Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@ebrumelek

"Evet yaşıyor, onu içeriye taşımalıyız ve acil müdahale etmeliyiz" dediğimde, Dougal'da benim gibi çevresine bakarak buranın temizlendiğine kanaat getirmiş olacak ki yanıma gelerek eğildi ve Ewan'ı kucağına alarak kaleye taşıdı. Onlar önde ben peşlerinde merdivenden çıkıp bir odaya geldiğimizde, buranın Ewan'ın odası olduğunu anlayıp peşinden ben de içeriye girdim.


"Hemen şifacıyı çağıracağım. Ben gelene kadar yarasına bastırır mısın?" Diyen Dougal'a baktım. Ewan'ı gerçekten çok seviyor olmalıydı çünkü şu an perişan gözüküyordu.


"Melek, bir şifacıdır. İzin ver yardım etsin" dediğimde Dougal ile göz göze geldik. Kafasıyla beni onayladığında, zaten peşimden çağırdığım Melek elinde küçük bir kutuyla odaya girdi. Sanırım önce kendi odasına gidip çantasında taşıdığı ilk yardım kutusunu almıştı.


"O da nedir?" Dedi Melek'in elindeki kutuya bakarak. Dougal'ın yanına geçerek Melek'e yer açtım. Elimi Dougal'ın koluna koyduğumda, bakışları elime düştü.


"Ne yaptığını biliyor, izin ver" dediğimde yine kafa salladı.


"Alanna ve herkes nerede?" Diyerek bir adım geri çekilerek tutuşumdan kurtuldu. Odada volta atmaya başladı. O esnada koridorda duyduğum adım sesleriyle kapıyı açarak dışarıyı kontrol ettim. Koridorda koşturma vardı.


"Alt kattaki bir odada saklanıyorlar, biz onların yanına gidelim Melek'te rahat rahat işini yapsın"


Dougal nedense bugün itaatkardı ve yine son kez Ewan'a bakarak bana olumlu anlamda kafasını salladı. Birlikte odadan çıkıp Alanna'ları sakladığım odaya ilerlerken, Emir'i birkaç yaralı savaşçıya pansuman yaparken gördüm. Dougal'da Emir'e bakıyordu.


"O da mı şifacı?" Dedi Dougal, Emir'i işaret ederek. Neden bilmiyorum ama Emir'e takmıştı.


"O bir asker" dediğimde meraklı bakışları hâlâ Emir'deydi. Sanki çözmeye çalıştığı bir bulmaca gibi bakıyordu.


Odaya girip saman yığınlarını çektim ve kapıyı açtığımda, ağlamaktan yüzü gözü şişmiş, korkuyla bakan kadınları gördüm. Çocuklar daha kötü durumdaydı.


"Alanna güzelim iyi misin?" Diye seslendi Dougal ve Alanna'ya doğru bir adım attı. Bizi gören herkes derin bir nefes alarak tebessüm etmeye başladı.


"Abi gelmişsin, iyiyim" diyerek ağlamaya başladı ve direkt abisine sarıldı. Ben de diğer kadınların yanına gittim ve birkaç çocuğa sarılarak sakinleşmelerini sağladım.


"Artık güvendesiniz" dediğimde, mutfakta gördüğüm kadın bana ağlayarak tebessüm etti ve anlamadığım dillerinde bir şeyler mırıldandı. Anlamaz bakışlarla Alanna ve Dougal'a döndüğümde, Alanna abisinden ayrılıp benim boynuma sarıldı.


"Senin için tanrılara dua ediyor ve uzun ömür diliyor" diye tercüme etti.


"Onları koruduğun için teşekkür ederim Tuğra. Bu yaptığının benim için önemini bilemezsin" diyen Dougal'a, onun gibi ben de kafamı salladım.


"Ben yaralılara bakayım" diyerek yanlarından ayrıldım. Arkamda delici bakışlarla Dougal'ın baktığını biliyordum ama dönüp bakmadım bile.


Emir ortalıkta yoktu ve bahçede yaralılara ilgilenen diğer savaşçılar vardı. Bazıları da hayatta kalan düşman savaşçıları sorgulamakla meşguldü. Melek'in yardıma ihtiyacı vardır diye düşünüp tekrar Ewan'ın odasına çıktım.


Kapıyı açtığımda panik halinde kapıya bakan ve yanakları kıpkırmızı olmuş Melek'i gördüm. Tek kaşımı kaldırıp ona baktığımda, bakışlarında nedense utanç gördüm. Ewan'a baktığımda, altındaki kiltin yerde olduğunu ve üzerine yatağın çarşafını örttüğünü gördüm.


"Durumu nasıl?" Dediğimde Melek ağrı kesici iğneyi çıkarttı ve hızla hazırlayacağı zaman yanına gidip kolunu tutup durdurdum.


"Bu ilaçtan kaç tane var?"


"5 tane komutanım?"


"Durumu çok mu kötü?"


"Kanamayı durdurdum ve yarayı diktim. Yara kasığına denk gelmiş, yani hayati bir organı zarar görmemiş, yaşayacak. 10 santim daha sola kaysaydı erkekliğinden olurdu" dediğinde rahatladım.


"Tamam, iğneyi daha hayati yaralar için saklayacağız. Ewan bence idare eder" dediğimde Melek kafasını sallayıp iğneyi geri koydu.


"Sen neden böyle kırmızısın?" Diye sordum gülerek ve yerdeki Ewan'ın kiltine bakarak.


"Komutanım ben bir doktorum ve bu benim işim elbette. Ancak o bu zamana kadar gördüğüm..." dediğinde öksürerek sözünü kestim ve gülmemi öksürüğümle bastırdım.


"Anlaşıldı Melek, işin bittiyse Dougal'a haber vereyim sen şimdilik burada kal. Aşağıda da yardımına ihtiyacım olabilir o yüzden seni çağırabilirim." dediğimde yine kafasını sallayıp gözlerini kaçırdı Melek. Odadan çıktığımda Melek'in şaşkın suratını düşünüp hâlâ gülüyordum.


Alt kata indiğimde, yaralıların yemek salonuna taşındığını ve Emir başta olmak üzere herkesin yardım ettiğini gördüm. Alanna'da Emir'in yanında yüzünü buruşturarak Emir'in attığı dikişi izliyordu. Dougal ise sinirle yürüyor ve yaralıları kontrol ederek durumu ağırları görüp kendi sakallarını sıvazlıyordu.


Şifacı olarak kalede bulunan kadına baktığımda, elinde otlarla bir şeyler karıştırdığını gördüm. Yaptığı karışım kötü kokuyordu ve etraftaki kan kokusunu bile bastırıyordu. Yaralı adamlara sırayla o ottan yedirince, Alanna'nın yanına yürüdüm.


"O verdiği ot da ne?" Diye sorduğumda, Alanna baktığım yöne baktı.


"Afyon karışımı o, ağrılarının azalması için veriyor"


Ot verdiği adam gerçekten çok kötü gözüküyordu ve açık yarası vardı. Sinirle Emir'in yanındaki iğne iplik ve alkol şişesini aldım.


"Melek'i buraya çağır Alanna ve sen Ewan'ın yanında bekle" dediğimde, Alanna koşarak üst kata çıkmıştı. Akademi yıllarında anatomi eğitimini bir doktor kadar olmasa da almıştık ve başımızın çaresine bakacak kadar bilgiliydik elbette. Ancak Melek'in mutlaka görmesi gereken yaralar vardı. Yaralı adamın yanına yaklaştığımda, şifacı kadın bana ve elimdeki alkol şişesine ters ters baktı ve Galce bir şeyler mırıldandı. Yaraya sardıkları bezi kaldırıp baktığımda, adamın bağırsaklarının gözüktüğünü görüp derin bir nefes aldım. Bunu ben yapamazdım. Yanımdaki kadın nefes bile almıyormuş gibi konuşup bir şeyler söylüyordu bana ama anlamıyordum. Dougal yanımıza geldiğinde, o da kadına bir şeyler söyledi ve bana döndü.


"Bu savaşçı için yapılacak bir şey kalmamış. Hafif yaralı olanlarla ilgileneceğini ve bu adamın ruhunun huzur bulması için elindeki iğneyi çekmeni söyledi" diyerek kadının söylediklerini tercüme ettiğinde kaşlarımı çatarak kadına baktım. Ne demek yapılacak bir şey kalmamıştı? Adam hâlâ hayattaydı!


Koşarak odaya elinde ilk yardım kutusuyla giren Melek'i gördüm ve Dougal'a baktım.


"Arkadaşım bu adamı kurtarabilir. Denemesini istiyorum!" Dediğimde Dougal bir bana bir yanımıza gelen Melek'e baktı. Kadın yine bir şeyler söylemeye başlamıştı. Dougal bu sefer ters ters kadına baktı ve bir şeyler söyleyip kadını yanımızdan gönderdi. Melek'e dönerek gözleriyle onayladığında, Melek içinde ilaç şişeleri, metal küçük ameliyat aletleri ve ilk yardım ekipmanı bulunan kutusunu açtı ve bir beze sarılı ameliyat setini çıkarttı.


"Az önce kadın bu adama afyon verdi. Ağrı kesiciyi vurmaya gerek yok" dediğimde Melek beni onayladı ve ellerine dezenfektan sıkıp eldiven giydi. Dougal hayretle eldivene baktığında tekrar göz göze geldik. Ona susması için işaret verdiğimde, yine uydu ve tek söz etmeden Melek işini yaparken başımızda bekledi. Melek, yarayı kontrol ederek bana döndü.


"Ameliyat edilmesi gerek, profesyonel aletler lazım yanımdakilerle olmaz"


"Elinden geleni yap Melek, sana yardım edeceğim" dediğimde sıkıntılı bir nefes vererek omuzunu kaldırıp yüzünü kaşıdı ve bismillah diyerek ameliyat aletine benzer, küçük maşa türü bir şeyle yarayı kontrol etti. Arkasında ayna bulunan aletle iyice inceleyip bir sıvıyı aldı ve beze döktü.


"Bu bezle temizle, diyerek bezi elime verdi ve iğneyi iplikten geçirerek hasarlı organı dikmeye başladı. Kız şu an resmen açık ameliyat yapıyordu. Dougal, şokla bir Melek'e, bir yaraya bakıp duruyordu. Organı dikme işi bittikten sonra elimi ben de dezenfekte edip diğer bezi alarak gözüken organı temizledim ve Melek'e asistanlık yaptım. Melek, o aleti tekrar yaranın içine sokarak organın sağına soluna her yerine üzerindeki ayna ile inceledi ve emin olunca yarayı kapatma işlemine geçerek açık yarayı dikti. En son bez ile sarıp hastanın boynundan ateşine baktı ve o an Melek'le göz göze geldik.


"Antibiyotik elimde yeterince var. Bu adama vermemiz gerek" dediğinde onayladım ve şırıngaya antibiyotik almasını izledim.


"O nedir?" Diye sordu Dougal hayretle şırıngaya bakarak.


"Bu adamın yaşaması için uğraşıyoruz ve bize güven Dougal" dediğimde yine ses çıkarmadı. Melek etrafı kontrol ederek şırıngayı adama enjekte ederek üzerine pamuk koydu ve şırıngayı anında kutusuna koydu.


"İyi olacak" dediğinde büyük bir nefes verdim. Melek eşyaları toparlayıp başka bir hastanın yanına gittiğinde, Emir ile göz göze geldik. Ona, Melek'i işaret edip yanına git dediğimde, Emir Melek'in yanına gitti.


"Siz tam olarak kimsiniz? Şöyle sorsam daha doğru olur, siz tam olarak nesiniz? Çelimsiz bir adam ve küçük iki kızın benim savaşçılarımdan bile çok daha iyi dövüşebilmesi nasıl olabilir? Kılıç bile tutamıyorsunuz?" Dougal o kadar içten bir şekilde sormuştu ki bir an doğruyu söylemek istedim ama albayla konuşmadan bunu yapamazdım. Söylersem albayı da tehlikeye atabilirdim. Cevap vermeden sadece gözlerine baktım. Dougal, saçlarımdaki ve yüzümdeki kanlara bir süre baktı ve devam etti.


"Üzerindeki kanın hiçbiri sana ait değil. Saçının rengi dünyada görülmüş şey değil, aksanın ve karakterin de öyle, arkadaşın en iyi şifacımdan bile daha iyi ve savaşçılarımdan bile daha iyi dövüşüyor. Sen kalede savaşmadan önce tüm kadın ve çocukları korudun buna kız kardeşim de dahil. Dövüşteki yeteneğini söylemiyorum bile. Sevgilin, burada onunla alay edenler için canla başla yardıma koşuyor ve çoğunun hayatını kurtarıyor. Hemde o cılız kollarıyla 300 kiloluk adamları devirdi. Söyle bana Tuğra, siz nereden geldiniz?" Tüm konuşmada takıldığım tek yerin 'sevgilin' olması kısmı normal miydi? Belkide böyle bilmesi daha güvenlidir diye düşünüp onu bozmadım ve cevap vermeden yanından uzaklaşıp başka bir yaralıya yardıma başladım.


Loading...
0%