12. Bölüm

11. BÖLÜM 🌃

Edoli Deniz
edooliidenizz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selamlar efeniim.🙋‍♀️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Nasılsınız? Umarım çookk iyisinizdir. 💖

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölümler arası süreler uzadı, geçen bölümde de bahsettiğim gibi bir sınava hazırlanıyorum
ve az bir zaman kaldığı için bölüm araları daha da uzayabilir. 😔🔫

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

O yüzden daha fazla uzatmadan bölüme geçelimm.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şarkı/ Drama Köprüsü

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"İnansaydım,
Bir ömür beklerdim gelmeni... Ve inan,
Saydım,
Bir ömür geçti beni sevmeyeli..."
-Özdemir Asaf

 

7 Sene Önce...

 

Ev ahalisi salonda toplanmış başıma çullanmışlardı. Ben ise onlara aldırış etmiyordum, bütün her şeyin suçlusu onlarken kendimi bu olanlar için üzemezdim. Çünkü biliyordum, ben kendim için, kendi hayatım için en doğru olanı yapmıştım. Olması gereken buydu, sırf onlar istedi diye bu nişan yüzüğünü bir ömür boyunca kollarımda ki bir pranga gibi takamazdım. Ben yapamazdım.

 

"Ne yaptın sen? Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Babam olanları duyduktan sonra direkt bana bağırmaya çağırmaya başlamıştı. "Nişanı attım." Annem korkulu gözlerle bana bakıyordu, ben ise ruhsuz bir şekilde onlara. "İyi halt ettin! Şimdi ne bok yiyeceksin? Bir kere sözümüzü dinlesen ölür müsün ulan? Ölür müsün?" Bakışlarım babama döndü, onun canını kelimelerle acıtmak istemezdim ama o beni buna zorluyordu. "O kızla nişanlanan sen miydin?" Birkaç ay önce ailemin isteği üzerine bir kızla nişanlanmıştım. Günlerdir, hatta aylardır o kızdan ayrılmam gerektiğini söylüyordum kendime. Ben onu sevmiyordum, isteyerek nişanlanmamıştım. "Benimle doğru konuş!" Babam bağırmaya devam ederken Yıldız ablam ve kardeşim Hilal sadece bana bakıyordu. "Ne yapsaydım baba? Ne yapsaydım yani? İstemediğim biriyle bir ömür kendime işkence mi çektirseydim? O nişan mı daha önemli yoksa oğlunun hayatı mı?" Annem, babamın yanına geldi. "Bak istediğin mesleğe karışmadık, yıllarca biriyle tanışmak istemedin bir sevdiğin var mı diye sorduk cevap vermedin." Annemin sözünü kestim. "Sizde beni zorla nişanladınız. Bu muydu yani çözüm? Ne sanıyorsunuz siz? O kızla nişanlanıp mükemmel bir hayat süreceğimi falan mı?" Annem daha da sinirlendi. "Sus! O kızla evleneceksin Emir, sana annelik hakkımı helal etmem. O kızı arkanda gözü yaşlı mı bırakacaksın?" Anneme şaşkınca baktım, ondan bunu asla beklemezdim. "Sende mi anne? Sende mi bana bunları söylüyorsun? O kız şu an umurumda bile değil. Kalpsizlikse kalpsizlik."

 

"Sana annelik hakkımı helal etmem Emir." Sinirden güldüğümde ablamla göz göze geldim. Bana ifadesizce bakıyordu. "Senin gibi bir evladım olduğu için utanıyorum." Benim annem bu kadın olamazdı. Benim annem bu kadar acımasız bir şekilde konuşmazdı bir kere. "Doğduğuna bin pişman ettin beni. Senin yüzünden mutsuzuz." Annemin söylediği şeylerden sonra sinirim daha da yükseldi. Kafamda bu sözler yankılanırken bende bağırmaya başladım. "Doğduğuma bin pişman ettim öyle mi? Benim yüzümden mutsuzsunuz öyle mi? Oradan bakınca ben çok mu mutlu gibi görünüyorum? Yazıklar olsun size. Siz kendinize anne baba mı diyorsunuz? Durun ben size nasıl anne baba olunur söyleyeyim, anne ve babalar çocuğu istemediği bir nişanı attığında bu cümleleri kurmaz. Asıl anne ve babalar çocuğunu zorla nişanlamaz! Anne ve babalar, çocuklarının doğduğuna pişman olmaz!"

 

"Sen benim sözümü dinleyecektin! Ben mi sana terbiye vereceğim yoksa sen mi bana terbiye vereceksin?" Bende oturduğum koltuktan kalkıp babama diklenmeye başladım. "Sen babanın sözünü dinledin de ne oldu? Bu evden yıllarca kavga eksik oldu mu? Sen annemi sevdin mi? Söyle bana baba, sen dedemin sözünü dinledin de mutlu oldun mu?" Bu laflarımdan sonra annemin de babamın da gözlerinin dolduğunu görmüştüm. Hem babam, hem de annem birbirlerini severek evlenmemişlerdi ama bir süre sonra birbirlerini sevmişlerdi.

 

Ya da alışmışlardı.

 

"Bu farklı o farklı! Suna'yla evleneceksin dediysem evleneceksin! Yoksa defolup gidersin buradan!" Babamla her konuda birbirimize benziyorduk. İkimizde fazlasıyla inatçı, sinirliydik. Bu da evdeki her kıvılcımın büyük bir yangına dönüşmesine neden oluyordu. Bu güne kadar sesimi kısmaya çalışmışlardı ve bende onlar benim büyüğüm olduğu için susmuştum. Ama bu farklıydı. Artık benim hayatım söz konusu olduğunda susmaları gereken kişiler onlardı. "O kızla evlenmedim diye beni mi kovuyorsun?" Babam kendini daha da dikleştirdi. "Kovuyorum. Ya Suna'yla evleneceksin ya da defolup gideceksin." Sinirden güldüm ve ensemi kaşıdım. Sözleri kalbimde büyük bir sarsıntıya neden olurken kendimi sakinleştirmek için çabalamıyordum. "O kızla evlenip hayatımı mahvedeceğime, bir daha yüzünüze bile bakmam daha iyi." Daha sonra ise babama sert bir bakış atıp arabamın anahtarıyla ceketimi aldım ve ayakkabılarımı giyinip arkama bile bakmadan evden çıktım. Ben arabama doğru ilerlerken kardeşim Hilal ağlayarak bana sesleniyordu ama vazgeçmemek için ona bile bakmadım. Arabama binip evimizin olduğu yerden hızlıca uzaklaşmaya başladım.

 

Aklımda ise annemin yaşlı gözleri ve acı sözleri, kardeşimin arkamdan bağırışı, ablamın susup bizi izlemesi ve babamın beni evden kovuşu kaldı. Kalbimde ise kocaman bir yara...

 

O gün bugündür ailemle konuşmuyorum.

 

O gün bugündür o şehre adımımı atmıyorum.

 

O gün bugündür ablama eskisi kadar sıcak bakamıyorum.

 

O gün bugündür kız kardeşim Hilal'e sarılamıyorum.

 

O gün bugündür annem ve babam, benim gibi bir evlatları olduğu için utanmıyor.

 

O gün bugündür ben ailemi özlüyorum.

🌃

 

İki gündür geceleri stresten uyuyamıyordum. Geceleri ya Eren ya da Asuman yanıma geliyordu, gündüzleri zaten okulda oluyordum. İki gün önce o zarfı gördükten sonra Emir ile konuşmuştum ancak gelen zarftan değil de, bana bilinmeyen numaradan gelen fotoğraftan bahsetmiştim. Bu iki gün boyunca ailemden ise sadece abim ile iletişime geçmiştim. Bugün ise 31 Aralıktı. Ben, Asuman, Eren yeni yılı birlikte kutlayacaktık. Emel, izin günlerini kullanarak ailesinin yanına gitmişti ve sanırsam ki birkaç gün yoktu.

 

Hançer Timi ise dün gece bir operasyona çıkmıştı. Cem'den öğrendiğim bilgilere göre birkaç gün dönmeyeceklermiş. Gelen zarftan sonra etraf süt limanı gibi olmuştu, gelen o not ve fotoğraflardan sonra bilinmeyen numaralardan fotoğraf veya notlar gelmedi. "Ya Göksel artık kendine gel." Son iki gündür kendimi toparlayamamıştım. "Asuman, emin ol çok yorgunum. Bak iki gündür uyuyamıyorum, eve gidemiyorum, abim dışında kimseyle konuşamıyorum. Ne yapacağımı zaten bilmiyorum. Kendime gelemiyorum." Asuman bana hak verir gibi baktı ve sırtımı sıvazladı. "Ben ne olursa olsun arkandayım. Ama sana şunu söyleyeyim, Emir ile konuş." Onu onaylamak için kafamı aşağı yukarı salladım. Kapı çaldığında Asuman ayağa kalktı ve kapıyı açtı. Gelen büyük ihtimalle Erendi.

 

"Eren, bu suratının hali ne? Yine çok mutlusun." Eren'in oflama sesini duydum. "Hizmetçi gibi kullandın beni tüm gün, neşe saçarak mı gelecektim?" Eren mutfağa, yani benim yanıma geldi. "Senin de yüzün nur saçıyor, hayırdır, niye bu kadar mutlusun?" Asumanda onun peşinden girdi. "Diyene bak... Sanki kendisi ağzı kulaklarına vararak girdi eve." Göz devirerek Eren'e baktığında onların bu haline gülümsemeden edemedim açıkçası. "Göksel, sen bizim enerjimizi sömürmeye devam mı edeceksin yoksa seni balkona koyup, üşümeni sağlayıp, kendine gelmene yardım mı edelim?" Asuman'ın şaka yaptığı her halinden belliydi, küçük bir tebessüm ettim. "Aklım hâlâ o zarfta Asuman... Emin ol iki gündür sadece onu düşünüyorum."

 

"Bende o yüzden seni canlandırmaya çalışıyorum ya! Başçavuşun eşeği miyim ben? Ne güne duruyorum burada? Demi Eren?" Eren ortamdan kopup bir şekilde tezgaha yaslanmış, portakal soyuyordu ama Asuman'ın söyledikleriyle bize döndü. "Ha, ne?" Asuman eliyle yüzünü sıvazladı. "Günahım ne benim?" Asuman, Eren'e döndü. "Bari onayla beni..." Fısıldayarak konuşmuştu ama benim kulaklarımın iyi duyduğu detayını atlamıştı. "Ha, evet. Kesinlikle öyle." Eren bunları söyledikten sonra Asuman'a döndü. "Neyi onayladım ben şimdi?" Kendi aralarında ufak bir laf dalaşına girdiklerinde, en azından onlar için bugün bir şeyleri unutabilirdim.

 

Onlar laf dalaşını bitirdikten sonra aileme, arkadaşlarımla olacağıma dair bir mesaj attıktan sonra yüzüme bir gülümseme takındım. En azından mutlu duruyordum. Şimdilik.

 

Birkaç saat sonra her şeyi hazırlamıştık ve içerde oturup televizyondaki programlara bakıyorduk. "Şarkı programı mı izlesek yoksa komedi programı mı?" Eren ve ben düşünmeye başladık. "Komedi programı!" Aynı anda heyecanla söylediğimiz şeyden dolayı güldük. "Eh, o zaman açıyorum." Asuman da bu fikri onayladıktan sonra kanal değiştirdi ve birlikte komedi programı izlemeye başladık. Aslında eğleniyordum, doğruya doğruydu.

 

Bir süre komedi programı izledik, sıkılınca şarkı yarışmasına geçtik ve şu anda Asuman'ın zoruyla kalkmış şarkı söyleyip dans ediyorduk. "Ah geceler! Sensiz geceler! Kabus gibi, çöker geceler!" Asuman eline tuvalet kağıdı rulosunu, bende kumandayı almıştım. Hem şarkı söyleyip hem de dans ediyorduk. Açıkçası bu anlarda bazı şeyleri kısa bir süreliğine unutmayı başarmıştım. "Ayrılıklar vurur beni! Sabahları dar geceler!" Biz mükemmel şarkımıza devam ederken Eren sadece yemek yiyordu. Onun bu haline göz devirip şarkımıza ve dansımıza geri döndük. Şarkının ortalarındayken Eren ortama süper bir şekilde giriş yaptı.

 

"Nemrut'un kızı, yandırdı bizi! Çarptı sillesini, felek misali! Sil yazımızı, kurtar bizi. Çarptı sillesini, felek misali! Mevla'm gör bizi!" Eren oturduğu yerden kalkmış, elimdeki kumandayı da çoktan kendi eline almıştı. O sırada Asuman bu şarkıdan hoşlanmamış olacak ki, Eren'in koluna vurdu. "Ya saçmalama! Düzgün şeyler söylesene!" Eren onu takmadı. Şarkısına kısa bir ara verdi. "Siz çok düzgün şeyler söylüyorsunuz sanki. Neymiş, oh gocolor, sensiz gocolor. Kobos gobo, çokor gocolor!" Bizi taklit ettiğinde ben gülmeye başladım, Asuman ise Eren'e kınayan bakışlar atıyordu. Ancak Eren hiç oralı olmadı ve kendi şarkısını söylemeye devam etti.

 

"Ocağım söndü, nasıl beladır? Bırakıp gitti, bu ne devrandır? Dünya gözümde ker beladır, Allah'tan bulasan!" O anda elleri havaya kalktı, gözleri sıkıca kapandı sanki Oscarlık bir sahnede gibiydi. "Ocağım söndü, nasıl beladır? Bırakıp gitti, bu ne devrandır? Dünya gözümde ker beladır, Allah'tan bulasan!" Bu kısmı söylerken sesini abartılı bir şekilde titretmiş ve elindeki kumandayı daha da sıkılaştırmıştı. "Kararsın bahtın, yıkılsın tahtın. Yalvardım, yakardım yol bulamadım! Ah olmasaydın kara yazı. Evirdim, çevirdim yaranamadım. Ayandır hâlim..." En sonda ki 'hâlim' kelimesini en az on saniye kadar uzatmıştı. Ben ise gülmeye devam ediyordum. Asuman, kendini yormaktan vazgeçmiş ve bıkkın bir şekilde kenarda bizi izliyordu. Sonrasında şarkıdan birkaç kısım atladı ve nakarata geldi. "Nemrut'un kızı, yandırdı bizi! Çarptı sillesini, felek misali! Sil yazımızı, kurtar bizi. Çarptı sillesini, felek misali! Mevla'm gör bizi!" Eren derin bir nefes aldı, bir an kendinden geçer gibi davrandı. Bu arada sanki ağlıyormuş gibi gözlerini ovuşturdu ve burnunu çekti.

 

"Ocağım söndü, nasıl beladır? Bırakıp gitti, bu ne devrandır? Dünya gözümde ker beladır, Allah'tan bulasan!" Sonlara doğru sesi yetmedi, aniden sesi inceldi. Toparlamak için boğazını temizledi. "Hööhüm, pardon."

 

"Ocağım söndü, nasıl beladır?" Bu kısmı acayip derecede yükselerek söylediğinden dolayı Asuman ve ben irkildik. "Bırakıp gitti, bu ne devrandır?" Dramatik bir çığlık attı. Aniden diz çöktü, elindeki kumanda düşecek gibi oldu ama hemen toparladı. "Dünya gözümde ker beladır, Allah'tan bulasan!" Burada gözlerini yukarı kaldırıp etrafa dramatik, hüzünlü bakışlar attı.

 

Şarkının sonunda sanki konser vermiş gibi, etrafındaki hayali seyircilerine el salladı. "Teşekkürler, Hakkari! Beni seviyorsunuz!" En sonunda büyük bir reverans yaptı ve aşırı dramatik olan performansını bitirdi. Ben ise tabiri caizse, gülmekten gebermiştim. Asuman hızla Eren'in yanına geldi. "Sen çok iyi yaptın demi?" Eren sırıttı. "Senden iyiydi."

 

"Ne alakası var?"

 

"Çok alakası var. Kızım sen kendi söylediğin şarkıya bak ya. En azından benimki iyi."

 

"Ne söyleseydim?"

 

"Kahtalı Mıçı olur, Müslüm Gürses olur, İbrahim Tatlıses olur, Ahmet Kaya olur... Ama sen Seda Sayan söylemeyi tercih edersen bir şey diyemem."

 

"Neyi varmış Seda Sayan'ın!"

 

"O kadını sabah programlarında gördüğümden beri sevmiyorum. Bak hatta taklidini yapacağım." Eren boğazını temizledi, sesini inceltmeye çalıştı. Asuman ise kollarını göğsünün önünde birleştirdi. "Güüü çıkçıkçıkçık, naaaay çıkçıkçıkçık, dııın. Güü-naaay-dııın! Oy, Seda Bacınız size kurban olsun. Kurbaneeey kurbaneeey!" Eren'in yaptığı taklite bu sefer Asumanda karşı koyamamıştı ve benimle birlikte gülmeye başladı. "Ya Eren!" Asuman hem konuşmaya çalışıyor, hem de gülüyordu. "Ne Eren? Öyle yapıyor kadın. Halam ve teyzem izliyordu, gördüm, gözüm çıksın diye dua ettim. Nenem yaşında kadın zaten." Gözlerimi belerterek Eren'e baktım. "Abartma sende, elli küsür yaşında kadın." Eren tekrardan yerine oturdu. "Benim için hâlâ yaşlı. Elli yaş yaşlılık belirtisi olan bir yaştır. Kırk beş bile yaşlı benim için."

 

"Sende yaşlanacaksın. Ne bu rahatlık?" Asuman'ın dedikleriyle olaya el attım. "Herkes onun gibi baby face değil. Ne kadar yaş alırsa alsın kendi yaşıtlarına göre daha genç duracağı için bu kadar rahat." Eren hınzır bir gülüş sergileyip atıştırmalıklardan yemeye başladı. Biz ise biraz daha dans edip şarkılar söyledik. Asuman ve ben dinlenirken, Eren kırmızı şarap aldığını hatırladı. Hızlıca ayaklandı, şarabı alıp yanımıza geldi. "İlk defa benim dediğim şeyin tersini yapmadın, bravo." Asuman, Eren'e kadehini uzatırken şaşkınlıkla baktı. "Normalde beyaz şarap alırdım ama bulamadım. Sana özel değil yani." Asuman kadehini alırken Eren'e dil uzattı.

 

Şaraplarımızı içerken şarkı yarışması ve komedi programı arasında gidip gidip geldik. Canımız sıkılınca ise -genellikle Asuman'ın canı sıkıldı- dans etmeye devam ettik. Ben yorgunluktan bayılmamak için kendimi koltuğa fırlattığımda Asuman'ın yeni kurbanı Erendi. Eren bu konuda şanssızdı, ben kaçabilirdim ama Eren kaçamazdı. Asuman, Eren kendisiyle halay çeksin diye bir başına silah dayamadığı kalmıştı çocuğun. Allah korumuş olacak ki o da aklına gelmedi sanırım.

 

Sonuca baktığımda, Eren şu anda bıkkın bir sırat ifadesiyle halay çekiyordu. Ben ise tıkınıyordum.

 

Birkaç saatte sohbet ettik. Saatin on iki olmasına beş saniye kala ise beşten geriye doğru saymaya başladık.

 

"Beş, dört, üç, iki, bir..." Herkes aynı anda sayıyordu ama herkesin söylediği şeyler farklı olmuştu.

 

"Hoş geldin 2022!"

 

"Hoş geldin yeni dertler!"

 

"Hoş geldin ara tatil!"

 

Bu gece unutamayacağım kadar süper geçmişti.

 

Gece geç saatlere kadar birlikte eğlenmeye devam ettik. Ben, gece üçten sonrasını hatırlamıyorum. Alkol tükettiğimden dolayı her şey yarım yamalaktı. Sabah Asuman beni uyandırmıştı, uyandığımda başım acayip derecede ağrıyordu. Ayağa kalkıp mutfağa geçtim ve bir bardak su içtim. Kendime gelmek için yüzümü yıkamam gerektiğine karar verip banyoya gittim. Birkaç kez yüzüme su çarpsam da ayılamamıştım. Saçlarımı tepemde rastgele bir topuz yaptım ve aynadaki suratımla karşılaştım

 

The Walking Dead, kadroya yeni bir oyuncu arıyorsa eğer beni çağırabilir. Makyaja da gerek yok, çünkü şu an yüzümde akmış olan makyajımla tam olarak bir zombiyi andırıyordum. En azından ben öyle düşünüyorum. O sırada aklıma bir şey takıldı, hazır Emel izinliyken ve ailesinin yanına gitmişken evde kalan eşyalarına bakabilirdim. İşte elime bir fırsat geçmişti sonunda. Günlerdir beklediğim o şeyi yapmalıydım artık.

 

Gelen isimsiz notun Emel ile bir bağlantısı olup olmadığını öğrenmek için can atıyordum. Bu yüzden banyodan çıkıp hızlıca Asuman'ın yanına mutfağa girdim. "Benim eve gitmem lazım." Asuman bana kaşlarını çatarak baktı. "Ne oldu? Bir sorun mu var?" Sessizleştim ilk başta. "Sayılır. Hemen eve gidip birkaç işimi halletmeliyim. Geç kalamam." Hızlıca koridora ilerleyip kabanımı giyindim, telefonumu alıp çantamın içine attım. Çantamı açtığımda anahtarımı kontrol edip ayakkabılarımı aldım ve giyindim. O sırada Eren de kapıya üşüşmüştü. "Sabah sabah yine ne acelen var? Hangi deli dürttü seni?" Göz devirdim. "Eren, beni eve bırak." Şu an lütfen diyemeyecek kadar acelem vardı. "Lan ben sizin babanızın uşağı mıyım? Git evine işte." Asuman yanımıza geldiğinde Eren'in ayakkabılarını ve montunu ona uzattı. "Hadi bırak kızı." Eren ise istemeye istemeye montunu ve ayakkabılarını giyindi. "Arabayı neyle süreceğim? Anahtarım salondaki masanın üstünde." Asuman hızlıca anahtarı getirdi. "Yallah köyüne." Kapıyı yüzümüze kapadı.

 

"Ne ka güzel ne ka güzel. Sevecen arkadaşlarım benim." Eren kendi kendine konuşurken ben çoktan binadan dışarı çıkmıştım. "Senin de amacın ne anlamadım gitti ha. Kurtlu musun kızım? İki dakika otur totonun üstüne ya. Bıktım yemin ederim sizden bıktım!" Arabanın önünde durduğumda Eren kilidi açtı ve ben hızla arabaya bindim. O da arabaya bindiğinde söylenmeye devam ediyordu. "Eren söylenme! Sende de ne çene varmış ya." Eren beni dikkate almayarak yol boyu çene çalmaya devam etti. Eve geldiğimde ise derin bir oh çektim. Çok şükür ya!

 

"Umarım kahvaltı yapmadan eve koştur koştur gelmeme değecek bir şeyler bulurum." Üzerimdeki kabanımı çıkarıp askılığa astım ve dış kapıyı kilitledim. İlk önce hızlı bir şekilde evi kontrol ettim, tedbiri elden bırakmamak lazımdı. Yavaşça Emel'in odasına doğru ilerledim. Aslında endişeli gibiydim, göreceğim şeylerden korkuyordum sanırım. Eğer Emel, sahiden de ajansa ne yapacağımı düşünüyordum. O sırada iç sesim konuştu;

 

Topuk yapacaksın kızım! Başka ne yapacaksın?

 

Çay? Şakaydı. Odanın kapısını açtığımda ferah bir havayla karşılaştım. Emel'in odası da aynı benim odam gibi beyaz tonlarla döşenmiş bir odaydı. Odaya doğru bir adım attığımda odayı gayet düzenli görmüştüm. Hızlıca etrafa baktım. Oda da genel olarak bir şey görünmüyordu. Daha da derine inmek istediğim için makyaj masasını karıştırmaya başladım. Buradan bir şeyler çıkacağını düşünmüyordum. Ama biliyordum ki, herhangi bir belge bile Emir'in işine yarayabilirdi. Makyaj masasının en altında ki çekmeceyi açtığımda birkaç belge vardı. Belgelerin hepsini oradan çıkardım, birkaç yere daha baktıktan sonra onlara detaylıca bakacaktım.

 

Belgeleri yatağın üzerine koyduktan sonra kıyafet dolabına geldim. Orada her yeri aradım, dağıttığım yerleri toparladım. Hiçbir şey yoktu. Bütün bunları yaparken ise sadece ve sadece belgelerin içeriğini düşünüyordum. Emel'in yatağının üzerine oturdum ve belgeleri dosyalarından çıkarmaya başladım. İlk belgeyi elime aldığımda kimlik fotokopisi, kimlik bilgileri gibi şeyler vardı. Pek işimize yarayacağını düşünmesem de cebimdeki telefonumu çıkarıp fotoğrafını çektim. İkinci belgede eğitim aldığı okullar, mezun durumu tarzı şeyler vardı. Bununda fotoğrafını çektim. Diğer üç belgede ise finansal durumla ilgili bilgiler vardı. Para transferleri, gelir kaynakları ile ilgili çokça bilgi vardı. Onlarında fotoğraflarını çektikten sonra belgeleri dosyalarına koydum. Dosyaları doğru yerleştirdiğime emin olduktan sonra geri yerlerine koydum ve Emel'in yatağını düzeltip odadan çıktım.

 

Odadan çıktıktan sonra yaptığım ilk iş Emir'e belgeleri göndermek oldu. Hâlâ görevdelerdi, bunu biliyordum ama görevden gelir gelmez bakabilirdi, zaten şimdi atmazsam unuturdum. Mesajı gönderdikten sonrada mutfağa gidip düşünceler içinde kahvaltı hazırladım.

 

Bundan sonrada gün çok normal geçmişti, hatta günlerce etraf çok sessizdi. Emir'e gönderdiğim mesajlar ise tek tikteydi hâlâ.

 

Ne olur ne olmaz diye Cem'e de mesaj atmıştım ama o mesajda hâlâ tek tikti. Sanırım günler geçmesine rağmen görevden dönmemişlerdi. Strese girsem de çevremdeki kimseye belli etmemeye çalıştım.

 

Şimdi okula gelmiştim, bugün cuma günüydü ve aşırı derecede heyecanlıydım. Gereksiz bir heyecandı aslında.

 

Okula girdiğimde direkt sınıfa çıktım, bütün öğrenciler sınıftaydı. "Günaydın!" Bütün öğrenciler heyecanla günaydın dediğinde onlardan farklı bir şekilde beni selamlayan sadece ve sadece Hakkı'ydı. "Selamünaleyküm öğretmeniim!" Gülümsedim ve bende Hakkı'nın anlayacağı şekilde cevap verdim. "Aleykümselam Hakkıcığım."

 

Öğretmenler masasına oturduktan sonra yoklamayı aldım ve öğrencilere ödevlerini açmaları gerektiğini söyledim.

 

Dersler ilerlerken gerçekten mutlu olduğumu fark ettim ama gün sonuna doğru kalbime bir ağırlık çöktü. Nedenini anlayamasam da kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

 

Ta ki evin önüne gelene kadar...

🌃

 

Hançer Timi, birbirlerine ayak uydurarak bu görevi tamamlamayı hedefliyordu. Günlerdir görevdelerdi, hepsi bitkindi ama bu görev başarıyla tamamlanırsa hedeflerine bir adım daha yaklaşacaklardı.

 

Karşılarında ki dağ da olduğu tahmin edilen TÖZ onlara bir tuzak kurmuş olabilir miydi bunu anlamaya çalışıyorlardı. Hançer Timi’nin istihbarat işlerinden sorumlu olan Ateş, bir çoban kılığına girmişti. Küçük bir oyunla avlayacaklardı onları.

 

Emir, yanında ki asker arkadaşlarına baktı. Hepsi ömrünü dağlarda geçirecekti. Yüzüne garip bir gülümseme peyda oldu. Ancak hemen kendini toparladı. Şu operasyonu başarıyla bitirmek dışında bir şey istemiyordu. Hepsi, Ateş’in dudaklarının arasından çıkacak iki kelime ile hareket edecekti.

 

Ateş’in olduğu tarafta işler biraz karışıktı. Bir ovada koyun otlatmadan geri dönüyordu. İçinden de bin bir tane şey sayıyordu. Ovadan ayrılıp köy yoluna gelince köy yolunda bir takım hareketlenmeler olduğunu gördü. Yakınından geçen bir çocuğu yanına çağırdı. “Oğlum, bak hele buraya!” Çocuk garip bir telaşla Ateş’in yanına geldi. “Buyur ağabey?” Korku gözlerinden okunuyordu. Çocuk besbelli korkuyordu. “Nereye gidersiniz böyle?” Çocuk nefesini düzenledi, koşmuştu anlaşılan. “Adamlar geliyor, evlere gidiyoruz ağabey. Onların sağı solu belli olmaz, tek sığınağımız evlerimiz. Sende git hayde, benim zamanım yoktur.” Çocuk aceleyle evine koşarken Ateş, ormanlık alana doğru ilerledi ve telsizine sarıldı. “Hançer dörtten, Hançer Timine. Hançer dörtten, Hançer Timine?” Aynı zaman da etrafını kolaçan ediyordu.

 

“Hançer bir dinlemede.”

 

“Hançer iki dinlemede.”

 

“Hançer üç dinlemede.”

 

“Hançer beş dinlemede.”

 

“Hançer altı dinlemede.”

 

“Hançer yedi dinlemede.”

 

Ateş sıkıntılı bir nefes verdi. “Burada hareketlenmeler var, herkes yerini alsın.” Ateş’in dedikleri ile Hançer Timi hazırlanmaya başladı. Çağan bir çalılığın arkasında kamufle olarak köyde ki herhangi bir durumda leşleri çoğaltmak için hazır oldu. Alp her duruma karşı çantasında ki malzemeleri hazır etti, yaralanan her bir arkadaşının sorumluluğu timde ki herkesten çok onda sayılırdı.

 

Dorukta aynı şekilde çantasında ki bomba imha malzemelerini hazır etti, bir bomba görülürse imha etme işlemi ondaydı. Alperen, Ateş’i korumak için Ateş’e yakın durmaya çalıştı tabii ki kendini belli etmeyecek şekilde. Emir ve Cem ise sabah göreve çıkmadan önce Hazan Albay’ın gösterdiği ve teröristlerin kaldığı düşünülen eve doğru temkinli bir şekilde hareket etti. Herkes yeterince gergindi ve kendilerini rahatlatmak için birkaç leş yeterliydi.

 

Hançer Timi için her bir türkünün veya şarkının birer anlamı vardı. Her türküyle birbirlerine birer mesaj veriyorlardı,, esir düştüklerinde o kişinin ne kadar dayanacağını o türküyle anlıyorlardı. Hançer Timi, birbirlerinin neler hissettiğini bakışlarından anlıyorlardı. Hançer Timi birbirlerinin aynası olmuştu.

 

“Hançer birden, Hançer Timine. Hançer birden, Hançer Timine.” Herkes telsizine sarıldı ve dinlediklerini açıkladılar. “Fazla zamanımız olmayabilir. Dediklerimi harfiyen uygulamayanın vay haline. İyi dinleyin beni… Cem ve ben evin arka tarafında bekliyoruz, Çağan ortaya çıkan herhangi bir tehlikeyi direkt indirecek. Ateş, sen ne yapacağını zaten biliyorsun. Dorun sen bütün bombalardan sorumlusun. Alp, sende yaralanan her bir kişiden. Alperen, Ateş’i yalnız bırakma. O giderse bu operasyon gider, bize de başka yerlerin yolu gözükür. Anlaşıldı mı? Ayrıca... Tek başına ilerlemeye izin yok.”

 

Hepsi bir ağızdan,
“Emredersiniz komutanım!”
Dediklerinde Emir sıkıntı ile nefesini verdi. “Şimdi kılıçlarınıza sarılın, buradan isterseniz sağ çıkmayalım, isterseniz hepimiz ölelim. Ama şunu bilin ki bu operasyon bitmeden buradan sağ çıkmayacağız. O kılıçlar kınına konmayacak! Buradan tamam, işimiz bitti demeden kılıcını kınına koyanın canını bizzat ben alırım.” Hepsi biliyordu ki Emir fiziksel olarak onlara bunu yapmasa da başka yöntemler uygulayabilirdi.

 

En kötüsü de Hazan Albay'ın eline bırakabilirdi.

 

Ve işte o an keşke Emir'in elinse olsak diye düşünebilirlerdi.

 

Yaklaşık on beş dakika sonra bir terörist Ateş’i fark etti ve onun yanına yaklaştı. “Sen ne edersin burada? Evine gitsene ne beklersin?” Ateş bozuk Türkçesi -varmış gibi- ile konuşmaya başladı. “Hangisine gidem?” Adam anlamamış gibi kaşlarını çatarken elini silahına uzattı ancak almadı. “Kaç tane var ki?” Ateş gülümsedi, garip bir gülümsemeydi bu. “Al bayrağın dalgalandığı her yer benim evimdir.” Ateş başıyla bir işaret verdi Emir’e.

 

“Hançer, atış serbest!” Çağan adamı alnının ortasından vurdu. Sanki hepsi bu anı bekliyormuş gibiydi, bir bakıma öyleydi de zaten. Stres atıyorlardı bir nevi. Cem ve Emir etraflarında ki her bir kişiyi temizlerken diğerleri de öyle yapıyordu. Eve hepsi beraber girecekti. Yaşarlarsa beraber, ölürlerse yine beraber öleceklerdi.

 

Çatışma birkaç dakika sürdü.

 

Etraflarında tek bir tehlike bile kalmadığından emin olduklarında hepsi temkinli bir şekilde eve yaklaştı. Emir önde, diğerleri arkada kapının önünde duruyorlardı. Son kez etrafa baktı Emir. Hemen sonra ayağıyla kapıya bir tekme atarak kırdı ve herkes evin içine dağılıp kontrol etti odaları. Tek bir oda kalmıştı. Hepsi beraber odanın kapısında dururken Emir ilk önce girdi. Odada halıyla örtülmüş bir şey vardı. Emir yaklaştı ve halıyı çekti, işte olanlar o zaman oldu.

 

“Canlı bomba!” Emir bağırdı, bir adamın üzerine canlı bomba bağlanmıştı. Herkes kendini evden dışarı atmaya çalışırken bir ses duyuldu: Bombanın patlama sesi…

🌃

 

 

 

 

 

 

Cem ve Doruk olur gibi...

 

 

 

 

 

 

Karakterler hakkındaki düşünceleriniz?

 

 

 

 

 

 

Kurgunun ilerleyişi?

 

 

 

 

 

 

Yeni bölüm gelene kadar...

 

 

 

 

 

 

Sevgiyle kalın,
Edoli'yle kalın... 💖

Bölüm : 13.03.2025 20:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...