@ebrumelek
|
Müsabakaların başlamasıyla hepimiz yerlerimizi almıştık. Dougal'ın misafirleri olarak meraklı bakışlar üzerimizdeydi. Daha çok benim ve Melek'in üzerinde. En çok izleyen ise Dougal'dı ama o daha çok Emir'e odaklıydı. Benim kardeşim çelimsiz gibi göründüğü için kimse onu ciddiye bile almamıştı. Burada savaşçı olmayan köylü erkekler bile Emir'in neredeyse iki katı olduğu için ciddiye almadıklarını anlamıştım. Yalnız bilmedikleri şey, görünüş her zaman aldatıcıdır... Dougal ise bunu göz ardı etmeden Emir'e odaklıydı. Onun diğerlerinden daha zeki olduğunun hakkını vermeliydim. Maç, daha önce tanıştığım Royce denilen savaşçının zaferiyle sonuçlandı. Tribünde kopan büyük alkış sonucu derin bir sessizlik oluştu çünkü herkes Royce'un ne diyeceğini bekliyordu. Şimdi Dougal'ın tüm dikkati Royce'daydı. "Bu onura sahip olmak benim için çok önemli. Herkesin beklediği gibi Büyük Dougal'a düello teklif edecek kadar henüz aklımı yitirmedim" dediğinde ise gülüşmeler her yanı doldurdu, Royce dahil. "Zaferimi alıp klanıma geri dönmek istiyorum" diyerek Dougal'ın önünde eğilince, Dougal'da ona kısa bir baş hareketi yaparak zaferini onayladı ve tekrar bir alkış koptu. Bu saçma müsabakalarda bitmiş oldu... Herkes dağılmaya başladığında, bizde odalara çekilmek üzere kaleye doğru ilerliyorduk. Royce ile daha önceki konuşmamda benimle bir dövüş yapmak istediğini söylemişti. Ben de geçiştirmek için kazanırsan olur demiştim. Şimdi ileride Royce'un bizim tarafa doğru yürüdüğünü görüp yerimde huzursuzca kıpırdandım ve kaçmak için bizimkilere "odada görüşürüz" diyerek o bana yetişemeden kaleye kaçtım. Arkadaşlarım ile zaten yeterince dikkat çekmiştim. Daha fazla dikkat çekmeden şu bir seneyi atlatmalıydım.. 🌿 Akşam salonda büyük bir yemek organize edilecekti. Biz de yemek saatinde aşağıya inmek için hazırlanırken, kapım tıklatıldı. Gelen Dougal'ın yanında gördüğüm en sadık 5 adamından biriydi. "Rahatsız ettim leydim, liderimiz yemekten önce sizi ve arkadaşlarınızı çalışma odasında bekliyor" dedi ancak adam konuşurken yere bakarak konuşmuştu. Kafamı salladım ama bana bakmadığı için görmedi ve sesli olarak "orada olacağız" dediğimde hızla kapıyı arkasından kapatıp çıktı. Bu da neydi be? Hem şimdi bu adam neden bizi çağırıyordu ki? Yemek vaktine az kaldığını bildiğim için odadan çıkıp Melek'in odasına girdim ve "gel" diyerek odadan çıktım. Melek, arkamdan odadan çıktığında, Emir'in odasına birlikte girdik. Emir, gömleğini giymeye çalışıyordu. "Bir sorun mu var?" Dedi yüz ifademi görüp. "Bilmiyorum lider bizi çağırıyormuş" dediğimde gömleğini de giymişti. "En fazla ne diyebilir ki?" Diyen Melek'e 'bilmiyorum' işareti yaptım. "Gidip öğrenelim" dediğimde, üçümüz de odadan çıkıp çalışma odasına yürüdük. Kapıyı tıklattığımda, Dougal'ın sesiyle içeriye girdik. İçeride sadece Dougal ve Ewan vardı. Ewan, kuşkuyla arkadaşlarımı süzüyordu. "Bizi çağırmışsınız lordum" "Evet, amcamdan mektup aldım. Arkadaşların için çok heyecanlı olduğunu ve yakında burada olacağını yazmış. Bilmek istersiniz diye düşündüm" dedi. Adam sandalyede otururken bile neredeyse aynı boydaydık. "Bu habere çok sevindik teşekkürler" dedim. "Arkadaşların sohbet etmeyi pek sevmiyorlar galiba?" Diye sordu bu seferde. Yandan bizimkilere baktım. Emir'in yüzünde alaycı bir ifade vardı. Melek ise ifadesizdi. "Pek konuşkan değillerdir" "Sizin gibi biz de temkinliyiz diyelim" aynı anda Emir ile konuşmuştuk. Emir'in bu sözüyle, Ewan sırıttı. "Yanlış anlamışsınız size karşı temkinli olacağımız bir durum yok" diyen Ewan, küçümseyen bakışlarla Emir'i süzmüştü. Korumacı tavrım ile Ewan'ın ağzını burnunu dağıtmak istesem de kendime hakim oldum ama sinirlendiğim belliydi. "Müsaadenizle lordum" dedim sıktığım dişlerimin arasından. Elimi de Emir'in koluna koydum. Dougal, ilk defa bakışlarını benden ayırıp Emir ile birleşen elime baktı ve tekrar bana döndü. "Müsaade sizin, bu arada bu gece klandaki bütün savaşçılar geri dönecekler. Her sene final müsabakalarının şerefine ertesi günü, klanımızın en güçlü savaşçılarıyla ava gideriz. Kalede sadece kadınlar, çocuklar ve birkaç bölük savaşçı kalır. Yarın yokluğumuzda huzursuzluk çıkarmayacağınızı düşünüyorum" dedi tek kaşını kaldırıp uyaran bir ifadeyle. "Bu zamana kadar bir huzursuzluk çıkarmadıysak, yarında çıkartmayız elbette. Endişeniz olmasın" dediğimde Emir sinirle bana baktı. Bu kadar kibar olmam onu da şaşırtmıştı ama bu adam klanın lideriyken ve biz buraya mecburken saygısız bir şekilde konuşamazdım. Gerçi Dougal'ın ağzını dağıtmışlığım da olmuştu ama şansımı daha fazla zorlamak istemiyordum. Odadan çıkıp yemeğe indiğimizde, herkes Royce'un yanında onu kutluyordu. Cora bile Dougal'a ilgisini yitirip Royce'un tam yanında oturuyor gibi gözüküyordu. Yemeğe kimse başlamamış, herkes Dougal'ı bekliyordu. "Neyi bekliyorlar?" Diye sordu Melek. "Dougal başlamadan yemeğe başlanmıyor" "Ne o bu adam kral mı?" Dedi Emir burnundan nefes vererek. "Adetleri öyle, geldi zaten" dedim ağzımın içinden. Dougal gelip en başa oturdu ve Royce'a bakarak onu sesli olarak tebrik etti. Dougal gelince, Cora sandalyesinden kalkıp hızla Dougal'ın yanına oturunca, ağzım açık bakakaldım. Dougal bir kere bile dönüp ona bakmadığında, Alanna yüzünde haince bir gülümsemeyle Cora'ya bakmıştı. 🌿 Sabah gözlerimi açtığımda, dışarıda at ve insan sesleri ile pencereye yöneldim. Neredeyse klandaki çoğu savaşçı yola çıkmaya hazırlanmıştı. Dougal en önde elini havaya kaldırdığında, arkadaki savaşçılar "Çok yaşa, çok yaşa!" Diye bağırıp arkasından gitmeye hazırdı. Bu gülmeme sebep oldu. Sanki adam hapşurmuş gibi çok yaşa diye bağırıyorlardı ama Alanna'dan duyduğum kadarıyla Mclenan klanının sloganıymış bu söz. Sembolleri de ters ağaçtı. Dougal atını ilerletince, bütün savaşçılar ardından gitti ve surlardan dışarıya çıktılar. Klan sanki bomboş kalmış gibiydi. Kalan savaşçıların çoğu surlarda bekliyordu. Bir de geride kalan Ewan vardı. Sanırım Dougal burada lider olarak birini bırakması gerekiyordu. Kahvaltı ve Alanna'yla rutin gezmelerimiz esnasında, Alanna resmen merakıyla Emir'i çıldırtma raddesine getirmişti. Melek, son derece sabırla Alanna'nın sorduğu soruları cevaplamaya çalışıyordu. Emir ise çevrenin güzelliğiyle daha çok ilgileniyordu. Ancak burada olmaktan nefret ediyordu, benim gibi... Dougal ve savaşçıların avdan gece döneceğini öğrenmiştim. Akşam yemeğinden sonra herkes odasına çekilmişti. Geldiklerinde ne avladıklarını merak ettiğim için uyumayıp bekleyecektim. Henüz saat yeni 21.00 olmuştu ve ben pencereden dışarıya bakıyordum. Son 4 günün aksine klanda sessizlik hakimdi. Zaten dışarıda bile 30-35 savaşçı dışında kimse yoktu. Bu kale acaba benim zamanımda hâlâ ayakta mıydı diye düşüncelere dalmışken, guguk kuşuna benzer bir kuş sesi duydum. Kafamı camdan daha çok çıkartıp kalenin dışından gelen sesi dinledim. Aynı kuş sesi, 30 derece sağ yönden de gelmişti. Sonra aynı ses hem arka taraftan hem de diğer yandan gelip klanın etrafında bir yuvarlak oluşturmuştu. Bu ses, gerçek kuş sesi değildi! Aklıma gelenle hemen pencereyi kapatıp elbisemi bir çırpıda çıkarttım ve dolabımdaki kamuflajımı son hız giyinip sadece bıçaklarımı yanıma aldım. Çok değil 5 dakika sonra gelen bağırma sesleriyle tekrar pencereye yaklaştım ve bahçede yangın çıktığını ve surların kapısından içeriye elinde kılıçlarla giren yabancı savaşçıları gördüm. Baskın vardı! |
0% |