@ecemsutsknn
|
Zaman... Ellerimden kayan, tutmaya çalıştıkça parmaklarımın arasından ince ince sızan bir kum saati gibi. Her gün bir parça daha eksiliyorum. Ömrüm, zamana meydan okuyamayan bir yaprak misali, rüzgarın önünde savruluyor. Kendi sonuma doğru yürüdüğümü biliyorum, ama o sona nasıl ulaşacağım, işte onu bilmiyorum. Yazgımı kendim mi belirleyeceğim yoksa hayat mı yazacak benim için son sayfayı? Bir yol ayrımındayım: Ya ölüp yok olacağım ya da yaşamaya devam edeceğim, ama hangi yöne gideceğime karar veremiyorum. Belki de en büyük savaş bu: Kendimle yüzleşmek ve kendi ellerimle yazacağım sona doğru adım atmak. İçimde yankılanan bu sessiz çığlık, her geçen gün biraz daha büyüyor. Bir yandan hayatı tutkuyla kucaklamak istiyorum, diğer yandan ise her şeyin anlamsızlığı ruhumu sarıyor. Şimdiye kadar kaç kez vazgeçmeyi düşündüm bilmiyorum. Fakat hep bir şeyler beni ayakta tutuyor; belki hiç göremediğim bir yarın, belki de kendime bile itiraf edemediğim bir umut kırıntısı. Her sabah, aynaya baktığımda gözlerimin altındaki o yorgun gölgeleri görüyorum. Hayat denen bu sonsuz yarışta daha ne kadar dayanabilirim? Kendi kaderime yön verecek gücü bulabilir miyim? Yoksa ben de herkes gibi, akıntıya kapılıp savrulacak mıyım?Belki de asıl mesele, ölüp ölmeyeceğim değil. Belki asıl mesele, hayatın içinde kaybolup gitmekten korkmam... Ya kendim için bir anlam bulamazsam? Ya sadece nefes alarak yaşadığımı sanır ama aslında içimde çoktan ölürsem? Bir yerlerde bu sorulara cevap bulmam gerektiğini biliyorum. Yaşamın anlamını, kendi varlığımın değerini bulmam gerektiğini... Ama yol uzun, belki de sonu karanlık. Tüm cesaretimi toplayıp o yola çıkmalı mıyım, yoksa burada, bildiğim güvenli boşlukta kalmalı mıyım? İşte, her sabah uyandığımda zihnimi meşgul eden bu... Belki de yaşamak denen şey, bu sorulara cevap aramak. Bir gün, tüm bu belirsizliğe son verecek bir işaret bekliyorum sanki. Belki de yaşamın acımasız ritmi içinde beni uyandıracak, yüreğimde sakladığım korkuları silip süpürecek bir kıvılcım. Ama her geçen gün bir yenilgi gibi. Beklediğim işaret gelmiyor, yüreğimdeki boşluk ise büyümeye devam ediyor. Sokakta yürüyen insanlara bakıyorum bazen. Herkes kendi hayatının akışında, bir amaç uğruna mücadele ediyor. Kimisi sevdiği birine yetişmeye çalışıyor, kimisi günlük hayatın dertleri içinde kaybolmuş. Her biri kendine has bir hikaye taşıyor, oysa ben... Benim hikayem ne? Bir köşede durup kendimi gözlemliyorum. Kalbim, yüzümdeki yorgun ifadeye rağmen hala atıyor. Henüz bitmemiş, henüz tükenmemişim. Bu bile bir şey ifade etmeli, değil mi? O gece yatağa uzandığımda gözlerimi kapattım ve karanlığa baktım. Karanlık, en derin korkularımla yüzleştiğim yerdi. İçimde kıpırdayan o küçük sesi dinledim; hafif, neredeyse duyulmaz bir sesti ama oradaydı. Bana "Vazgeçme," diyordu. Ertesi sabah uyanırken daha önce hiç hissetmediğim bir his vardı içimde. Kafamda tek bir düşünce yankılanıyordu: Belki de hayatın anlamı, ona verebildiğim kadar değer vermekteydi. Belki cevapları bulamayabilirdim ama yaşamın tadını, acılarını, küçük mutluluklarını hissetmekten de vazgeçmemeliydim. O gün dışarıya çıktım ve uzun bir yürüyüşe başladım. Yolumu nereye çevireceğimi bilmiyordum ama bu belirsizlik bile içimde bir özgürlük hissi uyandırdı. Belki de hayat, sonunu bilmediğimiz bir yolculuktan ibaretti. Her adımda, bu yolculuğun keyfini çıkarmaya çalışmalıydım. Bir köşeye geldiğimde durup gökyüzüne baktım. Gri bulutların arasından küçük bir ışık huzmesi sızıyordu. Hayatın bana sunduğu küçük bir işaretti belki de. O anda bir şey fark ettim: Yaşamaya devam etmek, bazen sadece küçük bir umudu taşımaktan ibaretti.
Herkese merhaba. Bu benim ilk kurgum, ilk kitabım ve ilk deneyimim oluyor. Öyle çok bir beklentim yok bölümü beğenin, yorum yapmayı unutmayın demeyeceğim ama umarım beğenirsiniz ve keyifle okursunuz şimdiden teşekkürler.🙏🌸🤍
|
0% |