@ebrumelek
|
"Rob!" "Buyrun leydim?" Göz devirerek duvarın dibine kadar ilerledim ve sırtımı duvara yaslayarak ortada dans eden insanlara bakmaya başladım. Bana bir türlü ismimle seslenmiyordu. Rob, yanıma gelerek benim gibi insanlara doğru döndü. "Az önce Connor denilen adamın gönderdiği biri tarafından tehdit edildim" Rob'un yüzündeki ifade donunca, gülümseyerek ona döndüm. Koskoca adam, sakince tehdit edildiğimi söylememe şaşırmıştı anlaşılan. "Ne söylediler leydim?" Bunu sorarken gözlerime bakarak konuşmuştu. "Kısaca Connor benimle ilgileniyormuş. Dougal'ın etrafındaki herkes böyle ilgisini çeker mi? Bu ne tür bir düşmanlık?" "Bu konu hakkında Dougal'la konuşsanız daha iyi olacak. Merak etmeyin ben yanınızdayken kimse size zarar veremez" Rob'tan duyduğum belki de en uzun cümlelerden biriydi. "Bana ismimle ne zaman sesleneceksin?" Gözlerim yine dans edenlere kaydığında, az önce masada tanıştığım Anabella'nın sarışın bir adamla dans ettiğini gördüm. Oldukça mutlu görünüyordu. Ancak görüş açıma giren devle, bakışlarımı onlardan ayırdım. Dougal, oldukça sert bir ifadeyle yürüdüğü için kimse onu sohbet için durduramıyordu ve o, bize doğru geliyordu. "Size isminizle seslenemem leydim," Diyen Rob benden uzaklaşarak yürümeye başladı. Birkaç saniye sonra da Dougal yanıma gelmişti. Tam önümde durduğu için manzaramı da kapatmıştı. "O Connor'un adamıydı!" Dedi bir farkındalığı söylüyormuş gibi. Kaşlarımı kaldırarak "Bunu nasıl anladın?" Diye sordum. Dudak okumayı bilmiyordu herhâlde. Evet ben biliyordum. "Saç renginden, sana ne söyledi?" Tam gözlerimin içine baktığında, beklediğim an sonunda gelmişti. "O adamla aranızda ne var?" Derin bir nefes alıp verdiğinde, etrafına bakarak bana kolunu uzattı. Yine konudan kaçacaksa, ben de adamın söylediklerini ona söylemezdim. Koluna tereddüt etmeden girdim ve onun yönlendirmesi ile yürümeye başladım. Salonun kenar kısmından geçerek büyük kapıya ilerledik. Kapının önünde bekleyen iki Boyd'lu savaşçı bizi gördüğü an kapıyı geçmemiz için açtılar. Salondan böyle baş başa çıkmamız ne kadar doğruydu bilmiyorum ama Dougal'a güveniyordum. Bahçeye doğru yürüdüğümüzde, ona yine uyum sağladım ve hiç konuşmadım. Bahçede, bizim gibi törenden ayrılmış birkaç çift ve kadın grupları vardı. Kadınlar bizi gördüğü an gözlerini açarak kendi aralarında bize bakarak konuşmaya başladılar. Sadece kadın grubu değil erkekler bile kaçamak bakışlarla bize bakıyorlardı. Yanından geçtiğimiz iki kadından birinin, "Cora ile nişanlı olduğu yalan mıymış?" Diye diğer kadına sorduğunu duydum. Fısıldadıklarını mı sanıyorlardı bunlar? Dougal, konuşmaları duymamazlıktan gelerek yürümeye devam etti. Bir ağacın önündeki tahtadan bankın yanına gelince, kolundan kolumu çektim ve banka oturdum. Yanıma oturan Dougal, bir süre keskin bakışlarını bahçedeki insanlara çevirdi. Anında bakışlarını kaçıran insanlar yavaş yavaş uzaklaşmaya da başladı. Bu adam bakışla bile insanları korkutuyordu. "Ne bilmek istiyorsun?" Sesini duyduğumda, kafamı ona çevirerek yandan profilini izledim. Onu ilk gördüğüm güne göre oldukça farklıydı. O gün, üst gövdesi çıplaktı ama gövdesine sürdüğü yeşil ve kahverengi tonlarında boyalarla oldukça korkutucuydu. Medeniyetten yoksun, acımasız, barbar gibi görünüyordu ama şimdi, tam bir beyefendi gibiydi. Bu adam gerçekten kimseye benzemiyordu. "Aranızda toprak savaşı dışında başka şeyler de var değil mi?" Sorusuna soruyla yanıt verdim. Aslında her şeyi merak ediyordum ama fazla meraklı gözükmek de istemiyordum. "Gençliğimde" diye söze başlayan Dougal'ın, uzun bir hikaye anlatacağını tahmin ederek onu dikkatle dinlemeye başladım. "Babam hayattayken, Mcarty klanıyla iyi ilişkiler içerisindeydik. Connor Mcarty, sıkı dostumdu" işte bunu beklemiyordum! Sözünü kesmemek için şaşkınlığımı içimde yaşayarak dinlemeye devam ettim. "Babam ve babası, ortak işler yürüttüğü için sık sık bize ziyarete gelirlerdi. Biz de onlara giderdik. O zamanlarda Mcarty toprakları çok büyüktü ve bizim klanımız güç olarak onların yarısı bile etmiyordu. Connor'un babası çok adil bir adam olduğu için bizim küçük klanımızla bile iş yapmaktan gocunmazdı" rahatsız olan bankta arkama yaslanarak yandan profilini incelemeye devam ettim. Dougal, anlatırken tam karşısına bakıyordu, sanki o ânları tekrar yaşıyor gibiydi. "Bir gün yine onlara gittiğimizde, bir kaza sırasında Emily ile tanıştım ve arkadaş olduk. Çok güzel, kızıl saçlı, hayat dolu bir kızdı, Mcarty klanında bir köylünün kızıydı, Connor bile onu tanımıyordu. Oraya gittiğimiz her seferde, Emily ile karşılaşmaya devam ettik ve arkadaş olduk. Bu tesadüfler sırasında bir gün Connor'da yanımdaydı ve Emily ile Connor'u da tanıştırdım. Üçümüz çok yakın arkadaşlar olduk" Gerçekten aklıma gelen olay mı diye merak ediyordum. Ayrıca o kızıl saçlı kızı kıskanmıştım çünkü Dougal'ın o zamanki halini merak ediyordum. "Connor, babasıyla bizim ziyaretimize geldiğinde yardımcısı olarak Emily'i göstererek onu da yanında getiriyordu. Tabii Emily'e asla iş yaptırmıyordu çünkü arkadaşlardı. Bunu üçümüzden başka kimse bilmiyordu. Emily, bizim klanın manzarasını çok seviyordu" Deminden beri konuşmadığımı fark etmiş olacak ki Dougal bana döndü ve tekrar bakışlarını çevirerek karşısına bakmaya devam etti. Sanırım uyuduğumu falan düşündü ama sözünü kesmemek için ağzımı açmıyordum ki. "Yıllar geçtikçe Emily ile çok yakınlaştık. Bizim ilişkimiz, arkadaşlıktan çıktı. Gelecekte klanın başına geçeceğim için babam ilişkimize asla onay vermezdi, en büyük destekçimiz Connor'du" devam etmesini bekleyerek öne doğru hafif eğildim. "Babamdan gizli Emily ile evlendik!" İşte bunu beklemiyordum! Evlendik mi? "Sen evli misin?" Yüksek sesimle Dougal bana döndü ve buruk bir gülümseme sundu. Nasıl yani? "Hayır, artık değil." Geriye yaslandığımda bankın tahtasına sırtımı çarptım, canımın acısını belli etmemek için de dişlerimi sıktım. "Royce Boyd ve Connor şahidimiz olmuştu. Emily ile kaleye döndüğümde, babam çok kızdı ve bizi kovdu. Emily'le birlikte klanı terk ettim." Vay canına demek büyük aşk he! "Hayır öyle değildi. Aslında küçüktüm ve çocukça bir şeydi. Biraz da babama karşı kendimi kanıtlama hırsı." Az önce düşündüğüm şeyi sesli söylediğimi düşünerek alnıma bir tane patlattım ve sesimi çıkartmadan dinlemeye devam ettim. Ağzımı açtığımda saçmalıyordum. Emily konusu bitene kadar konuşma, Emily konusu bitene kadar konuşma!!! "Connor, bir mektup yollayarak bizi klanına davet etti. Emily ile babamın klanından bir at çalarak Mcarty'e doğru ilerledik. Orada tam bir sene yaşadık" ee ne oldu da düşman oldular ki? "O sıralarda Connor, bir toprak beyinin kızı ile nişanlanmıştı. Babası orada kalmamızı sorun yapmadı ve benim babamla aramızda köprü kurarak aramızı düzeltmeye çalıştı. İkimiz de lanet olası 17 yaşındaydık. Emily'nin ailesi de evliliğimize çok sevinmişti. Günlerimiz güzel geçiyordu, mutluyduk. Ya da sadece ben mutlu olduğumu sanan bir ahmağın tekiydim!" Dougal bu cümlenin üzerine sustuğunda, boğazımı temizleyerek varlığımı belli ettim. Hemen ardından tekrar sesini duydum. Dougal'ın ilk defa kendi hakkında bir şeyler anlattığını duyuyordum. Gerçi biraz ben zorlamıştım ama anlatmak zorunda da değildi. "Emily her gün ailesine ziyarete gider annesine yardım edeceğini söylerdi. Yorulmasını istemediğim için karşı çıkardım ama o böyle mutlu olduğunu söylemişti. Ben de antreman yaparak savaşçılardan yeni bir şeyler öğrenmeye çalıştırdım. Bir gün, yine aynı şekilde Emily gitti, ben de antreman yapılan yere gittiğimde o zamanki Mcarty ordu lideri beni kısa sürede bir güzel benzetti. Suratım kan içinde olduğu için temizlemede yardım etmesi için Emily'nin ailesinin kaldığı eve gittim. Evin önüne geldiğimde, annesini süt kovası taşırken buldum. Beni görüp yüzümdeki kandan korkan kadın süt kovasını elinden düşürerek telaşla yanıma koşmuştu. Ne olduğunu sorduğunda, antreman sırasında bir kaza olduğunu söyleyerek Emily'i sormuştum. Bana, onu günlerdir görmediğini söylemişti. Telaşlanarak gidebileceği her yeri aradım. Onu bulamayınca, ana binaya Connor'a haber vermek için gittim. Koşarak Connor'un odasına çıktığımda, duyduğum Emily'nin sesiyle rahatlayarak kapının önünde soluklandım. Onu bulduğum için sevinmiştim. Ardından kurduğu cümleleri duydum, Connor'a aşk sözcükleri söylüyordu. Connor'da ona karşılık veriyordu" Nasıl yaniii? Dougal, gülümseyerek bana döndü. Her şeyi beklerdim ama böyle bir hikaye beklemezdim. Bu hikayeye göre Dougal'ın kin beslemesi ve düşmanlık yapması gerekmiyor muydu? "Seni aldatıyordu?" Diye şaşkınca sordum. Dougal'ın yüzünde hiç üzüntülü ve yıkık bir ifade yoktu. Sanki umurunda değilmiş gibiydi. "Aldatıyorlardı" diyerek beni düzelttiğinde, anlatacakları bitmemiş olacak ki anlatmaya devam etti. "Connor ona, onunla evlenmesini söylüyordu. Hatta bunun için yalvarıyordu. 'O kızı kıskandın ve intikam almak için gidip onunla evlendin. Eline ne geçti?' Gibi sözcükleri seçebildim ve daha fazla dayanamayarak odaya daldım. Karşılarında beni görmeyi ikisi de beklemiyordu. Ben de onları çıplak görmeyi beklemiyordum. Connor'la bir süre birbirimize girdik ve o boğuşma sırasında Emily, kafamda bir cam kırarak beni devirdi. O ân, büyük bir farkındalık yaşadım ve kafamdan akan kanlara dokunarak yavaşça ayağa kalktım. Emily, beni sevmiyordu. 'Bu evlilik bitmiştir geri dönüyorum' diyerek oradan ayrıldım ve babamın yanına döndüm. Olanları unutmaya çalıştım ama o dönem zordu. Amcam, yani senin albayın tam o dönemde ortaya çıkmıştı. Benim eğitimimle ilgilenerek kendimi geliştirmeme yardımcı oldu. Evlendiğimi çoğu kişi bilmez. Babam daha sonra vefat edince, hiçbir şey düşünecek vaktim de olmadı ve bütün klanın işini devraldım" Vay canına! "Peki Emily şu an nerede?" Diye sordum merak ederek. "Bilmiyorum" dediğinde yine şaşırdım. "Ben işlerin başına geçtiğimde, Connor'un babasıyla aramız kötü olmadı ama Connor'la aramız zaten bozulmuştu. Bir süre öyle devam etti. Bir gün onların evlilik haberini aldım. Yıllar sonra da Emily'nin hamile olduğu haberini aldım. Hamilelik haberinden birkaç gün sonra kapıda bir kadın olduğunu ve beni görmek istediğini söyledi savaşçılarım. Oraya gittiğimde, karşımda Emily'i görmeyi beklemiyordum. Ağlayarak bana geri dönmek için yalvardı, pişman olduğunu söyledi. Connor'un onun yanında bile onu aldattığını söyleyerek bunlara artık katlanamadığını anlattı. Onu, o gün geri çevirip Connor'un yanın geri gönderdim. Anladığım kadarıyla Emily, o gün klana geri dönmemiş. Nerede olduğunu kimse bilmiyor, adeta kayıplara karıştı. Connor, bu durumdan hep beni sorumlu tuttu ve bana karşı beslediği düşmanlığın sebebi bu" "O adam bana Connor'dan selam getirmiş, yakında tanışacağımızı söylemiş. Eğer sana bunu söylersem, klana baskın yapacaklarını söyledi" Dougal'ın deminden beri sabit tuttuğu yüzünde farklı bir ifade oluşarak kaşlarını çattı. Gözleriyle yüzümü hızlıca tarayarak derin ve hızlı nefesler almaya başladı. "Senin yanına asla yaklaşamayacak! Klanda kontrolüm altında merak etme, seni korkutmak istemiş olmalı," dedi sert bir ses tonuyla. "Teşekkür ederim, yani bana kendini açtığın için" dedim gülümsemeye çalışarak. Açıkçası Connor'dan gram korkmuyordum. Dougal'ın da bakışlarında yumuşama olduğunda o da hafif tebessüm etmişti. Dolunayın ışığı direkt gözlerine vuruyordu ve tebessüm ettiği için gözleri ve dudakları adeta parlak görünüyordu. "Sen de ailen hakkında bir şeyler anlatmıştın, ödeştik" dediğinde biraz daha gülerek ses çıkarttım. Dougal'ı özleyecektim... 🌿 Boyd klanından dün gece dönmüştük. Dougal'la konuştuğumuz gece de orada kalmış, ertesi gün Victoria ile sohbet ederek İngiliz baloları hakkında bilgiler öğrenmiştim. Hiçbiri dizilerde izlediğim kadar eğlenceli değildi anladığım kadarıyla. Sabaha kadar dans etmek zorunda kalıyorlarmış ve iyi ahlaklı lordlar da çok sık rastlanılan bir durum değilmiş. Baloda dans etse bile, sonuç olarak ailesinin istediği kişilerle evlenmek zorunda kalıyorlarmış. Sosyetede aşk evliliği yapan çiftler yok denecek kadar azmış. Klana döndüğümüzde Emir, Melek ve Ewan bizi kapıda karşılamıştı. Ewan ve Melek'in arası daha da gerilmiş gibiydi. Emir, kolumdan tutarak beni odaya sürüklemiş ve gördüğüm her şeyi anlatmamı istemişti. Melek'in de yanımıza gelmesiyle düğünde olanları, Victoria ile sohbetlerimizi anlatmıştım. Tabii ki Dougal'ın anlattıklarını atlayarak. Emir, hemen İngiltere'ye gitmemizi ve bir baloya katılmanızı önermişti. Emir'in ciddi olmasıyla, üçümüz arasında tartışma çıkmıştı çünkü Melek'te Osmanlı'ya giderek padişahı görmemizi teklif etmişti. Emir, bunun üzerine ünlü bilim insanlarını gidip görmek istediğini söylemişti. Onunla dalga geçerek şu zamanda hangi bilim insanının yaşadığını sormuştum ve o Aristo mu? Diye sormuştu. Kahkaha attığımda bildiği başka bir bilim insanı olup olmadığını sormuştum. Tabii ki kültürlü arkadaşım başka bilim insanı ismi dahi bilmiyordu. "Newton ve Robert Hook'un bu yıllarda olduğuna eminim" dediğimde, Emir İsaac Newton ismini hatırlamış gibi sevinmişti ve yine koluma girerek beni kapıya götürmeye çalışmıştı. Kahkahalar arasında onu zorla durdurmuştuk. Newton'la tanışıp ne diyecekti ki? Bizim Emir gidip her şeyi anlatıp dünyada ters bir etki yaratırdı valla. "Newton'u biliyorum da diğer eleman kim?" Dediğinde ise Melek artık gülmekten karnını tutuyordu. Ona, eleman dediği adamın hücreyi keşfederek kendi mikroskobunu geliştirdiğini anlattığımda "baya önemli biriymiş lan ben niye bilmiyorum adını?" Demişti. Belki adam şu an ölmüş ya da henüz doğmamış bile olabilirdi ama ikisinin de 17-18. Yüzyıllarda olduğuna emindim. Alanna'yla bu konu hakkında konuşmayı aklıma not ederek sohbete devam etmiştim. |
0% |