Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@ebrumelek

Odadan çıktığımda, Melek ve Emir'de koridordaydı.


"Neler oluyor?" Diye soran Melek'e kısa bir an baktım.


"Hemen kamuflajlarınızı giyinin, ateşli silah almayın ve mutfaktan yedek bıçak alıp bahçeye inin. Baskın var" dediğimde ikisi de hızla odalarına geri dönmüştü. Koridorda hızla ilerleyip Alanna'nın odasına resmen daldım. Alanna, çoktan yatmış uyuyordu.


"Alanna uyan canım hemen" diye seslendim. Gözlerini açan Alanna, karşısında karanlıkta beni görüp bir an çığlık attı.


"Benim Tuğra korkma. Hemen kalk kaleye baskın yapıldı" dediğimde Alanna çoktan ayağa fırlamıştı bile.


"Ne, baskın mı?"


"Kalede ne kadar kadın çocuk varsa hepsini güvenli bir yere koymamız gerekli beni anlıyorsun değil mi? Elimizi çabuk tutmalıyız vaktimiz yok" dediğimde kenardaki şallardan birini aldım ve omuzuna sarıp kapıya itekledim. Odanın kapısını açıp koridora göz attım ve baskın yapan kişilerin henüz ana kalenin içine girmediklerini fark ettim. Buraya gelmeleri birkaç dakika sürerdi.


Alanna'yla birlikte alt kata inince gördüğümüz her kadın ve çocuğu peşimize taktık. Mutfağa girdiğimizde burada korkuyla bekleyen kızları görüp onları da yanımıza aldık. Kaşıkların ve bıçakların olduğu çekmece açılmış ve dağılmıştı. Sanırım Emir ve Melek çoktan buraya uğramışlardı bile. Geride kalan 4 tane küçük bıçağı alıp hızla belime koydum ve hep birlikte mutfaktan çıktık. Ben en önde temkinli adımlarla, kadınlar, çocuklar ve Alanna'da hemen arkamda ilerliyordu. Ana kapının açılmasıyla içeriye dalan iki siyahlı adamla, kadınlar büyük bir çığlık attı. Hızla bıçaklarımdan birini savurdum ve sağdaki adamı tam boğazından vurdum. Diğeri de elinde büyük kılıçla bana hamle yapınca, kılıç darbesinden kaçarak ayağına bastım ve suratına zıplayıp dizimi geçirdim. Hafif eğilen adamın arkasına geçerek kafasını tuttum ve boynunu kırarak yere bıraktım. Bana korku dolu bakan kadınları Alanna sakinleştirince, Alanna'nın tarif ettiği odaya doğru ilerledik. Soğukkanlı dursa da Alanna'da oldukça korkmuş gözüküyordu.


Alanna'nın tarif ettiği odaya girince, Alana ilerideki saman yığınlarını çekmeye başladı. Ona yardım edince samanların arkasında bir kapı ortaya çıktı. Kapıyı açıp kadın ve çocukların hızla içeriye girmesini bekledim. En son Alanna'da girdiğinde arkamı kontrol ederek ona baktım tekrar.


"Abinler birazdan gelir. Korkmayın ve sakın ses çıkartmayın. Kale ele geçirilse bile ses çıkarmazsınız sizi burada bulamazlar ve abinler gelene kadar zaman kazanırsınız beni anlıyor musun?" Dedim.


"Tuğra sen de buraya gel lütfen çok tehlikeli dışarısı"


"Beni merak etme, dediklerimi yapın Alanna vaktimiz yok kapıyı kilitliyorum. Bizden birinin sesini duymadan sakın açmayın" diyerek kapıyı suratına kapattım ve saman yığınlarını tekrar kapının önüne yığdım. İşim bitince hızla odadan çıktığımda, yemek yenilen ana salondan çıkan yine siyahlar giymiş bir adamla yüz yüze geldim. Adam beni görüp sarı dişleriyle sırıtınca, yüzümü buruşturarak adama uçan tekme attım. Afallayan adamın kendini toparlamasına fırsat vermeden bıçağı 3 kere karnına sapladım ve kanlı bıçağı üstünde temizleyip elimde tutmaya devam ettim. Ana binanın dış kapısına geldiğimde, az önce bıçak fırlattığım ve boynunu kırdığım adam yerde yatıyordu. Bıçağı adamın boğazından çıkartıp onu da diğer elime alarak kendimi bahçeye attım.


Burası mahşer yeri gibiydi. Yerde kanlar içinde Mclenan savaşçıları vardı ve onların yarısı kadar da baskın yapan adamların cesetleri. Üstünlük bu adamlardaydı. Hayatta olup mücadele eden sadece 50'ye yakın savaşçı ve ileride gördüğüm Ewan vardı. Bizimkiler ise yeşil kilti olmayan her adama saldırıyordu. Kısa bir an onları inceledim. Keyifleri yerinde gözüküyordu ve kılıç karşısında çok zorlanmıyor, ustaca alt edebiliyorlardı. Ewan, karşısındaki adamla mücadele ederken, ona arkadan yaklaşan düşmanı görüp bıçağımı arkadan yaklaşan adama fırlattım. Ewan karşısındaki rakibini yenerek arkasındaki sese döndü ve önce yere düşen adama, ardından bana baktı. Göz göze geldiğimizde bana kafasını sallayıp kendince teşekkür etti ve başka birine daha saldırdı.


Önüme gelene eğilip kalkıyor, vuruyor ve kılıçtan kaçıyordum. Yorduğum her rakibe ummadıkları anda bir elimde sabit tuttuğum komando bıçağımla yaralıyor, ardından öldürüyordum. Mutfaktan aldığım ekmek bıçakları yaralama konusunda pek iyi olmadığı için komando bıçağıma geçmiştim. Üstüm, başım, suratım, her yerim kan içindeydi. Biriyle dövüşürken bile yanımdaki savaşçıları ve bizimkileri kontrol ediyor, zor durumda olan biri varsa işimi bitirip hızla onun yanına koşup destek çıkıyordum. Emir, omuzundan yaralanmıştı sanırım çünkü duruşu bozulmuştu. Tek ümidim derin bir kesik olmaması yönündeydi.


Adamları öldürdükçe azalmak yerine sayıları artıyordu sanki. Ana binanın içine girmeye çalışan her adamı blokluyor ve girmelerini engelliyordum. Halkın yaşadığı evler kalenin arka tarafında kaldığı için oralara henüz ulaşamamışlardı. Bu da iyi haber demekti. Zaten amaçları da bence direkt ana kaleye girmekti. Ben kaleye geçmelerini, Melek ve Emir ise köyün olduğu bölgeye geçmelerini engelliyorduk ama yanımızda savaşan Mclenan savaşçıları bir bir düşüyordu. Bazen iki adamla aynı anda mücadele vermek zorunda kalıyordum.


Yine karşımda iki adam kılıçlarıyla üzerime koştuğunda, yerde takla atarak sağdaki adamın arkasına geçtim ve arkasından kolunu tutarak bilek kısmında gücünü azaltan damarından sıkmaya başladım. Adamın kılıç tutan eli birazcık gevşediği an, komando bıçağımı ters tutarak adamın göğsüne soktum ve aynı anda diğer adama da, tuttuğum kılıçlı elini uzatıp kılıcı sapladım. Elini bıraktığım an yere düşen adam henüz ölmemişti. Elinden kılıcı alarak onu öldürmedim çünkü birkaç yaralı da bırakmak istiyordum. Elimde tuttuğum kılıç gerçekten çok ağırdı ama kullanmak ne kadar zor olabilirdi ki? Ewan'ın yanına ilerleyip yine birisiyle mücadeleye girdim. Kılıçla sadece blok yapıyor ve darbe almamı engelliyordum. Asıl hamlemi bir uzvum gibi kullandığım bıçağımla yapıyordum.


"Tuğra sıkıntı var mı? Eline kılıç almışsın?" Diye bağıran Emir'e bakmadan karşımdakinin eğilip bacak tendonlarına hızlı bir kesik atarak kendimi yuvarladım. Hamlamışım resmen!


"Hoşuma gitti de bir deneyeyim dedim" diye cevap verdim Emir'e. Ewan, her yeri kan ter içinde inanamaz bir bakışla bize baktı ve karşısındaki adama kılıcını soktu. Ağır yeniliyorduk ve neredeyse dördümüz dışında pek savaşçı kalmamıştı bizim tarafımızda.


"Babanda mı kılıç ustasıydı yavrum" diyen Emir'e sırıtıp acemice tuttuğum kılıcı yere attım. Oh bee kolum ağrımıştı, bıçağım bana yeterdi.


"Komutanım taramalımı istiyorum ben" diyen Melek ile Ewan daha fazla dayanamamış olacak ki, karşısındaki adama bir tekme savurup bana baktı.


"Gerçekten mi? Birazdan öleceğiz ve siz sohbet mi ediyorsunuz? Tanrım, benden daha deli insanlarla tanıştığıma inanamıyorum!" Dedi kısa bir an gökyüzüne bakarak ama büyük bir hata yapmıştı çünkü karşısına gelen bir adam kılıcı ona doğru savurmuştu. O esnada Melek hızla Ewan'ı biraz iterek, kılıcın karnını delmesine engel oldu ancak kılıç üst bacağına girmişti. Kılıç savuran adamı, Melek saniyesinde indirip Ewan'ı tuttu ve dikkatle yere bırakırken, ben ve Emir onları korumaya almıştık. Ewan, yaralanmasından çok Melek'in hareketlerine şokla bakıyordu


"Sadece üçümüz kaldık" diyen Emir'le, etrafımızı saran adamlara baktım.


"Ewan, ölmemeye çalış ve yaralı bölgeye şunu bastır" diyerek beremi yarasına koyup ayağa kalktım. Bir şekilde halledecektik bunları. Ewan dediğimi yaparak yaralı bölgeye beremi bastırdı ama ayağa kalkmaya çalışınca, Melek onu omuzundan tutarak durdurdu.


"Hazır mısınız?" Diye sorduğumda, Emir ve Melek ses vermedi çünkü adamları inceliyorlardı. Adamlar, etrafımızda yuvarlak oluşturmuşlardı.


"Aynı anda" diyen Emir, bizden önce iki kişinin arasına dalmıştı bile. Hey, aynı anda demenin anlamı ne o zaman? Hemen peşinden göz devirip Melek ile ben de harekete geçtik ve tüm kalan gücümüzle mücadele vermeye başladık. Arada göz ucuyla Ewan'ı kontrol ediyordum ancak acil müdahale edilmesi gerek gibi duruyordu. Biraz daha onunla ilgilenilmezse, hayatını kaybedebilirdi.


O esnada surların giriş kapısından duyduğum sesle, karşımdaki adamı yere serip baktığımda, Dougal'ların geldiğini görüp derin bir oh çektim. Dougal, önce yerde yatan kendi adamlarına baktı, ardından bakışları yerdeki Ewan'ı buldu ve bakışları daha da karardı. Göz göze geldiğimizde, elimdeki bıçağa şaşkınlıkla bakarak arkadaşlarımı süzmeye başladı ve koskoca meydanda sadece üçümüzün mücadele verdiğini anlayıp surat ifadesi anlayamadığım bir şekilde değişti. Dougal'ın savaşçılarının kaleye girmesiyle, savaşın yönü anında değişerek bize artı puan getirmişti bile.


Dougal çektiği kılıcıyla atından bir adamın üzerine atlayarak inmişti. Üzerine atladığı adam bir daha yerden kalkamadı. Her vurduğunu indiriyor, gözlerinde kanlı bir pus varmış gibi mücadele veriyordu.


"Alanna?" Diye bağırdığında, bana seslendiğini anlayıp karnıma yediğim yumrukla sendeledim ama hemen kendimi toparlayarak karnıma yumruk atan adamın çenesini kırarak, dikiş tutmaz bıçağımla boydan boya karnını yardım.


"Güvendeler" dedim. Dougal'ın yüzünden geçen rahatlama ifadesi çok belli olmuştu ama bu defa bakışları Ewan'daydı. Ewan, kesik kesik nefes alıyor ve durumu çok kötü gözüküyordu. Baya kan kaybetmişti. Etrafa baktığımda üstünlüğün artık bizde olduğunu anlayıp Melek'e seslendim.


"Onu buradan hemen çıkartmalıyız Melek bana yardıma gel" dediğimde Melek bana göz devirip karşısındaki adamla mücadele vermeye devam ediyordu.


"Geleceğim ama gelemiyorum"


Ewan'ın yanına gidip yarasına bir göz attım ama kesik derin gözüküyor ve kanaması da yoğun duruyordu. Kiltinin altından oluk oluk kan bacaklarına doğru akıyordu.


"Melek elini çabuk tut!" Diye bağırdığımda, Emir'de yakınımda beni ve Ewan'ı koruyordu. Dougal'da adamın birini kılıçtan geçirip yanımıza geldi.


"Yaşıyor mu?" Diye sorduğunda kafamı kaldırıp etrafıma baktım. Baskın yapanların hemen hemen hepsi ölmüştü ve yerde Ewan gibi yaralı olan Mclenan savaşçıları vardı. Ancak büyük çoğunda yaşam belirtisi yoktu.


Loading...
0%