Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@ecrin2711

Keyifli okumalar

🍀 ❤️ 🍀

Şarkı-İstanbul Beyefendisi

Bu bölüm daha çok diyalog olacak umarım seversiniz

 

 

 

Siyah saçları alnının bir kısmını kapatıyordu. Gözleri yemşeyildi. Daha önce görmediğim kadar güzel bir yeşil... Yüzünde kaba ve korkunç bir ifade yoktu aksine gülümsemesinin altında çocuksu bir sevinç yatıyordu. Çok güzel gülüyordu. Güzel ve gamzesiz.

Onu incelerken bana baktığını fark ettim. "Kimsiniz?" diye sordum.

"Beni tanımadın mı?"

"Tanımam mı gerekiyordu? Sizi daha önce gördüğümü sanmıyorum."

"O zaman kendimi tanıtayım. Ben Eren. Senin bildiğin şekilde söylemek gerekirse ben E​​​​​​​​​​​. Her doğum gününde sana doğum günü kartı gönderen kişiyim. Benden korkmamışsındır umarım. Çünkü ben korkman gereken son kişilerden bile değilim."

Demek E ha. Yıllardır olan gizemli hayranım. Aslında E hakkında hiç bir şey hayal etmemiştim. Nasıl biri olduğunu, nasıl göründüğü...

" Eren ha. İsim güzelmiş. Ayrıca senden korktuğumu da nereden çıkardın ki. Benim yaşadıklarımı bilseydin asıl sen benden korkardın."

"Biliyorum Maviş , senin yaşadıklarını biliyorum. Ama sen benim neler yaşadığımı bilmiyorsun."

Ne yani. Yolun ortasında durup kimin daha kötü bir geçmişi var kavgası mı yapacağız?

"Tamam, seninle kimin daha kötü bir geçmişi var kavgası yapmayacağım. Ama neden yıllardır bana kart yolladın hatta bir müzik kutusu aldın? Bunu merak etmedim değil."

Söylediğim şeye karşı küçük bir tebessümle karşılık verdi sadece. Cevap verseydi ya.

"İstersen parka gidelim. Yolun ortasında durmayız en azından. " dediğinde onunla aynı fikirde olduğumu fark ettim.

" Güzel fikirmiş. " dedikten sonra parka doğru yürümeye başladım. Arkamdan Eren'in gülme sesini duymuştum. Sonrasında hızlı adımlarla bana yetişti.

Parka gidene kadar ikimiz de konuşmamıştık. Ama cebinde bir şey vardı. Dikkatli bakınca cebinde bir yonca olduğunu fark ettim. Yonca kırmızıydı ve benimkinden çok daha parlaktı. Yetimhanedeyken hep insanların eşyalarını çalıp işime yarayanları kullanırdım. Bu yüzden artık çok iyi bir hırsız olmuştum. Ona fark ettirmeden yoncayı cebinden aldım ve zarar görmemesine dikkat ederek diğer cebime koydum.

Parka geldiğimizde en köşedeki banka oturdum ve Eren'in oturmasını bekledim. Hemen lafa girdim.

"Sende de kırmızı yonca var. Kırmızı yonca hakkında bir şey biliyor musun?"

"Kırmızı yoncayı bildiğimi de nereden çıkardın ki?" dedi alaycı bir ses tonuyla ve güldü.

Cebimden kırmızı yoncayı çıkardım ve Eren'e gösterdim. "Çok iyi bir hırsız olduğumu söylemiş miydim?" Bana, sonrada yoncaya baktı.

"Beni çok hafife alıyorsun. Basit bir hırsıza yenilmem ben." dedikten sonra eli cebine gitti ve kırmızı bir yonca çıkardı. Nasıl yani? Yoncaya daha dikkatli baktığımda hafif soluk olduğunu gördüm. Bu galiba benim yoncamdı. Cebimi kontrol ettiğimde yoncanın orada olmadığını gördüm.

"Kahretsin" diye fısıldadığımda güldü. Yoncayı bana uzattığında yoncamı aldım ve onun yoncasını ona verdim.

"Yonca hakkında hiç bir şey bilmiyorsun değil mi?" diye sordu.

"Yonca hakkında bir şey bilmem mi gerekiyordu? Sadece kırmızı bir yonca değil mi yani?"

"Bu kırmızı yoncaları sadece bizim gibiler biliyor. Yani öyle umuyorum. Ve eğer yoncanın gücünü hâlâ anlayamadıysan sonun yakın söyliyim."

Nedense çok sakindi bunları söylerken. Ayrıca sonun yakın da ne demek? Ölücek miyim yani?

"Ölücek miyim? Güldürme beni. Bir yonca mı öldürecek beni? "

"Sana komik mi geliyor?"

"Ha ciddisin yani."

"Ciddi değilmişim gibi bir halim mi var?"

Hoppala.

Ölücek miyim lan yoksa.

Yıllardır sakladığım yonca yüzünden mi?

Allah'ın belası yonca.

Yıllardır sakla,

Sonra gelsin seni öldürsün.

"Artık olayın ciddiliğini anlayabildiysen, ölmemen için yapmam gereken şeyler var."

Cebinden küçük bir çakı çıkarttı. Ne yapacağını sorgularken "Elini uzatır mısın?" dedi. Ne? Yutkundum. Elimi mi kesecekti? Korkarak elimi uzattım.

"Biraz acıyabilir."

Şimdi mi söylenir bu Allah'ın belası?

Daha cevap bile veremeden avucumun içinde bir acı hissettim.

"Aaa-"

Beklemediğim bir şey olduğu için çığlık atacaktım ki Eren ağzımı kapattı. Avucumda tekrar bir acı hissettiğimde gözlerimi açıp avucuma baktım. Kanlar el bileğime doğru akıyordu ve Eren'in kesiğe bir şey bastırdığını gördüm. Bu benim yoncamdı.

Bir şey anladıysam arap olayım.

Ne kadar derin kestiyse, gözümden küçük bir yaş geldi. Bağıramıyorum da.

"Bağırmayacaksan elimi çekiyorum."

Çek tabii. Evet anlamında başımı salladım. Elini çektiğinde Eren'e döndüm.

"Ölmemem için elimi mi kesmen gerekiyordu yani?" diye sorduğumda Eren bıkmış bir halde bana baktı.

"Hâlâ bir şey anlamadın değil mi?" diye sorduğunda yoncayı daha çok bastırıyordu.

"Bir şey mi anlamam gerekiyordu?" dediğimde derin bir nefes verdi.

Elindeki Eldiveni çıkarttı ve kestiği elime taktı.

"Kına mı yakıyoruz bu ne böyle?" dediğimde yapmacık bir kahkahaya "Çok komiksin Maviş, bu komikliği kimden aldın acaba?"

"Doğuştan, sende olmadığı için anlamazsın." dediğimde sabır dilediğine emindim.

"Bu eldiveni elinden çıkarmamaya dikkat et."

"Hiç mi?"

"Sakın."

İç çektim. Yaraya baksaydım en azından. Ne kadar kestiğine falan.

"Ya kan kaybından ölürsem?"

"Ölmeyeceksin Maviş. Merak etme."

"Sen doktor musun?"

"Hayır değilim."

"Doktor değilsin işte kan kaybından ölücem. Senin yüzünden ölücem. Doktor olmadığın için bilmiyorsun."

"Peki sen doktor musun Maviş?"

"Hayır, neden sordun ki?"

"Mükemmel bir tıp bilgin olduğu için olabilir mi acaba?"

"Sağol ya."

Hava yavaş yavaş kararmaya başlıyordu. Normalde daha erken çıkardım ama bugün öğleden sonra çıkmıştım. Eren'le de tanışınca zaman hemen geçmişti.

Muhtemelen o da benimle aynı şeyi düşünmüştü. Cebinden bir telefon çıkardı ve bana uzattı.

"Al, artık istediğin zaman bana yazabilirsin. Yada istediğin herhangi bir şey için kullanabilirsin. Artık senin."

Şaşırmıştım. İkinci hediyemi ve bu bir telefondu. Nasıl yani?

"Benim mi?" diye sordum şaşkınlığımı belirterek.

"Mutlu olmadın mı?"

"Yok, yani mutlu oldum olmasına ama şaşırdım açıkçası."

"Mutlu olmana sevindim." dedikten sonra telefonu almam için tekrar uzattı. Telefonu aldım ve inceledim. İçine baktığımda kayıtlı olan birini gördüm.

Yakışıklı olan diye kaydedilmişti.Eren'e uzatıp bunu gösterdiğimde

"Benden başka yakışıklı biri mi var Maviş, ayıp ediyorsun ama." dedi.

Güldüm. Gerçekten güldüm. Komikti çünkü. Biraz bana benzemeye başladı.

"Hava kararıyor, artık yetimhaneye dön bence." dedi.

"Evet ben de öyle düşünmüştüm." dedikten sonra banktan kalkıp yürümeye başladım. Yanıma biri geldiğinde durdum. Ona baktığımda bu kişinin Eren olduğunu gördüm.

"Sen nereye?"

"Yetimhaneye kadar sana eşlik etmek isterim, sen ne dersin?"

"Sen bilirsin. Bana farketmez." diyerek yürümeye devam ettim. Eren de yanımda yürüyordu.

Yetimhaneye geldiğimizde yetimhanenin arka tarafına geçtik ve tele tırmanarak diğer tarafa atladım. Telin diğer tarafından Eren'e el salladım. Tam gidecekken.

"İstersen yarın da buluşabiliriz. Evet dersen yarın burdan seni almaya geleceğim."

Güldüm. Birinin benimle tekrar buluşmak istemesi hoşuma gitmedi değil.

"Neden olmasın? O zaman bende burada seni bekliyor olacağım." dedikten sonra yetimhaneye girdim.

Odama çıktığımda zaten herkesin uyumuş olduğunu gördüm. Pencerenin kenarına oturdum ve gökyüzünü izlemeye başladım.

Gökyüzünü izlerken uyuya kalmışım.

 

🍀 ❤️ 🍀

Umarım bölümü sevmişsinizdir.

Kitap hakkında düşüncelerinizi belirtebilirsiniz.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın

🍀 ❤️ 🍀

​​​​

Loading...
0%