@ebrumelek
|
Keyifli okumalar 🌸 Özel hastanenin şık girişi önünde aracımızdan adım attığımızda, Abdullah Bey, adeta bir rehberin yönlendirmesine ihtiyaç duymadan, kararlı adımlarla asansöre yöneldi. Onun izinden giderek asansöre ulaştık. Asansör, beşinci kata çıktığında, koridor boyunca birkaç adım atıp başhekimin odasının kapısının önünde durduk. Abdullah Bey, zarif bir şekilde kapıyı çalarak içeri adım attı. Odada, başhekim özenle düzenlenmiş masasında oturuyordu. Daha önce karşılaşmış ve tanışmış olsak da beni hatırlayıp hatırlamayacağı belirsizdi. Abdullah Bey ve ailesini gördüğünde, ayağa kalkıp Sare Hanıma içten bir sarılışla selam verdi. Gözleri, bende ve annemde durunca, hafif bir tebessümle konuşmaya başladı. "Merhaba. Hoş geldiniz. Ben Vildan Atasoy, hastanenin başhekimiyim. Bir şeyler içmek ister misiniz?" dedi, ses tonu içinde içten bir sıcaklık barındırarak. Bu kadınla geçen sene hastanede gerçekleşen olaylar vesilesiyle tanışmıştım. Terör örgütü bağlantılı kişilerin saldırısına uğrayan hastanede, timim görevlendirilmişti. Hastanenin sahibi, Mardin'de oldukça itibarlı ve askeriyeye yakın bir aileydi. Vildan Hanım, gösterdiği çalışkanlık ve başarıyla başhekim olmuştu. O dönemdeki olaylar nedeniyle, tüm doktorları detaylı bir şekilde araştırmıştık. "Gökçen Toprak, annem Özgü Yılmaz," dedim ve devam ettim. "Hayır, bir şey içmeyeceğiz teşekkürler. Bir an önce testi yapalım" dedim bekleyişimizi vurgulayan bir tonda. "Peki o zaman, buyurun kan alma odasına gidelim," diyerek ayaklandı başhekim. Biz de hep birlikte odadan çıkıp, başhekimin önderliğinde ilerledik. Yürüyüşümüzde, koridorların sessizliği ve hastane atmosferi içinde adımlarımızın yankısıyla birlikte, bekleyişin gerilimiyle dolu bir hava vardı. Bir odaya vardığımızda, biz de peşinden içeri girdik ve sırayla kan verme işlemine başlandı. Başhekim, bu aileyle özel bir bağa sahip gibi görünüyordu. Abdullah Bey ve Sare Hanım ile diyaloglarından, aralarındaki samimiyeti anlamıştım. Doğduğum hastane devlet hastanesiydi ve Abdullah Bey, hastane ile ilgili yaşanan bir sorun nedeniyle şikayette bulunmuştu; mahkemeyi bekliyorlardı. Kan alınma sürecinde, yanımıza yaklaşan bir adam Gül'e sevgi dolu bir şekilde yaklaştı. Muhtemelen bahsettikleri nişanlısıydı. Kan verme işlemi sona erdiğinde, içimde bir huzursuzluk vardı. Abdullah Bey'e dönerek,"Abdullah Bey, izninizle. Sonuçlar açıklandığında haber verirsiniz," dedim. "Tabii ki kızım, isterseniz biraz bekleyin. Şoförüm gelecek, sizi evinize bırakır." "Teşekkür ederiz, Abdullah Bey, ancak gerek yok. Biz kendi başımıza gideriz. Hoşça kalın," dedim ve annemle birlikte hastaneden çıkışa doğru yürümeye başladık. Zemin kata indiğimizde, karşıdan bize doğru yaklaşan Mert'i gördüm. Mert'in burada doktor olduğunu bile unutmuştum. "Gökçen, merhaba," dedi, karşı karşıya geldiğimizde. Yüzündeki endişeli ifadeyle, "Burada ne işin var, umarım kötü bir durum yoktur?" diye sordu. "Ufak bir işimiz vardı annemle, o yüzden buradaydık ve gitmemiz gerekiyor. Size kolay gelsin," dedim, sebebimizi anlatırken. "Annem mi? Ablan sanmıştım. Gökçen'in annesi misiniz? Çok memnun oldum efendim. Şu an moladayım, bir şeyler içmek ister misiniz?" diye sordu, karşılaşmanın seyrini değiştirerek. Annem, içinde bulunduğu ruh haline rağmen, bir kıkırdama sesi çıkardı. Gözlerinde, çöpçatan damarları belirginleşmişti, adeta bana doğru yapılmış gizli bir jestle, "olur de" anlamında bir işaret gönderiyordu. 1 yıl önce bu hastanede, hasta yakınlarının doktorları esir alması olayındaki doktorlardan biri de Mert'ti. Öncelikli işimiz doktorları kurtarmak olmuştu. Sonrasında ise işimizi sağlama almak adına, savcı kontrolünde, hastanedeki tüm doktorları başhekim de dahil araştırmıştık. Hiçbir doktorun terörle bağlantısı çıkmayınca hastane üzerindeki soruşturma da kalkmıştı. Kısacası adamları yakalamıştık ve Mert ile ozaman tanışmıştık. Ancak beni birkaç kere yemeğe ve bir şeyler içmeye davet etmiş, her defasında reddetmiştim. "Üzgünüm Mert ama işimiz var annemle, başka bir zaman inşallah" dedim ve çıkışa doğru annemi çekiştirmeye başladım. Mert ile konuşurken, kantinin oradan Göktuğ'un geldiğini görmüştüm. Göktuğ'un kaşları çatık bir şekilde bize bakarken, etraftaki hava biraz gerginleşmişti. İlerlerken Göktuğ'a göz ucuyla baktım ve o da bana kararlı bir bakışla yanıt verdi. Annemle birlikte çıkışa doğru ilerledik, ancak ardımızdan gelen sessiz gerilimi hissetmek kaçınılmazdı. *** Hastaneden çıkınca, annemle birlikte adımımızı sakin sokaklara attık. İkimiz de sessizdik, kelimelerin yerini düşünceler ve duygular almış gibiydi. Annemin gözlerinde, derinliğe doğru kayan bir bakış vardı. Bu sessizliği yarıp, içimizdeki buğulu durumu anlamlandırmak adına konuşmaya karar verdim. "Sultanım senin de dediğin gibi sonuç ne olursa olsun, bizim için bir şey değişmeyecek. Asma o güzel yüzünü lütfen." "Biliyorum kızım, sadece o günleri tekrar yaşamaya başladım. İlk doğduğun, seni ilk kucağıma aldığım, ilk emzirdiğim, ilk anne demen... Sen benim kızımsın. Bunu hiçbir güç değiştiremez. Seni çok seviyorum." "Ben de seni çok seviyorum, sultanım. Haydi gel, sana yemek ısmarlayayım. Eski günlerdeki gibi anne-kız günü yapalım, ne dersin? Dedim üzgün atmosferi sonlandırmak adına. "Ah deli kız, boşuna para harcamayalım annem. Zaten çok çalışıyorsun para kazanmak için." "Anne lütfen hadi. Maaşım yetiyor çok şükür. İstediğimizi yiyip içemeyeceksek ne yapayım ben o parayı." Dedim ve annemi kebapçıya doğru yönlendirdim. Aslında maaşım annemle bana çok rahat yeterdi. Ancak babamın bize bıraktığı borçları neredeyse hâlâ ödüyorduk. Çünkü babam olacak adam, annemle evliliği zamanında, anneme çok sayıda kredi çektirmişti. Faiz ile bu paralar da birikerek oldukça yüklü bir meblağ haline gelmişti. Bir de o adam, taksitle ev eşyası satan dükkanlardan, annemi kefil yaparak bir çok elektronik alet almıştı. Tabii o eşyaları ne yaptığını bilmiyorduk. Büyük ihtimal satmıştı. Sonuç olarak defalarca kez eve haciz gelmiş ve babamın üzerinde hiçbir malı olmadığı için, ondan bu parayı alamamışlardı. Kredi kartları da annemin adına açıldığı için, borçları biz ödemiştik ve hâlâ ödüyorduk. Timimle sık sık geldiğimiz mekana gelmiştik. Sahibi Tahsin amca beni çok severdi. Annemle de arada gelirdik. Dükkana girince Tahsin amca tezgahın arkasından çıkıp, yanımıza geldi. "Ooo Gökçen kızım, Özgü hanım hoş geldiniz. Buyurun masaya geçin." "Hoş bulduk Tahsin amcam. Bol acılı kebabından 2'şer porsiyon alırız." Diyerek masaya oturduk. Yemeğimiz bitince, Tahsin amcayla biraz daha sohbet etmiş ve eve gelmiştik. Odama geçip kısa bir duş aldım ve timden Görkem abiyi aradım. Görkem abi keskin nişancımız ve tim komutan yardımcımızdı. "Oooo komutanım nasılsınız, tatil nasıl gidiyor?" Diye sordu. Görkem abiyle, abi kardeş gibiydik ve her şeyimi ona anlatıp, fikirlerini de dikkate alırdım. Eşi Sevgi abla da, olmayan öz ablam gibiydi. İkisinin de yeri bende çok ayrıydı. Başımdan geçenleri kısaca ona özetleyince, Görkem abi bir süre konuşamadı. "Görkem abi orada mısın?" Diye sordum. "Buradayım Gökçen, açıkçası olaylara çok şaşırdım. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Her şeyde bir hayır vardır unutma. Bir gün annenle birlikte bize gelin. Sevgi ablan da sizi çok özledi. Yüz yüze daha detaylı konuşuruz." "Tamam abi, müsait zamanda haber verirsiniz. Sevgi ablaya çok selam söyle. Tim ne yapıyor?" "Tim iyi Gökçen. Yeni yüzbaşı çok sert. Senin erkek versiyonun gibi. Bizimkiler alışık olduğu için zorlanmıyorlar. Hatta yüzbaşı geçen gün sana baya övgü yağdırdı. Komutanınız sizi iyi yetiştirmiş falan dedi. Ama yüzbaşı kendi timinden hiç memnun değil. Onları sıkı bir eğitime soktu. Hepsinin canı çıkıyor." Deyince ufak bir kahkaha attım. "Abi bir şey soracağım. Aysu timde nasıl hiç konuşamadık. Uyum sağladı mı?Biliyorsun o gelir gelmez ben göreve gittim. Teknik olarak bilgilerini ve neler yapabileceğini gözlemlemiştim ancak karakter olarak nasıl?" "Abicim aslında ben de seninle o konuyu konuşacaktım. Aysu kağıt üzerinde sıfır hata yapıyor. Eğitimde ve görevlerde çok disiplinli ve komutan yardımcısı olarak benim hiçbir emrime karşı gelmedi. Ancak bir türlü adını koyamadığım bir şey var kızda. Ufak tefek gözüme batan şeyleri oldu, bizim çocuklarla da ufak tartışmaları oldu ama dediğim gibi adını koyamıyorum. İznin bitince sen daha iyi gözlemlersin." "Anladım abi. Herkese bende selam söyle. Yüz yüze daha ayrıntılı konuşuruz. Şimdi kapatmam lazım hoşçakal." Dedim ve telefonu kapattım. 🍁
|
0% |