Yeni Üyelik
63.
Bölüm

63. Bölüm

@ebrumelek

𝓚𝓮𝔂𝓲𝓯𝓵𝓲 𝓸𝓴𝓾𝓶𝓪𝓵𝓪𝓻

Dougal'ın dizlerinin üzerine çökmesi benimle birlikte herkesi daha da şaşkına çevirmişti. Dougal, ayağa kalkarken bakışlarım kısa bir an salonda dolandı. Bozoklu, ayağa kalkmış direkt bize bakıyordu. Salondaki tüm liderler, temsilcilerle birlikte aralarında fısıldaşıyorlardı.

"Kraliçemiz çok yaşa!" Dougal'ın güçlü çıkan sesi tüm sesleri bastırmıştı. McLean klanının sloganını bana karşı söylemeye devam edip sürekli olarak tekrarlarken, onunla birlikte savaşçılar da aynı sloganı atmaya başlamıştı. Dougal elimi tutup öptüğünde ben tüm salondaki sloganı dinliyordum. Dougal beni nazikçe taht olarak konulan ancak Dougal'ın daha bir kere bile oturmadığı koltuğa ilerletirken, bakışlarım kalabalığın içindeki Emir'le kesişti. Kollarını göğsünde bağlamış herkesle aynı anda slogan yapıyor ve hafif tebessüm ediyordu. Dougal'la tahtta oturmaya devam ederken Emir'den çektiğim bakışlarımı tüm insanlarda sırayla gezdirdim. Sakallı Paşa ile göz göze gelmemeye dikkat ederek tüm salonu taradım. O kadar heyecanlıydım ki Dougal'ın eli elime değdiğinde soğukluğumdan irkildi. Ellerimi avuç içine alırken ısıtıyormuş gibi okşadı.

"İyi misin?" Sesiyle ona dönerken heyecanlı bir tebessüm sundum.

"Hiç olmadığım kadar," Dediğimde Dougal elimi hafif sıkarak benimle birlikte gülümsedi.

İskoç halkının kendi ezgilerinde yöresel danslarını izlerken, oturan insanlar alkış tutuyordu. Türkler kendi masalarından kalkmamayı tercih ederken Emir de oynayanların arasına karışmış onların oyunlarını yapmaya çalışıyor ancak beceremiyordu. Ortaya komik görüntüler sunarken küçük bir çocuk gibi gözüküyordu. Melek'in de onun yanına gelmesiyle birlikte karşılıklı dans etmeye başladılar. Emir araya misket hareketleri serpiştirip oynayarak alakasız şarkıyla yine de tatlı gözüküyordu. Gülümseyerek onları izlerken, Ewan sinirli bir şekilde onların yanına gelip aralarına girdi ve Emir'i kendince uzaklaştırdı. Emir inat eder gibi Melek'e yaklaşırken aralarında ufak çaplı bir itiş kakış yaşanmıştı. Melek'in araya girmesiyle ikisi de birbirine homurdansa da yerlerini terk etmeden Melek'i ortaya almış oynamaya devam etmişlerdi. Onları izlerken yüzümdeki gülümseme büyürken, Dougal'ın tahtında eğilip bana yaklaşmasıyla bakışlarımı onlardan ayırıp Dougal'a döndüm.

"Gidelim mi?" Yüzümdeki gülümseme büyürken Dougal'la kıyılacak dini nikahımızın heyecanıyla doluydum. Öncesinde hazırlık yapmam gerektiği için bir an önce salondan ayrılmam iyi olacaktı. Kafamı aşağı yukarı sallarken, Dougal elimi tutmaya devam ederek birlikte ayağa kalkmıştık. Ayağa kalkmamızla çalan ezgi durunca insanlar da oynamayı bırakmıştı.

"Yarın geceye kadar düğün devam edecek. İyi eğlenceler, " Diyen Dougal ile salonda büyük bir alkış koptu. Ezgi tekrar çalmaya başlarken birlikte kürsüden aşağıya inmeye başladık. Emir, Melek ve Ewan, hemen albayın yanına giderek ona fısıldamaya başlarken durumu da anlattıklarını anladım. El ele çıkış kapısına ilerlerken Rob'un da Brad ve ailesini peşimizden getirdiğini gördüm. Arthur ve diğer komutanlar salonda kalıp etrafı kontrol edeceklerdi.

Salondan çıkıp daha önceden ayarladığımız odaya ilerlerken nöbet bekleyen savaşçılar bize dönmeden hatta kafalarını kaldırmadan yanlarından geçmemizi beklemişlerdi. Merdivenlerden çıkmaya başladığımızda salonun kapısı açılmış Rob ve Brad'ler de çıkmıştı. Aşağıya bakıp bakışlarım Hüseyin'le kesişirken, onun diğerlerinin aksine çok daha heyecanlı olduğunu görüp gülümsedim. Onları beklemeden yukarıya çıktığımızda Dougal'a dönerek durdum.

"Nikahtan önce kendi odama uğramalıyım" Dediğimde Dougal kaşlarını çatmıştı.

"Artık senin odan yok Tuğra. Tüm eşyaların odama taşındı" Kaşlarımı şaşkınca kaldırırken bunu hangi ara yaptığını merak ettim.

"Tören sırasında mutfak sorumlusu o işi halletti" Dediğinde havadaki kaşlarımı indirip çalarak, "Dougal eşyalarımda görmemesi gereken şeyler vardı. Keşke ben halletseydim" dedim. Dougal düşünür gibi kısa bir an tavana bakıp gözlerime geri dönerken, "hiçbir şeyi karıştırmamasını tembihledim. Açıkta olan eşyaların dışında kapalı olan çantalarını açamaz," Dediğinde bir an önce gidip eşyalarımı kontrol etme dürtüsüne direndim.

"Abdest almalıyım o yüzden biraz yalnız kalacağım" Dediğimde Dougal anlamazca suratıma bakıyordu.

"Dinimde olan temizlenmek için yapılan bir işlem" diye açıkladığımda anlamış gibi kafasını sallarken olduğumuz koridora Rob ve diğerleri de geldi. Emir, Melek ve Ewan hâlâ ortada yoktu çünkü albaya nikah olayını açıklayıp birlikte geleceklerdi.

"Balca! " Diyen Hüseyin'in sesiyle yan tarafa dönerek onlarla göz göze geldim. Hüseyin çok fazla coşkulu duruyordu.

"Abdest aldıktan sonra hazır olacağım" Dedim hevesle gülümserken ancak Hüseyin kafasını kaşıyarak bir bana bir Dougal'a baktı bir şey söyleyecekmiş gibi.

"Kralım," diyerek konuya girdi. "Hayırlı olsun, Allah kabul etsin! " Hüseyin'in sesiyle kaşlarımı çatarken tebessümüm de anında silindi. Dougal dahil hepimiz kafamız karışık bir şekilde Hüseyin'e bakıyorduk. Daha nikah kıyılmadan neden böyle söylemişti ki?

"Teşekkürler? " Diye ifadesiz bir şekilde soran Dougal'la, ben de merakla Hüseyin'in neden böyle bir şey söylediğini anlamaya çalışıyordum. Müslüman olsam da namaz kılmayı askerliğim sırasında kendim heves edip öğrenmiştim. Sureleri, abdesti bile internetten bakarak ezberlemiş, elimden geldiğince eksik olduğum bu konuda bir şeyler öğrenmeye çalışsam da hâlâ çok eksiğim olduğunu biliyordum. Mesela Emir küçük yaşta ailesinin gönderdiği kuran kursunda her şeyi öğrendiğini söyleyince çok şaşırmıştım. Benim annem bu tarz konulara sıcak bakmadığı için benim de yetişme tarzımda dini açıdan eksiklerim vardı. Zaten günlük çalışma rutinime göre ekstra bilgi öğrenebileceğim zamanım da olmamıştı.

"Kızım, neden şaşırdınız? Kralımız hak dine geçti ya, tebrik etmek sevaptır" Kaşlarım daha çok çatılırken endişe tüm vücudumu kaplamıştı. Dougal'ın şaşkın bakışları ben de oyalanırken dudağımı ısırıp kafamı iki yana salladım.

"Dougal Müslüman olmadı ki!" Derken endişeyle Hüseyin'e bakıyordum. Hüseyin, Brad'le bakışıp tekrar bana dönerken sıkıntılı bir nefes vermişti.

"Sen nikah deyince ben kralımız Müslüman oldu diye düşünmüştüm kızım" Derken sesi iyice kısılmış, mahcup bir şekilde konuşuyordu.

"Anladım olsun üzülme Hüseyin, başlayalım mı? " Dedim endişem azalmışken ancak Hüseyin daha da stres olmuş gibiydi.

"Balca, üzgünüm kızım, sen sanırım bilmiyorsun. Müslüman olmayan bir erkekle Müslüman bir kadının dini nikahı kıyılamaz. Kıyılmaz yani geçersiz olur" Rob ile Dougal aynı anda "neden!" Diye panikle sorunca Hüseyin tek kaşını kaldırıp Rob'a baktı. Rob, Dougal'dan daha yüksek sesle bağırmıştı.

"Dinimiz gereği öyle" Diye Rob'a bakarak kısaca açıklarken, Dougal "ne yapmak lazım peki? " Demişti.

"Sizin de Müslüman olmanız gerekiyor Büyük Dougal" Brad'in açıklamasıyla tüm yüzüm asılmıştı. Ben bunu bilmiyordum, keşke Hüseyin'e sorarken detaylı sorsaydım diye kendime kızıyordum.

Dougal endişeyle kafasını kaşırken bedenini bana çevirip ellerimi avuç içine aldı. Gözlerine bakamıyordum ki. Adam benim için benim dinimin nikahını kabul etmişken daha önce işin doğrusunu öğrenmediğim için kendimi suçluyordum. Emir de bir şey söylememişti sanırım heyecandan aklına gelmemişti ya da o da bilmiyordu.

"Tuğra, bu senin için çok önemli mi? " Diyen Dougal'a sinirle döndüm. Önemli mi ne demek elbette önemli!

"Dougal, üzgünüm. Senden böyle bir şey isteyemem, sen İskoçya kralısın. Dinini değiştiremezsin biliyorum ancak bu nikah olmadan seninle evlenmiş sayamam kendimi" Dougal düşünceli gözlerle bana bakarken ne yapacağını şaşırmış gibi duruyordu. Aşağı tükürsen bıyık yukarı tükürsen sakal misali...

Şimdi ne yapacaktım? Nikahımız olmadığını bilirken onunla evli gibi davranamazdım. Ona ve herkese göre evli olabilirdik ancak benim açımdan bu evlilik geçersizdi.

"Büyük Dougal, " Diyen Hüseyin'in sesi, ne yapacağımızı bilmez halde olan bakışımızı böldü. Hüseyin'e dönerken ılımlı bir tonda devam etti.

"Ben kutsal kitabımızı ingilizce'ye çevirerek yazmıştım eşim için. Sana onu versem, okusan. Dinini değiştirmeni elbette beklemiyoruz ancak sadece biraz okusan bile yeter. " Hüseyin'in makul isteğiyle Dougal anında kafasını sallayarak onayladı.

"Elbette okurum. Karımın dini hakkında bilgi sahibi olmayı çok isterim." Bence benim de okumam gerekiyordu çünkü çok fazla eksiklerim vardı. Bugün bu olay tokat gibi yüzüme çarparak aşırı utanmıştım.

"Öyleyse hemen gidip getiriyorum ben," Diyen Eliza çoktan yerinden fırlayıp koridorda ilerlemeye başlamıştı. Düşünceli şekilde yere bakan Rob'un, "okuduktan sonra ben de alabilir miyim? " Diye sormasıyla Hüseyin keyifli bir tebessüm gönderdi. Dougal için bir şey diyemeyeceğim ancak Rob'un din değiştirmesini zorunlu kılacaklarını anladım. Bunu kabul eden bir komutanla kızlarını evlendirmek isteyeceklerdi. Rob da bu gerçeği şimdi öğrenmişti ki Dougal da sanırım bilmiyordu. Eğer Müslüman olmayı kabul ederse sadrazamın kızıyla yakında evlenecekti yoksa Alanna'yı isteyeceklerdi.

"Rob seni kimse bunun için zorlamayacak. Kitabı oku fikir sahibi ol. Kararın ne olursa ben ona göre hareket edeceğim" Dougal, Rob'un sıkıntısını anlayarak konuşunca Rob kafasını kaldırıp düşünceli bakışlarını bana çevirdi.

"Aslında pek yabancı değilim Tuğra'ların dinine. Emir'le sohbetlerimiz sırasında birçok bilgi öğrendim. Onlarla kendi zamanlarına gittiklerinde askeriyede arkadaşlarının ve Emir'in ibadetlerine de şahit oldum. Ne zaman onu izlesem ya da bu konuda sohbet etsek içim huzurla doldu. Ben zaten İslâm dinine ilgi duyuyordum." Rob'un sözleriyle yüzümde istemsiz tebessüm oluştu. Benim gibi Hüseyin de gülümserken elini Rob'un omzuna koymuştu.

"Ne zaman konuşmak istersen, aklına takılan bir şey olursa yanıma gelebilirsin savaşçı" Hüseyin'in sözleri biterken Eliza elinde bir örtüye sarılı kitapla yanımıza koşturarak gelmişti. Hüseyin elinden bismillah diyerek kitabı alırken bana hiç uzatmadan direkt Dougal'ın eline vermişti. Abdestsiz tutulmayacağını biliyordum ancak Dougal öğrenmek için aldığı için bir sakınca yoktu sanırım. Ben dokunmaya yeltenmeden yanında öylece dururken "iyi geceler çocuklar" Demişlerdi. Onlara cevap verirken koridorda üçü birlikte uzaklaşmışlardı.

"Ben de Emir'leri bulup durumu açıklayım. İyi geceler," diyerek Rob da uzaklaşırken Dougal'la ikimiz kalmıştık. Birbirimize bakarken elindeki kutsal kitabımızı işaret ederek gülümsedi. Ben de ona gülümserken birlikte koridorun sonundaki odamıza ilerledik.

Odadan içeriye girerken Dougal Kuran-ı Kerim'i yandaki kütüphanenin üst rafına koydu. Dougal'ın eski odasını incelerken oldukça değişmiş olduğunu gördüm. Halı ve nevresim renkleri daha açık tonda seçilmiş, giyinmek için paravan konulmuş oda oldukça genişti. Eski dolabın yanına bir dolap daha eklenmişti. Büyük ihtimal eşyalarım da oraya yerleşmişti.

"Karım," diyen Dougal'ın sesiyle gülümseyerek ona döndüm. Tam karşıma gelerek elini yanağıma koyarken, "kraliçem," diyerek yanağımı hafifçe okşadı. Nefesimin titrediğini hissederken soluklarımın arasından ismi döküldü.

"Seni seviyorum, seni çok seviyorum" Duyduğum sözlerle kendimi Dougal'a doğru çekilirken buldum. Dudaklarımız kendi yolunu bulur gibi birleştiğinde, derin bir nefes alarak güzel kokusuyla mayıştım.

Dougal

"Seni seviyorum, çok seviyorum " Ağzımdan çıkan sözlerle kollarımda daha da titrediğini hissettim. Bu sözler benim tüm gerçekliğimdi. Her bir harfi bile bir yemindi. Ona tüm kalbimle aşıktım. Her hareketiyle beni kendine daha çok bağlıyor, görünmez bir ip tarafından birbirimize dolanıyorduk. Kalbimde saf sevgi olduğunu biliyordum. Onu hatırlamadığım lanet dönemde bile kalbim yeniden onun için çarpmaya başlamıştı. Tek bir bakışı tüm dünyayı ayaklarının altına sermem için yeterli.

Nazikçe başlattığım öpüşümde onu incitmekten korkarak hareket ediyordum. Bir süre sonra Tuğra'nın kısık sesle istemsizce inlemesiyle, kanımda bir volkanın patlamasını hissettim. Aynı anda tüm vahşiliğimle dudaklarına saldırırken anında bana ayak uydurdu. Onu öperken çıkan ıslak seslerle bir fıçı viskiyi kafama dikmiş gibi başım dönüyordu. Tuğra'nın bedeninin hareketlenerek beni ilerletmeye çalışmasına hafif tebessüm ederek kontrolü elime almak için onu durdurdum. Bedenini duvara doğru ilerletirken, dudaklarımız bir saniye bile birbirinden ayrılmamıştı. Dik kafalı, doğru bildiğinden şaşmayan biri olsa da ona dokunduğum an tüm kontrolü bana bırakması beni daha da deliye çeviriyordu.

"Dougal, ben..." Duvara sırtını yasladığım an tek düşündüğüm, düğün törenimiz sırasında bana doğru yürürken olan güzelliğiydi. Elini tutup nikah kıyılmadan odamıza götürmemek için kendimi o kadar zor tutmuştum ki şimdi bu gelinlikle kollarımın altında aldığı soluklar kendimi cennette hissettiriyordu.

"Şhh... " Diyerek elimi boynundan göğüslerine indirince tekrar bir inleme döküldü dudaklarından. Dudaklarım çenesinde oyalanırken tek elimle ensesindeki düğmeyi çözerek boynundaki gerdanlık kumaşı gevşetmiştim. Açığa çıkan beyaz boynundaki koku burnuma dolarken dayanamayarak burnumu daha da yaklaştırıp o güzel mabedini derince koklamıştım. Onun için şu an canımı verebilirdim.

"Aşkım," Dedim daha fazla dayanamayarak. Kafamı kaldırıp gözlerine bakarken buğulu hafif kısık göz kapaklarının altından göz göze geldik. Tacından fırlamış bir tutam saçını kenara alırken ondan bir saniye bile ayrılsam ölecekmişim gibi hissediyordum.

Gözlerimiz birbirine kenetliyken arka tarafımda kalan mumların titrek ışıkları irislerinde hareket ediyordu. Bir adım zor da olsa ondan uzaklaşarak her yerini detaylıca izlemeye başladım. O kadar güzeldi ki hareketimle dans eden gölgem kıyafetinde dans ediyordu. Göğsü heyecandan inip kalkarken benden hiçbir farkı yoktu. Hayatımda hiç bu kadar heyecanlanmamıştım.

"Hazır değilsen, " Diye başladığım cümleme zorla ara vererek derince yutkundum. Hazır olmasını o kadar çok istiyordum ki ancak değilse bile onu bir ömür bekleyebilirdim. Tuğra kafasını belli belirsiz iki yana sallayıp gülümsemeye başladığında son kez derin bir nefes alarak az önce açtığım mesafemizi tek adımda kapatarak tek elimle belini kavradım. Onu kendime çektiğimde hızlı ve sert bir şekilde dudaklarımız birleşmişti ki heyecandan ellerimin titrediğini biliyordum. Tuğra hareketlenerek beni arkamızda kalan yatağa doğru yavaşça yönlendirirken hoşuma giderek tebessümle onu öpmeye devam ettim. Benim güzel karım bedenini o kadar doğal bir şekilde kullanabiliyordu ki benim cüssemde birini bile yerinden oynatıyordu. Ona ayak uydurduğumda birkaç saniye içinde yatağa düştüğümüzde, Tuğra tam üzerime düşmüştü. Gelinliğinin arkasındaki pelerininin uçlarında ki yaprak desenleri, üzerime eğildiğinde etrafımızı koza gibi sararak mahremlik sağlarken kasıklarımda oturan sıcak bedenini kendime daha çok bastırdım. Sırtımı yataktan ayırıp oturur hale gelirken belinde tuttuğum ellerim gelinliğin sırtındaki düğmelerine uzandı. Düğmelerini sırayla açarken Tuğra dudaklarımdan ayrılıp şişmiş dudaklarını çene hattımda dolaştırıp küçük öpücükler kondurmaya başladığında, ağzımdan istemsiz kaçan küfürle kıkırdamasını boynumda hissettim. Ona çok yakışan bu gelinliğe zarar vermek istemiyordum ancak beni gerçekten zorluyordu.

"Demek oyun oynamak istiyorsun" Diye fısıldarken son düğmeyi de açmıştım. Tuğra gözlerime muzip bir ifadeyle bakarken saç topuzundaki tokayı da çıkararak saçlarının beline doğru savrulmasını izledim.

"Senin olmak istiyorum, " Cevabıyla birlikte bedenini kasıklarımın üzerinde hareket ettirirken aldığım hazla kafamı geriye atmıştım. Belindeki ellerim gelinliği aşağıya doğru sıyırırken dudaklarını tekrar öpmeye başladım. Tadı öyle güzeldi ki kucağımdaki hareketleriyle daha fazla dayanamayarak sertçe yatağa yatırıp kalan gelinlik kumaşını da bacaklarından sıyırıp kenara attım. Elimin tersini çıplak kalan teninde daireler çizerken eğilip kulağının altına nazik bir öpücük kondurdum.

"Kokunun ne kadar güzel olduğunu söylemiş miydim? " Diye fısıldayıp küçük öpücükler kondurmaya devam ederken tatlı kıkırdaması yine tüm odaya yayılıp beni deliye çevirmişti.

"Neredeyse her gün, " Kıkırdamaya devam ederek söylediği sözlerle boynunu hafifçe ısırdım. Isırmamla bir an da nefesi kesilirken bu sefer de ben gülümsüyordum. Başımı boynundan kaldırarak sadece iç çamaşırlarıyla örtülü bedenini boylu boyunca izlemeye başladım. Mum ışıkları odayı yeteri kadar aydınlatıp hayallerimden bile öte güzellikteki vücudunu gözler önüne seriyordu. Değişik dantel kumaş iç çamaşırları kendi zamanına ait olmalıydı. Acele etmeden yavaşça bakışlarımı her santiminde dolaştırarak göbeğine kadar indim. Tuğra benden hiç utanmadan onu izlememi bekliyordu ve benden çekilmemesi çok daha hoşuma gidiyordu.

TUĞRA

Dougal bana her baktığımda kendimi gerçek bir kadın gibi hissediyordum. Hiç hissetmediğim duyguları art arda tattırıyor, hiç duymadığım tatlı cümleleri kulağıma fısıldıyordu. Karısı olmama rağmen bu gece benden izin alması bile beni bulutların üzerinde dans ettirmeye yetmişti. Boynumu ısırıp yerinden hafif doğrularak neredeyse çıplak bedenimi alev gibi bakan o gözlerini dolaştırması bile dizlerimin bağını çözüyordu. Yavaş yavaş her yerimde dolaşan yeşilleri dantelli beyaz sutyenimde uzun süre durmuştu. Büyükçe yutkunarak yoluna devam ederken meraklı, aç ve bir o kadar sabırlı bakışları aşağılara inmeye devam ederken odada hiç oksijen kalmadığına yemin edebilirdim. Dövmemi gördüğünde gözleri irice açılıp dudağının kenarı kıvrılırken alt dudağımı istemsizce ısırmıştım.

"Bu bahsettiğin zambak mı? " Sözleriyle nefes almayı hatırlayarak deminden beri tuttuğum nefesimi bırakıp derin bir nefes aldım. Sesimin tiz çıkacağından korkarak sadece kafamı sallarken Doğal dövmemin üzerinde işaret parmağını tüy kadar hafif bir şekilde dolaştırmıştı. Tekrar gözlerime bakarken "çok güzelsin, " Diye fısıldadı dudaklarıma yavaş yavaş yaklaşırken. Aramızda santimler kala tekrar fısıltısını duydum.

"Kanım senin, klanım, toprağım, kalbim, bedenim, ruhum,... Her şeyim senin, sensin Tuğra. Her şeyimsin, her şeyinim. Bundan sonra yaşanacak günlerimiz boyunca seni hep mutlu edeceğim. İskoçya kraliçesi, tüm nefeslerimi senin için alacağım. Bu geceden sonra ebediyen senin olacağım..."

1 Hafta Sonra

Dougal'la evleneli bir hafta geçmişti. Klan da her şey günlük rutinine göre ilerlese de halkın bana olan davranışları hoşuma gitmeyecek şekilde değişmişti. Birlikte süt sağdığım kadın, odun kırmasında yardım ettiğim adam ya da birlikte top oynadığım çocuklar beni görünce yaptıkları işleri bırakıp saygı duruşuna geçiyorlardı. Yardım etmek istediğim zaman sanki beni tanımıyormuş gibi bu isteğime şaşırmaları da cabasıydı.

Connor'un klanından Rob ile gelen kadınlar ise bana daha yakın ve sıcak davransalar da onlar da saygıda kusur etmemeye çalışıyorlardı. Ancak onların saygısının sebebinin erkekleriyle birlikte isyanda savaşmam olduğunu bildiğim için hoşuma gidiyordu. Sırf unvanım kraliçe diye saygı duymuyorlardı yani.

Dougal'ın uzatması sonucu neredeyse 4 gün 5 gece süren düğün törenimiz de nihayet bitmişti. 3 gündür tüm klana yayılmış olan düğün dağınıklığını hep bir elden toparlamaya yardım etmeye çalışsam da başta Dougal olmak üzere herkes beni engellemeye çalışıyordu. Dağınıklığı temizlemekte yardım eden tüm arkadaşlarım bunu her işte olduğu gibi eğlenceye çevirmekten de geri durmamışlardı. Melek Ewan'a düğün yapmamayı bile teklif etmişti bir ara. Tabii bunu duyan Ewan, "meleğim de meleğim" diye peşinde dolanmaya başlayınca Emir'e baya bir makara konusu çıkmıştı.

Rob cephesinde olaylar ise hızla ilerliyordu. Osmanlı askerleri düğünün 2. Günü klandan ayrılırken Dougal'la yaklaşık iki saatlik bir toplantı gerçekleştirmişlerdi. Dougal, toplantıya Rob'u da almıştı ve işleri bitene kadar Emir'le birlikte kapının önünde beklemiştik. Emir bir ara mutfaktan bardak aşırarak yanıma geri gelince bardağı zorla elinden almıştım çünkü kapının önünde yalnız değildik. Bizim savaşçılar dışında Osmanlı askerleri de bekliyorlardı ve kimseye rezil olmak istemiyordum.

Toplantı bittikten ve Türkler gittikten sonra Dougal bizimkileri de toplayarak aldıkları kararları hızla açıklamış ve gömleğinin düğmesinin koptuğunu bahane ederek beni odaya beklediğini söyleyerek bizi yalnız bırakmıştı. Sadrazam Bozoklu, Alanna ile Osmanlı şehzadelerinden ismi Mustafa olan Alanna'dan 5 yaş küçük bir çocukla evlenmesinde ısrarcı olmuş ancak Dougal'ın kati itirazları sonucu kızını Rob ile evlendireceğini söylemişti. Elbette artık bildiğimiz üzere şartları vardı. Rob, öncelikle onların da şahitliğinde Müslüman olmalı, Müslüman olduktan sonra Rob Osmanlı'ya taşınmalıydı. Rob burada devreye girerek kutsal kitabımızı okuyacağını onlara da söylerken sadrazamın ona yanında taşıdığı, İngilizce mahali olan bir Kuran ı Kerim'i bırakmasından sonra "bunu oku, Ahmet Veli Paşa'yı birkaç hafta sonra buraya geri yollayacağım. Aklına takılanları ona sorabileceksin. Hak dini kabul edersen şartlarımızı bir daha konuşuruz" Demişti. Dougal'ın orada yine devreye girerek Rob'un klandan ayrılamayacağı, kraliçenin yani benim yakın korumam olduğunu öne sürmesine sadrazam hiç memnun olmamış hatta orada anlaşma suya düşmüş. Durum bir sonuca bağlanmadan padişaha danışacağını söyleyerek ülkeden ayrılmışlardı. Yani birkaç hafta sonra sakallı Ahmet Veli paşa tekrar buraya gelecekti ve bu kötü haberdi.

İyi haber ise Rob'un tüm bu olaylarda zorunlu olmadan dinimizi merak etmesiydi. Daha da iyi olanı ise Dougal'ın her gece odamıza geldiğinde ilk işi beni nazikçe öperek günümün nasıl geçtiğini sorup biraz sohbet etmesi, ardından yanımdan ayrılıp odamızda ki çalışma masasında Hüseyin'in verdiği Kuran'ı okumasıydı. Gerçekten dünyanın en şanslı kadını olabilirdim. Dougal, her konuda çok başka bir adamdı. Bana hissettirdikleri her gün farklı bir boyuta evriliyordu. Onunla birlikte olmak paha biçilemezdi, her konuda...

***

"Bugün seni hiç boş yakalayamadım. Hadi ama akşam oldu işlerin daha bitmedi mi? " Dougal'ın çalışma odasına direkt daldığımda onu masasında bir şeyler yazarken buldum. Düğün yüzünden işleri çok birikmişti. Sıkıntılı bir nefes verirken kafasını kaldırıp benimle göz göze geldiğinde kollarımı omzuna dolaşarak yazdığı kağıtlara kısaca göz gezdirmişim. Arkasından omzuna doladığım kollarımdan tutarak beni öne doğru çekerken kendimi Dougal'ın kucağında bulmuştum.

"Beni mi özledin? " Derken dudakları iki yana kıvrılmıştı.

"Elbette kocamı özledim. Beni kendinden mahrum mu bırakacaksın? " Diye sorduğumda dudaklarımı yalandan üzgünmüş gibi yaparak aşağıya doğru kıvırdım.

"Benden fazla özleyemezsin. Yanımdayken bile seni özlüyorum ben. Şu mektubu da yazayım tüm gece benimsin" Dediğinde mektubun ne olduğunu daha da merak ederek kafamı uzattım. Lord Jack William adına yazılmış mektuba Dougal mührünü basıp katlarken "kim o? " Diye sordum. Dougal uzanıp zarf alırken, "Galler temsilcisi" Dedi kısaca.

"Ölen İngiliz kralı William'ın kuzeni mi? " Diye sorarken ne konuda yazıştıklarını merak ediyordum.

"Hım, bu aralar ilişkilerimiz kuvvetlendi. Bizi tebrik etmek için düğünümüze gelmek istemiş tüm ailesiyle ancak ne tepki vereceğimi bilemediği için çekinmiş anladığım kadarıyla. Önümüzdeki ay nişanlanıyormuş ancak öncesinde bizi davet ediyor. Ben de zaten Galler'e gidip birkaç teklif sunmak istiyordum. Nişan sebebiyle birlikte gideriz " Dougal'ın sözlerinden sonra kafamı sallarken bir anda ayağa kalkmasıyla ağzımdan bir çığlık kaçtı. Dougal beni kucağında taşıyarak ve koşarak odadan çıkarken gülmekten karnıma kramp girmiş gibiydi.

"Biri görecek bırak" Diye gülmelerimin arasından zorla konuşurken Dougal'ın hiç kimse umurunda değildi elbette...

***

"Dirseklerini kırma, tekrar dene" Oylayarak elimdeki oku yaydan çıkarttığımda bu sefer hedefi on ikiden vurdum. Rob keyifli bir şekilde gülümserken ok ve yayın hiç bana göre olmadığına artık emin olmuştum. Yakın dövüş ve strateji benim işimdi.

"Sevmiyorum bunu, " Dedim Rob'un tekrar atmamı söyleyen bakışlarına göz devirirken.

"Her konuda iyisin zaten bunda da en iyisi olmalısın" Rob acaba benim babam falan olabilir miydi? Onun kırmadan dediğini yaparken her atışta daha iyi olduğumu anlamak için uzman olmaya gerek yoktu.

"Tekrar" Son oku da hedefe doğru gönderirken duyduğumuz at sesleriyle o yöne doğru döndüm. Olanın dışındaki açıklıkta çalışma yapıyorduk ve misafir beklemiyorduk. Hedefe doğru koşan Rob okları hızla çıkartırken, ben çoktan iki kılıcımı da elime almış savunma pozisyonuna geçmiştim.

Toprakta kalkan toz etrafa dağılırken gelen atlılardaki Türk bayrağı ile kılıcımı indirmeye fırsatım olmadan sakallı Ahmet Veli Paşa ile göz göze geldik. O da ben de birbirimizi görmeyi beklemiyormuş gibi bakarken, onun bakışları daha çok elimdeki kılıçlar ve kamuflajımdaydı.

Lanet olsun.

Çok kötü bir şekilde yakalanmıştım. Ay yıldız sembollerimin olduğu kamuflajımda yakamı kapatacak bir bez bile yoktu yanımda.

Atlılar önümüzde dururken sakallı yavaşça atından indi. Yaşına göre çok dinç bir adamdı. Eski toprak kelimesi boşuna söylenmemiş olmalıydı. Rob yanıma gelirken sakallı hiç ona bakmadan bedenimde tutmadığı bakışları sadece yüzümde oyalandı. Atların üzerindeki askerler kafalarını yere eğerken bir atta başı örtülü bir kız olduğunu gördüm. Kız, meraklı bir şekilde bana bakarken sakallının bakışlarında bir şeyler arıyormuş havası vardı.

"Kraliçe Tuğra, " Diyen sakallıyla kızın gözleri şaşkınca açılırken kıyafetime bir daha bakmış, ardından sert bakışları Rob'a dönmüştü.

"Ahmet Veli paşa" Diye çekinmeden karşılık verdim.

"Klandan yaklaşık 5 km uzakta bu kılıkla ne yapıyorsunuz leydim? Kendinizi savunmayı öğreniyor olamazsınız değil mi? Büyük Dougal'ın karısının buna merak saldığını duyan düşmanlarınız kocanızla alay ederler karısını bile koruyamıyor diye, " Sözleri sert olsa da amacının hakkımda bir şeyler öğrenmek olduğunu biliyordum. Sol omzumu hafif arkada tutmaya çalışıp Türk amblemimin gözükmemesini amaçlarken duruşum biraz yamuk yumuk ancak yine de "sadece pratik yapıyordum. Babam bana her şeyi öğretti zaten" Dedim. Sakallı ellerini arkasında kavuştururken, "şu sürekli sizin yerinize konuşan babanız değil mi? Demek bir diliniz varmış kraliçe Tuğra."

İsmimi bastırırken bakışları omzuma düşüp ay yıldız sembolümde durduğunda gözleri kısıldı. Bedenimi dikleştirirken, "bir kraliçeyi mi sorguluyorsunuz? " Diye sordum. Sorumun ardından bakışları gözlerime düşerken elinin birini arkasından çıkartıp sakallarında gezdirdi.

"Ne haddime, herkesin sakladığı sırları vardır elbet. Sadece sizinkilerin çok daha fazla olduğuna az önce emin oldum kraliçe Tuğra, " Diyerek arkasını döndü ve eliyle atın üzerindeki kızı işaret etti.

"Esma hatun. Sadrazamımızın biricik kızı. Buraya savaşçı Rob'un son kararını öğrenmek için gelirken kendisini de getirip fikrini danışmak istedik. Padişahımızın son kararı, siz bizim şartlarımıza uysanız ve savaşçınız hak dine geçse bile, Esma sultan burada yaşamayı kabul ederse anlaşma imzalanacak. Sonuçlar olumsuz olursa Osmanlı desteğini kaybedeceksiniz " Yakında Rusya cephesinde büyük bir sorun çıkıp Osmanlı epey zorlanacaktı. Bu olaydan sonra Rusya ile bizim açımızdan olumsuz bir antlaşma imzalanıp Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü yazılı bir belge haline gelmiş olacaktı.

"Kral kalede, siyasi konuları benimle değil onunla görüşebilirsiniz" Dedim bir an önce gidip başka soru sormamalarını ümit ederek. Ancak sakallının gitmeye hiç niyeti yokmuş gibi, "siz savaş konularıyla mı ilgilisiniz yoksa? " Diye sormasıyla Rob benim gibi son derece rahatsız olarak kaslarını iyice kasarak gerginleştirdi.

"Ben çok fazla hobiye sahip bir kadınım Paşa"

Sakallı tespihini çıkartıp benden bakışlarını çekip Rob'a bakarken, Rob da onun gözünün içine bakıyordu. Anlıyorum der gibi kafasını sallarken bize arkasını dönerek atına yürümeye başladı.

"Biliyor musunuz kraliçe Tuğra, " Diyerek yaşına rağmen tek hamlede atının üzerine bindi. "Size çok benzeyen birini tanıdığımı söylemiştim" Dediğinde tüm vücudum stresten gerilmeye başladı. Sakallı atını yavaşça yürütürken, "düzeltiyorum, sadece dış görünüşünüz çok benziyormuş. İyi çalışmalar kraliçe Tuğra. " Diyerek ve omzumdaki ay yıldız armama bana rahatsızlık verecek şekilde bakarak uzaklaştılar.

Atlılar gözden kaybolduğunda bile hâlâ kayboldukları noktaya bakıyordum. "Senden neden şüpheleniyor? " Rob'un sorusuyla bakışlarımı yoldan ayırmayı akıl edip ona döndüm.

"Öz annemi tanıyor. Eliza söylemişti ona çok benziyormuşum. Sakallı da benzerliği fark etti. " Rob tek kaşını kaldırırken "sakallı? " Dedi. Omzumu indirip kaldırırken Rob hafif tebessüm etti.

"Esma hatun sanırım,..." Cümlemi bitirmeden Rob elini omzuma koyarken beni yürütmeye başladı.

"Tuğra ben dün akşam İslam dinini seçtim. Bunu hiçbir insan için yapmadım, düşüncelerimi sizinle paylaşmıştım zaten. Elhamdülillah Müslümanım" Sevinçle dudaklarım iki yana kıvrılırken durup Rob'a döndüm.

"Çok mutlu oldum Rob senin adına" Diyerek ona sarılmak için öne doğru uzandım. Sarıldığımızda "yine de o kız burada yaşamayı kabul etmezse bu evlilik gerçekleşmeyecek. Dougal bu konuda taviz vermeyeceğini söyledi. Bizi ayırıp senin üzülmeni göze alamazmış. " Gülümsemem daha da büyürken Rob'dan ayrılıp yüzüne baktım. Çok temiz kalpli bir adamdı. "Her şeyin en güzelini hak ediyorsun" Dediğimde birlikte kaleye yürüdük.

***

"Tuğra bak bu koç nasıl?" bahçede Melek ve Ewan'la otururken Emir ve Rob elinde bir koçla yanımıza geldi. Koç, bize bakarak ses çıkartırken Ewan ayağa kalkıp bankın arkasına geçmişti.

"Güzel de hayırdır? " Dediğimde Emir koçu yere bırakıp tutmaya devam ediyordu.

"Baksana şuraya çok güzel değil mi? " Emir'in gösterdiği yere bakınca koçun etli kısmını işaret ediyordu. Koç huysuz bir şekilde ses çıkartmaya devam ederken Emir yutkunarak Rob'a baktı. Rob gözünü devirirken Ewan, "onu yemek işin şimdiden plan mı kuruyorsunuz? " Demişti. Melek kahkaha atarken kollarımı göğsümde bağlayıp arkama yaslanmıştım ki Emir sıradan bir şeymiş gibi uzatarak 'evet' demişti.

"Kale et dolu. Neden keseceksiniz onu durup dururken? " Ewan'ın sorusuyla Emir koçu Rob'a uzattı ancak koç Rob'a gelince daha da huysuzlanarak kaçmaya çalıştı. Emir devreye girerken hayvanın boynuzundan tutarak zapt etmeye çalışıyorlardı.

"Rob Müslüman oldu. Kurban kesmek gerek ondan. " Melek ayağa kalkıp sevinçten gülümserken "tebrikler Allah kabul etsin Rob" Demişti. "Amin" Diyen Rob'la üçümüz gülümserken Emir'in tuttuğu koç, ona tekmeyi basıp kaçmaya başlamıştı.

"Ulan, İskoçya'da bu klişe olmasın bari" Diyerek koçun peşinden koşmaya başlayan Emir'in arkasından hepimiz koşmaya başlamıştık. Koç sağa sola çarpa çarpa hızlı bir şekilde kaçarken, arkasında bağırarak biz de koşuyorduk. Ewan hemen yanımda kılıcını çekmiş koşarken Melek ona uyum sağlayarak bıçağını çıkartmıştı. Ben koçun yerinde olsam bu manzarayı görünce İngiltere'ye kadar kaçardım.

"Kılıçları bıraksanız mı hayvan daha da ürküyor? " Diye bağırırken Emir en önde insanlara "tutun şunu! " Diye bağırıyordu. İnsanlar üzerine can havliyle koşan koç ve arkasından kovalayan bizi görünce kendilerini kenara atıyorlardı. Pazar alanına dalan koçla sıkıntılı bir nefes verdim ki ilk tezgah yeri boylarken arkasından satıcının bağırtısını duydum. Emir tezgahın üzerinden zıplarken Rob yere düşen satıcıyı hızla kaldırıp koşmaya devam etmişti. Ewan pazar alanına girerken kılıcını kınına sokarken hepimiz derin bir nefes vererek koşmaya devam ediyorduk.

"Yakaladım" Diyerek havaya zıplayıp koçun üzerine atlayan Emir, koçun ani manevrasıyla yere düşerek küfür etmişti. "Ah" Diye bağırırken Rob Emir'in önüne geçerek koçun tam dibinde koşarken Melek yerdeki Emir'in kolumu tutmuştu. Ben Rob'un tam arkasında devam ederken koçun genç bir kızın birine doğru bodoslama gittiğini görüp istemsiz Rob diye bağırmıştım. Rob da anlamış olacak ki "dikkat et" Diye kıza doğru bağırırken kızın duyduğu sesle arkasını dönmesiyle yüzündeki peçe dikkatimi çekti ancak saliselik zaman geçmeden koç kıza çarpıp ikisi de yere düştü.

Rob ile aynı anda kızın yanına geldiğimizde yüzünde açılan peçeyle tüm yüzü ortaya çıkan kızın su gibi güzelliği beni hayran bırakırken kapalı göz kapaklarındaki gür kirpiklerini kırpıştırarak açtığında kahverengi gözleriyle bir bana bir Rob'a baktı. Arkamızda Emir'in "yakaladım seni" Sözünü duysam da ona ve koça dönüp bakmadan kızın iyi olup olmadığını anlamak için tüm dikkatim ondaydı. Birkaç kez kırpıştırdığı kirpikleriyle yattığı yerden doğrulurken Rob'a değen gözleri kısıldı ve kaşları çatıldı.

"Esma, iyisin değil mi? " Diye sordum ancak bana dönüp bakmayan kız hâlâ sinirli bir şekilde Rob'a bakmakla meşguldü. Rob'da ona aynı karşılığı verirken bir kıza bir Rob'a bakıyordum. Dağılan pazar alanındaki curcuna ve atlı sesleriyle savaşçıların neler olduğunu anlamak için buraya geldiğini anlarken, hiç beklemediğim bir şey oldu.

Esma hatun, bir anda sol yumruğunu kaldırıp Rob'a savurdu.

Yumruğu gözüne yiyen Rob kafasını bir santim bile oynatmadan kıza bakmaya devam ederken benim iki kaşımda aynı anda havaya kalkmıştı.

Rob hâlâ kızın belini tutmaya devam ederken yüzü an be an kızarmaya başladığında "sen kimsin de bana dokunuyorsun öküz" Diye bağıran Esma ile arkamızdaki koç güçlü bir şekilde bağırdı.

♥️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%