Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@ebrumelek

Akşam yemeğinden sonra Dougal'ın çalışma odasında tekrar toplantı yapmıştık. Toplantı boyunca Dougal tek bir kelime dahi etmemişti. Melek ve Emir oldukça dikkatli sorular soruyor ve planlamayı iyice kafalarında pekiştirmeye çalışıyorlardı. Emir, tam bir görev adamıydı. Melek'te başarılı bir askerdi ve o da planı ana hatlarıyla ezberlemişti. Ewan, arada müdahale ederek fikrini öne sürüyor, sonra bu fikri kendi aramızda tartışıp son karara bağlıyorduk. Yarın ben, Emir, Melek ve Rob gidecektik. Dougal'ın hiçbir savaşçısını yanımızda götürmememiz konusunda anlaşmıştık. Olası bir yakalanma durumunda, olayla Dougal'ın bir alakası olmaması gerekiyordu. Ancak ona sorsan sanki kendi de bizimle gelecekmiş gibi duruyordu. Eli kolu bağlı olması sinirlerini bozuyordu.

Gece 03.00 civarı yola çıkacaktık. Gideceğimiz yer at ile 4 saat uzaklıktaydı. Ancak biz ata binmeyi bilsek de onlar kadar iyi binici değildik. Sonuçta onlar küçüklüklerinden beri ulaşım olarak atları kullanıyorlardı. Gerçi ben küçükken aldığım eğitimleri unutmadıysam idare edebilecek kadar iyi sürebilirdim. Melek'in de önceden tecrübesi olduğunu öğrenmiştik ama Emir hayatında hiç ata binmemişti. Bunun için Emir'in dönüşümlü olarak bizimle gitmesine karar vermiştik. Onun atını da boş olarak yanımızda götürecektik çünkü kaçıracağımız kız ve onun yardımcısı için de bir at gerekli olabilirdi.

"Bana bir gün at ile ormandan kız kaçıracaksın deseler münasip bir yerlerimle o kişiye gülerdim" diyen Emir'in sözüne kahkaha attım. İngilizce söylediği için diğerleri, kullandığı uygunsuz sözcük için şaşırmışlardı.

"Kadınların yanında konuşurken pis bir ağızla konuşuyorsun" diyerek araya girdi Ewan. Ancak o da gülüyordu.

"Onları kadın olarak görmediğim için sorun yok" diyen Emir'e uyarıcı bakışlarla baktım. Tabii bu bakışlarımı Emir yerine Dougal fark etmişti. Tek kaşını kaldırarak toplantı boyunca ilk defa sesini duydum.

"Ne olarak görüyorsun peki?" Dediğinde, Emir ona sen ne diyorsun ifadesiyle döndü ve tekrar güldü.

"Şu gördüğün varya" diyerek beni işaret etti. Emir, bir başladı mı susmazdı ve işte başlıyorduk.

"Emir!" Diye araya girerek onu uyardım yoksa öldürdüğüm tüm teröristleri anlatmaya başlayacaktı. Emir, uyarıyı ciddiye alarak boğazını temizledi ve tekrar Dougal'a döndü.

"Yani demek istediğim Tuğra benim kız kardeşimden farksız. Hatta daha yakınız farkındaysanız. Melek ile tanıştığımızda beri ona da aynı duyguları hissediyorum" dediğinde Ewan söze girdi. Dougal, düşünceli bir ifadeyle Emir'e bakıyordu.

"Hadi ama Tuğra ile sevgili gibisiniz. Burada yabancı yok, ayrıca evlenmek zorunda kalmazsınız emin ol. Gerçeği bize söyleyebilirsiniz" bir ara Ewan'a bunun hesabını soracağımı kafama not ettim. Emir, kahkaha attığında ilgiyi yine üzerine çekmişti.

"Emin ol Tuğra ile defalarca birlikte uyudum. Birlikte küçücük bir mağarada mahsur kaldık, birlikte aynı yemeği paylaştık, neredeyse her şeyi beraber yaptık. O da ben de birbirimize asla o gözle bakmadık. Kız kardeşim olsa sanırım bu kadar sevip yakın olamazdım. Bize tanıdıklarımız ikiz kardeş derler. Aramızdaki bağ ise bundan fazla değil" dediğinde derin bir nefes alarak Dougal'a bakmamaya çalıştım. Bana ne oluyordu ki? Ona neden bakmak istiyordum şimdi?

"Toplantı bittiğine göre çocuklar siz gidip dinlenin. Şu işleri halledelim sohbetinizi öyle yaparsınız. Allah yardımcınız olsun" diyen albayla üçümüz de aynı anda ayağa kalkıp selam verdik. Dougal'ın bakışlarını hâlâ üzerimde hissediyordum. Burada daha fazla duramayacağımı anlayarak direkt kapıya yöneldim ve dışarıya çıktım. Diğerleri de arkamdan çıktığında, görüşürüz diyerek hızla odama ilerledim.

🌿

Biraz kestirmeye karar vererek yatağa uzandım. 2 gibi uyanıp hazırlanmaya başlayacaktım. Gözlerimi açtığımda kolumdaki saate baktım. Saat 1 buçuktu. Daha vaktim var diyerek yatakta uzanmaya devam ettim. Kafamda planı bir kez daha geçirdim ve hiçbir pürüz olmaması için her hamlemi hesapladım. Odanın kapısı tıklatıldığında, kenardaki mumu yakarak ayağa kalktım ve kapıyı açtım. Karşımda Emir'i bekliyordum ama Dougal vardı.

"Konuşmamız gerek" diyerek benden onay almadan odaya girdi. Üzerinde toplantı odasındaki kıyafetleri vardı. Hiç uyumamıştı anlaşılan. Ellerimi iki yana açarak sandalyeyi işaret ettim. Dougal, sandalyeyi es geçerek pencerenin önüne ilerledi ve ayakta bekledi. Kapıyı kapatarak yanına yürüdüm ve sandalyeye oturdum.

Bir süre konuşmasını bekledim. Pencereden ay ışığı odaya giriyordu. Dougal bakışlarını harika gözüken yıldızlara çevirmişti. Burada, yıldızlar sanki teleskopla bakıyormuşsun gibi net gözüküyordu. Ülkelerde aydınlatma olmadığı ve havanın daha temiz olmasından dolayı bu kadar net gözüktüğünü tahmin ediyordum.

"Dikkatli ol demek istedim" diye sesini duyduğumda, bakışlarımı yıldızlardan çevirip Dougal'a döndüm. O hâlâ dışarıya bakıyordu. Ne yani bunu söylemek için mi gecenin bir vakti gelmişti? Elinde fark etmediğim keseyi bana uzattı. Uzanıp keseyi aldım. İçinde Dougal'ın benden aldığı el fenerim vardı.

"Olacağım" dedim. Uzunca bir nefes aldı. Odadaki tek ses, onun aldığı derin ve uzun nefes sesiydi.

"O kızla evlenmek istemiyorum"

"Buna mecbur gözüküyorsun" dediğimde, bakışlarını çevirip bana döndü. Güneşte elaya benzeyen yeşil gözleri, ay ışığında koyu ve parlak yeşil tonundaydı. Ateşin başında dururken de sarı tonlarında gözüküyordu. Her nerede olursa olsun, rengi değişse de bakışlarındaki o ifade hep aynıydı. Şimdi olduğu gibi bir şeyleri çözmeye, anlamaya çalışır gibi bakıyordu. Üstelik şu an ki bakışlarında, bunların yanı sıra farklı bir şey daha vardı; ilgi.

"Senden bir şey yapmanı rica ediyorum" dediğinde ben de meraklı bir ifadeyle baktım. Sandalyeyi çekerek tam karşıma oturdu. Ellerini dizlerine koyarak, yapmamı istediği şeyleri anlatmaya başladı. Kullandığı cümleleri rica ederek kuruyor, bunun onun için önemini anlatmaya çalışıyordu. Bu anlattıklarını eğer başarabilirsem, o kızla evlenmesine gerçekten gerek kalmayacaktı. Ancak anlattığı şeyler çok riskliydi. Risk; bizim için değil, Dougal içindi...


Loading...
0%