Yeni Üyelik
1.
Bölüm

İz Bırakan Gidişler Bölüm (Bölüm 1)

@edaiste53

(11.03.2004)

 

 

Dışarıda karanlık, kış akşamları erken çöküyordu. Şehir, gri ve soğuk bir örtüyle kaplanmıştı; binaların arasında uzanan dar sokaklar, zifiri karanlıkta kaybolmuş gibi görünüyordu. İnsanlar, hızı kesilmiş bir günün sonunda evlerine dönmenin huzurunu arıyorlardı. Arada sırada sarkan lambalar, gölgeler oluşturarak bu kış manzarasına kontrast ekliyordu. Şehir hayatı, her geçen gün biraz daha karmaşıklaşıyor, mekânlar birbirine karışıyordu. İnsanlar, koşturmacanın ve telaşın içinde bir araya geliyor, ancak çoğu zaman birbirini görmüyormuş gibi davranıyordu. Dükkanların vitrinlerinde kırmızı ve yeşil ışıklar yanarken, kafelerde sıcak çikolatalar ve kahveler sipariş ediliyordu. Ancak, bu kış atmosferinin içinde, birçok insanın yaşamı, görünenden çok daha derin ve sessiz bir hikaye barındırıyordu. Binaların arasında yürüyen çocuklar, kış tatilinin geldiğini heyecanla bekliyor, yetişkinler ise günün yorgunluğunu unutmaya çalışıyordu. Kimi zaman, içsel bir huzuru arayanlar, bazen de geçmişin gölgelerinde kaybolanlar vardı. Şehir, kendi ritmiyle yaşamaya devam ederken, insanların hayatları, yaşadıkları mekanlar gibi, çoğu zaman gözlerden kaçan bir derinliğe sahipti. Küçük bir kafede, yaşlı bir çiftin yanında bir tabak sıcak çorba yavaşça tüketiliyordu. Aralarındaki sessizlik, yılların getirdiği bir alışkanlık gibi görünüyordu. Diğer masalarda gençler, hayatın karmaşasını ve geleceğin belirsizliklerini tartışıyordu. Şehirdeki hayat, herkesin kendi yolu boyunca ilerlemesiyle devam ederken, birçoğunun derinlerinde unutulmuş, kaybolmuş veya tamamlanmamış hikayeler vardı. Bu manzaranın içinde, sadece bir öğrencinin değil, birçok insanın sessiz ve gizli mücadelesi, kendi hikayelerini yazma çabası gözlerden uzak kalıyordu. Her insanın yaşadığı zorluklar, toplumsal kalıpların dışındaki gerçekleri, şehir hayatının karmaşasında birer yansıma gibiydi. Ama olacaktı bir gün bu kalıpların dışına çıkılacaktı... Hayat, bazen alışıldık düzenin dışına çıkarak aniden karmaşaya dönüşebilir. Her şey bir kış günü başlamıştı; gökyüzü gri bulutlarla kaplı, rüzgar ise keskin bir soğukluk taşıyordu. Şehir, alıştığı sessizlikte, kış mevsiminin ağır yükünü taşıyor gibi görünüyordu. Her şey yerli yerindeydi: Okul koridorlarında yankılanan adımlar, dersliklerdeki günlük telaş, ödevler ve sınavlar. Bu düzenin içinde, küçük bir kıvılcımın büyük bir ateşe dönüşeceği bilinmezdi. Yaz günlerinin sıcaklığı, kışın soğuk rüzgarlarında kaybolmuştu. Okulun geniş pencerelerinden dışarı bakıldığında, sadece gri ve beyazın tonları görülebiliyordu. Öğrenciler, günlük işlerine odaklanmış, kendi küçük dünyalarında kaybolmuştu. Her şey rutin bir akışta ilerliyor, yaşananlar günlük yaşamın ayrıntılarında kayboluyordu. Kış günlerinin karanlığında, şehir yavaşça uykusuna gömülüyordu. Evler, pencerelerinden sarkan sıcak ışıklarla, kışın koyu renklerini aydınlatıyor ve dışarıdaki karanlıkta bir nebze huzur sunuyordu. Yavaş adımlarla yürüyen insanlar, gündelik hayatın yoğun temposundan kaçmak için evlerine dönüyor, bazen bir kahveyle bazen de aile sohbetleriyle günün yorgunluğunu atmaya çalışıyordu. Bu kış akşamlarının birinde, bir kişinin hayatı, şehirdeki bu sıradan akışın dışında bir yöne kayacaktı. Farklı bir yolculuk, beklenmedik bir değişim, ve belki de hayatını sonsuza dek değiştirecek bir an... Şehir, tüm bu olup bitenlerin farkında olmadan, sessizliğini koruyarak hayatına devam ediyordu. Herkesin gözü önünde yaşananlar, bir kış akşamının koyu gökyüzünde yalnız bir yıldız gibi parlayan bir umut kadar uzaktı. Feride, her zamanki neşesiyle okulun kapısından içeri adım atmıştı. Gözleri, alışkanlıkla koridorları tarıyordu. Kalabalığın içinde ona tanıdık gelen yüzü bulmaya çalışıyordu. Okula geldiğinde ilk işi onu aramak olurdu zaten; onsuz bir gün başladığında her şey eksik kalıyormuş gibi hissederdi. Arkadaşları onun neşeli adımlarını fark edip selam veriyor, Feride de gülümsemeyle karşılık veriyordu ama aklı hala onda, onu bulmakta sabitti. Kalabalığı yararak ilerledi, sınıfın kapısına yaklaştığında hızla etrafına bakındı. Sonunda, koridorun köşesinde, her zamanki gibi sırtını duvara yaslayıp telefonuyla ilgilenen o tanıdık figürü gördü. İçini bir rahatlık kapladı, yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı.

 

Sessizce ona yaklaşarak: "Yine erken gelmişsin," diye seslendi.

O, başını kaldırıp Feride'ye baktı ve hafif bir gülümsemeyle cevap verdi.

 

"Sen de pek geç kalmıyorsun."dedi gülümseyerek. Feride, gülümseyerek yanına yaklaştı, bir an için tüm dünyanın dertlerini unutmuş gibi hissetti. Yanına oturduğu zaman telefonunu cebine atarak tüm ilgi odağını ona verdi. Onların ki gerçek bir lise aşkıydı birbirlerini çok seviyorlardı.

 

"Feride'm sana bir şey söyleyeceğim." diyerek ona döndüğünde Feride'de bu ciddiyetine şaşırmış olacak ki kaşlarını çattı

 

Feride, sevgilisinin ciddiyetini fark ettiğinde, içini bir huzursuzluk kapladı. Normalde aralarındaki konuşmalar hafif, eğlenceli ve neşeli geçerdi. Fakat bu sefer, bir şeylerin farklı olduğunu hissediyordu.

 

"Yaman,ne oldu? bir sorun mu var?" diye sordu, kaşları hafifçe çatıldı. Yüzündeki gülümseme yavaşça solmaya başladı. Sevgilisi bir an duraksadı, gözlerini yere dikti ve derin bir nefes aldı. Feride'nin kalbi hızla atmaya başladı. İçinde yükselen korku, ona kötü bir şeyler duymak üzere olduğunu hissettiriyordu.

 

"Feride, biz mezun olduktan sonra..." diye söze başladı ama ardından cümlesini tamamlayamadı. Söylemek istediği şeyin ağırlığını omuzlarında hissediyordu. Feride, sabırsızca bekledi, bu bekleyişin onu daha da tedirgin ettiğini fark etti.

 

"Ne söyleyeceksen söyle Yaman. Daha fazla merakta bırakma insanı."dedi Feride, sesi titreyerek. Bir an, her şeyin normalliği kaybolmuş, etrafındaki dünya durmuş gibiydi. Sevgilisi derin bir nefes alarak gözlerinin içine baktı.

 

"Bizimkiler ben mezun olduktan sonra, yurt dışına göndereceklermiş orda daha iyi üniversiteler varmış." Feride'nin nefesi kesildi. Bu kadarını beklemiyordu. Kalbi bir an durdu ve sonra hızla atmaya başladı. Söylediği kelimeler kafasında yankılandı: Yurt dışına gitmek... Bu, onların arasında kilometrelerce mesafe anlamına geliyordu. Birlikte kurdukları hayaller, gelecek planları bir anda suya düşüyormuş gibi hissetti.

 

"Nasıl yani bu ne demek oluyor ve sen bana bunu şimdi mi söylüyorsun?" diye sordu Feride, sesi titrek ve şaşkındı. İçinde bir anlık öfke, hayal kırıklığı ve korku birikti.

 

"Bu kadar zamandır bunu biliyordun ama bana hiç bahsetmedin mi?" Sevgilisi hemen gözlerini ondan kaçırdı.

 

"Ben öğreneli daha 1 hafta oldu Feride. Sana nasıl söyleyeceğimi bilemedim ve seni üzmek de istemedim açıkçası Ama içimde daha fazla da tutamadım işte." Feride, oturduğu yerden kalktı ve birkaç adım geri çekildi. Dışarıda hava açmış güneş parlıyordu sanki onun mutlu olmayışı üzülüşü hiç kimsenin umurunda değilmiş gibi adeta parlıyordu. Gözleri dolmuştu ama ağlamak istemiyordu. Bir an için sırtını ona döndü ve düşüncelerini toparlamaya çalıştı.

 

"Bu kadar zamandır yanımdaydın... Beni çok sevdiğini asla bırakmayacağını düşünürken sen gitmekten bahsediyorsun ne oldu şimdi her şey değişiyor, değil mi? Kurduğumuz onca hayallerin hepsi yalan mı oluyor?" dedi, sesi öfkeyle yükseldi. Yaman hemen araya girdi.

 

 

 

"Hayır, hayır sende gel benimle bak bunu uzun uzun düşündüm zaten okulda burs alıyorsun ailemle konuşur orda da burs ayarlarım hayallerimizden asla vazgeçmem Feride. Seni sevmekten de asla vazgeçmem. Bu karar, bizim geleceğimiz için. Orada eğitimimiz daha iyi olacak. Bunu senin için bizim için yapıyorum.." Feride başını iki yana salladı, gözleri yaşlarla dolmuştu.

 

"Bunu yapamam" dedi yutkunarak sessizce. "Ailem burada onları nasıl bırakabilirim?"dedi. Bir süre sessizlik oldu. Feride’nin gözlerinden bir damla yaş yanaklarına süzüldü. Hayatının bu kadar hızlı bir şekilde değişebileceğini düşünmemişti. Sevgilisi ona doğru bir adım attı ama Feride, geri çekildi.

 

"Gitmek istiyorsan, git. Ama ben gelemem sen hayatını çoktan kurmuşsun Yaman o hayatında benim yerim yok."dedi kararlı bir ses tonuyla. Sevgilisi, bir şey söylemek için ağzını açtı, ama kelimeler boğazında düğümlendi. Feride’nin bu kadar kararlı ve güçlü bir tepki vereceğini tahmin etmemişti. Ne söyleyeceğini bilemiyordu, sadece çaresizce ona bakıyordu.

 

"Feride, lütfen..." dedi ama Feride onu duymuyormuş gibi yürümeye başladı. Gözyaşlarını silerek koridorun sonuna doğru hızla ilerledi. Kalbindeki ağırlık, adımlarını daha da hızlandırıyordu.

 

Bunu asla beklemiyordu,daha bu sabah onu görebilmek için hemen kalkıp okulun yolunu tutmuştu. Şimdi ise ona gideceğini,onu bilmem kaç kilometre ötede bırakacağını söylüyordu.

Durduramıyordu kendini içinde sanki onu öldüresiye boğmak isteyen bir güç varmış gibiydi. Onsuzluğu hiç bilmiyordu,hiç hayal etmemişti onsuz nefes almayı.Daha çocukken almıştı onu hayatına,hata onun için girmişti,gece gündüz uyumadan o okula çok çalışıp girmişti. Şimdi ise öylece çekip gidiyordu. Bunu ona yapacak mıydı gerçekten?

 

 

Feride, okuldan koşarak uzaklaştı. Belki de bir daha Yaman’ı göremeyecekti, bir daha ona sarılıp kokusunu içine çekemeyecekti. Bu düşünce, kalbinde ince bir sızı yaratıyordu. Adımlarını hızlandırarak, kendini sokakların karanlığına bıraktı. Gözyaşları, rüzgarla karışıyor ve gözlerini buğuluyordu.

Yaman’ı çocukluğundan beri tanıyordu. O Yaman di; ona bakmayacağını, çocukken bile hissetmişti. Daha çocukken, parlayan kıyafetler içinde, pahalı oyuncaklarla oynaması, onun farklı bir dünyadan geldiğini gösteriyordu. Feride, Yaman’ın yaşadığı lüks ve ayrıcalıklı dünyayı hep uzaktan seyretmişti. Aralarındaki farklar, çocukluk yıllarından beri belli oluyordu, ama her şeye rağmen Yaman’a olan duyguları gerçekti.

Şimdi, Yaman’ın sözleriyle hayatının bu kadar köklü bir şekilde değişmesi, Feride’nin içindeki tüm güven duygusunu sarsmıştı. Yaman’ın hayatında onun yerinin olup olmadığını sorgularken, hayatının sadece Yaman'dan ibaret olduğunu anlayınca, Feride’nin ruhunda derin yaralar açılmıştı. Koşarak uzaklaşırken, Yaman’ın çocukluk yıllarındaki parlak dünyası, Feride’nin gözünde her zamankinden daha da uzak görünüyordu.

Feride, eve vardığında, kapıyı hızla açarak içeri girdi. Yüzü kıpkırmızı, gözleri yaş içinde kalmıştı. Evin sessizliği, içindeki karanlık duyguları daha da belirgin hale getiriyordu. Kapıyı kapatıp, aniden yere çökerek bağırarak ağlamaya başladı. Kalbinin derinliklerinden yükselen acı, gözyaşlarıyla dışa vuruluyordu.

Annesi, mutfakta yemek hazırlıyordu. Feride'nin evdeki aniden yüksek sesi, onu paniğe sevk etti. Hızla mutfaktan koşarak koridora koştu, kızı yerde ağlarken görünce endişesi arttı. Annesi, hemen Feride’nin yanına diz çökerek onu sıkıca kucakladı.

 

“Güzel kızım benim,ne bu halin ne oldu sana?” diye sordu, sesi titrek ve endişeliydi.

 

Feride, annesinin sıcak kolları arasında biraz olsun rahatlamaya çalıştı ama içindeki acı dinmek bilmiyordu. Ağlaması, her geçen dakika daha da şiddetlenerek devam etti. Annesi, Feride’yi daha sıkı sardı, ona hem teselli hem de güven vermek istiyordu. Feride’nin ağlaması, eve yayılan yoğun bir acıyı hissettiriyordu.

İkiz kardeşleri, yaşlarının verdiği akılla bu durumu tam olarak anlayamıyorlardı. Olan biteni kavrayamadan, endişeyle annelerine bakıyorlardı. Annesi, onları sakinleştirip Feride’nin yanına getirdi. İkizler, kardeşlerinin bu kadar üzgün olduğunu görünce endişeli gözlerle annelerine baktılar, ama büyüklerinin yaşadığı derin acıyı anlamak onlar için zordu.

Annesi, Feride’nin saçlarını okşayarak ve başını sıvazlayarak ona moral vermeye çalıştı.

 

“Canım, lütfen anlat. Neler olduğunu bilmek istiyorum. Sana yardım etmek istiyorum.”

 

Feride’nin ağlaması, yavaş yavaş sakinleşmeye başladı ama derin bir hüzün hâlâ gözlerinde parlıyordu. Bir yandan ağlamaya devam ederken, diğer yandan yaşadıklarını anlatmaya çalıştı. İçindeki acıyı ve Yaman’la olan tartışmayı açıklamaya başladığında, annesi onu dikkatle dinliyordu.

 

Saatler sonra, Feride yatağında bitkin bir halde uzanıyordu. Gözleri kapanmak üzereydi ama uyuyamıyordu. Kendini hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. Hala olayın şokunu atlatamamıştı; sabah neşeli bir şekilde okula gitmişti, fakat şimdi her şey yerle bir olmuş gibiydi.

"Ne ara bu hale geldik biz?" diye düşündü, kafasını ellerinin arasına alarak. Her şey o kadar hızlı ve beklenmedik bir şekilde değişmişti ki, gerçekliği kavramakta zorlanıyordu.Aniden midesinin bulandığını hissetti. İçindeki boğulma hissi ve baş dönmesi, her geçen dakika daha da şiddetleniyordu. Kendini yatakta rahat hissedemeyince, aniden kalkıp odadan fırladı. Hızlı adımlarla banyoya koştu, başı dönüyordu ve elleri titriyordu.

Banyoya girdiğinde, midesindeki bulantıyı hafifletmek için kendini soğuk suyun altına bırakmak istedi. Musluğu açarak ellerini suya daldırdı, ama suyun soğukluğu onu rahatlatmak yerine, mide bulantısını daha da artırdı. Feride, başını eğerek lavabonun kenarına yaslandı, derin bir nefes almaya çalıştı.

Bir yandan soğuk suyun etkisiyle bulantısını geçirmeye çalışırken, diğer yandan içindeki kargaşa duygularını bastırmaya çalışıyordu. Gözleri yaşlıydı, ama gözyaşları suyun içinde,

kayboluyordu. Yaman'la bugün yaşadıkları bir türlü aklından çıkmıyordu. Gerçekten hayatında bu kadar yer kaplamış mıydı? Tamam hayatında yeri vardı bunun zaten farkındaydı ama ayrılığın onu bu kadar sarsacağını düşünmemişti. Belki de ayrılacakları hiç aklının ucundan geçmediği içindi.Aynadan kendine baktı,gözlerinin altı torba halini almış yüzü solmuştu.Duruşu, zayıf ve güçsüzdü. Birkaç dakika lavabonun kenarına yaslanıp, nefes almaya çalıştıktan sonra, kendini biraz toparlamış hissetti. Yavaşça kalkıp, lavabonun kenarından uzaklaştı ve derin bir nefes aldı.

Feride, kendini biraz daha sakinleştirdikten sonra, banyodan çıkıp odasına döndü. Odaya girerken, midesindeki bulantı azalmıştı ama ruhsal yük hala yerindeydi. Yatakta otururken, başını ellerinin arasına aldı ve düşünceleriyle baş başa kaldı.

Birden gözleri kocaman oldu; aklına aniden gelen bir düşünce, kalbinin hızla çarpmasına neden oldu. Koşarak dolabına yöneldi ve takvimini aramaya başladı. İç çamaşırlarını karıştırırken regl takvimini buldu ve hızla tarihleri kontrol etmeye başladı. Takvimi incelerken, regl döneminin bu ay gecikmiş olduğunu fark etti. Gözleri kısılmış bir şekilde takvimi inceledi, tarihlerin üzerine tekrar tekrar bakarak doğruluğunu kontrol etmeye çalıştı.

Reglinin geciktiğini anladığında, bir an için her şey durdu. Vücudu titredi ve kafası karıştı. Gözyaşları tekrar gözlerine doldu, ama bu sefer, endişeden ve korkudan kaynaklanıyordu. Hamilelik ihtimali aklına geldiğinde, kalbinde derin bir korku ve panik dalgası hissetti.

Feride, dolabındaki takvimi kapatıp bir kenara fırlattı, başını iki elinin arasına aldı ve derin bir nefes almaya çalıştı. Kendini kötü hissetmeye başlamıştı. İçindeki karmaşa ve korku, bedenini sarmıştı. Dışarıdaki dünyadan tamamen kopmuş gibi hissetti; şu anki en büyük korkusu, yaşadığı duygusal karmaşanın üzerine bu ek yükün de eklenmiş olmasıydı.

O anda, tüm duygusal yükü ve belirsizliği içinde hissetmeye devam ederken, ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Yatakta, kendini kaybolmuş ve çaresiz hissetti, geleceği hakkında herhangi bir netlik bulmaya çalışırken, gözyaşları bir kez daha yüzünden süzüldü.

Feride, kendini yatakta kaybolmuş ve çaresiz hissederek bulmuştu. Regl takvimindeki gecikme, kafasındaki tüm planları ve duyguları alt üst etmişti. Derin bir nefes aldı, gözyaşlarını silerek telefonu eline aldı ve Yaman’ın numarasını rehberde buldu.

Telefonunu sıkıca kavradı, Yandaki düğmeye sert bir şekilde basarak açtı. Olanlardan sonra Yaman ona ulaşmak isteyeceğinden telefonunu kapatmıştı.Zaten eşyalarını da ona götürmesi için şoförünü yollatmıştı.Onu kapının önünde beklerken camın önünde ağlayarak izlemişti. En sonunda da pes ederek gitmişti. Telefonu açıldığında beliren 12 Cevapsız aramayı görünce kalbi hızlandı. Parmakları ekranın üzerinde gezindi. Yaman’a telefon açmayı düşündü, ancak o an ne yapacağını bilemiyordu. Onunla konuşmak, içinde bulunduğu belirsizliği paylaşmak istiyordu ama aynı zamanda bu konuşmanın kendisine nasıl bir rahatlık sağlayacağını da kestiremiyordu. Kafasında Yaman’ın tepkileri, ne söyleyeceği ve bu durumun nasıl sonuçlanacağı hakkında sayısız düşünce geçiyordu.

Telefonun ekranındaki Yaman’ın numarasına bakarken, parmakları ekrana değdi. İçinde bir anlık tereddüt yaşadı; arayıp aramamak arasında kalmıştı. Ekranda, “Arama” ve “İptal” seçenekleri belirdiğinde, ne yapacağına karar veremedi. Gözleri dolu, yüzü ise endişe doluydu.

Bir yandan, Yaman’la konuşmak, belki de durumu ona açıklamak ve yardım istemek isteği içindeydi. Diğer yandan, onunla bu konuda konuşmak, şu anki karmaşayı daha da artırabilir ve aralarındaki ilişkiyi daha da karmaşıklaştırabilirdi. Yaman’ın verdiği tepkiyi ve olayın nasıl bir yön alacağını bilmiyordu.

Bir süre telefona bakarak düşüncelerinin arasında kayboldu. Sonunda, derin bir nefes alarak "Arama" butonuna basmak üzere parmağını ekranın üzerine koydu, ama o an tüm gücüyle "İptal" butonuna dokundu. Telefonunu yavaşça geri koydu ve derin bir nefes aldı. Yaman’a bunu nasıl söyleyecekti. Eğitimi için yurt dışına gidecekti.Eğer ona söylerse gitmeyecekti onu tanıyordu. Adı gibi biliyordu her şeyi geride bırakırdı.

Feride'nin zihninde düşünceler birbiriyle yarışıyordu. Yaman’ın geleceği için planladığı her şey, bu hamilelik haberiyle bir anda paramparça olabilirdi. O, Yaman’ı çocukluğundan beri tanıyordu ve ona ne kadar bağlı olduğunu da biliyordu. Yaman, böyle bir haberi duysa, tereddütsüz her şeyi bırakır, yurt dışı planlarını iptal ederdi. Yaman’ın hayatını, hayallerini bir kenara atmasını istemiyordu, ama aynı zamanda bu durumu ondan saklamanın vicdan azabını da taşıyamazdı.

Derin bir nefes daha aldı ve yatağa geri oturdu. Kendini son derece yalnız ve çaresiz hissetti. Yaman'ın yüzünü gözlerinin önüne getirdi; onun sıcak bakışları, kendisine olan sevgisi ve koruyucu tavrı her şeyin ötesindeydi. Ama işte tam da bu yüzden, onun hayatını mahvetmek istemiyordu. "Bu senin hayatın," diye düşündü içinden, "senin sorumluluğun."

"Ya ona hiç söylemezsem? Yaman gitse ve ben burada kalsam, bu durumu tek başıma halletsem..." diye düşündü. Ama bu düşünce bile içinde büyük bir boşluk ve korku yarattı. Yaman, bu durumu bilmeden gitseydi, ona haksızlık etmiş olurdu. Feride, Yaman'ın her zaman yanında olacağını biliyordu. Ama ya o, bu yükü tek başına taşıyabilir miydi? Ya da bunu Yaman’a söyleyip hayatlarını tamamen değiştirmek pahasına birlikte bir çözüm bulabilirler miydi?

Bu ikilem içinde kalmıştı. Bir yandan Yaman’ı korumak istiyor, diğer yandan ona olan sevgisi ve güveniyle her şeyi paylaşmak istiyordu. Fakat Yaman’ın kendisi için yaptığı fedakarlıklar ve onların birlikte kurduğu hayaller aklından çıkmıyordu. Yaman’ın gitmesini, hayatını kurmasını izlemek zorunda kalacaktı, ama bu yükle nasıl başa çıkacaktı?

Telefonunu tekrar eline aldı, bir süre daha rehberde Yaman’ın ismine baktı. Söylemek istediği çok şey vardı ama onları hangi kelimelere dökeceğini bilmiyordu.

 

Feride, telefonu yerine bıraktı ve derin bir nefes aldı. Zihnindeki karmaşa dinmek bilmiyordu ama bir an durdu, elini yavaşça karnına koydu. Henüz hiçbir şey hissetmiyordu, ama içinde büyüyen bir hayatın varlığı, ona hem korku hem de şaşkınlık veriyordu.

Gözlerini kapattı ve karnına dokunarak, fısıldar gibi konuşmaya başladı.

"Sen... Sen şu an buradasın değil mi? Beni duyabiliyor musun, küçük bebeğim?" dedi, gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü.

"Ben... Ben ne yapacağımı bilmiyorum. Ama sana söz veriyorum, seni asla yalnız

bırakmayacağım."

Bir süre sessizce, sadece elini karnında tutarak öylece kaldı. İçinde bir annenin ilk kez hissettiği o karmaşık duygular; korku, sevgi, endişe ve umut birbirine karışıyordu. Feride’nin kalbi, bu küçük varlık için atıyordu artık. Yaman’a ya da başka birine ne diyeceğini bilmiyordu, ama bu andan itibaren bebeğiyle baş başaydı.

"Korkuyorum..." diye mırıldandı Feride.

"Ama seni seviyorum. Her şey nasıl olacak bilmiyorum, fakat ne olursa olsun, senin için savaşacağım. Söz veriyorum miniğim."

Bu sözlerle, içindeki belirsizlik ve korku biraz da olsa yerini derin bir kararlılığa bıraktı. Bir şeyler değişmişti. Artık sadece kendisi için değil, içinde büyüyen hayat için de mücadele edecekti. Ne olursa olsun hayatta tek başına kalması gerekse bile bebeğinden vazgeçmeyecekti, bir kere almıştı annelik içgüdüsünü nasıl bırakabilirdi ki?

Feride, elini karnından çekmeden, yatağa uzandı. Uykusu bir türlü gelmiyordu, zihni binbir türlü düşünceyle doluydu. Sabah, ailesi uyanmadan eczaneye gidip bir gebelik testi alacaktı. Bunun kararlılığıyla gözlerini kapattı ve uyumaya çalıştı. Bir süre sonra yorgunluktan olsa gerek, derin bir uykuya daldı.

 

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, Feride sessizce yataktan kalktı. Ailesi henüz uyanmamıştı. Babası hâlâ nöbetteydi, ama birkaç saat içinde dönecekti. Zamanı iyi değerlendirmesi gerekiyordu. Üzerine rastgele birkaç kıyafet geçirip, yavaşça evden çıktı. Kapıyı arkasından sessizce kapatarak sokağa adım attı. Sabahın serin havası yüzüne çarptı ve hızla yürümeye başladı. Bir an önce eczaneye gidip geri dönmeliydi.

 

Ancak tam kapının önüne vardığında, Yaman’ı gördü. Şaşkınlık içinde bir an durakladı. Yaman, kapının önünde bekliyordu. Onu gördüğünde Feride hızla yanından geçmeye çalıştı, fakat Yaman kolundan tuttu.

 

"Ne işin var burada?" diye sordu Feride, sert bir ses tonuyla, hızla kolunu Yaman’ın elinden çekti. Etrafa bakındı, ailesinin onu görüp görmediğinden emin olmak istiyordu. Kimseyi göremedi, ama yine de tedirgindi. "Beni zor durumda bırakıyorsun. Ya bizimkilerden biri seni görürse? Hâlâ sadece kendini düşünüyorsun, Yaman Arslanbey!"

 

Yaman, Feride’nin sert sözleri karşısında bir an donakaldı. Ne diyeceğini bilemedi. Feride, arkasını dönüp gitmeye hazırlanırken, Yaman derin bir nefes aldı ve arkasından seslendi.

 

"Gidiyorum, Feride. İşlemler hızlandırıldı. Birkaç saat içinde uçağım kalkacak ve sana da bilet aldım. Benimle gel, gidelim lütfen."

 

Feride, durdu. Sesi hala içinde yankılanıyordu. Yavaşça arkasını döndü, gözleri dolmuştu ama güçlü durmaya çalışıyordu. Yaman ona doğru bir adım atarken, Feride elini kaldırdı.

 

"Dur, Yaman!" dedi sertçe. "Pes et artık, bizden olmaz. Farklı dünyaların insanlarıyız. Yıllardır bunun farkındaydım, ama sana olan aşkım bunu görmemi engelledi. Ta ki sen kendi hayatına yeni bir sayfa açmak istediğini söylediğinde. Lütfen, beni unut ve geleceğine odaklan."

 

Yaman, bir adım daha atmak istedi ama Feride’nin Feride'nin kararlılığı karşısında olduğu yerde kaldı. Bir süre sessizce birbirlerine baktılar.Yaman, çaresizlik içinde boğulmuş gibiydi. Gözleri doldu ve artık dayanamayarak, Feride'nin arkasından bağırarak seslendi, sesinde hıçkırıkların boğduğu bir çaresizlik vardı.

 

"Olmaz, anladın mı? Sensiz yapamam! Bir haftadır seni görmedim diye kafayı yedim. Sensiz nasıl yaşanır bilmiyorum, Feride! Beni nefessiz bırakma, öldürme beni!"

 

Feride, Yaman'ın acı dolu sözlerini duyunca durdu. Gözyaşları yanaklarından süzülüyordu, ellerini yüzüne götürerek sertçe gözyaşlarını sildi ve kendini toparlamaya çalışarak arkasını döndü. Gözleri dolu olmasına rağmen sert bir sesle, Yaman'a son sözlerini söyledi:

 

"Benden önce bir hayatın vardı. Bunu benden sonra da yapabilirsin. Kendine iyi bak, Yaman Arslanbey. Seni tanımak güzeldi."

 

Bu sözleri söylerken yüreği parçalanıyordu. Gözyaşlarına hâkim olamadan hızla uzaklaştı. Her adımı, kalbine saplanan bir bıçak gibi acı veriyordu, ama bunu yapmak zorundaydı. "Hepsi senin geleceğin için," dedi sessizce, kendi kendine. Ve tamamen kayboldu, Yaman’dan ve yaşadığı tüm duygusal karmaşadan uzaklaştı.

 

*Bazen sevdiğiniz insan için ondan vazgeçmeyi bile göze alırsınız.Onun mutluluğu sizin mutsuzluğunuz olsa bile...İşte aşk böyle bir şeydir... (Yazardan minik bir not)

 

Devam edecek umarım bu bölümü okurken keyif almışsınızdır.

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%