@ecriin.books
|
Ablamın ölümünden iki ay geçti ve bu iki ay içerisinde bir milyon insan öldü, nedeni ise yok. İnsanlar bir yokluk içerisindeydi; kimse bu ard arda olan ölümlerin nedenini bilmiyordu. Çıldırıyordum, kendime kızıyordum ama sonuç çöp. Anlamıyordum, belki de anlamak istemiyordum. İnsanlara güvenim kalmamıştı, özellikle de insanların ölmemesi için yapılan odaya. Bu odanın içindeki gazlar insanın yaşamasını, iyileşmesini sağlıyormuş. Peki bu gaz ne diye sorarsak, gizli bilgi. Beynim gitmemem gerektiğini söylüyordu ama kalbim ablam için yap diye zorluyordu. Sanırım ah onu çıkarmalıyım, odamdan ayrılıp depoya ilerledim. Depo ablamın cesedi sayesinde iğrenç kokuyordu. Beni psikopat gibi görebilirsiniz ancak ablamın cesedini o odaya getirirsem belki iyileşirdi, bir umut.
O an arkamdan biri bana sert bir tokat attı ama arkamda kimse yoktu. Ahh, kafamdaki sesler… Yere kapaklandım ve seslerden dolayı çığlıklar attım. Kriz geçiriyordum, ahh başım zonkluyor, elim terliyor, kalbim çok hızlı atıyordu ve kafamdaki sesler susmuyordu. “Kes sesini!” diye bağırıyordum, olmuyor, olmuyor. “Kendine gel Afra, kendine gel.” Ahh, dayanamayıp kendime bir tokat attım, bu sarsıntı biraz iyi gelmişti. Asıl şu oda hakkında konuşalım. Bu oda ölüyü canlandırmak için varmış ve en fazla bir hafta sürüyormuş. Peki anlayamadığım, insanların neden öldüğünü bilmeden nasıl tedavi edebiliyor ve ölüyü canlandırabiliyor? Kafamdaki soruların cevabı olursa belki o odaya götürebilirdim ablamı, ancak bu soruların cevabı yaşamadan bilinemezdi.
O anda telefon çaldı. Off, kimdi bu şimdi? Neyse diyerek telefonuma baktım, bu Leyla’ydı. O da aynı durumu yaşıyordu, ancak onun canlandırmak istediği babasıydı. Hızla telefonu açtım. Leyla ağlayarak, “Ben dayanamıyorum, o odaya götüreceğim babamı, dayanamıyorum Afra,” dedi. Ben tam yapmaması gerektiğini söyleyecektim ki telefonu kapattı. Aslında sorularımın cevabı olabilirdi bundan, mutlu oluyordum. Arkadaşımın ağlaması umurumda değildi, bundan dolayı cani olarak görmeyin, çünkü böyle bir durumda bencil olmazsan ölürsün.
Kendimi bir savaşta gibi hissediyordum, ölenler çok, yaralılar daha çok. Şu anki durumdan tek farkı, biz bedenden değil kalpten yaralıydık. Ablam ölürken yaşadığım durum, aklıma eskilerde yaşadığım bir olaya benziyordu. Küçükken arkadaşım en sevdiğim oyuncağı parçalarken çaresiz kalmıştım ve hiçbir şey yapamamıştım. Göz göre göre oyuncağımın parçalanmasını izlemiştim, işte şimdi olduğu gibi ablamın ölümünü göz göre göre izledim ve hiçbir şey yapamadım. İşte karşınızda acıların kraliçesi. Aslında ben mi abartıyorum? Kendimi sorguluyorum, ben abartıyor muydum? Of, bu düşünceler gerçekten beni yoruyor. Kendimi toparlamalıyım ve Leyla… Evet, Leyla’yı aramalıyım. O ne yapıyor, merak ediyorum. Aslında iyi mi, hiç merak etmiyorum. İçimden bir korku, bir tedirginlik hissetmiyorum, sadece onun bana bilgiyi ulaştırmasını istiyorum. “Hey, sakin ol. Hani ben öyle hissediyorum, sanki biraz kızmış gibisin. Şunu unutma, bence sevgi zayıflıktır. Çünkü eğer birisi ölürse ve o senin sevdiğin birisiyse, üzülürsün ve beyin hücrelerini öldürürsün. Ama eğer onu sevmiyorsan, tanımıyorsan, beynin ölmez ve daha mutlu olursun. İşte bu yüzden sevgi zayıflıktır. Tereddütlerin olmadığı bir hayatta insanın beyin hücreleri ölmez, çünkü üzülmezsin, işte bu yüzden daha mutlu olursun.” Bir anda nasihatlar veren bir kıza dönüştüm aynı ablam gibi...
|
0% |