Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@ebrumelek

"Benimle gel" diyerek kolumdan tutan Dougal tarafından merdivenlere çekiştirildim. İstesem buna engel olurdum elbette ancak demek ki söyleyecekleri henüz bitmemişti. Merdivenlerden çıkarken itiraz etmedim ve ona ayak uydurdum. Bakalım ne yumurtlayacaktı yine.

Çalışma odasının önüne geldiğimizde, kapıyı açarak içeriye benimle birlikte girdi ve kolumu bırakıp kapıyı arkasından kapattı. İleride masanın üzerinde duran mumu yaktığında oda biraz da olsa aydınlanmıştı. Masasına ilerleyerek çekmecesini açtı ve içinden bir şey aldı. Bakışlarımı Dougal'dan çekerek elindekine baktığımda el fenerimi gördüm.

"Bu ne?" Diye sordu feneri elinde sallayarak. Yanına yaklaşarak elimi uzattım ama o feneri vermek yerine havaya kaldırdı. Tek kaşını sorgular gibi kaldırınca, ben de tek kaşımı kaldırıp ona baktım.

"Ne işe yarıyor bu? Eşyaların arasında en ilginci bu? Bir de arkadaşlarının elinde çakmaklı tüfeklere benzer tuhaf metaller de vardı?"

Henüz mataramı, resmimizi ve Emir'in getirdiği çantamdaki navigasyon aletleri ile taramalı silahımı görmemişti ama Emir'in keskin nişancısı ile Melek'in hafif makineli silahı, tahmin ettiğim gibi ilgisini çekmişti. Ateşli silah kullanımı hangi yılda başlandığını bilmiyordum ama çakmaklı tüfek dediğine göre yavaş yavaş üretilmeye başlanmış olmalıydı. Yine de savaşlarda şu an kılıç tercih ediliyordu.

Saatim de oldukça dikkatini çekmişti aslında ama el feneri onun için bir sırdı silahlar gibi. Halbuki altındaki deliğinin kapağını açıp açma tuşunu bulsa hayatının şokunu yaşardı. Çünkü bu zamanda elektrik ile aydınlanma da kullanılmıyordu! Ben de ise pille çalışan bir el feneri vardı.

"Onu alabilir miyim?"

"Denemeni görmek isterim" kımıldamadan elimi uzatıp beklemeye devam ettim.

"Farkında mısın bilmiyorum ama az önce kalene bir saldırı oldu ve savaşçıların öldü. Geri kalanlarda ise ağır yaralılar var ve sen gelmiş bana eşyamı soruyorsun?"

"O saldırıyı yapanı biliyorum ve yarın intikamımı alacağım zaten. Ben savaştan korkmam küçük kız, bilinmezlik beni korkutur." Vay, bana kendiyle ilgili bilgi mi veriyordu.

"Ben küçük bir kız değilim. Bunu az önce bahçede görmüş olman gerekir. Ayrıca kendi özel eşyam hakkında kimseye açıklama yapmam. Şimdi o el fenerini bana veriyor musun yoksa zorla mı alayım?" Yüzündeki alaycı gülümseme ile istemsiz dudaklarına baktım ama bakışlarımı hemen gözlerine geri çevirdim.

"El feneri mi?" Diyerek kahkaha attığında bu sefer sinirle bakmaya başladım. Demek kahkaha da atabiliyordunuz bay hulk.

"Sahile gidip gemilere bu elindekini mi sallıyorsun? Bu feneri kocaman bir kuş bile fark edemez" deniz feneri mi sanmıştı el fenerimi. Şimdi gülme sırası bendeydi.

"Bu öyle bir alet değil" dedim ve havada ısrarla uzattığım elimi salladım.

"Seninle bir anlaşma yapalım Tuğra. Sen bana bu aletin ne işe yaradığını söyle. Ben de istediğin bir şeyi yerine getireyim, ne olursa?" Elimi indirip tek kaşımı kaldırdım. Ciddi görünüyordu. Alt tarafı ne olabilirdi ki? Dougal'ın istediğim bir şeyi yapması demek bu zamanda benim için çok büyük bir avantaj olabilirdi."

"Ne olursa?" Dedim emin olmak ister gibi.

"Evet, ne istersen ve yapabildiğim bir şeyse yapacağım. Ben sözlerimi tutarım Tuğra ve bu aletin ne olduğunu gerçekten çok merak ediyorum" Peki öyleyse benden günah gitti!

"Tamam kabul" dedim gülümseyerek. Bence benim için kârlı bir antlaşmaydı zaten az daha kurcalasa fenerin açma tuşunu bile bulabilirdi. Neden bunu avantaja çevirmeyeyim?

"Tamam ne istiyorsun söyle ve aleti göster"

Düşünüyormuş gibi yaparak elimi çeneme koydum ama şu an isteyebileceğim bir şey yoktu. Ancak bu zamanı gelince istemeyeceğim anlamına gelmezdi.

"Bu hakkımı daha sonra kullanmak istiyorum. Şu an aklıma bir şey gelmiyor" dediğimde Dougal hafif tebessüm etti.

"Gerçekten farklısın değil mi?" Dedi fenerimi masanın üzerine bırakıp. Ona soru işaretleriyle bakınca devam etti.

"Mücevherler, elbiseler gibi şeyler istemek yerine bunların aklına bile gelmediğine eminim. Neyse sorun değil başka zaman dileğini söylersin şimdi göster bakalım" anlaştığımıza göre masada duran el fenerimi elime aldım. Muma yaklaştırıp hasar kontrolü yaptım çünkü en son düşürmüştüm. Sorun olmadığına karar verip altındaki yuvayı açtım ve tuşuna bastım. Bastığım gibi çıkan ışıkla, Dougal irkilip iki adım geri gitti ve ağzı bir karış açık el fenerine bakmaya başladı. Fenerin ışığını gülerek etrafa tuttum ve Dougal'ın yutkunma sesini duyup gülümsedim ve ışığı kapattım.

"Gördün işte, ışık sağlıyor. Gemiler beni fark eder miymiş lordum? Dedim alayla ama Dougal sanki donmuş gibi öylece duruyordu.

"Hey!" Dedim elimi gözünün önünde sallayarak. Dougal kendine gelip yüz kızartıcı birkaç küfür savurdu ve kocaman gözlerle bana bakmaya başladı.

"O neydi öyle?"

"Ateşin başka bir versiyonu diyelim" şimdi ne bok yiyecektim bilmiyorum. Adamdan bir dilek hakkı uğruna asırlık icadı göstermiştim. Elektrik 1800 lü yıllarda icat edildiğine göre el feneri de 1900lerde icat edilmiştir diye düşünüyorum tahmini. Adama resmen 200 yıl sonrasının teknolojisini göstermiştim.

"Onu nerden aldın? Yine amcan mı icat etti?" Olmayan amcam, elektriği bulan Edison bile olsa şu an bunu icat edemezdi.

"Aldım işte bir yerden. Gösterdim mi gösterdim daha fazla soru sormayın lordum"

"Bana dürüst olamayıp nereden geldiğinizi açıklayamadığın sınırlarda, bu ışıklı metalde mi var?" Işıklı metal mi? El fenerime hakaret mi ediyordu şimdide?

"Fenerimi aldığıma göre gidiyorum lordum. Günü geldiğinde lütfen antlaşmanıza uyun." Diyerek el fenerimi de alıp kapıya yöneldim. Dougal bir anda beni durdurup el fenerimi elimden aldı. İşte bunu beklemiyordum!

"Dilek hakkını söylediğinde antlaşma biter. O zamana kadar bu bende kalacak. Ayrıca bakıyorum da yine kibar oldun. O cihaz büyülü mü?" dedi. Bu adam bana fazla mı yakındı? Bakışlarım üst gövdesinde olunca, Dougal'da bu yakınlığı fark edip hızla geri çekilmişti. Sanki rahatsız olmuş gibi bir anda uzaklaşınca, her yerimin kan olup leş gibi kan korktuğumu fark ettim. Sanırım koku onu rahatsız etmişti haklı olarak.

"Büyülü mü?" Diyerek dalga geçercesine gülümsedim. Bu konuşmanın sonunda kendimi cadı ilan edilmiş olarak bulursam eğer önüme geleni taramalımla tararım vallahi.

"Bu bilim" diyerek konuyu uzatmadan kapıyı açtım. Tam odadan çıkarken Dougal'ın sesini duydum.

"Bugün yaptıklarınız için özellikle Ewan ve Alanna için çok teşekkür ederim Tuğra" dediğinde kısa bir an durup sözü bittiği an odadan çıkıp kapıyı arkamdan kapattım.

El feneri konusunun burada kapanmayacağını tahmin ediyordum. Bir sene bizi idare etsin zaten gidecektik.

Aşağıya inerken, merdivende koşturarak çıkan Alanna'yı gördüm. Aşağıdan yaralıların inleme sesleri geliyordu.

"Ahh Tuğra ben de seni arıyordum. Aşağıda yardımına ihtiyacımız var" kafamı sallayıp onunla birlikte merdivenlerden hızla inmeye başladım.

"Emir çok sinirliydi" dedi Alanna aşağıya inerken.

"Neden ne oldu?" Diye sorduğumda, ana salona da gelmiş sayılırdık.

"Ben bilmiyorum, ne yapsam bana kızıyor ve hiçbir şeyi beğenmiyor. İğneyi alkolle yıkadım ona bile kızdı. Bunun nesini yanlış yapabilirim anlamadım" Emir'in Alanna'dan genel olarak hoşlanmadığını fark etmiştim ama Emir genelde kızları severdi ve çok flörtöz bir çocuktu. Daha önce bir kıza kaba davrandığını hiç görmemiştim. Sanırım psikolojik olarak buraya adapte olamamıştı ve bunda da çok haklıydı.

"Emir iyi biridir Alanna, sadece bilirsin işte tüm bu olanlar ağır geldi. Lütfen ona anlayış göster" dediğimde Alanna gülümsedi.

"Sorun değil Tuğra ben baş edebilirim. Bu hayatta ilk öğrendiğim şey sinirli bir erkekle baş etmek olmuştu. Abim sağ olsun" dedi gülerek. Ana salona girdiğimizde, benim gibi kurumuş kandan yüzü gözü kaplanmış Emir'i görerek yanına gittim. Alanna ise yönünü başka bir yaralıya çevirmişti ve pansumanı çoktan yapılan yarasını inceliyordu.

"Neredesin sen bir saattir. Benim banyo yapmam lazım, banyo yaparken maç dinlemem lazım, banyodan çıkıp çekirdek kola yapmam lazım ama ben burada az önce elimle kırılan bir kemiği yerine oturttum" Emir'in anlaşılan bayağı sinirleri bozulmuştu. Bugün hiç bitecek miydi acaba?


Loading...
0%