Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@ecr1n_olmez

 

Alarmın çalması ile kalktım. Saat 07:30 idi. Saat sekizde yemek saati olduğu için hızlıca üstümü değiştirdim ve saçımı tarayıp topladım. Yurtta kaldığım için kızları uyandırma görevi bana düşüyordu. Çünkü en büyükleri bendim ve işe gidende ben olduğum için dakik bir insandım. Elisa ve Duru' yuda kaldırıp yemek saatini yaklaştığını söyledim. Saat 08.00 de başlayan yemek saati 08.45' te bitiyordu. Önümüzdeki yemekler çöpten ibaret olsada aç kalmamak için yemek zorunda kalıyorduk. Yemeği bitirsenizde bitirmesenizde saat 08.45 olduğu gibi önünüzdeki yemekler toplanırdı. Ve saat 08.00 de aşağıda olmazsanız yemek verilmiyordu. Kendimi tanıtayım ben Mina Baran. 5 yaşında Seren Yerel kız yetiştirme yurduna resmen sürgün edildim. Annem ile babamı bir trafik kazasında kaybettiğim söyleniyor. 18 yaşında bir genç kızım. Annem ve babamın öldüğü günün bir salisesini dahi hatırlamıyorum. Tıp bölümü okuyorum ve iki hafta sonra mezun olacağım. Doktor asistanı olarak işe aldılar beni. Haklısınız daha okulu bitirmeden asistan bile olamam ama asistanım.

 

 

Yemek saatinden sonra kızlara sarılıp hemen işe yetiştim. Bugün çok yoğun bir gün olacak gibiydi çünkü bugün nöbet günümdü. Bugün bol kafeinli bir gün olacağını şimdiden hissediyordum. Hastaneye gittiğim gibi göreve başladım. Akşama kadar acilde görevim vardı. Asistan olduğumu sadece nöbet saatlerinde hatırlıyorlar zaten. Acilde genel olarak ağır hastalar bana verilirdi. Bazıları motordan düşer kolu bacağı elinde gelir, bazıları kavga eder burnu kırık gelirdi. Bugün anormal hasta gelmedi. Ben bu kelimeyi diyene kadar yoktu.

 

 

"Mina hanım acil hasta var koşun!"

 

 

"Geliyorum Hande hanım!" diye koşmaya başladım. Gittiğim gibi gördüğüm görüntü içimi parçaladı. Eli dirseğine kadar kesilmiş bir kadın vardı. Acı içinde haykırıyordu adeta.

 

 

"Pens ve katgüt hemen!"çok fazla kan kaybediyordu.

 

 

"Kan grubunuz ne hanfendi?"

 

 

"AB+"dedi acı içinde.

 

 

"AB+ ACİL KAN GÖNDERİN" diye bağırdım. Hemen geldiler ama bu kol katgüt ile dikilecek gibi değildi.

 

 

"Hande koş stapler getir bu dikiş tutmaz koş koş"

 

 

"Ada hemen kan takviyesi!"

 

 

"Stapler geldi" diye yanıma geldi Hande. Dikişe başlamadan önce hızlı adımlarla uyuşturucu iğne yapmam gerekiyordu ama acısı çoktu ve daha çok acı çekecekti.

 

 

"Hastanın adı. Kaç yaşında. Bu duruma nasıl geldi.

 

 

"Berfin Yılmaz. 30 yaşında. Kocası tarafından şiddete maruz kalmış kendini savunurken kolu kırık cam ile kesilmiş" diye özet geçti Hande.

 

 

"Berfin hanım şimdi kolunuza iğne yapmam gerekiyor biraz kenidinizi sıkmanız gerekiyor". Kafasını sallamakla yetindi. İğneyi yaparken canı çok yandığı için tüm acil inledi resmen. İğne bittiği gibi hızlıca kolunu stapler yardımı ile kapattım.

 

 

"Bir kaç saat ağrınız olabilir. Biraz gözlem odasında sizi misafir edelim" dedim ve odama geçtim. Bir hasta bile beni ne kadar yormuştu anlatamam. Hande de boşa çıkmış olmalı ki yanıma geldi. Hande benim her zaman yanımda olan ilk okul arkadaşım. Her zaman yanımda oldu.

 

 

"Kadına üzüldüm ya" diye konu açıldı.

 

 

"Hayatın kanunu bu. Bazıları içinde yaşar acısını. Bazılarının ise bu şekilde yarası acır" dedim. Mesleğimi bu yüzden seviyordum. Hastalarım ile ortak özelliğimiz vardı. Onların yarası benim ise kalbim acıyordu.

 

 

" Mina hanım koşun!"

 

 

"Hande koş" dedim ve hemen kırmızı alana gittik. Ses tonumuzdan artık ne kadar acil anlıyorduk.

 

 

Hastanın yanına geldiğim zaman ilk anlamadım sonra gözüme direkt yarası çarptı. Karnından yaralanmıştı.

 

 

"Ada hemen Doruk hocayı çağırın"

 

 

"Hande koş ameliyathaneyi hazırlasınlar"

 

 

"Hastanın adı. Kaç yaşında. Bu duruma nasıl geldi"

 

 

"Meriç Sadık. 22 yaşında. Arkadaşları ile konuşurken tartışma sonucu arkadaşı tarafından bıçaklanmış". Bir yandan sedyenin yanında koşarken bir yandan dinliyordum. Asistan olduğum için bana verilen hastaların ameliyatına giriyordum.

 

 

Hızlıca beni giydirip eldivenlerimi taktılar. Hemen ameliyata girip başladık. Bıçağı sakince çıkarıp Semra'ya verdim. Dikiş işlemini bu sefer Doruk hoca yaptı. Doruk hoca dediğime bakmayın 22 yaşında ve bana asistanı gibi davranmaktan çok abim gibi davranıyor. Normalde hocam dememe kızıyor ama ben genede diyorum. Ameliyat bittikten sonra çıktık ve ben hemen acile geri döndüm. Gittiğim gibi beni çağırdılar

 

 

"Mina hanım kırmızı alana acil" alan isimleri söylendiği zaman durum kritik oluyordu.

 

 

" Evet durumu nedir"

 

 

"Esma Nur Taş. 4 yaşında. Araba çarpmış"

 

 

Kızın hâli hiçte iyi değildi.

 

 

"Doruk hocayı çağırın ve aileyi dışarı çıkartın"

 

 

"Kızım iyi olacak mı doktor hanım"

 

 

"İyi olması icin herşeyi yapacağımdan endişeniz olmasın" dedim ve adaya çıkartın işareti ile uyarı verdim. Aile çıktığı gibi Doruk geldi.

 

 

"Durum ne Mina"

 

 

"4 yaşında. Araba çarpmış"

 

 

"Hemen röntgen ve emara alın. Sonra travma alanına alın" dedi bana baktı.

 

 

"Mina iyi gözükmüyorsun. Git biraz dinlen istersen abicim"

 

 

"Hastalarımla ilgilenmek daha iyi geliyor Doruk biliyorsun"

 

 

"E tamam bakalım gel yemek yiyelim"

 

 

"Ama acil"

 

 

"Sen benim asistanımsın hiç bir şey diyemezler hadi Hande halleder"

 

 

"Tamam o zaman" diyip kafeteryaya doğru ilerledik.

 

 

"Doruk bu ara çok yoruluyorum acaba bana acili yasaklasak mı?"

 

 

"Yok öyle bir şey ilk yardımın oldukça iyi olduğu için sana yasaklamayı düşündüğüm tek yer polikliniklerdir abisi" dedi ve saçlarımı okşadı.

 

 

"Doruk sende olmasan kimse sığınacağım ben"

 

 

"Her zaman buradayım minik asistanım"

 

 

"Bugün ben ısmarlasam kahveleri" dedi ve bana ters ters baktı.

 

 

"Burada abisi varken hesabı kıza ödetti dedirtmem"

 

 

"Doruk bir ,aramizda o kadar yaş farkı yok iki ,kimse sana böyle bir şey demeyi bile düşünmüyor"

 

 

"Mina yürü benim yanımdayken birdaha ben ısmarlasam demek yok". Morali bozuktu.

 

 

"Doruk bir sorunmu var?"

 

 

"Yo hayır. Nerden çıktı"

 

 

"Yalan söylüyorsun. Yüzün asık bir şeymi oldu"

 

 

"Bir tane hastam var ve iyi olma durumu çok zor"

 

 

"Hastalığı ne?"

 

 

"2. Derece lösemi" dediği an içimde bir şeyler parçalandı.

 

 

"Kemoterapi alsa olmuyormu?"

 

 

"Kemoterapinin yanı sıra ilaç tedaviside görürse %85 iyi olma şansı var. Ama maddi durumları bunu karşılamıyor". Gene durumu olmadığı için belkide bir çocuk hayata veda edecekti. Bu yüzden işi bırakmayı çok kez düşündüm ama ayrı eve çıkabilmek için para biriktiriyordum. Devlet değil özel hastanede çalışıyorduk. Özel hastane olduğu için bazen hastalara yardım ediliyordu.

 

 

"Doruk aklıma bir şey geldi koş kurula gidiyoruz"

 

 

"Gene ne yapacağız" derken sanki hep kaçık şeyler yapıyormuşum gibi çıktı sesi.

 

 

Hep kaçık şeyler yapıyorum

 

 

Kurulun kapısını çaldım ve içerden

 

 

"Gel!" Sesini duydum.

 

 

"Merhaba Bora bey"

 

 

"Merhaba Mina hayırdır hangi rüzgar attı seni buraya?"

 

 

"Bir tane çocuk hastamız varmış Bora bey. Bu hastanede, Sevgi Çiçek. 3. Derece lösemi. Kampanya başlatırsak kurtulabilir"

 

 

"Bu güzel bir fikir ama kampanyaya gerek yok. Bir işe yaramaz"

 

 

"Ama Bora bey denesek olm-"

 

 

"Gerek yok çünkü hastaneye bağış yapıldı o çocuk için kullanacağım bu bağışı. Kimseye söylemeyin çünkü yardıma ihtiyacı olan tek çocuk o ama hastanenin giderleri sıkıntı içinde eğer birilerine sızarsa hastane için kullanmaya çalışırlar"

 

 

Sevinçten deliye dönecektim

 

 

"Tamam Bora bey çok teşekkürler çok. Doruk hadi. İzninizle Bora bey" diyip dışarı çıktık.

 

 

"Kurtulacak o çocuk kurtulacak" diyip zıplamaya başladım.

 

 

"Mina herkes bize bakıyor yürü kızım hadi" diyip çekmeye başladı.

 

 

"Keşke bende biran önce o yurttan kurtulsam"

 

 

"Mina bizde kalsan bir süre paran birikincede ayrı eve çıkarsın"

 

 

"Müdüre hanım salmiyor. 18 yaşından büyük birinin beni izin ile alma-" Doruk ile göz göze geldik ve aynı anda " iş bitti" dedik. Doruk 22 yaşında yani beni alabilir. Kurtuldum lanet olası yurttan. Bugün ikinci güzel haberde geldi. Oh be.

 

 

Acile adım attığım gibi

 

 

"Mina hanım sarı alan" hayde iki dakika dinlenecektim.

 

 

"Geldim!" Dedim ve gene koşturma başladı.

 

 

"Evet hastanın adı, durumu ve neden bu duruma geldiği"

 

 

"Derin Dalar. 16 yaşında. Arkadaş tartışması sonucu kafasını kaldırıma çarpmış. Bilinci kapalı"

 

 

"Tamam hemen triaj"

 

 

"Tamam Mina hanım" diyip kızı odaya aldılar

 

 

"Kanaması çok, acil kan!"

 

 

"Geldi!"

 

 

"Kanama durmuyor. Aslı hocayı çağırın!"

 

 

"Tamamdır!"

 

 

"Mina noldu" diyen kişiye baktım. Aslı hocaydi.

 

 

"Hocam kanama durmuyor!"

 

 

"Mina uzaklaş kızım. Ölüm saati 14.43". Hayır ya hayır olamaz olmamalı böyle bir şey olmamalı.

 

 

"Hayır! Yazma! Ölmedi o!" Diye son kez kalp masajı yalpmaya başladım.

 

 

"Mina bırak!"

 

 

"Hayır ölmedi!" Derken göz yaşlarım süzülüyordu. Ve makinadan o ses hayatı ne kadar etkiliyor bir kere daha anladım.

 

 

"Dedim size ölmedi diye" dedim gülerek. Kafamı çevirdiğimde Doruk ile göz göze geldik. "Doruk bak ölmedi"

 

 

"Ever fıstığım senin sayende ölmedi" diyip saçımı koklayıp öpücük konudurdu. Sarıldım ve kızı yoğun bakıma gönderdik. Ailesi geldiğinde perişan haldeydiler.

 

 

"Kızım nasıl noldu kızıma"

 

 

"Hiç merak etmeyin Mina hanım sayesinde son saniyede kurtuldu kızınız" dedi Aslı hoca. Tebessüm ile karşılık vererek kısa kestim.

 

 

"Allah sizden razı olsun. Kızımı kurtardınız"

 

 

"Görevimiz bu" dedim ve doruğa baktım

 

 

"Doruk bana serum takar misin? Kendimi iyi hissetmiyorum"

 

 

"Gel takalım" diyip odama götürdü beni

 

 

"Çok yoruyorsun kendini Mina. Mola ver biraz"

 

 

"Sadece kız yıprattı yok bir şey merak etme" diye teselli verdim.

 

 

"Bak bir yerde bayılıp kalacaksın sonra birde ben bayıltacağım seni"

 

 

"Doruk serum takacak mısın benmi takayım"

 

 

"Tamam ya" diyip açtığı damar yolundan serum enjekte etti. Ama serumdan sonra etraf bulanık olmaya başladı.

 

 

"Minam üzgünüm ama dinlendirme şeklim bu bir iki saat uyur uyanirsin"

 

 

"Uyandığımda seni yok edeceğim Doruk" dediğimde kelimeler kesildi ve uykunun en güzel derinliklerine daldım.

 

.....

 

 

Uyandığımda damar yolunu çıkarmışlardı. Bana taktiği serum nerdeyse yarım saatlik bir serumdu. Ben uyuduğum da saat üçtü. Saat şuan 7 Allah seni kahretsin Doruk işime engel oldu. Dinlemiştim ama ben zaten uyuyordum normalde. Kalkıp doruğu aramaya başladım. Bu akşam ikimizinde acilde nöbeti vardı. Sekreter odasında keyif yapıyordur muhtemelen diye oraya girdim. Karşımda direkt olarak yatmış bana bakıyordu.

 

 

" Senin yüzünden 4 saat uyudum dört!"

 

 

"Kız ne bağrıyonki. İyilik yap denize at oldu seninki iyilik yaptık"

 

 

"İşim gücüm vardı benim Doruk ya"

 

 

"Mina nöbetteyiz zaten. Hâlâ işin var" dedi beni aydınlatmaya çalışarak.

 

 

"Kaçta bitecekti nöbet?"

 

 

"8 de çıkacağız"

 

 

"Ben uyurken acil hasta geldimi?"

 

 

"Gelmedi Mina otur artık şuraya başım ağrıdı" dedi sert bir sesle. Ne demiştim alt tarafı soru sordum.

 

 

"Yanıma gelme Doruk. Konuşmuyorum seninle" diyip kapıyı çarptım ve sekreterlikten çıktım. Tam çıktığım esnada hasta geldi.

 

 

"Mina hanım sarı alan!" Başladık nöbete. Bu saatten sonra oturmam mümkün değildi. Koş Mina koş bakalım.

 

 

"Adı ve soyadı, yaşı,durumu"

 

 

"Sude Beril Aksu. 29 yaşında. Araba kazası. Solunum sıkıntısı var ve nabzı düşük"

 

 

"Triaj!"

 

 

"Sahra koş!" Diye bağırdı Hande. Arkadan koşarak Doruğu çağırdım. Kendime güveniyorum ama Doruk bu işte başarılı bir doktordu.

 

 

"Doruk koş!"

 

 

"Mina noldu?"

 

 

"Araba kazası koş durum kritik"

 

 

"Geliyorum!"

 

 

Koşar adımlarla stetoskopumu alıp hemen triaj bölümüne koştum. Gözlerini ben odaya girdiğimde açmıştı.

 

 

"Sude hanım ben Mina. Gözlerinizi açık tutmaya çalışın lütfen"

 

 

"O nerde?"

 

 

"O kim?"

 

 

"Eren..."

 

 

"Hanımefendi açın gözlerinizi Eren kim?"

 

 

"Erkek arkadaşım... Beni korumak için arabada kaldı... Kurtarın onuda"

 

 

"Doruk gel artık!"

 

 

"Geldim patlama be"

 

 

"Doruk hasta sende olay yerine gidiyorum. Hande bende sahra Doruk hocaya yardımcı ol. Doruk seni arayacağım telefonda olsun bir kulağın"

 

 

"Tamam" diyebildi çünkü koşarak gittim. Hande hemen ilk yardım çantasını aldı ve ambulans arabalarından birine binip olay yerine gittik.

 

 

Gittiğimizde polisler her tarafı çevrelemişti. Hemen polsilerden izin alıp arabanın içine bakmaya gittik. Arabanın her tarafı kırık cam parçaları ile doluydu. Yani normaldi çünkü iki takla atmış. İçeri doğru eğilip baktığımda başı kan içinde bir erkek yatıyordu. Sude haklıydı bu oydu.

 

 

Polislere bağırıp hemen adamı çıkartmalarını söyledim. Çıkarttıklarında bilinci kapalı nabzı yok denecek azdı. Hızlıca ambulansa bindirdik ve hastaneye doğru yola çıktık. Yolda doruğu aradım.

 

 

"Doruk Sude nasıl?"

 

 

"Odaya aldık. Durumu iyi sizde durum ne?"

 

 

"Doruk ekibi al ve kapıda hazır olun. Geldik sayılır hızlı ol durumu kritik"

 

 

"Tamam hemen hazırlanıyoruz" dedi. Hastaya geri döndüğümde kan kusmaya başladı. Handeyle bir göz temasının ardından duruma el koyduk. İç kanama geçiriyordu.

 

 

Tam müdahale yapacakken geldiğimizi fark ettim. Hızlıca araçtan aşağı indirdik ve doruğa baktım.

 

 

"Doruk iç kanaması var acil ameliyat!"

 

 

"Ameliyathaneyi hazırlayın!"

 

 

Bizi giydirdiler ve içeri girdik. Ameliyat kolay gözükmüyordu ama benim için zor yoktu.

 

 

Hastayı açmak için Doruk hamle yaptığından hastanın kolunda büyük parça cam vardı.

 

 

"Doruk cam batmış"

 

 

"Hızlıca çıkartın zamanımız kısıtlı" dedi.

 

 

Hande çıkartıp hızlı hamlelerle dikiş attıktan sonra ameliyata başladık. Doruk hastayı açıp kanamayı durdurdu. Fakat geç kalmıştık. Uzun ve tiz çıkan ses birini daha hayattan koparmıştı. Tam müdahale etmeye yeltendim ki Doruk arkamdan tuttu.

 

 

"Bazen bizim başarımızda hayatın kanununa işlemez Mina. Bırak işlerini yapsınlar"

 

 

"Ama Doruk Sude ne olacak onların hayalleri vardı belkide. Yapma" diye ağlamaya başladım.

 

 

"Arkadaşlar ex" dedi ve devam etti. "Mina bu kadar duygusal olma biri doğar biri ölür. Tamam görevimiz can kurtarmak ama hasta geldiğinde bile aslında ölüydü sadece nabzı vardı. Elimizden geleni yaptık hadi çıkalım"

 

 

"Sudeye ben söylemek istiyorum" dedim sulu gözlerle.

 

 

"Tamam sen söyle gel çıkalım" dedi ve çıkışa doğru yöneldik.

 

 

Bazen hayat bize hiç istemediğimiz şeyleri yaşamak zorunda bırakır. Bizde bunu yaşamak zorunda kalırız. Ama zoru olan şey bunu yaşamak değil atlatmak olurmuş. Ben bunu çok küçükken yaşamış birisiymişim meğerse. Yaşamak değil atlatmak benim için güç durumda. Beş yaşında hem yetim hemde öksüz kalmış biriyim. Bunları yaşamak bize yazılmış kader. Kaderimizi değiştirmek ise bizim elimizide. "Başıma kötü bir şey geldi artık hep kötü gidecek" diye düşünürsek yarım kalırız.

 

 

Ben kaderimi değiştirmek için herşeyi yaptım. Ve hâlâ yapıyorum.

 

 

Ben Mine Baran hikeyeme hoşgeldiniz...

Loading...
0%