3. Bölüm

2. BÖLÜM 🌃

Edoli Deniz
edooliidenizz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selamlar efeniim.🙋‍♀️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Nasılsınız? İyisinizdir umarımm.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölümü çok bekletmemeye çalıştım, hafta da bir bölüm atmaya çalışacağım
ama okul yüzünden aksama durumları olabilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölümü heyecanla yazdım, sizde aynı heyecanla okursunuz umarıım.💫

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

O zamaan, çok uzatmadan bölüme geçeliim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İyi okumalar efeniimm.🧡

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şarkı- Beyaz Giyme/Tinay

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Sen yola çık, yol sana görünür."
-Mevlana Celaleddin Rumi

 

 

Önümde ki kağıtlara bakıyordum, tüm öğretmenlerin listesi elime ulaşmıştı. Okul müdürü dahil olmak üzere altı kişi kalmıştı. Elime bir kağıt daha aldım.

 

 

Delal Cıvıl:
Doğum Tarihi: 29.11.1983
Anne Adı: Evîn Cıvıl
Baba Adı: Cihan Cıvıl
Doğum Yeri: Şırnak/Silopi
Kütük: Şırnak/Silopi

 

 

Müdür dün okuldaydı onu biliyordum. Okula o gün gitmeyenlerin sayısı şu anlık üçtü.

 

 

Emel Edalınaz:
Doğum Tarihi: 23.07.1997
Anne Adı: Güler Edalınaz
Baba Adı: Nazım Edalınaz
Doğum Yeri: Konya/Meram
Kütük: Konya/Meram
1-E sınıfının öğretmeni.

 

 

Eren Canel:
Doğum Tarihi: 21.04.1995
Anne Adı: Sevgi Canel
Baba Adı: Çetin Canel
Doğum Yeri: Kayseri/Yeşilhisar
Kütük: Kayseri/Yeşilhisar
2-F sınıfının sınıf öğretmeni.

 

 

Aslıhan Asrın:
Doğum Yeri: 27.02.1994
Anne Adı: Burçak Asrın
Baba Adı: Aykut Asrın
Doğum Yeri: Amasya/Hamamözü
Kütük: Amasya/Hamamözü
2-C sınıfının sınıf öğretmeni.

Asuman Behin:
Doğum Tarihi: 19.06.1997
Anne Adı: Gönül Behin
Baba Adı: Yaşar Behin
Doğum Yeri: Eskişehir/Beylikova
Küçük: Eskişehir/Beylikova
1-C sınıfının sınıf öğretmeni.

 

 

Tek bir kağıt kalmıştı. Dün okula gelmeyen öğretmenlerin sayısı ise dörde çıkmıştı. Bu da demek oluyordu ki, birkaç gün içerisinde toplantı yapılmalıydı. Son kağıdı elime aldım.

 

 

Göksel Kandemir:
Doğum Tarihi: 25.12.1997
Anne Adı: Yonca Kandemir
Baba Adı: Mustafa Kandemir
Doğum Yeri: Ankara/Altındağ
Kütük: Çorum/Osmancık
1-D sınıfının sınıf öğretmeni.

 

 

Gözlerim kağıdın üzerinde ki resmine kaydı. Hafif dalgalı saçları omuzlarının üzerine dökülmüştü, yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Gözlerinde ki duyguya neşe hakimdi, dikkatli bakınca anlaşılıyordu. Gözlerim telefon ekranına kaydı, o ana kadar tebessüm ettiğimin farkında değildim. Boğazımı temizledim ve dudaklarımda ki tebessümü hızlıca sildim. Telefonumu elime alıp Cem'i aradım, direkt açtı. "Birkaç gün içinde okulda ki öğretmenler ve müdürle toplantı ayarla." Cem tamam dedikten sonra telefonu kapatıp kağıtları dosyaya yerleştirdim. Telefonumdan yeni bir numarayı aradım, üç kez çaldıktan sonra telefon açıldı. "Buyur Emir Komutan." Başımda ki bordo beremi düzelttim. "Senden birini araştırmanı istiyorum Murat Çavuş." Kim olduğunu merak ediyordu buna emindim. "Kimi?" Dudağımın sol tarafı kıvrıldı. "Göksel. Göksel Kandemir." Bu kız aşırı tanıdık geliyordu, düşündüğüm kişi miydi bilmiyordum ama adı onunla aynıydı. "O kim?" Bende bilmiyorum Murat, kurcalama. "Çok soru soruyorsun Murat. Dediğimi yap, bana haber ver. Acil bu arada." Telefonu kapattım. Tahmin ettiğim kişi sen misin yoksa?

🌃

 

 

Telefonumu kapamadan Hakkı'nın ailesini de aramıştım. Eve gelir gelmez bütün çocukların evde olduğundan emin olmak için herkesi aramıştım. İçim rahat etmişti bu sayede. Velileri aramam bitince de arkadaş grubumuza girdim.

 

 

Gönderilen: Nörüyonuz Gıı
Başım ağrıyor ya.

 

 

Gönderen: Ballı Çöreğiimm
Göksel, Emel bugün okula geldi mi?

 

 

Gelmemişti sanırım, görmemiştim okulda.

 

 

Gönderilen: Nörüyonuz Gıı
Gelmedi sanırım, neden sordun ki

 

 

Gönderen: Ballı Çöreğiimm
Askerler öğretmen listesini falan istemiş okuldan. Gelmeyen öğretmenlere bakmak için.

 

 

Gönderen: Eroinn
Toplantı varmış yarın, saat 14.15'te.

 

 

Sanırım okuldan birinin bu işin içerisinde olduğunu düşünüyorlardı, koca bir saçmalık.

 

 

Gönderilen: Nörüyonuz Gıı
Yarın görüşürüz o zaman, ilaç içip uyumak istiyorum.

 

 

Gruptan çıktım ve mutfağa doğru ilerledim. Buz dolabından ilaç çıkartıp su bardağına su doldurdum. İlacımı içtikten sonra tezgaha yazlandım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Aklıma sabah kucağımda ki kız çocuğunu alan asker geldi. Asuman onun Emir Kurşun, yani o timin komutanı olduğunu söylemişti. Adı çok tanıdık geliyordu, yüzü de aynı şekilde. Daha önce onu görmüş olabilir miydim? Gördüysem de muhtemelen haberlerde falan görmüştüm.

 

 

Mutfaktan çıkarken mutfağın balkonunda hararetle telefon ile konuşan Emel'i gördüm. Sinirli gibi duruyordu, gözüne batmamak amacıyla elimde ki bardağı tezgaha bırakıp telefonumu elime aldım ve odama geçtim. Bu kızdan ürküyordum ben, gözüm tutmuyordu. Yatağıma oturmadan önce üzerimi değiştirdim. Altıma rahat gri renk bir eşofman, üzerime de beyaz dar ve uzun kollu olan bir bluz giyindim. Kıyafetlerimi kapımın arkasında ki askılığa astım ve yatağıma oturdum. Boğazım ve başım ağrıyordu, aşırı bir ağrı ve yorgunluk vardı üzerimde. Olanların hiçbir açıklaması yoktu. Aklım çok karışıktı, okula yapılan saldırıdan sonra seçimlerimi gözden geçirmeye başlamıştım. O seçimlerin başında gelen şey burada durup durmamaktı.

 

 

Açıkçası burada durmak dün akşama göre daha zor geliyordu. Her şey karışıktı burada. Güvendiğim kimse yoktu, güvenebileceğim kimse yoktu. Bir gün süt liman oluyor, diğer gün kızılca kıyamet kopuyordu. Akşam haberlerine çıkmış mıydı saldırı? Eve geldiğimden beri yaptığım bir şey yoktu. Çıkmadığını ummak dışında bir şey yapamazdım. Şayet çıktıysa annemler haberleri kaçırmadıklarından dolayı kesin izlerlerdi. Bu olay gerçekleşirse eğer, burada kalma ihtimalim sıfırdı.

 

 

Yatağa uzanıp gözlerimi kapadığım an da telefonum çalmaya başladı. Telefonumu elime aldığım da annemin aradığını gördü. Galiba yarın Ankara'ya dönüyordum... Aramayı açtım, derin bir nefes alıp telefonu kulağıma götürdüm. "Saat kaça biletini alalım?" Kaşlarımı çattım, bilet ne alaka? "Ne bileti?" Annem sahte bir kahkaha attı. "Tiyatro bileti, hangi filme alalım? Ne bileti olacak Ankara'ya dönüş bileti!" İşte başlıyorduk, gazamız mübarek olsun. "Ankara'ya geleceğimi söyleyen kim?" Anlaşılan olanlardan haberleri vardı, saklamak gibi bir niyetimde yoktu zaten. "O ne demek?" Sesinden sinirli olduğu belliydi. "Burada kalmaya devam ediyorum demek." Telefon başkasının eline geçmişti sanırım, hafif bir uğultu geldi. "Buraya geliyorsun Göksel." Abimin sesini duyunca gözlerimi devirdim. Çok önemsiyordu sanki beni. "Görüşürüz abi." Telefonu yüzlerine yapadım. Kendi kararlarımı alabilecek olgunluktayken başkalarının fikirlerime ve kararlarıma karışmasına tahammül edemiyordum. Sinir bozucu bir durumdu, can sıkıcıydı.

 

 

Telefonumu yatağın yanında ki komodine koydum. Şimdi sadece uyumak istiyordum, uyusam geçerdi. Sinirli ve huzursuzdum, korkuyordum aynı zamanda. Her şeyin yarın daha iyi olacağına inandırdım kendimi, buna inanarak koydum başımı yastığa. Işıkları inanarak kapattım, kendimi uykuya güvenerek teslim ettim...

 

 

Sabah saat dokuz gibi uyanmıştım. Gece boyu hiç rahat bir uyku çekememiştim zaten, bir saat aralıklarla -neredeyse- uyanıp durmuştum. Hayatımda geçirdiğim en huzursuz uykulardandı. Yatakta daha fazla oyalanmamaya karar verdiğimde yataktan ve odamdan çıkıp banyoya girdim. Dün giydiğim ve üzerimde olan kıyafetleri kirli sepetine attım. Aslında yeni giydiklerim kirlenmemişti ama gece stresten fazlaca terlemiştim bundan dolayı onları da kirli sepete attım. Saçlarımı ellerimle dağıtıp duşa girdim. Su beni rahatlatmaya yetmişti bile. Saçlarımı ve vücudumu yıkadıktan sonra saçlarımı kremleyip taradım, hemen sonra saçlarımı arındırıp duştan çıktım. Bornozumu giyinip saç kurutma makinesini banyo dolabından alıp odama geçtim.

 

 

Odama gelince kapımı kapatıp makyaj masamdan mavi tarağımı aldım ve saçlarımı taradım. Saçlarımı tarama işim fazla uzun sürmemişti, işim bitince saç kurutma makinesini prize takıp çalıştırdım ve saçlarımı kurutmaya başladım. Saçlarım kurudukça uçları dalgalı hâlini alıyordu. Saçımın kuruduğundan emin olunca kıyafetlerimi giyinmeye başladım. Altıma siyah kumaş pantolon, üzerime beyaz gömlek giydim. Gömleğin dışarıda kalan kısımlarını pantolonun içine iliştirdim. Gömleğin üzerine yakası dışarıda kalacak şekilde siyah süveter giyindim. Saçlarımı, perçemlerim dışarı da kalacak şekilde at kuyrğu yaptım.

 

 

Makyajımı ağır yapmamıştım. Biraz kapatıcı, allık, highliter ve parlatıcı kullanmıştım o kadar. Kıyafet dolabımdan siyah bir kol çantası alıp yanıma da gerekebilecek malzemeleri almıştım. Çantamı koluma taktım ve telefonumla anahtarımı alıp odamdan çıktım. Emel daha önce gitmişti sanırım, şu an evde değildi çünkü. Vestiyer askılığından montumu, ayakkabılıktan ayakkabımı alıp dış kapıda giyinmiştim. Dış kapıyı kapatıp kilitledim ve anahtarımla telefonumu çantama atıp okula doğru yürümeye başladım. Sokaklarda çok kişi yoktu. Bizim mahallede sadece bakkal Şükrü Amca açmıştı kepenkleri. Dükkanın önünden geçerken Şükrü Amca'ya selam verdim ve öyle ilerledim.

 

 

Yaklaşık on beş dakika sonra okula geldim. Toplantının yapılacağı yere yani toplantı salonuna çıktım. Odaya girdiğim de birkaç asker, Asuman ve Eren vardı. Emir Kurşun odada telefonla konuşuyordu, içeri girdiğim de gözlerini bana dikti. Bir boğaz temizleme sesinden sonra Emir de boğazını temizleyip önüne döndü. Bende Asuman'ın sol tarafına, Emir'in çaprazına oturdum. Çatlakların Delal ve diğer öğretmenler de geldiğin de Emir kendini tanıtmaya başladı. "Ben Emir Kurşun, Hançer Timi'nin komutanıyım ve şu anda burada olma nedenim de dün yaşanan olay. Öncelikle hepinize büyük geçmiş olsun, bu anı ilk defa yaşıyorsanız trajedik gelmiş olabilir." Kafamı sallayarak onayladım. Emir, karşısında ki askere kafasıyla minik bir işaret yaptı ve asker konuşmaya başladı. "Ben Astsubay Başçavuş Cem Günay. Emir komutanla aynı timdeyiz bildiğiniz üzere. Biliyorsunuz ki dün bir saldırı yapıldı ve herhangi bir can kaybı yaşanmadı, buna şükrediyoruz." Tek şükür etme nedenimiz buydu zaten. "Kimin yaptığı ile ilgili birkaç fikrimiz var, emin olmadığımız için bu kişileri söyleme gereğinde bulunöuyoruz." Cem, gözlerini hepimizin üzerinde gezdirdi.

 

 

Emir, Cem'in konuşmayacağını anlayınca söze tekrardan o girdi. "Konuyu uzatmayı sevmem, dün okula gelmeyen öğretmenlerin birkaçından şüpheleniyoruz. Başka bir açıklama bulamıyoruz çünkü." Emel ve birkaç kişi yerinde kıpırdadı "Niye öyle bir şey olsun ki? Ayrıca varsa bile kim?" Emir dik bakışlarla Emel'e baktı. "İlk olarak, öyle bir şey olmasa tek bu okula saldırı yapılacağını düşünmüyorum. İkinci olarak ise elbette bir tahminimiz var, net bir kişi yok aklımızda şu anda." Herkes gergindi, aşırı fark ediliyordu bu. "Dün okula gelmeyen öğretmenleri söyleyeceğim, önce raporlu olanlardan başlayalım. Aslıhan Asrın, Cemile Şen, Ahmet Şen, bunlar şu an aramızda. Dün de raporluydular. Dün raporlu olmayan tek kişi Emel Hanım. Emel Hanım, lütfen bu kurallara dikkat edin, dün okul kadrosuna baktığım da hareketlerinizin, sosyal çevrenizin dikkat çektiğini gördüm. Herhangi bir saldırıda geçmiş önemlidir. Soruşturma altına alınabilirsiniz ama şu an öyle bir durum söz konusu değil." Bakışlarım Emel'e döndü. Hiçbir şey söylemiyordu. "Okulda ki herkesin kişisel bilgilerini istedim, herhangi bir pürüz bulunursa soruşturma açılır. Birkaç gün boyunca timimle beraber okulda olacağız. Güvendesiniz yani. Düşmanla da iş birliği yapmazsanız eğer can güvenliğiniz güvence altına alınmış olur. Toplantı bitmiştir." Emir Bey'in dediklerinden sonra hepimiz ayaklandık. Çoğu kişi odadan çıkmıştı, tam kapıyı açacağım an da bir ses duydum; Emir Kurşunun sesi. "Göksel Hanım, vaktiniz varsa sizinle konuşmak istiyorum." Olduğum yerde kaldım, Asuman bana doğru döndü. Ben ise hafifçe yana doğru döndüm. "Tabii, konuşalım." Tamamen Emir'e doğru dönünce eliyle yanında ki sandalyeyi gösterdi. Yavaşça sandalyeye oturdum. "Buyurun?"

 

 

"İş birliği yapmamız gerek." Af buyur komutan? "Ne?" Sesimin şaşkın bir şekilde çıkmasını engelleyememiştim. "Tabii sizin kararınıza bağlı ama bilin ki iş birliği yapacağımız konu da yardımınıza ihtiyacımız var." Ben mi yardım edecekmişim size? Tövbe yapamam. "Anlatın Emir Bey." Karşımda duran adamı kısaca baştan aşağı süzdüm. Askerlerin yapılı ve kaslı olduğunu elbette birçok kez duymuştum ama bu adam bildiğin yürüyen kas yığınıydı. Sen Emir Kurşun değilsin, Bay Kaslısın! Bakışlarımı Bay Kaslı'nın vücudundan kaldırıp yüzüne getirdiğim de dudağının sol tarafının hafif havada olduğunu gördüm, görür görmez de ciddileşti zaten. "Emel bu işin içinde olabilir." Ne dedin gülüm, he? "Ne!" Bağırdığımı fark edince sol elimi ağzıma kapadım. "İmkanı yok. Bir öğretmen nasıl böyle bir hainlik yapsın?" Cidden böyle bir şey varsa ben topuk yani. "İşte bir öğretmen böyle bir şey yapmış mı yoksa yapmamış mı bunu sizin sayenizde öğrenebiliriz. Numaranızı Delal Hanımdan aldım, akşam size yazacağım. Düşünün o zamana kadar sizde." Bu gibi bir şeyi kabul edecek cesarete sahip değildim. "Bu gibi bir teklifi düşünsem bile kabul edeceğimi sanmıyorum. Her neyse, düşünürüm." Sandalyeden kalktım ve çantamı da alıp toplantı odasından çıktım.

 

 

Merdivenlerim başına gelince biri bana seslendi. "Göksel Hanım, komutanımın fikrini bir düşün derim." Bu da Cem'di. Daha demin öğrenmiştim ama olsundu. Ayrıca bizim bu konuyu konuştuğumuzu ne ara öğrenmişti? "Nerden biliyorsunuz bizim bu konu hakkında konuştuğumuzu?" Sırıttı. "Kapı dinledim." İyi halt ettin, tebrikler. Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü, bir şey demeden yanından geçip gittim. Deliydi ikisi de valla, zaten bana akıllısı denk gelmez. Okuldan çıkınca bahçenin dışına çıkmak için bahçe kapısına doğru yürüdüm. Bahçeden çıkıp eve doğru yürümeye başladığım da aklıma tek bir şey vardı; Bay Kaslı'nın teklifi. O adama karşı içimde nedensiz bir güven vardı. Mesleğinden dolayıdır diye geçiştirdim kendi kendimi. Evimin olduğu mahalleye gelince adımlarımı hızlandırdım, hemen eve gitmek istiyordum çünkü hava bayağı soğumuştu. Evin önüne gelince avluya girip avlunun kapısını kapattım ve binanın otomatik kapısını açtım. Binanın içine girince de merdivenlerden yavaş yavaş evin olduğu kata çıktım. Evin kapısını açtım ayakkabılarımı çıkardım, elime aldım ve anahtarıda kapıdan çıkartıp kapıyı kapadım. Ayakkabımı ayakkabılığa koyup kapıyı kilitledim. Evde hiç ses yoktu, Emel evde değildi sanırım. Montumu çıkarıp askılığa astım, şimdi işbirliğini düşünecektim.

🌃

 

 

Hançer Timi, ortak salonlarında oturmuş Cem'in isteği üzerine çay içiyorlardı. "Bu çayın Rize çayı olduğundan emin misiniz?" Cem bu çayı sevememişti. "Komutanım, çay kavanozunda olan çaydan yaptım işte." Doruk sehpada ki çayını alıp içine bakmaya başladı. "Rize çayı yerine kaçak çay mı yaptın yoksa lan? Kaç kere dedim şu çayı yapma diye!" Alp hafifçe güldü. "Haşa komutanım, vallahi Rize çayı demledim." Cem yüzünü buruşturdu, takılacak birileri lazımdı ona. Gözüne Alp'i kestirdi, çayına şeker attığını gördü. "Oh oh, at at. Biraz daha at. Şerbet yaptın çayı iyice." Alp bir an duraksayıp çayını karıştırdı. Hepsi biliyordu ki, Cem'in hassas noktası çaydı. "Estağfurullah komutanım, azıcık acı geldi." Cem ofladı, bugün üzerlerinde bir ağırlık vardı. Özellikle Emir aşırı düşünceli duruyordu.

 

 

"Komutan bey, derdiniz nedir?" Cem'in sorusuyla Emir bakışlarını Cem'e çevirdi. "Bir derdim yok, yorgunum. Hemen her konu da yorgunum." Alperen ve Çağan birbirlerine baktı ve Alperen konuşmaya başladı. "Komutanım aşırı dertli ve düşünceli duruyorsunuz. Ne oldu size?" Cem sırıttı. "Ben derdini biliyor gibiyim. Sabah ki hanımefendi yüzünde mi acep recep?" Emir gülümsememek için adete kendini sıkıyordu. Cem ve Emir dışında herkes şaşkınca birbirlerine, sonra da Emir'e baktı. "Komutanım?" Alperen gözlerini belertmişti, Emir Komutanı kimseyle düşünemiyordu.

 

 

"Ooo komutanı, hayırlı işler." Doruk dalga geçer gibi konuştu. "Doruk, ya yağli yedin dilin kayayi ya da mermiden hızli koşaysin aslanum." Cem, Emir'in konuşmasına izin vermeden kendisi konuştu. "Cem, sende mi yağlı yedin?" Emir'in sorusuyla Cem güldü. "Yalan mı devrem? Kadına farklı baktın bugün." Emir kaşlarını çattı. O ne demekti öyle? Nasıl bakmıştı ki? Sinirle mi yoksa sevgiyle mi? "Nasıl bakıyorum?" Şaşırmıştı bu duruma Emir. Kendine şaşıp kalmıştı bunları duyunca. "Özlemle mi desem ne desem bilemedim. Ama bizden farklı bakıyorsun onu biliyorum." Emir daha da gerildi. "Ne demeye çalıştığını anladım Cem. Uzatma bu konuyu daha fazla." Konuyu sadece Emir ve Cem biliyordu, diğerleri ise anlamamıştı. Birbirlerine boş bakışlar atıyorlardı. "Komutanım, bahsi geçen hanımefendi kim acaba?" Cem'in dudağı sol tarafa kıvrıldı. "Sana ne Doruk, kimse kim! Ne boş sorular soruyorsunuz!" Emir'in ani çıkışla Cem daha da fazla eğlenmeye başlamıştı. "Göksel. Hanımefendinin adı Göksel koçum." Emir göz devirdi, Cem ne diye karıştıysa şimdi? "Sana ne oluyor da ismini söylemiyorsun Emir Komutan?" Harbiden ona neydi ki? "Noluyor lan size? Beni sorguya mı çekiyorsunuz yoksa siz?" Cem dışında hepsi verecekleri cevabın karşılığından korkuyorlardı.

 

 

"Haşa komutanım."
"Estağfurullah komutanım."
"Alakasız komutanım."

🌃

 

 

Telefon elimde, yaklaşık on beş dakikadır bana gelen mesaja bakıyordum.

 

 

Gönderen: Emir Kurşun
Merhaba, ben Emir Kurşun. Teklifi düşündün mü?

 

 

Mesajı görür görmez kaydetmiştim onu, şimdiyse teklifi düşünüyordum. Nasıl cevap verecektim bilmiyordum, kabul etmeli miydim yoksa etmemeli miydim? Emin değildim. Birkaç dakika sonra ne yapacağıma karar verip mesajına cevap verdim. Ne demiş atalarımız? Büyük lokma ye, büyük söz söyleme.

 

 

Gönderilen: Emir Kurşun
Kabul Üsteğmen Emir.

 

 

Gönderen: Emir Kurşun
Detayları müsait olunca konuşalım öğretmen hanım.

 

 

Telefonun ekranını kapattım. Bu iş benim ve Emir'in yararına olacaktı zararına değil. Geriye diyebileceğim tek şey kalıyordu; gazamız mübarek olsun.

 

 

20 Yıl Önce...

 

 

Sokaklar çocuk sesiyle doluydu her zaman olduğu gibi. Bazı çocuklar mahallelerinde, bazıları garajlarında, bazıları da parklarda oynuyordu. Yalnız olan iki çocuk vardı sadece. Çocuklardan biri ağlıyor, diğeri ise onu izliyordu. Ağlayan çocuk kızdı. Yere düşmüştü ve bacağı kanıyordu, arkadaşları çoktan gitmişti ve kimse onu görmüyordu. Tek bir kişi dışında. Zaten birkaç arkadaşı vardı, çok arkadaş sevmezdi ama bu sefer arkadaşları onu üzmüşlerdi. Kalbi kırılmıştı onunda. Diğer çocuk ise oğlan olandı. Onunda arkadaşları vardı ama arkadaşlarının çoğu hasta olmuştu bu yüzden parka tek gelmişti. Kendine yeni arkadaşlar edinirken bir kenarda oturmuş ağlayan kız çocuğunu gördü. Merak etmişti, ne oldu da ağlıyordu bu kız?

 

 

Kaydıraktan kayar kaymaz kız çocuğunun yanına gitti. Meraktan dolayı koşmuştu ve hızını zar zor alıp kızın yanına oturdu. "Ne oldu da ağlıyorsun kocası ölmüş gibi?" Kız gözlerini karşısında ki çocuğa çevirdi. O ne demekti ki? "Ne? O ne demek ya?" Oğlan çocuğu dudaklarını büktü. "Bilmem, duydum bir yerden işte." Kız çocuğu burnunu çekti ve göz yaşlarını elinin tersiyle sildi. "Neden ağlıyorsun diye sormadım mı ben?" Kız, karşısında ki çocuğa daha dikkatli bakmaya başladı. "Düştüm, dizim kanıyor." Oğlan kaşlarını çattı ve koşarak kızın yanından ayrıldı. "Ne oldu da gitti ki şimdi?" Kız peşinden bakmaya başladı. Belki geri gelirdi.

 

 

On veya on beş dakika sonra oğlan yanına koşarak dönmüştü. Elinde bir poşet vardı. "O ne ki?" Bu kız ne sabırsızdı, görecekti iki dakika sonra. "Çok soru soruyorsun sen. Sessiz ol biraz." Kız burnunu çekti. Kabaydı bu çocuk. Karşısında ki oğlan poşetten bir krem çıkartıp kanayan dizine sürdü ve sonra da poşetten yarabandı çıkardı. Kızın kanayan dizine yapıştırdı. "Kaba çocuk, seninle arkadaş olak mı?" Oğlan yüzünü buruşturdu. "Olak mı denmez bir kere, olalım mı denir ona." Kız ofladı. "Olalım mı o zaman?" Oğlan hafif düşünür gibi yaptı. "İyi, çok ısrar ettin. Olalım ama insan ismini bile bilmediği biriyle arkadaş olur mu? Adın ne senin?" Kız kıkırdadı. "Önce sen söyle." Oğlan kaşlarını çattı. "İlk ben sordum, sen söyle." Kız kafasını hızla iki yana salladı. "Yok, ben demem. Sen de." Ne inatçıydı bu kız. Birkaç kez daha böyle aralarında ben söylemem sen söyle atışması olmuştu ama en sonunda oğlan çocuğu pes etmişti. "Emir. Adım Emir." Kız zafere ulaşmanın sevinciyle tebessüm etti. "İyi sıra bende. Benim adımı boşver. Babam beni hep Nazlı Çiçeğim diye sever. Sende bana Nazlı Çiçek de."

 

 

Onlar birbirlerinin Nazlı Çiçek ve Emir olduğunu o gün öğrenmişti...

🌃

 

Hikaye Pini görüntüsü

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Göksel Kandemir 🖤

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu bölüm biraz kısaydı, üçüncü bölümde bunu telafi edeceğim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Göksel'in modelinden emin değilim, bu model dışında
aklımda biri daha var aslında. Kararsızım bu konu da.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz? Beğendiniz mi?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Buraya kadar geldiyseniz lütfen hayalet okuyucu olmayın, oy verip yorum atın, bu beni çook mutlu eder
açıkçasıı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir sonra ki bölüme kadar kendinize iyi bakın, bir sonra ki
bölümde görüşmek üzeree.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sevgiyle kalın,
Edoli'yle kalın...
💖

 

 

 

Bölüm : 07.12.2024 21:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...