Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm: Kaos Oyunu

@ecrin_boooks

(Ayça Kılıç’ın anlatımıyla)

Yurdun önündeki bankta oturuyordum. Sanki hayatı sorguluyor, düşünüyordum. Kafamı gökyüzüne çevirdiğimde yıldızlara bak-maya başladım. Buradan küçük gözüküyordu ama uzaya çıkınca büyük gözüküyordu. Yani bende yıldızlar gibi uzaktan küçük biri ama yakından beni tanıyınca büyük sıkıntılar ve keder içinde olduğum gözüküyordu. Gerçi bu zamana kadar kimse beni tanımadı, tanımak istemedi. Gerçi çokta meraklı değilim onlarla tanışmaya.

Saat şuan gece on iki buçuk. Herkes yurdun içindeyken ben dışardaydım. Birinin yanıma geldiğini hissedince başımı o yöne doğru çevirdim. Gelen kişi yurdun müdür yardımcısı. “Bu saatte burada ne yapıyorsun kuzum?”

“Hayatı sorguluyorum. Sana da tavsiye ederim, malum sürekli bizimle uğraşırken kendinizle ilgilenmiyorsunuz,” dedim.

“Benden de sana bir tavsiye. Bu yaşına kadar geldin ve şu ergen ergen tavırlarını bırak. Kimse kalmaz yanında. Bunu bir abla tavsiyesi olarak düşün.”

“Benden de sana tavsiye...” dedim. “Bizlerle uğraşmaktansa müdür hanımla ilgilenmiyorsunuz, her yerde sizi arıyor haberiniz olsun.”

“Melek Hanım nerdesiniz?” ikisi de yaşlandı sesleri çıkmıyor ki. “Geldim Elif Hanım,” İyi şükür tek kalabildim. “Kızım sende odana git kapıları kapatacağız birazdan,” kafamı salladım sadece.

Merdivenden yukarı, odama doğru çıktım. Vazgeçilmez ikili de kendilerine maske yapmış yüzlerine uyguluyordu. “Ne oldu ilk defa mı maske yapmış insan görüyorsun?” Bu kızlara da bakmaya bile gelmiyor. Hemen kıyamet.

“Ne olduğu belirsiz şeyleri nasıl yüzünüze sürüyorsunuz aklım al-mıyor,” dedim gözlerimi devirerek. “İşine baksana sen!” Diye bana bağırınca üzerine doğru yürüdüm ve ona doğru eğildim. “Bir gün yüzünde sivilceler pörtlesin de gör gününü,” dedim sakin bir ses tonuyla. Tam ayağa doğru kalkıp üzerime yürüyeceği esnada yanındaki arkadaşı onu durdurdu.

Ben sinirimi rahat atabilmek için baş ucunda duran bitmiş parfümünü çalıp yere düşürdüm. “Ne yapıyorsun sen ya. O benim sevgilimin parfümüydü!” Diye bağırınca dudağımın kenarı kıvırdı. “Aaa öyle mi bilmiyordum,” dedim dalga geçerek.

O sırada içeri müdür yardımcısı girdi.

“Kesin sesinizi yatın!” Diye bağırdı. “Hepiniz yataklara hadi,” dediğinde ikimizde bir şey demeden yatağa doğru geçtik.

Yatağıma uzanıp elime MP3 alıp, kulağıma da kulaklığımı takıp şarkı dinlemeye başladım. Genellikle yabancı şarkılar daha ilgimi çe-kiyordu. Kulağıma ilk gelen müzikle Kargo’nun Yıldızların Altında adlı şarkısı çalmaya başladı. 2005’de çıktı ama ben severek dinliyordum.

Yanmam gönlüm yansa da

Ecel beni alsa da

Gözlerim kapansa da

Yıldızların altında

Gözlerim kapansa da

Yıldızların altında

Gözlerim kapansa da

Yıldızların altında

Şarkı çalmaya devam ederken, ayağa kalkıp mutfağa doğru merdivenlerden aşağıya indim. Bir bardak su doldurup içtikten son-ra gözlerim, açık kalmış dolaba takıldı. Dolaba doğru ilerleyince bir sürü ilacın olduğunu gördüm. Bir tane küçük şişe gördüm. İçinde bir sürü kapsül kapsül ilaçlar vardı. Üzerini okuduğumda uyku hapının olduğunu öğrendim. Aklıma gelen bir fikirle elime birazcık kapsül hap aldım.

Tam mutfaktan çıkmak üzereyken karşıma yurdun müdürü belirdi. MP3 çaları hemen kapattım. “Ne halt yapıyorsun gece gece mutfakta?” dediğinde elimi, arka cebime götürüp ilaçları attım. “Su almaya geldim,” dedim. Kendimi rahat ve serbest bırakmaya çalıştın ki şüphelenmesin.

“Gece gece müzik mi dinliyorsun?” dediğinde kafamı salladım. “Şey...” dedim. “Ben müzik dinleyerek uyumayı seviyorum,” diye devamını getirdim. “Hemen yatağına geri dön uyumaya bak.”

“Şimdi yatmaya gidiyorum zaten,” dediğimde hızlıca mutfaktan çıktım. Umarım ilaçları olduğu gibi bırakmışımdır. Bir şeylerden şüphelinin istemiyorum.

Odaya vardığımda kızlar ortalıkta yoktu. Büyük ihtimalle yüzüne uyguladıkları maskeyi yıkamaya gittiler. Su şişelerine uyku ilaçları koyup, kapsülleri eriyene kadar karıştırdım. Hemen yatağıma doğru yattım.

Onlar gelince uyumuş numarası yaptım. “Bu ne ara geldi de uyudu,” dedi. Bu arda bana sataşan kız Cemre, yanındaki de Melisa. “Boş ver yatsın uyusun.”

Ara ara onları gözetledim. Cemre zaten gözlerini sürekli kırpıştırıyordu, uyumamak için direniyordu. Melisa yatakta yatıyor ama onu göremiyorum çünkü sırtını bana dönmüştü. Cemre elindeki telefonu düşürüp kendini serbest bıraktı yatağa. Nefes düzeni değişene kadar yataktan kalkmadım.

Yataktan sessiz bir şekilde kalkıp çekmeceye yöneldim. Oradan makyaj çantamı aldım. Ardından giyim dolabıma yöneldim. Kısa kot pantolon, üstüme sıfır kollu siyah crop ve siyah uzun ince gömleğimi aldım.

Seçtiğim kıyafetleri giymek için lavaboya gittim. Gömleğimin önünü açtım ve kollarını dirseğime kadar kıvırdım. Kolumda ki saate baktığımda gece üç olduğunu gördüm. Saçlarım kabarık değildi güzel duruyordu. Yüzüme açık kahverengi far, siyah eyeliner, siyah maskara, allık ve gül kurusu renginde ki ruju sürdükten sonra lavaboda çıktım.

Sağıma soluma doğru bakarak birinin gelmediğinden emin oldum. Merdivenden aşağıya inip çıkış kapısına ilerledim. Güvenlik uyuyordu bu durum iyiydi ama pencereden bakan birisi varsa bu durum sıkıntı. Hem de müdür ve müdür yardımcısı tamda o benim çıkacağım yola bakıyordu. O yüzden arkadan gittim.

Kamera kaydı bu tarafı çekmiyordu çünkü teller vardı. Teller umurunda değillerdi o yüzden arkadaki kapının altındaki tellerden geçebiliyorum.

Sokakta yürümeye başladım. Canım sadece biraz dolaşmak iste-mişti ama karşımda ki barı görünce dayanamadım içeri doğru adımımı attım. Lakin kapıdaki güvenlik geçmeme izin vermedi.

“Çıkın önümden!” Diye bağırdım onlara. “Üzgünüm hanımefendi on sekiz yaşından küçükleri içeri alamıyoruz,” adamın küçümseyici tavrına daha çok sinirlendim. Tamam on dokuz yaşında olabilirim... şu kısa olan boyum -1.62 boyum- ve küçük yüzüm yüzünden yaşımdan küçük duruyorum.

“Hanımefendi kimliğinizi görebilir miyim?” Bunu yandaki güvenlik söylemişti. Cüzdanımdan kimliğimi çıkarıp onlara gösterdim. “Kusura bakmayın buyurun lütfen,” dediğinde içeri girdim.

İnsanlara bakmak midemi bunaltıyordu çünkü hepsi ya birbirini taciz ediyor ya da öpüşüyorlardı. Ben direk masaya gidip kendime biraz alkol istedim.

Ben her bir bardağı tek yudumla içtiğimde satış yapan adam beni izliyordu. “Kaç yaşındasınız?” dediğinde kaşlarımı çattım. “Seni ilgilendirir mi?” Dedim sertçe. “Hem kimlik kontrolü yaptılar,” diye devamını getirdikten sonra tekrar alkolü tek dikişte içtim.

“Yanlış anladınız tanışmak için öyle söyledim,” dediğinde bardağı kafasına fırlatarak için zor duruyordum. “Başka kapıya canım,” dediğimde tekrardan bir bardak alkolü de kafama diktim. “Canım derken,” dediğinde göz kırptı. “Bulaşma oğlum bana,” dediğinde tekrardan alkolü yudumladım.

Başım dönmeye başlamıştı lakin alkollü bardağı bırakamıyordum. “Şuna bir bardak daha koysana,” dediğimde sandalyeden geri geri düşerken adam benim kolumdan yakaladı. “Dokunma bana,” diye bağırdım. “Bir bardak daha içemezsiniz,” dediğinde elimi masaya sert bir şekilde koydum.

“Sizden bir cacık çıkmaz,” dedim. “Ne kadar parası söyle,” diye devamını getirdim. “Senin paran burada geçmez,” dediğinde kaşlarımı çattım. “Ne demek istiyorsun,” diye sorduğumda bana doğru yaklaştı. “Beni takip et.”

Beni kolumdan hızlıca sürükleyince ben omzumu sağa sola çarpıp durdum. Alkolün etkisinden önümü bile doğru düzgün göremiyorum. Beni bir yere götürdüğünde gömleğimi çıkarttı. Ellerini açık olan Sırtıma götürdügünde irkildim. Dudakları dudaklarıma değdirdi. Ellerimle onu ittiğimde beni tekrardan kendine çekti. Ona en sonunda yüzüne tokat attım. Ama yine beni bırakmadı. Siniri aşmaya başlamıştı hatta. Elini cropumun içine ka-dar soktuğunda ondan kaçtım.

Başımın dönmesinden dolayı düzgün bile kapıdan geçemedim. Dışarı çıktığımda hemen oradan uzaklaşmaya çalıştım. Yolda sürekli düşe kalka koşmaya devam ettim. Kendimi bir sahil kenarında bulduğum da yere yattım.

Gözlerim kapanıyordu, açmakta sözlük çekiyordum. Elimi saatime götürdüğümde gece dörde geliyordu. Hemen ayağa kalkıp yurda doğru ilerlemeye başladığım da öğürme geldi.

Etrafa doğru baktığımda bir ağaç kenarı bulup oraya kusmaya başladım. Bütün yediğim her şeyi çıkartmıştım. Kusmam bittiğinde başımı kaldırdım.

Gözlerim kapandığında, tam yere doğru düşmek üzereyken birinin kollarına düştüğümü fark ettim. Kalmak istedim çünkü bir yabancının kollarında olmam rahatsızdım. “Sen kimsin?” Diye bil-miştim sadece.

“Ben yedi aydır aranan bir seri katilim. İsmim Bora Şimşek. Tanıştığıma memnun oldum Ayça Kılıç.”

Ben yabancı diyorum adam seri katil çıktı. Kalkıp kaçmak istedim lakin o kadar halsizim ki gözlerimi bile açmaya zorlanıyordum. Seri katil benim ayaklarımdan ve belimden tutup kucağına aldı. Beni bir arabaya doğru götürdü.

Kendime az çok geldiğimde kalkmaya çalıştığımda daha sıkı tuttu. “Bırak beni!” Diye bağırdığında elinle ağzımı kapattı. “Seni sevgilinin yanına götürüyorum, çok güzel şeyler hazırladım,” dediğinde gözlerim fal taşı gibi açıldı.

Beni arabaya koyunca ben onu yumruklamaya başladım. “Bırak beni yoksa sonu kötü olur!” Diye bağırdım ama ne yapabilirimdim ki adam seri katil.

Kahkaha atmaya başlayınca yüzüne sertçe baktım. “Ne olurmuş ki, yumrukların bana etki etmezken,” dedi pis pis gülerek. Elini bir anda ağzıma götürürken, bir mendil olduğunu fark ettim. Ben bunu anlayana kadar çoktan bilincimi kaybetmiştim.

                                                                    ⚔

Gözlerimi yavaş bir şekilde açtığımda bir sandalyede oturuyordum. Ellerim arkada bağlı, ağzımda bant vardı. Gözlerim hiçbir şey görmüyordu. Şerefsiz adam benim gözlerimi bantlamıştı. Birinin yanıma geldiğini hissedince nefes almam hızlandı. Göz bandını çıkarmıştı. Ve yine o, Bora Şimşek gelmişti.

Etrafıma baktığımda Alp’in yani sevgilimin tüm arkadaşları ve sevdikleri buradaydı. Ne yapmaya çalışıyorsun Bora?

“Baylar, bayanlar oyunumuza Hoş geldiniz!” diye bağırdı. “Bugün burada olmanızın sebebi: Alp’in yaptığı hatayı düzeltmek.”

“Oğlum ne yaptın sen?” Bu kadın anlayacağınız üzere Alp’in annesi, Asya Şahin. “Ben anlatayım teyzeciğim, senin oğlun benim paramı çaldın,” dediğinde Alp'in yüzüne baktım. “Neden yaptın?” Diye bağıran ben oldum.

“Özür dilerim herkesten,” dediğinde sesi ağlamaklı çıkıyordu. “Bizde bu hatayı düzeltmek adına buradayız,” dedi Bora. “Bugün şanslı günündesiniz çünkü bu hatayı bir oyuna çevirdim.”

“Normalde ne yapardım biliyor musunuz?” Dediği anda kafama silah doğrulttu. “Bam!” Diye bağırınca irkildim. Köpek nasılda eğleniyor, gerçekten vuracak zannettim. “Şerefsiz, lanet adam!” Diye bağırdım.

“Lanet adam mı?” Dedi gülerek. “Güzel, ama size lanetleniyoruz,” dediğinde göz kırptı.

“Alp’in annesi ve babası siz oturup sadece izleyeceksiniz. Bu güzel oyunumuzda seyirciler de olması gerekir,” dedi Bora. “İlk oyun köşe kapmaca,” dediğinde anlık öğürme geldi. Midem hâlâ bulanıyordu.

“Ayça sen iyi görmedim, o yüzden seni diğer tür oynatacağım,” Allah’ın belası adam. “Bu oyunda oynayacak kişilerimiz; Alp Şahin, Kuzey Şahin, Demir Akkaya, Cenk Yılmaz, Melih Yıldırım. Sizi ortaya alalım.”

Onlar oyun yerlerine geçerken ben bir kere daha öğürdüm. “Leğen getirin!” Diye bağırdı Bora. Önüme bir leğen gelince ona kusmaya başladım. “O kadar kadehi içmeyecektin,” dediğinde yüzüne bak-tım. “Sen beni mi takip ettin?” Diye bağırdım. Kafasını evet anlamında salladı.

(Yazarın anlatımıyla.)

“Bora Şimşek, Alp’in telefonunu kurcalamaya başlamıştı. Mesajlara girdiği esnada sevgilim diye kayıtlı mesajlara girmişti. Ayça’nın kaldığı yurdu öğrenmişti.

Ayça: Seni özledim.

Alp: En çok ben özledim. Her gün, bana bakan gülüşlerini özlüyorum.

Gözlerini devirip “hanımcı mı kesildin kıza,” dedi Bora. Diğer mesajlarına doğru indi.

“Ooo patron,” dedi korumaların biri. “Biz karıştırsak gebertirsin bizi,” dediğinde Bora kaşlarını çattı. “Sen beni mi izliyorsun,” dedi Bora. “gözüme takıldı sadece efendim, afe-”

“Sıçarım senim gözüne!”

“Özür dilerim.”

“Bir daha görürsem gözlerini tek tek oyarım.”

Alp: Dışarı çıkma ihtimalin var mı?

Ayça: Alp yatacağım birazdan, saat gece üç bu arada.

Alp: Bir kere görsem seni

“Bu çocuğun akıl sorunları var,” diye mırıldandı Bora.

Alp: O sana laf eden çocuğu bulup gebertirim ona göre.

Ayça: Paramı düşürdüm onu verdi ‘dikkat et’ dedi. Abartma istersen. Şu huyunu bırak artık.

Alp: Özür dilerim sevgilim elimde değil. Sana bir şey olacak diye korkuyorum.

“Kızın psikolojisini bozacak, akıl sorunlu pislik.” Bora aniden ayağa kalktı. “Arabayı hazırlayın. Gideceğimiz bir yer var,” dedi Bora.

                                                                ⚔

“Efendim niye kız yurduna geldik,” dedi korumalardan biri. Bora ters bir şekilde ona döndü. “Kız kaçıracağım,” dedi Bora. ‘Şu halime bak, adam öldürmekten kız kaçırmaya döndük’ dedi içinden. Alp'in sevgilisini dışarı çıkarken görünce kaşlarını çattı.

“Bu kızın ne işi var gece dışarıda,” dedi Bora. Şoföre doğru döndü. “Kızı takip et,” dedikten sonra cebinden sigara paketini çıkarıp bir dal yaktı. Yavaş bir şekilde Ayça’yı takip ettiler. Ayça bir mekana girince durdular.

“Oha! Kıza bak bara giriyor,” dedi korkulardan biri. “Girmez mi, senden mi izin alacak,” dedi Bora. Bora böyle dediğinde kendisi bile şaşırmıştı. “Kalkın içeri gireceğiz,” dedi Bora tekrardan.

“Bora Bey, sizi tanıyorlar ise o zaman ne yapacağız?” dedi korumalardan biri. “Herkes kimseyi umursamayacağı için rahat olun,” dedi Bora. “Belki görüp polis arayabilirler,” dedi Bora’nın şoförü.

Bora, bardak çıkan bir adama doğru yaklaştı. “Çöl devesine benziyorsun şu haline bak,” dediğinde adam umursamadan ilerledi. “Gördün mü?” Dedi Bora.

Barda iki güvenlik vardı kimlik kontrolü yapıyorlardı. “Gençler kimliklerinin alabilir miyim kontrol amaçlı.”

“On sekiz yaşından büyük göstermiyor muyuz?” dedi korumalardan biri. “Valla büyük gösteriyorsunuz lakin az önce buranın sahibi aradı. herkesi kontrol etmem gerekiyor.”

Bir koruma Bora’ya yaklaştı. “Efendim Alp’in kimliği var bende çaktırmadan cebinize atayım mı?” Dedi sessizce. Bora sorgulamadan kafasını salladı.

İçeri doğru geçerken Bora korumalarını yaklaştı. “Nasıl buldun kimliğini?” Dedi. “Ceketinden aldım,” dedi koruma.

Bora Ayça'yı izlemeye başladı. Gözünü ondan ayırmıyordu. İçki hazırlayan adam Ayça’nın kolunu tutunca Bora yerinden kalktı. “Efendim dikkat çekeceğiz lütfen oturur musunuz?” Dedi korumalardan biri. “Bana akıl mı veriyorsunuz,” dedi Bora sertçe.

Adam Ayça’yı götürünce Bora peşinden gitti. “Ben demeden bir yere ayrılmayın,” dedi.

Bora Ayça'yı taciz eden adamdan uzaklaştığı sırada Bora adamın çenesine yumruk attığı gibi bayıldı. Adımlarını hızlandırıp Ayça’ya yetişti.

“Kalkın gidiyoruz,” dedi Bora korumalarına.

Ayça bir sahile doğru ilerlemişti. Sürekli düşüp duruyordu. En sonunda dayanamayıp bir ağacın dibine kusmuştu. “Bende kusacağım sanırım,” dedi Bora’nın şoförü. “Bir sen eksiktin,” dedi Bora. “Sakın kusma. Yut,” diye devamını getirdi Bora.

Ayça, Bora’nın arabasına doğru ilerlemeye başladı. Bora arabadan çıktığı esnada Ayça’nın eli başına gitti. Tam düşeceği esnada Bora yakaladı.

(Ayça’nın anlatımıyla.)

Bora ne yaşıyor bilmiyorum ama şuan burada çocuk oyunları oynatıyor. Demir Akkaya ebeydi. “Otuz saniyen var. Bir köşe kapmaya çalış,” dedi Bora. Diğerleri sürekli yer değiştiriyordu. Otuz saniye dolunca Bora konuşmaya başladı.

“Demir’in ayaklarına bir mermi alalım,” dediğinde gözlerimi kapattım. Ve bir silah sesi duydum, birde çığlık sesi. Herkes konuşmaya başlayınca bir tane daha silah sesi duydum.

“Sakin olalım lütfen,” dedi Bora. Dilim lâl olmuş, konuşamıyorum. Biz bir kaosun içindeydik ve bunu oyun haline getirmişlerdi. Ama Alp’i asla affetmeyeceğim. Onun yüzünden buradaydık.

Buradan bir ölüm çıkacaktı hissediyorum. Ve Bora denen adam bize ölmek için yalvardıracaktı, o bizim sonumuzu getirecekti. Hadi bakalım hangimiz sağ çıkacağız.

Diğerleri oyuna devam ederken Alp, Kuzey ile yer değiştirirken Kuzey ihanete uğradı ve yer değiştirmedi. Ve Kuzey ebe oldu. “Seni çok severdim, ben seni arkadaşım olarak görürdüm,” dedi Kuzey. “Tâ ki bu zamana kadar.”

“Efkarlıya bağlamayın, devam edin!” Diye bağırdı Bora.

Kuzey diğerlerinden daha hızlı davranıyordu lakin bir köşe bile ka-pamadı. En sonunda Kuzey’de bir kurşun yedi.

“Kes şunu!” Diye bağırdım. “İnsanların açısından zevk alıyorsun,” dediğimde kafasını salladı. “Haklısın,” dedi Bora. “Sende sıkıldın,” diye devamını getirdi.

“Konuyu değiştirme!” Diye bağırdım. Sigarasını yere atıp yanıma geldi. “Sende eğlenmek ister misin?” dediğinde kaşlarımı çattım. “Ne!” Diye bağırdığında Bora bir işaret yaptı. “Çözün şunu,” dediğinde iki koruma yanıma gelip ipleri çözüyordu.

“Arkadaşlar size bakmıyorum diye oyunu bozarsanız kafanıza mermi yersiniz bu sefer. Bilginiz olsun.”

Tam ipler çözüldüğünde ayağa kalkıp Kaçacağım esnada korumalar kollarımdan tuttu. Ne kadar dirensem de o kadar sert davranıyorlar.

“Bırakın,” dediğinde Bora kolunu omzuma doğru attı. Beni oyunun tam oraya doğru götürdü. “Kaçmaya çalışırsan sana da mermi gelir, Alp’e de gelir haberin olsun.”

“Alp artık umurumda değil,” dediğimde Alp bana öyle bir bakış attı ki... “Hiç bana öyle bakma seni yüzünden buradayız,” dedim. “Hadi bizi düşünmüyorsun bari aileni düşün,” diye devamını getirdim.

“Sen beni sevmiyor musun artık?” Dedi ağlamaklı sesle. “Sonra ko-nuşuruz,” dedim. “Tabii cesedimle mi konuşursun orasını bilemiyorum,” diye devamını getirdim.

“Drama bağlamayın!” Diye bağırdı Bora.

Alp oyunu oynarken ayağı takılıp düşmüştü. Bundan faydalanan ebe Alp’in köşesine geçti. Böylece artık ebe Alp olmuştu.

“Alp otuz saniyen var ona göre oyna,” dedim. “Biliyorum,” diye cevap verdi Alp. “Göreceğiz ne kadar bildiğini,” dedim.

Otuz saniye geçtiğinde Bora elime bir silah verdi. “Ne yapacağını biliyorsun diye tahmin ediyorum,” dedi Bora. Hafif bir şekilde güldüm. “Bilmiyorum,” dedim. “Senin kafana mı sıkacağım,” dediğimde silahı onun kafasına getirdi. Bütün korumalar silahlarını bana doğru çevirmişti. Bora kahkaha atmıştı.

“Beni vurursan herkes ölür, sende dahil.”

“Zaten ölüm ile savaşıyorum!” Diye bağırdım. “Seni vurmasam bile bir şey değişmeyecek,” dedim. Bora silah tutan elimi yakalayıp ken-di boğazına getirdi. “Beni vur,” dediğinde irkildim. “Hadi vursana,” dedi tekrardan. “Sana vur dedim!”

“Bağırma bana!” Diye tüm sesimle bağırdım. “Sık o zaman!” Diye bağırınca kulaklarım çınladı.

“Öl, geber o zaman!”

Tetiğe doğru bastığımda ateş etmedi. Bir kaç kez bastım ama mermi yoktu. Pislik anlamıştı ona ateş edeceğimi. Büyük bir kahkaha attı.

“Beni salak zannetme,” dedi. “Sinirlenmen hoşuma gitti,” dediğinde tekrar kahkaha attı. “Benimle eğlenmeyi bırak!” Diye bağırdım. “Neden?” Diye sordu. “Ben öyle istiyorum!” Dedim sertçe.

Yüzüme doğru yaklaştığı sırada neredeyse dudağı dudaklarıma değecekti. “Ne yapıyorsun manyak herif,” dedim. “Bende bunu istiyorum,” dediğinde eli dudaklarıma gitti. “Olmaz mı?” Dedi.

“Yaparsan seni öldürürüm,” dedim. “Beni mi öldüreceksin,” dediğinde kahkaha attı. “Ne gülüyorsun pis katil!” Diye bağırdım. “Benden hâlâ uzaklaşmadın çünkü, sana yaklaşmam hoşuna mı gitti?” Dedi sırıtarak. Bir anda onu sertçe ittirdim. “Hoşuma gitti aynen(!)” Diye tersledim. “Belli oluyor,” diye sırıttı.

Elimdeki silahı alıp mermilerin taktıktan sonra ellerime tekrardan verdi. “Alp’in koluna ya da bacağına sıkabilirsin,” dediğinde silahı elimden bıraktım. “Hayır bunu yapmayacağım,” dedim. “Bana istediğini yaptıramazsın,” dedim.

“Öyle mi?” Diye yaklaştı bana. “Mesela şuanda seni öpmek istiyorum onu da mı yapmayacağım?” Dedi kulağıma doğru sessizce. “Aklından bile geçirme,” dedim sertçe.

“Aklımdan geçmeseydi söylemezdim,” dedi. Lanet adam beni öpmek istiyordu. Eli belime gidince beni başka yöne doğru çevirdi. Dudağını dudağıma doğru hafifçe değdirdi.

Ben ne olduğunu anlamadan silahı sesi duyarak irkildim. Bunu hangi ara yaptığını anlamamıştım. Alp omzundan vurulmuştu. “Seni öptüğümde kimseyi duymuyorsun,” dedi gözlerime bakarak. “Dikkatini veriyorsun yani,” dediğinde göz kırptı.

Tam ona tokat atacağım esnada elimi havada yakalayıp ters çevirip büktü. “Sen fazla şımardın,” dedi sertçe.

“Bunları bağlayın sıradaki oyuna geçiyoruz,” dediğinde kolumu hâlâ bırakmamıştı. “Bu sefer sende oynayacaksın. Yeterince dinlenmişsindir.”

Bora’nın adamları diğerlerini bağlıyordu. O sırada gözüm Bora’nın saatine gitti. Saat gece üçtü. Nasıl yani? Benim bardan çıktığım za-man saat gece dörde geliyordu. Bize uyku ilacı verdi şerefsiz.

“Oyunumuz deve cüce yerlerinizi alın,” dedi Bora. “Oyunu oynayacak kişileri söylüyorum dikkatli dinleyin.”

“Ayça Kılıç, Rabia Akıncı, Defne Şahin ve Elif Şahin sizi ortaya alalım.”

Hepimiz ortaya doğru geçtik. Kafamızda ismini bilmediğim değişik bir şeyler vardı. Ve çiviler. “Her hata yaptığınızda o kişinin çivileri aşağıya doğru inecek bilginiz olsun,” dedi Bora. “Birinizin kafasına çiviler batacak. Bakalım kim kendini feda edecek?” Diye söyledi.

Pislik Rabia’ya batar inşallah. Enişte ayağına sevgilime yavşıyordu. “Rabia tatlım bence sen kendini feda et,” dedim. Kaşlarını çattı. “Hayır ya eniştem üzülür malum baldızıyım ben onun,” dediğinde sinir krizi geçirecektim.

“Seni öldürürüm kızım!” Diye bağırdım. “İnşallah o çiviler kafana girer de bir daha çıkamaz,” dedim.

“Dikkat et de o çiviler sana batmasın,” dedi Rabia. “Onu görücez,” dedim. O sırada Bora'ya kaş göz yaptım. O ne olduğunu anlamadı için yukarıdaki çivileri gösterdim. Ardından Rabia’yı gösterdim. Dudaklarını “yaparız bir şeyler,” diye oynattı. İyi ki dudak okumayı biliyorum.

“Hazır. Bir... iki... patlıcan,” dedi Bora. Sorunlu adam ödüm koptu. “Ne oldu, korktunuz mu?” dedi gülerek.

“Tamam bir, iki ve üç. Deve” diye bağırınca Defne oturmuştu. “Defne'nin çivilerini biraz daha aşağıya alın,” dedi Bora.

“Deve,” dediğinde bu sefer Rabia eğilmişti. Bu benim hoşuma gitmişti. “Rabia, bir daha imkansızın hayalini kurma,” dedim sırıtarak. “Cüce,” dediğinde oturdum. Bu sefer kimse hata yap-mamıştı. “Deve,” dedi Bora. Yine beni şaşırtmamıştı.

“Biriniz feda etsin artık!” Diye bağırdı Elif. “Ölmekten bu kadar mı korkuyorsun?” Diye güldüm.

“Böyle bir durumda nasıl gülebiliyorsun akıl hastası?”

“Ben ölürsem kimse ağlamayacak arkamdan o yüzden bu kadar rahatım.”

“Cehennemde yan Ayça!”

“Senin Cehenneme gitmeyeceğini kim söyledi,” dedim gülerek. “Cüce,” demişti Bora ama Elif dikkatini bana verdiği için duymamıştı. “Mesela senin şuan ölüme doğru gideceğini söylesem...” demiştim.

“Ne!” Diye bağırdı. “Şuan cüce mi dediniz?” Elif’in çivileri de aşağıya doğru inmişti. Şuan ölümle yüz yüze olmamıza rağmen ben çok saçma bir şekilde sırıtıyordum.

“Cüce!” Diye bağırınca Rabia ayağa kalkıp oturdu. “Rabia'nın çivileri de insin,” dedi Bora.

Bu oyunun bu kadar hızlı ilerlediğine inanamıyorum. Tabii Rabia gibi salaklar olursa bu kadar çabuk biter. -Birde Elif gibi- kişiler. “Sıkıldım artık,” dedi Bora. “Diğer oyun daha eğlenceliydi.”

“Çünkü onları vuruyordun,” dedim.

“Anlamadım?”

“İnsanların acısını izliyorsun ve bundan zevk alıyorsun.”

“Benim zevklerim seni ilgilendirmiyor, karışamazsın buna.”

“O zaman kimsenin canını yakma ki karışmayayım!”

Bora’nın sinirlendiğini damarlardan görebiliyorum. Silahını alıp Rabia’nın omzuna sıktığında bir çığlık koptu. “Sıradaki oyuna ge-çelim.

“Alp’in annesi ve babası hariç herkesi ortaya alalım,” dedi Bora. Alp’in annesi ve babası ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu.

Herkes ortaya yerine geçince Bora oyunun ismini söyledi. “Sıradaki oyunun ismi bom. Nasıl oynandığını biliyorsunuzdur.”

“Sen bilmiyorsan sana öğrenebilirim,” dediğimde silahını alıp tam omzumun üstünden nişan aldı. Ağzımdan bir çığlık koptu. “Bende çok iyi nişan alıyorum sana öğretebilirim.”

“Hadi bakalım saymaya başlayın. İlk baştaki saymaya başla. Takılan olursa işkence odasına kadar ben eşlik edeceğim merak etmeyin,” dediğinde kıkırdadı. Pislik nasılda eğleniyor bizimle.

Ben tamda beşinci sıradaydım yani “bom” diyecektim.

“Bir.”

“İki.”

“Üç.”

“Dört.”

“Bom,” dedim. Bu oyunda kaybedeceğimi sanmıyorum. Ve ben bu zamana kadar kaybetmekten nefret ettim. Ben Ayça sicilimde kaybetmek yoktur.

“On bir.”

“On iki.”

“On üç.”

“On dört,”

“Bom,” dedim hiç takılmadan. Şuana kadar herkes iyi gidiyordu. Ölsem bile umurumda pek olmaz. Hayatım zaten altüst olmuştu. Yani ölsem bile bu yaşadıklarımdan kurtulurdum.

Melih bom demesi gerekirken yanlışlıkla ‘yirmi’ demişti. “Melih üzgünüm bu sefer ben eşlik edemem. Korumalarım sana şu odaya geçmene eşlik edecektir,” dedi Bora.

Melih hiç itiraz etmeden bir odaya götürülmüştü. Gittiği anda çığlık atmaya başlamıştı. Kim bilir ne yapıyorlar ona?

“Evet sil baştan başlayın saymaya,” dedi Bora.

“Bir.”

“İki.”

“Üç.”

“Dört.”

“Bom,” dedim tekrardan. Bom kısmı sıkıntılı aslında yanlışlıkla sayı söylesek bize işkence odasında ne yapacaklar acaba?

“On iki.”

“On üç.”

“On dört,” bu sefer sayı kısmı denk gelmişti bana. Şu Rabia geberirsin çok mutlu olacağım. Takılmıyorum ki köpek. Aslında diğer oyunda Bora’yı kızdırınca Rabia’yı vurmuştu. Bu sefer sinirlendirmek istemiyorum. Bora ile uğraşamam.

                                                                  ⚔

Oyunu artık çökmüştük. Melih hariç kimse yakalanmadı. Şu anda yetmişe kadar gittik. Bora karşımızda sigara içerek bizi izliyordu.

“Bu kadar yeter!” Diye bağırınca saymayı bıraktık. “Sıkıldım. Bunun sonunu getirelim artık.”

“Alp yanıma gel,” dediğinde Alp pişkin pişkin Bora’nın yanına gitti. “Seç bakalım,” dedi Bora. “Hangisini öldürelim,” dediğinde nefes alamadım.

“Hayır,” dedi Alp. “Ben kimseyi öldüremem,” diye devam etti ağlayarak. Bora Alp'in eline zor da olsa silahı yerleştirdi.

“Beraber yapacağız merak etme,” dedi gülümseyerek. İnsanların açısından zevk alıyordu şerefsiz.

Alp elindeki silahı yere doğru atınca Bora dizinin iç kısmına tekme attı. Alp acı içinde yere sendeledi. “O zaman ben yapayım,” dedi Bora.

“Alp!” Diye bağırdı. “Hangisini öldüreyim,” dediğinde Alp hâlâ acı içinde yerde yatıyordu. “Cevap vermezsen aileni ve buradaki herkesi öldürürüm!” Diye bağırınca Alp ayağa kalktı.

“Dur ne olursun yalvarırım onları öldürme,” dedi Alp. Alp resmen Bora'nın ayaklarına kapanmıştı. Bora’da bundan zevk alıyordu.

“Seç o zaman hangisini öldüreyim.”

“Ayça,” dediğinde başımı kaldırıp ona baktı. “Onu öldür.”

“Vay oç seni. Allah belanı versin,” dedim ağlamaklı bir sesle. “Seni sevdiğim güne lanet olsun!” Diye bağırdım. Bora silahını bana doğru uzatmıştı.

“Üzgünüm sevgilim,” dediğinde öfkeden krize girecektim. “Bana sevgilim diye hitap etme!” Diye bağırdım. Bağırmaktan boğazım yırtılmıştı artık.

“Senden nefret ediyorum, iğreniyorum pislik!” Diye bağırdım. “Mezarıma bile elini sürmeye kalkma!” Dedim. Evet ben ölümün döşeğindeyken bunları söylüyordum.

“Bu burada bitmedi,” dedim. “Seni ben öldüreceğim!” Diye bağırdığında gözlerimi kapattım. “Ölsem bile senin için mezardan çıkıp, öldüreceğim seni!”

Bir ateş sesi duyduğumda göğsümde bir acı, yanma hissettiğimde bilincim kapanmıştı. Artık ömrümün sonuna gelmiştim. Kimse de beni kurtaramayacak.

Hayatımın sonundaydım. Burada acı çekmeyecektim neden mi? Çünkü burada kötü insanlar yoktu. Sadece ben vardım. Sadece ben...

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%