@edaaygun61_
|
Canan'dan
1 Ay Önce
İşten çıkıp eve gelmiş, her zamanki iş yorgunluğu yüzünden kendimi kanepeye atmıştım. Biraz toparlandıktan sonra duşa girip günün kalan yorgunluğunu da sıcak su yardımıyla atmıştım.
Duştan çıktıktan sonra acıktığımı fark edip mutfağa gittim. Buzdolabını açıp içine göz gezdirdikten sonra " salça var yoğurt da var, en iyisi bir soslu makarna yapayım" dedim işe koyuldum. Ben yemek yapmaya dalmışken telefonumun çaldığını fark ettim, "kesin Selim'dir" diye düşünerek telefona koştuğumda; arayın Selim değilde Bülent Bey olduğunu gördüm.
İçimden " umarım yine sarhoş olup beni yanına yarenlik yapmam için çağırmıyordur" diye geçirdim ve " Alo,buyrun Bülent Bey" diye cevapladım telefonu.
" Canan, bu saatte rahatsız ettiğim için kusura bakma, ama bugün girdiğimiz toplantının raporlarını bana e-posta yoluyla atman gerek. Bu arada işle ilgili sormam gereken bir kaç bir şey daha var" dediğinde derin bir oh çekmedim desem yalan olurdu. Gerçekten bir sarhoş Bülent çekecek ne gücüm ne de dermanım kalmıştı. Duygularım artık kesin ve netti bu konuda.
Diz üstü bilgisayarımı aldım ve mutfak tezgahına kuruldum,hem raporları Bülent Beye e-mail atıyor hemde telefonda Bülent beyin sorularına cevap veriyordum. Bu sırada ocaktaki makarnanın taştığını fark ettim, telaşla makarnaya koştum ve çıplak elle sıcak tencereyi ocaktan almaya çalıştım.
Canımın acısından avazım çıktığı kadar bağırdım bu sırada telefonumu düşürüp kırmışım. Acı içinde ellerimi soğuk suya tuttum. Suyun altında ne kadar vakit geçirdiğimi bilmiyorken bir anda kapının çalma sesini duydum.
Acı içerisinde gidip kapıyı açtığımda karşımdaki kişiyi görünce şaşırmadım desem yalan olurdu. Gelen kişi Bülent Beydi, ve oldukça endişeli görünüyordu.
Nefes nefese kalmış bir halde " Canan, iyi misin o acı çığlığını duyunca ve üstelik sana ulaşamayınca çok endişelendim ve kendimi burada buldum,ne oldu" dediğinde eski Canan olsaydı kesinlikle bu harekete eriyip biter nutku tutulurdu şimdi ise hiçbir şey hissetmiyordum,tabiki çalışanını düşünmesi güzel bir şeydi ama gören duyan olursa ve özellikle Selim görürse yanlış anlayabilirdi. Hemen bir şey diyip onu burdan göndermem gerekiyordu.
" Önemli bir durum yok Bülent Bey, elimi birazcık yaktım o kadar" dedim gitmesini ümit ederek " Nasıl önemli değil Canan, görüyorum ellerinin ikisi de kıpkırmızı olmuş böyle olmaz hadi gidyoruz" dedi ve beni elimden tutarak arabasına bindirdi.
Ben ne kadar " gerek yok, ben iyim" desem de beni dinlememiş ve zorla hastaneye götürmüştü. Hastaneye gelmiş ve doktorun yanına girdiğimizde doktor ellerime dikkatlice bakarak " önemli bir durum yok ufak bir yanık şu yazdığım kremi alın günde iki kez kullanın bir şeyi kalmaz" demiş derin bir nefes almıştı Bülent bey.
Doktordan çıktığımızda Bülent beye " her şey için çok teşekkür ederim, ben bundan sonrasını halleder bir taksi ile eve dönerim" dediğimde Bülent bey. "Bunı duymamış olayım Canan, seni bu saatte tek başına eve gönderebilceğimi sanıyorsan yanılıyorsun" demiş ve bana engel olmuştu. Evin önüne geldiğimizde " bugün size çok zahmet verdim Bülent Bey, benim yüzümden hastanenin o pis kokusunu solumak zorunda kaldınız" dedim mahcup bir ifadeyle.
" Ne zahmeti Canan, sen benim bir çalışanım aynı zamanda da kardeşimin emanetisin o yüzden rahat ol" dediğinde, bende hafif bir tebessümle " teşekkür edip" arabadan indim.
Günümüz Bir aydır işe pek sık gitmiyordum çünkü gitmemi gerektirecek bir şey yoktu. Sekreteri olduğum Bülent Bey, Hande hanımla yolları ayırmış ve kayıplara karışmıştı, magazin camiası bu haberle çalkalanıyor neden böyle bir ayrılık oldu diye sebepler üretiyorlardı. Bu süreçte ne Hande hanımı ne de annesi Gülin hanımı görmemiştim duyduğum kadarıyla Hande hanım bu ani ayrılığa dayanamamış ve hastaneye kaldırılmıştı.
Selim de benimle bir aydır adam akıllı görüşmüyordu,görüşse bile yarım saat kadar oturur bir bahane bulup giderdi. Selim de anlam veremediğim bir durum vardı,hal ve hareketleri bir hayli değişmişti. Her telefon edişimde ilk çalışında hemen açarken şimdi ise ancak kapanmaya yakınken açıyor,mesajlarıma ise tek kelimelik cevaplar yazıyordu.
Selimin bu denli değişmesine bir şey sebep olmuştu ve ben bunu bilmiyordum. Ama benim de adım Canansa bunun nedenini öğrenecektim.Çünkü Selimin bana soğuk davranamasına benimle sanki bir yabancıyla konuşur gibi konuşmasına kalbim dayanmıyordu.
" yeter artık öyle davrandığın Selim Güven,bakalım neymiş senin derdin" diyerek çantamı aldığım gibi Selimlere yürümeye başladım.Evlerimizin arası aslında beş dakikalık bir yoldu,ama ben kafamda söyleyeceklerimi toparlamak ve gerçek duygularımı kendime itiraf edecek cesareti bulmak için yolu uzatıyordum.
Selime olan hislerim her zaman çok yoğundu o benim için bir arkadaştan da öte bir aileydi. İçimde git gide büyüyen bu duygusal hissi tetikleyen görmüş olduğum o rüyaydı. Fark ettim de son zamanlarda erkenden uyumak istememin nedeni o rüyayı yeniden görmek arzusuydu. Bunu kendime bile söylemekten utanıyor kabul etmekte zorlanıyorum ama ben Selime aşık oluyordum.
Belki de yeni değildi bu duygum. Bunu fark etmem için tüm bunların yaşanması gerekiyordu. Belki Selim beni sadece çocukluk arkadaşı olarak görüyor daha fazlasını düşünmüyor olabilirdi, ama yine de bir şekilde benim hayatımda olmalıydı,ben onsuz yapamazdım.
Kafamadaki bu düşüncelere dalmışken; Selimin evine geldiğimi fark ettim, bu sefer içimde farklı bir heyecan vardı. Sanırım sonunda hislerimi kendime itiraf ettiğim içindi, kim bilir belki bir gün Selime de itiraf edebilirdim.
Heyecanla zile bastım ve yaklaşan ayak seslerini duyduğumda kalbim her zamankinden daha çok hızlı atıyordu. Ama kapıyı açan beklediğim kişi değildi, Aysel ablaydı.
Aysel abla , Sevda teyzem öldükten sonra ev işlerini toparlamak için iki günde bir Selime gelen yardımcıydı. Onu gördüğüme şaşırdım çünkü bugün günü değildi.
"Hayırdır Aysel abla, bizimki evi çok mu dağıtmış bugün neden burdasın" dedim merakla. " yok güzel kızım,bugün evi kapatmaya geldim, senin haberin yok mu" dediğinde ne dediğini anlamadım ve
" neyden haberim yok mu Aysel abla, ne evi kapatması korkutma beni" dedim büyük bir endişeyle.
" Selim bugün beni aradı,apar topar buraya gelmemi istedi 'Aysel abla ben gidiyorum ev sana emanet' dedi" ve cebinden bir zarf çıkararak; " ve bu mektubu da yarın sana vermem için bana bıraktı madem bugün geldin al kızım mektup sana" dedi elindeki mektubu bana uzatarak.
Ne yani Selim Selimim gitmiş miydi? Beni burda bırakıp üstelik haber bile vermeden gitmiş miydi? Hayır bu olamaz! Selim bunu bana yapamaz!
Selim bana söylemeden evini kapatıp bir yerlere gitmiş ne zaman döneceğinden haberim olmadan beni cevapsız bir sürü soruyla başbaşa bırakmıştı. İçimde hem öfke hemde Selimi kaybetmenin korkusu ve hüznü ile olduğum merdivenlere yoğıldım.
Titreyen ellerimle zarfı yırtıp attım, merakla Selimin, yüzüme değil de bir kağıt parçasına anlattıklarını okumaya başladım....
|
0% |