Yeni Üyelik
2.
Bölüm

ELRİK

@edaksoy

 

Belen başını pencereye doğru çevirdiğinde gördüğü Acar'dı.

 

" Yabancılarla konuşma diye kaç kere dedi annen sana Belen? Neden sözünü dinlemiyorsun? Sana sesleniyorum, bağırıyorum hâlâ harekete geçmiyorsun. Kaç aydır seni korumaya çalışıyorum farkında değil misin?"

 

Acar bu cümleleri söylerken iki ayağı üzerinde duruyordu. Evet, pençeleri üzerinde değil de ayakları üzerinde duruyordu. Acar; geniş omuzlu, uzun boylu ve saçları ensesinde bitiyordu. Gece gibiydi saçları, simsiyah. Acar, kızgın ama önemseyen bakışlarıyla Belen'i uyarmaya devam ediyordu. Ancak yaşadığı olaydan daha ilginci Acar'ın bir insan olarak karşısında duruyor oluşuydu. Ya da yaşadığı korkudan dolayı hayâl mi görüyordu?

 

" Belen beni dinliyor musun? O yaşlı kadın yerimizi bulmamalıydı. Hayır, nasıl buldu onu da asla anlamıyorum, Kaç aydır seni ben, kaç yıldır da annen ve baban saklıyor, koruyor. Her neyse, bu olanları daha sonra düşüneceğiz. Belen şaşkın şaşkın bakma! Kapıdaki Elrik'ten nasıl kaçacağız onu düşün."

 

"Yalnız farkında mısın gerçekten bilmiyorum ama ben anlamıyorum bu olanları. Sen bir kuştun ve karşımda bir insan olarak duruyorsun. Yetmiyor bir de konuşuyorsun. Sen gerçekten Acar mısın, onu bile bilmiyorum. Hem Elrik de kim?"

 

Acar, Belen'e cevap vererek daha fazla zaman kaybedemezdi. Evde telaşla bir şey ya da bir şeyler arıyordu. Bahsettiği kadın Elrik, bahçenin etrafında dolaşıp bir şeyler söylüyordu. Söyledikleri şeyler anlaşılmıyordu. Hangi dilde konuşuyordu? Sesini her yükselttiğinde bahçeye girmeye çalışıyordu. Ev, sanki korunuyordu. Çünkü bu güce duvarların dayanması imkânsızdı.

 

Acar, duvarda asılı olan resim çerçevesinin arkasından altın ve kırmızı iple sarılı olan anahtarı aldı ve Belen'e verdi.

 

"Belen, bunu al ve aynayı bana ver. Şu an buradan çıkış biletimiz sadece o kaldı. Duvarlar daha fazla Elrik'e dayanamaz. Aynayı bana getir lütfen, daha fazla dayanamayız."

 

"Hangi ayna? "

 

" Yıllardır seninle olan ama bir kez olsun dokunamadığın aynadan bahsediyorum. Belen hadi, bak duvarlar daha fazla dayanamayacak, çabuk!"

 

Doğdu doğalı yatağının başında olan sandığı Acar'ın verdiği anahtarla açtı. Annesinden kalan örtülerin altından altın işlemeli el aynasını çıkardı. Aynayı Acar'a verdi. Acar, aynayı iki eliyle kavradı ve Belen'den kendisine tutunmasını istedi. Ne olursa olsun gözünü açmamasını istedi. Belen, Acar'a tutundu, gözlerini sıkıca kapattı. Belen vücudunu saran rüzgârla birlikte yolculuk yapıyordu. Gözünü açsa neler görecekti neler... Ancak görecekleri şeyleri Belen anlamlandıramayacağı için son derece sakıncalıydı. Zamanın rüzgârıyla yolculuk yaparken gördüklerini yanlış anlamlandırmanın sonucu bir felâketle sonuçlanabilirdi. Önce yorumlamayı öğrenmeli sonra gözünü açmalıydı.

"Açabilirsin gözlerini. Geldik, birazdan Ahal da gelecek. Buluştuktan hemen sonra tekrar yola çıkacağız. Yolu sadece Ahal biliyor. Ben gitmeyeli yolu değiştirmişler."

"İyi de nereye gidiyoruz? Ahal da kim? Acar farkında mısın bilmiyorum ama bana hiçbir şey anlatmıyorsun. Bu gerçekten sinirimi bozmaya başladı. Bana olanları anlat ki ona göre hareket edeyim."

"Tamam, Ahal gelene kadar biraz anlatayım. Annen ve baban aslında bir yolculuğa çıkmadı. Onlara bir görev verildi ve onu yerine getirmek için yanından ayrıldılar. Seni de bana emanet ettiler. Ben koruyucunum, ağaç da dostun. Seni bulmamaları gerekiyor çünkü önemli iki ailenin tek ortak noktası sensin. Her evin bir iyesi yani ruhu ve koruyucusu vardır. Sizin evin iyesi de benim. Ancak beni diğer iyelerden ayrı kılan şey senin gibi önemli birisini korumamın verdiği önceliktir. Kaçtığımız Elrik de kötü iyelerin başı. Her kötülük Elrik ve Erlik'ten başlar. İki kardeş olan Erlik ve Elrik, yıllar önce yeryüzündeki tüm iyileri tüketmeye yemin ettiler. Bu iki kardeş yer altında hüküm sürüyor. Erlik ateşi, Elrik de suyu yönetiyor. Yeryüzündeki hâkimiyeti ele geçirmek için ve yer altındaki güçlerine güç eklemek için de sen gerekiyorsun. Ancak bunun sebebini, neden sen olduğunu asla bilmiyorum. Bunu bilen sadece üç kişi var. Annen, baban ve Umay Ana. Umay Ana da seni koruyanlardan birisi. Onu ben de görmedim. Ancak şunu biliyorum ki Ahal bizi ona götürebilir."

Belen, anlatılanları anlamaya çalışırken dört nala koşan Ahal geliyordu.

" Gerçekten de böyle atlar varmış."

Derisi parıl parıl parlayan bembeyaz bir at. Sadece Türklere ait olan o at , Ahal Teke. Tüm görkemiyle Belen ve Acar'ın karşısındaydı:

"Daha ne bekliyorsunuz? Umay'a gitmemiz gerekiyor. Hızlı hareket etmemiz gerekiyor çünkü kaarşıdan geliyor. Belen sırtıma bin, Acar sen yolu kontrol et, kanatlarına yetişemem sonuçta."

Acar, tekrardan Tuğrul'a dönüşüp yolu kontrol etmek için göğe yükseldi. Belen, dünyaya geldi geleli atlara bindiği için biniciliği çok iyiydi. Sonuçta binicilik kanında vardı. Acar önde, Ahal ve Belen de arkasından geliyordu. Önlerinde çok uzun bir yol vardı. Ancak her şeye değeceği şimiden belliydi.

Loading...
0%