@ecrin_karatas14
|
GÖLGE 1. BÖLÜM “KAN VE ÖLÜMDÜ BENİM HİKÂYEM...” "Gökyüzü gibiydi bu hayattaki değeri değerim bilinmedi gökyüzüne uzay denildi. Yıldızların yükünü taşıyan yıkık bir duvar denildi. Hiçbir zaman kendim olamadım yani. Bulutların gözyaşları olan yağmurları tuttum. Bulutlar karardı ama gökyüzü karardı denildi. ben hiç Parla veya ben hiç Aysu olamadım. Ben kendimi doğduğum gibi öldüren bir zelzeleydim..." Bir sonbahar akşamıydı. Hani deriz ya sonbahar hayatımızın sonudur diye bunun öyle bir kudreti vardır ki... Gökyüzüne göz kırpan dolunay hayat taşıyordu Nursima Konaklı için karnındaki bebeğin üzerine elini koydu ve ıhlamurun ondan bir yudum daha aldı dolunaya bakarken derin bir nefes çekti. İçine sindire sindire bıraktı nefesini. Eşi Fırat Konaklı daha dönmemişti. Askerdi Fırat Konaklı. Eşi her zaman beklerdi onu. Karnındaki o minik kızla daha da zor oluyordu işler. İçeride uyuyan en büyük kızı ve 2 oğlu ona daha zor geliyordu ayrıca... Edirne Kapıkule İstilası “Komutanım Abdullah şehit düştü!” “Silah kuşan ağabey!” “Ölme ne olur ölme! “Yerden silah al Şahin!” Sesler birbirine karışmıştı. Edirne sınırlarına teröristler bir saldırı düzenledi buna hazırlıklı olmayan Türk askerleri hayretler içerisinde savaşıyorlardı. Edirne'nin sert rüzgarları, Kapıkule sınır kapısının çevresindeki sessizliği bozarken, Fırat Konaklı komutasındaki birlik, düşmanın yerini almak için hazırlık yapıyordu. Gece boyunca süren sessizlik, sabahın erken saatlerinde kesildi. Fırat, vatan sevgisi ve milletine olan bağlılığı ile askerlerine son direktiflerini veriyordu. Her birinin gözlerine baktı ve onlara güven verdi; bu savaş, Türk milletinin bağımsızlığı ve özgürlüğü için verilen kutsal bir mücadeleydi. Düşmanın beklenmedik bir saldırıyla karşılaştıkları anda, Fırat soğukkanlılığını koruyarak askerlerini stratejik noktalara yerleştirdi. Kapıkule'nin stratejik önemi, bu noktayı savunmak için verdikleri mücadelenin ne kadar kritik olduğunu gösteriyordu. Fırat, cephedeki en önde gelen komutan olarak cesaretiyle düşman ateşine karşı duruyordu. Ağır topçu ateşi altında kaldıklarında, Fırat siper aldığı taşın arkasında, etrafındaki durumu dikkatlice değerlendirdi. Her bir askeri, onun liderliğinden güç alarak mücadeleye devam ediyordu. Ancak düşmanın yoğun ateşi bir anda şiddetlendi. Fırat, son bir kez etrafına bakarak askerlerine moral vermeye çalıştı. Onun bu son anlarında bile vatan sevgisi ve askerlerine duyduğu sorumluluk gözlerinden okunuyordu. Düşmanın atışı sırasında ağır yaralanan Fırat, yere yığıldı. Son nefesini verirken, gözlerini kapatmadan önce, gözlerinde bir zafer ışığı belirdi. Vatanı için verdiği mücadelenin gururuyla, askerlerine son bir kez bakarak, şehit oldu. Onun bu fedakarlığı ve cesareti, milletinin kalbinde sonsuza dek yaşayacak bir kahramanlık hikayesi olarak yer aldı. ANKARA /MERKEZ
Nursima Konaklı, karnındaki bebeğin hareketlerini hissederken içinde umut doluydu. Günler geçtikçe, kızının doğumunu sabırsızlıkla bekliyordu. Ama bir sabah kapısının zili çaldığında, hayatı değişecekti. Kapıda Kıdemli Üsteğmen Koray vardı. Yüzü ciddi ve mahzundu. Gözlerinde, vereceği haberin ağırlığını taşıyordu. Nursima, kapıyı açarken içinde bir huzursuzluk hissetti. Koray, kelimeleri dikkatlice seçerek Fırat'ın şehit düştüğünü söylediğinde, Nursima'nın dünyası başına yıkıldı. Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladığında, Koray ona sarıldı. Bu büyük acının karşısında kelimeler yetersiz kalıyordu. Koray, Fırat'ın cesareti ve fedakarlığı hakkında konuşurken, Nursima'nın aklından anılar geçiyordu. Fırat'ın gülümsemesi, sevgisi, birlikte geçirdikleri mutlu anlar... Hepsi şimdi birer hatıra olarak kalmıştı. Kızlarının doğumunu görme hayali, içini daha da acıtıyordu. Komşuları haberi alır almaz Nursima'nın evine akın etti. Hepsi onun etrafında toplandı, teselli etmeye çalıştı. Bazıları dualar okudu, bazıları ise sessizce yanında durdu. Nursima, bu acının üstesinden gelmek için sevdiklerinin desteğine ihtiyaç duyuyordu. ... Fırat'ın şehit düşmesinin ardından, Nursima'nın içindeki acı ve öfke, tarifsiz bir girdap gibi büyümeye başladı. Karnındaki bebeğinin hareketlerini her hissettiğinde, Fırat'ın yokluğu bir bıçak gibi saplanıyordu kalbine. Bebek, daha doğmadan bile Nursima'nın öfkesinin ve hüznünün hedefi haline gelmişti. Her gece, Fırat'ın hatıralarıyla uykusuz kalırken, gözyaşları içinde karnını okşayarak, "Uğursuz," diye fısıldıyordu. "Senin yüzünden onu kaybettim." Bu düşünceler Nursima'yı günbegün daha da tüketiyordu. Komşuları ve sevdikleri ona destek olmaya çalışırken, içindeki karanlık düşüncelerle savaşıyordu. Kızının doğumu yaklaştıkça, Nursima'nın içindeki bu çatışma daha da derinleşiyordu. Her seferinde kızının hareketlerini hissettiğinde, Fırat'ın ölümü gözlerinde canlanıyor, bu düşüncelerle başa çıkması gittikçe zorlaşıyordu. Komşuları, ona moral vermek için evine gelip dualar okuyor, yanında durarak teselli etmeye çalışıyordu. Ama hiçbir şey Nursima'nın içindeki o büyük boşluğu dolduramıyordu. Bir gün, Fırat'ın annesi Nursima'yı ziyarete geldi. Gözlerinde aynı acıyı ve kayıp duygusunu taşıyan bu yaşlı kadın, Nursima'nın ellerini tutarak, "Bu bebek, Fırat'tan kalan en değerli miras," dedi. "Ona iyi bakmalısın, çünkü o senin ve Fırat'ın sevginin bir parçası." Bu sözler, Nursima'nın içindeki çatışmayı bir nebze olsun hafifletti. İçindeki karanlık düşüncelerle mücadele ederken, kızının doğumunun aynı zamanda bir umut ışığı olabileceğini fark etmeye başladı. Fırat'ın annesi gittikten sonra, Nursima'nın karnına ani ve şiddetli bir sancı girdi. Panikle ablasını aradı ve kısa sürede hastaneye kaldırıldı. Hastaneye vardıklarında, Nursima'nın durumu giderek kötüleşiyordu ve doktorlar hemen müdahale edilmesi gerektiğini söylediler. Ailesi hastane koridorlarında endişeyle beklerken, doktorlar Nursima'ya yaklaşarak, "Bebeğinizin kalbi durdu," dediler. Bu haber, Nursima'nın dünyasını bir kez daha yıkmıştı. Gözyaşları içinde ablasının kollarına yığılan Nursima, "Ona sevgimi hissettiremedim, hepsi benim suçum," diye ağladı. İçindeki acı ve suçluluk duygusu, bebeğinin kaybıyla birlikte katlanarak büyüyordu. Ailesi ve doktorlar onu teselli etmeye çalışsa da, Nursima'nın içindeki bu duygusal yara çok derindi. Doğum gerçekleştiğinde, Nursima doğumhanede sessizce bebeğinin cansız bedeniyle karşılaştı. O an, acının ve umutsuzluğun derinliklerinde kaybolduğunu hissetti. Ancak bir mucize oldu; bebek nefes alıyordu, fakat akciğer yetmezliği nedeniyle ağlayamıyordu. Doktorlar, bu durumun çok ciddi olduğunu ve hemen müdahale edilmesi gerektiğini belirttiler. Nursima, bebeğini kollarında tutarken gözyaşlarına boğuldu. "Ona nasıl bakarım? Ona sevgimi nasıl hissettiririm?" diye düşündü. İçindeki tüm suçluluk ve acı, yerini umutla karışık bir şaşkınlığa bırakmıştı. Bebeğinin yaşaması, onun için bir mucizeydi, ancak durumun ciddiyeti hala onu korkutuyordu. Tüm aile hastanede toplanmış, Nursima'nın ve bebeğin durumu hakkında endişe içinde bekliyordu. Doktorlar, Nursima'ya bebeğin özel bakıma ihtiyacı olduğunu ve bu sürecin zorlu olabileceğini anlattılar. Nursima, gözyaşları arasında, "Ona sevgimi hissettireceğim, ne olursa olsun," diye söz verdi. Bu zorlu süreçte, ailesinin ve sevdiklerinin desteğiyle, bebeğine olan sevgisiyle mücadeleye hazırdı.
... Nursima, düşüncelere dalmış bir halde yatağında otururken, kapı yavaşça açıldı. Odaya 14 yaşındaki kızı, 12 yaşındaki oğlu ve 8 yaşındaki diğer oğlu girdi. Kızı, annesine nefret dolu gözlerle bakıyordu. Nursima, kızının bu bakışlarını fark ettiğinde içindeki suçluluk duygusu daha da derinleşti. Kızının gözlerinde, annesinin kardeşlerini ihmal ettiğine dair bir öfke vardı. Nursima, çocuklarının bu durumdan ne kadar etkilendiğini biliyordu. Kızı, kardeşlerine bakmak zorunda kalmış ve annesinin yokluğunu derinden hissetmişti. Nursima, kızıyla göz göze geldiğinde, içindeki acı ve suçluluk daha da arttı. Kızı, "Kardeşlerimi kantine götür," dediğinde, oğulları sessizce odadan çıktılar. Oğulları odadan çıktıktan sonra, kızı Nursima'ya doğru döndü ve bağırmaya başladı. "Senin yüzünden her şey mahvoldu! Kardeşlerimi ihmal ettin, babamı kaybettik ve şimdi de bu bebek yüzünden her şey daha da kötüye gidiyor!" Kızının bu sözleri, Nursima'nın içindeki suçluluk duygusunu daha da derinleştirdi. Gözyaşları içinde, kızının öfkesini dinledi. Kızı, annesine bağırmaya devam ederken, Nursima'nın içindeki acı ve suçluluk daha da büyüyordu. "Senin yüzünden babamı kaybettik! Senin yüzünden kardeşlerimle ilgilenmek zorunda kaldım! Senin yüzünden her şey mahvoldu!" Kızının bu sözleri, Nursima'nın içindeki yaraları daha da derinleştiriyordu. Nursima, kızının öfkesini dinlerken, içindeki suçluluk duygusuyla başa çıkmaya çalışıyordu. Kızının her sözü, Nursima'nın içindeki acıyı daha da artırıyordu. "Haklısın," diye fısıldadı Nursima, gözyaşları içinde. "Hepsi benim suçum. Size yeterince sevgi gösteremedim, sizi ihmal ettim." Kızı, annesinin bu sözlerini duyduğunda, öfkesi bir an için duraksadı. Nursima'nın gözyaşları içinde itiraf ettiği bu sözler, kızının içindeki öfkeyi bir nebze olsun hafifletti. Ancak, içindeki acı ve hayal kırıklığı hala devam ediyordu. "Bizi ihmal ettin," diye tekrarladı kızı, daha sakin bir sesle. "Ama artık değişmek zorundasın. Kardeşlerime ve bana daha fazla zaman ayırmalısın." Nursima, kızının bu sözlerini dinlerken, içindeki suçluluk duygusuyla başa çıkmaya çalışıyordu. Kızının haklı olduğunu biliyordu ve bu durumu düzeltmek için elinden geleni yapmaya kararlıydı. "Haklısın," dedi Nursima, gözyaşları içinde. "Sizi ihmal ettim, ama artık değişeceğim. Size daha fazla zaman ayıracağım ve sizi sevdiğimi hissettireceğim." Kızı, annesinin bu sözlerini duyduğunda, içindeki öfke ve hayal kırıklığı bir nebze olsun hafifledi. Nursima, kızının gözlerine bakarak, "Sizi seviyorum," dedi. "Ve bundan sonra her şey daha iyi olacak." Bu sözler, Nursima ve kızı arasındaki ilişkiyi yeniden inşa etmek için atılan ilk adımdı. Ancak kızı, annesine dönerek, "Seni seviyorum ve sevmeye de devam edeceğim anne. Ama seni hiçbir zaman affetmeyeceğim," dedi ve odadan çıktı. Bu sözler, Nursima'nın içindeki acıyı daha da derinleştirdi, ancak aynı zamanda değişim için bir motivasyon kaynağı oldu. Herkes yıkılmıştı. Yıkık bir duvar artık Konaklı ailesinin temsiliydi. Yeni doğan çocuğun adına Parla Konaklı verildi. O kızın hayatı ya ölümdü ya kandı... |
0% |