@ebrumelek
|
"Biliyor musun Gökçen, seni direkt öldürecektim ancak az önce fikrimi değiştirdim. Sana burada şu an sahip olacağım ve seni öyle öldüreceğim.. "Allah belanı versin. Sen insan olamazsın. Sen bir pisliksin. Eğer beni bugün öldürmezsen sana yemin ederim ki hangi deliğe girersen gir seni bulup canını alacağım. Bugün beni öldürsen iyi olur Görkem" Bileklerimi artık hissetmiyordum. Karşımda gördüğüm adam, hem çok tanıdık hem çok yabancıydı. Zaten güvendiğim bir avuç insan vardı. Bundan sonra artık eski Gökçen olamazdım. İnsanlar büyük yalancıydı... "Biliyor musun aslında seni hep beğenirdim. Deli komutanın sen olduğunu öğrenene dek planım seni bizim tarafımıza çekebilmekti. Sevgi bu yüzden seni erkenden öldürmek istiyordu. Sana olan ilgimin farkındaydı. Sonunda benimsin" diyerek yüzüme eğildiğinde dudaklarının tekrar bana yaklaşacağını anladım. İçimdeki tüm nefret ve öfkeyi topladım, bedenimde kalan son gücümü kullanarak kafamı geriye çekip ona var gücümle kafa attım. Burnundan gelen o keskin kırılma sesiyle birlikte acı içinde bir "Ah!" diye inleyip burnunu tutarak yere çöktü. Görkem yerde diz çökmüş, burnunu tutarken ansızın kahkaha atmaya başladı. Kahkahasının soğuk yankıları duvarlarda gezinirken, gözlerini yeniden bana dikti. Kanlı ellerini burnundan çekip kendine geldiğinde, gözlerindeki o karanlık ifade daha da belirginleşmişti. Ama ben de ona aynı sert bakışlarla karşılık verdim. Bileklerimdeki zincirler, her saniye daha da sıkılaşıyor, vücuduma uyguladığı baskıyı hissediyordum. Acı, her geçen saniye artıyor ama duracak zamanım yoktu. Her şeyim buna bağlıydı. Eğer bu zincirlerden kurtulamazsam, hayatta kalmak imkansızdı. Bordo bereli bir asker olarak her türlü zorluğa göğüs germeyi öğrenmiştim. Acıyı hissetmek, bazen seni güçsüzleştirebilir, ama aynı zamanda seni hayatta tutar. Ve ben, hayatta kalmak için her şeyi yapmaya hazırdım. Zincirleri daha fazla sıkıştırarak, bileklerimdeki baskıyı arttırmaya başladım. Metalin soğuk yüzeyi deriyle sürtündükçe, her hareketim acıyı daha da derinleştiriyordu. Ama bu acı, beni daha güçlü yapıyordu. Gücümü, vücudumun bu acıyı tolere etme kapasitesini kullanarak bir yol bulmalıydım. Görkem yine dibime girdi ve kanının pis kokusu burnuma doldu. "Bana masum ayağı yapma! Kuzgun'la Kuzey'i nasıl idare ettiğini bilmiyorum mu sanıyorsun? Kuzgun gibi ünlü bir askeri başka nasıl kafalarsın ki? Ben iki seçenek arasında kalma diye sana yardımcı oldum aslında. Sayemde Kuzey'den kurtuldun. Fakat ne yazık ki çok yaşamayacağın için Kuzey'in hapiste nasıl çürüyeceğini de göremeyeceksin" deyip kahkaha atmaya başladı. Aynı anda yüzüne tükürdüm. Görkem tükürmemle bir adım geri çekildi ve yüzünü sildi. Sinirle odada volta atmaya başladı. Sinir bozucu bir sessizlik oluşmuştu. Bir saniye, sonra başka bir saniye… O anda, eğitimim devreye girdi. Üniversitede Melih'in öğrettiği gibi zinciri sıkarak esnetmeye çalışıyordum. Zincirlerin halkalarının arasındaki boşluğu inceledim. Bunu daha önce sadece onunla yapmıştım. Günlerce silah tutamadığım işin Dombim'e kızmış, trip atmıştım. Şu anda bana sadece tek bir şey gerekiyordu: Hız ve baskı. Baş parmağımı sonundazincire sıkıca geçirmiştim ve metalin esneme noktasını hissetmiştim. Vücudum, acı eşliğinde bu tür işlerle başa çıkmaya alışkındı. Zincirin halkalarındaki baskıyı ve gerginliği hesaplayarak baş parmağımı çıkarmaya karar verdim. "Aysu masumdu." Diye fısıldadım bu arada da Görkem itine. Görkem volta atmaya devam ederek cevap verdi. Ellerini sürekli yüzünde gezdiriyordu. "Masum..." dedi ve elini çenesine koyarak bir ileri bir geri yürümeye devam etti. "...Çok ilginç bir kelime Gökçen. Kimse masum değildir. Hele ki siz askerler" dediğinde dilini damağına vurup ses çıkarttı. Bileğimi geriye doğru itmeye başladım, baş parmağımı zorlayarak onu yerinden çıkardım. Metalin sertliği, kaslarımın gücüyle birleştiğinde, baş parmağımın yerinden çıkarken keskin bir acı hissettim. Ama o an zaferi tatmaya başladım. Acıdan bağırmamak için dişlerimi kıracak kadar sıkmıştım. Şimdi asıl zorluk başlıyordu: Bileğimi zincirin içinden geçirebilmek. Hızla, tüm gücümle bileğimi hareket ettirip metalin arasındaki dar boşluktan geçirebilmek için beklemem gerekiyordu. Doğru anı yakalamalıydım "Siz bizim hakkımızı vermiyorsunuz. Bu toprakta bizim hakkımız var anlıyor musun? Devletimizi kuracağız ve yakında tüm Türkler bunu görecekler. Zafere giden yolda her şey mübahtır. Aysu da hedefimiz için bir maşaydı. Ben de... Sizden öğrendiğim bilgileri kendi adamlarıma veriyordum. Yakında anlayacaktınız ve yıllardır sürdürdüğüm acı emeklerim boşa çıkabilirdi. Bu yüzden bir maşaya ihtiyacım vardı. Aysu'da time yeni geldiği ve alışma sürecinde bazı garip hareketler sergilediği için ondan güzel maşa bulamazdım" dedi ve kahkaha atarak durdu. Bana bakıp devam etti. Onun bana bakmasıyla elimdeki hareketi durdurmuştum. "Biliyor musun Gökçen, Aysu'nun Suna ile öz kardeş olduğunu o belgelerde senin önüne bıraktım. Buna inandın, inandınız. Sizin için düşmandan ele geçirilen bilgiler doğruluk niteliği taşıdı. Aslında onların alakaları bile yoktu. Karım Sevgi gerçekte Suna'nın öz kardeşi. Onun da asıl ismi Suna değil Selma. Ne ironik değil mi? Bir Türk ismini lakabı yaptı. Abim dediğim adam da, ki siz onu Gri diye biliyorsunuz. Suna'nın ve karımın öz abisi abisi. Demem o ki Suna'yı öldürerek Gri'yi çok kızdırdın. Aynı zamanda beni de çok kızdırdın. Suna karımın kardeşi olabilir ama yatak performansı gerçekten çok iyiydi. Yazık oldu..." "Senin Allah belanı versin şerefsiz herif. Ölümün elimden olacak sana yemin ederim ki seni gözümü bile kırpmadan öldüreceğim" diye bağırdım. Görkem tekrar yanıma geldi. O yaklaştıkça tüylerim diken diken oluyordu. "Kuzgun denilen askerin ismi ne?" Dedi "Geber!" Diye çığlık atarak bağırdım. Görkem şiddetli bir yumruk attı suratıma ve aynı soruyu tekrar sordu. Bu sefer ben kahkaha atmaya başladım. Ağzımdaki kanı tekrar yüzüne tükürdüm. Yüzünü bu sefer silmeden gözleri deli deli bakmaya başladı. "Sana bunu söyleyeceğimi mi düşünüyorsun? Gerçekten beni yıllardır tanımadın mı, şerefsiz?" Diye bağırdım. "Kuzgun'un ismi?" Her heceyi bastırarak söylemişti. Cevap vermeyeceğimi anlayınca tekrar ve tekrar suratıma yumruk attı. İki elimde de baş parmaklarımı yerinden çıkartmış, zinciri zorluyordum. Lanet olsun ki kaç saattir ellerim havada durduğu için kan akışı yavaşlamış ve ellerim şişmişti. Allah'tan ki Melih bana zinciri esnetme yöntemini öğretmişti. Pes edemezdim. Görkem yumruklarını ardı arkasına atıyordu. Üstümdeki tişörtüme yüzümden kan akıyordu. Gözlerim kapanacak gibi hissediyordum ama kafamı sağa sola sallayarak ayık kalmaya çalışıyordum. Görkem vurmayı kesip bir adım geri çekildi ve vücudumu süzmeye başladı. "Sana bir sır daha vereyim mi Gökçen?" Dedi keyifli keyifli sırıtarak. Kafamdan akan kan gözümden süzüldüğü için görüşüm iyice bulanıklaşıyordu. Kirpiklerimin araları bile kanla doluydu. "Sevde'nin katilini hâlâ bulamadınız ya?" Dedi gevşekçe ve kollarını iki yana açarak devam etti. Hayır, hayır bunu demesin ne olur! "Aslında hedefim Mehmet'ti." Diye devam ettiğinde gözlerimden tekrar yaş akmaya başladı. "O aralar Mehmet benden şüphelenmeye başlamıştı. Çok sorguluyordu be. Onu ortadan kaldırmam gerekiyordu. Çok hızlı ve zeki bir asker Mehmet biliyorsun. Suikast düzenlediğimiz gün son dakika kararımı değiştirip hamile karısına hedef aldırdım. Karısını kaybedince dikkati üzerimden dağılır diye düşündüm ki zaten tahmin ettiğim gibi Mehmet kafayı yedi o günden sonra" dedi alayla sırıtıp. Dişlerimi öyle bir sıkmıştım ki... Bu karşımdaki aşağılık ne diyordu? Ne diyordu bu pislik!... "Senin Allah bin türlü belanı versin, orospu çocuğu" diye bağırdım ve zincirleri çekiştirdim. Az önce pelte gibi olan vücuduma sinirden öyle bir güç gelmişti ki zincirleri bile kırabilirmişim gibi hissediyordum. Bu adam ne anlatıyordu ya? Sevde'yi nasıl öldürebilirdi? "Sen nasıl bir canisin he? Sevde'den ne istedin pislik? Hamileydi o ya 7 aylık hamileydi. Nasıl kıydın aşağılık herif?" Artık gözüm hiçbir şey görmüyordu. Bu adamı vahşice öldürmek istiyordum. İlkel bir dürtüyle bunu istiyordum. Mehmet abi bunu öğrenirse bir kez daha mahvolacaktı... "Bir Türk'ten kurtulmak benim için zaferdir Gökçen" diyerek yanıma tekrar yaklaştı ve aynı anda pantolonunun kemerini çıkartmaya başladı. Kemerini çıkartıp pantolonunu da hafif indirince zamanın geldiğini anladım. Artık küçük pencereden gün ışığı gelmiyordu. Gökyüzündeki dolunayın ışığı hafif aydınlatıyordu odayı. Burada bu izbe yerde bugün ölmeyecektim! Görkem belimden tutup beni kendisine yaklaştırdı ve tişörtümü sıyırıp vücuduma dokunmaya başladı. Aynı hızla tişörtümün ön kısımdan yırtılma sesiyle gözlerimi sıkıca yumdum. Acıyı artık hissetmiyordum. Sağ elimi kurtarmak için zorluyordum. Bileğime dolanan gevşemiş zincir şu an parmak boğumlarımın olduğu yerdeydi. Sürtümmeden dolayı elim kan içinde olsa da zinciri çıkartmak için zorlamaya devam ettim. Elim de kopsa bu iti bugün öldürecektim. Keskin bir sızıyla kafamı aşağıya eğerek baktım ve şerefsizin karın boşluğuma bıçak sapladığını gördüm. Hasta herif... "Kasların çok sıkı. Hep bunu hayal etmiştim. Teninin yumuşaklığını aynı zamanda da sert kaslarını ve kıvrımlarını keşfetmeyi hep merak etmiştim" diyerek ellerini dahada aşağılara indirip eşofmanımı sıyırmaya çalıştı. Aynı anda ona tekrar tüm gücümle öyle bir kafa attım ki Görkem direkt yere yığıldı. Karnımdaki bıçağı çıkartmamıştı ve hâlâ saplı duruyordu. Şu an salgıladığım adrenalin hormonu yüzünden acısını bile hissetmiyordum. Attığım kafa ile yere serilen Görkem kımıldamadan yatıyordu. Hemen parmaklarımı zincirlerden dahada çekiştirmeye devam ettim ve bir parmağımı zor da olsa çıkartmayı başardım. Ellerimin soyulması umurumda değildi. Derimi yüzercesine son bir kez daha oynatarak çekiştirdim ve sağ elim zincirden çıktı. Görkem hâlâ yerde boylu boyunca yatıyordu. Görkem kımıldamadığımı görünce o kendine gelmeden hızla diğer elimi kurtarıp, ardından aşağıya eğilerek ayağımdaki zincirleri çıkarttım. Yere düşen zincirleri elime alarak Görkem'in suratına salladım. İlk darbemle acı dolu inlemesini duyup ağzımdaki kanı sol tarafıma tükürdüm ve elimdeki zincirle bu sefer karnına vurdum. Bu hareketim ile karnıma büyük bir ağrı girmişti ama umursamadan yüzüne kafasına zincirle vurmaya başladım. Artık sadece benim değil bu şerefsizin de her yerinden kan akıyordu. O kadar hızlı hareket ettiğim için bir an gözüm karardı ve az önce görebildiğim kafasının yerini düşünerek oraya isabet almayı hedefledim ve gözüme kestirdiğim noktaya salladığım son zinciri Görkem bir anda eliyle yakaladı ve kendine çekti. Beraberinde beni de... Hızla ayağıma tekme atarak beni yere düşürdü. Benim yere düşmemle o ayağa kalkmıştı. Üstüme geldiğini hissedip kafamı sağa sola salladım ve gözlerimi büyüterek görüşümü kazanmaya çalıştım. Yaklaştığı an düştüğüm yerde kendimi yana attım ve tekmesi boşa geldi. Aynı hızla doğrulup ayağa kalktım ve attığı bir tekmeyi engelleyip iki elimle yakaladım. Karnımdaki saplı olan bıçağa tekme atıp daha derine sokmaya çalışmıştı. Bacağını büküp yana savurup beklemediği bir manevrayla üzerine gelip erkekliğine dizimi geçirdim ve acı içinde iki büklüm olmasını izledim. Zaten dengesini de kaybettiği için zorlanmamıştım. Görkem beni asla yenemezdi. Eğitimlerde de hiç yenememişti. Fakat yaralı halde onu alt edebilme şansım düşüyordu. Hiçbir şey düşünmedim sadece hedefime odaklandım ve sol yumruğumu havaya kaldırıp sağdan Görkem'in zayıf noktasına, göğüs kafesinin altına geçirdim. Sol yumruğumu kaldırdığım için sağ tarafa kaçmıştı elbette. Görkem sendelemişti. Şerefsiz hızla kendini toparlayarak karşı atağa geçti ve bir yumruk savurdu. Yumruğundan son dakika eğilerek kurtuldum ve az önce vurduğum yerine göğüs kafesinin altına sert bir yumruk daha geçirdim. Daha önce kurşunlandığı noktaydı orası, iyi biliyordum. Defalarca pansumanını yapmıştım. Yakasından tutup az önce kırdığım burnuna bir kafa daha atarak yere düşmesini sağladım. Şu an onu deli gibi öldürmek istiyordum. Beynim işlevini kaybetmiş gibi bu hayattaki tek amacım buymuş gibi onu öldürmek... Ancak bunu yaparsam ne Kuzey'i aklayabilirdim ne suçsuz yere hapiste yatan vatanımın bir askeri olan Aysu'yu. Kendimi zor da olsa dizginledim ve zinciri alıp Görkem'in ellerine bağlayarak kenardaki bir boruya bağladım. İçeri her an başka bir adam girebilirdi. Buradan Görkem'le nasıl çıkacaktım bilmiyordum ama bu duruma kadar sağ salim geldiysem yine bir yol bulmalıydım. Kapıya giderek önce kulağımı koyup dinledim ve hiç ses duyamadım. Karnımdaki bıçak hariç hiç silah yoktu. Onu da karnımdan çıkartırsam kan kaybından ölebilirdim. Tekrar yarı baygın haldeki Görkem'e yaklaştım ve üstünü hızla aradım. Lanet olsun ki hiçbir şey yoktu. Görkem öksürmeye başladı ve gözlerini açtı. Görkem'in kemerini alıp bıçak yarasının altından sıkıca belime sarıp kanın akmasını durdurmaya çalıştım. "Buradan asla kaçamazsın Gökçen. Yerini kimse bilmiyor. Aldığım habere göre Kuzgun'da Kuzey'le uğraşıyormuş. Yani seni kimse bulamaz. Burada gebereceksin" dedi öksürüklerinin arasından. Ona cevap bile vermeden kapının yanına bıraktığı ceketine yöneldim. Ceketini elime alıp hızla ceplerini karıştırmaya başladım. Bingo, cep telefonu. Parmak izi şifreli telefonu için hızlıca yanına geri gittim ve zincirli ellerindeki parmağını tutarak ekrana okutmaya çalıştım. Görkem ayağıyla bana sıkı bir tekme savurup geriye gitmemi sağladı. Telefonu yere bırakıp tekrar üstüne gittim ve dizinin üstüne tekme attım. Dizini kıracak şekilde vurmuştum ki çıt sesiyle birlikte Görkem'in haykırışını duydum. Elimdeki ceketi hemen ağzına kapatıp sesinin dışarıya çıkmasını engelledim ve aynı zamanda da sertçe bastırıp nefesini kesmeye başladım. Onu öldürmeyecektim ama onu çok öldürmek istiyordum. Canı yansın istiyordum. Mehmet abinin hamile karısını öldürdükten sonra abimin tüm acıları için bütün kemiklerini kırmak istiyordum. Kuzey ve Aysu için etlerini parçalamak istiyordum. Kendim için bana dokunmaya kalktığı için gözlerini yuvalarından çıkartıp ayağımın altında ezmek istiyordum. Ağzındaki ceketi çekip nefes almasını sağladıktan sonra zincirli bileklerinden tuttum ve işaret parmağını ters döndürerek kırdım. Acı dolu inlemesi için tekrar ağzına ceketi bastırıp 3 parmağını daha kırdım. Aynı işlemi diğer eline de yapınca bileğindeki zinciri hızlıca açıp daha da sıkı bağlayarak zinciri bileğinden çıkartma ihtimalini önledim. "Gri kim?" Diye sordum aynı anda yerdeki telefonu elime alıp baş parmağına dokundurdum ve ekranı açtım. Görkem ağlamaya başlamıştı. İnlemeleri arasında ağlıyordu. Vücudunda 5, 6 tane kemiğini kırmıştım. Karnımdaki bıçak varlığını bana artık daha da hissettirmeye başlamıştı ve burada daha fazla dayanamazdım. Görkem'den cevap beklerken hızla arama ekranını açıp ezbere bildiğim Kuzgun'u aradım. Neredeydi bu kaç saattir? Telefon anında açıldı. Açılır açılmaz konuşmaya başladım. "Kuzgun ben Gökçen. Görkem beni kaçırdı ve öldürmeye kalktı hain oymuş. Sana konumu atıyorum hemen buraya gelin" dediğimde Kuzgun'un sesinden önce telefondan silah sesleri duyuldu. Aynı silah sesleri olduğum yerden de geliyordu. "Güzellik dayan geldik" diyen Kuzgun'la derin bir nefes verdim. Hızla ayağa kalktım ve kapının yanına gidip duvara yaslandım. Baskın var diye şerefsizler buraya gelebilirdi. Kapı sertçe açılıp içeri biri girdiğinde arkasında kalıp onu rahatça aklayabilirim diye kapının kenarına yaslandım. O esnada telefonun ekranı kapanmadan kamerasını açıp videoya tıkladım ve kaydı başlattım. Telefonu eşofmanımın beline karnıma saplı bıçağın alt kısmına sıkıştırdım ve Görkem'e konuşmaya başladım. İnlemeleri daha azalmıştı. Videoyu açtığımı fark bile etmemişti. "Neden yaptın bunu? Madem şerefsizdin neden ailedenmiş gibi davrandın?" Diye sordum. "Yolun sonu ha Gokçen! Ben o delikte çürümem! bir şekilde kaçacağım, yırtacağım bunu bil" dedi ve öksürüp devam etti. "Sizi hiç ailem olarak görmedim. Her zaman sizi yok etmenin fırsatını kolladım. Sevde'yi öldürdüğümde Mehmet'in acısından zevk aldım." dediğinde cümlesi yarım kaldı çünkü hızla kapı açılıp maskeli iki şerefsiz içeriye girdi. İçeriye giren adamların arkasında kalmıştım. Görkem'in "arkada" diye bağırmasıyla aynı anda sağdaki adamın boynunu tutup ters çevirmiştim. Diğeri silahını bana doğrultmuştu. Tam sıkarken hâlâ boynundan tuttuğum ölü adamı önüme çektim ve kendi adamını vurduğu an belimdeki telefonu suratına fırlatıp yanına koştum. Koluna sağlam bir tekme indirip silahını düşürmesini sağladım. Yerdeki silahı alıp adama sıkınca kapıyı tekrar kapattım. "Sence benim bir planım yok mudur Gökçen? Askerler gelip beni aldığında tutuklayacaklarını falan mı düşünüyorsun?" Dedi ve kahkaha attı. "Gökçen kafayı yedi," dedi ve gülerek yine devam etti. "Adamlar ikimizi de kaçırdı ve suçu bana attılar. Gökçen'de buna inandı. Kuzey'in hain olduğu ortaya çıkınca nedense delirdi. Yoksa Gökçen'de mi hain? Bu soruları soracağımdan emin olabilirsin. Kimse benden süphelenmeyecek bile. Hakkımda hiçbir delil yok! Yakında başkentten heyet de gelir. Onlara derdini anlatırsın artık. Ben komutan yardımcısı olarak son günlerde komutanım Gökçen'in psikolojik durumunu iyi görmüyorum ve sevgilisi de hain çıkınca bunu kaldıramadı." Bir kahkaha atıp devam etti. "Zaten bunun hakkında çoktan rapor oluşturdum; Halüsinasyon görüyor artık Gökçen komutan. Ayrıca son zamanlarda sürekli kendi kendine konuşmaya başlamıştı. Askerlik görevini yapmaya uygun değildir! Aynen bunları yazdım ve de söyleyeceğim" dediğinde şokla gözlerimi açtım. Aptalın tekiydi. İnşallah adama fırlattığım telefon sağlamdır. "Gökçen!" Diye bağıran Selman ve Mehmet abinin sesini duydum. Mehmet abinin sesini duymak bana tekrar Sevde'nin ölümünü hatırlatmıştı. Sevde'yi, Görkem pisliğinin öldürdüğünü duyarsa yine kendini kaybederdi ve bir daha asla toparlanamazdı. "Buradayım" diye bağırıp Görkem'e baktım. Yüz ifadesinde alay vardı ve kendine çok güveniyordu. Kurtulacağına inanıyordu çünkü benim sözlerim hariç bir delil yok sanıyordu. Burayı da Kuzgun sayesinde bulmuş olmalıydılar bunlara güveniyordu. Kuzgun yardım çağrımı alır almaz silinmeden kamera kayıtlarına muhakkak bakmıştır. Görkem'le bağlantısını elbet bulurdum. Mehmet abi, Selman, Anıl, Kuzgun ve Poyraz hızlıca içeriye girdiler ve bir bana bir Görkem pisliğine baktılar. Kafalarındaki ışıklar bize yansıdığında büyük bir sessizlik oluşmuştu. Görkem'in de benim de üstümüz kan içinde, onun çoğu kemiği kırık ve parmakları yamulmuş bir vaziyette ayrıca zincirle bilekleri bağlı. Benim karnımda bir bıçak ve elimde az önceki adamdan kaptığım bir silah ile tişörtümün önü parçalanmış, açık mavi sütyenim ortada ve kan yüzünden koyu mor renge dönmüştü. Herkes şokla ikimize bakıyordu. Kuzgun, digerlerinin aksine hareketlenip yanıma gelerek bana sarıldı. Üstündeki ceketi çıkartıp hızlıca üstüme örttü ve gözleriyle bıçağı inceledi. Artık kendimi oldukça halsiz hissediyordum. Tuba'yı gördüğüm an kendimi güvende hissedip tüm gardımı indirdim ve ayaklarımın beni artık taşımadığını fark ettim. Kolumu omzuna atarak ondan destek aldım. "Neler oldu burada? İyi misiniz?" Diye soran Mehmet abinin yüzüne bakamadım. Gözlerimi sıkıca yumup tekrar açtığımda Tuba yani Kuzgun'la göz göze geldim. Poyraz'da yanıma gelerek karnıma dikkat ederek bana sarıldı. Anıl ve Mehmet abi ise Görkem'in yanına gitmiş zincirlerini çıkartıyorlardı. "Neler oldu Görkem abi?" Diye sordu Anıl. "Kardeşim Gökçen delirmiş, buradaki şerefsizler benim hain olduğumu söyleyince hemen inandı düşünebiliyor musunuz? Beni öldürecekti! gözü dönmüş gibiydi. İyi ki geldiniz" dedi gözlerini hüzünlü bir ifadeye çevirip. Aynı hızla Mehmet abi ve Anıl bana sertçe ve şaşkınlıkla baktı. Selman'da benim yanımda durmuştu ve dikkatle onları dinleyip izliyordu. Mehmet abi ve Anıl gibi bana sert bakış atmak gibi bir tepki vermediğini farkettim. O sıra Selman ile Kuzgun göz göze geldi ve kafalarını birbirlerine sallayıp ikisi de Görkem'e doğru yaklaştılar. Mehmet abiler, Görkem'in zincirlerini çözmüşlerdi ve Anıl kırık parmaklarına tuhaf bir şekilde bakıp "Bunu sen mi yaptın Gökçen?" Diye şaşkınca sorunca bağırarak cevap verdim. "O şerefsiz bana tecavüz etmeye çalıştığı için az bile yaptım. Karnımdaki bıçağı görüyor musun Anıl? Karşındaki o pislik yaptı bunu!" dediğimde Selman ve Poyraz aynı anda Görkem'in üzerine yürüdüler. Kuzgun ve Anıl onları tutmuştu. "Bu ne demek siz ne saçmalıyorsunuz? Neler dönüyor biri hemen açıklasın!"Diye bağıran Mehmet abinin sesi çok korkunç çıkmıştı. Odaya girdiklerinden beri yüzüne bir kere bile bakamamıştım. Bildiğim bu gerçeği, yıllardır aradığı bu gerçeği, karısının ve doğmamış bebeğinin katilini sonunda bulmuştu. Ona bunu nasıl söyleyebilirdim ki? "Görkem Yılmaz, vatana ihanetten, komutanını alıkoymak ve öldürmeye çalışmaktan, suçsuz bir askere iftira atmaktan ve delilleri karartmak suçlarından tutuklusun" diye konuşan Kuzgun'la herkes tekrar bir şok geçirdi. "Bütün bu suçlar da neyin nesi? Görkem asla böyle bir şey yapmaz. Hatanız var!" Diye bağırdı Mehmet abi. Aynı şekilde kafasını sallayıp onu onayladı Anıl. Selman ise Kuzgun'un yanına geçerek konuştu. "Abi bilmediğiniz şeyler var. Ayrıca Gökçen komutanımın acilen hastaneye gitmesi gerek burada oyalanamayız daha fazla" diyerek Kuzgun'a tekrar baktı. Kuzgun elindeki kelepçeleri çıkartıp Görkem'e yaklaştırdı. Ancak Görkem çok rahat duruyordu. Bu kaşlarımı çatmamı sağladı. Poyraz hızla yanıma gelip beni kucağına aldı. Poyraz'ın boynuna kafamı yaslayarak kulağına fısıldadım. "Yerde bir telefon vardı. Görkem'in telefonu. Mücadele sırasında düştü onu alır mısın?" Poyraz ne için telefonu istediğimi anlamamıştı ama dediğimi ikiletmeden çok az ışık olan odada yerlere bakınmaya başladı. Diğerleri çıkmıştı. "Sıkı tutun bana kardeşim" dedi ve boynundaki gece görüşü gözlüğünü tekrar gözüne indirip yere baktı. En sonunda bulmuş olacak ki benimle birlikte eğilip, belimden tuttuğu eliyle telefonu aldı ve bizi dışarıya çıkardı... Herkese güzel geceler dilerim. Sizi seviyorum❤️
|
0% |