Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34. Bölüm

@ebrumelek

Odamın kapısı tıklatıldığında, gözlerimi açarak boş boş etrafıma baktım. Boyd klanında olduğumuz aklıma gelince oturur pozisyona gelerek "gel" diye seslendim. İçeriye bizi odaya yönlendiren yardımcı kız gelmişti.

"Merhaba efendim. Birazdan merasim başlayacak haber vermemi istemiştiniz" dediğinde kıza gülümseyerek ayağa kalktım. Kız, gitmek yerine çekinceli bir ifadeyle odaya adım attı.

"Hazırlanmanızda yardımcı olabilirim" dediğinde üzerimdeki elbiseye baktım. Kumaşı çabuk kırışan bir kumaş değildi ve bu iyi bir şeydi. Sadece Alanna'nın ördüğü örgülerimi açarak saçlarımı salık bırakacaktım.

"Ben hallederim sen gidebilirsin" diyerek kızı gönderdim ve aynanın karşısına geçerek topladığım örgülerde ki tokayı çıkarttım. Ardından tek tek tüm örgüleri çözerek hafif kabarttım. Buraya geldiğimden beri saçlarımı örmeye ve kıvırcık görmeye alışmıştım.

Hazır olduğuma emin olunca odamın kapısını açtım. Kapının önünde bekleyen Rob'a tek kaşımı kaldırarak baktım.

"Sence korunmaya ihtiyacım var gibi mi duruyor Rob?" Diye sordum kapıyı ardımdan kapatırken. Rob, karşıdaki duvardan bakışlarını ayırmadan cevap verdi.

"Önlem diyelim hanımım"

"Tuğra, Rob. İsmim Tuğra!" Bir türlü Tuğra dedirtemiyordum kendime. Önden yürüyerek merdivenlere ulaştım ve aşağıdan gelen gülme seslerine doğru ilerledim. Rob, hemen arkamdan benimle birlikte geliyordu. Aşağıda boş bir giriş bölümü gibi olan yerde, mor renkli Boyd savaşçıları bekliyordu. Karşıdaki büyük kapının önünde de iki kişi vardı. Beni görünce buyul kapıyı açtılar. Yanlarından geçerken onlara kafamı eğerek teşekkür ettim ve salondan içeriye girdim.

Gördüğüm manzara gerçekten ne filmlerde vardı ne hayalimde. Herkes bu zamana göre oldukça şık giyinmisti. Genç kadınların kıyafetleri, hatlarını belli eder bir şekildeydi ve oldukça güzel duruyordu. Ne çok açık ne çok kapalı. Yaşı daha büyük olan kadınlar, klanlarının renklerinde elbiseler giymeyi tercih etmişlerdi. Erkekler de aynı şekilde klan renklerinin olduğu kiltlerini giymişti. Bu yüzden büyük salonda birden çok renk vardı ama dikkatimi çeken renk şu an sadece yeşildi.

Gözlerim istemsiz etrafı taradığımda, insanların da durup beni merakla incelediğini fark ettim. Dost klanlarının kızı olarak bu ilgi normaldi tabii ki ancak benim aradığım yeşil renk, tüm heyetiyle salonun ortalarındaydı.

Dougal

Boyu o kadar uzundu ki, yerini aramama bilr gerek kalmamıştı. O buyuk gövdesi de buna eklenince kalabalığın içinde bile kolayca bulunuyordu. Elinde bir kadeh bardak, karşısındaki erkeklerle sohbet ediyor gibi duruyordu ama onların o küçük grubundaki herkes dönüp bana bakmıştı. Dougal ise nefes bile almıyormuş gibi hareketsiz duruyordu. Büyük adımlar atarak bana doğru yürümeye başladı. Altında yeşil kilti, üzerinde krem renginde bir gömlek ile yine yeşil renginde kiltiyle uyumlu bir kumaşı sol boynundan çapraz bir şekilde aşağıya dökerek beline doğru bağlamıştı. Gözleri ise üzerindeki renklerden bile daha canlı bir şekilde parlıyordu. Bence üzerindeki tüm yeşil tonları içinde en belirgin tonda olanı gözleriydi.

Dougal, Royce'un yaptığı gibi önümde hafif eğilerek bana elini uzattı.

"Tuğra!" Diye kısık sesle fısıldadığında, kendime gelerek uzattığı elini tuttum. Dougal kalkmadan elime çok minik bir öpücük kondurduğunda, şaşkınlıktan dudaklarım aralandı. Tamamen doğrulduğunda tuttuğu elimi kolunun arasına götürerek, koluna girmemi sağladı.

"Bunu neden yaptın?" Diye fısıldadığımda, kalabalığa doğru yürümeye başlamıştık bile.

"O kadar güzelsin ki" dediğinde ayaklarım benden bağımsız yürüyordu. Yüzümü basan sicakla bakışlarımı yere sabitledim ve cevap vermedim. Az önce konuştuğu erkek grubunu es geçerek, beni Alanna ve başka kadınların olduğu bir masaya yönlendirdi. Kafamı yerden kaldırarak masada oturanlara göz atınca, Alanna ve Cora dışında tanımadığım 2 kadın daha olduğunu gördüm. Kadınlardan biri orta yaşların üstünde, diğeri ise 20'lerinin sonlarında gözüküyordu. Ne zaman geldiğini anlamadığım albayı yanımda görünce, elini kaldırıp omzuma attı ve şefkatle sıktı.

"Tuğra, seni müstakbel eşim ile tanıştırmak istiyorum. Kylie, benim hayatımın anlamı. Kylie, bu da kızım Tuğra" Kylie denen kadın gerçekten çok güzeldi ve Cora'ya çok benziyordu. Onun yaşlı hali gibi. Kocaman mavi gözleri vardı ve bakışları soğuktu. Tepeden tırnağa bakarak beni süzmeye başladığında, rahatsızca yerimde kıpırdandım. Ayrıca oldukça sinirlenmiştim de. Sanki bakışlarıyla beni ölçüp tartıyor ve kafasında bir yere koyuyor gibiydi. Bakışları yüzüme ulaşmadan saçlarımda oyalandı ve sarı tutamlarıma bakarak kaşlarını çattı. En son gözlerime baktığında yüzünde soğuk, samimiyetsiz bir tebessüm oluştu.

"Merhaba ben Kurt klanının hanımı" diyerek tavrını da koymuş oldu. Bu kadınla ve Cora'yla çok işim var gibi duruyordu. Ben böyle entrika falan bilmezdim. Pata küte dalardım valla. Albay hafifçe ölsürerek ilgiyi üzerine çekmeye çalıştı ama Kylie, ona bakmamıştı. Benden ayrılan bakışları Dougal ile buluştuğunda, sanki bir genç kız gibi gülmeye ve gözlerini kırpıştırmaya başladı. Onun bu haline şaşırarak bakışlarımı Alanna'ya çevirdim. O da sıkkın bir şekilde bakıyordu. Cora, bana sen şimdi görürsün bakışları atıyor, adını bilmediğim diğer kızıl saçlı ve çarpıcı bir güzelliğe sahip kadın ise mimiksiz bir ifadeyle önündeki yemeğini yiyordu.

"Büyük Dougal, seni tekrar gördüğüm için o kadar mutluyum ki" dedi Kylie.

Dougal cevap vermeden kadın ardı ardına bir sürü konu açarak Dougal ile sohbet etmeye çalışıyordu. Yanımıza gelen bir adam da albayla sohbete dalmıştı. Cora'da teyzesi ve Dougal'ın sohbetine katılmaya çalışıyordu. Masada konuşmayan ben, Alanna ve kızıl saçlı kadın vardı. Kadın geldiğimden beri yemek yiyordu ama o kadar zayıf duruyordu ki, acaba uzun zamandır mı karnı açtı diye düşünmeden edemedim. En sonunda doyduğuna emin olmuş bir şekilde peçeteyle dudaklarını nazikçe silerek kafasını yemekten kaldırdı. Kylie'ye dönerek kısaca göz devirdi ve bana döndüğünde, yüzünde gülümseme vardı.

"Bizi kimse tanıştırmadı leydim. Anabella Boyd" diyerek kendini tanıttı. Royce'un nesiydi acaba diye düşünürken kadına hafif tebessüm ettim.

"Tuğra" dedim kısaca.

"Ah biliyorum, Tuğra Kurt. Son aldığım haberlere göre oldukça ünlü ve merak konususunuz" diyerek etrafa kısaca göz attı. Onunla birlikte ben de bakışlarımı etrafa çevirdiğimde, herkesin kaçamak bakışlarla bana baktığını görebilmiştim. Böyle dikkat çekmeye alışık olmayan yanım bunu yadırgadı ve hemen önüme döndüm. Ben sessiz, hızlı ve dikkat çekmeyen hayatıma alışıktım. Bu varis olayı şimdiden canımı sıkmıştı.

"Korkunç görünürler ama İngiliz'lere göre daha sıcak kanlılardır" diyen kadına, Alanna kahkaha attı.

"Kuzenin bir İngiliz'le evleniyor" diyen Alanna'ya muzur bakışlar atan kadın, yaşından daha küçük görünmüştü.

"Ah, o mesele. Gelinimiz oldukça alçakgönüllü ve tatlıdır. Benim sözüm onun dışında kalan İngiliz'lere" Demek Victoria'yı benimsemişlerdi.

"Bu arada tebrik ederim Anabella. Hamile olduğunu duydum, çok sevindim" diyen Alanna'nın sesi ile aralarının iyi olduğunu fark ettim. Demek o yüzden dünyayla bağlantısını kaybetmiş gibi yemek yemişti.

"Teşekkür ederim" diyen kadın elini karnına koyarak gülümsemişti. Ardından Alanna ile kendi dillerinde sohbete devam ettiler. Masada, herkesten kopuk bir şekilde bir tek ben vardım. Herkes bir sohbet havasındaydı ve konuşma dilleri Galceydi. Bir ara Alanna'ya kulak verecek ve bu dili işime yarayacak kadar öğrenmeyi deneyecektim. Kylie, bir ara bana bakarak Dougal'a kendi dillerinde bir şeyler söylediğinde hakkımda konuştuğu kesindi. Dougal'ın sert, tek kelime cevabıyla kadın korku dolu bakışlarını ona çevirdi ve çenesini kapattı. Albay, bu kadında ne bulmuştu sahi?

Yapılan anonsla, Royce Boyd ve Victoria'nın salona gireceğini anladım. Herkes ayağa kalkmış gelini görmeye çalışıyordu. Açılan kapılarla içeriye giren çift, kol kola ve uyumlu giyinmişlerdi. Victoria'nın üzerinde krem renginin ön planda olduğu kabarık, yer yer mor renklere sahip bir elbise vardı. Suratı dümdüz ve ifadesizdi ama onu son gördüğüm güne göre yüzüne renk gelmiş gibiydi. Sarı saçları tepede bol bir topuz yapılmış, önden iki tutamı çenesine doğru kıvrılıyordu. Kimseyle göz teması kurmamaya dikkat ederek yürümesi gözümden kaçmadı. Royce ise, kırık beyaz bir takım elbise ceketi, altına mor kilt giymişti. Gelen gülme isteğimi bastırarak elimi dudaklarıma kapattım çünkü sanki altına pantolon giymeyi unutup etek giymiş gibi duruyordu. Ancak yüzü ve saçlarıyla son derece yakışıklı bir adamdı. Bu bile onda tuhaf kaçmamıştı.

Gelen alkış sesleriyle ben de ayağa kalkarak bakışlarımı Victoria'ya çevirdim. Kylie ve Cora, kafa kafaya vermiş aşağılayıcı bir ifadeyle Victoria'yı süzerek fısıldaşıyorlardı. Söylediklerini anlamıyordum ama iyi şeyler olmadığı kesindi. Alkışlar kesildiğinde çalan tuhaf bir çalgı sesiyle Royce ve Victoria dans etmeye başladı. Yaptıkları dans ve müzik çok farklıydı ancak bu müzik aletini, kendi zamanımda bir yerlerden duyduğuma emindim. İskoç geleneklerine uygun bir müzik aleti olduğu belliydi. Belki bir filmde ya da İnternet'e duymuş olmalıydım ama canlı canlı dinlemek muazzamdı. İnsanı içine çeken tuhaf bir tınısı vardı. (Çalan parça ektedir)

Yeni evli çiftin dansı bittiğinde, salonun ortası boş kalmamış başka çiftler dans etmeye başlamıştı. Royce ve Victoria, sırayla insanlar arasında gezerek selam veriyorlardı. Onları dikkatle incelediğim için salondaki çoğu insanın Victoria'ya kötü bakışlar attığı dikkatimden kaçmamıştı. Sonuçta o bir İngiliz'di ve İngiliz'ler burada pek hoş karşılanmıyordu.

Geçen bu sürede, masada bir takım değişiklikler de olmuştu. Yanımıza sürekli birileri gidip geliyor ve Dougal ile albayla sohbet ediyordu. Gelme amaçları aslında benimle de tanışmaktı ve bunu üstü açık bir şekilde dile getirerek söylüyorlardı. Albay beni her biriyle tanıştırdığında, Dougal'ın konuşmasına ara vererek bizi göz hapsine aldığını fark ediyordum ama bu masaya birlikte geldiğimizden beri ikimiz arasında diyalog olmamıştı. Benimle tanışan adamlardan, güzelliğim hakkında övgü sözleri duyuyordum. Bazıları bende ağız burun kırma isteği uyandırsalar da bazıları bunu sadece kibarlıktan yapıyordu.

Royce ve Victoria yavaşça yanımıza geldiklerinde, gülümseyerek onlara doğru döndüm. Victoria'nın suratı hâlâ asıktı ve masaya kısaca göz atarak bakışlarını tekrar yere indirmişti. Kylie ve Cora, sanki hakkında konuşmamış gibi onları tebrik ettiler. Yanımızdaki kızıl saçlı Anabella ise önüne gelen tatlısını yemekle meşguldü.

"Evliliğinizin ömür boyu sürmesini dilerim" diyen Dougal'a, Royce göz devirerek baktı. Dougal, bir kere bile dönüp bakmadığı Victoria'ya da kısaca bakarak önünde hafifçe eğilip selam verdi. Dougal'ın bu hareketiyle, salondaki birçok kafa bize doğru dönmüştü. Dougal, kısaca evliliği onayladığını herkese duyurmuştu ki bu evliliği onun zorla gerçekleştirdiğinin altını çiziyorum.

"Teşekkür ederiz efendim" diyen Royce'a şaşkınca baktım. Şimdi ben buradaki hiyerarşiyi az çok çözmüştüm ama klan beyleri dahi Dougal'ın emrinde gibiydi. Dışarıya gösterdikleri çok farklı olsa da kendi aralarında böyle bir düzen kurmuşlardı. Bunun sebebinin başka amaçları yüzünden olduğunu düşünmeyi sonraya bırakarak an'a odaklandım.

"Tebrik ederim" dediğimde, Victoria sesimi tanımış gibi hızla kafasını kaldırdı. Beni görünce donuk ifadesi yumuşayarak hafif tebessüm gönderdi.

"Teşekkür ederim" diye ince sesiyle konuştuğunda, Royce söze girdi.

"Sizi takdim edeyim leydim. Tuğra Kurt. Quany Kurt'un kızı" dediğinde Victoria şaşkınca bakmaya başladı. İlk tanıştığımızda ki kıyafetlerim ve becerilerim sayesinde beni paralı asker ya da başka bir şey sanmış olmalıydı.

"Ve, Victoria Boyd..."


Loading...
0%