Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38. Bölüm

@ebrumelek

"Emir, sen yine benim yatağımda mısın bir sal beni artık ya" diye homurdanarak onu ittirdim ve uykuma geri döndüm. Maşallah hem yanıma geliyor hem yayılarak yatıyordu.

"Sus be sabah sabah kart sesinle kızım uyuyoruz burada" diye o da beni iteklediğinde, ayağına tekme atarak kolumu gözüme kapattım ve uykuma geri dönmeye çalıştım. Emir'den ayağıma yediğim karşılık sonucu fırlayarak yastığımı kaptım ve suratına defalarca indirdim.

"Yeter lan rahat uyku uyutmuyorsun. Küçücük yatakta iki büklüm kaldım" dediğimde ağzına ağzına vurduğum için boğuk sesini duyuyordum. Bir şey söylemeye çalışıyordu galiba. Yastığı çektiğimde, yüzünün kıpkırmızı olduğunu gördüğüm Emir, sinirle bana bakıyordu.

"Yav senin karşında insan evladı var öyle vurulur mu?" Yastığı yerine koyarak tekrar uzandım ve kolumu yine gözüme kapatarak uyumaya çalıştım. Of, uykum kaçmıştı işte.

"Ölüyordum alooo, bir de devirdi poposunu yattı tekrar"

"Söylenip durma, sanki taşla vurdum ağzına" dedim ama Emir'den cevap gelmedi. Bir süre daha bekledim. Kımıldamadığını da fark ederek kolumu çektim ve gözlerimi açarak yan tarafıma yatmış, ağzı açık uyuyan Emir'e kahkahayı bastım. Allah'ım madem beni buraya gönderdin, bu yarım akıllıyı niye peşimden yolladın ya rabbim?

Uykum kaçtığı için oflayıp poflayarak yataktan kalktım. Üzerimi paravanın arkasında değiştirerek Alanna'nın benim için diktiği pantolon eteği giydim. Bakıldığında etek gibi dursa da, yanlardaki düğmelerini çözerek kumaş parçasını çıkartıp pantolona dönüşüyordu. Alanna'ya bu fikri Melek vermişti ama gerçekten çok güzel bir şey ortaya çıkarmıştı. Üzerime de kahverengi bir gömlek giyerek odadan dışarıya çıkarak antreman yaptığım yere doğru yürüdüm.

Savaşçılarla eğitime ara vermiştik ve bugün onlara eğitimin tekrar başladığını söyleyecektim. Ayrıca Dougal'ın söz verdiği gibi kılıç dersleri almaya da artık başlamak istiyordum. Bugün, kimseye haber vermediğim için antrenmanımı tek yapacaktım. En azından biraz kendime gelirdim.

Sabahın ilk ışıkları olduğu için nöbetçiler dışında pek kimse yoktu. Hayvanlarla ilgilenen birkaç köylü ayaktaydı ve beni gördüklerinde selam vermişlerdi. Onlara gülümseyerek karşılık vermiş ve surlardaki ana kapıya doğru yürümüştüm. Antreman yaptığımız bölge ormandaydı ve kalenin dışına çıkmak için izin almama gerek yoktu artık. Dougal, o bölgeyi bana tahsis etmişti.

Nöbetçiler beni tanıdığı için geçmem için direkt kapıyı açmışlardı. Eğitimde olanlardan biri beni görerek hızla yanıma geldi.

"Efendim, eğitime mi?" Diye sordu çekinerek.

"Evet" dedim sert bir tonla. Bu adamları nedense askerim olarak görüyordum. Onlara birçok şey öğretiyordum sonuçta.

"Benim haberim yoktu bugün eğitim olacağından" dedi mahcup bir ses tonuyla. Yüzüne dikkatle baktığımda, bunun sıkı dövdüklerimden biri olduğunu anladım. İlk başta benimle alay edenlerdendi.

"Sizinle yarın başlayacağız" dedim cevap vermesini beklemeyip kapıdan çıkarken.

Orman yoluna girdiğimde, kaleden de uzaklaşmaya başlamıştım. Bir süre sonra arkamdan sessizce takip edildiğimi fark ederek yürümeye devam ettim. Fark etmemişim gibi yaparak, dalda gördüğüm meyveyi koparttım ve gömleğime sürerek temizleyerek ısırdım. Etrafıma, meyve ağaçlarına bakıyor gibi yaparak arkamdaki kişiyi yokladım. Ben durduğum için hareket etmediğini fark ederek, elimi belimdeki bıçağıma yakın bir konumda beklettim ve yürümeye devam ettim. Arkadaki kişi de benimle birlikte hareketlenince, yürüyüşümü iyice yavaş tuttum.

Mesafeyi koruyan kişinin, tek bir kişi olduğuna emin olunca bir anda zikzaklar çizerek koşmaya başladım. Ben doğuştan avcıydım, karşımdaki kişi av olduğumu sandığı anlarda bile.

Tahmin ettiğim gibi arkamdaki kişi kendini göstermeden koşmaya başlamıştı. Artık adımları oldukça çok ses çıkartıyordu. Büyük bir ağacı gördüğümde, arkama bakarak konumunu hesapladım ve uygun gördüğüm bir anda kendimi ağaca doğru atarak anında tırmanarak kendimi hızla yukarıya çektim. Ağacın büyük dallarından birine çömelerek yaprakların ardından aşağıya baktım. Birkaç dakika sonra, olduğum ağacın altında yerdeki ayak izlerini takip eden adamı gördüm. Rahatlayarak nefesimi verdiğimde, bıçağımı da geri yerine koydum.

"Pişşt, birini mi arıyorsun?" Diye sordum gülerek. Sesimle aramayı bırakan adam, bakışlarını yukarıya kaldırdığında göz göze geldik. Bu adamın hiç mimiği yok muydu yahu? Emir'in söylediği gibi insan değildi sanki.

"Leydim" dediğinde yüzündeki memnun bakışları da seçebilmiştim. Ağaçta hareketlenerek aşağıya inmeye başladım ve kalan en son mesafeyi de atladım.

"Neden beni takip ediyorsun Rob?" Diye sordum üzerimi silkeleyerek. Rob, yavaşça yürümeye başladığında, ona ayak uydurup antreman yaptığımız yere doğru ilerledim. Zaten çok az bir yol kalmıştı.

"Bu benim görevim efendim" dedi net bir sesle.

"Bu saatte uyuyor olman gerekmiyor muydu?" Ellerimi arkamda birleştirerek yürümeye devam ettim. Biraz Rob'u konuştursam fena olmazdı ama o sorularıma geç cevap vererek konuşmaktan memnun olmadığını açıkça belli ediyordu.

"Pek uyumam ben leydim" dediğinde açıklık olan antreman alanına da gelmiştik. Rob'u zorlamayı bırakarak anında eteğimdeki kumaşı çıkartarak pantolon haline getirdim ve koşmaya başladım. Rob, ayakta durmuş bana bakmadan dikiliyordu. Çok büyük alan olmadığı için yuvarlak oluşturarak yaklaşık 50 tur civarı koşmayı düşünüyordum ısınmak için. Yarısına doğru geldiğimde, tam Rob'un yanından geçerken ona seslendim.

"Benimle spor yapmak ister misin?" Rob, bana bir kere bile bakmadan cevap verdi.

"Görevimin başından ayrılmasam iyi olur leydim."

Koşmaya ara vererek durdum ve soluklanarak çatık kaşlarla Rob'a baktım.

"Kendi başımın çaresine bakabileceğimi unutuyorsun" dedim ve gülümseyerek tam karşısına geçtim.

"Beni pek tanımıyorsun ama yine de beni korumak için uğraşıyorsun?" Dedim soru sorarcasına. Bu dediğimi tanıştığımızdan beri yapıyordu ve ben Rob tarafından kendimi asla rahatsız hissetmiyordum. Onun sürekli gözetiminde olmak normalde beni sinirden delirtmesi gerekirken, Rob'un karakteri ve art niyetsiz bakışları sayesinde aslında bu durumun hoşuma bile gittiği söylenebilirdi.

"Bu benim görevim" dedi bana bakmamaya devam ederek ve yine aynı cümleyi kurarak. Rob ve kelime dağarcığı!

"Hadi ama Rob, albayın sana beni sürekli kontrol etmeni söylediğini sanmıyorum" dedim gülümsemeye devam ederek. Bu sözüm üzerine Rob, bakışlarını bana çevirdi.

"Böyle bir emir almadım ama siz benim liderimsiniz. Sizin canınızın güvenliği benim sorumluluğumda" yüzümdeki gülümsemem solarken, yakında ölüm haberimi alacağını düşünerek arkamda vicdan azabı çeken bir adam bırakacağımı anladım. En azından gitmeden ona gerçekleri anlatacağıma kendime söz verdim.

Koşmaya devam ederek sporuma geri döndüm. Şınav ardından mekiğe geçtiğimde, Rob hâlâ aynı pozisyonunda ayakta beklemeye devam ediyordu.

Aradan geçen uzun dakikalar sonunda kendimi işime oldukça kaptırmıştım. Hareketlenen Rob'u fark ederek doğruldum ve merakla Rob'a baktım. O, arkasına dönmüş ormanın derinliklerini gözleriyle kontrol ediyor, bir yandan da eliyle kınındaki kılıcını kavramıştı. Ayağa kalkarak sessiz adımlarla ona yaklaştım. Ya Dougal, ya da bizimkiler gelmiş olabilirdi ama yine de hareketlerimi minimum düzeyde atarak Rob'un tam yanında durdum. Ormanda büyük bir hareketlilik sezdiğimde, içgüdülerim tehlike sinyallerini de çalmaya başlamıştı.

Etrafımız kuşatılmıştı...

Ertesi gün:

"Merhaba leydim, sizinle tanışmak için oldukça sabırsızlanıyordum. Ben Connor Mcarty, ve siz de Kurt klanının biricik kızı leydi Tuğra Kurt olmalısınız?"

Karşımda gördüğüm adam, küllü renkte sarıya çalan uzun saçlı, çok açık tonda mavi gözlere sahip, Dougal kadar olmasa da iri bir vücuda ve uzun boya sahipti. Yüzü o kadar yakışıklıydı ki hayalimde onu hiç böyle düşünmemiştim. Ben korkutucu ve kötü tipte birini bekliyordum. Tipi oldukça beyefendi biri gibi dursa da, yaptıklarını az çok duymuştum ve beyefendi kelimesinin yanından bile geçmediğine emindim. Benim elimi kolumu bile bağlamadan bir odaya kilitlemişlerdi.

"Rob nerede?" Diye sordum yüzünü incelemeyi keserek. Connor, kısa bir kahkaha attıktan sonra sol baş parmağıyla alt dudağını kaşıdı ve üzerimdeki kıyafetleri inceledi. Solak olabilirdi!

"Merak etmeyin leydim ben iyi bir ev sahibiyim. Sizin topraklarınızdan biri olduğu için onu öldürmedim, henüz" diyerek yine gülümsedi. Poker suratlı herifi istesem şu an öldürebilirdim ama amacını da merak ediyordum.

"Beni buraya getirmek için tam 50 adam yollamış olmanızdan açıkçası gurur duydum" dedim onun gibi alaycı bir şekilde konuşarak. Ancak o, yine sinir bozucu kahkahasını attığında, o Emily denen kızın Dougal'ı bu adamla aldattığının şaşkınlığını yaşıyordum.

"O adamlar sizin için değildi leydim. Olası Dougal'ın savaşçılarına karşı kalabalıklardı. Şansıma sizi yalnızken yakaladım. Tabii o kuyruğunuzu saymazsak. Sahi, biz sizi kaleden çıkartmak için o kadar plan yapmışken, siz neden yalnız başınıza ormandaydınız? Yoksa yanınızdaki savaşçı aşığınız mı? Orada gizlice mi buluşmuştunuz? Eğer öyleyse, bu durum daha da keyif almamı sağlar. Dougal, kadınlar konusunda her zaman şanssız olmuştur. İkinci erkek olmak onun kaderi gibi bir şey," dedi yine neşeli bir yüz ifadesine dönerek. O an, kanımın fokur fokur kaynayarak ağzıma geleni söylemek istedim ama mantığımın sesini dinleyip dilimi ısırdım.

"Benimle derdiniz ne? Geri gitmek istiyorum" Sinirlendiğimi saklayamamıştım bu da ses tonuma yansımıştı.

"Ah, henüz değil leydim. Sizi bir süre daha misafir edeceğim. Ancak size bir zarar gelmeyeceğine söz verebilirim. Amacım siz değilsiniz, korkmayın. Dougal birazcık deli olsun ve bana planlarım için vakit tanısın yeterli, Bill!" Diye seslendi cümlesi biter bitmez. Kapı açıldığında, Bill diye seslendiği adam odanın kapısında gözükmüştü. İçeri giren kızıl saçlara döndüğümde, adama dikkatle baktım. Bu, düğün günü beni tehdit eden adam değildi ama onun gibi kızıl saçlıydı.

"Leydi için yemek gönderin" diye emretti adama. Adam, bana kısaca bakış atarak kafasını salladı ve odadan çıktı.

"Rob'u görmek istiyorum" dedim Connor'da odadan çıkmaya yeltendiği an.

Kısa bir an durup sol baş parmağını yine alt dudağında gezdirerek düşünüyormuş gibi yaptı. Kesinlikle solaktı. Kısık gözlerini bana çevirdiğinde, yine alaycı bir şekilde gülümsedi.

"Size zarar vermeye niyetli olmadığımın ufak bir teminatı olarak onu görmenize izin vereceğim" diyerek odadan çıktı. Lanet olsun!


Loading...
0%