Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@ebrumelek

"Neler oluyor amca, Tuğra'yı neden yukarıya çıkarttın?" Diyerek merdivenden gülümseyerek inen adama şaşkınlıkla baktım.


"Hepinizi uyarıyorum. O kız benim korumam altındadır. Casus falan da değil ben onu tanıyorum. Sadece korkudan aklı karışık o kadar. Bu konuda burada kapansın herkese iyi geceler" diyerek arkasını dönüp tekrar merdivenlerden çıkmaya başladı. Alanna ve Ewan'da benden farksız bir şekilde şaşkınlıkla arkasından bakıyorduk.


"Bu arada, Tuğra'ya ait el koyduğunuz tüm eşyaları ona geri verin. Kıyafeti de dahil" dediğinde aklıma yine o saatle, anlam veremediğim metal alet geldi. İnce boru şeklindeydi. Ön kısım ise camdan yapılmıştı ve cam düştüğünde hasar almamıştı.


"Amca bana bir açıklama yapacaksın!" Diye arkasından çıktığımda durup bana döndü.


"Dougal, sana yarın bir açıklama yapacağım şimdi izin verirsen mutlu bir şekilde uyumak istiyorum. Tek bilmen gereken, Tuğra bir casus yada başka bir şey değil" dediğinde az da olsa içimin rahatladığını hissettim.


"Yarın sabah bu konu konuşulacak amca" dedim arkasından. Daha fazla salonda duramayıp ben de peşinden 2. Kattaki odama çıktım. Odaya girdiğimde masada duran alkolü bardağa doldurup kafama diktim. Kimdi bu Tuğra? Eşyaları da çok garipti, kendisi de. Saati çözmüştüm içinde takvim vardı ama diğer şeyin ne olduğunu hâlâ anlayamamıştım. Tuhaf olan diğer durum ise Tuğra o mağaradan dışarıya atlarken, ilk gördüğüm parlak bir ışıktı. Yere düştüğü an ışıkta kaybolmuştu. O parlak ışık nereden gelmişti? Elimdeki metal ince boruyu incelerken bunu düşünüyordum.


🌿


Sabah gözlerimi yine güneş doğarken açtım. Bir an önce kalkıp Onur komutanla konuşmak istiyordum. Onu ikna ederek buradan çıkmanın bir yolunu bulmak istiyordum. Gerekirse o duvarı kırıp havuzlu odaya girip kendi zamanıma dönmek istiyordum. Öncesinde albayın burada yaşadıklarını öğrenmek istiyordum. Üzerimde kirlenmiş yer yer yırtılmış elbiseye kısaca göz atarak elimle düzeltmeye çalıştım. Örgüsü dağılmış saçlarımı salarak tepeden topuz yaptım. Odamın kapısı tıklatıldığında, saçımı bırakıp kapıya yöneldim.


"Gel"


Odaya elinde pembe ve siyah tonlarında bir elbiseyle Alanna geldi. Beni ayakta görünce, elbiseyi kenara bırakarak koşarak bana sarıldı.


"Tuğra o kadar mutluyum ki sana bir şey olacak diye çok korktum. Amcamı nasıl ikna ettin bilmiyorum ama senin yanına giderken sana zarar vereceğine çok emindim"


"Olanlar için üzgünüm Alanna. Sana yalan söylemek istemezdim ama anlattıklarımdan sonra buna mecbur olduğumu anlıyorsun değil mi?"


"Anlıyorum Mil merak etme sana kırgın değilim" diyerek duraksadı.


"O çizimi bir daha görebilir miyim Mil?" Diye sorduğunda gülümseyip yastığımın altına koyduğum fotoğrafı çıkarttım. Gece fotoğrafa bakarak uyuyakaldığım için yastığımın altına koymuştum. Alanna'ya uzattığımda heyecanla fotoğrafa bakıyordu.


"Alanna, sana anlattıklarımı kimseye söyleyemezsin. Benim için bu sırrı saklar mısın?" Dediğimde Alanna zorlukla gözlerini fotoğraftan ayırıp bana baktı. Eşyalarım için uygun bir saklama yeri bulmam gerekiyordu.


"Sırrın benimle güvende Alanna. Üstünü giyin kahvaltıya inelim"


"Ben kahvaltıya gelmek istemiyorum. Abinin ve insanların daha çok gözüne batmak istemem," dediğimde Alanna gözlerini yere indirdi.


"Tuggra abimi savunduğumu sakın hissetme ama çok düşmanımız var. İçimize sızmaya çalışan bir sürü casus oldu ve bu casuslar genelde kadınlardı. Seni de onlardan biri sandılar." Nu zamanda böyle şeyler hep oluyordu bunu tarih kitaplarından okuyordum. Ancak yaşayınca, kaç kişinin suçsuz yere öldürüldüğünü düşünmek bile istemiyordum.


"Neyse bu tatsız konuları kapatalım. Senin için bir elbise getirdim," diyerek kenara bıraktığı elbiseyi eline aldı. Fotoğrafı tekrar yastığımın altına koyarak ona döndüm. Bu diğerlerinin aksine daha dar kesim bir elbiseydi. Önceki verdiği elbiselerin hepsinin göğüs kısımları dahil çok bol olmuştu. İçime hep sporcu sutyenimi giyerek eşyalarımı koyabilmiştim.


"Sen üstünü değiştir ben sana kahvaltı getireyim" diyerek odadan çıktığında istemeden elbiseye uzanıp elime aldım. Üzerimdeki yırtık, kirli ve kanla lekelenmiş elbiseyi bir çırpıda çıkartıp askeri şort ve sutyenimle kaldım. Alanna'nın getirdiği elbiseyi biraz uğraşarak üzerime giyindim ve yatağa oturup beklemeye başladım.


Tekrar çalan kapı sesiyle ayağa kalkarak kapıyı açtım. Karşımda Onur komutan vardı.


"Komutanım" diyerek gülümsediğimde, Türkçe konuşmanın güzelliğiyle içimde kelebekler kanat çırptı. Onur komutan, içeriye girerek kapıyı arkasından kapattı.


"Günaydın Tuğra, seninle biraz konuşalım" diyerek camın önündeki sandalyeye oturdu. Tam karşısına oturarak onu dinlemeye başladım.


"Kaybolma hikayemi biliyorsundur" diyerek söze girdi.


"Evet komutanım her detayına herkes gibi hakimim. Arama kurtarma görevi için ekibimizle birlikte bir görevdeydiniz. Türk savaş uçağının o bölgede düşmesi üzerine pilot ile irtibat kopmuştu. Onu bulmak için görevlendirilen tim sizin timinizdi. Timinizdeki yüzbaşının o esnada hastanede tedavi görmesi sebebiyle, komutanları olarak siz göreve katılmıştınız"


"Evet görünen hikaye böyle kızım. O mağarayı biliyorsun!" Dediğinde yerimde dikleşerek kafamı salladım. Söyleyeceklerini can kulağıyla dinlemeye başladım.


"Savaş uçağı ile irtibatı kaybettik. 1 saat sonra sinyali tekrar aldığımızda, o mağaranın olduğu bölgeden sinyal geldiğini gördük. Buna şaşırmıştık çünkü o bölge bildiğin üzere Türk uçaklarına yasak bir bölge. Bu yüzden gizlice gidip pilotu bulacaktık. Operasyon hazırlıkları yaparken, telsiz sinyali isteği geldi. Kabul ettiğimizde, karşımızda konuşan pilotu duyup rahat bir nefes verdik. Yaşıyordu, ancak söyledikleri çok tuhaftı"


"Ne söyledi?" Diye sordum. O pilotun sağ bir şekilde bulunup ülkeye geri döndüğünü biliyordum. O operasyondan geri gelemeyen tek kişi albay Onur Işık'tı.


"Pilotun sözleri, 'Olduğum konumda bir mağara var, oradan değişik sesler geliyor ve tüm elektronik aletlerimi bozuyor' buydu. Biz de hemen yola çıkarak konuma gittik. Dediği mağaraya 300 metre ileride pilotu bulduğumuzda, sürekli mağaradan bahsediyordu. Ben kontrol için mağaraya girdim"


"Ve geri dönemediniz" dediğimde kafasını salladı.


"Peki geri dönmeyi denediniz mi?" Diye sordum.


"İlk geldiğim günler hemen hemen her gün denedim. Geldiğim gibi değildi yol. O heykeli olan havuzlu odaya asla ulaşamadım. Dougal'ın babası bana yardım etti ama mağarada tek bir yeri bile yıkmayı göze alamadım. 10 yıldır araştırıyorum. Tüm eski kayıtları inceledim. Ulaştığım tek bilgi; bundan 500 yıl önce yazıldığı bilinen bir kayıttı. Bu kalenin eski lordlarından birinin bir kayıt defteri varmış. Tüm halkının tek tek kaydını tutuyormuş. Kalede aklını yitirmiş olarak bilinen 'Mara' isimli bir adamın, o mağaranın her sene başka bir dünyaya açıldığını söylediğini kaydetmiş. Tüm halk, bu adamı dışlamış ve bizim tabirimizle köyün delisi ilan etmişler." Söyledikleriyle başımı camdan dışarıya çevirip aşağıda talim yapan adamları izledim. Dougal yoktu.


"Her sene dediğine göre geldiğiniz günü baz alarak ertesi sene gitmeyi denemediniz mi?" Hâlâ burada olduğuna göre neden denememişti?


"Maalesef denemedim. Bu bilgiyi 2 sene önce öğrendim. Burada artık kurduğum bir düzenim, bir ailem var. Memleketimi ve zamanımı çok özlesem de orada bir hayatım artık yok," dedi. Seneye gitmeyi denediğimde benimle gelmek istemeyeceğini anlayarak bakışlarımı kaçırdım.


"Bir sene boyunca burada benim adımla güvende olacaksın. O gün geldiğinde seninle bizzat o mağaraya gelip gidişini izleyeceğim. Bir sene boyunca, senin baban tarafından bana emanet edilmiş bir Osmanlı kızı olduğunu söyleyeceğiz. Osmanlı'yla yakın münasebetim sebebiyle kimse bundan şüphelenmeyecektir. Zaten sen de Osmanlı'dan olduğunu söylemişsin. Bu arada dikkat etmen gereken tek kişi Dougal olacak. O çok şüpheci, zeki ve iyi bir savaşçıdır. Onu kendi ellerimle yetiştirdim."


"Sizinle birlikte sizin klanınıza gitmeyecek miyiz? Diye sordum.


"Maalesef Tuğra. Ben sürekli seyahat ederek ülke dışına çıkıyorum. Çıkmadığım günler de klanıma sürekli başka klanlardan ziyaretçiler geliyor. Seni başkalarının önüne atamam. Bu saçlarla ve bu zamana göre olağandışı güzelliğinle yeterince dikkat çekiyorsun. Dougal çok ketumdur. Onun kalesine gelmeye çoğu klan lideri cesaret edemez. Kral dahi ondan çekinir. Burada kalarak daha güvende olacaksın," dediğinde kafamı olumlu anlamda sallamıştım. Alanna'yla vakit geçirmek beni mutlu ederdi. Dougal'ın da ayağın altında dolaşmaz, bir senenin geçmesini beklerdim....


Albay Onur'un söylediklerini düşünüyordum. Buradan bir çıkış olabilirdi ama bir sene beklemem gerekiyordu. Ömür boyu burada mahkum kalmaktansa bir sene beklemek sorun değildi. Albay odadan gittikten sonra çalışanlardan biri bana kahvaltılık getirmiş ve hızla odadan çıkmıştı. Getirdiği yiyecekleri atıştırıp camın önünde oturmuş düşüncelere dalmıştım. Bu üzerimdeki elbiselerden de, kaleden de, insanların rahatsız edici bakışlarından da en önemlisi Dougal'ın iğneleyici laflarından çok sıkılmıştım. Şeytan diyor ağzını burnunu kır ama hep kendimi tuttum. Albay arkamda olduğuna göre artık kendimi tutmama da gerek yoktu. Mağaraya giden yolumu garantilemiştim.


🌿


"Amca o kızı neden çıkarttın, kim o?" Diye sordum. Çalışma odamda oturmuş amcama hesap sormaya başlamıştım.


"O kız benim öz evladım gibidir. Babası bana emanet etti. Benim varisim odur. Ben de sana emanet ediyorum."


"Ne demek sana emanet ediyorum? Misafirliği süresince elimden geleni yaparım ama seninle birlikte gider amca! Kalede varlığıyla yeterince huzuru kaçırdı."


"Dougal, bu yaşlı adam senden bu zamana kadar tek bir şey istemedi. Bir sene burada kalmasını istiyorum senden. Bir sene sonra ben onu gelip alacağım."


Derin bir nefes alarak amcama baktım. Oldukça kararlı gözüküyordu. Gerçekten de yıllardır benden ilk defa bir şey istiyordu.


"Peki amca kalsın. Güvenliği için emin olabilirsin" dediğimde amcamın muzip bir şekilde gülümsediğini görüp şaşırdım. Onu gülerken nadir görürdünüz.


"Bugün yola çıkıyorum. Haftaya şenlikler için tekrar geleceğim. Bir de Tuğra'nın kıyafetleri nerede?" Kıyafetleri ne yapacaktı bilmiyorum ama çalışma odama getirmiştim. Odasında yatağının altındaki tahtanın altına saklamıştı tuhaf kadın. Kıyafet ve eşyalarını oraya saklaması bile başlı başına şüpheleri üstüne çekmeye yeterdi. Tahtanın altında kıyafetinin yanı sıra yine değişik bir alet vardı. Çekmeceden eşyalarını çıkartıp masanın üzerine koydum. Amcam, masanın üzerinde duran değişik renge sahip kıyafete dikti gözlerini. Yavaş yavaş ayağa kalktığında, gözlerinin dolduğunu fark ettim. Kıyafete uzanıp omuzlarından tutarak kaldırınca, tuhaf şey gözler önüne serildi. Kıyafette hiç renk yoktu, taş rengi gibiydi. Bir sürü cebi vardı ve omuz kısmında ay yıldız sembolü vardı.


Amcamın yüzündeki bu özlem kimeydi?


"Amca, neler oluyor?" Diye sordum ama o beni duymadı bile. Eliyle o kıyafetteki sembolü okşuyordu. Daha sonra uzanıp diğer tuhaf şeyi eline aldı. Üzerinde rakamlar yazan, tek elle tutulabilir bir aletti bu.


"O nedir?" Diye sorduğumda, aletin tepesinden metal bir boru çıkartıp yukarıya uzattı ve kulağına götürdü. Gözlerini kapatıp bir süre öyle kaldı.


"Amca!" Dediğimde hızla gözlerini açarak aleti kulağından çekti ve metal boruyu tekrar yok etti. O aleti kıyafetinin bir cebine koyarak Bana döndü.


"Ben eşyaları sahibine vereyim ve yolculuk hazırlıklarına başlayayım" diyerek odadan çıktı. Arkasında beni soru işaretleriyle bırakarak.


🌿


"Mil, bütün gün odada mı oturacaksın bak hava çok güzel bahçeye çıkalım" Alanna'nın neşeli sesiyle oflayarak yatakta doğruldum. Kahvaltıdan sonra formdan düşmemek adına antrenman yapmaya başlamıştım odada. İşim bitince kenarda duran bir kasedeki suya temiz bir bezi koyarak terli vücudumu temizlemiş, yeni bir elbise giymiştim. Odaya kimse uğramadığı için sıcak su isteyememiştim.


"Hadi ama!" Diye ısrar eden kızı kırmak istemiyordum ama kaledeki insanları da görmek istemiyordum. Bakışları gerçekten çok rahatsız ediciydi. Israra devam eden Alanna'yı daha fazla üzmemek adına ayağa kalktım. Bir an önce çıkıp gelelim diye düşünerek ona kafamı salladım. Alanna ise yine ellerini birbirine çarparak gülümsedi.


Birlikte odadan kol kola çıktığımızda, aşağıya inmeye başladık. Bir önceki odam bir alt kattaydı. Albay beni 2. kata getirdiği için artık bu odada kalıyordum. Alanna'nın ve Dougal'ın odasının da bu katta olduğunu öğrendiğimde rahatsız olmuştum. Ana binadan çıkıp bahçeye indiğimizde, her yer yine çok hareketliydi. Bahçenin arka tarafına savaşçı denilen adamlar eşyalar taşıyorlardı.


"Tam 8 gün sonra şenlikler olacak. Onun hazırlığı oluyor gidip bakmaya ne dersin?"


"Alanna aslında ben odaya dönsem iyi olacak" diyerek geçiştirmeye çalıştım. Tek amacım dikkat çekmeden bir yılın dolmasını beklemek ve evime dönmekti. Başıma gelen olaylar gerçekten artık ağır gelmeye başlamıştı. Alanna'nın birkaç ısrarını yine geçiştirip odama dönmeyi başarmıştım.


Loading...
0%