@ecrinn2
|
tekrardan merhaba sevgili okuyucum. 3. bölüm ile karşınızdayım. bölümü Az önce yazdım ve düzenlemeye çok vaktim yok. 4. bölüm biraz vakit alacak yarın veya bir gün sonra atabilirim Çünkü daha hiç başlamadım bile. İyi okumalar dilerim Umarım bölümü beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim sevgili okuyucum...
***
Aybala alabey'den
Artık aramaktan bıktığım için koridorun bir yerinde ayakta sohbet eden askerlerden birine yaklaşıp “Faruk albayın odası nerde asker?” diye sordum.
Asker önce rütbeme sonra ise yüzüme baktı ve şunları söyledi “gelin götüreyim komutanım.” başımı hafifçe sallayıp dediklerini kabul ettim.
Kısa bir yürüyüş sonrası bir odanın önüne geldik. Kafamı kaldırıp yukarıya baktığımda albay Furkan Altıntaş yazısını gördüm.
Yavaşça askere doğru bakıp “sağol, gidebilirsin.” Dedim. Asker hızla baş sallayıp gitti. Sağ elimi kaldırıp hızla kapıyı tıklaktım. İçeriden “gel” sesi gelince kapıyı açıp hafif geri çekildim.
Benden önce ikizim ardında ise ben odaya girdim. Girdiğimiz gibi tekmil verdik, “kıdemli yüzbaşı Aybars Alabey Bursa emret komutanım!”
Albay kahve saçlıydı ama kahve saçlarının arasında ki aklar adeta “ben buradayım!” dercesine kendini belli ediyordu. Yaşı olmasına rağmen halen daha dinç ve kuvvetli görünüyordu. İkizim albaya hızla cevap verdi “dinlenmemize gerek yok komutanım. Gelmemiz emredildi bizde emri yerine getirdik. Ne demişler ‘emir demiri keser.’ ” albay hafifken kıkırdadı. “sizi denemiştim. Sınavı geçtiniz şimdi gidin de timiniz ile tanışın. Size özel olan dinlenme odasındalar.” İkimizde aynı anda “emredersiniz komutanım!” dedik ve hızla odayı terk ettik. Evet, şimdi bul bakalım odayı…
**
Odadaki herkes bir anda kafasını kapıya çevirmiş bazıları ise ellerini silahına bile atmıştı. Rütbemizi gördüklerinde tam ayağa kalkacak iken Aybars elini hafif yukarı kaldırarak oturun işareti yapmıştı. Geri yerlerine oturunca eskisinden daha düzgündüler.
Kapıyı kapatıp odayı incelemeye başladım. Karşıda tam kapının hızasında orta boy bir pencere pencerenin solunda uzun, orta boy bir dolap dolabın yanında, önünde ve karşısında tek kenarı olmayan bir kare gibi 3 adet koltuk vardı ortada ise kare küçük bir masa.
Solumuzda kalan koltukta boş yer vardı, oraya oturmuştuk. Tam o sırada bizden yaşça büyük olduğu belli olan saçlarına aklar düşmüş tahmini 36 37 yaşlarında olan biri konuştu, “siz time gelecek olan son askerler misiniz?” ikizim cevap verdi, “evet.” Kısa kesmiştik.
Zaten ikimizde –özellikle de ben- konuşmayı hiç sevmezdik. Ama nedense içimden bir ses onlarla tanışmamızı bize iyi geleceklerini söylüyordu. Her zaman mantığımı kullanırdım.
Hislerim güçsüzdü, zayıftı onları kullanırsam yenilirdim. Ama dudaklarım buna karşı çıktı, ikizimi ve beni çok şaşırtacak bir harekette bulundu.
“tanıtın bakalım kendinizi.” Yüzümü ikizime çevirmesen bile yüzünü tahmin etmek hiç de zor değildi. Büyük ihtimalle kaşlarını olduklarından daha çok çatmış gözlerinde ise bunu benden beklemediği için görülebilecek ve rahatça anlaşılabilecek bir şaşkınlık vardı.
Çünkü ben ondan bile az konuşur ve tanımadığım kimseyle aynı odada bile zor otururdum. Kestane saçlı asker konuştu, “madem kimse konuşmuyor ben başlayayım. İlk öncelikle aranızdaki yaş ve rütbe olarak en küçüğünüz benim. Adım Fırat Gülen 25 yaşındayım, asteğmenim, bekarım, taliplerimi bekliyorum ama gelmiyorlar.” Son kısmını yüz ifadesini ve sesini üzülmüş gibi yaparak söylemişti.
Bu sefer sarışın kahve gözlü bir asker konuştu, “eğer küçükten büyüğe doğru gidiyorsak sıra bende. Adım oğuzhan göktaş 27 yaşındayım, teğmenim ve bekarım talip malip aramıyorum sevgili işleriyle hiç ama hiç uğraşamam.”
Arkadan kahve saçlı ama deniz gibi mavi gözlü bir asker lafa atladı ve “aynen kesinlikle, asla uğraşılmaz.” Dedi.
Aynı asker sözünü devam ettirdi. “evet sıra bende. Kendimi hemen tanıtayım ben onur kıran 29 yaşındayım, üsteğmenim, bekarım ve sevgili falan boş işler hiç de aramam!”
Fırat lafa atladı “Allah Allah nedenmiş o bence aşk çok güzel bir duygu. Siz boş insanlarsınız.” Dedi. Onur, “ne aşkmış arkadaş öldürür insanı aşk. Bak bana öldüm öldüm dirildim.” Dedi.
Anlaşılan aşk ile arası hiç de iyi değildi. Gerçi benimde iyi değildi, onu kaybettiğimde yıkılmıştım, ölmüştüm. Evlenecektik. Hem de 2 gün sonra.
Bir asker kasvetli havayı dağıtmak adına konuştu. “ee şu gergin ve hüzünlü hava biraz dağılsın ben devam edeyim. Adım oğuz demircioğlu, 30 yaşındayım, kıdemli üsteğmenim, yeni evlendim 6 ay oldu güzeller güzeli bir karım var ve beyler bende aşkı sevmezdim yıkmıştı beni ama şimdi evliyim ve inanın gerçek aşkı bulunca… her şey bitiyor ve bütün inancınız yıkılıyor.” dedi.
“hiç kimse araya girmeden ben devam edeyim. Adım ali sonak, 35 yaşındayım yaş olarak en büyüğünüz değilim. Kıdemli üsteğmenim ve evliyim 2 yaşında güzeller güzeli bir kızım var ve bende oğuz’a katılıyorum.” Ali abiden biraz daha büyük olduğunu tahmin ettiğim asker konuştu
“bende zafer öztaş en büyüğünüzüm bana rütbe olmadığı zamanlar abi diyebilirsiniz. 27 yaşındayım yüzbaşıyım ve evliyim 4 yaşında kızım 10 yaşında da bir oğlum var.”
Durmadan tekrar konuştu “ee ikizler maskelerinizi çıkarın da sizi de tanıyalım. Tanıtın kendinizi bakalım.” Kafamı aybars’a çevirdim. O da bana bakıyordu.
Yavaşça başını salladı bu onlara güvenebiliriz demekti. Derin bir nefes alarak maskemi çıkardım. Saçlarım göğsümün altına kadar uzundu ve hepsi dökülmüştü bileğimde tokayla hızla bağladım saçlarımı sevmezdim ama o bana sevmeyi öğretmişti ve bana son sözü “kendini sev, saçlarını sev...” olmuştu.
Ona ihanet edemezdim. Saçlarımı topladığım sırada Aybars da maskesini çıkarmıştı. Kafamı time çevirdiğimde çoğunun yüzünde şaşkınlık ifadesi yer almıştı.
2 seçenek vardı ya benim kadın olduğumu anlamamışlardı ve görünce şaşırmışlardı ya da ikizim ile olan benzerliğimdi. “siz kadın mıydınız?” onurdan gelen sesle onun 1. Seçeneğe şaşırdığını anlamıştım. Yavaşça kafamı salladım.
Bir kısmının yüz ifadesi normale dönmüştü. Ama bazıları hala şaşkın ördek yavrusu gibi bakmaya devam ediyordu. Aybars konuştu “neden şaşkın ördek gibi bakıyorsunuz aramızdaki benzerlik yüzünden mi? Biz çift yumurta ikizleriyiz birbirimize benzememiz normal” dedi.
Fırat atladı “evet evet normal de ne bilelim komutanım ilk defa bir çift yumurta ikizleri gördüm ve bu kadar da benzerlik olabileceğini sanmıyordum.” Dedi.
Aybars hafif güldü ama çok hafifti bunu sadece ben anlaya bilirdim. Dudağının kenarı çok hafif kalmıştı ama ben hariç kimse bunu anlamamıştı.
Aybars gine sözü devir aldı. “neyse benim adım Aybars Alabey, 33 yaşındayım ve bekarım bu kadar yeterli çok konuşmayı sevmem ve aybala bende de beterdir yani anlayacağınız aybalaya bir şey sormak yerine bana sorun. Sorarsanız dahi ya susar yada baş hareketi yapar. Alacağınız tek cevap bu olur.” Dedi ve bana döndü.
Derin bir nefes alarak başladım. “adım aybala Alabey 33 yaşındayım kıdemli yüzbaşıyım, bekarım.” Herkes sıra sıra tanıştığıma memnun oldum dedi ve kendi aralarında sohbete kuruldu.
Tabi ben ve Aybars hariç. Arada bir soru soruyorlar ve kısa kısa cevaplarımızla geri sohbetlerine dönüyorlardı. Yorgundum byu hem fiziksel hem de ruhsaldı. Fiziksel acı, yorgunluk vb. şeyler geçerdi. Uyuduğunda acında biterdi yorgunluğunda. Ama ruhsal yorgunluk, acı vb şeyler peşini asla bırakmazdı öldürürdü seni. Yıkılırdın, dayanamaz, düşerdin yere, kahrolur ölürdün.
Aşk da böyle bir şeydi ne demiş şehit piyade teğmen Eril Alperen Emir, “yağmur ıslanmayana, aşk yaşamayana, savaş savaşmayana güzel.”
Aşk güzeldir ama kaderi iyi olana. Aşk iyidir yaralarını iyileştirir, seversin o duyguyu ama bir bakmışsın bitmiş…
ellerinde ölmüş gitmiş… buydu işte hayatta bunun gibiydi.
Günün sonunda ölüm vardı. Ama bazısı güzel bazısı ise değildi…
*** Umarım bölümü beğenmişsinizdir. bu bölümünde Sonuna Geldik. 4. bölüm Dediğim gibi biraz vakit alacak lütfen sabırla bekleyin. İyi günler dilerim sevgili okuyucum... |
0% |