her kelimesinde birer çığlık yatıyordu. Kıkırdadım ve bende kollarımı beline sardım. "Ay kız sen de çok sıcak kanlıymışsın ya." O da benim gibi kıkırdadı ve ayrılıp gülümseyerek... "İyiki geldin yoksa o kızın her an saçlarını bacaklarından geçirip kollarına dolayıp ağzına sorabilirdim." "Efendim?" Şaşkınlıktan sadece bunlar dökülmüştü dilimden. İki elini dudaklarına götürdü ve ellerinden bana ulaşan boğuk sesiyle konuşmaya başladı. "Ayyy. Biz daha tanışmadık değil mi? Ben Asiye." Dedi. Ellerini dudaklarından çekip eğildi ve yanaklarımı öptü. Gene kıkırdadım. Çok tatlı kız yaa. "Bende Ebru. Eğilir misin?" Bu kez o kıkırdamış ve eğilmişti. İki yanağını öpüp geri çekildim. "Tanıştığıma çok memnun oldum Asiye." Tebessüm etti. "Bende canım." Oda üç kişilik bir odaydı ve çok tatlı bir düzeni vardı. Oda çok tatlı, yeni ve temizdi. Sanki bir devlet yurdunda değilde otelde kalıyormuş hissi veriyordu. Odayı inceledikten sonra tekrar Asiye'ye döndüm. "Şey... kızmassan bir şey sormak istiyorum." Kafasını iki yana salladı. "O nasıl söz öyle? Tabi sorabilirsin." Sözünün sonunda tatlı yüzüne tatlı bir tessüm yerleştirmişti. "Az önce kimden bahsediyordun?" Elimi saçıma attım ve ne diyeceğimi bilemez bir şekilde saçlarımı aşağı doru taramaya başladım. "Şey yani çok sinirlenmiştin de o yüzden soruyorum. Ama istersen anlatmaya bilirsin senin kararın. Çok sinirliydin de o yüzden sordum." yüzüme baktı ve genişçe gülümsedi. "Ya kızım sen nasıl bir insansın?" Ellerimi saçımdan çektim ve hızla havaya kaldırdım. "Haklısın kusura bakma. Çok boş boğazlık yaptım. Beni ilgilendirmez. Çok özür dilerim üzerime vazife olmayan şeyleri çok karıştırdım." Yanıma geldi ve yanaklarımı sıkmaya başladı. "Ya sen neden bu kadar tatlı ve masumsun? Tabi ki istediğin her şeyi sorabilirsin. Ayrıca sana bahsettiğim kız, kendisi üçüncü oda arkadaşımız olur. Neyse işte ondan bahsediyordum. Hiç sevmiyorum o kızı ya." Ellerini yanaklarımdan çekip beline koydu ve kaşlarını çattı. "Buraya geleli yani oda arkadaşı olalı yarım dönemi geçti. Ama kızı cinim bile sevmiyor. Gıcığım kıza. Ne yapsa batıyor gözüme. Her yaptığıma karışıyor bir de beğenmeyip gelip kendisi yapıyor." İşaret parmağı ile kendisini gösterdi. "Yok ben hiçbir şeyi doğru düzgün yapmıyormuşum, yok ben her şeyin yerini karıştırıyor odayı batırıyormuşum. Düşüne biliyor musun? Ben yapmışım bunları. Hadi haklı olsa, dediği şeyleri yapsam eyvallah diyeceğim de hiçbiri de doğru değil ki. Bir de beni inandırmaya çalışıyor. Kendi yaptığı hataları ben yapmışım gibi gösteriyor. Ama ben yer miyim? Yemem. Daha o kiminle oynadığını bilmiyor. O giderken ben çoktan dönüyordum!" O susmuş ve derin bir nefes almışken ben de kıkırdamama engel olamamıştım. Son kullandığı lafı bizim köydeki amcalarım çok kullanırdı. Ama Asiye gibi bir kızdan bu lafı duymak hem komiğime gitmiş hem de oldukça şaşırtmıştı. Sonraki saatlerde Asiye ile bayağı sohbet etmiş sohbet ederken de benim eşyalarımı yerleştirmiştik. Yatağımın çarşaflarını geçirirken bazı küçük aksaklıklar yaşansa da Elhamdülillah onunda sonu tatlıya ve çarşaflı bir yatağa bağlanmıştı. Asiye benim hakkımda ne kadar çok şey öğrendiyse bende onun hakkında bayağı şey öğrenmiştim. Mesela Mardin'liymiş. Okulda ondan iki yaş büyük bir abisi varmış ve gelecekteki babasının yerini alacak küçük bir ağaymış. Biliyorum kulağa biraz komik gelebilir ama gülmeyin sakın. Şaka şaka bunu duyunca az birazcık ben de gülmüş olabilirim. Ailesi bayağı zenginmiş ve köklü bir soyları varmış. Asiye'ye 'madem bu kadar zenginsiniz neden yurtta kalıyorsun?' diye sorduğumda okulda ağanın kardeşi yada zengin kız olarak tanınmak istemediğini hatta hiç tanınmak istemediğini bu yüzden okulda abisini bile görmezden geldiğini söyledi. Gerçi abisini hiç sevmiyormuş. O ayrı bir konu da neyse. Rahat bir üniversite hayatı istiyormuş. Hizmetçilerin olmadığı, insan fazlalığının etrafında dolanmadığı, kendi ayaklarının üzerinde durabileciği bir hayat istiyormuş. Gerçi çokça da haklı. Kız mardindeki hayatını anlatırken bile sanki birileri boğazını sıkıyormuş gibi doğru düzgün konuşamıyor bile. Şükürler olsun ki sade bir yaşantım var. Para insanı gerçekten de mutlu etmiyormuş. Ben bunu Asiye'nin gözlerinde çok net bir şekilde gördüm. Bundan sonraki hayatında umarım o yeşil gözleri mutluluktan ışıl ışıl olur. Üzerinde koala resmi olan pijama takımımı giyip yatağıma yattım. Asiye uyumadan önce saçlarımı balık kılçığı örmüştü ve bunu jet hızıyla yapmıştı. Ben daha normal örgü öremiyorum arkadaş. Kızda ne yetenek ararsan var yeminle. Benim bildiğim ağa kızları hiçbir şey bilmez. Ama maşallah Asiye'de ne ararsan var. Yetenekli ağa kızının hali bir başka oluyor yav. Bugün hayatımın bir köşesinin geri dönülmeyecek şekilde değiştiği, bir köşesinin ise yeni başladığı bir gündü. Umarım yeni başlangıçlar, yenilikler güzel yönde ilerler ve hedeflerime ulaşabilirim... ... "Nasıl bir karakter istiyorsun?" Diye sordu ablası Elif, küçük Ebru'ya. Küçük Ebru elini aldı ve çenesinin atlına koydu. Sahi. Nasıl bir karakter istiyordu? Aklına gelen şey ile hızla ablası Elif'e döndü. "Gara gaşlı,Gara gözlü." Dedi heyecanla. Küçük Elif, kendisinden iki yaş küçük olan kardeşine kınayan gözlerle baktı ve... "Az biraz hayal dünyanı geliştir. Sıradışı bir karakter düşün. O ne öyle 'gara gaşlı, gara gözlü'? Ondan her yerde var. Farklı şeyler düşün biraz. Hep aynı şeyde takılı kalma!" Diye kızdı küçük kardeşine Elif. "Ama karakter deyince bir tek aklıma böyle biri geliyor." Dedi alt dudağını sarkıtarak küçük Ebru. "Olsun. Sen gene de biraz daha düşün ama sadece onda takılı kalma." Ablasını, başını aşağı yukarı sallayarak onayladı ve önüne dönüp karşısındaki güzel ağaçlara baktı. Nasıl biri olmalıydı bu adam...nasıl olmalıydı? Ablasına dönmeden... "Kirpikleri sarı olsun. Böyle... güneşte altın gibi parlasın. Aklıma başka bir şey gelmiyor." Diye sonlandırdı sözünü isyankar bir şekilde. "Biraz daha düşün. Mavi gözlü, yeşil gözlü, beyaz tenli. Bir şey düşün işte." Diye diretti ablası. "Ela gözlü olsun o zaman." dedi küçük Ebru. "Yadaaa..." Diyip hızla bakışlarını ablasına çevirdi. "Bir gözü mavi bir gözü yeşil olsun. Tıpkı van kedileri gibi." Diye heyecanla başladığı sözünü heyecanla bitirdi. Ablasıda onun gibi heyecanlanmış hızla kafasını aşağı yukarı sallamıştı. Sonunda bulmuşlardı karakteri. "Hatta gözleri elaya yakın olsun. Yani iki gözünün de farklı renk olduğu yakından bakılmadığı sürece belli olmasın. Uzaktan ela, yani tek renk ama yakından bakılınca iki ayrı renk olsun." Küçük Ebru kafasını aşağı yukarı sallamış ve hızla onaylamıştı ablasını. Çok heyecanlanmış ve heyecandan yerinde doğru düzgün oturamamıştı. "Evet evet! Beyaz tenli olsun bir de..." Küçük Ebru dudağının iki yanına parmaklarını yerleştirdi. "Böyle kocaman gamzeleri olsun." Çok sevinçliydi Küçük Ebru. O kadar düşünmüş ama sonunda çok güzel bir karakter bulmuştu. Hızla elini kaldırdı ve ablasının eline kocaman bir beşlik çaktı. ... |
0% |