Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm

@ebrumelek

Eğitim gününün üzerinden tam bir hafta geçmişti. Artık her sabah, Dougal'ın savaşçılarıyla kahvaltıdan önce antrenman yapıyorduk. Bir haftada bile onlarda epey gelişme görüyordum. O günden sonra hiçbirinden en ufak bir alay dahi görmemiştim. Hatta ağzımdan çıkan her kelimeyi ikiletmeden ve özellikle ciddiyetle yapıyorlardı. Üstelik onlara ne kadar saçma gelirse gelsin. Demek akıllanmaları için onların tabiriyle ufak bir kızdan dayak yemeleri gerekiyordu...

Dougal, o günden sonra bir daha eğitimi izlemeye katılmamıştı. Rob'dan öğrendiğim kadarıyla albayla ciddi meseleleri vardı ve çok yoğunlardı. Kısacası Dougal'ı, bana maket çiçek verdiği eğitim gününden sonra hiç görmemiştim.

Eğitim dışında günlerimiz rutin bir şekilde geçiyordu. Kahvaltıyı yapıp odalara çekiliyor, Alanna ile bahçe gezilerimiz devam ediyor, mutfakta kendi bildiğimiz tatlıları yapmaya devam ediyor ve Cora ile arada Alanna'nın atışmalarını izliyordum. Artık onların atışmalarında, Alanna'yı tamamen haklı buluyordum çünkü kız gerçekten çok sinir bozucuydu. Bugün, Alanna ile bahçe gezisi yaparken bir farklılık yaparak köydeki bazı evleri de ziyaret etmiştik. Anladığım kadarıyla bazı tüccarlar ayın belli günlerinde Mclenan klanına geliyor ve ellerindeki ürünleri satıyorlardı. Bugün, gelecek olan tüccarlar olduğunu öğrenip onları beklerken köydeki bazı evlere de ziyaret gerçekleştirmiştik. Alanna, insanların ihtiyaçlarını öğrenip diğer ay için sipariş oluşturuyordu. Liderin kız kardeşi olarak klanda ki tüm kadınlar ona çok saygı ve minnet duyuyordu. Alanna'ya bunu söylediğimde tebessüm ederek açıklama yapmıştı.

"Abimin evlenmesi gerekiyor aslında Tuggra. Klanın hanımının yapması gereken işleri yapıyorum ama bu geçici olarak elbette. Kral, abim için uygun bir eş önermişti ama abim kesinlikle kabul etmeyerek krala karşı çıktı. Bu tüm İskoçya'da oldukça karışıklığa sebep oldu" demişti.

"Neden abin kralın önerdiği kadınla evlenmedi?" Diye sorduğumda yine tebessüm ederek devam etmişti.

"Çünkü abimin evlenmesi için İngiliz bir soylunun kızını önermişti. Abimin bu hayatta nefret ettiği bir şey varsa o da İngiliz'lerdir. Diğer nefret ettiği şey ise; İngiliz soylularıdır" dediğinde anlıyorum anlamında kafamı sallamıştım içten içe Dougal'a saygı duyarak. Çünkü bu zamanda krala karşı gelmek gerçekten cesaret isterdi.

"O dönem nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde İngiltere'de bazı yerel örgütlerde karışıklık çıktı. Kral, o işlerle uğraşırken evlilik olayı rafa kalkmak zorunda kaldı. İlk başta abimin gerçekten tanrı tarafından kutsanmış olduğunu düşünmüştüm ama sonradan fark ettim ki, abimin bu karışıklıkta parmağı vardı. Kralın dikkatini dağıtıp evlenmesi için zorlamaması için yaptığını düşünüyorum." Alanna'nın bu açıklamasıyla, oldukça şaşırmıştım. Evet burası İskoçya topraklarında güçlü bir klandı ama Dougal'ın elinin bu kadar uzun olabileceğini ben bile tahmin etmemiştim.

Alanna ile konuşmamız bitip odalarımıza dönmeye karar vermiştik. Çok yorulduğumuz için o uyumak istemişti ama ben artık düzenli eğitim yaptığım için kendimi son derece zinde hissediyordum. Bu da demek oluyordu ki artık eski formuma geri dönmüştüm. Kaleye ilerlerken, Cora'nın sinirli bir ifadeyle bize doğru geldiğini gördüm. Birazdan yine kavga başlayacaktı anlaşılan. Ancak diğer günlerin aksine bu defa Cora'nın sert bakışları bana yönelik gözüküyordu.

"Seni ucube!" Diyerek tam karşımızda durdu. Öyle öfkeli gözüküyordu ki burun delikleri bile büyüyüp küçülüyordu. Normalde bir peri kızı gibi görünen kadın, şu an bir yırtıcı gibi duruyordu. İkili oynayıp insanları etkilemek ve kendini sevdirmek için rol yaptığını zaten çoktan anlamıştım ama bana bulaşmadığı için sesimi çıkartmıyordum. Alanna'da zaten her defasında ağzının payını veriyordu ama asla böyle sinirli olduğunu görmemiştim.

"Geldiğin yere geri döneceksin beni anladın mı?" Diye devam ettiğinde, Alanna bir adım atarak önüme geçti ve Cora'yı omuzundan ittirdi.

"Sözlerine dikkat et. Burada misafir olan sensin" dedi ama Cora ona bir an bile bakmamıştı. Öfkeli bakışları hâlâ bendeydi.

"Benimle ne gibi bir derdin olabilir?" Dedim ses tonumu oldukça sakin çıkartarak.

"Önce eniştemin piçi olarak hayatımıza girip elimdeki her şeyi aldın. Yetmedi şimdi müstakbel nişanlıma göz dikiyorsun. Defolup gideceksin Osmanlı'ya beni anladın mı? DOU GAL BE NİM!" Son cümleyi heceleyerek söylemişti.

Alanna tam cevap verecekken koluna dokunarak onu durdurdum. Cora'ya olabildiğince yaklaştım ve sinirden parlayan gözlerine bakmaya başladım. Her şey oyunda olsa, piç kelimesi çok zoruma gitmişti.

"Kendi ağzınla söyledin, enişte! Eniştenin topraklarında senin ne gibi bir hakkın vardı ki zaten? O adam benim babam. Her şeyi bana ait. Sen de benim topraklarımda yaşayacaksan kelimelerine dikkat etmeni öneririm. Çünkü bir sözümle Kurt klanının kapısından girmene bile izin vermem beni anlıyor musun? Diğer konuya gelecek olursak, benim olmayan bir şeye asla göz dikmem ben. Sana da bunu tavsiye ederim." Diyerek hızla yanlarından ayrılıp binadan içeriye girdim. Alanna, arkada kalıp Cora'ya bir şeyler söylemişti ama onları duyamadım. Arkamdan Alanna'nın geldiğini duyunca adımlarımı biraz yavaşlattım.

"Tuggra!" Diyen Alanna, kolumu tutarak beni durdurmuştu.

"Ona aldırma, canını sıkmasına izin verme. Ayrıca abimle de nişanlı değiller aralarında böyle bir durum asla olmadı"

"Bana bu konuda açıklama yapmana gerek yok Alanna. Abinle evlenebilirler bile bu beni ilgilendirmez. Ben sadece piç dediği için sinirlendim" dediğimde Alanna'nın suratı bozulmuş gibi duruyordu.

"Biliyorum yine de abimle alakalı aklında bir soru işareti olmasın diye söyledim" dedi kısık bir ses tonuyla. Gözlerimi büyüterek Alanna'ya baktım.

"Alanna, biliyorsun ben gideceğim" diyerek etrafımızı kontrol ettim ve devam ettim.

"Kendi dünyama dönene kadar burada kalmaya mecburuz. Burada kaldığım sürede kimseyle kuvvetli bir bağ kurmamam gerek beni anlıyorsun değil mi? Abinle aramızda senin düşündüğün gibi bir durum asla olamaz. Sana da bunu tavsiye ederim" dediğimde Emir hakkında konuştuğumu anlayarak kızarmıştı. Emir'den yana sıkıntım yoktu ama Alanna onu ne zaman görse heyecanlanıp saçmalamaya başlıyordu.

"Farkındayım Tuggra. Ben artık yetişkin bir kadınım beni uyarmaya gerek yok" diyerek yüzüme bakmadan yanımdan gitti. Arkasından Alanna! Diye seslensem de durup bana dönmeden hızla uzaklaştı. Derince oflayarak kafamı kaşıdım. Nasıl olsa onu tek yakalayıp tekrar konuşurdum.

Odama doğru giderken merdivenlerde koşturma gördüm. Çalışan kızlar korku dolu gözlerle hızla merdivenlerden iniyorlardı. İngilizce bilen Fiona, beni görünce sanki kırk yıl görüşemediği arkadaşını görmüş gibi sevindi elini göğüsüne koyarak oh dedi.

"Sorun ne Fiona?" Diye sordum mutfağa koşan kızlardan bakışlarımı çekerek.

"Leydim sizi tanrı gönderdi. Reis Quany bizden siyah çay istemişti. Sizin gösterdiğiniz gibi yaptım götürdüm ama hiç memnun olmadı" dediğinde durumu anlamıştım.

"Tamam gel birlikte bir daha yapalım" diyerek koluna girdim ve birlikte mutfağa ilerledik. Mutfakta geçirdiğim zamanlarda Fiona ile de oldukça yakın olmuştuk.

Mutfağa girdiğimizde kızların aceleyle işleri yapmaya çalıştığını gördüm. Çay olayı sanırım baya vakitlerini almış, öğlen yemeğini yetiştirmeye çalışıyorlardı.

"Sen de işine bak Fiona, ben hallederim" dediğimde Fiona bana minnetle baktı ve dediğim gibi yer sofrasına oturup hamur açmalarına yardım etmeye başladı. Tezgaha giderek çaydanlığı kontrol ettim. Altındaki su kaynamıştı ama üzerindeki demi oturmamıştı. Kontrol ettiğimde, çağı içine az koyduklarını fark ettim. Komple demliği dökerek yeniden çay ekledim ve kaynar suyla demledim. Onu demlenmeye bırakırken, dün fazladan yaptığımız tavuk göğsü tatlısını yer altına gömülen mahzenden çıkartıp dilimledim. Fazladan tabak ve çatal koyarak, demlenmiş çayı da bardakları dökerek tepsiye dizdim.

"Siz işinize devam edin ben götürürüm bunları"

"Taşıyabilir misiniz hanımım?" Diyen Fiona'ya uyarıcı bir bakış attım.

"Fiona ben senin hanımın değilim. Bana Tuğra demen yeterli" dediğimde yine mahcupça bakıyordu. Yine de o kelimeden vazgeçmiyordu.

"Ben taşırım sorun yok ağır değiller, kolay gelsin." diyerek mutfaktan çıktım. Fiona, uyarmama rağmen hanımım diyordu. Bu klanda Dougal'ın eşine söyleyebileceği tabirdi bu. Dougal'ın yanında söylerse adama rezil olurdum.

Merdivenlerden çıkarak Dougal'ın çalışma odasına doğru yürüdüm. Kapıda, eğitimlerde yakından tanıdığım iki savaşçı bekliyordu. Beni görünce hazır ola geçerek kafalarını eğdiler ve elimdeki tepsiyi almak için uzandılar. Adamları bir haftada mum etmiştim anlaşılan.

"Gerek yok işinize bakın siz" birinin benim için açtığı kapıdan girdim. Büyük çalışma masasının başında Dougal, karşılarında ise albay ve Ewan oturuyordu. Yüzleri oldukça ciddiydi. Kapı açıldığı an aralarındaki sohbet bitmişti.

"Kızım, biz de tam sizin hakkınızda konuşuyorduk" diyen albayla, Dougal ağzının içinden homurdanmıştı. Tek kaşımı kaldırarak tepsiyi masanın üzerine bıraktığımda, albay ooo diyerek çayı eline aldı. Tabakta önceden dilimlediğim tatlıları tabakları koyarak herkese servis yaparak boş bulduğum sandalyeye oturdum.

"Ne hakkında konuşuyordunuz komutanım?" Dedim. Ewan'a döndüğümde tabağının boş olduğunu görüp gülmemi bastırdım. Ayağa kalkıp tabaktaki tavuk göğsünü kendi önüne çektiğinde, Dougal ona sert bir ifadeyle bakmaya başlamıştı. Onun bakışlarını fark eden Ewan, kendi boş tabağına iki dilim tatlı koyarak geri kalanı masaya bıraktı. Dougal, bakışlarını tatlıdan çekerek bana çevirdi.

"Connor'u duymuşsundur. Klana baskın yapan soysuz" diyerek çay bardağını masaya koydu albay. Konu ilgimi çekince bakışlarımı albaya çevirerek devam etmesini bekledim.

"Öğrendiğimiz kadarıyla İngiliz bir soyluyla anlaşma yapmışlar. Adam, kızını Connor'la evlendirecekmiş ve karşılığında Connor'a asker verecekmiş. Onun büyümesi bizim işimize gelmez. Bu anlaşmayı bozmak için yarın yola çıkacak gelini kaçıracağız" diyen albaya şaşkınlıkla baktım. İngiliz soylusu bir kızı mı kaçıracaklardı?

"Bu dediğinizi yaparsak kral ile büyük sıkıntı yaşayacaksınız" diyerek Dougal'a baktım. Dougal, çok sinirli duruyor ve hiç konuşmuyordu. Onun yerine albay cevap verdi.

"Kral ile sıkıntı yaşamamak için Dougal'ın o kızla evlenmesi gerekli. Kral öğrendiğinde çoktan evlenmiş olurlarsa bir şey diyemez. Ayrıca kızın da gönlü olduğunu söyleriz olur biter" işte şimdi daha da şaşırmıştım. Dougal'ın böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini Alanna sayesinde anlamıştım. İngiliz'leri, özellikle soyluları sevmediğini söylemişti. Üstelik şimdi onlardan biriyle evlenmek zorundaydı.

"Başka bir plan yapamaz mıyız?" Diye sorduğumda, cümlenin çoktan ağzımdan çıktığını anlayıp içimden büyük bir küfür ettim. Neden böyle söylemiştim ki şimdi. Dougal'ın ve diğerlerinin ilgiyle bakan bakışları şimdi benim üzerimdeydi. Ewan, muhabbet çok hoşuna gidiyormuş gibi hem tatlısını yiyor hem sohbeti dinleyip gülüyordu.

"Yani zorla evlenmek kötü olsa gerek o yüzden başka plan olmaz mı dedim" diye kıvırmaya çalıştığımda albay yine devreye girdi.

"Connor'un o kızla evlenerek askeri anlamda güçlenmesini önlememiz lazım Tuğra. Başka bir şey aklına geliyorsa söyleyebilirsin" aklıma gelen şey korkunç olduğu için içimde tutmaya karar verdim. Çünkü o kızın yolculuk sırasında ölmesi dışında hiçbir şey çözüme çıkartmıyordu beni.

"Tekrar söylüyorum amca, o kızı asla eşim olarak kabul edip klanımda barındırmayacağım. Connor'dan intikamımı aldığım an, o kızı el değmemiş bir şekilde istediği adamla evlendirip ömür boyu geçimlerini sağlayacağım" diyen Dougal'ın sesi çaresizce çıkmıştı.

"Bu konunun benimle alakası ne peki?" Diye sordum tekrar.

"Yarın kızı kaçırma görevini sizin üstlenmenizi istiyorum. Kimsenin kızı bizim kaçırdığımızı anlamaması lazım. Sanki kız kendi isteğiyle buraya gelmiş gibi gözükecek. Sızma konusunda sizden daha iyi insan, dünya üzerinde yok biliyorsun. Senin haritacı olman ise bizim için bir velinimet." diyen komutanıma direkt kafamı salladım. Sonuçta başka bir bölgeye geçerek sessizce ilerleyecektik. Bana kötü karalama şeklinde bir harita bile verseler elimden geleni yaparak hızla işimi halledebilirdim.

"Peki bilgileri verin yarın hazır olacağız. Başka bir emriniz var mı?" Diyerek albaya baktım ve ayağa kalktım.

"Hayır kızım akşam bir daha toplantı yapalım. Size güveniyorum" dediğinde albaya tebessüm ettim. Bakışlarım tekrar Dougal'a döndüğünde önündeki tatlıdan bir lokma bile yemediğini görüp gözlerine bakmadan kapıya yöneldim. Kapıyı açıp çıktığımda, arkamdan devrilme sesleri geldi ama dönüp bakmadım. Kapının dışında bekleyen adamlar beni gördükleri an tekrar saygıyla eğildiler. Onlara selam verip odama doğru ilerledim.


Loading...
0%