Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@ecrin_boooks

(2 yıl önce)

"Nasıl oldun anne daha iyi misin?" Bu hastalıktan bıktım artık bir an önce annemin iyileşmesini istiyorum.

"Biraz daha iyiyim kızım." Ohh iyi sevindim.

"Doktorlar gelmiş sanırım, ben uyuyordum görmedim," dedim.

"Evet ilaç verip gittiler." Bu kadarcık mı? İnsan nasıl oldun diye bir sorar muayene eder durumuna bakar, bunlar ilaç verip gittiler.

"Sadece bu kadar mı? O kadar para alıyorlar birde." Cidden öyleydi.

"Öyle deme kızım elinden geldiğince ilgilenmeye çalışıyorlar," umarım öyledir.

"Astım hâlâ var deme sende," dedim. Bir toz olsun hemen öksürüyor geçmek bilmiyor. Eğer ilacı kullanmazsa nefessiz kalır.

"Maalesef o geçmedi umarım bir kez daha yaşamam."

"Umarım bir daha yaşamazsın. Aldın deme ilaçlarını ve suyunu."

"Evet masada hepsi."

"İyi bari bir şey olursa hemen içersin."

"Kızım ben yorgunum biraz uyumak istiyorum." Haklıydı ilaçlar onu uyutuyordu yorgun olur tabii.

"Tamam bende odama geçip biraz dinleneyim."

"Tamam kızım."

"Bir şey olursa seslen bana."

"Tamam seslenirim," dedi.

Odama doğru geçip biraz bende uyumaya bıraktım kendimi, yanından hiç ayrılmamıştım annemin bu yüzden bende yorgundum. Umarım bir şey olmaz uykum ağır olduğu için bazen ruhum bile hiçbir şey duymuyorum.

Uyandığımda birileri bağırıyordu ve ağlama sesleri geliyordu. Kapımı açıp baktığımda annem yatakta yatıyordu.

"Baba ne oluyor bana bir şey söyle?" Ağlamaya başladım bağırıyordum.

"İlaçlar..." sakın düşündüğüm şey olmasın, ne olur.

"Baba konuş ne olursun annem uyuyor öyle değil mi? Baba bir şey söyle bana!"

"İlaçlar, normal bir ilaç değillermiş," hayır zehirlenmiş olamaz.

"O ilaçlar zehirli, sıradan bir ilaç değiller." Bunu bize kim yapar ne istiyorlardı bizden.

"Yaşayacak demi baba." Ne olur yaşasın.

"Hemen müdahale etseydik yaşayacaktı. Zehir fazla ağır değildi."

"Hayır annem ölmedi o beni bırakmaz." Annem beni bırakmazdı bana bunu yapmazdı.

"Anne uyan lütfen. Ben geldim senin yanında olacağım, hadi anne kalk lütfen. Biz bakacağız birbirimize, destek olacağız anne hadi kalk." Annem kalkmadı annem uyanmıyordu. Annem ölmüştü.

(Günümüz.)

Üvey annem ve babamın ölümünden iki gün sonra ağzıma bir lokma yemek bile koymamıştım, sadece az bir miktarda su içiyordum.

Üvey ablamın varlığından haberim bile yok. Ses soluğu çıkmıyordu, sanırım oda odasına kapanmıştı. İkimizde birbirimizin yüzüme bile bakmamıştık arada yanımıza gelen babamın köleleri vardı.

İki tana kölesi ve iki tanede hizmetçi vardı. Sadece hizmetçiler evi silip süpürüyordu, onun dışında kimse yoktu evde.

Bu iki gün boyunca sadece yatıyordum ve ağlıyordum başka bir şey yapmıyordum. Ama ağlasamda, yemek yemesem de bir şeye faydası yoktu çünkü onlar geri gelmeyecekti, yanımda olmayacaklardı o yüzden ağlananın da, yemek yememenin de bir faydası yoktu.

Her şey benim yüzümden oldu, keşke ormana gitmeseydim ne vardı ki orda, gitmesem ölür müydüm? Tabii ki hayır ölmezdim. Asıl oraya gidince ölüyordum. Kendimi toparlamam lazım böyle olmaz çünkü, hayata karşı dik durmam lazımdı.

Yataktan yavaşça kalkmaya çalıştım hızlı kalkarsam başım dönecekti çünkü, kaç saattir yatıyorum.

Kapım çalıyordu kimdi acaba?

"Gelebilirsin." Kapı yavaşça açıldı gelen hizmetçiydi.

"İki gündür yemek yemiyorsun. Artık yemek yemen gerekiyor yoksa zayıf düşeceksin." Haklıydı yemek yemiyordum bu yüzden her geçen gün daha da zayıflıyordum.

"Yemek hazırlamamı ister misin?" Dedi hizmetçi.

"Olur ama az yaparsan sevinirim, fazla canım istemiyor," dedim.

"Ben sana hazırlayayım yemek istemediğini bırakırsın."

"Tamam," dedim.

Kendime gelmek için yüzümü yıkadım. Aynada kendime baktım, yüzüm sapsarıydı, göz atlarım mosmordu, dudaklarımın rengi solmuştu. İki günde bu hale gelmiştim acaba üvey ablam ne durumdaydı. Sanırım o yemek yiyordu çünkü her sabah ve akşam mutfaktan sesler geliyordu. Evet Victoria benden daha güçlü ve dayanıklı bir kadındı. Onun bu yönünü seviyordum. Kendini hiç bir zaman ezdirmiyordu. Hayata karşı dayanıklı bir insandı kendisi.

Tekrardan kapım çalmaya başlamıştı.

"Gel," diye karşılık verdim yeniden.

İçeriye hizmetçi gelmişti bir tepsiyle.

"Az da olsa yemeğe çalış canım yoksa yorgun düşeceksin," dedi ve haklıydı.

"Tamam yemeğe zorlarım kendimi," dedim ama, hiçbir şey söylemeden çıktı.

Sevdiğim yemekleri yapmayı özen göstermişti ve en sevdiğim keki yapmıştı, öncelik onu yemem oldu, çünkü onu gerçekten çok seviyordum. Birde tavuk yemeği vardı yarısını yedim sadece sonra bıraktım daha fazla yiyemedim.

Tepsiyi mutfağa bırakmaya doğru gittim. Mutfağa varınca Victoria' da oradaydı umarım böyle bir günde kötü bir şey söylemez.

"Ağlayıp durma artık canımı sıkıyorsun!" Dedi. Nasıl ağlamayım böyle bir günde.

"Üzgünüm ben senin gibi dayanıklı biri değilim," dedim ve öyleydim de.

"Acılar gerçektir bunu unutma," Dedi.

"Ve Her insan ölüm zamanı gelir. Böylece ölür-" dayanamayacağım artık bu ölüm kelimesine.

"Ölüm diyipte canımı sıkıyorsun me olursun artık bu kelimeyi kullanma!" Dedim. Sesimi fazla yükseltmedim ama bu kelime canımı çok yakıyordu ve daha fazla ağlıyordum.

"Seni teselli etmeye çalışıyorum burada, bana karşılık verme," dedi.

"İstemiyorum bu tarz konuşmanı ve bana bağırma!" Dedim yüksek sesle.

"Karşılık veren sensin. Bana da bağırma saygılı ol."

"Canım sıkkın daha fazla konuşmak istemiyorum seninle," dedim.

"Böyle çekip gidemezsin benden derhal af dile," dedi. Sabrımı zorluyordu.

"Yeter artık özür falan dilemek istemiyorum. Sen bana böyle davranırsan... hatta bana değil herkese böyle davranırsan seninle kimse konuşmaz," dedim.

"Kapa çeneni!" Dedi üvey ablam.

"O zaman bana bulaşma," dedim ve öyle istiyorum bana bulaşmasın ama bir yandan haklıydı ben bulaşmıştım.

Yanıma doğru hızlıca gelip bana vurmuştu. Benden güçlü olduğu için yere düştüm.

"O çeneni kapatacaksın!" Dedi.

"Artık bana vur-" Dediğim anda bana yine vurmuştu, bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha sürekli bana vurmaya başlamıştı. Burnumun kanadığını hissettim. Canım çok yanıyordu artık kaldıramıyorum onun böyle davranmasını.

Yerde bir süre sessizce kalınca karnıma tekme atmaya başladı. Bir tane daha, bir tane daha

"Atın şunu zindana ben demediğim zaman çıkarmayın," demişti kölelerin bir tanesine.

"Ama leydim."

"Sana zindana atmanı emrediyorum!" Diye yüksek sesle köleye bağırmıştı.

"En azından yaralarını sarsaydık efendim."

"Kes sesini yoksa ben keserim senin dilini ve hemen dediğimi yap!" Demişti Victoria.

"Tabii leydi Victoria," dedi ve benim kolumdan tutup kaldırmaya çalışıyordu.

"Bırak beni!" Dedim bağırarak.

"Hemen onu zindana götür yoksa ne olacaklarını hayal bile edemezsin ve bunu düşünemezsin bile."

İkisi aynı anlama geliyordu zaten. Victoria çok sert konuşuyordu tekrar beni döverse bu sefer vuracağı dayağı kaldıramazdım.

"Hemen leydim," demişti köle.

"Leydi Nicola buyurun lütfen," dedi sanki beni kraliyet yerine götürür

"Kendim gidebilirim," dedim. Buda leydi deyip duruyor sanki vârisiz gibi, imparatoriçe gibi.

Alt kata doğru gittik zindanın kapısını açıp içeri doğru ilerledim, kapıyı kapatıp kilitledi.

"Üzgünüm leydim eğer onun dediğini yapmazsam beni öldürür," öldürür zaten biliyorum. Bende şuan girmezsem bende ölürüm.

"Biliyorum ondan beklenecek bir performans."

"Bir isteğiniz varsa söyleyin lütfen leydim," Victoria varsa bu hayatta olmazdı getiremezdi.

"Victoria varken mi? Güldürme beni," dedim. Çünkü öyleydi o hayatta izin vermezdi.

"Ben yine getirmeye çalışırım," Aynen getirirsin.

"Peki o zaman," dedim.

"Ben arada bir yanına uğrarım bir şeye ihtiyacın varsa söylersin," dedi.

"Tamam sağ ol," dedim ve gitti.

Oda çok küçük ve karanlık sadece bir tek küçücük bir pencere var o içeri aydınlatıyor.

En güzel şeydir karanlık. Şimdi sadece karanlık ile ben vardım başka kimse yoktu, artık sadece onunla baş başa kalabilmiştik.

Karanlık insanları gizleyen bir şeydir benim için, çünkü tek saklanabileceğim yer orası. Kendimi rahat hissettiğim bir yerdi orası. Ama aydınlık böyle değildi, o gece ağlayan insanlara dayanamazdı, yapamazdı. Karanlık ve gece bunlara dayanırdı ama aydınlık ve gündüz... gerisini siz düşünün.

Yaa öff ayak sesleri gelmeye başladı kesin Victoria geliyor yürümesine belli.

"Nicola ayağa kalk." Sanane kalkmıyorum her istediğin mi olacak?

"Nicola sana diyorum!" Nicola kısmını tükürürcesine söylemişti.

"Ne!" Sesimi ona karşı yükseltmiştim artık korkmuyorum beni aşağılayamaz.

"Sana ayağa kalk diyorum!" Banane kalmak istemiyorum.

"Hayır!" Diye bağırdım. “Beni oraya getirtme kalk ayağa!" Hadi bu seferlik kalkıyorum. "Ne var? Ne istiyorsun benden artık," dedim. Bu kadarda fazlaydı bırakmıyor beni.

"Af dilersen buradan çıkarsın." Ne affından bahsediyorsun senin benden af dilemen lazım ama tam tersi ben diliyorum.

"Af yok."

"Anlamadım," Öff boş yapma anlamında söylemek istemiyorsun.

Hızlıca yakasından tutup bir anda kendimi doğru çektim. Kafası demir parmaklıklara çarpmıştı.

"Af falan yok dedim sana anlamıyor musun?" Dedim bağırarak.

"Su bile vermeyin," dedi ve gitti. Hadi yemek neyse de suya ihtiyacım vardı yapamazdım. Pislik ya sırf kavga ettik diye zindana mı atılır? Seninkine ayrı bir iş.

Sinirden sağ solu vurmaya başladım kafayı yemiştim adeta.

"Babamla annem olsaydı böyle yapamazdın!" Dedim bağırarak.

"Duydun mu beni annemle babam olsaydı bunlar olmayacaktı?" Dedim yine bağırarak.

Yürüme sesleri geliyordu yine, ama hızlı bir şekilde geliyordu.

"Annemin adını ağzına alma!" Kulağım çınladı be, bu nasıl bağırmak öyle.

"O benimde annem hatırlatırım." Üvey ama ben onu seviyordum. Tabii ki gerçek annemin yeri başka güzel onu çok sevecek ve unutmayacağım.

"Annem orada ölürken senin ne bok işin vardı ormanda," gözlerim büyümüştü nerden biliyordu. Şoka girmiştim bir şey söyleyemiyordum.

"Babam yasak demedi mi sana?" Haklı neden gittim ki neden babamı dinlemedim. Akşam gitmeseydim bunlar olmayacaktı neden gittim ki? Hepsi benim yüzümden keşke gitmeseydim. Gözlerim dolmaya başladı ağlamam an meselesiydi.

"Burada dur da yaptıklarını iyice düşün," dedi.

"Sana bende şiddet uygulayıp buraya kapatsam sence nasıl hissedersin?" Yürümeyi bıraktı durmuştu.

"Sen bunları hak etmiştin," dedi. Kaskatı kesildim bir şey diyememiştim.

"Bana yaptıklarını bir düşün bence çünkü gerçekten ihtiyacın olduğunu düşünüyorum," senin de ihtiyacın var.

"Keşke o adam seni yakalasaydı seni bir daha hiç görmeseydim." Yuh beni takip mi etmiş. Ben seni görmeye bayılıyorum zaten.

(Victoria'nın anlatımıyla.)

Sıkıldım artık tüm günümü odamda mı geçireceğim. Hep o küçük cadı yüzünden hepsi bir tek kavga etmesini bilir başka bir şey bilmez zaten. Herkeste uyuyor ve benim hiç uykum yok.

Ne oluyor kapı sesi geliyor dışarıdan. Pencereyi biraz aralayıp baktığımda Nicola dışarı çıkmıştı.

"Lanet gece gece nereye gidiyor," diye söylendim kendi kendime.

Bunun sağ solu belli olmaz. Ben en iyisi bunu uzaktan takip edeyim.

Hemen kalın bir şeyler giyinip çıktım. Fazla uzaklaşmamıştı onu görebiliyorum zorda olsa görüyordum.

Hemen arkasından takip etmeye başladım ama bir anda durdu. Ne olduğunu anlamaya çalıştım ama bir türlü bulamadım.

Ağacın arkasına saklandım onu izlemeye başladım. Sağına soluna bakıp duruyor kafadan var herhalde. Noluyor bir anda Koşmaya başladı. Hemen arkasından bende koşmaya başladım ama biri Nicola'yı tutuyordu ve kılıcını saplamak üzereyken biri onu kurtarıyor hem de bu kadar hızlı ve iyi bir atışla. Daha fazla burada duramam hemen gitmem lazım yoksa yakalanacağım.

Hemen eve doğru koşmaya başladım eve doğru girdim. Odama girip kıyafetlerimi değiştirip yattım ve kendimi uykuya bıraktım.

(Nicola'nın anlatımıyla.)

Gece oldu artık tamamen karanlığa hapis oldum hiç ışık yoktu. Victoria haklıydı acılar gerçekti ama bana yaptıklarını unutamıyorum. Kim bilir şuan halim nasıldı?

Elimi yüzümü gezdirdiğimde burnum kanamış olduğunu farkettim kan orada kurumuştu elimi dudağıma doğru getirdim. Dudağımda kanamış ve kurulmuştu dudaklarım çatlamıştı susuzluktan. Bir az daha yukarı doğru elimi gezdirirken gözüme ulaşmıştım ama oraya dokunamıyorum acıyordu.

Yorgundum uyumak istiyordum yere uzanıp uyumaya çalıştım ama burası soğuk ve sertti.

Uyumaya çalıştım tam uykuya doğru dalacakken üzerimde bir şeyin olduğunu farkettim. Küçük bir şeydi geziniyorum üstüm- de gözlerimi açıp ne olduğuna baktığımda bir farenin olduğunu gördüm ama bu fare normal bir boyuttan daha büyüktü.

Çığlık atmakla hemen üstümden

kaçıp başka bir deliğe girdi. Derin bir nefes aldım. Anlaşılan bugün bana uyku yoktu. Keşke biri gelip kurtarsın artık beni, burada durmak çok kötü. Acıkmaya ve susamaya başladım yemek istesem vermezdi bana, burada kuruyup kalacaktım.

(Üç gün sonra.)

Şimdi bayılacağım buraya üç gündür buradayım bir tek çalışanlar bana arada su getiriyor sadece o kadar suyuda üvey ablamdan gizlice içiyordum ve biraz yiyecek geliyordu ama onlarda yetersiz geliyordu.

Yarı baygın yarı uyanık oturuyordum yerde birileri geliyordu yine kimdi acaba. Ne nasıl bu Hayır gerçek olamaz evimi nerden biliyor. Edward buradaydı o gelmişti.

(Edward’ın anlatımıyla)

Evet akşam için avda yaptık bu iş tamamdır. Nicola' nın evine yaklaşmışım kapıdan biri çıkıyordu sanırım bunlar çalışanlardan biri kıyafetinden belli oluyor her şey. Nicola üç gündür evden çıkmıyor bir şey mi oldu acaba.

"Hey bir bakar mısın?" Dedim biraz ağzını arayım onun.

"Buyurun."

"Nicola napıyor durumu nasıl kaç gündür onu görmüyorum." Mükemmel ağız arama taktiği.

"Sizi ilgilendirir mi? Hem siz onu nerden biliyorsunuz." Artık arkadaşım olmuştu, buralarda hiç arkadaşım yoktu ilk ve tek arkadaşım oydu.

"Beni ilgilendirir çünkü o benim arkadaşım."

"Söylersem öldürürler beni kusura bakma." Ok ve yayımı çıkarıp oku fırlattım, tamda yanına isabet ettirdim.

"Onlar değil asıl ben seni öldürürüm. Şimdi söyle nerde?"

"Zindanda." Ney nasıl onların evinde zindan mı varmış.

"Nasıl yani neden orada?"

"Ablasıyla kavga etmiş kızın yüzü hep kan içindeydi sonra dayanamamış atmış onu zindana."

"Çıkartma şansın yok mu?"

"Maalesef, dediğim gibi ablası güçlü dövüşmeyi biliyor." Görücez bakalım kim daha güçlü.

"Benden daha güçlü olamaz. Beni oraya götürme şansın var mı?"

"Götürürüm götürmesine ama beni yaşatmaz," bunun derdi yaşama derdinde.

"Ben girmesini bilirim senden bir halt olmayacak anlaşılan." Adamın yanına gidip bir elim ensesinden tuttu diğer elimi koluna tuttum. İçeri kadar sürükledim. İşte oradaydı üvey ablası şuan bize bakıyordu.

"Leydim bağışlayın ama zorla girdi engel olamadım. Nicola'nın çıkmasını istiyor." Leydi ne alaka sanki vâris ya da imparatoriçe "Sen kimsin de benim işime karışıyorsun alırım seni ayağımın altına," Aynen alırsın.

"Onu görücez. Sen beni alt edersen istediğini yaparsın ama ben kazanırsam Nicola'yı rahat bırakacaksın."

"Anlaştık ama benimle uğrayabilir hiç görmedim," dediği anda hemen kapının arkasındaki kılıcı alıp bana vuracakken kılıcın altından kayarak arkasına geçtim. O sırada kendi kılıcımı çektim.

"Fena değil," dedi. Kılıcını her bana doğru uzattığında onu engelliyordum. Kılıcını bana uzatırken onun kılıcını vurdum Kılıcını düşürmeyi başardım kolunu tutup büktüm ve ardından elini arkasına koydum. Kılıcımla onun boğazına doğru tuttum.

"Savaştık bitti galip benim."

"Daha pes etmedim," dedi. Her adımında kılıcımı biraz daha yaklaştırdım.

"Bence pes etmenin vakti geldi," dedim. Öyle olacaktı çünkü bir adım attıkça kılıcımı boğazına biraz daha bastırıyorum.

"Kim demiş." Ayağıma vurunca dengemi kaybetmiştim ben yere düşünce kılıcını aldı bana doğru tuttu. Ama o ayakta ben yerde çömeliyordum.

"Ne kadar saygılı bir insansın önümde diz çöküyorsun. Şimdi ben kazandım hâla pes ediyorum musun?"

"Ben kim pes etmek kim," kılıcını ve kolunu tutup yere fırlattım.

"Şimdi ben kazandım gördüğün gibi. Pes etmezsen kılıcı saplarım," bu sadece korkutmak amaçlı.

"Asla," Hâla inatlaşıyor benimle.

"Peki, sen bilirsin." Kılıcımı havaya kaldırdım. Tam ona vuracağım esnada.

"Dur tamam yapma. Pes ediyorum ne istiyorsan onu yap!" Ben daha güçlüyüm demiştim.

(Nicola'nın anlatımıyla.)

Zindandan çıktığımda Victoria ter içindeydi saçları falan dağılmıştı. Gerçi Edward'ta öyleydi.

"Noldu burada hepiniz ter içindesiniz," dedim.

"Biraz burada kargaşa çıktı o yüzden," dedi Edward.

"Bir daha girmem ben o yere " dedim. Çok kötü taş gibi zemin fareler var her yerde.

"Bir daha girmeyeceksin zaten ablanla anlaştık öyle değil mi?"

"Evet Nicola kusura bakma orasının bu kadar kötü olacağını hiç düşünmedim," dedi. Nasıl söyledi bunları? genellikle o kalay af dilemez. Buradaki kargaşa onun kavga ettiğini gösteriyor sanırım Edward galip geldi.

"Tamam bir daha olmazsa affederim," dedim.

"Olmayacak bir daha." İnşallah. Aynadan kendime baktığımda kanlar hâla duruyordu bir bez alıp onu ıslattım ve kanları silmeye başladım. Burnum falan iyide dudağımdaki kan hâla oradaydı gözümde biraz morarmıştı bir kaç güne iyileşirim umarım.

"Benden size bu kadar, kendinize dikkat edin iyi anlaşın." Deyip gitti Edward. Kendime biraz yemek hazırlayıp onu yedim. Sonra kendime kıyafet hazırlayıp banyoya girdim yaklaşık yarım saat falan yıkanmışımdır. Çıkınca pijamalarımı giyip yatağa yattım. Bakalım yarın ola hayrola.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%