@ebrumelek
|
Atlar kaleden çıktığında bizi bomboş orman karşıladı. Bu manzara gerçekten çok güzel ve cezbediciydi. Ağaçların yaprakları çok daha geniş, koyu yeşil tonlarında ve hoş kokuluydu. Yol olarak kullanılan kısımda ilerlemek kolay olsa da, yan tarafta kalan orman içlerinde ağaçlar çok daha sıkı ve yaya ilerlemesi zor gözüküyordu. Tabii bunun sebebi buralara insan elinin pek değmemesiydi. Kafamı arabanın içine çevirerek dünyayla iletişimini kesip kitap okuyan Alanna'ya baktım. Okuduğu kitap Latin alfabesiyle yazılmasına rağmen bilmediğim bir dildi. "Ne okuyorsun?" Diye sordum merak ederek. Alanna, kafasını kitaptan kaldırıp çatık kaşlarını düzeltti ve bana tebessüm etti. "Bu bir simya kitabı Cenevre'de yayımlanmış. Amcam benim için almış" "Simyaya ilgili olduğunu bilmiyordum" dedim tebessüm ederek. Kitapta anlamadığım dil Latince'ydi sanırım. Alanna cevap vermeden Cora'nın gıcık gülümsemesini duydum. Alanna, ona öldürücü bakışlar atarak kitabını yüksek sesle kapattı. "Komik olan ne?" Diye sordu. Cora, alaycı bir şekilde Alanna’ya dönerek gülmeye devam etti. Bu kadın gerçekten sinir bozucuydu. Ancak hakkını vermem gerekir ki oldukça güzel bir kadındı. Göğüs dekoltesi oldukça cüretkardı ve gülerken oluşan hareketle gözlerim istemsiz oraya kayıyordu. "Bir leydi kitap okuyarak boşa beynini doldurmamalıdır. Onun yerine eşini memnun edecek hobilere ilgi duymalısın" Benim zamanımda da kadınları hor gören büyük bir kesim vardı. Ancak burada bunu erkeklerden çok kadınlar yapıyordu. "Bence erkekler bir kadını memnun etmek için araştırma yapıp kendini geliştirmelidir. Kadınlar da kitap okuyarak ve kendini eğiterek, senin gibi bağnaz düşünceli çocuklar doğurmazsa, toplum iyileşebilir. Bunun ne kadar önemli olduğuna kanlı canlı örneksiniz, leydim" dedim. 'Leydim' kelimesini söylerken yüzümü buruşturmadan edememiştim. Cora, gülümsemeyi kesmiş, ateş saçan gözlerle bana bakmaya başlamıştı. Şimdi Alanna gülerek kitabını geri açmıştı. "Ben bir leydiyim benimle böyle konuşamazsın seni piç" diyen Cora'nın cesareti taktire şayandı. "Unutuyorsun ama ben senin hanımınım. Seni ülkenin küçük bir köyüne sürmemi istemiyorsan benimle konuşurken dikkatli olacaksın. O piç diyen dilini keserim senin" diyerek kafamı diğer yöne çevirerek perdeyi araladım ve akıp giden orman manzarasını izledim. Cora'nın cevap vermeden derin derin nefesler aldığını duyuyordum. Bir süre geçince tekrar sesini duydum. "Mclenan klanının hanımı olduğum günü bekle!" Diye ağzının içinden homurdandı. Eğer Dougal ileride bu kadınla evlenirse, gerçekten klanına ve kendine hiç değer vermiyor demektir. Ona cevap vermeden sözünü duymamazlıktan geldim. 🌿 Akıp giden süre boyunca Alanna'yla kitaptaki bazı bitkiler hakkında sohbet etmiştik. Cora bir daha konuşmamış, sürekli fenalaşarak elini kendine yelpaze yapmış ve yolculuğun bitmesini dileyerek zaman geçirmişti. Hareket ederek uyuşan bacaklarını sürekli hareket ettiriyor, el aynasıyla da saçlarını ve kıyafetini kontrol etmeyi de unutmuyordu. Alanna, onun bu hareketlerine göz devirerek sohbetimize devam ediyordu. Simya konusunda oldukça hevesli ve ilgiliydi. Birçok bitkinin kullanım şeklini biliyordu. Onun bu yönünü daha önce görmediğim için oldukça şaşırmıştım. Terzilik konusunda yetenekli ve ilgili olarak düşünüyordum ama klandaki kütüphanede ki kitapların neredeyse hepsini okuduğunu söyleyince kulaklarıma inanamayarak onu dinledim. Tabii bunların arasında aşk kitapları olduğunu da eklemeyi unutmadı. Klasiklerden bildiğim en eski kitap Jane Austen'in aşk romanlarıydı. Bunu Alanna'ya sorduğumda, öyle bir yazar hiç duymadığını söyledi. Sanırım Jane Austen bile daha doğmamıştı. Oysa ki Aşk ve Gurur kitabına lise döneminde kafayı takmıştım. 🌿 At arabası durunca geldiğimizi anlayarak yerimde kıpırdandım. Perdeyi aralayarak dışarıya baktığımda, Boyd klanının bahçesinde olduğumuzu gördüm. Dougal, hemen yan tarafıma atıyla gelerek hızla aşağıya indi ve kapımı açarak elini bana uzattı. Gözlerine bakmamaya çalışarak uzattığı eli tuttum ve arabadan aşağıya indim. Bahçe oldukça kalabalık ve süslenmişti. İngiliz'ler burada pek sevilmediği halde Royce Boyd, gelinine son derece sıcak yaklaşıyordu. Dougal, Alanna ve Cora'nın da inmesine yardımcı olduğu an Cora direkt Dougal'ın koluna girerek gözlerini süzmeye başlamıştı. Bizi karşılamak için birçok savaşçının yanımıza geldiğini görünce, bakışlarımı onlardan ayırdım ve etrafımı izlemeye başladım. Savaşçılar, Dougal'ın önünde eğilerek kılıçlarını yere sapladılar ve selam verdiler. Rob'u kale binasının kapısının önünde gördüm. Albay, onunla bir şeyler konuşarak hızla içeriye girdi. Beni gören Rob, hızla yanımıza doğru gelerek diğer savaşçılar gibi önümde eğilerek bana selam verdi. Onun bu hareketine Boyd klanının mor renkli kıyafetlere sahip savaşçıları şaşırmış duruyorlardı. Alanna'dan öğrendiğim kadarıyla Rob, çok değer gören ve saygı duyulan bir adamdı. Herkese bağlılık yemini etmez ve albaya asla ihanet etmez olarak biliniyordu. Zamanında albaya Rob için birçok klan lideri para teklif etmiş, Rob bunu reddederek albayın güvenini daha fazla kazanmıştı. Onun, albay dışında birine eğildiği ise görülmemiş bir şey olduğunu söylemişti Alanna. Bahçeye çıkan Royce, onu son gördüğüm güne göre daha da kötü gözüküyordu. Kendini zorlayarak gülümsedi ve yanımıza gelerek Dougal'la selamlaştı. Alanna’ya doğru dönerek, elini avucuna aldı ve 'leydim hoşgeldiniz' diyerek eline öpücük kondurdu. Aynı şeyi Cora'ya da yaptığında, Cora cilveli bir şekilde gülümsemişti. En son bana döndüğünde, bakışlarında taktir eder bir ifade vardı. Elimi almak için uzandığında, ellerimi sırtımda birleştirerek ona kafa selamı verdim ve Alanna'nın koluna girdim. Bu hareketime Cora gözleri kocaman açılmış bir şekilde bakıyordu. Alanna ise kıkırdayarak eliyle gülmesini saklamaya çalıştı. Royce'un yüzünde de eğlenen bir ifade vardı, bozulmamıştı. Dougal'a döndüğümde, onun zaten bana baktığını görerek anında kafamı çevirdim. Dougal, Cora'nın kolundan çıkarak yanımıza geldi ve kız kardeşine kolunu uzattı. Onun bu teklifine Alanna anında cevap vererek koluna girdi ve arkasını dönerek Cora'ya uyuz bir gülümseme gönderdi. Hep birlikte içeriye girdiğimizde, albay salondaki koltuklarda çoktan oturuyordu. Rob, kapının önünde bekliyordu. Diğer savaşçılar bahçede kalmıştı. Albayın hemen yanına gelip oturdum. "Sevgili dostlarım, bir kez daha hoş geldiniz. En mutlu günümde sizi burada ağırlamak bir şeref. Halbuki gelinimle büyük aşk hikayeme, en yakın şahitliği siz yaptınız" diyen Royce Boyd, alttan alta bizimkilere laf sokuyordu. Dougal hiç üzerine alınmadan sanki ortada büyük bir aşk varmış gibi kafasıyla onayladı. "Diğer dostlarımız da geldiler. Düğün merasimi başlayana kadar odalarında dinleniyorlar. Mclenan ve Kurt klanı da dinlenmek isterler mi?" Diye devam etti Royce. "Siz hazırlıklarla ilgilenin sevgili dostum. Biz odamızda bekleriz" diyen albayla, Dougal ayağa kalktı. Onun kalkmasıyla, herkes ayaklandı. Tek oturan bendim. "Odama bir yardımcı gönderir misiniz" diyen Cora'ya şaşkınca baktım. Yardımcıyı ne yapacaktı ki? "Tabii ki leydim. Emrinize amade bir yardımcıyı hemen gönderiyorum" diye kibarca karşılık verdi Royce. Cora, sanki kraliçe gibi kapıya doğru yürümeye başladı. Alanna'nın arkasından göz devirdiğini görünce gülmemi engelleyemedim. Buradaki bazı insanlar harbi tuhaftı. Sanki tiyatro sahnesi canlanıyor ben de yanlışla sahneye çıkmış gibi olanları izliyordum. Alanna ile birlikte odalara doğru çıkarken Rob'da yanımızdaydı. Bir de bu klandan bir kadın bize yolu gösteriyordu. Kadın, kaçamak bakışlarla Rob'a bakıyordu. Rob bunun farkında bile değildi. Cora, çoktan gözden kaybolmuştu. Albay ve Dougal ise Royce ile bir şeyler konuşarak merdivenin başında durmuşlardı. Onları geride bırakarak bize verilen odaya doğru ilerledik. Odaya çıktığımda, Mclenan'da kaldığım odanın neredeyse yarısı kadar olduğunu gördüm. Oldukça sade olmasına rağmen renkleri güzel değildi. Soluk pembe tonlarında eşyalar ve turuncu tonlarında duvarlar ile gerçekten göz yoruyordu. Bakışlarımı etraftan çekerek pencereye yaklaştım ve manzarayı izledim. Kale, tepede olduğu için aşağılara doğru inen köy evleri net bir şekilde gözüküyordu. Onlarla aramızda alçak boyda surlar vardı. Bence bu kale, Dougal'ın kalesine göre daha korunaklı olmalıydı konum gereği. Ancak düzeni çok zayıftı. Ben tek başıma bile burayı 10 dakika içinde ele geçirirdim. Royce'u yalnız bulduğumda bu konuyu onunla konuşmaya karar verip yatağa doğru yürüdüm ve düğün başlayana kadar kestirmeye karar verdim. Bu zamanda yapılan düğünleri gerçekten merak ediyordum ve düğün töreni için sabırsızlanıyordum. |
0% |