Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@ebrumelek

"Anne kahvaltı sofrasını ben toplarım sen çık hazırlan artık canım" diye seslendim. Bugün izin günümdü. Vildan abla dün akşam arayıp, annemi ve beni evlerinde olacak mangal partisine davet etmişti. Kuzey'in, Poyraz'ın ve benim tüm timimi de çağırmıştı. Vildan ablaların arka bahçesi çok genişti. Annemle kahvaltıdan sonra evlerine, Vildan ablaya yardım için erken gidecektik. Meze ve salatalarda annem bir dünya markasıydı.

Üstümü giyindim. Silahımı belime yerleştirip üstüme kahverengi bir ceket alınca hazırdım. Kapının önünde ayakkabılarımı giyerken anneme tekrar seslendim.

"Sultanım hazır mısın hadi artık geç kalacağız."

Annem telaşla mutfaktan çıktı. Elinde tepsiler vardı. Annem de evde bir şeyler hazırlamıştı.

"Geldim geldim kız, al şunları belim koptu ayy" diye söylene söylene geliyordu. Gülümseyerek elindeki tepsileri aldım. Arabanın anahtarını da elimde tutarak dışarıya adım attım. Arabanın kapısını açıp elimdeki tepsileri dikkatlice bagaja yerleştirdim. Sonra sürücü koltuğuna geçip bindim ve annemi bekledim.

Bir süre sonra annem hızlıca apartmandan çıkıp arabaya doğru yürüdü.

"Kız geldim, baksana camdan Ayten teyzen bakıyor gizlice. Ne meraklı kadın ha bu?" Dediğinde Ayten teyzelerin cama baktım. Tülü kafasına takmış Ayten teyze kenardan bakıyordu. Gülmeye başladım.

"Sultanım hayırdır pek bir samimiydiniz aranız mı bozuk?" Dedim kinayeyle. Annem hâlâ pencereye bakıyordu. Beni pek takmamıştı.

"Nereye gidiyorsun diye niye sormadı sana?" Dedim bu seferde, arabayı sürmeye başlayarak.

Annem sırıtmaya başladı.

"Kız bu tutturdu binbaşı da binbaşı. Asuman'la aralarını yapalım dedi. Ben de şansına küs Ayten, binbaşı Gökçen'i seviyor dedim. Bir bozuldu bir bozuldu ki sorma. Bana mesafe koydu aklı sıra. Ama çatlıyor da patlıyor" dedi annem gülerek.

"Kız anne amma fenasın ha. Ayrıca seviyor niye diyorsun ki öyle bir şey yok. Abarttın farkında mısın? Ayrıca o gün için konuşamadık seninle ama sana çağırma demiştim. Niye çağırıyorsun ki Ayten teyzeleri? Bir de Gül de evdeydi."

"Annem sen benim işime karışma. Var benimde hesaplarım kitaplarım. Ayrıca sen odun olduğun için anlamazsın, çocuğun bakışlarından belli duyguları kızım. Kaçırma bak bu çocuğu sakın ha" diyen anneme göz devirip yola bakmaya devam ettim.

Vildan ablaların evine gelince arabayı evin önünde boş bir yere park ettim. Annem hızlıca aşağıya inip bagaja yöneldi. Ben de arkasından inip yardım için elindeki tepsilere uzandım. Annem bana tepsileri verdi ve önden önden yürümeye başladı. Evin önüne gelince zile basıp bekledik. Kapıyı daha önce gördüğüm çalışan hanım açtı.

"Buyurun hoş geldiniz" diyerek genişçe gülümsedi.

"Merhabalar hoş bulduk." Diyen anneme göz ucuyla baktım. İstedigi zaman nasılda zarif oluyordu. Ben de "Hoş bulduk" dedim ve içeriye adımladık. Vildan abla da karşılama kısmına gelip bizi karşılamıştı.

"Hoş geldiniz canım, ayy elinizdekiler ne? Niye zahmet ettiniz hep birlikte burada bir şeyler yapardık Özgü'cüğüm" dedi.

"Ay Vildan'cım ne demek, hiç zahmet olur mu canım" diyerek karşılık verdi annemde. Kız bu benim annem ne fenaydı ha. Evde öldüm bittim diyordu.

"Kızım ver elindekileri alayım" diyen çalışan hanıma gülümsedim.

"Hayır hiç vermeyeyim çok ağır. Mutfağın yeri ne tarafta ben götürürüm" diyerek cevap bekledim.

"Tamam buyrun birlikte gidelim" diyen çalışan hanım ile birlikte mutfağa ilerledik. Mutfağa girince elimdeki tepsileri tezgaha bıraktım. Ablaya dönerek "Kolay gelsin" dedim ve mutfaktan çıktım.

Holde yürürken merdivenlerden inen Kuzey'i gördüm. Sabah mesajla günaydın demiştik birbirimize. Saçları hafif nemliydi, sanırım duştan yeni çıkmıştı. Ay yüzüm mü kızarıyor yine yanmaya başladı, kafamı çevireyim de görmemezlikten geleyim diye düşünürken, Kuzey pat diye önüme çıktı. Yemek davetini reddettikten sonra işkkez karşılaşmıştık.

"Hoş geldin yavrum" dedi gülerek, son merdiveni de indiğinde.

Yavrum?

Öksürmeye başladım. Sanırım kendi tükürüğümle boğularak ölmek kaderimmiş dercesine, deli gibi öksürüyordum. Salak Kuzey ise yine gülüyordu. Öksürürken bile ona ters ters bakmaya başladım. Kuzey elini uzatıp sırtıma vurmaya başladı. Nasıl da romantiğiz ama?

Bir süre sonra öksürük belası geçti ama Kuzey'in eli hâlâ sırtımdaydı. Vurmayı kesmiş sadece eli öylece sırtımda duruyordu.

"Salona geçelim mi?" Diye sordum gülümseyerek. Kuzey'de bana gülümsüyordu.

"Gel, güzelim,” dedi ve elini belime hafifçe indirerek beni salona doğru yönlendirdi. Yan yana yürürken içimde bir mutluluk dalgası yükseldi.

Salonun kapısına geldiğimizde Kuzey elini çekti ve içeriye birlikte adım attık. Annem ve Vildan abla, kanepelerde karşılıklı oturmuş, derin bir sohbete dalmışlardı. Ayrıca salonda Kuzey'in timinden Aslı ve Ali'de vardı.

Ali ve Aslı beni görünce oldukça havalı bir şekilde "Merhaba komutanım" dediler. Onlar öyle söyleyince nedense Vildan hanımın hoşuna gitmiş gibi gülümsediğini yakaladım.

"Merhabalar, hoş geldiniz" dedim bende. Yanımdaki Kuzey'den sırıtma sesi geldi. Ben ne demiştim ki de gülüyor?

Yürüyerek Aslı ve Ali'nin yanına oturdum. Kuzey'de yanıma gelip oturmuştu. Lan ben az önce kendi evim gibi hoş geldiniz mi dedim? Bu adam valla benim ayarlarımı bozuyor.

"Ee Ali sen nişanlamıştın değil mi hayırlı olsun tekrardan" dedim gülümseyerek. Ali ciddi bir ifadeyle, "Teşekkür ederim komutanım, darısı başınıza inşallah" dedi.

"İnşallah" diyen Kuzey'di.

Bir süre sonra Aslı ve Ali sohbete başladılar. Borsa ile alakalı konuşuyorlardı. Ben de Kuzey'de onları dinliyorduk.

Kuzey elini arkamdan koltuğun tepesine doğru uzattı ve sanki daha da dibime girdi. Karşıdan bakıldığında bana sarılıyormuş gibi durduğuna emindim. Ama eli bana dokunmuyordu. Rahatsızca ve heyecanla yerimde kıpırdandım. Ali ve Aslı, başını kaçırdığım başka bir konu hakkında konuşmaya başlamışlardı. Kuzey'de arada konuya dahil olup bir şeyler söylüyordu. Ancak ben Kuzey'in elinin varlığından ve heyecandan odaklanamıyordum. Kuzey'e bak sen, nasıl da sert ve ciddi konuşuyor. Aynı timi gibi. Adam benim yanımda pamuğa dönüşüyor sanki. Poyraz hariç kimsenin yanında gülmüyordu hiç.

Bir an da bir şey hissettim. Gözlerimi büyütüp kımıldamadan dondum kaldım. Kuzey gıcığı çok hafif saç uçlarıma dokunmuştu. O kadar hafif bir dokunuştu ki, aklım sırtıma doğru yakın duran elinde olmasa fark etmezdim bile. Herhalde yanlışlıkla eli çarpmıştır ya diye düşünürken, Kuzey derin, büyük bir nefes aldı. Aslı ve Ali sohbete dalmıştı. Ben de boş boş onların suratına bakıyordum ki Kuzey hafif eğilerek kulağıma yaklaştı.

"Ruhum yanındayken huzurla doluyor, gözlerin kalbimi öyle bir ısıtıyor ki ateşler yanında sönük kalır orman kokulum"

Öyle bir yutkundum ki sesini annemin bile duyduğuna emindim. Kalbim herhalde yerinden çıkmıştır şimdiye kadar bu hızla. Ellerim bile titremeye başladı heyecandan. Bu adam beni kalpten götürecekti. Hiç bozuntuya vermeden mal mal karşıdaki koltuğun desenlerini incelemeye devam ettim. Duymamış gibi davranabilir miydim? Kampta mimiklerimi ne güzel kontrol ediyordum adama. Bir şeyler hissedince ben, ben olmaktan çıktım resmen.

Kuzey eliyle tekrar saçımın ucuna dokundu. Ama bu sefer birkaç saniye daha uzun tuttu. Eline saçımı doladı ve elini çekti. Aynı anda ben de ayağa kalktım. Burada biraz daha durursam bir salaklık yapabilirdim milletin yanında.

Annemin yanına ilerleyip tam yanına oturdum. Annemin ve Vildan ablanın muzip bakışlarını fark ettim. Anneme soru işareti ile baktığımda, yanaklarımı işaret etti. Tabii ki de domates gibiydim kesin. Karşıya baktığımda Kuzey tebessüm ederek beni izliyordu. Dişiyle de alt dudağının kenarını ısırıyordu. Haspinallah, böyle de olmadı şimdi adamın tam karşısına oturduk.

Bir süre sonra kapı çaldı ve içeriye giren Poyraz gözüktü. Heh geldi yine mendebur.

Poyraz'a hiç bakmadan annemlerle sohbete dahil oldum. Artık millet yavaş yavaş gelirdi. Biz de mezeleri hazırlamaya başlasak iyi olacaktı.

"Vildan abla geç olmadan hazırlıklar için mutfağa geçelim mi?" Diye sordum.

"Tamam canım olur gidelim" diyen Vildan ablayla, annem de ayağa kalktı. Annemler önden konuşa konuşa gidiyorlardı. Tam Kuzey'in yanından geçerken derin, sesli bir nefes aldı. Koşturarak annemlerin peşinden ilerleyip mutfağa girdim. Yaa ne yapayım çok utanıyordum. Evde çalışan ablanın adı Sema'ydı. O da mutfaktaydı.

Annem malzeme listesini çıkartmaya başladı. Vildan ablada mutfakta yardım ediyordu. Öğrendiğim kadarıyla Vildan abla fırsat buldukça mutfağa girip yemek yapmayı çok seviyormuş. Sosyete bir tipi olduğu için buna şaşırmıştım. Bir de kadın zaten hastanede yoğun çalışıyordu valla maşallahtı.

Közlenmiş patlıcan salatası yapmak için patlıcanlara bıçakla delik açtım. Közlemek için ocağa koyacağım sıra Sema abla közleme için patlıcanları makineye koyabiliriz dedi. Dediği gibi makineye yerleştirdim, valla biz ocakta közlüyorduk. Bunların her şey için bir makinesi vardı. Ardından diğer malzemeleri hazırladım. Patlıcanlar olunca onları da çıkartıp sıcakken kabuğunu soymaya başladım.

"Ay canım dikkat et elin yanar" diye söylenen Vildan ablaya gülümsedim. Sıcakken yapılırdı bu şimdi.

"Sorun yok Vildan abla bu böyle yapılır" dedim ve kabuklarını soyup temiz bir sebze tahtasının üstüne koydum. Bir baş sarımsak alıp içinden dört diş sarımsak ayıkladım ve patlıcanın içine sarımsakları koydum. Hepsini birlikte harmanlayıp doğrayacaktım.

"Canım o kadar sarımsak çok olmadı mı?" Diye soran Vildan ablaya göz devirdim.

"Vildan abla az bile koydum sarımsakları, sekiz tane patlıcan var burada. Sen karışma benim işime aaaa çekilsene sen." dememle arkadan gülme sesi geldi. Omzumun üstünden bakınca gıcık Kuzey sandalyeye tam arkama oturmuş bizi izliyordu. Ne ara geldi bu adam resmen hayalet gibi.

"Tamam canım karışmıyorum" diyerek annemin yanına, mutfağın diğer ucuna gitti. Vildan ablada tam kaynana gibi olmuştu iyi mi. Şimdi yine çemkirecektim ama arkamda Kuzey'in varlığı yine beni mala bağlatmıştı.

"Senin burada ne işin var içeri gitsene? Gördüğün gibi yemek yapıyoruz komik bir şey yok" diye arkama bakmadan konuştum. Kuzey gıcığının ayağa kalktığını hissettim. Bana doğru mu geliyordu bu? Göz ucuyla annemleri kontrol ettim. Tezgahın bir ucunda annem, Sema abla ve Vildan ablaya bir şey anlatıyordu. Nefesimi tutup bıçakla patlıcanları ezmeye ve doğramaya başladım. Kuzey'in sıcaklığını hissediyordum resmen çok yakınımdaydı. Kokusu direkt burnuma gelmişti. Hafif eğilip yine kulağıma doğru fısıldadı.

"Demek şaşkın hallerin, sadece benim yanımda olmana özgü. Ben yokken dilin uzuyor çoban kızı."

Elimdeki bıçağı hafif kaldırıp Kuzey'e gösterdim. Annemleri kontrol ettiğimde bize bakmıyorlardı.

"Uzak dur görecekler" dedim fısıldayarak. Ardından Kuzey öyle bir kahkaha attı ki herkes dönüp bize baktı. O sinirle bıçağı havaya kaldırmamla Kuzey refleks ile geri çekildi. Ellerini havaya kaldırıp, gülerek mutfaktan çıktı.

Kuzey çıkınca elimde bıçak öylece kapıya bakakaldım. Annem, Vildan abla hatta Sema abla da şaşkınca gülmeye başlayınca bıçakla onlara döndüm. Gülmeyi anında kesip hepsi eline bir sebze alıp doğramaya başladı.

Bu adamı gerçekten öldürecektim...

Tüm mezeleri hazırlamıştık. Vildan abla ve Sema abladan da becerilerim konusunda baya iltifat alarak hazırlıkları bitirmiştik. Ee kimin kızıyız biz. Bıçak gösterdiğimden beri Kuzey ortalıklarda yoktu. Salona geçtiğimde telefonumu Gül'ü aramak için çıkarttım. Konuştuğumuzda o da erken geleceğini ve mezeleri yardım etmek istediğini söylemişti. Ama daha gelmemişti. Telefonu arama tuşuna basıp kulağıma götürdüm. Çalma sesi vardı ama açmıyordu. Uzun bir süre çaldıktan sonra telefon açıldı.

"Alo canım nerede kaldın?" Diye sordum.

"Gökçen canım sabah Alihan geldi ve konuşmak istedi. Hâlâ onunla birlikteyiz. Haber veremedim kusura bakma"

"Anladım canım ne kusuru, sorun yok. Aranızı düzelttiniz umarım?" Diye sordum.

Gül gülümseyerek "Hıhı" dedi.

"Konuşamıyorsun sanırım. Geldiğinde detaylı anlatacaksın bak ona göre" dedim.

"Tamam canım geldiğimde konuşuruz öptüm seni" diyerek telefonu kapattı. Gülerek telefonumu cebime koydum.

Bahçeden Anıl'ın kahkahasını duyunca onların çoktan geldiğini Anladım. Ayağa kalkıp bahçeye doğru ilerledim.

Bahçeye çıktığımda kapıdan etrafı izledim. Kuzey'in babası Erdal bey barbeküde köz oluşturmaya çalışıyordu. Benim Anıl ve Selman'da ona yardım ediyordu. Ama ne yardım, bizimkiler sürekli didişiyordu. Diğer bir köşede Görkem abi ve Mehmet abi Kuzey'in tüm timiyle oturmuşlardı. O grupta konuşan pek kimse yoktu. Görkem abi baya sıkılıyor gibi duruyordu. Ona gülümseyerek kafamı diğer tarafa çevirdim. Kafamı çevirir çevirmez bir çift kahverengi gözün radarına girdim. Kuzey'le gözlerimiz hemen birbirini buldu. Sandalyede dik bir şekilde oturmuş, elleri cebinde kafasını hafif yana eğmiş bana güzel bir şekilde bakıyordu. Yanında Poyraz ve onun timinden birkaç kişi de vardı. Yeni üsteğmen Burcu'da o masada oturuyordu.

Yönümü Mehmet abilerin olduğu masaya çevirdim. Yanlarına gidip oturunca Görkem abi derin bir nefes vererek konuştu.

"Ohh be abicim geldin sonunda sıkıntıdan patladım burada. Bu arkadaşların sohbetine doyum olmuyor da" dedi kinayeli bir şekilde. Sessizce gülümsedim ve timi inceledim. Suratları sanki büyük bir operasyondalarmış gibi ciddiydi. Mehmet abi de boş boş masaya bakıyordu.

"Komutanım, biz de sizin şu arkadaşın sohbetine doyamadık" diyen Aslı, kafasıyla Mehmet abiyi işaret etmişti. Bu Aslı baya sert bir kızdı. Mehmet abi ise Aslı'nın ona soktuğu bu lafla sadece ufak, sert bir bakışla karşılık verdi. Zaten bakışı da kısa sürmüştü. Aslı bu duruma göz devirdi. Bunlar kavga mı etmişti ki? Ben baya bir şey kaçırmışım anlaşılan.

Kuzey'in kalkıp yanımıza geldiğini gördüm göz ucuyla. Gelip tam yan sandalyeme oturdu. Ona tek kaşımı kaldırarak baktım. Kuzey gıcığı yine tebessüm etmeye başladı.

"Komutanım önümüzdeki derbide ne olur sizce?" Diye sordu Kuzey'in timindeki Kaan.

"Bence Galatasaray alır" diye cevap verdi Mustafa.

"Oğlum Beşiktaş alır tabii ki, var mısınız lan iddiasına?" Bu ses Aslı'dan çıkmıştı. Oha kıza bak ben bile düştüm.

"Gökçen sen hangi takımlısın?" Diye sordu Kuzey.

"Beşiktaş" dedim kısa ve net.

"Ooo Komutanım helal olsun" diye Aslı cevap verdi.

"Bence o zaman bu derbide Beşiktaş kazanır" diyen Kuzey'e hızlıca baktım. Kuzey'in timindeki bazıları gülmeye başladı. Ben bunları ilk defa gülerken görüyordum. O yüzden şaşkınca yüzlerine baktım.

"Komutanım siz galatasaraylı değil miydiniz?" Diye Kuzey'e sordu Samet.

Şaşkınlıkla Kuzey'e bakmaya başladım. Bana gülümseyerek konuşmaya başladı.

"Evet galatasaraylıyım ama beşiktaşı sevmek için artık bir nedenim var"

"Ooooooo" diye bir nida koptu masada. Yanaklarım kıpkırmızı olmuştu sanırsam. Yardım et diye Görkem abiye bakmaya başladım. O da sırıtıyordu. Ondan hayır gelmeyince, Mehmet abiye baktım. O bakışlarımı anladı ama hiçbir şey yapmadan önüne tekrar döndü. Vay bee bu ne satıştır azizim. Kimseden hayır gelmeyince sertçe Kuzey'e baktım. O ise tebessümle bana bakıyordu.

Bir süre sonra Gül bahçeye geldi. Suratı mutluydu. Ona gülümseyerek baktım ve yanıma gelmesini bekledim. Gül, tanıdıklarına selam vererek bana doğru yürüyordu. Ben de oturduğum sandalyeden kalkıp Gül'e dogru ilerledim. Yanyana gelince birbirimize sarıldık.

"Anlat hemen neler oldu?" Diye ayrıldıktan sonra boş iki sandalyeye oturduk.

"Alihan bana gayet güzel açıklama yaptı Gökçen. Özetle dediği; İlişkimiz ciddi bir bölüme evrildi nişanlanarak. Bu dönemde de çok ciddi bir gerçeği öğrenmem yani karışma mevzusu onu da etkilemiş. Seni Kuzey ve Poyraz abimi sürekli sorması bu yüzdenmiş. Ona karşı mesafeli olduğumu düşünüyormuş ve bunun sebebini arıyormuş. Aslında beni çok sevdiğini ve kaybetmekten korktuğunu dile getirdi. Yani bütün kırgınlıklarım boşunaymış" diyerek gülümsemeye başladı.

"Buna çok sevindim Gül'üm. Mutlu olmanı gerçekten çok istiyorum. Yüzün hep böyle gülsün. Ee o zaman neden buraya birlikte gelmediniz?" Dedim ve elini tuttum. Sonra aklıma gelen şeyi sordum.

"Bu arada Alihan'ın soyismi neydi?"

Gül, gülmeye başladı.

"Hayırdır Gökçen, Poyraz abim gibi sende mi araştıracaksın? Eğer öyleyse boşuna uğraşma bak Poyraz abim hiçbir şey bulamadı. Diğer soruna gelirsek de nöbeti varmış hastanede. Devlet hastanesinde çalıştığı için çok yoğun oluyor" dedi ve devam etti Gül.

“Neyse, sen beni boş ver, asıl sen neler yapıyorsun Gökçen? Kuzey Abim de burada,” diye sordu Gül, merak dolu gözlerle bana bakarak. Sesinde gizlenemeyen bir heyecan vardı; hep böyleydi Gül, arkadaşlarının hayatını ilgiyle dinler, onların mutluluğunu en az kendi mutluluğu kadar önemserdi.

Derin bir nefes alıp, gülümseyerek cevap verdim, “Gül, aslında ben Kuzey’e bir adım atmaya karar verdim.” Bu itirafı yapmak beni biraz heyecanlandırmıştı ama içimdeki huzur, gülümsememe engel olamıyordu. “O bana kendimi çok güzel hissettiriyor ve mutlu ediyor,” dedim, gözlerim Kuzey’i bulup ona takılırken. Hayatımızın ne kadar kısa olduğunu düşündüğümde, bir şeyleri ertelemenin anlamsız olduğunu hissediyordum. “Zaten kısacık bir ömrümüz var, değil mi?” diye ekledim.

Gül’ün yüzünde beliren sıcak gülümseme, içimde bir onaylama gibi yankılandı. “Öyle,” dedi başını sallayarak. “Bence de, mutlu olmak için her şeyin zamanında yaşanması gerekiyor. Bu çok güzel bir haber, çok sevindim. Peki o zaman suratın niye böyle asık canım?" Diye sordu Gül.

"Gül, ben Kuzey'in yanında çok utanıyorum. Yani heyecandan elim ayağıma dolaşıyor, bambaşka bir insan olup çıkıyorum ve bu heyecanı yenemiyorum. Yani nasıl adım atacağımı bilmiyorum" dedim. Gül bana sıcacık bir tebessüm sundu.

"Peki o zaman, o senden bir şey istesin bekleyelim. Sen de kabul et ve öyle adım at. Hem bu şekilde daha kolay olur canım."

"Aslında bana yemek teklifi etmişti ama kabul etmemiştim. Şimdi çok pişman oldum. Bekledim bir daha teklif eder diye ama sanırım çok üstüme gelmemeye karar verdi." Gül kahkaha atmaya başladı.

"Pekiii Gökçen, Kuzey abimin şu an yanındaki kız kim? Hangi timden ki daha önce hiç görmemiştim." Diye sorunca hızlıca kafamı arkama çevirdim. Kuzey yeni gelen üsteğmen Burcu'yla bir şey konuşuyorlardı ve gülüşüyorlardı??? Üstelik sadece ikisi...

"Poyraz'ın timine yeni gelen üsteğmen o" diye cevap verdim Kuzey'lere bakarak. Kuzey şu an bana arkasını dönüktü ama yanağında oluşan çukurları görebiliyordum. Bir anda ayağa fırladım. O an ne utanma kaldı ne başka bir şey. Gözüm dönmüştü bir anda sanki. Ne diyeceğimi düşünmeden, Kuzey'lerin yanına ilerledim. İnşallah rezil olmazdım.

Tam yanlarında durduğumda, ikisi de susup bana bakmaya başladılar. Kuzey benim yüz ifademi görünce, oldukça şaşırdı ve kaşlarını havaya kaldırıp soru işaretleriyle bakmaya başladı. Lan Gökçen bir gazla kalktın geldin buraya düşünmeden, şimdi ne diyecektim ki?

"Yüzbaşım?" Diye soran Burcu'ya kafa selamı verdim.

"Merhaba nasılsınız?" Bravo Gökçen'cim.

Kuzey genişçe tebessüm etmeye başladı.

Burcu, gülümseyerek yanıt verdi, “İyiyiz, Yüzbaşım. Siz nasılsınız?” diye sordu. Ardından, yüzünde merak dolu bir ifadeyle ekledi. "Siz Poyraz komutanımla kardeşmişsiniz. Nasıl aynı karargahta görev yapıyorsunuz merak ettim?"

"O iş biraz karışık üsteğmenim." Diye kısaca cevaplayıp Kuzey'e baktım. O zaten parlayan ve kısılmış gözlerle bana bakıyordu.

"Eee siz ne konuşuyordunuz?" Diye sordum öylesine bir sohbet açar gibi. Yoksa başka bir amacım yoktu tabii ki. Ne konuşuyorlar diye meraktan kesinlikle çatlamamıştım. İnşallah daha da rezil olmazdım.

"Yüzbaşım ben Mardin'de yeniyim ya. Hiçbir yeri bilmiyorum. Gezecek fırsatım da olmadı hiç. Ben de tam kuzey binbaşıma buraların güzel yerleri nereler diye sormuştum."

"Mardin kalesine gitmeni tavsiye ederim en önce. Zinciriye Medresesi var. Gidebileceğin çok yer var aslında." diye cevapladı Kuzey.

"Aslında komutanım, müsait olduğunuz bir zaman siz gezdirir misiniz diye soracaktım" diyen Burcu'ya hızla döndüm. Beklenti içinde Kuzey'e bakıyordu. Lan adama tam adım atacağız dedik, adam elden gidiyor.

Kuzey bana baktı ve ardından tekrar Burcu üsteğmene dönerek konuştu.

"Yüzbaşın ne zaman müsait olursa gezdiririz tabii birlikte. Değil mi güzelim?" Son cümlede bana bakarak konuşmuştu.

Burcu'da güzelim kelimesine oldukça şaşırmış bir şekilde bize bakıyordu.

"Yani tabii ki olur gezdiririz üsteğmenim" dedim gülümseyerek. Burcu ise aramızda bir şeyler olduğunu anlamış olacak ki bana zorlukla gülümsedi.

"Kuzey biraz konuşabilir miyiz?" Diye sordum. Kuzey hemen kafa salladı. Burcu'ya dönerek hafif tebessüm ettim ve yürümeye başladım. Kuzey ise elini belime koymuş beni evin içine doğru yönlendiriyordu. Hoppala nereye gidiyoruz, hayır olsun bakalım diye düşünüp Kuzey'in yönlendirmesine izin verdim. Merdivenlerden çıkıp bir odanın önünde durduk. Kuzey odanın kapısını açınca içeri girdik ve ardımızdan kapıyı kapattı.

Kuzey odada duvarın önünde durup ellerini pantolonunun ön ceplerine koyup bana gülümseyerek bakmaya başladı. Ben ise birkaç adım ilerleyerek odayı incelemeye başlamıştım. Sade ve şık bir odaydı. Eşyalar ve mobilyalar siyah tonlarında olmasına rağmen huzur verici bir odaydı. Bir iki adım daha atarak odayı incelemeye devam ettim. Kuzey'e döndüğümde hâlâ aynı yerde, duvarın önünde, elleri cebinde durmuş beni izliyordu. Göz göze gelince konuşmaya başladı.

"O yeşillerini tam yarım saattir göremedim. Şimdi ruhum yeniden canlandı."

Utanarak bakışlarımı kaçırdım. Ya bu adam sürekli böyle konuşursa, ben nasıl cevap verecektim.

Tekrar zorlukla Kuzey'e baktım gülümsemesi daha da genişlemişti.

"Biliyor musun, yanındayken çok heyecanlanıyorum" diyen Kuzey'e gözlerimi açarak bakmaya başladım.

"Bu heyecanlı halin mi? Ben senin yanında konuşamıyorum bile" dedim ve tekrar bakışlarımı kaçırdım. Haydi kızım yapabilirsin.

Kuzey birkaç adımla bana yaklaştı. Tam karşıma gelip durdu. Kafamı hafif kaldırarak ona bakmaya başladım. Aramızda yarım adımlık mesafe kalmıştı.

"Benimle ne konuşacaktın?"

"Beni yemeğe davet etmiştin, ben eğer hâlâ istiyorsan, kabul ediyorum, yani ben de istiyorum. Yani yemek yemeyi istiyorum. Aç değilim, ıııı birlikte yemek yiyebiliriz. Yani yemek teklifini kabul ediyorum offfffff. Bunu demek için çağırmıştım seni."

Kuzey, bakışlarını benden hiç ayırmadan yüzüme odaklanmıştı. O bakışlarda öyle bir derinlik vardı ki, sanki gözleriyle kalbime dokunuyordu. Gözleri, parlayan bir bulutun arasından süzülen güneş ışığı gibi, içime işleyen bir sıcaklık yayıyordu. O an beni içine çeken bir girdaba kapılmış gibiydim; zaman durmuş, etrafımızdaki dünya sessizleşmişti.

Kuzey, yavaşça elini uzatarak saçımın ucuna dokundu. Parmaklarını saçlarımın arasına nazikçe dolarken, bakışlarımız bir an bile ayrılmadı. O hareketi bir, iki, üç kez tekrarladı. Sanki bu küçük, masum dokunuşla ikimizin de arasında görünmez bir bağ kurulmuştu. Derin bir nefes almaya çalıştım ama sanki içimdeki heyecan beni kilitlemişti, nefesim yetmiyordu. Kalbimin çılgınca atışı adeta kulaklarımda yankılanıyordu; bu sesi o da duymuş olmalıydı.

Kuzey’in nefesleri hızlanmıştı ama yüzünde tarifsiz bir huzur vardı.

"Yarın akşam seni 7'de evinden alacağım" diyen Kuzey'e gülümsedim.

Bu sözleri duyduğumda içimdeki heyecanı gizlemeye çalışarak hafifçe gülümsedim. "Eee, şey... olur, tamam," dedim. Ardından başımı hafifçe yana eğerek ekledim, "Aşağıya inelim mi artık? Merak etmesinler bizi." Sözlerimle beraber bakışlarımı ondan kaçırmadan yüzündeki ifadeyi izliyordum.

Kuzey, gözlerimin içine bir süre daha bakmaya devam etti. O an, ikimiz de sanki konuşmadan anlaşıyorduk. Yavaşça başını salladı ardından saçımda duran elini nazikçe elime indirdi. Parmakları avucumun içinde hafifçe dolaştı, tenime yayılan sıcaklıkla birlikte kalbim daha da hızlı atmaya başladı. Birkaç saniye sonra elimi bıraktı ve belime dokunarak beni kapıya doğru yönlendirdi.

Birlikte, yan yana odadan çıktık ve yüzümüzde hafif bir gülümsemeyle bahçeye doğru yürümeye başladık.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%