Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm: Olay Yeri

@ecrin_boooks

Ben kayboluşun içindeydim. Ne vardım, ne de yoktum.

Gözlerimi yavaş yavaş araladım. Sonunda, artık burada kimse bana zarar veremezdi. -Oda arkadaşım hariç- yataktan sessiz bir şekilde kalktım.

Aynanın karşısına geçtiğimde, aynayı kırasım gelmişti. Yüzüm çok kötü bir durumda. Gözüm mosmor, dudağım patlak, yanağım kıpkırmızı. Kan toplamıştı.

Makyaj malzemelerimi çıkartıp, yüzüme kapatıcı ve fondötenle yaralarımı kaybetmeye çalışıyordum. Herkes zehirlendi diye biliniyor lakin beni böyle dayak yemiş bir halde bulurlarsa sorguya çekerler.

Yüzümdeki yaraları iyice kapattıktan sonra makyaj malzemelerini toplayıp yerine bıraktım. Yatağıma doğru yerleştim. Melisa ve Cemre’den bazı kıpırdamadan duyunca uyandığını anladım.

“Melisa geberiyorum ağrıdan,” diye sızladı Cemre. Daha beter olsaydın keşke. “al benden de o kadar.”

“Ayça,” dedi tükürürcesine. “Kızım senin hiç mi açın yok Allah aşkına?” Dedi Cemre. Tabii ya ölümden döndüm hiçbir acım yok. “Emin ol benim acımı anlayamazsın ama dayanmaya çalıyorum işte.”

Benim açımdan daha büyük ne yaşamış olabilir ki. “Bir daha yurdun yemeklerini yemeyeceğim,” dedi Melisa. Aç kalmak istemiyorsa mecbur yiyecek. Gerçi dışarıdan da yemek söyleyebiliyoruz.

“Dışarıdan söyleyelim olsun bitsin,” dedi Cemre. “Açlıktan ölsem bile yemem bir daha oradan,” diye devamını getirdi Cemre.

Ayağa doğru kalkıp kapıya doğru ilerledim. Mutfağa su içmeye doğru gittim. Mutfakta başka bir kadın vardı. “Merhaba?” Dedim soru sorarcasına.

“Günaydın kızım ben bu yurdun yeni açısıyım ismim Kübra. Bir önceki Aşçıyı soracaksınız eğer o atıldı.” Neden diye sormayacağım çünkü zehir yüzünden.

Valla yazık kadına boş yere işten gitti. Keşke Bora başka bir plan kursaydı. “Hayırlı olsun o zaman,” dedim. “Teşekkür ederim,” dedi Aşçı Kübra.

Su içtikten sonra tekrardan odama doğru çıktım. “Yeni Aşçı gelmiş,” dedim. “Diğerine ne oldu atıldı mı?” Diye sordu Melisa. Kafamı evet anlamında salladım.

“İyi olmuş,” dedi Cemre. “Bizi zehirlemeden önce düşünseymiş.” Şeytan diyor ‘elinin tersiyle bir çak’ ama akıllanmaz işte. Hiç sevmiyorum böyle konuşanları.

Herkes aşağıya kahvaltı yapmaya inerken ben Bora’nın numarasını telefonuma kaydediyordum. Lanetli Adam diye kaydettim. Ona mesaj attım.

Ayça: Lanetli Adam?

Bora: İyi uyudun mu?

Ayça: Yani pek sayılmaz. Beni bıraktıktan sonra ne yaptın?

Bora: ilgileniyorsun değil mi benimle? İlgileniyorsun :)

Off Bora valla sana soruda sorulmuyor.

Ayça: Döveceğim seni en sonunda.

Bora: Senin yumrukların bana işlemiyor ki boşuna deneme. Elin acır.

İlgileniyor musun benimle? Diye yazdım. Sonuna da gülen surat emojisi koydum.

Bora: Sana lanetleniyoruz ya o yüzden.

Yazdığına kıkırdadım. Of Bora ya tek bildiğin o iki kelime zaten.

Bora: Kahvaltı yaptın mı?

Ayça: Hayır.

Bora: Yağmur’la Kahvaltı yapacağız seni de alayım mı?

Kahvaltı aslında iyi olurdu. Yurda yeni gelen kadının nasıl yemek yaptığını bilmediğim için şimdilik kabul edeceğim.

Ayça: Olur teşekkür ederim.

Bora: Yurttan çıkmak serbesttir inşallah.

Ayça: Evet, o yüzden kabul ettim.

Bora: Yasak olsa bile seni kaçırırdım. Daha öncelerden biliyoruz yani. Kolay olur benim için.

Birde ağlayarak kahkaha emojisini koymuş. Deliricem. Öncelikle pijamalarımı değiştirmem gerekiyor. Dolabımı açtığımda mavi bol pantolon, beyaz kısa kollu crop ve uzun kalın yelek giydim. Crop fazla kısa değildi ama belimi açıkta bırakıyordu.

Siyah saçlarımı açtım. Tarakla taradıktan sonra son olarak parfüm sıktım. Tamam şimdi hazırdım. Tam çıkacağım esnada geri döndüm. Küçük çanta aldım. İçine biber gazı ve telefonumu attım.

Dün geceden sonra korka korka dışarı çıkıyordum. Belli mi olur belki o adamlarla falan karşılaşırım. Gerçi Bora götürecek almama gerek yoktu.

Telefonum çaldığında ekranda Lanetli Adam yazısını görünce gülmeden edemedim. “Çıktın mı?” Dedi Bora. Ben o sırada merdivenden aşağıya doğru inmeye başladım.

“Evet dışardayım. Arabanı görü-” dediğimde telefonu yüzüme kapattı. Şerefsiz. Şu huyunu sevmiyorum. Cümlemi bile bitirmedim.

Bora'nın arabasının ön koltuğuna oturdum. “Telefonu yüzüme kapatmazsan sevinirim,” dedim. “Kusura bakma telefonla konuşmayı pek sevmem.”

Beni arayan oydu da neyse. Yola doğru koyulduğumuzda ben arabanın camından dışarı izliyordum. Hiç konuşmamıştık. “Parfüm mü sıktın?”

Yol boyunca ilk sorduğu soru bu mu gerçekten. “Evet rahatsız mı oldun?” Diye sorum. Astımı falan olduğunu zannetmiyorum. Çok ağır bir parfüm de değildi.

“Hayır güzel kokuyor o yüzden dedim.” Dudağımın kenarı yukarı kıvrıldı. Bora bir yerde durunca geldiğimizi anladım. “Evimize hoş geldin,” dedi Bora.

Evimiz derken kendisi ile Yağmur’u kastediyor olmalı. Başka kiminle yaşıyor olabilirdi ki. Gerçi beni ilgilendirmez. Ne halt yapıyorsa yapsın. Tam olarak alışamadım ona.

Kapıyı tıklayınca Yağmur açtı. Beni görünce gülümsedi. “Hoş geldin,” dedi sevecen bir ses tonuyla. “Hoş bulduk eviniz çok güzelmiş,” dedim.

Evleri geniş geniş ferahtı ve içerisi sıcak olması beni daha da mutlu etti. Yavaş yavaş havalar soğumaya başlıyordu. “Gelin mutfağa geçelim,” dedi Yağmur.

Mutfağa doğru geçtiğimde masada bir sürü çeşit çeşit yemekler yapmıştı. Yemekleri görünce beni daha çok acıktırdı. “Yağmur ellerin dert görmesin,” dedim.

“Amin,” dedi masaya otururken. Yemeğe başlarken söze ben girdim. “Adanlar size bir şey yaptı mı?” Diye sordum.

“Hayır, seni bıraktıktan sonra onların malikanesi yaktık” Bora ile ikisi bir olup onların yerini mi yapmışlardı? “Bize zarar vermez bu olaydan sonra. Korkmana gerek yok,” dedi Yağmur.

“Peki öldüler mi?” Diye sordum. Keşke sormaz olsaydım, çok tuhaf hissediyorum. “Muhtemelen,” dedi Bora. Derin bir nefes verdim.

“Biz buradayken sana kimse bir şey yapamaz,” dedi Yağmur. Yüzüne bakıp samimi bir şekilde gülümsedim. Yemeğe devam ederken karnıma giren savcıyla tuvalete gittim.

Lanet olsun regli olmuştum. Karnım çok kötü ağrıyordu. Tuvaletten Yağmur’a seslendim. Yağmur yanıma koşarak geldi. “Ne oldu bir sorun mu var?”

“Bana ped verir misin? Birde çıkınca ağrı kesici lütfen.”

“Tamam hemen getiriyorum.”

Biraz bekledikten sonra Yağmur kapımı vurdu. “Allah kolaylık versin ilk gün çok zor,” dedi pedi uzatarak. Hemen değiştirdiğim gibi ellerimi yıkayıp aşağıya indim.

Zorda olsa Biraz bir şey alıştırıp ayağa kalktım. Bir an önce yurda gidip uyumak istiyordum. “Ayça,” dedi Bora. “Efendim.”

“Terliyorsun bir şey mi oldu?” dediğinde Yağmur içtiği çayı püskürdü. “Yağmur lütfen komik değildi,” dedim bende biraz sırıtarak.

“Karnım ağırıyor üşüttüm herhalde müsaadenizle yurda geçmek istiyorum.”

“Seni bırakalım mı?” dedi Bora. “Ben bırakırım,” diye öne atıldı Yağmur. Teşekkür edip Yağmur’la dışarı çıktım.

“Çok mu ağrıyor?” Dedi Yağmur. “Evet,” dedim. Keşke arabayla gitseydik. Gerçi o kadar uzak değildi ama arabayla gitsek daha iyi olurdu.

“İlaç etkisini gösterir birazdan,” dedim. Rüzgar esmeye başlamıştı. Soğuk havaları bu yüzden sevmiyorum.

Tam o esnada Yağmur’un ensesine sopayla biri vurdu. Yağmur yere sendeleyince bir kol belimi sardı ve ağzımı kapatıp dar sokağa soktu.

Adamların yüzünde maske vardı. Biri Yağmur’u omzuna almıştı. Ben tüm gücümle kurtulmaya çalışıyordum ama adam beni bırakmaya niyetli değildi

Ben ne kadar çok çırpınırsam o kadar sert baskı yapıyordu. Bizi bir eve doğru sokmaya çalıştı. “Ben dedim söze bayıltalım diye,” dedi biri. “Mendili hazırla o zaman,” dedi biriside.

Siktir bayılmak istemiyorum. Adam beni evine içerisine doğru fırlattı. Ben yere doğru düşmüştüm. Yerden hızlı bir şekilde ayağa kalktım.

Adam benim üstüme doğru geliyordu. Elinde mendil vardı. Ben kenardan kaçacak delik arıyordum.

Adamın sağından kaçıp kapıya doğru koşacağım esnada Bir el belimden yakalayıp beni içeri soktu. Bir kaç Adam etrafımı sarmıştı.

Ben geri geri gidiyordum. Hepsi yavaş yavaş önüme doğru geliyordu. “Benden ne istiyor-” sözümü bitirmeden adam elini karnıma baskı yapıp, diğer eliyle de ağzıma mendil tutuyordu.

Yavaş yavaş gözlerim kapanırken hareket edecek gücüm kalmamıştı. Gözlerim kapanınca Adam beni kucağına alıp koltuğa yatırdı. Sonra bilincimi kaybetmiştim.

                                                                   ⚔

Gözlerimi yavaş yavaş araladığım da sandalyede bağlıydım. Gözüm ilk Yağmur'u aradı ama burada yoktu. “Sonunda uyandın,” dedi birisi.

“Direk bağlasaydık daha karlıydı,” dedi tanımadığım bir ses. Adamlar maskelerini çıkarınca bazılarını hatırlamaya başladım.

Babamın adamlarıyla bunlar. “Seninle hesaplaşmamız yarım kalmıştı,” dedi. Gene mi dayak yiyeceğim bıktık artık.

“Senden Bora’nın hakkında bir bilgi istemiyoruz,” dedi koruma.

“Ne bok istiyorsun o zaman?” Diye bağırdım. Adam kahkaha attı. “Bora bu gece bir cinayet daha işleyecek, sende bizimle geleceksin.”

Bir bu eksikti. “Niye sizi mi öldüreyim?” Diye sordum gülümseyerek. “Hayır tatlım, sen Bora’yı öldüreceksin.” Şimdi boku yemiştim

“Hiç kimse bana bunu yaptıramaz!” Diye bağırdım. “Sizde dahil!.”

“Öyle bir yaparsın ki?” dediğinde telefondan bir fotoğraf gösterdiler. Yağmur’un kafasına silah dayanmışlardı. “Eğer kabul etmezsen şimdi Yağmur'un ölmesini sağlarım.”

Hayır hayır Yağmur benim en yakın arkadaşımdı bunu asla yapamam. “Kararını seç,” dediğinde dona kaldım. İkisini de öldüremezdim.

“Son bir... iki...

“Dur!” Diye bağırdım. “Sizinle gideceğim,” dedim. Lakin onlarla gitmek Bora’nın öldüreceğim anlamına gelmiyor.

“Doğru seçimi yaptın aferin sana,” dediklerinde ellerimi çözmeye başladılar. “Akşama kadar bizimle kalacaksın bir yere gitmek yok,” dediler.

Ellerimi ve ayaklarımı çözdüklerinde kolumdan tutup bir odaya götürerek kapıyı kilitlediler. Ben sinirden kapıya tekme attım. “Uslu durmaktan akşama kadar başında beklerim!”

“Gel de bir kaşık suda seni boğayayım!”

İçimden bir sürü küfür saydırdım. Tek başıma bir oda da durmaktan nefret ediyorum. Oda da sadece bir koltuk vardı o kadar.

Koltuğa geçip gözlerimi kapattım. Belki uyursam zaman daha çabuk geçerdi. Her uyuduğumda içimden sayı sayardım. Kaç saniyede uyuyacağım diye.

                                                               ⚔

“Kalksana lan!” birinin bağırmasıyla aniden kalktım. “Sikerim lan belanı düzgün uyandır!” Valla kriz geçireceğim burada. “Dağdan inmiş boz ayısı,” boz ayı nerden geldiyse aklıma.

“Vakit geldi bugün bir ceset çıkartacağız,” dedi sırıtarak. “Dikkat et de o ceset sen olma,” dedim sertçe.

“Eğer öyle bir şey yaparsan sende ölürsün bilgin olsun,” dedi. “Ya bi si-”

“Hop hop bir bayana yakışmaz böyle şeyler,” dediğinde kolumdan tutup sürüklemeye başladı.

Beni dışarı doğru çıkardığında arabaya bindirdi. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. “Söyle o kalbine sessiz olsun!” Gözlerimi devirdim.

“Seninki de sussun o zaman!” Diye bağırdım. Sussa ne rahatlarım ama. “İsmin Ayça’ydı değil mi?” Diye sordu.

“Azrail benim adım,” dedim. Bora’nın bana verdiği isim. Gerçi ben istedim ama olsun. “Peki Azrail,” dedi.

“Biri varken normal adımı kullanmanı tavsiye ederim canım,” dedim sertçe.

Gideceğiz yere varmıştık. Burayı biliyordum. Eski bir tiyatro salonunda yalnız terk edilmiş. Koltuklar sağda solda geziniyordu.

Bir köşeye saklanmış Bora’nın gelmesini bekliyorduk. Elime bir silah tutuşturmuşlardı. Her yer kapkaranlık istesem de vuramazdım.

Bir gölge çıkınca nefesimi tuttum. “İşte Bora orada vur onu,” dedi sessizce. Benim elim titriyordu nasıl vuracaktım onu?

Ben ateş etmeyince kafama silah dayadı. “Eğer onu şimdi vurmazsan seni şuracıkta öldürürüm.” İstemediğim halde gözümden yaş akıyordu.

Gölge kaybolunca nefesimi bıraktım. “Siktir kaçırdık işte,” dedi sertçe. “Acele mi etsen biraz?” Dedi tekrardan.

“Görünce vuracağım,” dedim zaman kazandırarak. “İnşallah,” dedi.

“Nerede bu Bora? Gördüğüm anda öldüreceğim onu!” Diye kükredi. O sırada arkadan bir ses geldi. “Beni mi arıyorsun aslan parçası,” bu ses. Bora?

Arkamı döndüğümde Bora’nın elinde bir silah ve adamın boynuna doğru tutuyordu. “Kaç,” dedi Bora. Kafamı salladıktan sonra kaçmaya başladım.

Bir silah sesi duyunca korkudan İskilip dengemi kaybedip yere düştüm. Ayağa kalkmak üzereyken elimi birisi tutup kaldırdı.

“Yağmur,” dedim gülümseyerek. Ona sarıldım. Ona sarıldığım o kadar iyi hissediyorum ki için sıcacık oluyor.

“Hadi gidelim buradan,” dedi Yağmur. “Ama Bora?”

“Merak etme o başının çaresine bakar,” dedi Yağmur. Kafamı salladım. Hızlı hızlı tiyatro salonunda çıktık.

Önümüze adam çıktığında silahımı Ona doğrultup Yağmur’u arkama aldım. Onu kadar iyi dövüşemiyorum ama en azından elimde silah vardı.

Her taraf kapkaranlıktı. Adamın kim olduğunu rahat bir şekilde göremiyordum. “Sakın yanlış bir şey yapma!” Diye bağırdım.

“Silahını indir yoksa sıkarım!” Diye bağırdı adam. “Asıl sen indir, yoksa ben sıkarım!” Diye bağırdım.

“Peki sen bilirsin,” dediğinde silahı Yağmur’a doğrulduğunda Ona ateş ettim. Omzundan vurmuştum bu onu yaralayacak, öldürmeyecek.

Elim, ayağıma her yerim titriyordu ayakta zor duruyordum. “Ayça iyi misin?” dedi Yağmur. “Gidelim buradan lütfen,” dedim.

Yağmur kolumu boynuna dolayıp, elini de belime yerleştirerek götürdü. Arkadan biri daha geliyordu. Ayak sesleri Bora’ya ait olduğunu belli ediyordu.

Arabaya doğru geçtiğimizde ben camı açıp nefes almaya çalışıyordum. Bora ise hızlı bir şekilde arabayı sürüyordu.

Arkadan siren sesleri geliyordu. İçimden bir küfür savurdum. Polis geliyordu. “Hay ben böyle işin!” Diye bağırdı Bora.

Bora arabanın yan tarafından ip çıkardı. “Ayça'yı bağla,” dediğinde ona doğru döndüm. “Ne?” Dedim anlam veremeden.

Yağmur ellerimi bağlamaya başlamıştı. Daha sonra ayaklarımı bağladı. “Yağmur ne yapıyorsun?” Diye sordum.

“Şimdi herkes beni iyi dinlesin,” dedi Bora anlatmaya başlayarak. “Şimdi katil bizi burada bıraktı ve kaçıp gitti.”

“Tamam Ayça sen bayılma numarası yap polisler gelince gözlerini ağır ağır aç,” dedi Yağmur. Ne yaptığını anlamıştım.

Bora bir kenara geçti. Sürücü koltuğun yan tarafına geçti. Başka bir ip alıp Yağmur’un elini bağladı. Bora ağzımıza sırayla bant yapıştırdı.

Yağmur da Bora’nın elini bağlamaya çalışıyordu. Polis yakınımıza doğru gelince hemen gözlerimi kapattım. Koltuğa doğru yattım.

Yağmur bir anda üstüme yatınca irkildim. Ağzımdaki bandı çıkardım. “Yavaş düşseydin keşke,” dediğimde ayağımdan tutup sıktı.

Ağzıma bandı taktım ve gözlerimi kapattım. Bora sağ sola vuruyordu ve bağırıyordu. Polis kapıyı açtı. “Ne oldu iyi misiniz?” Dedi Polis.

Bora nefes nefese kalmıştım gibi davranıyordu. “Arkaya doğru kaçtı yakalayabilirsiniz,” dedi Bora.

“Kızları çözün ben onun peşinden giderim,” dediğinde Bora içinden bir küfür savurduğunu anlayabiliyorum.

Polis bizi çözmeye başlamıştı, ben gözlerimi hâlâ açmamıştım. Eli nabzına doğru gitti. Sonra Yağmur’un ellerini çözdü ardından da Bora’nın.

“Arkadaşıma bakın lütfen uyanıyor sanırım,” dediğinde yavaş yavaş hareket etmeye başladım. Gözlerimi de ağır ağır açtım.

Polis yanıma doğru gelince ağzımı çözdü. Biraz titreyip kendimi ağlatmaya çalıştım. “Tamam kurtuldunuz şimdi sizi hastaneye götüreceğim,” dedi Polis.

Polis ellerimi çözerken Bora arkadan polisin ensesine sopayla geçirdi. Polis bayılmıştı. “Hadi çabuk gidelim,” dedi Bora.

Arabadan ineceğim esnada ayaklarımın bağlı olduğunu unutup yere çakıldım. Ağzımdan bir çığlık koptu.

“Ayça sırası mı?” Dedi Bora. “O anki panikle unutmuşum bağlamasaydınız o zaman ayaklarımı!”

Polis arabasını görünce Bora bir küfür savurdu. Ayaklarımı çözmeden beni kucağına aldı. “Bora indir beni sevmiyorum bu hareketini,”

“Ne yapacağım ben seninle,” dedi Bora. “Ayaklarını çözecek vakit yok.” Beni tekrardan arabaya koyup sürücü koltuğuna bindi.

“Sen niye indin ki?” Dedi Yağmur. “Ben ne yapacağımı anlamadım ki baktım herkes iniyor bende ineyim dedim.”

Yağmur ayaklarımı çözmeye devam etti. Sonra Bora Yağmur’u çözdü.

“Plakayı almışlardır çoktan,” dedim. “O yüzden arabadan kurtulmamız lazım,” dedi Bora.

Arabayı hızlı bir şekilde sürmeye başladı. Dağlık gibi bir yere doğru sürmeye başladı. “Herkes arabadan atlasın!” Diye bağırdı Bora.

Hemen kemerini çıkarıp arabayı açtım. Arkadan atlayınca ayağımı bir kayaya çarptım. Ağzımdan bir çığlık kopunca Yağmur yanıma geldi.

“Ayça iyi misin?” Dedi Yağmur. “Ayağım...” dedim ama devamını getiremedim.

“Morarmış ve çizilmiş,” dedi Yağmur. Yanıma Bora’nın geldiğini gördüm.

“Bu şekilde yürüyemez,” dedi Yağmur. Bora beni kucağına alıp götürmeye başladı. “Bora şunu yapma sinir olu-”

“O topal halinle yürüyemezsin o yüzden kapa çeneni,” dedi. Gözlerimi devirdim.

Bora’nın şirketine baya yaklaşmıştık. Saat baya geç olmuştu beni yurtta göremezlerse olay.

Merdivenden yukarı çıkarken Bora’nın nefes alışverişi hızlandığı farkettim. “Çok mu ağırım?” Diye sordum.

“İstesem seni parmağınla kaldırırım ama merdivenlerden çıkarken yoruluyorum,” dedi.

“Asansörle çıksaydın neden merdiveni seçtin?”

“Asansöre binmem.”

“Neden.”

“Biraz korkuyorum .”

Kahkaha attım. Hiçbir şeyden korkmayan Bora Şimşek asansörden mi korkuyordu?

“Her insanın korkularını anlayamazsın Ayça,” dedi Bora. “Haklısın,” dedim. “Korkunun üzerine gideceksin ki...”

“Asla,” dedi Bora. “Ama sende benim korktuğum şeyleri yaptırıyorsun,” dedim.

“Ben senin korktuğun şeyleri yaptırmadım ki,” dediği cümleye güldüm.

“Bora beni katil yapacaktın daha ne?” Diye bağırdım. Bora’nın odasına gelmiştik. Beni koltuğun üstüne koydu.

“Bir şey olmaz,” dedi Bora. Allah’ım bu adam beni deli edecek.

“Benimle konuşurken bir dahakine eğil,” dedim. Lanet olsun bunu niye söylemiştim. Salak kafam.

“Neden çok mu uzunum?” Dedi gülerek.

“1.80 boydan bahsediyorum Bora,” dedim.

“On santim daha ekle.”

“Oha! 1.90 mı boyun?”

“Ne sandın sen beni,” dedi gülerek. “Neyse, ne olursan ol hâlâ senden nefret ediyorum.”

“Benden mi nefret ediyorsun?” Dedi gülerek. “Yanımdan ayrılmıyorsun bu nasıl nefret etmekse?” Dedi kahkaha atarak.

“O zamanlar...” hay senin Bora kadar. Diyecek söz bile bulamıyorum. “O zamanlar seviyor muydun beni?”

“Of Bora ne yapacağım ben seninle.”

“Benimle ne yapmak istersin ki?” Bunu diyeceğini beklemiyordum. “Neyse yarın bir cinayet işlemek gerekiyor sence öldüreceğim adam ne yapmış olabilir?”

“Sen söyle ki bende öğreneyim.”

“Okulda bir öğretmen ve öğrencisi varmış. Öğrenci her yaz fındık toplamaya gidiyormuş.”

“Ee Bora Öğretmen ne yapmış fındık mı çalmış?”

“Öğretmen de ona ‘bizimde fındık bahçemiz var gel birlikte toplayalım’ demiş. Öğrencide kabul etmiş.”

“Sonra ne olmuş?”

“Fındık topladıktan sonra öğretmen ‘sen bizde kal yarın birlikte okula gideriz,” demiş.”

“Oha salak mı Öğretmen?” Dedim. “Kız da kabul etmiş gece kalırken de Öğretmen, öğrencisinin kaldığı odaya girmiş tecavüz etmeye çalışmış.”

“Oha yuh. Kızda kafayı yemiş ama niye kabul eder ki.”

“Öğrenci demiş ki ‘Hocam ne yapıyorsunuz?’ Öğretmeninde kafası pek güzel ‘ödev yapıyoruz kızım’ demiş.”

“Cüş. Valla güleyim mi ağlayayım mı bilemedim?”

“Erteledim ama o cinayeti. Şimdi ki cinayetim Alp Şahin.”

“Bende geliyorum,” dedim hiç düşünmeden. Bana yaptıklarının aynısını hatta dağa fazlasını yapacaktım.

“Yarın saat gece üç gibi burada ol,” dedi Bora.

                                                              ⚔

“Ayça bak kısım burası yetiştirme yurdu kafana göre geç vakitte gelemezsin,” dedi müdür yardımcısı. “Melek Hanım size söyledim dışarda gezerken ayağım takıldı. Kafamı duvara çarpınca bayılmışım.”

Bora yüzünden bunlara her gün yalan söylemekten bıktım.

“Kızım doktora göründün mü? Beyin kanaması geçirirsin.”

“İyiyim ben bir şeyim yok. Neyse ben uyumaya gidiyorum.”

Saat gece iki buçuktu. Yarım saatte anca hazırlanıp kaçardım. Merdivenlerden yukarı doğru çıkıp odama girdim.

Oda arkadaşım Cemre ortalıklarda görünmüyordu. Gerçi banane ondan ne halt yiyorsa yesin.

Altıma siyah eşofman, üstüme siyah crop ve siyah hırkam. Son olarak da siyah hırkamı giydim. Full siyaha bürünmüştüm.

Bora’nın bana verdiği bir aletle kameraları kapatıyordum. Kameraları geçince kapatıyordum.

Yurttan çıkınca rahat bir nefes aldım. Hızlı bir şekilde Bora’nın şirketine geldim.

Kapıda iki tane güvenlik vardı. Tam içeri girecekken beni içeri almadılar. “Giremezsiniz yasak ve kapalıyız.”

“İstediğim vakit girerim içeri sana mı soracağım!” Diye bağırdım güvenliğe. “Bana soracaksın ben almıyorum seni içeriye!” Diye bağırıp üşümeye yürüyeceği esnada Bora geldi.

“Sen kimi içeri almıyorsun!” Diye kükredi Bora. “Ben size demedim mi?” Dedi Bora.

“Unutmuşum efendim özür dilerim,” dedi güvenlik. “Bir daha olursa kendini bodrum katında bulursun.”

Ben içeri doğru girdiğimde “Bodrum katına,” dedi Bora. Hızlı hızlı ilerliyordum. Her girdiğimiz katı kilitliyorduk.

Bodruma girdiğimde Alp ile Cemre orada öyleyece duruyordu. İkisi de sandalyeye bağlanmıştı. Demek ki Cemre bu yüzden yatağında yoktu.

“Ooo Cemre Hanım sizi burada görmek çok hoş. Hazır mısınız?” Dedim sırıtarak. Bugün ikisinin de canını alacaktım.

İlk önce elimi yumruk yapıp Alp’in suratına geçirdim. Bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha. Son olarak karnına tekme attım.

Sıra Cemre’nin önüne doğru gelince bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu. “Boşuna çabalama ağzın öyle kalacak.”

Ona ilk önce tokat attım sonra yumrukla vurmaya başladım. Çıt diye bir ses duyunca burnunu kırdığımı anladım.

“Ayça yeter bu kadar,” dedi Bora. Ne demek ‘yeter’ kendisi cinayet işlemekten başka bir şey yapmıyordu.

“Sen adam öldürürken bir şey olmuyor,” dedim sinirle ona bakarak. “Senin elin kana bulansın istemiyorum,” dedi Bora.

“Şimdi adamlarım seni yurda bırakacak, oraya geçip bir güzel uyu tamam mı?”

“Hayır Bora, daha rahatlamadım bile.”

“Ayça...”

“Bora beni silahla vurdu ya!” Dedim bağırarak. “Madem beni yanında tutmak istiyorsun o zaman bana karışmayacaksın!”

Bora’nın belindeki silahı fark edince hiç düşünmeden hızlı bir şekilde alıp Cemre’ye sıktım. Alp’e doğru sıkacağım esnana da Bora elimi yukarı doğru kaldırdı.

Mermi Alp’in omzuna gelmişti. Bora engel olmasaydı karnından vuracaktım.

Bora elimden silahı alınca almaya çalıştım ama boyum kısa olduğu için uzanamadım.

Bora silahını başka yere doğru atınca ona doğru koştum. Tam o sırada Bora belimden yakalayıp beni omzuna yerleştirdi. “Bora indir beni!” Diye bağırdım.

Üst kata doğru çıkıyorduk. Beni kendi odasına götüreceğini anladım. “Bora saçlarım...” dediğimde ayaklarımdan tutup aşağıya doğru çekince kucağına aldı.

“Tamam bırak kendim yürürüm,” dedim sakin bir ses tonuyla. Bıktım valla. Beni yere doğru indirdi. Bu sefer benim kolumdan sürüklüyordu.

Beni şirketin çıkış kapısına doğru götürdü, ardından arabaya doğru götürdü. “Arabaya bin,” dedi Bora.

“Binmiyorum! Bana emir veremezsin,” dedim sertçe. “Yurda götüreceğim seni bin şu arabaya!” Diye bağırmasıyla irkildim.

“Korkuttum seni sanırım,” dedi daha sakin bir ses tonuyla. “Bora ben hep senden korkuyorum,” dedim.

“İlk karşılaştığımız günden beri,” dedim. Bora derin bir nefes aldı. “Madem benden bu kadar korkuyorsun o zaman niye hâlâ yanımdasın?”

“Anlamıyor musun?” Dedim. “Eğer dediklerini yapmazsam bana bir şey yapacağından korkuyorum.”

“Hiç öyle gözükmüyordun oysaki,” dedi Bora. Sesi üzgün çıkıyordu. “Ben özür dilerim sadece seni-”

“Ne beni Bora?” Dedim bağırarak. O sırada telefonum çaldı. Kapatmak için elime aldığımda özel numara yazıyordu.

“Kim o?” Diye sordu Bora.

“Özel numara yazıyor,” dedim.

Telefonu açtığımda kulağıma dayadım. “Alo,” dedim. “Ayça...” İçimden bir küfür savurdum. Bu sesin sahibini tanıyordum. Eski sevgilim Alp.

“Ne hakla beni ararsın!” Diye tüm gücümle bağırdım. Sesim yankı yapmıştı. “Lütfen kapatma, seni neden seçtiğimi söyleyeceğim.”

“Ayça kim arıyor seni bu saatte!” Diye bağırdı Bora. “Telefonu bana ver,” dediğinde telefonu eline almaya çalıştı.

“Bora bir durur musun önemli telefonu konuşması yapıyorum,” dedim.

“Seni vurmamı Bora istedi Ayça.”

Nefes alamadığımı hissettim, elim boğazıma gitti. Hiçbir şey yapamıyordum öylece kala kalmıştım.

Telefonu kulağımdan indirdim ve telefonu kapattım. “Ayça seni kim aradı?” Diye sordu Bora.

Kaşlarımı çatıp Bora’ya döndüm. Şuanda onun yanında öylece duracak mıydım yoksa kalmalı mıyım?

“Ayça iyi misin?” Diye sordu tekrardan Bora. Gözlerimi bile kırpmıyordum direk onun yüzene odaklanmıştım.

“Ayça seni arayan kişi ne dedi?” Diye sordu sesini yükselterek. “Ayça kendine gel!” Diye bağırıp iki eliyle omzumdan dürtüyordu.

“Dokunma bana!” Dedim eline vurarak. Ne olduğunu anlamadan geriye doğru kaçmaya başladım. Tüm hızımla koşuyordum.

“Ayça tek başına olmaz bir yere gitme!” Diye bağırıyordu. “Telefonda ki kişi sana ne dedi bilmiyorum ama oturup konuşalım lütfen!”

Bora’nın ilk defa yalvardığını duyuyordum. Arkaya doğru ona bakarken, ayağım taşa takıldı. Tam düşeceğim esnada Bora beni belimden kavradı.

“Benden öyle kolay kurtulamazsın,” dedi Bora. Ben kaçmaya çalıştıkça daha çok sıkı tutuyordu.

“Şimdi sakin ol ve bana ne olduğunu anlat,” dedi Bora. Beni tutmayı bırakınca bacak arasına tekme attım. Hemen ondan kaçmaya başladım.

İçimden bana yetişmesin diye dua ediyordum. Arkama bakmadan hızlı bir şekilde koşuyordum. Telefonum tekrar çalmaya başlayınca durdum.

Telefonumun ekranında lanet adam yazıyordu. Telefonu açıp kulağıma koydum. “Ayça neredesin?” Dedi Bora sakin bir ses tonuyla.

“Şuan çok tehlikeli bu saatte dışarıda olman bana hemen yerini söyle ya da konum at,” dedi sertçe. Güldüm.

“Olsun belki ölürüm de kurtulurum,” dedim kıkırdayarak. “Beni silahla vurdun zaten alıştım artık,” dedim.

Şuanda bir sokakta girdim ama ışık yoktu. İki tane adam geliyordu karşıdan. “İyi akşamlar yolculuk nereye?” Dedi birisi.

“Ayça kim o hemen yerini söyle bana!” Diye bağırdı. “Bayan gel beraber gezelim ormanda eve geçeriz,” dedi.

“Onun gelmişini geçmişini sikerim!” Diye bağırdı Bora. “Ayça yerini söyle çabuk!”

“Beni tutsak ettiğin zaman,” dedim. “Sonra senin çalıştığın sokak var ya, oraya girmeden sağ tarafa gir,” dedim.

“Ooo bizde çalışalım o zamana evde,” dedi kahkaha atarak. Bende geri geri yavaşça kaçmaya başladım. Adamlar bana yetişmişti.

“Bora çabu-” dediğimde telefon kapandı. Hayır hayır şimdi şarj bitemez.

Adam kolumdan yakalayıp duvara sıkıştırdı beni. “Korkma canını yapmayacağız,” dedi. Ben korkudan titremeye başladım.

“Sakın bana dokunma!” Diye bağırıp bacak arasına tekme attım. Adam acı içinde kıvrılırken yandaki bana sert bir tokat attı.

Ben dengemi kaybedip yere düşüp kafamı taşa çarpmıştım. Kafamın kanadığını hissettim. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Şuanda Bora’ya ihtiyacım vardı.

“Uykun mu geldi?” Dedi hepsi gülerek. Kolumu tutup beni kendilerine doğru çektiler. Beni omzuna alacağı esnada Bir silah sesi duydum.

Adam beni çöp torbası gibi yere fırlattı. “Sen kimsin de benim sevdiğime dokunmaya cüret edersin!” Diye kükredi Bora.

“Abi özür dilerim bir daha olmaz,” dedi biri ağlamaklı sesle. Bora ikisine de yumruk attı. Birini havaya kaldırıp onu boğmaya başladı.

Bira adamı o kadar sıkıyor ki ağzından kan gelmeye başlamıştı. Adamın gözleri kapanmıştı. Sıra diğerini gelirken ben gözlerimi kapattım.

Kemik kırılma sesleri duyunca daha çok sıkı kapattım gözlerimi. “Ayça!” Diye bağırdı Bora. Omzumdan dürtüyordu. “Lanet olsun,” dedi Bora sertçe.

Ayaklarım yerden kesildiğini hissettim. “Ayça senin edeceğin bedduayı sikeyim,” dedi sertçe. Hızlı hızlı götürüyordu beni.

Arabanın kapısını açıp beni oraya yatırdı. Sonra bilincim kapanmıştı.

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%