Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@ecrin_boooks

Başladık ama sonu gelecek mi?

 

Birşey saklıyorlar ama öğreneceğim.

 

Beni kandırdıklarını sanıyorlar.

 

Aslında bilmiyorlar ki ben herşeyin farkındayım.

 

Bana dışını anlatma çünkü ben onu görüyorum zaten, bana içindekileri anlat.

 

Bana ne hissettiklerini göster çünkü o sahte gülüşüne ihtiyacım yok.

 

Bugün ikinci gün bakalım öldürecek mi beni yoksa yaşatacak mı?

 

Aklımda bir kötü his var umarım bugün birşey olmaz.

 

"Günaydın nasılsın bugün?" Herkesin en çok tercih edilen yalanı söyleyeceğim.

 

"İyiyim yani iyi olmaya çalışıyorum," dedim.

 

Bu seferlik kahvaltı yapmak istemiyorum. Açlık falan hiçbir şey hissetmiyorum. Geçen gün çok mu çalıştın acaba? Her yerim ağrıyor ensem falan tutulmuş ama bugün de çalışacaktım.

Yarın istemiyorum çalışmak sonra yorgun falan düşüyorum uğraşamam.

 

"Sen onunla dövüş eğitim mi görüyorsun?" Bu Victoria'dan geliyordu. Onu derken sanırım Edward'dan bahsediyordu sanırım.

 

"Edward'an mı bahsediyorsun?" Diye sordum ama sormam çok saçmaydı ondan bahsediyordu çünkü.

 

"Evet ondan bahsediyorum iyi dövüşüyor seni o eğitebilir aslında," dedi Victoria. Oda şahit olmuştu zaten.

 

"Biraz eğitim gördükten sonra seninle de dövüşmek istiyorum, eğer sen de istersen," dedim.

 

"Bakarız duruma göre değişir," dedi Victoria. Daha fazla bir şey söylemesin diye uzaklaştım ondan, ardından pelerinimi giyip kendimi dışarı attım.

 

Yine her zamanki gibi her taraf karlı ve buzlu. Ekstradan sislerde gelmiş. Ne güzel onlar bile birbirini bulmuşlar, keşke bende birilerini bulsaydım da yanlarından hiç ayrılmasaydım.

 

Dövüştüğümüz yere doğru geldim ama orada yoktu. Birkaç kez ona seslendim ama bana ses vermedi. Bir anda arkadan bir el beni boğazladı hareket edemiyorum kitlenmiştim terlemeye ve titremeye başladım panik atak geçirmem an meselesiydi. eline sert bir şekilde vurdum ama yine beni bırakmıyordu. Ne kadar çırpınsam beni daha çok sert tutuyordu. Ayaklarıma havaya kaldırıp bir anda aşağı doğru sertçe bıraktım. Öne daha doğru savrulmuştu. Yüzünü görmüştüm ve bu da tahmin ettiğim kişiydi bu kişi; Edward'dı yine yapmıştı yapacağını.

 

"Serseri ödümü kopardım," dedim kendimi yere atarak. Nefes nefese kalmıştım. "Sadece seni denedim sakin ol,"dedi Edward ama ben çok korkmuştum. "Beni öldürmeye çalışarak mı?" dedim. Beklemediğim bir anda elini cebine attı çıkarırken bir tane elinde kolye olduğunu fark ettim. Ay şeklinde koyu mor renkliydi ışıkta parlıyordu, galaksi gibiydi aynı ve çok güzeldi. Kolye gerçekten çok güzeldi bayılmıştım. Kolyeyi bana doğru vermişti ve gerçekten çok hoşuma gitmişti.

 

"Çok güzel, harika duruyor. Nereden aldın kolyeyi?" Diye sordum. "Şey yerde buldum, sanırım biri düşürdü sorun olur mu?" Dedi. Başkasın ait bir şeydi ama eğer kolyenin sahibiyle karşılaşırsak geri veririm. Şimdilik almayı kabul edicem.

 

"Hayır, beğendiğim sürece asla sıkıntı olmaz," dedim yatıştırarak. İlk defa görüyordum böyle kolye sanki daha önce hiç yapılmamış. Kolyeyi boynuma doğru taktım.

 

"Bugün işimizi hemen halledelim kraliyete gitmem gerekiyor," dedi Edward. Kraliyet gerçekten güzel bir yer ama neden bu kadar çok orada yaşamak istiyor inu anlayamıyorum bir türlü.

 

"Aklıma bir fikir geldi: Seni de oraya götüreyim. Belki sana kılıç eğitimi falan verirler," dedi Edward Ama ben istemiyorum oraya gitmek, ne işim olur ki benim orada. Hemen kolumu tutup beni götürmeye başladı. Hızlıca götürüyor birde durdurmak elde değil.

 

"Edward durur musun?" Dedim ama beni duymuyordu. Şuan tek derdi beni oraya götürmekti. Hızlı gidiyor birde, nasıl bu kadar hızlı gidiyor. Adam uçuyor resmen, neyse çok fazla abartmayayım.

 

"Edward dur artık!" Diye bağırdım. Sonunda artık durmuştu, sonunda sesimi ona duyurabilmiştim.

"Ne oldu?" Diye sordu Edward.

"B-ben istemiyorum," dedim zorla konuşarak. "Neden istemiyorsun güzel bir yer asla pişman olmazsın," dedi Edward. "Hayır istemiyorum," dedim tekrardan da hiç umrunda falan da değildi. "Neden istemiyorsun?" Diye sordu Edward. "Bir nedeni yok ki. Sadece gitmek istemiyorum," dedim. "Tek nedenin bu mu? Gerçi bir neden de vermedin." İstemiyorum anlamıyor musun? Gitmek is-te-mi-yo-rum dedim içimden söylenerek. "Başka nedenim olmadığına göre, tek nedenim bu." İkimiz bir süre susmuştuk. "Orada ben de olacağım ve senin yanında kalacağım," dedi Edward ama ona ne kadar güvensem de, gitmek istemiyorum ve orada çalışmam.

 

"Orası bana yabancı, tuhaf hissediyorum." Yine bir süre daha sessizlik, yine cevap vermemeler.

"Bak ben senin iyiliğin için söylüyorum bunları, beni anlıyor musun?" Anlamak is-te-mi-yo-rum, "anlıyorum," dedim. Ama anlamakta güçlük çekiyorum, beni resmen zorluyorsun. "O zaman beni izlersin, sonra kararını verirsin. Belki o zaman heveslenirsin." Bir süre düşündüm. En azından iş yapmayacağım izleyeceğim bir seyirci olarak gidecektim.

"O zaman olabilir," dedim.

 

"Önce biraz çalışalım sonra gideriz," dedi Edward. Cevap vermedim kafamı salladım sadece.

 

Keşke hava sıcak olsaydı kışın ortasında çalışmak pekte iyi fikir olmazdı. "Kraliyet sıcak olur bu arada, üşümezsin yani." Ohh iyi bari, bu soğukta hiç çekilmezdi valla.

 

Bana bazı teknikler gösterdi, bazı hareketleri benim üzerimde gösterdi daha iyi anlamam için ama pekte anladığım söylenemez.

 

"Anladığını var sayıyorum çünkü bir an önce gitmemiz gerekiyor," dedi Edward. "Tamam o zaman," dedim. Sıkılmaya başlamıştım iyi ki de uzatmadı.

 

Bu kadar yolu nasıl yürüyeceğiz, çok uzakta kalıyor kraliyet.

Ormanın içinden geçiyoruz hiç mi karıştırmıyor yolları? Gerçi bende iki yıl falan gitsem unutmam. Kraliyet gözüküyor gitmen kolay olur ama dönüşü zor olur.

 

"Yolları biliyor musun?" Diye sordum.

 

"Bu da sorumu kaç yıldır orada çalışıyorum tabii ki biliyorum," dedi Edward.

 

"Hiç kayboldun mu peki?" Diye sordum.

 

"Evet bir ara dalmışım yolumu kaybettim."

"Sonra nasıl buldun yolunu?"

"Tekrardan kraliyete gittim, orada bir işaret bırakmıştım eğer olurda bir gün kaybolursa oradan gideyim diye," dedi Edward.

"Anladım," dedim.

 

  

                                 🔮

 

Yol boyunca çok konuşmadık sürekli etrafıma baktım, yolları tanımaya ve ezberlemeye çalıştım ama her taraf birbirine benzeriyor.

Yaklaşık bir saat civarı yürümenin ardından kraliyete varmıştık. Burası yakından daha büyük duruyordu ve karşısı göl içindeydi.

 

Giriş kapıya girdiğimizde iki tane muhafız vardı beni içeriye sokmamışlardı.

 

"Sende kimsin seni ilk defa görüyorum buralarda," dedi bir muhafız. Hiçbir şey diyememiştim öylece kalakalmıştım.

 

"O da görevden isim yazdırmaya gidiyorduk şimdi bizde, kral Sanırım size haber vermedi," dedi Edward. Sakin ve soğuk kanlıydı.

 

"Evet haberimiz yok, kralın haberi varsa geçebilirsiniz," dedi muhafız.

"Teşekkür ederiz," dedi Edward.

 

Cevap vermeden ve konuşmadan Edward'dın peşinden gitmeye devam ettim. "Nasıl hemen inandı muhafızlar?" Merak etmiştimben olsam hemen inanmazdım.

 

"Beni kaç yıldır görüyorlar o yüzden inanmaları normal," dedi Edward sessizce.

 

Üst kata çıktık ama ayaklarım ağrımıştı kaç katlı burası.

 

Bir kapıdan durduk burada da iki tane muhafız vardı ama daha çok korunaklıydılar. Sanırım burası kralın odasıydı.

 

"Kralla görüşmeye geldim," dedi Edward.

 

"Edward?" Dedi soru soracasına.

 

"Evet benim kralla görüşmeye geldim kendisi uygun mudur?" Diye sordu muhafıza, Edward.

 

"İçeriye girerken başını hafifçe eğerek selam ver," dedi Edward sessizce.

 

"Tamam," dedim bende sessizce.

 

"Kral müsaittir buyurun içeri girebilirsiniz," dedi muhafız.

 

"Teşekkür ediyorum," dedi Edward.

 

İçeri girdiğimizde Edward'dın yaptığının aynısı yaptım. Kafamı biraz eğdim sonra kaldırdım.

 

"Edward seni görmek güzel," dedi kral.

 

"Sizide görmek çok güzel kralım," dedi Edward.

 

"Müsade ederseniz benim arkadaşımıda çalıştırır mısınız?" Dedi Edward hemen karşılık verdim.

 

"Ne?!" Diye bağırdım.

 

"Kralın huzurundasın yüksek sesli konuşamazsın!" Diye kızdı bana kralın yanındaki kişi. Sanırım o kişide vâris oluyor.

 

"Hemen özür dile," dedi Edward.

 

"Ben çalışmak için gelmedim seni izlemeye geldim, ben istemiyorum çalışmak!" Diye sert çıkıştım.

 

Kralın yanındaki vâris üzerime doğru yürüdü.

 

"Terbiyesizlik etme ve şimdi özür dile!" Dedi vâris.

 

"Ben çalışmak istemi-" Yüzüme sert bir tokat atarak yere sendeledim.

 

"Özür dilerim o daha kuralları bilmiyor ilk defa geldi buraya," dedi Edward.

 

"Buraya getirmeden önce öğretmeniz lazımdı nasıl bir saygısızlıktır bu," diye uyarıda bulundu kral. Kralın sesi sakin çıkıyordu.

 

"Cezalısınız sen Edward artık bazı yerlerde temizlik yapacaksın," dedi kral.

 

"Ama kralım benim işim zaten var," dedi Edward.

 

"İtiraz istemiyorum!" Diye sert çıktı.

 

"Ve sen. Adın ne senin?" Dedi kral. Bu sefer itiraz etmedim.

 

"Benim adım Nicola kralım," dedim.

 

"Sen de benim oğlumun emrinde olacaksın, onun sözünden hiç çıkmayacaksın," hayır ama ya.

 

"Önüme düş işimiz var," dedi vâris.

 

Yakışıklıydı ama onun emrinde olmam benim canımı çok sıkıyor. Şu düştüğüm duruma bak izlemeye geliyoruz ama hizmetçi oluyoruz. Bir odaya girmiştik oda çok güzel ve huzur içindeydi. Pencereden baktığımda her yer görünüyordu, çok güzel bir manzarası vardı.

 

"Sana iş yapman için buraya getirdim eğlen diye değil," dedi varis.

 

"Alt tarafı pencereden baktım abartma," dedim.

 

"Hadi hadi şu masayı silmeye başla ardından da dolapları," dedi.

 

Ruh hastası nelere bulaştık ya. İş yapmaktan nefret ediyorum zaten pekte beceremem.

 

Masayı silmeye başladım ama ayağımı masanın köşesine çarptım acı içinde bağırdım. Ayağımı tuttum ama tek ayak üstündeydim ardından yere düştüm.

 

"Beceriksiz!" Dedi vâris bana.

 

"Canım yanıyor burada!" Diye bağırdım.

 

"Bana sesini yükseltme!" Diye bana bağırdı.

 

"Off ayağım acıyor!" Diye bağırdım ağlamaklı bir sesle.

 

"Kalk mızmızlanma," dedi vâris.

 

"Canım yanıyor... ah kalkamıyorum ki," dedim.

 

"Tamam gel acıdım sana," dedi vâris. Yanıma yaklaştı elini bana uzattı. Elini tuttum ama tek ayak üstünde zıplıyordum. Birden elimi bırakınca bende yere düştüm tekrardan.

 

"Sen aptal mısın? Yürüyemiyorum dedim ya sana, sağır falan mısın?" Diye kızdım ona.

 

"Peki sen kör müsün?" Dedi bana.

 

"Kapa çeneni ya," dedim.

 

"Benimle düzgün konuş!" Diye bağırdı bana vâris.

 

"Annenle baban seni nasıl yetiştirdi böyle," dedi vâris. Çok sinirlenmiştim annemle ve babamla kötü kelime edemezdi.

 

Bir anda ayağa kalktım.

 

"O sesini kes!" Dedim ama tekrardan yere sendeledim. Artık sinirden çıldırmak üzereydim. Dayanamadım çığlık attım sonrada ağlamaya başladım.

 

"Neden ki bir şey mi oldu ailene?" Dedi sakin bir ses tonuyla.

 

"Ailem öldü yaşamıyor. Zaten benim gerçek annem vardı oda öldü, üvey annemde vardı oda öldü, babamda vardı oda öldü. Sadece üvey ablam var," dedim ağlayarak.

 

Boş boş bana öyleyece baktı, hiçbir şey söylemedi. Ben hâlâ yerde duruyordum. Yanıma doğru iyice yaklaştı ve eğildi. Bir elini omzuma diğer elini bacağıma koydu ve beni kucağına aldı.

 

"İndir ben-"

"Kes sesini zaten yürüyemiyorsun," dedi vâris.

 

Yatağa doğru koydu beni.

 

"Bekle hekim kadın çağırıncam," dedi.

 

Ayağımı cidden kötü vurmuştum canım çok yanıyordu. Saniyede burada oldu vâris nasıl hemen geldi.

 

"Ne zaman gittinde geldin?" Diye sordum.

 

"Kapıdaki muhafıza söyledim," kapıda muhafız mı vardı farketmedim.

 

Hekim kadın gelmişti, ayağıma biraz baktı, bazı yerlere dokundu. İşi bitince ellerini yıkadı.

 

"Bir şey görünmüyor ama üstüne fazla basmamaya çalış canın çok yanabilir, birde morarmalar çıkabilir ama ciddi görünmüyor endişelenmeyin," dedi hekim kadın. Ardından da hemen kapıdan çıktı.

 

"Dinlendikten sonra buralarıda temizlemeyi unutma," dedi vâris.

 

"İsminizi öğrenebilir miyim?" Dedim.

 

"Alex ismim seninki de Nicola," dedi Alex.

 

"Vay canına ne kadar da zekisin," dedim.

 

"Öyleyim zaten daha yeni mi fark ettin," dedi Alex dalga geçerek. Gözlerimi devirdim ona bakarak.

 

Biraz dinlendikten sonra kalktım dolapları falan temizlemeye başladım sonra yerleri.

 

"Benim işim bitti görüşmemek dileğiyle," dedim ve kapıdan çıkarken kapıyı eliyle ittirdi.

 

"Nereye?"

"Cehenneme gelcen mi?"

"İstemem. Babamı duymadın bir kaç gün burada kalacaksınız ve senin yer alt kattaki cariyerlerle kalacaksın."

"Ne?!"

"Bu daha hiçbir şey size acımışlar."

"Ben yanlış bir şey yapmadım!"

"Saygısızlık etme kaç kere uyarıcam!"

"Daha fazla dayanamayacağım."

 

Kapıdan çıkarken tekrardan kapattı ama elimi de sıkıştırmış oldu.

 

"Ahh... tanrım dikkat etsene!" Dedim bağırarak. Canım çok yanıyordu. Dayanamadım karnına bir tane tekme atacakken ayağımı tuttup yere düşürdü beni.

 

"Dövüşte beni yeteceğini mi sanıyorsun," dedi Alex.

 

"Daha hiçbir şey görmedin," ayağa kalktım onu duvara yapıştırıp yüzüne yumruk atacakken elimi havada tuttu ve arkama aldı elimi.

 

"Soytarı bırak beni," kolum acıyordu.

 

"Benimle dövüşemezsin," dedi tekrardan.

 

"Hayır yanılıyorsun," dedim ama hareket edemedim. Beni duvara yapıştırdı ve boğazımı sıkmaya başladı.

 

"Nefes alamıyorum bırak!" Dedim ama sesim hırıltılı çıktı. Öksürmeye başladım. Artık dayanamadım gözlerimi kapattım ve kendimi serbest bıraktım. Beni havada yakaladı omuzlarımdan tuttu.

 

"Hey uyan o kadar sıkmadım," dedi ama kalkmadım.

 

"Uyan artık, şakanın sırası değil," dedi Alex ama ben uyanmadım. Parmağını burnuma doğru uzattı o sırada nefesimi tuttum inansın diye.

 

"Öldün mü?" Dedi bağırarak. Gerizekalı ölen insan sana cevap mı verecek.

 

Beni yatağa yatırdı ve bir tane burnumun altına bir şey sürdü. Bu şey kaşındırıyordu, hapşuracağım sanırım. Kendimi tutamadım hapşurdum.

 

"Seni yalancı farketmeyeceğimi sandın öyle değil mi?" Dedi Alex gülerek.

 

"O zaman bende böyle yaparım," dedim.

 

Pencereyi açtım ve oraya çıktım.

 

"Atayım mı kendimi o zaman daha gerçek olur ne dersin?" Dedim.

 

"Bence olur ama cesaret sende yok," dedi Alex. Haklıydı cesaretim yoktu ufaktan geri gittim.

 

"Sadece ufak bir adım mı?" Dedi. Azıcık daha geri gittim ama ayağım kaydı tam düşecekken beni belimden tutarak aşağı indirdi.

 

"Napıyorsun sen kafayı mı yedin?" Dedi. Kalbim küt küt atıyordu. Bilerek olmamıştı en azından inandırmıştım.

 

"Bak gördün mü o cesaret varmış demekki," dedim.

 

"Saçma sapan konuşma o cesaretine aklından sil," dedi vâris bana. Kendisi çok biliyor.

 

Sildiğim yerleri kontrol etmeye başladı eliyle tek tek üzerinden geçiyor.

 

"Buralar iyi olmamış tekrardan sil," dedi Alex. Kendim kontrol ettiğimde hiç toz falan yoktu gayet güzel ve temiz olmuştu, neresini beğenmedi anlamadım.

 

"Buralar tem-"

"Körsün işte kabullen bunu."

"Burası eksik kalmış, temizle."

"Evet haklısın senin içini de temizlemek lazım herkese kötü davranıyorsun."

"Sen kendini yeni doğmuş bebek falan mı zannediyorsun?"

"Ne alaka?"

"Onlar günahsız olurda o yüzden."

"Kes sesini!"

"Sen kes sesini!"

"Uğraşamam senle."

 

Çok huysuz ve yaramaz birsi bu vâris mecburen emirlerini yerine getirdim.

 

                                  🔮

 

(Vâris Alex'in anlatımıyla.)

 

Bir bakayım nasıl temizlenmiş odayı. Elimde elbeziyle yerde uyuya kalmış yaramaz kız ya. Saat gece yarısıdır bende bu kadar çalışsam bende yorgun düşerdim. Bedenini kollarıma aldım ve onun için yaptırdığım odaya götürdüm.

Sen hiç mi yemek yemiyorsun tüy gibisin ve nasıl bu kadar güzel olabiliyorsun. Neyse sonuçta o bir cariye böyle düşünmemem lazım.

 

(Nicola' nın anlatımıyla.)

 

Uyandığımda bir odadaydım ve buraya nasıl geldim hiçbir fikrim yoktu. Pencereden baktığımda kraliyetteydim. Kapımı biri tıklamaya başladı. Kafamı o yöne çevirdiğimde Edward'ın geldiğini gördüm.

 

"Günaydın."

"Günaydın."

"Alt katta kahvaltı var açsan gidelim."

"Olur gidelim."

 

Merdivenlerden inerken saçımı düzeltmeye çalıştım.

 

"Kralla konuştum ama ikna olmadı," dedi Edward. Ne inatçı bir kralmıştı.

 

"Ne zaman gideriz," dedim. Bir an önce gitmek istiyordum. Ablamında haberi yok gerçi umrunda olmaz.

 

"Yarın sabah gideriz."

"Off sanki kötü bir şey yaptım."

"Kralın ve vârisin huzurundaysan bağırmadan ve saygılı konuşmalısın."

"Anladım."

 

Kahvaltı yerine geldiğimizde resmen herkes burada yemek yiyor çok kalabalık. Vâris Alex' in gözler benim üzerimde kesin beğenmedi yaptığım yeri.

 

Kadınların ve erkeklerin yerleri farklı sanırım çünkü hepsi ikiye ayrılmıştı.

 

Boş bir yer seçip, oturdum. Yemekler masalarda duruyordu. Kimseyle muhatap olmadan yemeğimi yemeye başladım.

 

"Yeni cariye sanırım," dedi biri. Kim olduğunu bilmiyorum, arkamdalar şuan.

 

"Evet ismi Nicola."

"Alex' in hizmetinde olacak sanırım."

"Evet. Alex zaten takmış ona baksana gözü çıkacak."

"Bu gidişle Nicola onu kabul ederse kraliçe olur malum kraliçe öldü, kralla bir de oğlu vâris var. Eğer kralda ölürse Nicola kraliçe Alex' de kral olur."

 

Onunla olmayı kabul edersem mi? Güldürmeyin beni.

 

Gözüm vârise takıldı bana kaş göz yapıp duruyor sanırım gelmemi istiyor.

 

Yemekten kalkıp kapıya doğru yöneldim onun gelmesini bekledim.

 

"Yemeğin bitti mi?" Dedi Alex.

 

"Evet bitirdim. Ne oldu hayır mı?" Diye sordum.

 

"Senin için iyi değil tabii ki," dedi Alex.

 

"Yandım desene sen şuna," dedim.

 

"Gel benimle," dedi.

 

"Hayır," dedim.

 

"Sen bana karşı mı geliyorsun?" Dedi kızarak.

 

"Bugün yorgunum akşama doğru gelirim," dedim.

 

"Ben emrediyorum ve sende itaat etmek zorundasın," dedi.

 

"Bir sorsana umrumda mı?" Dedim sinirle.

 

"Muhafızlar!" Diye bağırdı vâris. "Alın şu terbiyesizi zindana!" İki muhafız kolumu tutup beni zindana doğru sürükledi. Alışmıştım zindana çünkü üvey ablamda beni oraya koymuştu. Yolda beni Edward gördü.

 

"Nereye götürüyorsunuz onu?" Dedi Edward.

 

"Zindana götürüyorlar beni," dedim acınası bir şekilde ama umrumda değildi.

 

"Hemen bırakın onu!" Dedi Edward.

 

"Alex'in kesin emri var olmaz," dedi muhafızlardan birisi.

 

"Nicola biraz dayan seni çıkarıcam oradan," dedi.

 

"Acele et ama," dedim.

 

"Tamam," dedi.

 

Zindana gidince resmen beni çöp fırlatır gibi oraya fırlartılar. Dizlerim ve ellerim çok acıdı.

 

Yere doğru oturdum. Kirliliği falan umrumda değildi. Aklıma annemle babamın ölümü geliyordu aklıma. Her aklıma geldiğinde ağlıyordum. Gerçekten ölüm çok kötü bir şeydi. Ben bu işi çözücem annemle babamın katilini bulucam ve intikamı alıcam.

 

Ayak sesleri gelmeye başlamıştı umarım çıkarım bu zindandan.

 

"Şanslı kızsın, zindana girenler böyle rahat çıkamaz," dedi muhafız.

 

"Ben daha özelmişim demek ki," dedim gülerek.

 

Dışarı çıktığımda bir koridor vardı oradan bazı sesler geliyordu. İçimdeki bir ses: bekle onları dinlemek diyordu.

 

"Yeni gelen cariyeyi birine benzetiyorum sürekli."

 

"Evet bende birine benzetiyorum."

 

"İki veya üç yıl önce görev yaptığımızda bir kadın vardı adı neydi?"

 

"Hangisinden bahsediyorsun?"

 

"Bir kadın vardı ilacını ve suyunu değiştirmiştik."

 

Yoksa... hayır bu olamaz mümkün değil.

 

"Hee tamam hatırladım. İki yıldı o Alice'di adı."

 

Hayır bu benim annem olamaz başka Alice isminde birileride var.

 

"Evet hatta kızının adı da Nicola ve aynı isim acaba bu o kız mı?"

 

Yeter artık seni öldürücem!

 

Şovalyenin kılıcını aldım ve onlara doğru gittim. Ne yapıyordum ben böyle? Dövüşmeyi bile bilmiyorum.

 

Yapabilirim çünkü bunlar bana engel değil.

Yapabilirim çünkü bunlar çocuk oyuncağı.

Yapabilirim çünkü ben onlardan daha güçlüyüm, becerikliyim ve benimle kimse baş edemez.

 

"Hey hey sakin ol napıyorsun?" Kılıcı ona doğrulttum.

 

"Söyle Alice'in katili sen misin?" Dedim.

Boş boş yüzüme bakıyor.

 

"Bana cevap ver!" Diye bağırdım.

 

"Ben değilim," dedi tek nefeste.

 

"Beni aptal mı sanıyorsun?" Dedim.

 

"Hayır yanlış anladınız."

"Ben anlayacağımı anladım."

"Senden korkmuyorum."

"Ecelinden korkmuyor musun? Çok cesarelisin anlaşılan."

"Senin elindeki bir araç ölsem şimdi ölürdüm."

"Bir yalana inanıyorsun bilmem farkında mısın?"

"Kes sesini sürtük."

"Benimle böyle konuşmaya hakkın yok."

"Seni asıl ben öldürücem, seni oro-" kılıcımı alıp tamda kafasının tam ortasına doğru geçirdim ama diğeri kaçmıştı.

 

Kılıcı bırakıp ellerime baktım. B-ben ne yaptım böyle? Herkesten korkan ve şiddet gören kız, şimdi katil mi olmuştu.

Bedenim vücudumu kaldıramıyorum ayaklarım titriyordu. Kendimi yere attım, daha fazla dayanamadım. Şimdi boku yedim işte Alex geliyor. Kendimi ağlatmaya zorladım ve o görmeden koluma çizik attım. Canım çok yandı bağırmamak için tuttum kendimi.

 

"Nicola noldu burada?" Ağlıyordum ve kolum çok yanıyordu biraz derin kesmişim.

 

"B-beni öl-öldür," daha çok ağlamaya başladım.

 

"Tamam tamam sakin ol," dedi. Yarama doğru baktı.

 

"Çok derin kesmiş şerefsizler," dedi.

 

"Burdan geldi ü-üzerime k-koştu," dedim kekeleyerek ve ağlayarak.

 

"Tamam cezasını görmüş, gel yürüyebilecek misin?" Dedi.

 

"Yürümeye çalışırım," dedim.

 

"Kıyafetini yırt," Ne?! Kafayı mı yedin ne diyorsun?

 

"Ne?!" Dedim bağırarak.

 

"Kolunu diyorum sarmak için," tamam da kıyafetimi bunun için yırtamam.

 

"Kol tarafını yırt," dedi. Niye ben yırtıyorum?

 

"Hayır yırtamam," dedim gözlerimi devirerek.

 

"Kanın şelale gibi akıyor, hayır falan olmaz." Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun anlamıyorum?

 

"Aksın. Kan kaybından da ölürüm kurtulursunuz," dedim. Gözlerini devirdi. En sonunda yerdeki adamın kollarını yırttı, sakın onu koluma sarmasın.

 

"O soytarının şeyini asla takmam," dedim. Baş dönmesi ve uyku başlıyordu ama umrumda değildi. Eli kendi koluna gidince...

 

"Seninkini hiç takmam," dedim trip atarcasına.

 

"Başlarım senin tribine!" Dedi kızarak.

 

"Banane istemem," dedim. Biraz abarttım da bir şey olmaz herhalde. Elini yaralı koluma bastırdığı anda çığlık attım.

 

"Yavaş olsana!" Dedim bağırarak.

 

"Kapa çeneni öleceksin zaten kan kaybından," dedi. Ölmemi bu kadar önemsiyor muydu?

 

"Neden ölmem seni alakadar ediyor," dedim. İlkten suratıma ters ters baktı sonra cevap verdi.

 

"Ölmek bu kadar kolay ve güzel mi senin için?" Ne diyeceğimi pek bilemedim ama ölmek istediğim doğru.

 

"Arkamdan kimse ağlamaya-"

"Deme öyle şeyler."

"Gerçek böyle ama."

"Sen yanlış düşünüyorsun."

"Gerçeği kabullenmenin neresi yanlış?"

"Haklısın ama o gerçek zannettiğin şeyler..."

"Onlar gerçek kabullen bunu."

"Ben ağlarım lan!"

 

Gülerek suratına baktım. Gerçekten bir hizmetçi için mi ağlayacaktı?

 

"Yalan söyleme taktiğin başarılı olmadı," dedim. Ben ölürsem benim için ağlamazdı herhalde. Bir dakika beni zindandan kim çıkardı?

 

"Edward senle konuşmaya geldi mi?" Dedim.

 

"Hayır. Ne için gelecekti ki?" Dedi Alex. Nasıl olabilir brn çıkaracağım dedi bana.

 

"Beni kim çıkardı o zaman zindandan?" Diye sordum.

 

"Benden başka kimse çıkaramayacağı için doğal olarak ben çıkarmış oluyorum," ne? Nasıl yani gerçekten o mu çıkardı beni?

 

"Dayanamadın mi benim yokluğuma," keşke böyle demeseydim.

 

"İçimden dedim ki 'ben bunu zindana atmayayım ağır bir ders vereyim' o yüzden çıkardım. Şimdi geliyorsun benimle o kolunu saracaksın," taktı koluma.

 

Yere bakınca baya kan aktığını gördüm ve yaram açılmıştı. Midem iyice bunalmıştı, başım dönüyordu. Göz kapaklarımı açmakta zorluk çekiyorum.

 

"Bayılıcam sanırım burada," dedim.

 

"Hayır dayanacaksın," dedi Vâris. Dayanacak gücüm kalmadı artık. Ayaklarım titriyordu her an yere düşebilirdim.

 

Şükür hekim kadının olduğu yere geldik ama yatağa yatmadan yıkıldım. Alex ben düşmeden hemen belimden yakaladı.

 

                                 🔮

 

Uyandığımda hava kararmıştı kaç saattir uyudum acaba. Koluma baktığımda sargıya alınmıştı. Kapının çalmasıyla irkildim, hemen kendime çeki düzen vermeye başladım.

 

"Uyandırmak istemedim," dedi birisi. Onu tanımıyordum sadece buralarda görüyordüm.

 

"Hayır, şimdi kalktım zaten," dedim.

 

"Vâris sizi odasına çağırıyor," ne? Alex neden beni çağırıyor ki.

 

"Nedenini öğrenebilir miyim?" Diye sordum.

 

"İnanın bende bilmiyorum," dedi. Neyse gidince öğreniriz. Bir şey demeden peşinden onu takip ettim. Labirent gibi mübarek up uzun yol var. Bir kapıyı yaklaştığımızda içeri sadece ben girdim. Alex karşımda oturmuş beni izliyordu.

 

"Ne istiyorsun gece gece," dedim. Yanıma doğru yavaşça yaklaştı.

 

"Ne oluyor?" Diye sordum ama hâla yaklaşmaya devam ediyordu.

 

"Ne mi istiyorum? Güzel soru," dedi sırıtarak. Sarhoş mu oldu bu anlamadım? Kulağıma doğru yaklaştı.

 

"Seni istiyorum," dedi. Hiçbir şey yapamadım öyle donup kaldı. Söylediği cümle kafamın içinde yankılanıyordu.

 

Bir anda kendimi yeri attım ama önce davranıp benim belimden tuttu. Şoka girmiştim onu şuan duyamıyordum.

 

"Nicola iyi misin?" Söylediklerini bile net duyamıyordum.

 

"Hey Nicola," irkilip onun yüzüne baktım.

 

"Ne oldu?" Dedim hiçbir şey olmamış gibi.

 

"İyi misin?" Dedi.

 

"İyiyim," hayır iyi değilim.

 

"Gel benimle," dedi. Gelmeme gerek kalmadı o beni kolumdan tutup götürüyordu. Yatağa doğru ottutturdu, oda karşıma geçti.

 

Yavaş yavaş boynuna doğru yaklaştı sanırım beni öpmeye çalışıyordu.

 

"Neler oluyor ne yapıyorsun?" Dedim telaşlı bir şekilde.

 

"Bir şey olmuyor," dedi.

 

Benim kafamı tutup kendine çekti, şuan bana sarılıyordu elleri omuzumdaydı. Bir anda elini benim kıyafetim omuz kısmını çıkarmaya çalışıyordu. Hemen ondan uzaklaşıp suratına yumruk geçirdim.

 

"Seni sürtük, bana ne cürettle dokunmaya çalışırdın!" Dedim bağırarak.

 

"Bütün cariyeler benimle olmak ister normalde ama sen..." ikinci kez katil olmak istemiyorum lütfen.

 

"Benimle olmak için izin aldın mı? Benim bedenime dokunamazsın!" Diye bağırdım.

 

"Eğer benimle olursan ne olacağını biliyor musun?"

"Prenses olabilirim hatta bir kraliçe ama bunların hiç birini istemiyorum," dedim.

 

"Seni büyük servete boğarım," hâla kendini bana bağlamaya çalışıyor.

 

"Umrumda değil," dedim. Daha fazla durmamak için kapıya yöneldim.

 

"Seninle olmama izin ver," dedi. "Sana bir seçim sormadım, bu bir emirdir."

 

"S*ktir git," dediğim anda kapıyı açtım ve birde karşımda kimi göreyim kral kapıya gelmiş ve Edward'ta yanındaydı şimdi yanmıştım işte.

 

Loading...
0%