Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1-BİLİNMEZLİK -

@ecrnmss

 

 

Öhm öhm . Uzun bir ara sonucu buradayıım. Size bomba bir dönüş yapacağımı söylemiştim ve bölüm o kadar çok içime sindiki anlatamam . Bence ilk denememden güzel oldu. Sadece birazcık değiştirdiğim noktalar var ... Birazcık ... Çok azıcık🤏🤏🤏

---

 

Son birkaç haftadır, gökyüzü olması gerekenden erken kararıyordu. İlk başta bunu, mevsimin değişimine bağlamıştım. Sonbaharın her sene getirdiği soğuk ve erken kararan akşamlar… Ama bu kez farklıydı. Günler yavaşça kapanırken, geceler birden bire üzerimize çökmeye başlamıştı. Bugün de aynıydı. Son dersten çıktığımda, saat daha 16:30'u gösteriyordu ama hava çoktan siyaha bürünmüştü.

Yavaş adımlarla okulun bahçe kapısına doğru ilerlerken, derin bir nefes aldım. İçime dolan serin hava bile tuhaf geliyordu; sanki ciğerlerime dolan oksijen yetmiyormuş gibiydi. Havada bir ağırlık vardı, tarif edemediğim bir huzursuzluk. Gökyüzü o kadar alçaktı ki, elimi uzatsam bulutlara dokunabileceğim hissine kapıldım. Şehrin üzerini bir kabus gibi örtmüştü. Sanki etrafımda birileri beni izliyormuş gibiydi. Ağaçların gölgeleri uzun ve tehditkârdı, sokağın köşelerinde, birisinin beni izlediğinin hayalini kurarak kendimi korkutuyordum amaçsızca.

Çantamı sıkıca omzumda sabitleyip hızlıca yürümeye devam ettim . Adımlarım beton zemine vurarak kısık bir ses çıkartıyordu . Bahçe çoktan boşalmıştı . Yalnız kalmayı genelde severdim ama bu kez kendimi daha önce hiç olmadığı kadar yalnız hissettim. Sanki gölgeler hareketlenmiş, beni sarıp sarmalamaya başlamıştı. Kalbim hızlanıyordu.

Bir anda arkamdan gelen ayak seslerini duydum. Karanlığın içinde, adımları derin yankılar gibi kulaklarıma çarptı.

“Evrim,” diye seslendi birisi. Arkamı döndüğümde Kerem Hoca’yı gördüm. Fizik öğretmenim, her zamanki gibi sakin ve kontrollü görünüyordu ama yüzünde bir tuhaflık vardı. Gözlerindeki bakış... Bir şey onu huzursuz etmişti.

“Hocam?” dedim, sesimdeki tedirginliği saklayamadım. "Bir şey mi oldu?"

Kerem Hoca biraz duraksadı, sanki söylemek istediği şeyi toparlamaya çalışıyormuş gibiydi. Hemen ardından, etrafına bakındı. Sanki karanlığın içinde bir şey arıyordu... Tuhaf bir sessizlik çöktü aramıza.

“Seni eve bırakayım, ne dersin?” dedi, sesi normalden biraz daha sert çıkmıştı. Gözlerimin içine bakıyordu, sanki çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibiydi.

Kafam karışmıştı. Her zaman eve yürüyerek giderdim ve bu yolu seviyordum. Kafamı dağıtmak için idealdi. Hem fazla uzak değildi. Ama Kerem Hoca’nın yüzündeki gergin ifade beni huzursuz etmeye başlamıştı. “Teşekkür ederim hocam, ama yürümeyi tercih ederim . Temiz hava almak iyi geliyor.”

Kerem Hoca’nın kaşları çatıldı. Bir an sessiz kaldı, sanki içinden bir savaş veriyordu. Sonra bir adım bana yaklaştı. “Yalnız gitmeni istemiyorum,” dedi, bu kez sesi daha da ciddiydi. Bir şeylerin ters gittiği kesindi. "Kısa bir süre önce fark ettim, seni ve beni ... takip eden birileri var."

O an ne diyeceğimi bilemedim. İçimdeki gerginlik artarken, bir yandan da bu konuşmayı anlamlandırmaya çalışıyordum. “Takip mi?” dedim, sesim biraz yükselmişti. Kendi sesim bile bana yabancı geliyordu. "Ne demek takip ediliyoruz? Kim izliyor bizi?"

Kerem Hoca bir an duraksadı, etrafına tekrar baktı ve sonra beni kolumdan nazikçe tuttu, beni bahçe duvarının yanına çekti. Artık aramızdaki mesafe çok daha yakındı, neredeyse fısıldar gibi konuşuyordu. “Bir süredir aynı adamı görüyorum,” dedi, gözlerini bir an olsun benden ayırmadan. “Ama işin tuhaf tarafı, aynı görünen iki farklı adam var. Biri seni, biri beni izliyor.”

Bir an için beynim durmuş gibi hissettim. Ne demekti bu? Aynı adam, ama iki farklı kişi mi? Bunu nasıl anlamam gerekiyordu? “Nasıl yani?İki aynı adam ama farklı mı?” dedim, cümleler ağzımdan dökülüyordu ama kelimeler anlamsız gibiydi.

Kerem Hoca’nın gözleri o sırada sabitlendi. Kafasını hafifçe kaldırdı ve ben de bakışlarını takip ettim. Ve oradaydılar. Sokak lambalarının cılız ışığında, karanlığın içinden bize doğru yürüyen iki adam. Gizlenmek adına hiç bir çaba sarf etmeden bize yaklaşıyorlardı .Aynı boy, aynı yüz, aynı duruş. İçim dondu. Kalbim, göğsümden çıkacak gibi atmaya başladı.

“K-oş!” dedi Kerem Hoca, sesi bir emirdi artık.

Düşünmeden harekete geçtim. Ayaklarım bir anda hızlanmıştı, bacaklarımın nereye gittiğini bile bilmiyordum. Sadece Kerem Hoca’nın peşinden koşuyordum. Nefesim düzensizleşmişti, her adımda arkamızdaki gölgelerin yaklaştığını hissediyordum. O iki adam hâlâ peşimizde miydi? Bilmiyordum. Arkamı dönüp bakmaya cesaret edemedim. Eğer bakarsam, belki gerçekten orada olacaklardı ve bu kabus hiç bitmeyecekti.

Kerem Hoca’nın arabasına vardığımızda, neredeyse soluğum kesilmişti. Ellerim titriyordu. Kapıyı açıp kendimi sol koltuğa attım. Kerem Hoca hızla direksiyona geçti ve motoru çalıştırdı. Arabayı sürmeye başladığında etrafımızda fırtına varmış gibi hissettim. Yolun kenarındaki ağaçlar hızla geçiyordu, ama hava gitgide daha da kararıyordu. Sanki etrafımızdaki karanlık bizi yutmaya hazırlanıyordu.

Bir süre sonra her şey daha da garipleşti. Hava aniden ağırlaştı. Sokak lambaları birer birer kayboldu. Karanlık, sadece karanlık kaldı. Ne sağ ne sol; her yer, sanki boşluğa düşüyormuşuz gibi bir his veriyordu.

Telefonumu çıkardım ve fenerini açtım. İçeriyi aydınlatmaya çalıştım, ama o an fark ettim ki Kerem Hoca’nın başı direksiyona düşmüştü.

"Hocam!" dedim, sesim korkuyla yükseldi. Onu sarsmaya başladım, omzundan tutup salladım. "Uyanın hocam!"

Hiçbir tepki yoktu. Kalbim deli gibi atıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kafamın içi karmakarışıktı. O iki adamın yüzleri hâlâ gözümün önündeydi. Bir şeylerin çok yanlış olduğunu biliyordum. Telefonumun ışığını arabada gezdirdim ama hiçbir şey net değildi.Araba kontrolsüzce ilerlemeye devam ediyordu .

Bir anda göz kapaklarım ağırlaştı. Nefesim düzensizleşti. Karanlık, bütün benliğimi sarıyordu. Direnmek istedim ama başaramadım. Yavaşça gözlerim kapandı ve her şey sessizliğe gömüldü.

 

---

Vee torumlarınızı alalııımm🤍🤍

 

Loading...
0%