Warning: session_start(): open(/var/cpanel/php/sessions/ea-php73/sess_58904846583588ebc47add2c70c085fa, O_RDWR) failed: No space left on device (28) in /home/kitappad/public_html/kitappad_yazilim/global_include/class.ayarlar.php on line 5

Warning: session_start(): Failed to read session data: files (path: /var/cpanel/php/sessions/ea-php73) in /home/kitappad/public_html/kitappad_yazilim/global_include/class.ayarlar.php on line 5
4.BÖLÜM
Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM

@ecrinn2

tekrardan merhaba 4. bölümle karşınızdayım. 5. bölüme daha başlamadım yarın belki başlayabilirim ama maalesef yazmaya da bilirim. Çünkü bilgisayarda yazıyorum ve benim bilgisayarım değil, ablamın ve o da şehir dışına çıkacak çıkmasa dahi maalesef "ders çalış!", "Ne gerek var yazmana?" sözleri yüzünden yazamayabilirim. iltifatlarınız benim için oldukça önemli beni ayakta tutan tek şey Onlar. Çünkü maalesef yanımdaki bireyler bunu pek umursamıyorlar. biliyorum uzun konuşma yaptım sizi çok daha fazla tutmayayım.

İyi okumalar dilerim sevgili okuyucum...

 

***

Aybala alabey'den


Sabah kalktığımda hızla saate baktım. Gine 2 saat uymuşum. Saat sabahın 5’ydi biliyorum erken ama bana değildi.

 

Genelde en fazla 4 saat uyurdum. Bayılmadığım ya da o’nun yanında olmadığım zamanlarda en fazla 4 en az ise hiç uyumazdım.

 

Alışmıştım artık, bünyem alışmıştı. İnsan zamanla alışırdı, acı dinmezdi. Bu büyük bir yalandı. Zaman acıyı azaltmaz, dindirmezdi. Zaman sadece alıştırırdı ve alışınca artık acımazdı çünkü acıya alışırdın ama acı asla gitmezdi.

 

Kendimden biliyorum 3 yıl geçti ama benim canım hala acıyor. Hem de çok acıyor. Ve bu acı asla dinmedi ve dinmeyecek de. Düşüncelerim beni hırçın bir deniz gibi sürüklemişti. Sanki bir okyanusun içindeydim.

 

Dalgalar beni kayalardan kayalara vuruyor, canımı yakıyordu. Düşünmeye devam edersem bundan çıkamayacağımı anladım ve düşüncelerimi hızla süpürdüm.

 

Ayağa kalkıp banyoya girdim ve elimi yüzümü yıkamaya başladım. Günlük rutin işleri hallettim tekrar odaya girince dolabımı açıp üzerime yeşil yuvarlak yaka bir üst altıma ise siyah eşofman altı giyip odadan çıktım ve içtima alanına doğru yürümeye başladım.

 

Bütün time oda vermişlerdi ama timdeki evliler veya evi olanlar odayı kabul etmemiş ve evlerine dağılmıştı. Bizim ise ne bir evimiz ne de gidecek bir ailemiz vardı. İçtima alanında asker yoktu hızla koşu yapmaya başlamıştım…

 

**


Halen daha spor yapıyordum. Saatin kaç olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu sadece askerler gelmeye başladığı için en az 2 saat geçtiğini hatta belki de 3 saat geçtiğini tahmin ediyorum. Kıyafetim tamamen ter içindeydi iğrenç şekilde kokuyordum.

 

İleride buraya gelen ikizimi ve yanında ki timin bazı üyelerini gördüm ama hiç istifimi bozmadan devam ettim. İkizim yanıma gelip. “gene erkencisin bakıyorum. Uyuyamadın mı?” tanıyordu beni anlamıştı az uyuduğumu.

 

Kafa sallayıp ara vermeden devam ettim. Barfiks çekmeyi severdim. O da barfiks demirine tutundu ve çekmeye başladı.

 

Aslında bugün izinliydik. Genelde izinli olanlar evlerine gider, yatar, uyur, ailesiyle vakit geçirir, çocuğuyla, eşiyle zaman geçirirdi. Ama biz burada spor yapıyorduk.

 

Çünkü bizim ne ailemiz ne eşimiz ne çocuğumuz ne de vakit harcayacak bir arkadaşımız yoktu. Yalnızdık biz, hep böyleydik.

 

Lanetli çocuklardık. Özelliklede ben, lanetliydim. Sevmezdim kimseyi çünkü lanetim bulaşırdı. Sevdiğim kim varsa kaybettim kimseyi sevmememi öğrettiler bana bende sevmedim. İkizimi de severim ama çok yakın değilim. Onun da ölmesine göz yumamazdım.

 

Timin burada olanları da bekar olanlardı yanı Fırat, oğuzhan ve onur. Onlarda koşu ile başlamıştı. Barfiks çekmeyi bırakıp yere indim ve saate baktım. Tahmin ettiğim gibi 2 buçuk saat geçmişti.

 

Saat 07.30’du. duş almak için odama gelip duşumu almış kıyafetimi değişmiştim. Üzerimde üniformam vardı. Dışarı çıktığımda kamelyaların birinde tim oturuyordu. Geri kalanlar da gelmiş ve Aybars da oradaydı.

 

Aybars sanki ona baktığımı hissetmiş gibi hemen kafasını bana dopru çevirdi ve bana baktı. Kafasıyla gel anlamına gelen bir sallama hareketi yaptı. Normal bir hızla onlara doğru yürümeye başladım.

 

Timin geri kalanı da beni fark etmiş ve sohbet yavaşlamıştı. Yanlarına geldiğimde tam ayağa kalkacak iken elimi kaldırıp, “oturun.” Dedim. Herkes oturmuştu. İkizimin yanına boş olan bir yere oturdum. Tim hızla geri sohbete dalmıştı. Tam düşüncelerime dalacak iken bir ses ile kafamı kaldırdım.

 

“komutanım sizce aşk güzel bir şey mi?” oğuzhan’ın dediğle ona baktım. Derin bir nefes alıp göz temasını kestim. Ayaklarıma doğru bakmaya başladım. “aşk güzeldir ama kaderi iyi olana. Öyle bir duygudur ki sanırsın iyileşiyorum ama bazen bir şey olur ve dersin ki ben ölüyorum. Güzeldir aşk, iyidir, iyileştirir bütün yaralarını ama sonu iyi bitmezse o iyileştirdiği yer kanar, kanar, kanar… sonsuza kadar kanar. İyileşemezsin bir daha kimse saramaz o yaralarını belki de ölürsün. Başta dediğim gibi aşk kaderi iyi olana güzeldir. Kaderi kötü olanı bir tek Allah kurtara bilir.”

 

Kafamı kaldırmadan yere bakmaya devam ettim. “iyi şeyler yaşamamış gibi duruyorsun.” Sesinden tanımıştım. Bu ali ağabeydi. Bu sefer kafamı kaldırıp ali ağabeye baktım ve sustum. Evet, sadece sustum. Gözlerine baktım sadece. Belki anlasın istedim, içimdeki fırtınaları görsün istedim. Sanırım anladı beni gördü gözlerimdeki küçük kızı. Bir anda içimi korku sardı. Ya onlara bağlanırsam? Ya onları da seversem? ya onlar da giderse? Sevmemeliyim onlardan uzak durmalıyım. Hızla ayağa kalktım ve “işim var.” Deyip odama doğru yürüdüm.

 

Odaya geldiğimde hızla kapıyı kitleyip yatağa oturdum. Ellerim titriyordu korkmuştum. Ben tanımadığım insanlar için korkmuştum.

 

Derin derin nefes almaya başladım ve kendime söz verdim. Onlardan uzak duracak ve beni sevmelerini önleyecektim. Sakinleştikten sonra tam kalkacak iken telefonum çalmaya başladı.

 

Kaşlarım çatılmaya başlamıştı. Beni kim arardı ki? İkizim aramazdı yanıma gelirdi. Telefonumu çıkarıp numaraya baktım. Hastane mi? Evet beni hastane arıyordu.

 

Elim nedense açma tuşuna gitti. Telefonu açtığımda “merhabalar ben Mardin özel bozkurt hastanesinden sekreter ayşe kılıçhan. Aybala alabey ile mi görüşüyorum?” sorusu kulağıma ilişti. “evet ne için aradığınızı öğrenebilir miyim?” merakla ve sert sesime karşılık olarak sevecen bir ses ile cevap geldi. “ben sizi ve ikiziniz olan Aybars alabey ile ilgili bir durumdan haberdar etmek için aradım.”

 

“tamam bu durumun ne olduğunu hızlı mı söylersiniz yoksa 5 dakika içinde hastanenize baskın yapıp kendi kendime mi öğrenmemi istersiniz.” Gelen sert ses ile hemen cevap geldi.

 

“1991 yılında hastanemizde 4 çocuk doğdu. Doğunlar ikizlerdi ve biri siz ile ikiziniz. Hastanede bebekler annelerine verilecekleri zaman karıştırılmış yani aslında sizin aileniz gerçek aileniz değil. Biliyorum bu zor bir konu ama lütfen ikiziniz Aybars alabey ile hastanemize yarın saat 12.30 da DNA testi için burada olun.”

 

Ne? Ne yani benim, bizim çektiğimiz bütün acılar boşa mıydı? Cevap verecek durumum yoktu telefonu kapatıp yatağın yanına koydum. Mahvolmuştum.

 

Ne olacaktı? Oyuncak karıştırır gibi bebek karıştırmışlardı ve hayatım bitmişti.

 

Gençliğim, hayallerim her şeyim elimden alınmıştı. Ne olacaktı şimdi?

 

***

Evet bir bölümünden Sonuna Geldik. Başta yapacağım bütün açıklamayı yaptığım için sadece şunu söyleyeceğim, tekrar ediyorum ki iltifatlarınız benim için çok ama çok önemli. Beni ayakta tutan tek şey sizin sözleriniz. Umarım beni anlıyorsunuzdur.

iyi günler dilerim sevgili okuyucum...

Loading...
0%